@matthiolagolge
|
Tunahan'ın attığı mesaja bakıyor ve sevinçten göğsümü yumruklayan kalbimle beraber gözlerimin kalbim gibi mutluluktan dolayı yeşermesiyle sohbette ki mesaja bakıyordum. Attığı son üç mesajda sanki bahsettiği Aslı'nın kendim olduğuna beni ikna etmeye çalışır gibi bir havası vardı. Kalp Sızım: Kalbimi de aklımı da istila eden o hanım, Aslı Kalp Sızım: Aslı Gürbüz Kalp Sızım: İmam kızı Aslı Gürbüz Tunahan bu mesajları dün akşam atmış ve biz bir sonra ki güne geçmiştik fakat ben mesajla bakışmaktan öteye gidememiştim. Heyecandan aklım durmuş ve ne yazmam gerektiğini bilememiştim. Dünden beri açıp açıp baktığım sohbeti tekrar açmış attığı mesaja bakıyordum. Mesaj yazmam gerektiğini biliyordum, Tunahan bir isim verdiğine göre o olduğum isimden emindi. Yoksa ilk mesaj attığında da dediği gibi ismin sahibine bir şey demeden başka yerde ismini anmazdı. O eminse daha neyi bekliyordum değil mi? Beklemez hemen yazardım, haykırmak istiyordum onu sevdiğimi ama heyecanlanmış ve istemsizce yazamamıştım. Bütün gece neredeyse hiç uyumamış ve daldığım bir, iki saatlik uykumdan uyanıp gerçek mi diye mesajı kontrol etmiştim. Bu sıra da Tunahan'ı da çevrimiçi görmüş fakat yine de yazma cesareti gösterememiştim. Şimdi öyle değildi. Mesaj atacaktım ama ona sade bir şekilde o Aslı benim demek istemiyordum, bir mesajla yazmak istemiyordum. Gözlerine bakmak, bakabilirsem, ve öyle itiraf etmek istiyordum. Gözlerine bakamasam da varlığını yakınımda hissetmek, sesini duymak istiyordum. Havayı derince ciğerlerime çekerek nüfuz etmemin ardından soluduğu havayı aheste aheste gökyüzüyle buluştururken parmaklarım yazmak istediğini tuşların üzerinde gezdirerek yazıp gönderdi. Aslı: İyi günler bayım, Aslı: İkindi namazından sonra müsait misiniz? Direkt konum atsam ayıp olur gibi geldiği için müsaitlik durumunu sormak istemiştim. Bazen yetiştirmesi gereken işler, teslim etmesi gereken malzemeler oluyordu. Müşteriye mahcup olsun istemezdim. Kalp Sızım (çevrimiçi) Çevrimiçi yazısıyla heyecanlanıp nefesimi tuttum ve isminin altında yazıyor... yazısının çıkmasıyla oturduğum yer de ileri geri sallanmaya başladım. Kalp Sızım: İyi günler hanım efendi Kalp Sızım: Evet, müsaitim. Müsait olmasına sevinerek tebessüm etmiş ve bedenimin sallanmasını durdurup cevap yazdım. Aslı: Buna sevindim. Aslı: *konum* Aslı: Bu konumda ki çay bahçesinde olacağım. Beni mutlaka tanıyacaksınız. Kalp Sızım: Gelirim Kalp Sızım: Namazdan sonra ki ilk durağım olacağından şüphe etmeyin. Kalp Sızım: Sizi tanıyacağım, biliyorum. Tanırdı biliyorum çünkü benim Aslı olduğumdan emindi. Benim inkar etmemem ise ona özgüven sağlıyor olmalıydı. Sohbetten çıkıp eve doğru yürümeye devam ettim. Dönemin son dersinden çıkmıştım ve geriye mezuniyet töreni kalmıştı. Bu derste zaten ders işlememiş sadece hocalarla vedalaşmıştık. Veteriner olmama son bir adım kalmıştı ve ben bir süredir iş bakıyordum. Cvmi bıraktığım iki yerden dönüş almış, haftaya da görüşmelere gidecektim. Heyecanlıydım, kendi işimi kurmak istesem de onu daha ileriki zamanlar da yapmam gerektiği bilinciyle başka birisinin veteriner hekimliğinde çalışmak için can atıyordum. Bana bir şeyler katacak bir yer olmalıydı. Yürüdüğüm yol bitmiş, eve gelmiştim. Her zaman ki gibi Aysel abla yine bizdeydi ve annemle kahve içiyorlardı. Onlara eşlik etmem için ısrar ettiklerinden dolayı Tunahanla buluşmak için daha zamanımın da olduğundan kabul etmiş ve sohbetlerine katılmıştı. Konuşmaya dahil olabileceğim bir konu olmadığından sıkılsam da en azından kahvemin bitmesini beklemem gerektiğini biliyordum, nezaketten. 'Anne ben odama çıkıyorum. Arapla buluşacağım birkaç saat sonra haberin olsun.' dedim, Tunahan ile buluşacağımı söylerdim normalde ama Aysel abla vardı ve onun bilmesini istemiyordum. İlk kez sana hak veriyorum, dedikoducu biri. Sağır sultan bile duyabilir. Mobbing başkanın haklı serzenişini duyup tebessüm ederek odama çekilmiş ve duşa girmeye karar verip odamdan duş sonrası giymek için dolabıma yöneldim. Ev kıyafetlerimden alt, üst ve çekmeceden de iç çamaşırlarımı alıp odamdan çıkıp banyoya yöneldim. Duştan çıkmamın üzerinden yarım saat geçmiş ve odam da şarkı dinlerken yatakta uzanıyordum. Aklımda ise Tunahanla buluşacağım dudaklarımda da bu düşüncenin oluşturduğu bir gülümseme vardı. Üstüme ne giyeceğimi biliyordum. Geçen yaz aldığım düz siyah, boydan bir elbise vardı. Kolları lastikli, göğüs kısmı tam oturan fakat belimden sonra bollaşan bir elbiseydi. O elbiseyle gidecektim. Neden o elbise ilk aklıma geldiğini ise tahmin ediyordum. Bugün okula giderken Tunahan'ın dükkanının önünden geçmiş ve onu çalışırken kısa bir an görmüştüm. Altında siyah bol paça kot pantolon üstünde ise yine ona bol gelen siyah bir tshirt vardı. Siyah elbisem onunla uyumlu olacaktı. Üstlerimizin bile uyumlu olmasını dahi düşünmem salaklığına gülümserken saate baktım ve ikindiye çok kalmadığını fark ederek yatağımdan kalkıp önce banyoya gidip tekrar dişlerimi fırçalayıp sonra elbiseyi dolabımdan alarak yatağımın üzerine koydum. Dişlerimi fırçalamıştım çünkü duştan sonra annemin yaptığı dolmaları mideme indirmekten geri duramamıştım. Şarkı hala çalmaya devam ederken telefonumun şarjını kontrol ettim, eve gelene kadar yeteceği için memnun olduğumu belirten sesler çıkartarak üstümdeki kıyafetleri çıkarttım. Yatağa koyduğum elbiseyi başımdan geçirip, dolabımda ki boy aynasından elbisenin duruşuna baktım. Elbisenin duruşunu bir mühlet izledim ve beğendiğim için kendime bir öpücük gönderdim. Kendimi sevmeyi ihmal edemezdim, yoksa başkalarını nasıl sevebilirdim? Elbiseden emin olunca dolabımda ki şal ve eşarpların asılı olduğu kısmı açtım ve pastel renklerinde ki bir şalın uygun olacağını düşünerek beğendiğim bir şalı aldım. Önce saçımı topuz yapıp boneyi bağladım daha sonrasında ise şalı. Şalımı taktıktan sonra çalışma masamın üzerinde duran vişneli dudak nemlendiricimi alarak dudaklarıma hafifçe sürdüm. Özel günler haricinde makyaj yapmayı sevmezdim. Bu nemlendiriciyi ise sürekli kuruyup çatlayan dudaklarımdan dolayı zorunlu sürüyordum. Nemlendiricinin dudağımda ki ömrü de ben sürekli dudaklarımı yaladığım için çok uzun olmuyordu. Yani dudaklarım istedikleri neme asla kavuşamıyordu. Saate tekrar gözüm kayınca artık çıkmam gerektiğini kendime hatırlattım ve şalımın renginde olan çantayı dolaptan alıp odamdan ayrıldım. Salonda annemin tek oturduğunu görünce Aysel ablanın gittiğini fark ederek dudaklarımdan derin bir soluk vermiştim. Annemin yanındaki boşluğa oturup bedenimi ona çevirdim. 'Çıkıyor musun kızım?' dedi, ekrandan gözü ayırmayan annem. Kanal 7'nin günlük dizilerinden birini pür dikkat izliyordu. Onun bu haline tebessüm ederek o görmese de kafamı sallamış ve sesli ifade etmiştim. 'Evet anne çıkıyorum.' Aysel abla var diye anneme Arapla buluşacağım demiştim fakat böyle bilsin istemiyordum. Ben ona yalan söylemezdim çünkü kısıtlayan bir anne değildi. Arkadaşta diyemezdik tam ama başıma küçük veya büyük bir olay gelse ilk anneme anlatmak ister ve fikrini merak ederdim. Objektif yorum yapmayı bilirdi. Hatalıysam hatalı der, haklıysam da asla pabuç bırakma derdi o yüzden şimdi de saklamak istemiyordum. Tunahan'a olan hislerimi biliyordu zaten o yüzden şimdi söylememin de bir mahsuru yoktu. Bakışları bana dönmesi için dizine dokunarak ona seslendim 'Anne' Annem ses tonumdan bir şey diyeceğimi sezinlemiş olsa gerek ki kafasını bana çevirmiş, gözlerini gözlerime sabitlemiş ve pek tabii televizyonun sesini kısmıştı. Televizyonun sesini kısması çok minik bir hareket olsa da ince düşüncesi için ona tebessüm etmeyi ihmal etmedim. 'Efendim annem?' dedi, boğazımı temizleyip konuştum. 'Aysel abla varken sana Arapla buluşacağım dedim ya' onaylamasını beklemek için duraksamış ve iki kaşımı da havalandırmıştım. Annem onaylamak için kafasını aşağı yukarı salladı. 'İşte ben Arapla buluşmaya gitmiyorum.' sesim önceki konuşmalarıma nazaran kısık çıkmıştı ama beni duyduğundan emindim. Sesimin kısılması korkmak ya da çekinmekten dolayı değildi, sanırım utanmıştım. İlk kez bir erkekle duygularım için buluşacaktım ve bunu anneme derken genç bir kadın olarak utanmış olmamın normal olduğunu düşünüyordum. Annem kulaklarına gelen sesimle önce kaşlarını havalandırmış daha sonrasında bacaklarını bağdaç haline getirip koltukta tamamen bana dönmüştü. 'Kimle buluşacaksın peki? Bakışlarında ki pırıltıdan sanki anlamış gibiydi. Bakışlarımı kaçırıp kiminle buluşacağımı söyledim. 'Tunahan' Annem gülümseyerek ellerimi ellerinin içine aldı. 'Neden Arpla buluşacağını söylediğini tahmin edebiliyorum. Sorun yok kızım. Nasıl oldu peki bu? Anlatmak ister misin?' dedi, bakışlarında anlayış sesinde ise merak vardı. Anlatmak için zamanım kaldı mı diye saate bakmış fakat yürüyerek gideceğim için vaktimin anca yetebileceğini gördüm. 'Anne, şimdi çıkmam lazım dediğim saatte yetişmek için fakat söz gelince anlatacağım.' dedim, anlayışla kafasını sallayarak onaylamak için tamam demesiyle ellerimi içine alan ellerini dudaklarıma getirerek öptüm ve salondan ayrılıp portmantodan siyah spor ayakkabılarımı aldım. ☀☀ Tunahan'a konum attığım çay bahçesine gelmiştim. Burası ağaçlarla, çiçeklerle dolu bir bahçeydi kısa bir süre önce şimdi ise o yeşilliği bozmadan çay, kahve minimal tatlılar satan bir işletme açılmıştı. Arapla da sık sık buraya gelirdik, samimi ve yeşilliği dolaysıyla içime huzur serpen bir yanı vardı. Saatimi kontrol ettim, beş dakika önce camiden çıkmış olması gereken Tunahan'ın buraya gelmesi çok zamanını almayacak olmalıydı. Heyecandan ellerim terlemişti, çantamda duran ıslak mendili çıkarıp elimi sildim. Ellerimde ki teri arındırırken telefonumdan bildirim sesi yükseldi. Islak mendili masaya iliştirip telefonumu elime aldım. Bildirim Tunahandandı. Kalp Sızım: Hanımefendi, geç kaldığım için özür diler ve beş dakikaya kadar çay bahçesinde olacağımı iletmek isterim. Mesajına gülümsemiş ve cevaplamak için parmaklarım tuşların üzerinde dans etmeye başladı. Aslı: Beyefendi, mühimi yok. Ben sizi beklerim, lütfen dikkatli gelin. Onu beklemek önemli değildi, koca bir sene onu hislerimi belli etmeden beklemiştim. Şu radde de buluşmak için hiç mühim değildi. Kuruyan boğazımı ıslatmak için çalışan kızdan bir tane su isteyerek Tunahan gelene kadar sosyal medya hesaplarımda kısa bir tur atmaya karar verdim. Sosyal medya hesaplarımdan takip ettiğim kişilerin hoşuma giden paylaşımlarına beğeni verip kafamı kapıya çevirdiğim de beklediğim kişi kapıdan içeri girmiş etrafa göz gözdiriyordu. beni arıyordu. Beni aramasına utangaç bir tebessüm edip beni bulamayan bakışların sahibine mesaj attım. Aslı: Hoş geldin Mesajı görünce ne tepki vereceğini görmek için ekranda ki bakışlarımı hemen ona çevirdim. Etrafta olan gözleri bildirim sesini duymuş olmalı ki eli ve gözleri ön cebine döndü. Uzun, ince parmaklarıyla cebinden telefonu çıkardı ama alttan alttan etrafa göz atmayı ihmal etmiyordu. Heyecanlıydı, benim gibi. Aynı hisleri paylamamızdan dolayı dudaklarımda asılı kalan tebessümüm gülümsemeye döndü. Telefonun ekranına tamamen kitlenen bakışları, baktığı mesajım olmalı ki önce az önce ki benim ki dudaklarında tebessüm oluşturdu. Ardından kafasını kaldırmadan tekrar göz attı ve ekrana dönüp parmaklarını hareket ettirdi. Mesajın bana geleceğini bilsem de bildirim sesini duyana kadar bakışlarımı ondan çekmedim. Bildirim sesiyle beraber iç sesim de bana bir şeyi hatırlattı. sadece kulakların sesini işitmek istemiyor, gözlerin de onu görmek istiyor. İç sesimi onaylamak için kafamı onaylar anlamda sallarken Tunahanla olan sohbetimize girdim ve mesajını okudum. Kalp Sızım: Hoş buldum. Kalp Sızım: Neredesin? Göremiyorum Mesaj yazmadan önce bakışlarım onu tekrar buldu. Gözleri hala etrafı kolaçan ediyor diye beklerken başka bir şey gördüm. Bana bakıyordu. Beni bulmuştu. Ona kafamla selam vererek, gülümsedim. Ona ilk kez gülümsememi sundum. Aslı: Evet, o hanımefendi sana tebessüm etti Aslı: Çünkü kalbinde de aklında da fırtınalar estiren kadın olduğunu öğrendi. Aslı: Yanıma gel lütfen. Fırtına dememişti ama işgal ederken fırtınalar estirdiğimi düşünmek istiyordum. Yüzümü tekrar Tunahan'a çevirdim, az önce attığım mesaja bakıyordu. Yüzünde huzur, dudaklarında manidar bir gülümseme vardı. Karşısında durup mesajla itiraf etmeme sanırım gülümsemişti. Yanlış birinin karşısına oturmak istemediği için de içten içe rahatlamıştı, yüzünden o da anlaşılıyordu. Telefonu cebine koyarak yanıma doğru adımlamaya başladı. Bende bir kez daha ona baktım ve bakışlarımı önüme, masaya çevirdim. İlk kez Tunahan'ın, bir erkeğin üzerinde bakışlarımı bu kadar oyalamıştım, Yetmemiş bir de tebessüm etmişti. Hissediyordum, şalımın altında ki kulaklarım kızarmıştı. Üstünde sabah ki kıyafetlerinin aynısı vardı. Geniş omuzları, ince vücuduna rağmen güvenilir birisi olduğunu çok uzaktan anlayabileceğiniz birisiydi. Bunda keskin çene yapısına zıt olarak gözlerinde ki dingin, huzur veren bakışlarının da katkısı vardı. Gözlerim masayı hedef alsa da yanıma yaklaştığını göz ucumla ayakkabısını görmemle beraber öncesinde kulaklarıma ayaklarının altında ezilen çimenin hışırtısı bana anlattı. Bakışlarımı masadan kaldırdım ve gözlerinde kısa sür oyalandığım o esna da içimi ısıtan sesiyle konuştu. 'Selamünaleyküm.' Bu bizim birebir girdiğimiz ilk diyalog diyebilirdik. Kimsenin dahil olmadığı bir sohbette, kendi rızamızla birbirimizle iletişim kurduğumu ilk an. 'Aleykümselam, otur lütfen.' dedim, gözlerimi gözlerinden ayırarak elimle karşımda duran sandalyeyi göstererek. 'Hımhım' diyerek telefonunu masaya koymuş ardından da sandalyeyi geriye çekerek oturdu. İkimizin de bakışları çay bahçesinde geziniyordu, utangaçlığımızdan çoğunlukla da inancımızdan dolayı birbirimizle göz teması kurmaktan çekindiğimiz için alışkanlığımızı aniden bırakmamız pek olası gözükmüyordu. İkimiz de konuşmadan etrafa bakınırken, aramızda ki sessizliğe rağmen ikimizin de mutlu olduğunu ve konuşmasak da bu anın bitmesini istemediğimizi hissettim. Boğazımı temizlerken az önce su siparişi verdiğim kız geldi, istediğimiz bir şeyin olduğunu sordu. Tunahan o an sandalyeye oturduğundan beri gözleri ilk kez bana değdi. 'Ne içmek istersin?' 'Çay' dedim, fısıldarmışçasına kısık sesle. Tunahan gözlerini kısa süreli açıp kapattı, sanırım bana tamam demek için yaptı. Çalışan kıza dönerek 'İki tane çay alalım, hanımefendinin ki açık olsun lütfen.' dedi, benim çayımı açık içtiğimi nasıl öğrendi bilmiyorum ama bu detay beni gülümsetti, gülümsememi gizlemek için de kafamı öne eğdim. sanki hanımefendi derken de sesinde bir ima vardı. İçimi hoş eden türden. Kız siparişleri getirmek için yanımızdan ayrılınca yine sessizlik oldu. Onu buraya çağıranın ben olduğum için konuşmaya da sanırım benim başlamam daha uygun olacaktı. 'Tunahan, hanımefendi diye hitap ettiğin günlerdir konuştuğun o kadın benim.' dedim, açık yüreklilikle. Mesajda söylemiş olsam da bir kez de sesli dile getirmek istedim. Kafası öne eğik olan Tunahan başını masadan kaldırmadan önce kafasını aşağı yukarı hareket ettirdi. Kafasını kaldırdığında ise gözlerinde bir parıltı, dudaklarında da gülümseme vardı. 'Biliyorum, Aslı. İlk günden beri biliyorum diyemem ama biliyorum. Bilmesem nasıl konuşurdum, gülüşürdüm?' dedi, çekingen bir sesle. Tekrar sessizlik oldu, o sırada çaylarımız geldi. Birer yudum aldık ve bu sefer ilk konuşan Tunahan oldu. Bacaklarının üzerinde duran kollarını masaya koydu, bedenini masaya doğru biraz daha eğdi. 'Aslı, gözlerine bakmanı istemem hadsizce mi olur bilmiyorum ama gözlerime bakar mısın?' dedi, ricasını nasıl yerine getirmezdim? Hiçbir şey demeden bakışlarımı gözleriyle buluşturdum. Konuşmaya devam etti. 'Aslı, seni ilk gördüğüm anda Allah kalbime bir sıcaklık verdi. Beni sana ısıttı. Aklıma da kalbime de seni yerleştirdi sanki. Seni gördüğümde anaokulunda en yakın arkadaşına denk geldiğinde çocukların hissettiği o mutluluğu hissettim.' dedi, soluklandı. Tek solukta yaptığı itirafı ikimizin de hazmetmesini beklemek istedi sanırım. Utandığım için gözlerimi gözlerinden ayırmak istesem de ona ettiğim ilk ricayı yerine getirmemesi ihtimalini düşününce hissedebileceğim üzüntüyü hissetmemesi için gözlerinde kalmaya çalışıyordum. 'Sana itiraf etmek istesem de senin gönlünde bana ısındı mı emin olamadığım için itiraf edemedim, itiraf ettiğimde kalbin bana ısınmamışsa baban...' dedi ve derin bir soluk alıp sözüne devam edemedi. Ben demek istediğini anlamıştım. İtiraf etse ve ben reddedersem, beş vakit babamın arka safında kıldığı namazda rahat edemezdi. 'Ben ne demek istediğini anlıyorum Tunahan, lütfen gerilme. Asıl ben sana bilmediğin numaradan öyle fütursuzca mesaj attığım için özür dilerim. Uzun süredir kalbimde sızıya sahip olan duygularıma cevabımı senin gibi nedenlerle bende almaktan çekindiğimden mesaj atmak daha kolay geldi. Ben değilsem mesaj atanın ben olduğumu bilmeyeceğinden camii de her zaman ki denk gelişlerimizden biri de olsa her zaman ki gibi usulca gözlerimiz bile birbirine değmeden geçip gideriz diye düşündüm.' dedim, masaya oturduğumuzdan beri ilk defa bu kadar uzun konuşmuştum. Kendimi anlatabildiğimi düşünüyordum. 'Beni anlamana sevindim, sen de bil ki bende seni anlıyorum ve mesaj atmanı fütursuzluk olarak değil cesaret olarak görüyorum.' dedi, gözlerini gözlerimden çekti. Göz temasımız bittiği için bir tarafım burulsa da büyük kısmım özellikle kalbim şükreder haldeydi. Çaylarımızdan artarda yudumlar aldık. 'Aslı, sana olan hislerimi burada oturduğumuz tek sefer de anlatmak mümkün değil. Tek sefer de de anlatmak istemem şahsen ama şunu söylemek istiyorum. Senin de düşüncelerin aynı yöndeyse, bir şeyler olacaksa ben ciddi bir yolda giden bir şeyler olsun isterim.' dedi, benim de tam olarak istediğim buydu. Tunahan'ın dile getirmesine sevinerek dudaklarımdan sessiz bir kıkırtı çıktı, istemsizce. 'Tunahan, ben sana olan hislerimden emin olmasam o 'fütursuzluğu' yapamazdım. Bunu senin de söylemene sevindim çünkü bende ciddi bir yola girmeyecek bir ilişki istemem.' dedim. Kendimden emin sesim ve duruşumdan dolayı onu ikna etmiş olmalıydım ki dudaklarında ki gülümseme içimi ısıtacak kadar büyüdü. Kalbim artık sıcacıktı. Kalbimde bir süredir kozasından çıkmak için çırpınıp duran tırtıllar artık özgürlüğüne kavuşmuş olmalı ki artık bir kısmı karnımda kelebek olmuş uçuyorlardı. İkimiz de birbirimize bakarak gülümsedik ve tekrar çaylarımızı içmeye koyulduk. Daha ne konuşmalıydık bu buluşma adı altında bilemiyordum, heyecandan aklım durmuştu ama sessizliğimizde de huzurlu olabileceğimizi şimdiden anlamıştım. İllaki konuşmalı kelimelerle bir şeyler paylaşmak zorunda değildik. Sessizlikte paylaşılması önemli bir meseleydi
|
0% |