59. Bölüm
Zeynep Çağatay / Obaya Dönüş / Zamansız Ruh / 19. Bölüm - Toyumuz Toylansın

19. Bölüm - Toyumuz Toylansın

Zeynep Çağatay
maveradabiryazar

Selamın aleykümmm. Yarın evde olamayacağım için bölümü şimdi atıyorum.

Bölüm normale göre daha kısa. Çünkü bu haftayı hastalıkla geçirdim ve pek yazamadım. Hiç atmamaktansa kısa bölüm atmayı tercih ettim. İnşallah toparlanırsam haftaya uzun bir bölüm ile karşınıza çıkabilirim.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Lütfen hayalet okuyucu olmayınn.

O zaman toyumuz toylansın, soyumuz soylansınnnnnn

 

Atların nalları yeşil çimenleri ezerken, yüzlerindeki kederi, elemi alıp götürüyordu rüzgâr. Yeni bir oba ve yeni bir hayat onları bekliyordu. Çıktıkları göç yolunda, en sonunda iki obanın yolları kesişmiş, yaylak yolunu bir etmişlerdi. Önde iki obanın ulu beyleri, ardında alpler ve gelen oba halkı... Herkesin içinde büyük bir heyecan var. Fakat akıllarını kurcalayan, bu birliğin ileride bir sorun çıkarabilecek olması.

At arabalarına ve yük hayvanlarına yüklenen eşyalar ne kadar yavaşlatsa da onları, yolları beraber aşıyorlardı. Zeyrek ve Karasu ilk birlikteliğini bu göç yolunda kuruyorlardı.

Yaylağa varılır varılmaz dualar edildi, hayırlar için ağızlarda besmele ile girildi. Oğuz Bey ve Mahmut Bey'in buyruğu ile kuzey ve güney olmak üzere iki oba için yerler tahsis edildi. Karasu Obası güneyde, Zeyrek Obası kuzeyde yer edecek; iki obanın birleştiği yerde Oğuz ve Mahmut Beyler'in otağları kurulacaktı. İki Bey otağının yan yana olması dostluğun bir nişanesi olacaktı.

Alınan buyruklar ile tüm halk işe koyuldu. Kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden herkese iş düşüyordu. Obanın yiğit alpleri otağları kuruyor, kadınlar tüm halk için aş kaynatıyor, çocuklar da verilen küçük işlerle ortalıkta koşuyorlardı.

Gökbey, göç yolundan beri sadece uzaktan bakabildiği hatuna bir adım dahi yaklaşamadı. Hem Mehpare Hatun'un ailesine saygısızlık etmek istemiyordu hem de onca işin arasında “Bey oğlu gönül peşine düşmüş.” dedirtmekten kaçınıyordu. O yüzden sadece bakmakla yetinerek Bey otağını kurmaya girişti. Alpleri ile birlikte koca otağı kurmak fazla vaktini almazdı. Bir an önce bitirmeliydiler ki daha Doğan Alp ve Aybars Bey kendi otağlarını da kuracaklardı. Elbet yine onlara da yardım eli uzatılacaktı. Sancar, Gürbüz ve Dumrul beraber kaldıkları için tek otağ kurmakla işleri tamam olurdu.

“Beyim! Bizim toy için bir şey demedin daha.”

Sancar Alp, göç boyunca tüm sabırsızlığı ile Gökbey’i sık boğaz etmekten geri durmuyordu.

“Hele önce kendi toyumu kurayım Sancar.”

“Beyim! Çok uzun sürmez değil mi?”

“Sancar!”

Gökbey’in uyarıcı sesi ile Sancar Alp susup yerine geçti. Lakin Doğan Alp bulduğu fırsatı değerlendirmeden edemezdi.

“Sakin olasın Sancar’ım. Gökbey’in imdi gözü seni görür mü hiç?”

“Başlama sende şimdi Doğan. Benim derdim bana yeter.”

“Bilirim, bilirim kayınço.”

“Doğan!”

Doğan’ın Sancar Alp’e sataşmasını bölen Gökbey’in sesi oldu. Gökbey’in damatlardan çekeceği vardı.

Çağrı Bey ve Tuğrul Bey, alplerinin hepsi evli olduğundan ve kendi otağlarını kurmaları gerektiğinden bu işi yalnız yapıyorlardı. Alpleri ne kadar yardım etmek isteseler de kabul etmemişler, hızlı şekilde iki kardeş işe girişmişlerdi. Hemen yanlarındaki bitmeye hazır olan otağ, Gökbey ve alplerinin işlerini hallettiklerini gösterirken Çağrı Beyler'in otağı henüz dikilmemişti.

Gökbey, durumun farkındaydı. Elbet ikisi otağı tek başlarına da kurarlardı amma bir an önce bitmesi gerekirdi ki daha yapılacak çok iş vardı. Kendi otağları zaten bitmek üzereyken kardeşi Aybars Bey'e teslim edip yan tarafa doğru adımladı.

"Kolay gelsin Beyler!"

"Eyvallah Gökbey."

Çağrı Bey ve Tuğrul Bey, Gökbey'i selamladıktan sonra işlerine geri döndüler. Gökbey, yardım etmek için müsaade bile istemeden el uzatıp otağın bir direğini kavradı. En son aralarında geçen kavgadan sonra bu ilk adım, ikisini de ziyadesiyle sakinleştirmişti. Zaten kavgaya gerek kalmamıştı da. Toy yakındı! Hem de ikisinin toyu birden yakındı.

Bir süre sonra otağ hazır hale geldi. İki Bey otağı yan yana oldukça gösterişli duruyordu. Çağrı Bey ve Tuğrul Bey, yardım eden Gökbey'e teşekkür ettikten sonra diğerlerine yardımcı olmak için dağıldılar. Bugün yorulmak, usanmak yoktu. Kimin yardıma ihtiyacı varsa koşulacaktı.

Vakit epey ilerlerken ikindi ezanını Zeyrek Obası'nın güzel sesli hafızı okudu. Karasu Obası'nın oldukça yaşlı ulu bilgesi olan Mehmet Bey'in imamlığı ile iki oba beraber namaza durdular. Namaz bittiğinde açılan tüm eller aynı duada buluşuyorlardı; iki obanın birliğinin hayır getirmesi.

Tüm otağlar kurulduktan ve ahırdaki hayvan işleri bittikten sonra büyük bir sofra kuruldu Güzpınarı Yaylası'nda. Zeyrek ve Karasu hatunlarının hep bir elden hazırladıkları çeşitli aşlar yer sofrasını donatırken, herkesin yüzünde huzurlu bir tebessüm vardı. Bedenleri yorgun fakat gönülleri müsterihti.

Oğuz Bey ve Mahmut Bey sofraya geçmeden önce otağlarının önünde yan yana durdular. İki otağın iki yanında boş duran direklere sancakları asılacaktı. Zeyrek Obası'nın sancağını Gökbey ellerinde büyük bir saygı ile taşırken, Karasu Obası'nın sancağını da Çağrı Bey getiriyordu. Besmeleler ve Fetih Suresi ile iki sancak göğe doğru yükseldi. Ardından yeri, göğü sarsan sesler semalara ulaştı.

"Allahu ekber."

Duydukları bu ses, iki beyliğe de aynı şeyi hatırlatıyordu. Davaları ne beylik ne taht kavgasıydı. Rahmetli Osman Gazi'nin onlara miras olarak bıraktıkları dava; İ'la-yı Kelimetullah davasıydı.

Büyük sofranın tam orta yerine yine yan yana oturdular Mahmut Bey ve Oğuz Bey. Kendi yanlarına sırayla eşleri ve evlatları otururken sıcak ekmeklerini bölüşüp dualarla başladılar yemeğe. Bir yandan Güzpınarı hakkında ettikleri sohbet devam ederken bir yandan da toyu bekleyen aşıkların gizli bakışmaları süslüyordu akşamı.

Çağrı Bey'in her lokmasının sonu Gülayşe Hatun'a bakışlarında bitiyor ve büyük bir yutkunma hemen peşinden geliyordu. İçindeki kötü hisleri sonunda atmıştı. Çünkü Mehpare, gizli bir anda ağabeyine Gülayşe'den duyduğu toy kararını açıklamış, adamın yüreğine su serpmişti.

Gökbey ise, Mehpare Hatun'un gülümsemesini izlemekten aç kalmıştı neredeyse. Gözlerini hiç kaçırmadan baktığı genç kızın utanması hoşuna gitse de bu anı Aybars Bey bozmuştu. Gökbey'e ufak bir dirsek hamlesi ile nerede olduklarını hatırlatmış, toya kadar biraz daha sabretmesini ima etmişti.

"Doğan!"

Oğuz Bey'in güçlü ve neşeli çıkan sesine, damadı Doğan Alp hemen dikkat kesilip, gelecek buyruğu bekledi.

"Vurasın kopuzun teline."

Doğan Alp, aldığı buyruk ile kopuzunu eline alıp saygıyla çalmaya başladı. Huzurlu tebessümler aşlarını bırakarak bu ezgiye kulak verdi. Doğan Alp, önce çaldı sonra söyledi.

Orhan Bey'in yiğit Beyleri
Güzpınarına göç eyledi
Kutlu düşün adımları
Zeyrek, Karasu deyü söyledi

Gönüllerde yer edilmiş
İki oba bir edilmiş
Kutlu düşün adımları
Sıbgatullah sırrına gizlenmiş

Zalim eder zalimliği
Mazlum bilir geleceği
Kutlu düşün adımları
Güzpınarı'nda aldı nefesliği

Doğan Alp'in kopuzu susarken dillerden memnuniyet sözleri döküldü. Doğan Alp'in avcılığı kadar, sesi ve kopuzu da şöhret salmıştı obada. Hele bir de söylediği sözlerin etkisi, sadece beylerin değil tüm halkın içinde bir ateş yakardı.

Akşam aşı bitince bir elden toparlanıp günlerin yorgunluğu ile çekildiler yeni çadırlarına. Dinlenmeleri gerekirdi çünkü yarın yeni bir hazırlık, yeni toyun gelişi vardı. Hatta bir değil, iki toy birden kurulacaktı. Yarın hazırlıklar görülecek, ertesi günü Güzpınarı toya hazır edilecekti. O kutlu gün şimdi onları beklerdi.

...

Güzpınarı'nın tatlı sıcak havasına karışan, içleri serinleten rüzgâr tüm oba halkının yüzüne vuruyordu. Öyle tatlı bir yorgunluk vardı ki üstlerinde ne dinlenmek istiyorlardı ne de işten kaçmak. Yıllardır özledikleri, kardeşleri bildikleri soydaşları ile bu birliğin temelini atacak iki toyun hazırlığını görüyorlardı.

Bir tarafta kazanlarda aşlar kaynatılıyor, bir tarafta toya katılan diğer oba beyleri ağırlanıyordu. Orhan Bey'in gelişi tüm obalarda duyulunca, Türk Beyleri akın etmişlerdi bu kutlu toya.

Karasu Beyliğinin otağında Gülayşe Hatun'u hazırlayan ablaları Şeyma ve Eslem Hatun, gelin olan kardeşlerine övünçle bakıyorlardı. Giydiği kaftanın içinde hiç olmadığı kadar güzel ve mutluydu. Bu akşam toyu kurulacak ve yıllardır uzaktan sevdiği adama sonunda yaren olacaktı.

"Çok güzel oldun Gülayşe'm."

Şeyma Hatun'un ağlamaya hazır çıkan sesi ile gülümsedi Gülayşe. Kaftanının eteklerini tutup bir o yana bir bu yana sallarken yerinde duramıyordu mutluluktan.

"Güzel oldum mu gerçekten abla?"

"Hem de nasıl güzel oldun bacım! Çağrı Bey seni gören de dilini yutacak. Ah ah, darısı Eslem'in başına inşallah."

"İnşallah."

Şeyma Hatun'un duasına karşı heyecanla karşılık veren Eslem'e güldüler. Normalde kardeşlerinin kavga çıkarmalarını beklerlerken artık Eslem Hatun "Leyla" misali geziyordu.

Aynı hazırlıklar Zeyrek otağında da görülüyordu. Mehpare Hatun, büyük bir heyecan ile vaktin geçmesini bekliyordu. Taktığı süslü başlık ile hazır olsa da çıkarken üzerine örtülecek olan kırmızı duvağa bakmadan edemiyordu. Vakit geçmez oldu artık Mehpare için. Gökbey'in de onun gibi heyecanlı olduğunu düşünmek bile Mehpare'ye yetiyordu.

Beyza Hatun, eltisi olacak Mehpare Hatun'u hazırlarken oldukça halsiz düşmüştü. Günlerin yorgunluğu sanki bir anda üzerine kapanmış gibiydi. Belli etmemeye çalışarak, Mehpare ile ilgilense de en sonunda bedeni bu duruma dayanamamış, dizlerinin bağı çözülmüştü. Olduğu yere yığılan Beyza Hatun'a, Mehpare ve Günçiçek hemen müdahale ettiler.

"Beyza Hatun! İyi misin?"

Mehpare, gözleri yarı açık yarı baygın olan Beyza Hatun'u kendisine getirmeye çalışırken Günçiçek de birilerine haber vermek için otağdan çıktı. Mehpare, bir bardağa doldurduğu suyu Beyza Hatun'a yavaş yavaş içirirken içeri Şeyma Hatun ve Eslem Hatun girdi. Günçiçek, en yakın olan otağa, yani Karasu Otağı'na haber vermişti.

"Yenge! Ne oldu birden?"

Hatunların birlikle Beyza Hatun'u kaldırması ile bir mindere oturttular. Şeyma Hatun, yengesi ile ilgilenerek kısa sürede kendisine getirdi. Lakin Beyza Hatun kendisine gelir gelmez ağır bir mide bulantısı ile yerinden kalkmak zorunda kaldı. Onun hızla gidişinin ardından hatunlar korkuyla birbirlerine baksalar da Şeyma Hatun, yengesini takip ederek yanına adımlamıştı.

Beyza Hatun'un biraz toparlanması ile toya hazırlanan hatunları rahatlatıp otağdan çıktı. Fakat Şeyma Hatun, peşini bırakmayarak onu şifahaneye doğru götürdü. Onun işi buydu ve en yakınlarına bile yardımcı olamayacak mıydı?

"Şeyma, ben iyiyim merak etmeyesin. Kaç gündür yorulduk hepimiz. Bir an fena oldum ama geçti."

"Olsun yenge. Biz yine de bir bakalım."

Mehpare ve Gülayşe hazırlıklarına devam etseler de akıllarında Beyza Hatun'un hali yer etmişti. Dualar ettikten sonra heyecanları tekrar yerlerini korudu. Beyza Hatun ise, şifahane çadırında görümcesinin sözlerini dinleyerek uzanıyordu. Şeyma Hatun, yengesini iyice muayene ettikten sonra şaşkınlığını gizleyemedi. Şeyma Hatun'un yüzüne oturan o şaşkınlık ve gülümsemeye Beyza Hatun merakla baktı.

"Ne oluyor Şeyma? Ne diye gülersin?"

"Yenge! Muştumu isterim. Bu hal yorgunluktan değildir. Bebe gelir, bebe!"

Şeyma Hatun'un sevinç çığlıklarına Beyza Hatun inanamayarak baktı. Ne zamandır bu anı beklerdi lakin umudunu kesmişti. Uzandığı yerden doğrularak Şeyma Hatun'un gözlerinin en içine baktı.

"Doğru mu dersin Şeyma?"

"Doğru derim ya yengem, doğru derim."

Beyza Hatun sevinç göz yaşlarına boğulurken, Şeyma Hatun da ona sarılarak destek oldu. Ne mutlu bir gündü bugün! Hem toyları toylanacak hem soyları soylanacaktı. Beyza Hatun, aldığı muştuyla beraber eşi Aybars Bey'i bulmaya gitti. Bu haberi yıllardır o da beklerdi. Yolda gördüğü Gürbüz Alp'i durdurdu.

"Gürbüz Alp! Aybars Bey'in nerededir bilir misin?"

"Temur Bey ile hazırlıkları teftiş ederdi Beyza Hatun."

"Bir ünleyesin hele. Beklediğimi diyesin."

Gürbüz Alp, adlığı buyruk ile Aybars Bey'ini bulmaya giderken, Beyza Hatun da otağına geçip eşini beklemeye başladı. Kısa bir vakit yıllar olmuştu şimdi ona, öyle sabırsızlanmıştı. Nasıl diyeceğini, ne diyeceğini düşünüp durdu kafasında. Az sonra Aybars Bey telaşla girdi otağa.

"Hayır olsun Beyza'm! Eyi misin?"

Beyza Hatun gülümseyerek, onu merak eden erine karşı iyi olduğunu belli etmişti. İlk gün gibi üzerine titreyen bu adama vereceği haber, ellerinin titremesine sebep oluyordu. Bu anın hayalini kurup, ağlayarak yastığına baş koyduğu geceleri hatırladı. İçinden defalarca şükretti.

"Benim ismi gibi pamuk hatunum! Diyesin hele ne oldu?"

Aybars Bey'in merakla bakan gözlerine gülümseyerek karşılık verdi Beyza Hatun. Gülümsemesi büyüyünce gözleri yaşardı. Ellerini karnına götürüp bakışlarını ellerine doğru indirdi. Aybars Bey'in de bakışları karısının karnını bulurken bakışları kesişti. Aybars Bey, anlıyordu ama inanamıyordu. "Gerçek mi?" der gibi baktığı hatununa karşı dik durmaya çalıştı. Yanlış anlayıp bu anı bekleyen hatununu üzmek istemiyordu.

"Sonunda bizim de bebemiz olacak Aybars!"

Aybars Bey, duyduğu haber ile önce şaşırmış sonra büyük bir kahkahayı basmıştı. Hızlı adımlarla karsının karşısına geçerek, Beyza Hatun'un küçük yüzünü elleri arasına aldı. Alnından öperek, hatununun alnını kendi alnına yasladı. İkisi de sessiz göz yaşlarını dökerken Aybars Bey şükürlerini dile getirdi.

"Elhamdülillah. Çok şükür Allah'ım, çok şükür."

Biraz sonra kendine yeni gelen Aybars Bey, tekrar karısına sarıldıktan sonra büyük bir nara attı.

"Allah Allah! Baba olurum be!"

Hızını alamayarak otağdan çıkan Aybars Bey, tüm obaya muştuyu bağırarak vermişti. Bu muştuyu duyan herkes mutluluğuna mutluluk katarak, Aybars Bey'i tebrik ediyorlardı. Gökbey'in de duyduğu bu muştu, yüzünü güldürerek, kardeşine koşmasını sağlamıştı.

"Aybars! Baba olacaksın he? Heyt benim kardeşime be!"

Erkekçe bir kucaklaşmanın ardından Aybars Bey, babasına ve anasına da müjdesini vermeyi ihmal etmedi. Beyza Hatun ise, kocasının bağırışlarıyla utanarak otağından çıkmayıp, sevinç göz yaşlarına devam ediyordu.

...

Orhan Bey'in de gelişi ile tüm beyler toy alanına gelmişti. Geniş toy ateşinin etrafına kurulan büyük sofrada, başa Orhan Bey oturması ile sağ tarafına Zeyrek Oba Beylerini, sol tarafına Karasu Oba Beylerini aldı. Misafir olarak gelen beyler de biraz ileride olan sofrada yerini alırken dualar eşliğinde nikahlar kıyıldı. Hatunların vekaletlerini babaları almışken hayırlarla nikah tamamlandı.

Toy aşına başlanmadan evvel beyler ayaklanarak yan yana duran otağlara gelip çember kurdular. Çevrede olacakları izleyen kadın, erkek karışık halk, otağdan çıkacak olan gelinleri merakla bekledi.

Otağlardan kapısı ilk açılan Zeyrek Otağı oldu. Hafsa Hatun önde olmak üzere ardından Günçiçek çıktı. İkisinin de yüzleri gülse de gözlerindeki yaştan anlaşılıyordu içeride ufak bir ana kız vedalaşması olduğunun.

Biraz sonra Mehpare Hatun gözüktü otağın kapısında. Allara bürünmüş kaftanı ve yine kıpkırmızı boncuklu, işlemeli duvağı ile yavaşça adımladı Gökbey'e doğru. Gökbey, henüz yüzünü göremese de içinde bulunduğu durumunun heyecanı ile derin bir nefes aldı. Kuşağına gizlediği yüz görümlülüğünü çıkardı. Artık ona helal olan o eli tutup, kendi avucunun içine aldı ve adet üzere büyük bir altını genç kızın avucuna koyup kapattı.

Gökbey, heyecanını soğuk kanlılığı ile korumaya çalışsa da Mehpare o kadar da başarılı değildi. Duvağın altında, yüzü gözükmediği için daha rahattı fakat şimdi Gökbey'in elleri duvağın iki ucunu kavramıştı. Büyük bir özenle açılan duvağı, yine özenle Mehpare'nin başlığına bıraktı. Aradaki duvağın açılmasıyla bakışları buluşan yeni evli çift, utanarak önlerine döndüler.

Otağın önünden, toy sofrasına kadar alplerin iki yanda oluşturduğu yola doğru adımladılar. Alpler kılıçlarının kabzalarını kalkanlarına vurarak bir ritim oluşturuyor, yüksek sesli erkekçe naralar ile ortamı coşturuyorlardı. Aybars Bey, bugün baba olacağının sevinci ile daha bir mutlu olarak alplerden örülen yolda ilerleyen çiftin önüne geçti.

"Gökbey'imiz ne etti?"

Alpler hep bir ağızdan cevap verdiler her toyda dile getirdikleri sözlere.

"Gök ova, kıraç tepede çadır dikti."

Bu sefer Doğan Alp davrandı gülerek.

"Mehpare Hatun’u mutlu etmek için neler etti?"

Alplerin hepsi bir ağızdan cevap verdi tekrar.

"Attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kırdı?"

Sıra Sancar Alp'e gelmişti. O da nadiren gösterdiği gülümsemesi ile yüksek sesle eşlik etti.

"Gönül kırdı mı? Kem söz etti mi?"

"Ne gönül kırdı ne kem söz etti. Nikah etti."

"O vakit Allah da onları mutlu mesut etsin."

"Amin!"

Toy sofrasının başındaki yakılan ateşte durup bekledi Gökbey ve Mehpare Hatun. Bu defa gözler Karasu Otağı'na doğru çevrildi. Çağrı Bey, bir an dahi bakışlarını çevirmeden otağdan çıkan sevdiğine baktı. Biraz önce otağdan gelin olarak çıkan Mehpare gibi allara boyanmış bir haldeydi Gülayşe Hatun da. Tuğrul Bey, meydana çıkarak ağabeyinin mutluluğunu dillere döktü.

"Ey ahali! Toyumuz toy oldu

Karasu Otağının kapısına varıldı

Çağrı Bey'imiz sevdasına güvey oldu

Gülayşe Hatun'u gelin aldı."

Tuğrul Bey'in sözleri meydandakileri coştururken, Gülayşe Hatun'da birkaç adımla yaklaşmıştı onlara. Adetleri üzere ellerini önce una sürüp sonra bir parmak bal çalındı ağzına. Eline tutuşturulan testiyi de hızlıca yere atıp kırdı. Kırılan testinin üzerinden geçerek Çağrı Bey'in karşısına geçti.

Çağrı Bey'in söyleyecek çok şeyi olsa da sessiz kalmak zorundaydı. Gülayşe Hatun'un çekingen olduğunu bildiği için oldukça nazik davranıp elini kavradı. Çıkardığı altını, hatununun avucuna bırakırken kimsenin fark etmeyeceği ufak bir dokunuşta bulundu. Gülayşe Hatun'un titrek çıkan nefesi ile gülümseyip yavaşça duvağını açtı. Gülayşe Hatun'un bakışları yine yerdeydi fakat Çağrı Bey için ne gam! Artık karısıydı, bir ömür o bakışları üzerine çekmeyi bilirdi elbet.

Biraz önce olan toy senfonisi, şimdi Çağrı Bey ve Gülayşe Hatun için gösteriliyordu. Tuğrul Bey'in öncülüğünde Zeyrek alpleri meydana çıkıp kılıçlarını kalkanlarına vurdular.

"Çağrı Bey'im ne etti?"

"Gök ova, kıraç tepede çadır dikti."

"Gülayşe Hatun'u mutlu etmek için neler etti?"

"Attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kırdı?"

"Gönül kırdı mı? Kem söz etti mi?"

"Ne gönül kırdı ne kem söz etti. Nikah etti."

"O vakit Allah da onları mutlu mesut etsin."

"Amin!"

Toy ateşinin önünde bekleyen iki çift, Orhan Bey'in de müsaadesi ile toy sofrasına geçtiler. Çeşit çeşit aşların doldurduğu sofrada eğlence eksik olmadı. Bir yandan yemekler yenildi, bir yandan sohbet edildi. Ozanların kopuz seslerine karışan erlerin nidaları yeri göğü süsledi.

Uzun zamandır böyle kutlu toy edilmemişti diyarda. Toydaki herkesin yüzü gülüyordu. Toy boyunca çeşitli yarışlar düzenlendi. Erler sırtlarındaki oğlaklarla yarış ederken, sonra yerlerini okçulara bıraktılar. Arından güreş tutulup, at gösterisi yapıldı. Toy geç saatlere kadar sürdü. En son tekrar dualar edilerek, toy sahibi çiftleri sabah kurulan otağlarına, yeni yuvalarına doğru yolcu ettiler.

Bölüm : 18.10.2024 19:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...