56. Bölüm
Zeynep Çağatay / Obaya Dönüş / Zamansız Ruh / 18. Bölüm - Yeni Nizam

18. Bölüm - Yeni Nizam

Zeynep Çağatay
maveradabiryazar

Merakla beklenen yeni bölüm geldiiii...

Oy ve yorum yapmayı unutmayın...

 

Bıçağının keskin yüzü elindeki odun parçasını gelişi güzel oyarken, bakışları karşısındaki adama kitlenmişti. Gökbey, geçen günlerin ardından öfkesini halâ atamamıştı. Çağrı Bey ile günler önce yaptığı görüşmenin kıvılcımı içinde tazeydi. Sinirini Sancar'dan çıkarabilmek isterdi amma onun da yarası henüz iyileşmemişti. Şimdi karşısında duracak kadar iyiydi fakat günler öncesine kadar döşekten dahi kalkamaz haldeydi Sancar Alp.

Sancar Alp, günlerce ölüm kalım savaşı vermiş, en sonunda sevdiğinin duaları ile bu savaşı kazanarak gözlerini açmıştı. Uyanır uyanmaz karşısında gördüğü bal harelerle şehit düşüp cennette olduğuna emin olsa da hemen ardından Gökbey'in sesini işitince kendisine gelmişti. Birkaç gün daha şifahanede kaldıysa da artık ayaklanmış, yarım kalan mevzuyu kapatmak için şimdi Gökbey'in karşısına çıkmıştı.

Gökbey ise Sancar'ı önceden hırpaladığı ve bunun üstüne hemen yara aldığı için eskisi kadar öfke yüklü değildi. Sancar'ı kardeşi bilirdi nihayetinde. Bacısını daha güvenilir birine verecek değildi ya! Gökbey yansa yansa şimdi Gülayşe bacısına yanardı. Yıllardır düşman bildikleri obaya, uzağa nasıl verirdi kardeşini!

Düşüncelerini bölen Sancar Alp oldu. Dakikalardır Eslem Hatun ile evliliğine ikna etmeye çalıştığı Gökbey sessiz kalıyordu. Sancar ise bu sessizliği sürekli bozarak, bacısına iyi bakacağına dair sözler veriyordu.

"Beyim! Eğer kimsem yoktur diye tereddüt eder isen; kimsesizlerin de bir kimsesi vardır. Sen de bilirsin. Eğer bacını korumamdan endişen varsa; girdiğimiz cenk meydanlarını hatırla! Yok, eğer bacına layıkıyla bakamam diye şüphe eder isen; ona verecek cevabım yoktur. Eslem Hatun, bey kızıdır. Bense kimsesiz bir alp. Ona hak ettiği hayatı yaşatamam, endişelerinde haklısın. Lakin bir gün olsun gözünden yaş akıtmam."

Gökbey, Sancar için bunların hiçbirini düşünmüyordu. Her konuda alpine güveni tamdı. Lakin ağabey olmanın da bir ağırlığı vardı omuzlarında. Gökbey'den ses gelmezken Sancar Alp ayaklanıp kılıcına davrandı. Hızla kınından çıkardığı kılıcı Gökbey'e doğru uzattı. Gökbey ise beklemediği bu hamle ile elindeki bıçaktan gözlerini ayırıp Sancar'a döndü.

"Alasın o vakit canımı! Benim kanım sana helaldir, Beyim!"

Gökbey, Sancar'ın kararlı duruşuyla gururlandı. Demek kardeşini bu kadar çok seviyordu! Yüzündeki sertliği bozmadan bıçağı toprağa saplayıp o da ayaklandı. Sancar'a iyice yaklaşarak tam karşısında durdu.

"Öyle kolay değil Sancar Alp! Sevdiğin için can vermek kolaydır, can olmak zordur. Görelim bakalım! Senin sevdan bacıma can verebilecek mi?"

Sancar Alp ilk önce anlamasa da Gökbey'in uzun zaman sonra tebessüm eden yüzü ile rahat bir nefes aldı. Gökbey'e erkekçe bir sarılmayla mutluluğunu belli etti.

"Babama konuyu açarım. Kabul görürse münasip birini alıp babama varırsın. Amma o zamana kadar bacımdan uzak durasın Sancar!"

"Eyvallah Beyim!"

...

Gökbey, babasının yanına vardığı vakit otağdan yeni çıkan yabancı bir alp ile karşılaştı. Belli ki bir yerden haberci olarak gelmişti. Aklına Çağrı Bey'in Gülayşe için haber gönderme ihtimali düşünce babasına sordu.

"Baba! Kimdir bu çıkan alp?"

"Gel Gökbey, gel. Bende imdi seni çağıracaktım."

"Hayır olsun baba."

"İnşallah hayırdır oğlum. Orhan Bey'im yarın bizi sarayına bekler. Hazırlığını göresin. Sen benimle geleceksin, Aybars nasıl olsa kervandan döndü. Obanın başında Aybars kalsın."

"Buyruk senindir."

Gökbey tam dışarı çıkacağı sırada buraya neden geldiğini hatırladı. Sancar Alp'in halini babasına bildirmek için gelmişti otağa. Oğuz Bey de bir şey demek ister gibi bakan oğlunu fark edip sabırla bekledi.

"Beyim! Ben aslında seninle konuşmak için gelmiş idim."

"Buyur oğul!"

Gökbey, konuya nasıl girmesi gerektiğini bilemedi. Sancar Alp'in kimsesi olmadığından mevzuyu açmak Gökbey'e düşmüştü. Derin bir nefes alarak konuyu babasına açtı.

"Eslem bacıma bir talip vardır."

Oğuz Bey, beklemediği bir konunun içinde bulmuştu şimdi kendisini. Duruşu dikleşmiş, kaşları çatılmıştı. Elbette kızlarının evlenmesine karşı değildi. Evliliğin önemini bilecek bir beydi. Lakin kızlarına düşkünlüğü de ortadaydı.

"Kimdir?"

"Alpim Sancar. Bilirsin kimsesi yoktur. O yüzden sana gelemedi. Bana açtı konuyu."

Oğuz Bey, eli sakalına gidip düşünmeye koyuldu. Gökbey olanları anlatırken o kafasında tartıp biçiyordu. Sancar Alp yiğitti, cesurdu lakin kızına denk değildi. Hem kızının gönlü var mıydı bu işte?

"İmdilik beklesin Gökbey. Hele bir gidip Orhan Bey'ime varalım. Sonrasına sonra bakarız."

Gökbey, aldığı haber ile otağdan çıkarken içine su serpilmişti. Beklediği haber değildi gelen. Kervandan dönen kardeşinin yanına vararak haberi vermeye gitti. Aybars Bey'in çoğu vakti obanın ticareti ile geçtiğinden çoğunlukla yollardaydı. Evdeşi Beyza Hatun'u ne kadar özlese de devlet, aileden önce gelirdi.

Gökbey, önce Doğan'ın yanına vararak yarına hazırlığın yapılması emrini verdi. Ardından kardeşinin otağının önüne gelip müsaade istedi.

"Müsaade var mıdır Aybars?"

"Buyurasın ağabey."

Gökbey, otağa yavaşça girerek selamını verdi. Aybars Bey de selamını alarak karşılık verirken Beyza Hatun dışarı çıkıp iki kardeşi yalnız bıraktı. Daha dün gelen Aybars Bey, obasına döndüğü için mutlu görünürdü.

"Dinlenebildin mi gardaşım?"

"Çok şükür ağabey, çok şükür. Yol yorucu amma menzilimin toprağım olduğunu bilmek dinç tutar beni."

"Eyvallah Aybars'ım! Babamın yanından gelirim imdi. Aybars çok eğleşti yollarda, biraz obanın başında dursun der."

Aybars Bey ve Gökbey kardeşçe bir sohbetin içine girmişlerken babasının buyruğunu söyledi kardeşine. Orhan Bey'in ne için çağırdığını bilmediklerinden Oğuz Bey ve Gökbey birkaç alp ile yalnız gideceklerdi. Aybars da aldığı buyruk ile kısacık dinlenme vaktini bitirip işe koyulmuştu. Orhan Bey için kervandan ayırdığı hediyeleri ağabeyiyle gönderdi.

Gökbey'in otağdan çıkmasıyla Beyza Hatun geri girdi. Aybars Bey'in hazırlığını gördüğü vakit tekrar yola çıkmasından korktu. Daha yeni gelen kocasına doyamadan yeni bir ayrılık istemiyordu Beyza Hatun. Lakin dile de vuramazdı bu isteğini.

"Gülüm!"

Aybars Bey yeni fark ettiği karısıyla gülümseyip alnına bir öpücük bıraktı. Beyza Hatun da burukça gülümserken endişesini fark ettirmişti. Aybars Bey, karısının her halini ezber ettiğinden hemen anlayarak içini rahatlattı.

"Buradayım hatunum, merak etmeyesin. Akşam aşına kadar gelirim."

Beyza Hatun'un gülen yüzü ile Aybars Bey'de keyiflenerek otağından çıktı. Er kişiye fazla yatmak yakışmazdı.

...

Zeyrek Obası'nda günler sonunda sakinlik hâkimdi. Önce obaya yapılan baskın, ardından Mehpare Hatun'un esir düşmesi derken oba hayli yorgun düşmüştü. Mehpare, ilk birkaç gün annesinin gözetiminden çıkmasa da artık daha hür gezebiliyordu obasında.

En çok gittiği yer ise Prenses Nora'nın bulunduğu çadırdı. Mehpare ve Nora en başından her şeyi konuşarak birbirlerine açık olmuşlardı. Obadakilerin aksine genç kız, Nora'ya güveniyordu. Üstelik Nora'nın pişmanlığı gözler önündeydi. Kendisini cezalandırarak çadırından bir an dahi çıkmıyordu. Kimsenin yüzüne bakacak yüzü yoktu Nora'nın. Özellikle de ona hayal kırıklığı ile bakan mavi gözlere.

Tuğrul Bey ile hiç konuşmasalar da Nora ondaki hayal kırıklığını görebiliyordu. Üstelik onun sayesinde hayatta olduğunun da farkındaydı. Tuğrul Bey'e hem teşekkür hem özür borcu vardı. Lakin Nora'da o cesaret şu an için yoktu.

Mehpare'nin büyük ısrarları ile günler sonunda çıktı çadırından. Başını yerden kaldırmadan Mehpare'nin yanında ilerliyordu. Genç kızın sorularına kısa ve kısık cevaplar veriyordu. Mehpare de farkındaydı olanların fakat üstelemek istemiyordu. Hem kendisi de bir karmaşanın içindeydi.

O gün Gökbey ile otağdan çıkan ağabeyi yara bere içinde dönünce anlamıştı olanları. Yüreği o günden beri meraktaydı. Gökbey ne haldeydi, diye düşünmeden edemiyordu.

"Geri dönelim mi Mehpare Hatun?"

Mehpare, düşüncelerini bölen sese doğru döndü. Nora'nın kaçamak bakışlarını yakalayarak dönmek istemesinin sebebini buldu. Tuğrul Bey birkaç adım önlerinde bir alp ile konuşuyordu. Mehpare, genç kızı kıramazdı ama böyle de gidemezdi. Tuğrul ağabeyinin onları fark etmesi için sesini yükselterek Nora'ya cevap verdi.

"Niye ama Nora? Daha yeni çıktık, geziyorduk."

Tam da istediği gibi olmuş, Tuğrul Bey gelen sese dönerek kardeşini ve günlerdir hasret kaldığı sevdiğini görmüştü. Normalde kızgındı ama özlemi ağır basıyordu şu an.

"Mehpare!"

Tuğrul Bey, yanlarına doğru gelirken Nora'nın heyecanı gözle görülmeye değerdi. Yerinde kıpırdanarak dikkati istemeden üzerine çekiyordu.

"Ağabey! Bizde obayı gezer idik. Hatta derdim ki keşke Tuğrul ağabeyim gelse de bizi biraz obadan çıkarsa."

"İkinize de obanın ötesi yasaktır. Oturun oturduğunuz yerde."

Mehpare, ağabeyinin sert sözlerine inat gözlerinde gördüğü merhamet ile genç kızın adım atmasını bekledi. Fakat Nora adım atmak şöyle dursun, başını dahi kaldırmıyordu.

"O vakit obada gezdiresin ağabey."

"Mehpare! Eğleşecek zaman değildir."

Tuğrul Bey, ona bakmayan gözler ile öfkelenirken yanlarından ayrıldı. Özlediği gözlere tekrar hasret kalmıştı. Kızgın olmasına rağmen attığı adımlarla pişman oldu. Bir bakışı, bir gülüşü ondan çok gören Prensesi düşünmemek için işlerine yoğunlaştı. Orhan Bey'den gelen davet ile ağabeyi ve babası yarın yola çıkacaklardı. Onların güvenliğini sağlamak için hazırlık görürken yine de aklı Nora ile doluydu.

...

Orhan Bey'in sarayında büyük bir sofrada bir tarafta Karasu Obası, bir tarafta Zeyrek Obası otururken Orhan Bey baş köşede aşından yiyordu. Önce eğlendikleri sarayda şimdi ziyafet veriliyordu. Lakin iki tarafta bu ziyafetin sebebini bilmiyordu. Saraya girdikleri gibi kendilerini Orhan Bey'in karşılarında bulmuşlardı. Gökbey ve Çağrı Bey'in birbirlerine olan sert bakışları da fark edilmeyecek gibi değildi.

"Tekrar hoş gelmişsiniz ulu soyumuzun, ulu beyleri."

Beyler, ellerini göğsüne vurarak saygılarını gösterirken Orhan Bey konuşmasına devam etti.

"İmdi merak edersiniz sizi buraya ne deyü çağırdığımı, bilirim. Mahmut Bey! obanızın başına gelenler bizi üzmüştür. Üstelik bir de kızınızla yaşadığınız imtihanı Rabbim bir daha yaşatmasın."

"Amin, Orhan Bey'im. Sağ olasın, var olasın."

"Temennimiz odur ki daha güçlenelim, daha dallanalım. Türk'ün adı geçtiği yerde yürekleri titretelim."

Orhan Bey'in konuşmaları devam ederken iki oba da merakla dinliyordu. Bu konu nereye bağlanacak bilemedikleri için akıllarında bir dolu fikir geçiyordu.

"Oğuz Bey! Duydum ki geçen seneden bu yana ticari kervanların epey zayıflamış. Yetiştirebilmek için sürekli kervan düzermişsin."

"Doğrudur Beyim. Moğolların baskınları arttıkça kervan yükü zayıflar. Amma yine de obanın geçiminde bir aksaklık yoktur Beyim."

"İmdilik yoktur. Böyle devam ederse elbet kervanın zarar görecek."

Mahmut Bey'in askeri gücü zayıflarken Oğuz Bey'in de ticari gücü tehlike altındaydı. Moğol ve Bizans her şekilde zarar verdiği obaları zora sokuyordu. İki oba beyi de dikkatle beylerini dinleyerek gelecek çözümü beklediler.

"Göç zamanı geldi de geçmek üzere. İmdi yaylaklara göçme zamanıdır. Buyruğumdur, Zeyrek Obası ve Karasu Obası yaylak olarak Güzpınarı'na yerleşecekler."

Mahmut Bey ve Oğuz Bey şaşkınlıkla Orhan Bey'e baktılar. İki obanın arası son olanlardan sonra düzelmeye başlamıştı ama birleşmek akıllarının ucundan dahi geçmemişti. Aynı yaylakta kalmak demek bir olmak demekti! Çağrı Bey ve Gökbey de en az babaları kadar merakla Orhan Bey'in devam etmesini beklediler.

"Karasu Obası'nın ticari kervana, Zeyrek Obası'nın daha çok alpe ihtiyacı vardır. Yaylak zamanı bir olmak iki obanın da yararınadır. Kış vakti gelene kadar iki obanın da ahvali düzelir, tekrar eski haline döner. Amma o vakte kadar bir olup, diri kalacaksınız. Üstelik Bizans'a karşı son kale baskınınızda malum. Bizans şu an sizin için hazırlık yapıyor olabilir. Birlikten kuvvet doğar!"

"Beyim! Nasıl olacak o iş? İki başlı devlet olur mu hiç?"

Mahmut Bey'in sorusuna Orhan Bey hemen cevap verdi.

"Burada devlet benim Mahmut Bey! Her kararı toy kurup oy birliği ile alacaksınız. Birlik sağlanamadığında son karar bendedir. İki obanın da ahvali için tek çıkar yol budur."

Oğuz Bey ve Mahmut Bey derin bir düşünceye dalmışlarken etraf sessizleşti. Orhan Bey de onlara düşünmeleri için zaman tanıdı. Oğuz Bey, yanında oturan oğluna döndü. Oldukça kısık bir sesle ne düşündüğünü sordu. Gökbey'in cevabı ise gecikmedi. O da sesini aynı tonda kısarak Orhan Bey'in buyruğuna karşı gelemeyeceklerini hatırlattı. Mahmut Bey ve Çağrı Bey içinde aynı şey söz konusuydu. Beylerinin buyruğu baş üstüneydi.

"Buyruk senindir Orhan Bey."

"Sen nasıl uygun görürsen Beyim."

İki obanın beyleri de kararını vermiş, birbirlerine saygıyla bakmışlardı. Lakin Orhan Bey'in diyecekleri bitmemişti. Başını yavaşça sallayarak buyruğunun devamını getirdi.

"Bilirsiniz, iki obanın birliği için can bağı lazım gelir. Birbirinize can bağıyla bağlı olmadıkça birlik, düzen olmaz. Yılların iki obaya getirdiği mesafeden dolayı görürüm ki aranızda can bağı henüz yoktur. Can bağı olmayan yerde kan bağı isterim. Birlik için, düzen için kız alıp kız vereceksiniz!"

Mahmut Bey ve Oğuz Bey bu defa daha büyük bir şaşkınlık ve sinirle bakıyorlardı birbirlerine. Ne demekti şimdi bu? Oğuz Bey, Mehpare'yi zaten Gökbey için düşünüyordu amma şimdi bir kız verecek olmayı kaldıramıyordu. Mahmut Bey'in derdi ise daha fazlaydı. Kızına daha yeni kavuşmuştu. Nasıl olurdu da ona tekrar hasret kalırdı?

"Göç için hazırlıklarınızı yapasınız. Güzpınarı'na varan da toyumuz vardır. Güzpınarı yaylası aynı anda iki obayı ağırlayacağı gibi iki toyu da ağırlasın. Buyruğuma karşı gelen de gayri yolumda durmasın."

...

Orhan Bey ile görüşmeleri bittikten sonra sabahı beklemeden yola çıkmak istediler. Orhan Bey'in buyruğuna karşı koymamışlardı elbet ama içlerini kemiren şeyler vardı. İki oba beyinin de hazırlığı biterken sarayın kapısında karşılaştılar. Hazır olan atlarının üstüne bindikten sonra saray yolunu beraber döndüler. Yolculuk ilk önce sessiz geçse de konuşmaları gereken çok konu vardı. Söze ilk önce Mahmut Bey başladı.

"Oğuz Bey! Zor günlerimde oğlun da sen de yanımda durdunuz. Sağ olasınız. Alplerin dahi yolumuzda yara aldılar. Hakkınız ödenmez."

"Bunları konuşmaya bile değmez Mahmut Bey. Bilirim ki bende düşecek olsam ilk uzanan el senin olur. Ben yapmam gerekeni yaptım."

"Orhan Bey'in verdiği karara ne dersin Oğuz Bey?"

"Bize laf düşmemiştir. Diyecek bir şey yoktur. Hayırlısı olsun."

"Eyvallah!"

Beylerin konuşması sorumluluklarının ağırlığı ile kısa kesildi. Konuşacak bir şey yoktu artık. Orhan Bey son sözünü söylemiş, karşı koyma fırsatı dahi vermemişti. Lakin arkalarından gelen oğulları onlar kadar tecrübeli değillerdi. Kanları deli akıyordu.

"Orhan Bey'in bu emriyle senin bir alakan var mıdır Gökbey?"

"Bir alakam olsa sadece kız alırdım Çağrı. Kız vermezdim!"

"Bir obada nasıl yaparız?

"Sen demez miydin Mehpare'yi anamdan ayıramam diye? Al işte anasından ayırmadan etmiş olurum toyumu."

Gökbey'in sözleri Çağrı Bey'i öfkelendirse de sessiz kalmak zorundalardı. Birkaç adım ileride ilerleyen babalarına karşı saygısız, toy bir delikanlı gibi gözükecek değillerdi.

"Gülayşe ile konuştun mu Gökbey?"

Gökbey henüz kardeşleriyle konuşmamıştı. İkisini de erteleyerek kendi derdiyle dertleniyordu bu ara. Lakin kaçacak yer yoktu işte. Mecbur konuşacaktı en kısa sürede. Fakat Çağrı Bey'i biraz sinir etmek istedi.

"Sen Gülayşe adını öyle kolay kolay ağzına almayasın Çağrı Bey. Malum, töreye göre nikahın da bir sırası vardır."

"Ne demek o?"

Çağrı Bey anlamıştı. Gülayşe'si ailenin en küçüğüydü. Evde bekar abla varken küçük kızın evlenmesi pek hoş görülmezdi. Lakin Çağrı Bey bunu düşünecek değildi. Ne yapıp eder Oğuz Bey'i ikna etmenin bir yolunu bulurdu elbet. Her şey bu kadar ilerlemişken Gülayşe'yi kaybedecek değildi. Gökbey'in sessiz kalışı sinirini bozdu. Tam ona cevap verecekti ki babalarının sesleri ile yanlarına gidip yolları ayırmak zorunda kalmışlardı. Gökbey giderken Çağrı Bey'in ciğerine kor bir ateşi bırakmıştı.

...

Oğuz Bey ve Gökbey sabahın en erken saatlerinde obaya vardılar. Yolculuk derin düşünceler eşliğinde aralıksız devam etmişti. İkisi de yorgundular fakat öncelikleri istişareden yanaydı. Oğuz Bey, otağında haber gönderdiği beyleri kısa bir süre bekledi. Karasu Obası'nın ulu beyleri, tecrübeli alpleri yerini aldıktan sonra oğulları ile beraber konuya girdi. Orhan Bey ile olan konuşmaları anlatıp verilen buyruktan bahsetti. Oba beylerinin kimi bu birlikteliğin güç kazandıracağını söylerken, bir kısmı da çift başlılığın bir felaket olabileceğini söylüyordu. Yapacak bir şeyleri yoktu. Fakat şimdiden hazırlıklar görülmeliydi göç için. Güvenlik arttırılmalı, herkese karşı direncini göstermeliydi Karasu Obası.

Beyler teker teker otağdan çıktıktan sonra Oğuz Bey oğulları ile yalnız kaldı. Gökbey ve Aybars her iki düşünceye de hak veriyorlardı. Küçük oğlu Temur ise karar kısmına karışmadan sadece babasının vereceği emir ile ilgileniyordu.

"Baba! Eslem bacım ne diyecek bu izdivaca?"

Aybars Bey'in sorusu ile Gökbey gerildi. Babasına Sancar Alp'in niyetini söylemişti ama Eslem Hatun'un da gönlü olduğunu söylememişti. Babasının ne cevap vereceğini merakla bekledi Gökbey. Fakat Oğuz Bey, bir cevap veremiyordu. Çünkü o da bilmiyordu ne demesi gerektiğini. Gökbey dayanamadı ve söze girdi.

"Baba! Sancar Alp'in niyetini sana demiş idim."

"Demiştin ya! Lakin Eslem, bey kızıdır. Ona yakışan da bey oğludur."

Gökbey, babasının cevabı ile küçük bir yıkıma uğradı. İki bacısını birden derde sürükleyemezdi. Babasının düşünceli hali Gökbey'i karamsarlığa itiyordu. Aybars Bey ve Temur Bey, yeni duydukları Sancar Alp'in talip olma mevzusunu düşünüyorlardı. Aybars Bey, babasının soramadığı o soruyu sordu.

"Ya Eslem? O kimi yakıştırır gönlüne?"

"Eslem benim sözümden çıkmaz. Ben kimi dersem onu sever, onu ister."

"Baba! Etme, eyleme! Müsaade edesin ben konuşayım bacılarımla. Sorayım, öğreneyim."

"Yeter Gökbey! Kızım için de obam için de elbette en iyi kararı veririz. İmdi siz gidip göç hazırlıkları ile ilgilenesiniz."

Gökbey, babasının sert tavrına karşı sessiz kalsa da bu işin peşini bırakmayacaktı. Kendisi sevdiğine kavuşup mutlu olurken, kardeşlerinin acısını görmezden gelemezdi. Babasına da kızamıyordu. Onun da haklı düşünceleri vardı. Hem obaların birleşmesi kafasını oldukça meşgul ediyordu. Fakat bu yükü paylaşmak zorundaydı.

...

Obadakilerin aksine mutlulukla geziyordu Mehpare. Hem sevdiği ile evlenecekti hem ağabeyi Gülayşe'ye kavuşacaktı hem de obalar birleşecekti. Mehpare daha ne isterdi ki? Fakat diğerleri genç kız kadar sevinçli değildi bu duruma. Zira onlar olabilecek her ayrıntıyı tartıyorlardı kafalarında. Fakat Mehpare'yi meraka sürükleyen şey Çağrı ağabeyinin de bu duruma kötümser bakışıydı. Sonuçta o da sevdiğine kavuşacaktı. Çağrı ağabeyi ile konuşmak için fırsat kollayan genç kız öğlene doğru onu yalnız yakaladı. İlk önce obaların birleşme durumundan söz açarak konuya girmeye çalıştı.

"Ağabey! Gülayşe'ye kavuşacaksın sonunda. Neden bu kadar durgunsun?"

"Çünkü halâ kavuşamama ihtimalim var Mehpare."

"Koskoca Orhan Bey buyruk vermiş, babam da Oğuz Bey de kabul etmiş. Daha kim durabilir karşında ağabey?"

"Töreye göre beyin büyük kızına nikah düşer."

Mehpare, şimdi anlamıştı ağabeyinin içinde bulunduğu karmaşayı. İlk defa sevdasına kavuşmaya bu kadar yakındı ve yine imtihan ediliyordu. Üstelik Eslem Hatun da bu imtihanın içindeydi.

"Gülayşe'ye evlenmek istediğimi söylediğimde babasına karşı çıkamayacağını demişti. Eğer Oğuz Bey kararını verirse Gülayşe sesini çıkaramaz."

"Eslem Hatun çıkarır ama! Hem Gökbey de müsaade etmez. Bilir o da Eslem ile Sancar'ın sevdasını."

Çağrı Bey, bilmediği bir gerçeği duymanın şaşkınlığı ile Mehpare'ye döndü. Mehpare ise yeni fark etmişti verdiği açığı. Gerçi ağabeyinin bunu bilmesinde bir sakınca yoktu. Hele ki şu durumda.

"Gerçekten benim ağzımda bakla ıslanmıyor ya! Ağabey bak kimseye demeyesin."

"Doğru mu dersin bacım? Sancar Alp ile Eslem bacım arasında bir şeyler mi vardır?"

"Vardır ya! Korkma yani ne Sancar Alp ne de Eslem Hatun müsaade etmezler bu işe."

"İnşallah bacım, inşallah."

...

Haftalar geçmişti Orhan Bey ile olan görüşmelerinin ardından. İki obada da göç hazırlığı son hız devam ediyordu. Kervanlar artık hazır, göç için hareket emri bekliyorlardı. Mahmut Bey'in obasında her şey yolundaydı. Çağrı Bey'in kuşkuları ara sıra devam etse de Mehpare'nin dedikleri ile yüreği bir nebze de olsun ferahlıyordu.

Hem göç hazırlığı hem toy hazırlığı derken obada çok iş vardı. Oğuz Bey'in günlerdir yüzü gülmez olmuştu. Henüz bir karar vermese de aklı ile kalbi arasında mekik dokuyordu düşünceleri. Aklı Eslem'i, Sancar Alp'e uygun bulmayıp, Çağrı Bey ile evlenmesini uygun görürdü. Lakin yüreği sıkışıyordu. Eslem'in de Gülayşe'nin de yüzü gülmüyordu. Tavırları evlenmek istememelerine mi, yoksa uygun gördüğü ismemiydi karar veremiyordu. Kızlarına açık açık soramazdı. Bir babadan önce beydi. Önceliği obası ve halkıydı. Lakin ailesinin de gözünden akan yaşa kıyamazdı. Gökbey'i çağırtarak onunla konuşmak istedi. En başından beri onun tavrı netti.

Gökbey, babasının buyruğu ile otağa varıp selam verdi. Önce göç hazırlıklarının bilgisini vererek, yola çıkmaya hazır olduklarını bildirdi. Birkaç güne yola revan olacaklardı. Bu yüzden Oğuz Bey artık bir karar vermeliydi.

"Gökbey! Sana bir vazife vermek isterim. Lakin bey olarak değil, baba olarak bunu senden isterim."

"Buyur baba! Ne istersen başım üstüne."

"Bacılarınla konuşasın. Çağrı Bey'i, Sancar Alp'i açıkça söyleyesin. Eslem'in ve Gülayşe'nin ne istediğini bana diyesin. Ben de kararımı ona göre vereyim."

Gökbey, haftalardır beklediği haber ile sevindi. Sonunda babası ikna olmuştu. Bacılarıyla konuşmak kolaydı. Zaten kimin neyi istediğini bilirdi. Yine de babasının buyruğunu yerde koymamak için tekrar konuşmakta fayda vardı. Babasının yanından ayrıldıktan sonra Şeyma Hatun'un yanına vardı. Şifahanede göçe hazırlık yapan bacısına selam verip durumu anlattı. Eslem ve Gülayşe ile yalnız konuşmaktansa evlilik tecrübesi olan biriyle hem de bacılarının ablalarıyla konuşmak daha mantıklıydı. Eslem ve Gülayşe'nin gelmesiyle Şeyma Hatun da elindeki işleri bırakıp oturdu.

"Hayırdır ağabey! Bizi çağırmışsın."

Eslem Hatun'un sesi bıkkındı. Gülayşe ise her zamanki gibi sessiz. Kardeşlerinin yüzünde okunan hüznü silip atmak istiyordu. Bir an önce konuyu açmak istedi.

"Birkaç güne yola çıkarız, bilirsiniz. Güzpınarı’na yerleştikten sonra toy kurulacak. Babam sizinle konuşmamı istedi."

"Babamın aklına gelebildik mi ağabey?"

"Eslem! Babam hem sizi hem obayı düşünür."

Eslem her zamanki gibi lafını esirgememişti. Babasına kızgındı ve bunu belli etmekten çekinmiyordu. Gülayşe ise kırgın... Sevdası için savaşamayacak kadar kuş yürekliydi. Her an duracak kadar güçsüz, her heyecanda hızlanacak kadar masum...

"Ben bilirim ama yine de sormam icap eder. Gülayşe! Çağrı Bey'in sende gönlü olduğunu bilirim. Senin de gönlün var mıdır?"

Gülayşe, geldiğinden beri yerde olan bakışlarını ağabeyine çevirdi. Dolu gözleri görüş alanını kısıtlarken boğazındaki yumru ile güçlükle konuştu.

"Vardır ağabey. Ben ilk defa babama karşı gelmek isterim. İlk defa sesim çıksın isterim ağabey. Vallahi de babam beni Çağrı Bey'e vermese sesim çıkmazdı. Sevdamı gömerdim yüreğime. Fakat ablamı da onunla görmeye dayanamam!"

"Saçmalama Gülayşe! Benim bu otağdan cenazem çıkar da yine varmam kardeşimin sevdiği adama."

Gülayşe sessiz hıçkırıklarla ağlarken Şeyma Hatun da onu teselli etmeye çalışıyordu. Eslem Hatun ise babasına diyemediklerini ağabeyine söylüyor, bir an önce bu durumdan kurtulmak istiyordu.

"Eslem! Sen Sancar Alp ile evliliğinde her şeyi göze alır mısın?"

"Elbette alırım ağabey."

Gökbey, daha fazla konuşmanın gereksiz olduğunu düşünerek ayaklandı. Kardeşlerinin halini görüyordu, ne hissettiklerini biliyordu. Babasına karşı da olsa kardeşlerini korumak ağabeylik vazifesiydi. Şifahanede üç kız kardeşini de geri de bırakarak babasının yanına vardı. Oğuz Bey, Gökbey'in gelişiyle omzundaki yükleri atmak istiyordu. Hemen yanına saygıyla oturan oğlunun bir an önce konuya girmesini istedi.

"Çağrı Bey için münasip olan Gülayşe'dir Beyim!"

"Büyük kızım dururken küçüğü vermemi nasıl açıklarız Gökbey?"

"Orhan Bey'in buyruğundan önce Eslem'i sözlediğini duyurarak, baba. Yalan sayılmaz. Sancar Alp, önce gelip açtı konuyu. Haftalardır da haber bekler."

Oğuz Bey derin bir nefes alarak düşüncelerini tarttı. Yüreğinin sesini dinlemek zorundaydı zira haftalardır azap içindeydi. Madem bu karar iki kızını da mutlu edecekti hem de Orhan Bey'in buyruğuna karşı gelmemiş olacaktı; o vakit Oğuz Bey'de evlatlarının arkasında durmalıydı.

"Sancar Alp'e söyleyesin, obanın ulu beylerinden biri ile gelip tez elden nişanını koysun. Göçten evvel şu iş aradan çıksın. Amma toy için acele etmesin. Önce hayırlısıyla bir göçümüzü edip sizin toyunuzu kuralım."

"Buyruk senindir Beyim!"

...

 

Obalar birleşiyorrrrr. Siz ne diyorsunuz bu duruma. Sizce iyi mi olucak, kötü mü?

Bölüm : 12.10.2024 15:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...