Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm - Karasu Obası

@maveradabiryazar

İnsan bazen bilmez; kendini bilmez, içini - dışını bilmez, nedenleri- sonuçları bilmez. İnsan bazen bilmediğini de bilmez. Tam şu anda Mehpare de bilmiyordu neyin içinde olduğunu. Satı Kadın'ın söyledikleri kafasını kurcalarken bir yanı inanmak istemiyor diğer yanı ise inanmaktan başka çare bulamıyordu.

Satı Kadın, dün ona anahtarla beraber kaybolan kızın kendisi olduğunu, yani aslında buraya ait olduğunu söylüyordu. Mehpare buz kesen duyguları ile tepkisiz kalarak sabahı sabah etmişti. Asıl şimdi ard arda sorularını dizmesi gerekirken dili lal olmuş sessizliğe bürünmüştü genç kız.

Kendini bildi bileli yetimhanenin sınırlarındaydı dünyası. Yetimhaneden öncesi hiç var olmamış gibi sisle doluydu. Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Gerçektende anahtar ile kaybolup geçitten geçen o küçük kız Mehpare olabilir miydi?

Titreyen göz bebekleri kapanan göz kapakları ile yaşlarını sessiz ve bir o kadar hızlıca salıverdi. Saatlerdir oturduğu minderde başını pencereye çevirip aydınlanmak üzere olan bahçeyi izledi. Namaz vakti çıkmadan kalkması gerekiyordu fakat dizlerinde o gücü bulamadı. İçeriden Satı Kadın'ın gelen ayak sesleri ile kendini toparlayıp ayaklandı. Kimsenin onu böyle zayıf görmesini istemezdi.

"Sabahın hayır olsun kızım."

"Hayırlı sabahlar."

Konuşmaları devam etmeden namaz için harekete geçip önce abdest aldılar. Namazını uzun uzun kılan Mehpare, dualarında da bulunduğu çıkmazdan hayırlısı ile çıkmayı istedi.

Mehpare uykusuzluğun verdiği halsizlik ile solgun dururken Satı Kadın olanların farkında olsa da genç kızın üzerine gitmek istemedi.

"Daha pek erkendir kızım, sen uyuyasın. Benim bahçede işlerim vardır."

Mehpare bu teklifi kabul ederek Satı Kadın'ın ardından kendisini bir kaç saatlik uykuya bıraktı. Kısacık uykunun getirisi dinlenme olması gerekirken kabuslar peşini bırakmadı Mehpare'nin. Bildiği tek ana dönüp durdu rüyaları. Issız bir ormanda elinde bir anahtar ile tek başınaydı. Tıpkı onu bulan çobanın anlattığı gibiydi her şey. Üzerinde beyaz bir elbise, elinde ahşap bir anahtar ve dilinde aynı sözcük; "Zeyrek."

Sayıklayarak uyandığı uykusundan ter içinde kalkmıştı. Dili yine aynı sözcükleri söylemeye devam ederken hatırladı rüyasını.

"Zeyrek."

Bu olanlar gerçek miydi oyun muydu bilmese de Satı Kadın'ın bahsettiği rüyalarına kadar giren bu obaya gitmek, olanları bir de başkalarından dinlemek istiyordu genç kız. Satı Kadın'ın söyledikleri ne kadar mantıklı olursa olsun tek bir kişiye güvenemezdi.

Kalktığı yerden toparlanarak çıkardığı şalını tekrar takıp behçeye çıktı. Ne kadar süre uyuduğunu bilmese de, Satı Kadın'ın işlerini bitirip oturmasından az bir süre olmadığını anladı.

"Dinlenebildin mi kızım?"

Satı Kadın'ın bu anaç tavırları kızı savunmasız bırakıp elinde ki öfkeyi almasına sebep oluyordu. Onu düşünen bir annesi hiçbir zaman olmamıştı ve şimdi gördüğü ilgiyi garipsiyor belki de buna alışmaktan korkuyordu.

"Dinlendim, teşekkür ederim."

"Sana braz aş getireyim de gücünü toplayasın. Hepten halden düşer oldun."

"Yok, istemem."

Satı Kadın, Mehpare'nin yüzünü incelerken genç kızın halini anlamaya çalışıyordu. Bu sessizliği hayra alamet değildi.

"Nerededir bu Zeyrek obası?"

"Hehh. Şimdi derdin belli oldu."

Satı Kadın, genç kızın sorusuna gülümseyerek cevap verirken, Mehpare alacağı cevabı bekliyordu.

"Fazla uzak değildir amma şimdi olmaz kızım. Zamanı vardır her şeyin."

"Dün bana Zeyrek obasından kaybolan kızın ben olduğumu söylediniz. Size zaten tam anlamıyla güvenmezken bir de obaya gitmemi istemezsin. Ne anlamalıyım buradan?"

"Sana evvelden de dediydim kızım. Güvende değilsin. Obana döndüğünde ne olacak sanırsın?"

Mehpare, üzerinde hissettiği bakışlar ile isteğini düşündü. Gerçekten ne bekliyordu o obadan? Neden gitmek istiyordu? Anne, baba fikri miydi onu bu kadar çocuklaştıran? Mehpare sessiz kalırken Satı Kadın devam etti konuşmasına.

"Anan baban elbet bu muştuyla sevinirler, bağırlarına basarlar seni. Fakat bununla kalır mı sanırsın? Yıllar önce geçtiğin o geçitin açıldığını, geri geldiğini duyurmuş olursun tüm millete."

"Ne istiyorsun o zaman benden?"

Mehpare'nin öfkeli ve soğuk çıkan sesi ile Satı Kadın duraksadı.

"Hem buraya aitsin dersin hem de burada güvende değilsin dersin. Ailen obadadır dersin, ama gitmeme izin vermezsin. Sen benden ne istersin o zaman Satı Kadın?"

"Elbet gideceksin obana. Lakin imdi değil. Önce her şeyinle buraya ait olmayı öğrenmen gerekecek."

"Nasıl?"

"Sen meraklanmayasın senin hamurunun mayası bu topraklardandır. Evvelden öğrenirsin herbir şeyi."

...

İki koca gün geçmişti. Satı Kadın'dan öğrendiği tek şey ise bu sırrı kimseye söylememesi ve ağzından bir şey kaçırmaması gerektiğiydi. Mehpare'ye, ona soran olursa neler diyeceğini iyice ezberletmişti. Mehpare, anasını babasını yıllar önce veba salgının da kaybeden bir genç kızmış gibi davranacaktı. Satı Kadın, ona eğitim vermesi için en yakın obalardan biri olan Karasu obasına gönderecekti. Lakin Gökbey ile önceden karşılaşan bu kıza bir de kaza süsü vererek hiçbir şey hatırlamadığı yalanını söyleyecekti.

Satı Kadın, bulup buluşturduğu parçalar ile Mehpare'yi tam bir oba kızına dönüştürmüştü. Mora çalan kaftanı ve başlığı ile kendisini hem garip hissediyor hem de bu kıyafetlerin içinde mutlu oluyordu. Satı Kadın, ona yaptığı planı ilk anlatışında tepki gösterse de uymaktan başka çaresi yoktu. Gökbey denen adamla ilk karşılaşmaları sorunluydu fakat Satı Kadın eğitimi verecek kişinin elbette bir hatun olduğunu söylüyordu. Bu durumda Mehpare'nin yüreğine su serpiyordu elbet.

Satı Kadın dünden haber gönderdiği Gökbey'in yolunu gözlerken kıza her şeyi tekrar etmekten geri durmadı.

"Aman diyeyim kızım dediklerimi eyice ezber edesin. Baktın köşeye sıkıştın bilemem, hatırlamam dersin. Gökbey ile ben konuşur durumu anlatırım. Sen benim lafımı dinle yeter."

"Tamam, merak etme."

Satı Kadın, Mehpare için küçük br bohça hazırlarken yaklaşan atların nal sesleri çalındı kulaklarına. Bahçeye bir kaç atlının girdiğini anlayan Satı Kadın ayaklanıp kapıya çıktı. Genç kız, Satı Kadın'ın her adımını takip ederek bahçeye geçti. O gün gördüğü adamları karşısında tekrar görmek istemeden bir güven vermişti Mehpare'ye. Günlerdir Satı Kadın dışında kimse ile konuşmamış olmanın çekingenliği vardı üzerinde.

"Selamın aleyküm Satı Kadın."

"Ve aleyküm selam Gökbey. Buyur hele bir soluklan."

Satı Kadın'ın saygı ve sevgi ile buyur ettiği Gökbey ve arkadaşları atlarından inip baheçede ki köşeye otururken Mehpare ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi uzaktan onları izlemekle yetindi

"Halin vaktin nasıldır Satı Kadın? Var mıdır bir ihtiyacın?"

"Bugünlerimize bin şükür Gökbey'im. Sağlığınıza duacıyız."

"Obaya haber göndermişsin, beni görmek ister imişsin. Hayır olsun?"

Mehpare, konunun kendisine geldiğini anlarken dikkat kesilip bir iki adım daha yaklaşmadan edemedi. Attığı ufak adımları karşısında ki adamda fark ederek bakışlarını ona kaldırırken Satı Kadın girdi konuya.

"O gün bu kızcağızı bana bırakmıştın ilgileneyim deyü. Kızcağızı sen bulmadan evvel meğer bir kaza gelmiş başına."

Gökbey'in sorgulayan bakışları Mehpare'yi bulurken, genç kız suçlu psikolojisi ile elleri önünde bağlı gözleri yerde bir pozisyona düşmüştü.

"Kızın adı Mehpare'dir. Anasını babasını vebadan kaybetmiş gariban. Kazayla da aklı bir gider bir gelir olmuş."

"Nasıl gider gelir olmuş Satı Ana?"

"Hatırlamaz bir çok şeyi. Başını yere nasıl vurmuş ise unutuvermiş işte."

"Hiç mi bir şey hatırlamaz? Yerini yurdunu bilmez mi ki götürelim teslim edelim."

"Bilmez oğul. Tek bildiği bir adı bir de yetimliği işte."

Gökbey ve arkadaşlarının acıyan bakışlarını üzerinde hiiseden Mehpare bu defa çareyi içeri girmekte bulmuştu. Satı Kadın'ın sabahtan hazırladığı ayranları bakır taslara döktükten sonra tepsi elinde dışarı çıktı.

"Demem o ki sizin obanızda yetime yer vardır, bakılır yetiştirilir bilirim. Benim etim budum bakmaya yetse de ne bir şey gösterebilirim ne de öğretebilirim. Götüresin obana, hem anana yardımcı olur hem de eli iş tutmayı öğrenir."

Mehpare konuşulanlara kulak kesilerek elindekileri Gökbey ve Satı Kadın'dan başlayarak dağıtmaya başladı. Onu gören Gökbey ilk gün gördüğü hırçın hatundan bambaşka bir hatun görmüştü. Bu defa çekingen ve utangaç duran genç kıza yüreğinde bir merhamet hissetti.

"Senin isteğin başımız üstünedir Satı ana. Dediğin gibi yapar anama teslim ederim inşallah."

"Allah senden de, seni yetiştiren atalarından da razı olsun Gökbey."

...

Mehpare yine kendisini bir atın üzerinde, dizginlerini Gökbey'e teslim etmiş şekilde buldu. Satı Kadın ile vedalaşıp yola çıktıklarından beri hiç konuşmamış ağaçlarla dolu olan yollardan geçmişlerdi. Mehpare, her şeye yabancı olduğu bu dünyada bu insanları iki defa görmenin onları tanıyor hissine kapılmasına sebep oluyordu.

Genç kız atın üzerinde olmanın verdiği rahatsızlıkla olduğu yerde debelenirken, daha ne kadar yolu olduğunu merak ediyordu. Öğrenmenin merakı ve sormanın çekingenliği arasında gidip gelirken kızın halinden durumu anlayan Gökbey kızın soramadığı sorunun cevabını verdi.

"Az kaldı hatun, merak etmeyesin. Birazdan obada oluruz."

Genç kız kafasını onaylar gibi hareket ettirken diğerlerinin de konuşmalarını dinledi.

"Avcı, bir bakasın hele."

Uzun kumral saçlı olanın dönüp cevap vermesi ile Avcı dediklerinin o olduğunu anladı Mehpare.

"Ne var yine?"

"İmdi bu hatun hiç mi bir şey hatırlamaz?"

Mehpare, kısık sesle konuşup duyulmadıklarını sanan adamları dinledi. Onun hakkında ne düşündüklerini fazlasıyla merak ediyordu.

"Satı Kadın anlattı ya işte. Adını bilirmiş o kadar."

"Vay anam vay. İnsan yurdunu atasını bilmeden ne deyü yaşar be?"

"Yurdunu atasını bilmeden yaşayamaz ammaaa seni bilmeden pek gözel yaşar be Dumrul."

Avcı'nın, Dumrul olduğunu öğrendiği adamla olan konuşmalarına sessizce gülerken onu izleyen Gökbey ile göz göze geldi. İkisininde kısa bir an buluşan bakışları önlerine dönerken Dumrul da Avcı'ya laf yetiştirmekle meşguldü.

"Sancar alp."

Gökbey'in seslendiği, aralarında en sessiz olan adam atını hızlandırıp beyinin yanında yerini aldı.

"Buyur beyim."

"Sen hızlanıp önden gidesin. Hem yolu gözlersin hem de anama hatunun haberini veresin."

"Buyruk senindir beyim."

Sancar alp elini göğsüne sertçe vurarak atının üzerinde hızla yol aldı. Mehpare ise dizginlerini bile tutamadığı atın üzerinde iyice yorulmuş, bacaklarına ağrılar girmişti.

"Senin sesin niçin çıkmaz Gürbüz'üm?"

"Benim sesimi neşemi ne keser bilmez misin be Deli Dumrul?"

"Bilmez olur muyum hiç? Kefere bile neşeni kaçırmazken açlıktan yas tutarsın sen."

Avcı, Dumrul ve Gürbüz'ün gülmelerine Gökbey'de eklenmişti. Mehpare, isimleri ile bağdaşan bu adamların arasında eskisi gibi korkmuyor hatta belki alışıyordu.

"Karasu obasına geldik hatun."

Mehpare, Gökbey'den gelen hatırlatma ile bakışlarını ileriye çevirmişti. Filmlerde izleyip, kitaplarda okuduğu obalara oldukça benzeyen, otağ denilen çadırlardan oluşmuş büyük bir ilçe gibiydi burası. Etrafı olabildiğince yeşil, düz bir ovanın ortasında gibiydi genç kız.

"Burası muhteşem."

İstemeden dudaklarından dökülen kelimeler ile Gökbey küçük bir gurura kapıldı.

"Obamız güzeldir. Çevre obaların arasında ne büyük ve güçlü oba, Karasu Obası'dır."

"Gerçekten çok güzelmiş."

Obaya girdikleri an gözleri çevresindeki her şeyi kuşatan genç kız, ciğer görmüş kedi gibiydi. Onları karşılayan, selam veren ve dua eden insanlara bakınca gerçekten de Gökbey'in halkı tarafından sevildiğini anladı. Obanın içinde çok kısa bir ilerleyişin ardından Gökbey'in durması ile hepsi durmuştu. Gökbey ve diğerlerinin atlarından indiğini gören Mehpare'de hızlı bir şekilde atından atladı. Heyecana kapılan genç kız, acele etmesinin kurbanı olarak yere düşerken çevreden bir kaç kişinin gülmesi ile hemen ayaklandı.

"İyi misin hatun. Canın yandı mı?"

"İyiyim sağol. At binmekten bacaklarım uyuşmuş."

"Gelesin hele benimle. Otağda biraz dinlenesin. Anam da seni bekler hem."

Mehpare istemsizce çevirdiği başıyla Gökbey'den onay bekledi. Satı Kadın, ona güvenip sözünü dinlemesi gerektiğini sıkı bir şekilde hatırlatmıştı. Gökbey'in başıyla onay vermesiyle Mehpare biraz önce ona yardım eden genç kadının peşinden adımladı.

Girdikleri büyük çadırın içini incelerken yavaş adımları başka bir odanın örtüsünü açan kadını takip etti. Dışarıdan baktığından daha büyük görünen çadırda yer minderlerinde oturan bir kaç kadın ve sofra hazırlayan genç kızları gördü. Biraz önce ona yardım eden genç kadına dönerek sırayla tanıştırmasını bekledi.

"Benim adım Beyza, Obamızın beyi Oğuz Bey'in gelini, Aybars Bey'in karısıyım."

Mehpare ufak bir tebessüm ile yeni tanışıp ısındığı Beyza hatuna baş selamı verdi. Beyaz teni ve uzun boyu ile oldukça güzel olan bu hatun obanın geliniydi. Beyza Hatun bu defa önüne dönerek işaret ettiği yaşça büyük kadını tanıştırdı.

"Ayşe Ana. Oğuz Bey'imizin karısı, hepimizin anasıdır."

Mehpare saygıyla başını eğdikten sonra elini öpmek için adımladı. Ayşe Ana'nın sıcak buyuru ile yer sofrasına yerleşirken Beyza Hatun da diğerlerini tanıtmaya devam etti.

"Şeyma Hatun, Ayşe Ana'nın en büyük kızıdır. Biraz önce seni getirenlerden Doğan Alp'in evdeşidir."

"Doğan Alp?"

Mehpare'nin sorarcasına verdiği isim ile Beyza Hatun kendisini düzeltip "Avcı" diyerek tanıtmıştı. Beyza Hatun, ayakta sofra hazırlayan hatuna bu defa bakışlarını çevirerek gülümsedi.

"Gülayşe Hatun da Ayşe Ana'mın küçük kızıdır. Bir de Eslem Hatun var amma o şimdi talimdedir."

Mehpare sırasıyla yeni tanıdığı isimleri baştan aşağı süzdü. Hepsi oldukça genç ve dinç duran bu hatunlar birbirlerinden güzeldiler.

"Sen de Mehpare Hatun'sun demek."

Mehpare isminin duyulması ile heyecanlanırken kendisini tanıtmadığını fark ederek utanmıştı.

"Olanları duyduk. Rabbim tez vakitte şifanı vere inşallah kızım. Sen merak etmeyesin, burada güvendesin. Evelallah her şeyi en baştan öğrenir talim edersin sende."

"Sağol Ayşe Ana."

Mehpare, utangaç tavırları ile çevresindekileri kendine çekerken hazırlanan sofrada beraber sohbet etme imkanı buldular. Mehpare gözlemlediği bu hatunları şimdiden çok sevmişti. Beyza Hatun, obanın gelini olarak ağır başlı ve yardıma koşan biriydi. Şeyma Hatun'da evliydi lakin o daha neşeli, sohbeti en çok sevendi. Gülayşe Hatun ise en az Mehpare kadar çekingen ve sessizdi. Bir de tanıyamadığı Eslem Hatun vardı ki diğerlerinin anlattığına göre o daha farklıydı. Erkekler gibi ava çıkar, at binip kılıç kuşanırdı. Obanın hatunlarına talim öğretir, çocuklara kılıç tuttururdu. Üstelik diğerleri gibi ağır başlı ve sessizde değildi. Ağabeyleri gibi mert ve sertti. Mehpare'yi at binme ve cenkte Eslem Hatun, ilmi öğrenmekte Gülayşe Hatun, şifa işlerinde Şeyma Hatun, kilim dokumada da Beyza Hatun eğitecekti. Belli ki Mehpare tam zamanlı eğitime girecek, en kısa sürede oba hatunu olarak çıkacaktı buradan.


Loading...
0%