Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm - Yüzleşme

@maveradabiryazar

Vakit akşamı bulmuştu. Yağız, eve geldiğinde Nehir'in Gönül'de olduğunu duymuş fakat Muhammed amcasının tavrı üzere Nehir'i almaya gitmemişti. Evde beklemesine karşın hava epeyce kararmış saat gecikmişti. Daha fazla durmadan evden çıkarak Nehir'i almak için nişanlısına, Gönül'e doğru yol aldı. Kapısını çaldığı evden kapıyı ustası açtı.

"İyi akşamlar usta."

"Hayırlı akşamlar oğlum. Hayırdır akşam vakti?"

"Saat epey geç oldu. Nehir'i almaya geldim."

Muhammed ustası kaşlarını çatmış, Yağız'ın yüzüne bakıyordu. İşten eve yeni gelmişti. Evde Nehir'i görememişti fakat belki Gönül'ün odasındadır diye düşündü. Gönül'e seslenerek gelmesini bekledi.

"Gönül, Nehir'e seslen hadi kızım abisi gelmiş almaya."

Gönül yüzünde durgun bir ifade ile bir Yağız'a bir de babasına baktı.

"Nehir burada değil ki baba."

"Nasıl burada değil? Ne zaman çıktı? Gelmedi daha eve."

Gönül telaşlanmıştı. "Hiç gelmedi bize bugün."

"Ne demek gelmedi Gönül? Babaanneme Gönül'e gidiyorum demiş saatlerdir yok."

Yağız telaşlansa da düşünmeye çalıştı. Nereye giderdi bu kız? Muhammed ustası her zaman ki soğukkanlılığı ile olaya yaklaşmıştı.

"Bir dur hele oğlum. Babaannen belki yanlış anlamıştır. Nazlı demiştir belki."

"Doğru dersin usta ben bir bakayım. Görüşürüz."

"Dur evlat dur bende geleyim seninle."

Ustası ile beraber hızlıca yolu aşındırıp mahalleye girmişlerdi. İbrahim bey, kapısında gördüğü bu iki kişiyi güler yüzü ile karşıladı.

"Selamın aleyküm İbrahim."

"Ve aleyküm selam Muhammed abi buyur gel içeri. Hoş geldin Yağız."

"Hoş buldum İbrahim amca. Nehir burada mı?"

"Yok oğlum. Hayır olsun?"

Yağız daha bir telaşlanırken sesleri duyan Yiğit de kapıya gelmişti.

  "Ne oluyor?" 

Yağız düşünmekten kafasını elleri arasına alırken Muhammed bey söze girmişti.

"Nehir en son Gönül'e gidiyorum diye evden çıkmış ama bize gelmemiş bugün. Bizde belki Nazlı'ya gelmiştir diye size soralım dedik."

Yiğit, bugün Nehir ile konuşmalarını hatırladı. Evet Nehir ona da Gönül'e gideceğini söylemişti.

"Ben gördüm bugün Nehir'i."

Yağız duyduğu söz ile Yiğit'e döndü.

"Nerde gördün? Ne zaman gördün?"

"Ocağa giderken gördüm, öğleden sonra. Nereye gidiyorsun diye sorduğumda bana da Gönül'e gittiğini söyledi ki zaten o tarafa doğru gidiyordu."

"Ya deliricem nereye gitti bu kız?"

Yiğit de Yağız gibi telaşlanmış ceketini üzerine alarak dışarı çıkmıştı.

"Mahalleliye soralım bir bakalım."

Yiğit, Yağız, Muhammed bey ve İbrahim bey kahvedekilere, mahalledeki esnaflara, gördükleri herkese Nehir'i sordular. Fakat kimseden işe yarar bir bilgi elde edemediler. Saatler gece yarısına gelirken İbrahim bey gençleri yatıştırmak istedi.

"Yağız oğlum. Bir eve gidelim bakalım belki dönmüştür. Hem var mı gidecek bir arkadaşı falan?"

"Yok amca yok. Bir Gönül bir de Nazlı, başka kimse yok."

Eve vardıklarında da babaannesi Hasret hanım kapıyı açmış iyice meraka düşmüşlerdi.

"Bir polise mi gitsek?"

İbrahim beyin bu fikri akıllarına yatsa da 24 saati geçmeyen kayıp onlar için bir ifade de bulunmazdı. Yiğit düşündükçe işin içinden çıkamadı. En son gördüğünde her şey normaldi ne olmuştu şimdi? Nereye gitmişti Nehir?

Ailesi, Nehir'den gelecek en ufak bir bilgiye muhtaç haldeyken Nehir ise ağlamaktan kızaran gözleri ile kaçmak için kendince planlar yapıyordu. Kapıda iki kişi vardı, kaçmak için bir şansı vardı. Fakat bağlı olan elleri buna engel oluyordu.

Saat epey ilerleyince adamlardan biri elinde bir parça ekmek ve su ile içeri girdi. Önüne bırakılan ekmeğe baktı Nehir. Yapmaktan bıkıp usandığı yemeklere şükretmediği günleri hatırladı. Muhtaç kaldığı bir dilim kuru ekmeği bile yemekten ar etti.

Adam, yemesi için Nehir'in bağlı olan ağzını açarken bağırmaması için onu tehdit etti.

"Ellerimi çöz. Nasıl yiyebilirim böyle?"

Adam, Nehir'i tehdit oluşturabilir mi diye süzerken Nehir adamı buna mecbur bırakıyordu.

"Ne o? İki adam zayıf bir kızdan mı korkuyorsunuz?"

Adam duyduğu bu hakaretle ellerini çözmüş, ekmeği fırlatır gibi Nehir'in önüne atmıştı. Pencereleri tahtalarla çivilenip kilitlenmiş bu küçük evde kaçacak ufak bir yer aradı. Aklına birden tuvalet penceresi geldi. Zaten zeminde olan bu evde o küçük pencereden kaçarsa kurtulabilirdi. Adama tuvalete gitmek istediğini söyledikten sonra onunla beraber ayaklanmıştı. Adam kapıda beklerken Nehir pencereye hızlıca uzandı. Oldukça küçüktü fakat Nehir sığabilirdi. Bir kaç denemeden sonra başarılı olarak evin arka bahçesi olduğunu düşündüğü yere atladı. Etrafına bakarak hızlı ve sessiz olmaya çalıştı kaçarken. Nehir'in yokluğunu fark eden iki adam da evin etrafını hızlıca aramaya başlamıştı.

Nehir, içine girdiği bu ıssız yolda hiç durmadan koştu. Kaç dakikadır ayakları bu denli hıza ayak uydurdu bilinmez fakat nefesi kesilmiş, içinde bulunduğu durum onu daha halden düşürmüştü. Ayağının takıldığı bir çalı topluluğu ile bacaklarına batan dikenlerin acısı hissetti. Kıyafetine yapışan bu dikenleri acele etmesi gerektiği için elleriyle avuçlayarak çekip attı. Avucuna dolan kanı umursamadı. Şimdi canının derdine düşerse sonra daha fazla canını yakacaklardı, biliyordu.

Kesilen nefesini düzene sokmak için kuytu bir köşe bulup saklandı. Nefesi yavaş yavaş düzene girerken elinde hissettiği o acıya dayanamadı. Eliyle ilgilenecek durumu yoktu kanını durdurması şu an onun için yeterdi. Cebine elini attığında bugün Yiğit'ten aldığı mendili çıkardı. Mendile bakarken göz yaşlarını dayanamamış hızlanmıştı. Başına her gelen olay karşısında annesine koşan küçük Nehir yoktu belki ama bu genç kız Nehir bu defa annesine değil elinde tuttuğu bu mendile sığındı. Kokusunu ciğerlerine çektiği mendili eline sardı. Beyaz mendilin kana bulaşmasını ağlayarak izledi.

Kendine gelmek için derin bir nefes alıp, etrafına bakındıktan sonra tekrar koşmaya başladı. Nerede olduğunu, nereye gittiğini bilmiyordu. Tek istediği şu ıssız yerden çıkıp bir insana rastlamaktı. Biraz daha koştuktan sonra adamların arkasından geldiğini fark etti. Daha fazla hızlanmış hiç bir şeyi düşünmeden koşmaya devam etmişti. Adamlar her geçen saniye daha fazla yaklaşmış durması için Nehir'i tehdit etmişlerdi. Nehir hiç durmadı fakat adamlar bir süre sonra Nehir'i yakaladılar. Yaka paça götürdükleri evde Nehir'i umursamadan hırpalayıp tekrar odaya kapatmışlardı. Nehir ağlamalarına devam ederken Salih denen adam da gelmişti. Kızın kaçtığından bahseden adamlara kızmış Yiğit'e haber göndermek üzere bir plan kurmuştu. Salih denen adam Nehir'in yanına geçmiş onunla konuşmak istemişti.

"Ben istemediğim sürece buradan kaçamazsın. Boşu boşuna ne hale getirmişsin kendini."

Salih, Nehir'i süzerken kanayan elini gördü. Eline sardığı işlemede ki ay yıldızı fark etti. Aklına gelen bir fikir ile gülümseyip Nehir'den zorla aldığı mendile baktı.

  "Ver onu bana." 

Sorularına hiç bir cevap vermediği bu kız mendili alması ile karşı çıkmaya başlamıştı. Tahmin ettiği gibi bu mendil, başkan dedikleri Yiğit'indi. Salih, Nehir'i umursamayarak, istediğini almış olmanın keyfi ile odadan çıktı.

Nehir'i hala bekleyen ev halkı uyanıktı. İbrahim bey, Muhammed usta ve Yiğit de, Yağız'ı yalnız bırakmıyorlardı. Cevat bey yaşlanmasından dolayı strese giriyor sürekli tansiyonu oynuyordu. Hasret hanımı ise göz yaşları arasında sakinleştirmeye çalışan kişi Emine hanımdı.

Gün aydınlanmamış, sabah ezanı okunmuştu. Yağız hariç herkes namazını eda ediyordu. Yağız ise oturduğu sandalyede kızaran gözleri ile düşünüyordu. Ne olduğu hakkında hiç bir bilgisi yoktu? Yiğit ise Yağız'dan farksızdı fakat sığınıp yardım istediği bir Allah'ı vardı. Onu ayakta tutan yegane güçte buydu. Namazını kıldıktan sonra ellerini açarak uzun uzun Nehir için dua etti. Yüreğinin en derininde hissettiği bu yangını söndürmesi için Allah'a yakardı.

Sabah olmuşken Nazlı elinde bir zarf ile kapıyı çalmıştı. Kapısının önüne bırakılan bu zarfta Yiğit'e yazısını görünce hızlıca abisine getirmişti. Yiğit, Nehir'in bulunması önceliğini taşıdığı için zarfı sonraya bırakmış cebine koymuştu. Kendi aralarında iş bölümü yaparak evden ayrıldılar. Cevat bey, İbrahim bey ve Muhammed usta ile karakola gidecek, Yağız ve Yiğit ise mahallede tekrar herkesi sorgulayacaktı.

Yağız ve Yiğit mahallede dolaşırken artık ümitsizliğe düşmüş, parkta bir banka oturmuşlardı.

"Hala aklım almıyor. Nerede bu kız Yiğit?"

"Bilmiyorum. Hiç bilmiyorum."

Yiğit, ceketine attığı zarfı hatırladı. Nehir ile ilgili bir şey olabilir miydi? Hızlıca cebinden zarfı çıkardı.

  "Ne bu?"

"Bilmiyorum. Sabah Nazlı getirdi. Biri kapıya bırakıp gitmiş."

Yiğit, yırtarak açtığı zarftan yere düşen kırmızıya boyanmış mendile baktı. Düşen mendil ile kalbinde bir bıçak sızısı hissetti. Aklına gelenler hiç de hayır değildi. Düşen mendili eline alırken kanın ıslaklığı ile gözleri yaşarmıştı.

  "Hayır." 

Kendi kendine inkar etmekten başka çaresi yoktu şu an.

"Ne bu Yiğit? Ne oluyor?"

Yiğit, Yağız'ı cevapsız bıraktı. Ne diyebilirdi ki? Zarfın içinden çıkan notu aldı eline.

"Eğer sevgilini tekrar görmek istiyorsan dediklerimizi yapmak zorundasın Yiğit başkan. Gizli veya açık milliyetçiler için çalışan tüm isimleri bize bildireceksin. Yapmış olduğunuz ve yapacağınız tüm faaliyetleri de öyle. Yoksa bu kıza yazık olur."

Yiğit elinde tuttuğu kağıdı buruşturup atmış öfke ile, kalktığı bankı tekmelemeye başlamıştı.

"Öldürücem lan sizi, öldürücem."

Yağız ne olduğunu anlamamış Yiğit'i sakinleştirmeye çalışmıştı. Yiğit çöktüğü bankta gözyaşlarına boğulurken, Yağız fırlatılan kağıdı alıp okumaya başladı. Çatılan kaşları ile Yiğit'in elinde ki mendile baktı. Sevgilin diye bahsettiği kız, Nehir miydi?

"Ne demek bunlar Yiğit?"

Yiğit, Yağız'a cevap veremezken sesli şekilde ağlamaya devam etmişti. Dünya ile irtibatını kesmiş gibiydi.

"Ne demek bunlar Yiğit?"

Bu defa sorusunu bağırarak dile getiren Yağız'a, kafasını kaldırıp baktı Yiğit. Konuşmuyor olsa da gözleri ile cevabını veriyordu aslında.

  "Sen... Nehir..." 

Yağız cümlesini tamamlayamadı. Düşen bir damla yaşını umursamayarak yüzünü avuçladı.

"Yok, yok olamaz. Ben, kardeşim dedim sana. Olmaz. Yok."

Yağız, Yiğit'in vermediği cevapları kendisi vermeye çalışıyordu. Yiğit ise tek bir laf etmiyor inkara kalkışmıyordu.

"Lan bir şey desene."

Yağız öfkesini daha fazla belli ederek yüksek çıkan sesine engel olmadı. Ocak ayının bu soğuk gününde üzerine yağan yağmur ile yüzleşme vaktini getirmişlerdi.

  "Seviyorum onu." 

Yiğit, kısık çıkan sesi ile sonunda bir cevap vermiş fakat Yağız'ı daha çok öfkelendirmişti. Yiğit'i ceketinin yakalarından tutup kaldırarak yüz yüze getirdi.

"Sevemezsin lan, sevemezsin. Benim kardeşimi sevemezsin."

Yiğit'in yüzüne inen yumruk ile Yağız durmadı daha da hırslandı. Durmadan yüzüne inen yumruklara hiç bir karşılık vermedi Yiğit. İkisi de acı çekiyordu. Yağız attığı yumruklar ile acısını dindirmeye çalışırken, Yiğit de yediği yumruklar ile kendi suçu olduğunu düşündüğü kendisine ceza vermek istedi. İkisi de başarılı olamadı. Bu yumruklar ne acılarını kesti ne vicdanlarını susturdu.

"Sevemezsin. Duydun mu beni sevemezsin."

Yağız, yerde yatan Yiğit'e yumruklarını atarken bağırmaya devam ediyordu.

"Sevmezsin kardeşimi. İzin vermiyorum."

Yiğit, birden üzerinde ki Yağız'ı iterek ayağa kalkmıştı. Her yanları kan olan Yiğit bu defa öfke ile bakıyordu.

"Nehir'i sevmek için hiç kimseden izin almadım, almam. Çünkü Nehir'e olan sevdamla arama sen bile giremezsin Yağız."

Yağız duydukları ile daha bir öfkelenmişti. Yağız, yumruklarına devam etmek isterken bu defa Yiğit engel olmuş Yağız'a da bir yumruk atmıştı.

  "Yeter." 

Yağız aldığı darbe ile Yiğit'e bakmış. Kardeşi dediği bu adamın gözlerinde gördüğü duygu ile gardını indirmişti.

"Nasıl lan nasıl? Nasıl arkamdan iş çevirdin?"

"Saçma sapan konuşma Yağız. Arkandan iş falan çevirmedim ben. Sevdim. Adam gibi sevdim. Ne sana ne de Nehir'e laf getirecek her hangi bir davranışta bulunmadım."

"Bana niye söylemedin lan o zaman?"

Yağız bağırmaya devam ediyor kafasında bu durumu oturtmaya çalışıyordu.

"Söyleyecektim, ama bekledim. Önce Nehir'in duygularından emin olmak istedim."

Yağız öfkesini dindirmeye çalışırken bankta ki mendile ilişti gözleri.

  "Bu mendil ne?" 

Yiğit, Yağız'ın sorusu ile mendile dönmüş bakışları merhametle karışmıştı. Nehir'in onun için işlediğini duyarsa Nehir'i sıkıntıya sokardı. Gizlemeyi tercih etti.

"Benim mendilim. Dün Nehir'e vermiştim."

  "Niye?"

"Ne önemi var Yağız? Yeter artık. Derdimiz bu mu şimdi?"

"Derdimiz sensin Yiğit. Senin yüzünden kardeşim kaçırıldı. Senin saçma fikirlerin yüzünden. Ne istiyorlarsa yapacaksın duydun mu beni? Kardeşime tek bir zarar gelirse senden bilirim."

"Bir dur da düşün bakalım kim kaçırmış Nehir'i? Senin iş tuttuğun komünistlerden gelmiyor mu bu zarf? Al sana işte. Suçu bana attığın kadar kendine de at. Kimlerle birlik olmuşsun bir dön bak."

"Hayır, hayır bizimle alakaları yok. Benim kardeşimi ne diye kaçırsınlar? Hem belki benim kardeşim olduğunu bilmiyorlardır."

  "Biliyorlar."

  "Ne?" 

Yiğit, Yağız'ı nezaretten çıkarmak için arkadaşlarına söylediklerini düşündü.

"Sen nezaretteyken hani bir arkadaşımla konuşup şikayeti geri çekmesini istemiştim."

  "Evet."

"Sebep olarak seninle arkadaşlığımı söyleseydim şikayeti geri almazlardı. Sevdiğim kızın abisi demek zorunda kaldım."

Yağız, hayal kırıklığı ile baktı can dostunun yüzüne. Bu kadarı da fazlaydı.

"Adının hakkını hiç verememişsin Yiğit."

Yağız'ın söyledikleri ile gözlerini dostuna dikmiş mahcupça bakmıştı.

"Özür dilerim. Böyle olacağını bilemedim."

Yağız cevap vermeden Yiğit'in yanından uzaklaşarak gitti. İkisi de yağmurla beraber göz yaşı döküyorlardı. Dostluklarının bağlandığı o ipi bu defa koparmışlardı. Artık dost değillerdi. Peki düşmanlar mıydı? Onu henüz bilmiyorlardı. Şu an ikisinin de tek isteği Nehir'e kavuşmaktı.

Nehir ise bulunduğu odada artık ağlamayı bırakmış sadece düşünmeyle meşgul oluyordu. Ne bir lokma yemek yemişti ne de bir yudum su içmişti. İhtiyacı olan tek şey buradan çıkması için umut etmekti. Saatlerdir yaptığı gibi dualar etmeye devam etti. Gözleri oldukça yorulmuş kendisini bir vakit uykuya teslim etmek zorunda kalmıştı.

Yağız evde düşünmekten çıldırmak üzereydi. Nehir'in kaçırılması, Yiğit'e gelen zarf, Yiğit'in Nehir'i seviyor olması... Yağız kendisini büyük bir savaşın içinde silahsız bir asker gibi hissetti. Yara almaya çok müsait fakat yara açmaktan aciz.

Yiğit ise eve gidememiş bankta oturup kalmıştı. Nehir'in kaçırılmasında kendisi suçluyor ve gelen kırmızı mendiline özür dilercesine bakıyordu. Ondan istediklerini yapamazdı. Bu, davayı satmak olurdu. Hem diyelim ki yaptı; bu defa Nehir'i serbest bırakmazlardı ki. Yiğit düşündükçe işin içinden çıkamayıp ocağa doğru adımladı. Ocakta abilerinden yardım istemeliydi. Onların tanıdıkları vardır büyük mevkilerde elbet yardım ederler diye düşündü. Ocağa vardığında abilerinin yanına giderek olan biteni anlattı. Abileri, tabi ki onların istediklerini yapmaması gerektiğini kendilerinin bu işi çözeceklerini söylediler. Yiğit bir nebze kendisine umut aşılayarak ocaktan çıktı. Yağız'a gitmeye yüzü yoktu Yiğit'in, hele de söylediği o son sözden sonra.

"Adının hakkını hiç verememişsin Yiğit."

Yiğit bu lafı hak edecek bir şey yapmamıştı. O, nasıl babası bellediği adamın kızını sevmiş ise Yiğit de kardeşi bellediği adamın kardeşini sevmişti. Aynı şeydi. Tek bir fark vardı. Yiğit'in sevdası Nehir'i bir uçuruma sürüklemişti, tehlike saçmıştı.

...

Nehir dışarıdan gelen gürültüler ile gözlerini açtı. Duyduğu siren sesleri ile gülümsedi.

"Allah'ım çok şükür."

Çıkan arbede ve bağırış seslerinden sonra bir kaç polis içeri girmiş önce evi aramış sonra da Nehir'i çözmüşlerdi. Nehir dilinden şükrünü eksik etmeden polislere ayak uydurarak evden çıkıp araca geçti. Yol boyunca polislere olanları anlattıktan sonra evine vardı.

Araba mahalleye girdiği zaman kapısında bekleyen herkesi inceledi. Abisi, babaannesi, dedesi, Yiğit, Muhammed amcası, Gönül, Nazlı, Emine ezesi, İbrahim amcası hepsi kapıda bekliyorlardı.

Yağız ve Yiğit polislerden gelen haberle sakinleşmiş yanlarında büyüklerinin de olduğunu bilerek mesafeli ama saygılı duruyorlardı. Yiğit'in ocaktan abileri ile üst mevkilerden yardım istenmiş kısa sürede Nehir bulunmuştu.

Nehir arabadan iner inmez abisine sarılıp ağlamaya başladı. Yağız, kardeşinin saçlarını okşarken kokusunu uzun uzun içine çekti. Annesinden ve babasından ona emanet kalan kardeşi sonunda yanındaydı.

"İyi misin abicim? Bir yerin acıyor mu? Bir şey yaptılar mı sana?"

  "İyiyim abi." 

Nehir ağlamaktan kızaran gözleri ve akan burnu ile sırayla babaannesi, dedesi, Emine ezesi ve arkadaşlarıyla sarıldı.

"Seni çok merak ettik kızım. Ne oldu? Kim kaçırdı seni?"

Yağız, Yiğit ile olan durumlardan ailesine bahsetmemişti. İşin siyasi olduğunu duyan ailesi işleri büyütürdü.

"Sonra konuşuruz bunları kız bir dinlensin."

Nehir, arabadan indiğinden beri ona bakan gözlere döndü. Yiğit'i bu denli perişan görmek Nehir için üzücü olsa da kendisini Yiğit için önemli hissetmişti.

  "Eline ne oldu?"

Yiğit'in sorusu ile herkes Nehir'in eline odaklanırken Yağız, mendili hatırladı.

"Önemli bir şey yok. Kaçmaya çalışırken oldu."

"Git buradan Yiğit."

Yağız, her şeyin sebebi olarak gördüğü Yiğit'in kardeşi ile ilgilenmesini hazmedemiyordu.

"Şimdi sırası değil Yağız."

"Tam sırası Yiğit. Sen dua et kardeşim bana sağ salim geldi. Yoksa seni benim elimden kimse alamazdı."

İbrahim bey ve Muhammed ustanın araya girmesi ile Yiğit'i uzaklaştırırken, Yağız'ı da eve sokmuşlardı. Yağız eve girer girmez kardeşinin yarası ile ilgilenmişti. Nehir'e kızgınlığı vardı elbet ama bunu şimdi konuşacak değildi. Nehir yarası sarındıktan sonra banyo yapıp bir kaç lokma yemek yedi. Odasına geçip uzun bir uykuya kendini teslim etmek istedi fakat aklına abisi ve Yiğit'in tartışması geldi. Abisi kaçırılması için Yiğit'i suçlamıştı. Nehir, abisinin ne bilip bilmediğini merak ediyordu. Bunları düşünürken uykuya daldı.

Ertesi günü kahvaltısını ailesiyle yapan Nehir odasına çekildikten sonra gelen abisiyle yaşayacağı konuşmadan çekindi. Abisi, ilk önce iyi olup olmadığını sormuş onun için endişelendiğinden bahsetmişti. Nehir, abisinin onu ne kadar sevdiğini pek tabi biliyordu. Özellikle anne ve babasının kaybından sonra abisi üzerine titrer olmuştu.

"Dün sabah senden bir haber beklerken Yiğit'e bir zarf geldi."

Nehir, abisini dinliyor neler olduğunu merak ediyordu.

"Zarfta kana bulanmış bir mendil, bir de not vardı."

Nehir mendil kelimesini duyar duymaz anlamıştı. Demek o Salih denen adam, mendili o yüzden almıştı Nehir'den.

"İstediklerimi yapmazsan sevgiline acımayız yazıyordu."

Yağız şimdi gözlerini Nehir'e dikmiş cevabını bakışlarından çözmeye çalışmıştı.

"Seni, Yiğit yüzünden kaçırmışlar. Sevgilisiymişsin ya hani."

Yağız, sesinde ki öfkeyi ayarlamaya çalışsa da belli ediyordu.

"Sevgili falan değiliz abi."

Nehir, abisine inkar cevabı verince Yağız daha da öfkelendi.

"Yapma Nehir. Yiğit söyledi. Seni seviyormuş."

Nehir bu konuşmanın bir gün gerçekleşeceğini elbette biliyordu. Fakat buna oldukça hazırlıksız yakalanmıştı.

"Sen? Sen de onu seviyor musun?"

Nehir, abisine ne diyeceğini bilemedi. Evet dese abisinin öfkesini üzerine çekecekti, hayır dese Yiğit'i yalnız bırakmış olacaktı.

  "Seviyorum." 

Yağız gülümsedi. Vay be dercesine kafasını salladı.

  "Ne zamandır?" 

"Bunları konuşmak istemiyorum."

"Ne zamandır Nehir?"

Nehir göz yaşlarını bırakarak abisine istediği cevapları verdi.

"İlk okuldan beri. Belki daha önce. Bilmiyorum."

"Ne? Eskiden de görüşüyor muydunuz?"

"Hayır, hayır. Biz şimdi bile görüşmüyoruz ki. Uzaktan seviyorum abi yemin ederim hiç çıkıp da görüşmedik bir yerde."

Yağız aynı hayal kırıklığını tekrar yaşıyordu. Sevdiği iki insandan aldığı bu darbe Yağız'ı sarsmıştı.

"Yıllardır sana abiden öte davrandım. Kendimden önce her zaman seni düşündüm Nehir. Sense kardeşim bildiğim adamı sevdiğini söylüyorsun öyle mi?"

Yağız ayağa kalkmış odada gidip geliyordu.

"Onun yüzünden ölebilirdin. Ya da ölmene gerek yok yaşayıp onlar gibi mi olacaksın? Başını örtüp, eve kapanıp koca yolu mu gözleyeceksin?"

Nehir duyduğu şeylerle öfkelenmiş o da abisi gibi ayağa kalkmıştı.

"Aynı Gönül gibi değil mi?"

"Gönül'ü karıştırma Nehir. Ben onu hiç bir şeye zorlamam. Kendi istediği gibi yaşar her zaman. Ama sen Yiğit'le olursan ne olacak düşündün mü?"

Nehir cevap veremedi kendisi de bunun cevabını bilmiyordu çünkü.

"Ben sana söyleyeyim. Zorla onlar gibi olacaksın, onlar gibi yaşayacaksın. İstediğin yere gidemez, istediğini giyemezsin. O kadar kitap okuttum sana hiç mi düşünmedin olacakları?"

"Yiğit öyle biri değil."

"Bana mı anlatıyorsun Yiğit'i lan? Benim her anım o adamla geçti. Anasının babasının bilmediklerini biliyorumdur ben Nehir hanım. Sana son bir sözüm var Nehir. Son."

Nehir, abisinin yüzüne çekinerek baktı.

"Eğer ki Yiğit ile görüşecek olursan, karşılık verirsen bil ki abin yok. Duydun mu beni? Silerim seni Nehir."

Nehir, abisinin sözleri ile daha fazla ağlarken, Yağız odadan çıkmıştı. Nehir, Yiğit ile olan imkansız sevdasına göz yaşları döktü. Ölse, abisini çiğneyemezdi Nehir. Annesinin babasının yokluğunda her daim yanında olmuş her koşulda önceliği olmuştu. Şimdi Yiğit için bile olsa abisini silmeyi göze alamazdı. Yiğit'i ne kadar sevse de uzak durmak zorundaydı.

Yiğit, günlerce Nehir'den haber almaya çalışmıştı. Ne okula ne de ocağa gidiyordu. Belki görürüm diyerek pencerede bekliyor hatta Nazlı'yı sık sık gönderip durumunu sorduruyordu. Nazlı ise geldiğinde Nehir'in iyi olduğunu söylüyor başka hiç bir şey anlatmıyordu. Belli ki Yağız, Nehir'i susturmuştu.

Yiğit, günlerce beklemesinin ardından bir fırsat bularak Nehir'in karşısına çıkmış fakat Nehir'den olumsuz tepkiler almıştı. İlk önce abisinin onu böyle konuşmaya zorladığını düşünse de Nehir'in kaçırılma sebebi olarak Yiğit'i suçlaması, Yiğit'i de ondan uzaklaştırmıştı. Nehir aslında hiç bir zaman Yiğit'i suçlamadı fakat abisi ile olan konuşmasından sonra Yiğit'i uzaklaştıracak başka bir çözüm yolu bulamamıştı.

Kader, bazen de sevenleri ayırarak bir imtihana sokar, sevgilerini sınardı. Sınandığının farkında olmak ne kadar bir adım önde gibi gösterse de aslında asıl mesele sabırdaydı. İnsan genelde bilmediği için değil, sabretmediği için kaybederdi.


Loading...
0%