Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm - Bir At Macerası

@maveradabiryazar

Hikayeye geçmeden önce oy ve yorum istediğimi belirtmek isterim. Kitabın görülmesi için maalesef bu şart.

                                             ...

Son bir kaç gündür olduğu gibi bu sabah da ayaklarını döve döve gidiyordu talim alanına. Günün başlangıcı hem bu kadar güzel hem de bu kadar ağır geçerek Mehpare'yi şimdiden canından bezdirmişti.

Eslem Hatun, kızı tanıdıkça zararsız olduğunu anlasa da ona karşı bir yumuşama göstermemiş hatta onu talim ettirdiği diğer kızlardan daha ayrı tutarak sert yetiştirmeye çalışmıştı.

Genç kız bir yandan öğrenmesi gereken şeylerle uğraşırken bir yandan da çevresinde ki insanlara güven vermeye çalışıyor ve iki isimde başarısız oluyordu. Eslem Hatun ve Gökbey nedenini bilmediği bir şekilde kızı göz hapsine almış, attığı her adımın raporunu verir olmuştu.

Her ne kadar bu durumdan bunalıp ürküyor olsa da çok kulak asmıyor, önceliği olan işlere dikkatini vermeye çalışıyordu. Şeyma Hatun ile şifahanede bir çok otu öğrenmişti aslında. Hatta bir kaç basit merhemin nasıl yapıldığını da Şeyma Hatun'dan görmüş, aynısını yapabilmişti. Beyza Hatun da genç kızı kilimhanede fazla yormaz, onu izleyip işi öğrenmesini beklerdi. En çok hoşuna gidense günün tüm yorgunluğuna rağmen geceleri Gülayşe ile yaptığı ilmi sohbetlerdi. Buna sohbet diyordu çünkü derslerden daha samimi daha içten geçiyordu. Gülayşe Hatun hem çok bilgili hem de çok cana yakındı. Mehpare için bu ovada ona dostahne gelen ilk kişi Gülayşe'ydi.

Oysa Eslem Hatun öyle değildi. Ne yapsa söylenir, her zaman hatalarını yüzüne vururdu. Kılıç taliminde ve ok taliminde az da olsa ilerleme sağlarken, günler geçmesine rağmen ata bir türlü binememişti. O huysuz at, genç kızı sırtına almayı geç, yanına bile yaklaştırmıyordu.

Mehpare, Eslem Hatun'a defalarca başka ata binmek için yalvarsa da ikna olmuyordu. Bu genç kızın başarısızlığı sanki Eslem Hatun'u besliyordu.

Adımları hızlı ve bıkkındı. Bu sabah yine ata binemeyecek ve Eslem Hatun'un söylenmelerini dinleyecekti. Talim alanına geldiği gibi Eslem Hatun'un yanına hızlıca vardı. Aynı odada uyuyor olsalar da aralarında ki mesafeden dolayı talimhaneye ayrı zamanlarda geliyorlardı.

"Bakalım bugün ne edeceksin?"

Mehpare, onu küçümseyen bakışları üzerinde hissetse de sesini çıkarmıyordu. İçinden bol bol sabır çekerek ona öğretilenleri içinden tekrarladı.

"Allah'ım sen benim yüzümü kara çıkarma."

Karşısında asilce duran beyaz ata yaklaşmadan önce bir kaç dua edip harekete geçti. Gözlerini ilk önce atın dizlerine dikti ve sonra yavaşça ona baktı. Bakışları ile ata güven vermeye çalışarak ona bir adım attı. Günlerdir onu perişan eden hayvan bu defa sessiz ve uysal bir şekilde genç kızı bekliyordu. Mehpare şaşkın gözlerle ata baksa da bu durumu fırsat biliyor ve ellerini kaldırarak atın yelelerini okşuyordu. İşte bu güzel hayvanla ilk temasını kurmuştu.

"Çok şükür."

Eslem Hatun'un sesini duymazdan gelerek sevdiği ata gülümseyip onunla konuşmaya başladı.

"Biliyorum ikimizde yabancıyız birbirimize ama söz veriyorum sana zarar vermicem. İzin verirsen sana yoldaş olmak istiyorum."

Sakin tuttuğu sesi ile bir kaç cümle daha edip atın tepkisine iyice emin oldu. Belli ki huysuz atın bugün iyi gününe denk gelmişti. Fırsatı kaçırmadan besmele çekerek ilk hamlesini yaptı. Bacaklarını yukarı atıp tam atın üzerine binecekti ki at ufak bir hareket ile geri çekilip kızın düşmesine sebep oldu.

"Hah."

Mehpare, bedeninde ciddi olmasa da ağrılar hissetse de acısı başarısızlığaydı. Şimdi Eslem Hatun yine karşısında gülüyor, onun bu halleriyle eğleniyordu. Genç kız yerden kalkmadan ata hayal kırıklığı ile baktı. Oysa biraz önce fazlasıyla emindi atın onu benimsediğine.

"Dinlendikten sonra kılıç talimine gel, bekliyorum."

Eslem Hatun yavaş adımlarla yanından uzaklaşırken genç kız hala bakışlarını atın üzerinden çekmiyordu.

"İyi misin Hatun?"

Ardından gelen tanıdık ses ile hızlıca ayaklanmış, çamura batmış kıyafetini toparlama gereği hissetmişti.

"İyiyim."

Gökbey, kızın gerçekten iyi olduğuna kanaat etmiş olacak ki genç kızı ardında bırakıp ata yaklaştı.

"Beni bir türlü kabul etmez üzerine?"

Mehpare sesinin çocuksu hayal kırıklığına engel olamadan ona güvenmeyen bu adamdan teselli dilendi. Gök gözlü adam da ona bu teselliyi verdi.

"Ona sadece binmek için yaklaşırsan bindirmez elbet."

Gökbey elleri atın yelesindeyken genç kıza kısa bir bakış atarak ne demek istediğini açıkladı.

"Onu sahipleneceksin. Yemesini, içmesini, bakımını üstleneceksin. Onu önemsediğini ona göstermeden onun güvenini kazanamazsın. Atların da hissiyatı olur elbet. Ona bir yoldaş gibi davranıp sevgisini ve itaatini kazanacaksın."

Gökbey çiftlere doğru yürüyüp elinde bir kova ile geldiğinde genç kız onun ne yapmak istediğini anlamıştı.

"Kendi ellerinle yediresin."

Gökbey'den aldığı komuta uyarak ürkerek atı beslemeye başladı. Bir kaç dakika sonra hem genç kız hem de huysuz at daha rahatlamış gözüküyordu. Beslenmesi biten ata suyunu da verip Gökbey'in öğrettiği şekilde tüylerini tımar etti.

"İmdi tekrar dene."

Mehpare, ona inanır gözlerle bakan Gökbey'e rezil olmaktan çekiniyordu. Sürekli bu adamın karşısıda kendini ya yerde buluyordu ya da rezil durumda. Koskoca beye karşı gelecek hâli yoktu elbet. Derin bir nefes alarak tekrarladı hareketlerini. Mehpare yavaş şekilde ata yaklaşırken, Gökbey de inatla direnen bu hatunu izliyordu. Günlerdir onu uzaktan takip ederek ne yapması gerektiğini biliyordu. Eksiklerini gözlemlemiş şimdiyse bir fırsatını bularak ona yapılması gerekeni göstermişti. Elbette bunları kardeşi Eslem Hatun da biliyordu fakat bir çeşit kızın sabrını deniyordu.

Mehpare biraz önce ki gibi ata yaklaşmış, yelelerini elleriyle tararken onu teskin edici şeyler söylemişti. Atın başı yere eğik iken gözleri Gökbey'e döndü ve ondan bir onay bekledi harekete geçmesi için. Gökbey de başıyla beklediği onayı vererek genç kızın rahat hareket etmesi için bakışlarını yere indirdi. Aksi bir durumda müdahale edebilecek kadar yakın, onu rahatsız etmeyecek kadar uzaktı.

"Hah."

Mehpare'ye bu defa dönüp baktığında bembeyaz atın üzerinde etekleri çamura bulanmış mor kaftanı ile gülümserken buldu.

"Oldu."

Genç kızın neşeli çıkan sesi ile Gökbey'de tebessüm etmişti. Günlerdir yaklaşamadığı atın üzerindeydi şimdi. Normalde korkması, hatta belki çığlık atması gerekiyordu. Fakat şu an hissettiği şey gurur ve özgürlük karışımı bir duyguydu. Obaya getirilirken de binmişti ata Mehpare. Fakat atın dizginlerini tutan, onu sırtına almasına sebep olan eğitimli atlardı.

"Sıkı tutasın dizginini. Bacım nasıl hareket edeceğini dedi miydi?"

Mehpare başıyla onaylayıp, Eslem Hatun'un daha önce ona anlattıklarını uyguladı. Atın yavaş yavaş ilerlemesi ile daha sıkı tutunduğu dizginlere yön verdi. Mehpare koca bir gülümseme ile atın üzerinde defalarca tur attı. Gökbey, genç kızı sadece uzaktan izliyor ona bu zamanı tanıyordu.

"Deh"

Mehpare kısacık zamanda kazandığı özgüven ile atın hızlanmasını istedi. Onun bu isteğine ayak uyduran at ile Gökbey yaşlandığı çiftlerden doğrulup daha dikkat kesildi. Genç kız henüz toydu, her an düşüp bir yerini yaralayabilirdi.

Mehpare'yi beklemekten sinir küpüne dönen Eslem Hatun sert adımlarla genç kıza geldiğinde karşılaştığı manzara onu bir süre duraklattı. Ata doğru düzgün yaklaşamayan genç kız şimdi usta bir alp gibi at üstünde gülümsüyordu.

Eslem Hatun'un şaşkınlığı biterken yüzünde gururlu bir tebessüm oluştu. Mehpare, ona gülümseyen Eslem Hatun'a doğru ilerledi.

"Eslem Hatun, yapabildik."

"Görürüm Lamekan Hatun, görürüm."

...

Mehpare, adeta sekerek gittiği şifahanenin içine girdi. Oldukça mutluydu. Günler sonunda atına yaklaşmış, onun üzerine binmiş, hatta binmekle de kalmayıp dört nala koşturmuştu. Yüzüne vurup şalından salınan rüzgarla hissetmişti özgür olduğunu. Günlerdir huysuz dediği ata şimdi büyük bir sevgi ile bağlıygı genç kız. Eslem Hatun, onun mutluluğunu görünce kılıç ve ok talimi yapmadan tüm vaktini at üstünde geçirmesine izin vermişti Mehpare'nin. Bacaklarında hissettiği ağrıları umursamadan atını sürse de vakti dolmuş, şimdi kendisini şifahanenin kapısında bulmuştu.

"Selamın aleyküm Şeyma Hatun, kolay gelsin."

Şeyma Hatun, içeri giren genç kızın neşeli sesi ve gülümseyen yüzüyle karşılaştı. Ona büyük bir tebessümle bakan kıza o da karşılık vererek elinde ki şişeleri bir köşeye bıraktı.

"Aleyküm selam Mehpare Hatun, hoş geldin. Maşallah yüzünde güller açıyor."

"Bu sefer gerçekten hoş buldum."

Şeyma Hatun, ona yaklaşan kızı iyice süzüp kıyafetinde ki çamurlara göz gezdirdi.

"Hayır olsun inşallah, neye mutlusun bu kadar?"

"Bu defa yaptım, o ata bindim. Öyle güzel koştuk ki onunla, ah bir görmeliydin."

Şeyma Hatun, ona uzun uzun ata nasıl bindiğini anlatan genç kızı dikaktle dinledi. Kendisi de ilk atına büyük bir heyecan ile binmişti fakat o daha çocuk yaşında iken bu anı yaşamıştı, tıpkı diğerleri gibi.

"Artık geriside gelir merak etmeyesin. Amma sanki biraz pislenerek binmişsin ata ha?"

Mehpare, Şeyma Hatun'dan aldığı mesaj ile bakışlarını kıyafetine çevirip eteklerinde ki büyük büyük çamurları fark etti. Sabahtan beri bu haldeydi ve genç kız bunu yeni fark ediyordu. Tıpkı yaramaz bir kız çocuğu gibi gözüken haline aldırış etmedi. Bugün çok mutluydu ve öyle kalmak istiyordu.

"Biraz öyle olmuş. Nasıl yıkayabilirim kıyafetlerimi?"

"O işi sonra hallederiz, şimdi başka işlerimiz vardır Mehpare Hatun, oyalanmayasın."

Şeyma Hatun, ona bir ablanın kardeşine baktığı gibi bakarak gülümsedi. Şeyma Hatun'un şifahaneden çıkması ile Mehpare'de onu takip etti. Eslem'i takip ettiği gibi arkadan ve ürkekçe değil, yanından ve neşeyle gidiyordu genç kız.

"Nereye gidiyoruz?"

"Kilimhaneye, Beyza Hatun ile olucaz bugün."

Mehpare ve Şeyma Hatun obada sohbet ederek kilimhaneye vardılar. Obanın bir çok hatunu gibi Beyza Hatun'da işlere koşuşturuyor, Karasu Oba'sının tek gelini olarak onları yönlendiriyordu. Mehpare, Beyza Hatun'u uzaktan incelerken ne kadar asil durduğunu fark etti. Diğerleri gibi samimiydi fakat daha ağır başlıydı o. İnsanların hem sevip hem çekindiği biriydi.

Beyza Hatun, kilimhaneye giren genç kıza ve görümcesine sarılıp, buyur etti. Mehpare hatır faslından sonra, tıpkı Şeyma Hatun'a anlattığı gibi ona da ata nasıl bindiğini anlattı. Diğerleri için su içmek kadar normal olan bu yaşayış şekli Mehpare için oldukça heyecan vericiydi. Her geçen saniye yeni şeyler öğreniyor, şaşkınlığı kat be kat artıyordu.

"Hayde bakalım hatunlar, çok işimiz vardır."

Beyza Hatun'un onları yönlendirmesi ile kilimhaneden çıktılar. Hemen yakınlarında başka bir çadıra girerek Mehpare'yi merakta bıraktılar. Etrafı kumaşlarla dolu olan çadıra göz gezdirdi genç kız. Burası olsa olsa oba döneminde bir dikimevi olabilirdi. Mehpare içinden kendisini düzeltti; dikimhane.

"Ordan burdan aba istemekle olmaz bu işler. Gençsin, güzelsin, e bir de bekarsın. Sana yeni kaftanlar dikmek lazım gelir."

Mehpare, utanarak önüne döndü.

"Gerek yoktu, idare ederim ben."

"Hadi hadi, kumaş seçelim."

Genç kızın mahçup sözlerini duymazıktan gelerek elleriyle kumaşları teker teker yokladılar. Renk renk çeşit çeşit kumaşların içinde öyle bir tanesi vardı ki Mehpare ona uzanmadan edemedi. Zümrüt yeşili bu kumaşa, genç kız büyük bir hayranlık ile bakarken Beyza Hatun ve Şeyma Hatun'un dikkatini çekti. Şeyma Hatun'un elinde tuttuğu mavi kumaşa bir de yeşil kumaşı ekleyerek, seçmeye devam ettiler.

Dikimhanede kumaş seçtikten sonra ölçüleri alınmıştı Mehpare'nin. Bir kaç gündür zayıflamış olsa da her geçen gün kendini daha iyi hissediyor, iştahı yerine geliyordu. Birkaç saatin ardında şimdi otağda sofra başındaydılar. Bir yandan yemek yeniyor bir yandan da Oğuz Bey'in ailesiyle olan sohbeti dinleniyordu. Oğuz Bey ilgili bir oba beyi olduğu kadar ilgili bir babaydı aynı zamanda. Mehpare, kendi babasının da onun gibi bir bey olup olmadığını oldukça merak ediyordu. Aslında tam olarak bir babası olduğunu artık kabullenmişti. Artık büsbütün kendisini bu dünyaya ait hissediyordu. Orada özlediği hiç bir şey kalmamıştı. Mehpare buradaydı ve burası nefes alınacak en güzel alandı.

"Mehpare Hatun, sen nasılsın? Bir eksiğin, ihtiyacın var mıdır?"

Oğuz Bey'in genç kıza dönen bakışları ile Mehpare heyecanlanmış kısa bir süre cevap verememişti.

"Çok şükür iyiyim, sayenizde. Aileniz sayesinde bir ihtiyacım yoktur. Allah sizi başımızdan eksik etmesin Bey'im."

Mehpare'nin saygıyla verdiği cevaba Ayşe Hatun'da tebessüm etti. Genç kız ne kadar yabancı gibi dursa da oldukça büyük bir hırsla oba yaşantısını öğrenir olmuştu.

"Bugün haberci gelmiştir. Yakında toy vardır, Orhan Bey'imizin davetiyle hep beraber saraya gideriz."

Mehpare Hatun, büyüyen gözleri ile Oğuz Bey'i izlerken devamında gelen soruları duymamıştı bile. Orhan Bey'in sarayına mı gidecekti? Hatta belki Orhan Gazi'yi görecekti. Ama Oğuz Bey ailesi ile gidecektir diyerek içinden konuşurken heyecanına yenik düşüp atıldı.

"Bende gelecek miyim?"

Oğuz Bey, çocuksu bir heyecan ile onay bekleyen bu genç kıza kahkaha attı.

"Geleceksin ya elbet. Sen de geleceksin."

Mehpare, onaylanmanın verdiği mutluluk ve oba beyinin karşısında yaptığı çocukluk ile çekingendi. Fazla verdiği tepki ile onları kendisine gülümsetmişti. Gökbey ise bu tepkiden başka bir şey çıkarıyordu. Bu Hatun neden Orhan Bey'ini görmek için bu kadar heyecanlanır? Gökbey, genç kız ile ilk karşılaşmalarını hatırladı. Ne demişti Mehpare Hatun? Orhan Bey'inin öldüğünü söylemişti. Gökbey, çatılan kaşları ile genç kızı süzdü. Bu Hatun aralarına, Orhan Bey'i öldürtmek için sızmış olabilir miydi?


Yorumlarınızı bekliyorum 🌼🌼


Loading...
0%