@matthiolagolge
|
Sabah anamın verdiği kaptaki yemeğin son lokmasını da ağzıma koyup çiğnerken kapların kapağını kapatıp masamın çekmecesine koydum. Karşı ki duvarda asılı duran guguklu saatten öğle namazının saatini kontrol ettim ve elimde ki işin paketlemesini yapmam için yeterli sürem olduğunu fark ettiğimden arka taraftan paketleyeceğim aynayı alıp çalışma masasına koydum, ardından da aynanın sığacağı paketi alıp aynanın başına döndüm. Dakikalar geçmiş, çalan radyodaki melodiye eşlik ederken paketlemeyi bitirdim. Paketin üstüne yanda ki alanda bulunan not kağıtlarından birine müşterinin ismini, ücretini yazarak para bandıyla paketin üstüne tutturdum. Aynayı da müşterilerin alması için kendi yaptığım diğer malzemelerin yanına dikkatlice koydum. Radyoda ki şarkı değişmiş, hiç bilmediğim bir şarkı başlamıştı. Eğildiğim yerden dikilip bir süre camdan yolu izleyerek şarkının sözlerine kulak verdim. Kendimi bulduğum sözleri vardı. Beni kendine / aşık ettin sen / sana bağlandım maalesef / kaçamam her bir nefes / daha dar senden uzaklaştıkça / sana bağlandım bu bir felaket* Kendimi şarkının ikinci kısmına aklıma kalan sözlerine eşlik ederken bulduğumda gözlerimin önüne onu ilk gördüğüm zaman ki gözleri, kulaklarıma sesleri gelmeye başladı. İpeksi, neşeyle şakıyan sesi ve sesine tezat dinginlikle bakan gözleri beni etkilemeye yetmiş ve o günden beri kalbimde bir ağırlık vardı. Şarkının notaları yavaş yavaş biterken dükkanın kapısı açıldı ve içeri aynayı teslim alacak müşterim geldi. Gülümseyerek içeri giren hanımefendiyi selamlayıp radyoyu kapatmak için ilerledim. 'Siz buyurun oturun bende siparişinizi getireyim.' dedim, paketi almak için adımlamaya koyuldum. Hanımefendinin adı Aysel idi. Bu mahalle de oturmuyordu fakat mahallelinin birisinin akrabasıymış ve tavsiye ile bana ayna yaptırmaya gelmişti. Ücretini ödeyip gitmiş ve ben de namaz saatinin geldiğini fark edip dükkanın kapısına namazdayım geleceğim yazısını asıp kapıyı kitleyerek ileride ki camiye doğru adımlamaya başladım. Benimle beraber camiye doğru giden birkaç kişi daha vardı onlarla selamlaşıp, camiye gidene kadar hal hatır sormak maksadında mini sohbet eşliğinde camiye vardık. Avluya girdiğim de gözlerim ve kulaklarım kalbimin gümbürtüsüne kayıtsız kalamayarak sahibini bulmak için arayışa girmiş fakat zorla da olsa bakışlarımı önüme çevirmeyi başardım. Sevgili kulak ve göz, kalbin her dediği yapılmaz. Rica ediyorum. Caminin içine doğru adımlarımı doğrulturken avluda oturan İmam Hamdi efendi yanındaki adam kalkınca namazı kaldırmak için camiye ilerlerken beni görüp yanıma gelerek selam verdi. 'Selamünaleyküm Tunahan, nasılsın?' dedi, kafamı sallayarak sağ elimin avcunu göğsüme iki defa pat pat vururken selamını alarak ona yönelttim. 'Aleykümselam hocam, Allah'a şükür iyiyim. Siz nasılsınız?' dedim ve caminin için girmemizle hoca da Allah'a şükürler olsun deyip namazı kıldırmak için yerine ilerledi. Namazı kılıp hemen dükkanda bekleyen işlere döndüm. Radyoyu açıp önce yarına yetişecek olan orta sehpanın son kalan işlerini yapmaya koyuldum. Son olarak zımparası, boyası ve cilasını yapıp kuruması için dükkanın arka bahçesine güneşin olduğu bir alana koyup tezgaha sıradaki işi yapmak için yerleştim. Orta sehpa, dolap, tamir edilecek sandalyeler derken saat ikinci namazına yaklaştığından radyoyu kapatıp ortalığı temizleyip toplamaya koyuldum. Masamı düzenlerken diğer işleri yaparken bir saat kadar önce gelen çiftin istedikleri mobilyaların çizimlerini yaptığım taslakları buldum. İki aya kalmadan evlenecek olan yeni çift evleri için minimal, yerden yüksek ayaklara sahip salon için birkaç parça mobilya istemişti. Onların tarifine uyacak şekilde kaba taslak çizimler çizmiş, fiyat çıkartmıştım. Yarın öğlen saatlerine de anlaşmıştık ki ben daha net çizimler çıkaracak ve onlar da ona göre yaptırıp yaptırmayacaklarına karar verecekti. Taslak çizimlerini çekmeceye kaldırıp masada deri kaplı defterin son kaldığım yerini açıp yarın için yapmam gerekeni not alıp kapıya tekrar namazdayım yazısını asıp, kapıyı tam kitliyordum ki 'Tunahan efendi' diye bağıran ince, tiz bir sesle arkamı döndüm. 'Tunahan efendi' diye tekrar bağırdı o ince tez, bu sefer sesin sahibi gördüm. Ayna siparişi veren Aysel Hanımdı. Sesinde ve yüz ifadesinde öfke vardı. Neden bu kadar öfkelendi bilememenin verdiği saflıkla seslenişine yumuşak şekilde karşılık verdim. 'Efendim Aysel Hanım?' Öfkeden büyük adımlarla yanıma yaklaşan kadın bence çok yakınıma girdi ve ben de bir adım gerileyerek aramıza mesafe açtım. 'Tunahan Efendi, seni tavsiye edenlerin hepsi çok iyi iş çıkartır demişlerdi. Meğer ne çok yanılmışlar!' dedi büyük bir hiddetle. Az önceki sakinliğim de saflığım da bir anda kayboldu, yerini endişe aldı. 'Ne demek istiyorsunuz Aysel Hanım? Aynaya bir şey mi oldu?' diye sordum. Aysel hanımın tam tersini ima ettiği ama müşterilerimin söylediği gibi işimi büyük bir incelik, titizlik ve özenle yapardım. Övünmeyi sevmesem de çocukluktan yetişen birisi olarak el işçiliğime de malzemelerime de güvenirdim. Eski de yeni de olsa tüm müşterilerim bilirdi ki güzel işler çıkartır ve kusursuza yakın bir eser çıkartmak için tüm gayretimi verirdim. Aysel Hanım'ın şuan ki bu tavrının beni endişelendirmesinin sebebi hem diğer müşterilerime karşı güvenimi zedeler hem de kalbimde ki kişinin kulağına giderse hiç tanıyamadan aklında direkt kötü bir konuma düşecek olmamdandı. Elbette haşa yaradan değildim ve kusursuz bir iş çıkartamazdım. Bende bu bilinçte olarak kusursuza yakın bir işçilik ortaya koymaya çalışırdım ve müşterimin beğenmediği bir yer olduğu takdirde elimden geldiğince düzeltmeye çalışırdım. 'Ayna mı? Ayna kaldı mı ortada diye sorsaydınız keşke öncesinde! Aynayı arasına sıkıştırdığınız tahta parçası, parçası diyorum çünkü tahta olamayacak kadar dandikti, o tahta parçaları ayrıldı ve ayna tuzla buz oldu. Nasıl bir özeniz iş yapmaktır bu!' diye bağıran kadına kocaman olan gözlerimle bakarken diğer esnaflar kadının bağırtısına sokağa çıkarak izlemeye başladı. Endişemin ilk adımı gerçekleşiyor galiba. Genzimi temizlemek için bir ses çıkarttıktan sonra karşımda öfkeden köpürmüş hanımefendiye cevap vermeye koyuldum. 'Kusura bakmayın hanımefendi ama işçiliğime özensiz dememenizi rica ediyorum. Elbette aksilik olmuş olabilir, size yeni bir ayna yapabilir ya da isterseniz ücretinizi geri iade edebilirim. Fakat benim işçiliğime özensiz demezseniz sevinirim.' dedim, kadın kaşlarını havaya kaldırıp dudaklarını yok ya dercesine büküp ellerini beline koyup tekrar konuşmaya başladı. 'Tunahan efendi, bir daha sizden ayna mayna istemem. Ücrette sizde kalsın, o kadar övdüler tavsiye ettiler sizin de verdiğiniz güvencelere güvenerek yaptırdık fakat gelin görün ki aynayı cama asamadan elimizde kaldı.' Ellerini belinden çekip tek elini hade dermişçesine hava sallayıp konuşmaya devam etti 'Oh, şöyle iyi böyle iş yaparım de, şöyle iyi böyle sağlam malzemeyle çalışırım de ona binaen de ücret al ama sonucu gördüğümüz de elde avuçta bir şey olmasın. Oh ne güzel kolay para kazanma yolu ya!' Kaşlarım istemsizce çatıldı ve ruhumun ezildiğini hissettim. Şuan tam olarak yaftalamaya çalıştığı şey çok çok fazlaydı. Hem yalancılık hem dolandırıcılıkla suçluyordu hem de onca insanın ne düşüneceği işimin ne hale gelebileceğini hiç düşünmeden bunu yapıyordu. 'Aysel hanım, ima ettiğiniz şeyleri düşünerek konuşun lütfen. Bunca yıldır burada esnaflık yapmaktayım ve bir kere bile kötü bir ürün satışı yapmamışımdır müşterilerime. Rica ediyorum buyurun gelin güzelce konuşup anlaşalım.' dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. Aysel Hanım bir süre daha bağırmış, bende ona sakin şekilde karşılık vermemle devam eden konuşmamızı yaparken esnaf ve camiye gitmek için yoldan geçen birkaç kişinin daha şahit olmasının ardından Aysel Hanım'ı ücretini geri alması için ikna ederek geri gitmesi için ikna etmiştim. Akşama kadar bu olayı tüm mahalle duyacaktı, pek tabii o da. Umarım aklında ki ilk izlenimim kötü olmazdı. Aklına kötü düşecek olmak kalbimi ağrıtırken dükkanın kapısını kitleyip cemaatle kılmayı kaçırdığım namazı yine de cami de kılmak için yola koyuldum. Sadece camiye gitmek için beş, dönerken de beş defa kullandığım bu yolu tekrar arşınlamaya başladığım da camiye kadar olan yolda Aysel hanımla olan konuşmayı duyan esnaftan birkaçı beni desteklese de anlaşamadığım iki üç kişi hemen kötü bakışlarına maruz bırakırken pis sırıtışlarını sunmayı ihmal etmedi. Camide namazımı kılıp duamı etmiş ve avluda çıkıp otururken imam efendi yanıma gelip oturdu. Bir eliyle sırtıma iki kez vurup 'Canını sıkan şey nedir anlatmak ister misin?' dedi, kafamı onaylayarak salladım. O anda kalbime bir şey oldu ve hızlı hızlı atmaya başladı. Çünkü kulaklarım aşinası olduğu ve her zaman ayırt ettiği sesi işitti. O'nun sesi. İpeksi ve neşeli olan. Bu sefer yanında her zaman ki arkadaşı dışında iki kişi daha vardı. Dördü bir çember oluşturmuş bir konu hakkında konuşup gülüşüyorlardı. Hocaya cevap vermeden önce söz geçiremediğim gözlerim anlık ona kaydığında konuşmadan konsantre olmuş şekilde dinlediğini gördüm. Hızlıca tekrar hocama döndüğümde içimden tövbe çekip Aysel hanımla olan konuşmayı anlattım. İçime düşen endişeyi, tabii ki kalbimdeki hanımla ilgili endişemi anlatmadım, esnaflarla ve müşterilerimle ilgili endişemi anlattım. Ben anlattığım müddetçe hiç konuşmadan huşu içinde beni dinleyen Hamdi hoca bitirdiğimde tebessüm ederek konuştu. 'Tunahan, sen buranın kaç yıllık esnafı, ayrıca komşususun. Seni burada ki herkes tanıyor. Nasıl iş yaparsın, ne denli özenirsin herkes bilir. Bilende bilmeyene anlatır. Dışarıdan gelen müşterilerin için endişeleniyorsan da haklısın fakat sen her zaman ki iş ahlakını ve güvenini korudukça Allah'ın izniyle hiçbir şey olmaz. İçini ferah tut evlat.' dedi, ben gülümseyerek teşekkür ettikten sonra ise 'Evlat, en önemlisi de kimin seni nasıl biliyor olması değil senin kendini biliyor olman. Sen o aynayı ne kadar özenle, emekle yaptığını ve aksiliğin seninle ilgili olmadığını biliyorsan sorun yok. Kaldı ki müşterine yenisini teklif etmişsin, ücretini de iade etmişsin. İçini ferah tut Tunahan.' dedi ve ben bir şey diyemeden yanımıza gelen bey efendi ile konuşmamızı sonlandırdık. Yapacak işlerim olduğunu söyleyerek, konuşma için teşekkür edip avludan ayrılıp dükkana döndüm. Kalbim işkence çekmeyi severmişçesine orada biraz daha kalıp sesini dinlemek istese de gözlerime güvenemediğimden ve gerçekten de yetiştirmem gereken genç çiftin mobilya çizimleri için dükkana döndüm. ☀☀ Çiftin mobilyalarının çizimini yarım saat önce bitirmiştim, şimdi ise camide kıldığım akşam namazından tekrar dükkana dönüp çalışmaya koyuldum. Birkaç saat olan tatsız olaydan beri istemsiz olarak içimden atamadığım o endişeli, tatsız ruh halini işle oyalamaya çalışıyordum. Ne kadar işe yaradığı tartışılırdı bilinmez ama ileri tarihli iki işi daha bitirmiş ve ajandama yarın müşterilerini arayıp söylemeyi hatırlamak için not düşmüştüm. Şuan ise dükkan vitrinine koymak için tahtadan bir tren yapıyordum. İkinci vagonunu yaparken telefonumun bildirimiyle elimde ki malzemeleri bırakıp cebimden telefonu çıkardım. Hanımefendi: Selamünaleyküm Hanımefendi: Çok kafana takmamalısın bence bu durumu Hanımefendi: her yer de değişik insanlar vardır. Hanımefendi: herkesin frekansı herkesinkiyle uymaz. Hanımefendi: ya da eşref saati olur Hanımefendi: müşterinin de eşref saati veya günüymüş demek ki Hanımefendi: Senin suçun yok. Hanımefendi: Üzme kendini lütfen Adını bilmediğim ve nasıl kaydedeceğimi bilemediğim için ilk defa geçen hafta mesaj atan kişiyi hanımefendi diye kaydetmek en desturlu olan diye karar vermiş ve öyle kaydetmiştim. Bir haftadır hiç mesaj atmamış ve bende bu mesajlaşma burada bitti sanmıştım. Fakat görüyorum ki yeniden mesaj atmaya karar vermişti ve bu sefer bugün yaşadığım tartışmayla ilgiliydi. Nasıl biliyordu bilmiyorum ama çokta uzağımda olmayan birisi olduğu kesindi. Tunahan: Aleykümselam. Tunahan: Siz nereden? Tunahan: Pek tabii insanların kötü geçen günleri olabilir Tunahan: Ve istemeden agrasif olabilirler fakat müşterimin yaptığı agresiflik değil Tunahan: Yalanla, dolandırmakla suçlamaktı. Tunahan: Suçlamaları da ağrıma gitti. Cevap yazmadan edememiştim, cevapsız bırakmaz olmazdı. Rahatsız edici bir şey yazmamış tam tersine destekleyen bir mesaj atmıştı. Sürdürdüğümüz mesajlaşmayı didiklemeden şuan konuştuğumuz konuşmaya odaklanıp cevaplamaya başladım. İmam Hamdi efendi dışında birisine anlatmak da kötü hissettirmedi, iyi geldiğini itiraf etmeliydim kendime. Hanımefendi: Suçlama ağır evet Hanımefendi: Fakat kendin doğrusunu biliyorsun, sevdiklerin doğrusunu biliyor Hanımefendi: Önemli olan da bu. Tunahan: Ya benimle hiç diyaloğa girmeyen ama tanıyan birisinin kulağına gitseydi? Tunahan: Yanlış bilgilerle beni tanısaydı? Hanımefendi: Seni tanımayan birisi ilk duyduğu şeye inanacaksa Hanımefendi: Bırak sen tanımasın zaten Hanımefendi: Hiç tanışmadan kurtulmuş olursun. Hanımefendi: İnsanların düşünceleri o kadar da önemli değil Tunahan. Hanımefendi: Çükü hiçbirini ikna edemez, düşüncelerini düzeltemezsin. Tunahan: Buna inanmıyorum. Hanımefendi: Neden? Tunahan: Çünkü insan denilen varlık tek başına hayatını sürdüremez Tunahan: Toplumsal bir varlıktır. Tunahan: Topluluk içinde de iyi geçinmek, birlikte bir arada olabilmek için Tunahan: Herkesin aklında iyi yer edinmelisin ki Tunahan: Gelecekte, geçmişinde ki bir yara veya kötü bir anı olma. Gerçekten yazdığım gibi düşünüyordum. Toplum olmadan hiç olan bir varlıktık ve bu toplumun düzgünce ilerlemesi; destek, sevgi, hoşgörü gibi insan değerler görebilmemiz içinde kötülükten uzak durup insanlara iyi davranmamız ve kafalarında kötü bir konuma gelmemek için çaba sarf etmeliydik. Özellikle benim gibi esnaf olan insanlar için çok önemliydi. Çünkü güvenmediğin, emin olmadığın esnaftan alışveriş yapmaz onunla sohbet etmek dahi etmezdin. Radyoda çalan Tarkan şarkısı eşliğinde hanımefendinin yazdığı mesajı atmasını bekliyordum ki çok geçmeden mesaj hemen düştü. Mesajım hemen görüldü olup direkt cevap veriyordu. Hanımefendi: Ben kötülük yapmaktan bahsetmiyorum. Hanımefendi: Elbette insanlar bir arada yaşar ve birbirlerine zarar verip Hanımefendi: Anılarındaki kötü kişi kabuslarında ki cadı olmamalı Hanımefendi: Fakat kimseye zarar vermediğin müddetçe Hanımefendi: Kendin için bir şeyler yaparken Hanımefendi: o, bu, şu ne der acaba diye düşünmemeli insan. Hanımefendi: Sonuçta bir kere geliyoruz. Tunahan: Haklısın bir yerden ama Tunahan: Müşteriyle olan konuda, birine zarar vermeye giriyor bence. Tunahan: Ne kadar yalan olsa da Tunahan: Beni tanımayan birisi 'dışarıdan gözüktüğü gibi değilmiş demek ki' diyebilir. Tunahan: Bu da hem iş hayatımı hem de... Ulan Tunahan, arkadaşınla mı mesajlaşıyordun ne alaka hem de? NE ALAKA? Hem de sana hislerini açan bir kadına karşılık yapılacak hata mı ulan bu? Güya kırmayacaktın kadını Allah tependen baksın Tunahan. Elimle yüzümü kapatıp sol meleğimle beraber kendime söverken dört yeni mesaj bildirimi düştü. Hanımefendi atmış ve son mesajımı görmezden gelmişti, teşekkür mü etsem yoksa özür mü dilesem bilemedim ama bunun konusunu daha açmamam gerektiğinin de bilincisinde olacak kadar aklım vardı şükür. Hanımefendi: Bende seninle hiç sohbet etmedim Hanımefendi: ama aklımın ucundan bile acaba olabilir mi diye geçmedi. Hanımefendi: Çünkü seni tanımak isteyen bilir ki kötü bir şey yapmazsın Hanımefendi: en azından isteyerek yapmazsın. Tunahan: Sormadan edemeyeceğim, Tunahan: cami de mi denk geliyoruz biz? Sormayacağım diyorum ama bir haftadır merak ediyordum. En son konuşmamızdan iki gün sonra konuşmalarımıza tekrar bakmış ve kim olabileceğine dair ipucu var mı diye bakınmış fakat bir şey bulamamıştım. Bugün attığı mesajdan ise kesin bizim buradan birisi olduğunu tahmin ediyorum ve beni bu kadar tanıdığına işime olan özverimi bildiğine göre de aslında denk düştüğüm birisi olduğunu düşünüyordum. Gönlümde ki hanımı sorarken önce camiden mi diye sonra da dükkanların oradaki birisi mi diye sormuştu. Bugün ki tartışmayı duyabilecek dükkanlarda çalışan kızların hiçbiri dükkanda yoktu o yüzden camiden birisi olduğunu düşünüyordum. Kalbim istemsizce istediği kişidir umuduyla tek attığı hızda çift hızla atmaya başladı. Aslı... Aslı... Aslı... olsun. Benim sevdiğim Aslı olsun beni seven Allah'ım. Konuşmamızın başından beri sohbetten çıkmadan ard arda mesajlarıma cevap veren hanımefendi dakikalardır cevap vermemişti, sanırım bu sessizlikten bu soruma cevap alamayacağımı anlamam gerekiyordu. e kız haliyle cevap vermez, kalbimde biri var dedin neden kendini açığa çıkartacak ufak bir ipucu versin ki? Aslıysa bile yolunu tıkadık. Aslı olsa, numaramı nereden bulmuş olabilirdi? Sohbet ekranına baktığım da önce çevrimiçi ardından ise yazıyor yazısının belirdiğini gördüm. İstemsizce olduğum yerde doğrulup oturuşumu düzelttim. İstemsizce kalbimi bir umut kapladı. Camide karşılaşıyorsak Aslı olması yüksek bir ihtimaldi çünkü aklıma bugün Hamdi beyle konuşurken konuşmamızı duyacak mesafede olan Aslı ve arkadaşları geldi. Solumdaki şeytan fısıldadı. Bak sende diyon, arkadaşları vardı diye. Ya Aslı değil de arkadaşlarından biriyse sana mesaj atan? Sağımdaki melek konuştu. Hemen gelin güvey oldun he, mesajlar geldi önce bir oku oku. Telefonumun üst üste elimde titremesiyle sağ meleğin dediği gibi gelen mesajları okudum. Hanımefendi (çevrimiçi) (yazıyor...) Hanımefendi: Heyecan mı dersin endişe mi bilmem ama Hanımefendi: ne yazacağımı bilemeyip görüldü attım. Hanımefendi: Soruna cevabım ise evet, Hanımefendi: Camide denk geliyoruz. Hanımefendinin mesajlarını okumamla sandalyeden bir hışım doğrulmam bir oldu. Dudaklarımda umudun simgesi olarak bir tebessüm oluşmuş ve dudaklarımdan Allah'a yalvarırcasına mırıltılarla dua döküldü. Allah'ım öncelikle kalbimdeki hayırlıysa en kıza amanda nasip et y'rabbim. Mesajlaştığım kişi Aslı ise... Allah'ım Aslı olsun lütfen. Aslı olsun. Tuşlara dokunarak daha çok bekletmeden cevap yazmaya başladım. Tunahan: Denk geliyoruz demek ki. Tunahan: Peki bir soru daha sorabilir miyim? Hanımefendi: Cevaplayacağıma söz veremeyerek Hanımefendi: Pek tabii sorabilirsiniz. Tunahan: Biz bugün cami de denk geldik mi? Yine hemen görse de bu sefer de hemen cevap vermedi. Kalktığım sandalyeye geri oturup, kol mesafemde olan radyoya uzanıp tamamen kapattım. Kalbim yeterince ses çıkarıyordu, o yeterdi. Hanımefendi: Bu sorunuzu cevaplamaya tereddüt etsem de Hanımefendi: Bir yüreklilikle size ilk mesaj atan benim Hanımefendi: O yüzden bu yürekli hareketimin devamı olarak cevaplayacağım. Hanımefendi: Evet, beyefendi. Hanımefendi: Bugün denk geldik. Tunahan: Peki, ikindi namazından sonra imam efendiyle avluda konuşurken Tunahan: Avluda mıydınız? Denk gelmiş miydik? Yine görüldü yine uzun bir sessizlik. Bu soruyla bir tık ileri gitmiştim muhtemelen hem de kendi koyduğum sınırları zorluyor gibiydim ama hattın ucunda ki Aslı ise sınırların hepsini zorlamaya ben varım. Olur yani, hallederiz. Hanımefendi adlı kişiden yeni bir mesaj. Heyecanla bildirime tıkladım ve ne yazdığına baktım. Hanımefendi: Hayır, avluda değildim. Yüzümde ki tebessüm, kalbimde ki çarpıntı durdu heyecanım yok oldu. Hattın ucunda ki Aslı değilmiş. ** Yaktın bizi Aslığ YAKTIĞN |
0% |