@mavi0lm
|
Geçmiş Zaman Tarık bey normal bir hayatı olan biriydi, eşi Rus'tu onunla türkiyede tanışmışlardı. İlk gördüğünde dili tutulmuştu Tarık beyin. Marianın dillere destan güzelliği vardı. Sapsarı saçları gökyüzünü andıracak masmavi gözleri ince beliyle manken gibiydi. Tarık bey onu arkadaşlarıyla bir barda içerken görmüştü. İş arkadaşlarıyla içiyordu. Tüm akşam boyunca onu seyretmişti. En son içkininde vermiş olduğu cesaretle kıza doğru yürüdü. Tarık beyin üzerinde işten çıktıkları için takım elbise vardı. Uzun boylu ve yakışıklı bir adamdı. Şirkette çoğu kız onun masasına aşk ilanlarını koyardı, ancak Tarık bey istemezdi. Şu ana kadar evlenmeyi hiç hayel dahi etmezdi ama şu an bu kadınla evlenmek bir anda en büyük hayali olmuştu. Yanına yaklaştığında masadaki tüm arkadaşları ve güzel kız ona baktı. Heycanlanmıştı ne diyeceğini bile bilmiyordu, bir anda karar vermişti. İngilizce "merhaba" diyebilmişti. Kadın baştan aşağı Tarık beyi inceleyip gülümseyerek birazda utanarak önüne döndü. Siyahi bir kadın arkadaşlarına dönüp rusça "o çok yakışıkılı" dediğinde tarık beyde arkadaşlarıyla gülüyordu çünkü birazda olsa rusçası vardı anlamıştı. Ona bakan utangaç kadına döndü ve rusça herkesi şaşırtacak şekilde "birazda benimle içmek ister misiniz?" dediğinde siyahi kadın utanmıştı rusça bildiğini bilmiyordu. Sarı uzun saçlarını geriye atıp ona uzatılan ele baktı sonra içinde olan hissiyatı sevip elini tutarak kalktı. Masadaki herkes bardaklarını masaya vurup gülüyordu. Tarık bey onu çoğu kişiden uzak bir yere götürüp en sevdiği şarabı alıp ona ikram etti. Kadın nazikçe "teşekkür" edip içti ikisininde kafası gidip gelmeye başlıyordu. Kadın "adın ne?" Diye sorduğunda Tarık bey o an adını unutmuştu, heycandan yere bakıp düşündüğünde kadın kahkaha atmıştı. Elini Tarık beye uzatıp "ben Maria" dediğinde Tarık bey elini uzatan kadına sonra kibar ve nazik eline baktı. Titreyen elini kaldırıp sıktı. "Bende Tarık" diyebildi sonunda aralarındaki iletişim ingilizce devam ediyordu. Maria etkilenmişti karşısında onun işin heycanlanan adama simsiyah gözleri vardı. Kumral ve yapılı vücudu bir çok kadının aradığı özellikti. Tarık bir saniye rica edip DJ yanına gidip daha duygusal bir şarkı çalmasını rica etti. Burdaki çalışanları tanırdı. Adam etrafa baktığında zaten eylenen az kişi olduğunu görünce kabul etti. Tekrar kadının yanına döndüğünde şarkı çalamya başlamıştı. Ta uzak yollardan Koştum, geldim senin kollarına İçimde yanan hasretinle ben Baktım durdum senin yollarına Sensizlik bir ölüm sanki Maria gülümseyerek kollarını kaldırıp Tarığın boynuna dolayıp ellerini birleştirdi. Tarıkta ellerini Marianın ince belini tutu ve dans etmeye başladılar. Ta uzak yollardan Koştum, geldim senin kollarına İçimde yanan hasretinle ben Baktım durdum senin yollarına Sensizlik bir ölüm sanki Haykırsam göklere Maria şarkıyı dinliyor gözlerini de Tarıktan alamıyordu. Kopkoyu gözler onu etkisi altına alıyordu. "Biraz hızlı gitmiyormuyuz daha seni tanımıyorum" dedi gülümseyerek Tarık bey güldü ve o denizi gökyüzünü andıran mavi gözlere hayranlıkla baktı. "Tanışırız sonra belkide evleniriz çocuğumuzda olur." Dediğinde Maria kahakha attıp kafasını Tarığın göğüsüne yasladı. "Neden olmasın" diyebildi sadece kafasını marianın kafasına üstüne koyup derin bir nefes aldı. Artık yanımda beni benden çok seven Dünyalar benim olsa da yine de istemem Yalnız sensin benim yüzümü güldüren Bir rüzgârdı esen Ayrılıklarla bizi kahreden Gözlerimde tüten bir aşktın sen Yıllar yılı bitip tükenmeyen Çok özledim seni ben Haykırsam göklere Artık yanımda beni benden çok seven Dünyalar benim olsa yine de istemem Yalnız sensin benim yüzümü güldüren "Şarkıyı anlamıyorum ama kulağa çok hoş geliyor" dediğinde Tarık "anlasan daha hoş gelir." dediğinde Maria Tarığın koyu gözlerine bakıp "öğretirsin" diyebildi Tarık kafasını sallayıp "öğretirim" dedi
Ta uzak yollardan Koştum, geldim senin kollarına İçimde yanan hasretinle ben Baktım durdum senin yollarına Sensizlik bir ölüm sanki Haykırsam göklere Artık yanımda beni benden çok seven Dünyalar benim olsa yine de istemem Yalnız sensin benim yüzümü güldüren Ta uzak yollardan Koştum geldim senin kollarına İçimde yanan hasretinle ben Baktım durdum senin yollarına Sensizlik bir ölüm sanki Şarkı bittiğınde ayrıldılar. Tekrar hareketli müzik çalmaya başlayınca Tarık "gidelimi?" Diye sordu. Maria kabul etti ve oradan uzaklaştılar. İkiside çok mutluydu o gece beraber tatlı yemek için kafeye gittiler ve birbirlerini yakından tanıdılar. O gece Mariayı oteline bıraktı ve evine döndüğünde annesine Mariayı anlatıp evlenmek istediğini söyledi. Babasını hastalıktan kaybetmişlerdi annesine ve kız kardeşine Tarık bakıyordu. "Olmaz asla olmaz kabul etmiyorum." Dedi annesi ama Tarık kararlıydı. "Neden anne ben mutlu olmayımmı?" Diye sordu. Annesi elindeki yeşil fasülyeyi ayıklarken "gavur gelin istemem" dedi o oğluna çoktan gelin adayları bulmuştu bile Nerden çıkmıştıki bu kız diye düşünmeden edemedi. "Sen istesende istemezsende ben evlenicem anne aşık oldum diyorum." Dediğinde kız kardeşi elindeki kitabı kenara koyup "abim kiminle evleneceğini seçebilicek yaşta anne" dedi abisine destek olarak "hem yabancı yengem olur. Bizi Rusya'ya da götürür belki, çatlatırız milleti" dediğinde annesi kızına güldü. "Rusya'ya gidicekmiş sen önce götüne dön al onu bile ben alıyorum sana" dediğinde Deryanın yüzü düştü. "Kırıcısın anne utanıyorum almaya ne var bunda" diyip kitabını alıp test çözmeye devam etti. "Sana gelirsekte ben gavur gelin istemem he eğer illaki de istiyorum senin sözünü dinlemem anne dersende gözüme bir daha gözükme." Dedi o gün Tarık karar verdi. Tüm parasını ve kartını annesine bırakıp evden ayrıldı. Çalıştığı zaman o karta devamlı para göndericekti annesinin ve kardeşini aç bırakacak kadar pislik bir adamda değildi.
Mariayla bir süre sonra Rusya'ya yerleştiler. Marianın babası istemedi annesi ise saygı duydu. Babası evlenirsen silerim seni dedi ve sildide. İkisi resmi nikah yapıp bir eve yerleştiler herşey yolundaydı ancak Ares doğana kadar. Maria çocukları Ares doğduktan sonra değisti aksi huysuz memnuniyetiz biri oldu. Aresle evde tek kaldığında onu aç susuz bıraktığı dahi oluyordu. Paraları artık üçe bölündüğünden zor geçiniyorlardı. Maria bu durumdan çok rahatsız oluyordu. Oğlunu asla kabul etmiyordu, onların hayatının mafettiğine inanıyordu. Ares ise annesi yüzünden sesiz içine kapanık biri olarak büyüdü babasıyla çok iyi anlaşıyordu babası her eve geldiğinde mutlu oluyor ve babasının peşinden ayrılmıyordu. Annesiyle ise araları hep soğuktu Maria Aresin gülmesinden eylenmesinden dahi rahatsız oluyordu. Ares ilk anne demişti ama Maria hep ona "bana anne deme" olarak büyüttüğünden Ares ona asla anne demiyordu artık. Sadece babasıyla bağlantısını sağlıyordu. Babası ona türkçeyi öğretiyordu. Türkiyeyi tanıtıyordu. Hiç görmeden sevmişti Türkiyeyi. Gel zaman git zaman Maria tekrar hamile kaldı. İstemiyordu düşürmek isitiyordu ama Tarık buna izin vermiyordu. Kız olduğunu öğrendiklerine mutlu olmuşlardı sekizinci ayında Tarık karısının birazda olsun rahatlaması için onu tatile çıkarmak istedi aynı zamanda oğlunun yarın doğum günüydü onuda mutlu etmek istiyordu. Arabaya binip uzun yolculağa çıktılar. Tarık sürücü koltuğunda yanında karısı arkasında oğlu ile mutlu giderken bakışları karısına döndü. Saçlarını boynuna kadar kesmişti, Tarık uzun saçlı seviyordu onu ama yine de herhaliyle aşık olmuştu karısına. Karısın karnıda olan elini alıp sıkıca tutu ve aynadan oğluna baktı. Mutsuzdu oğlu camdan dışarıya bakıyordu. Annesin yanında sesiz ve sakindi aksi olması halinde annesini ve kız kardeşini üzebilirdi o bu ailedeki yük gibiydi. "Şarkı açayammı oğluma" dedi Tarık birazda olsun mutlu olur diye ama Ares cevap vermedi. Karısı arkasına döndü ve nefretle baktı oğluna "gerek yok" dedi kocasına bu gezmek bile ona fazlaydı. Tarığa döndü ve gülümsedi. "Kızım doğduktan sonra başka eve yerleşelim." Dediğinde Tarık karısını üzmemek için kafasını onaylar gibi salladı. Aresin bakışları camdan ayrılıp annesine döndü. Kızını seviyor gibiydi peki ya onu neden sevemiyordu eksiğimi vardı. Bir eliyle karnını okşuyordu acaba hiç ben karnındayken karnını okşamışmıdır diye düşündü ama bilmiyorduki annesi ona hamileyken sadece karnını yumrukluyor ve vuruyordu. Gece yarısi olmuştu saat birdi doğum günüydü bu gün oğlunun, gidecekleri yere az kalmıştı. Ancak talihsiz bir kaza geldi başlarına. Arabanın bir köşesinde uyuyan Ares ön koltukta kafasını cama yaslayıp uyuyan Maria ve arabayı kullanan Tarık karanlıktı ve dağlık alanlardaydılar. Arabayı hızlı kullanıyor ve varmak istedikleri yer az kaldığından hızla gidiyordu, uykusuda gelmişti. Susamış olan Ares babasından su istedi o sırada sesten Marida uyanmıştı ters ters oğluna baktı. Tarık suyu oğluna uzattı. Fakat ters yönden gelen kamyonu son anda görmesine de sebep oldu endişeyle direksiyonu sağa kırdı. Araba sürüklenip üç takla sonucu durdu. Kanlar içinde direksiyona vurdu kafasını camlar battı vücuduna Aresin sırtına ise bir sürü camlar batmış alnının kenarından kesen cam parçası ise çok kötü çizmişti. Maria ise karnına sıkıca sarılmış ve bebeğini korumuştu. Lakin ona da batan camlar ve ağır darbe yüzünden bayılmıştı. Araba durduğunda ilk ayılan Ares'ti etrafa baktı ardından annesine ve sonrada babasına baktı. Kafası direksiyona yaslıdıydı. Gözleri doldu kapıyı açtı ve yere düşen telefonu alıp ambulansı aradı bu halde babasına dokunmaması gerektiğini biliyordu. Gözünden yaşlar akmaya başladı aktıkça siliyordu kendini suçluyordu. Annesinin yanına gidip kapıyı açtı sağa yatan kafası saçlarına bulaşmış kan ve dağılmış olan kırmızı ruju üzerindeki beyaz uzun elbiseyle kanlıydı. Anne demek istedi ama yuttu kelimleri koluna dokunup dürttü gözlerini kırpıştırdığını görünce derin bir nefes bıraktı. Gözlerini açılan kadın ilk önce oğluna sonra kendine ve en sonda kocasına döndü kocasını o halde görünce bağırdı adını "TARIK" ancak Tarıktan ses gelmedi sonra sinirle oğluna döndü onu itip arabadan çıktı. Etrafa baktı ormanlık bir alandaydılar lakin dört tane sokak lambası olan yoldan etrafları aydınlıktı. Kocasının yanına koştu ve ağlamaya başladı. Arkadından gelen oğluna döndü ve bağırdı "HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN" diyip yıkıldı yere cevap veremedi Ares çünkü oda kendini suçluyordu. "HERŞEYİ HERKESİ MAHVETTİN DOĞDUN GÜNDEN BERİ BEN YAŞAMAK İSİTEMİYORUM" diye haykırdı. Mariaya göre oğlu uğursuzun tekiydi. Gözleri dahada doldu hıçkırıklar içinde ağlamak istiyordu ama annesi ona bile kızardı. Bu yüzden tutu kendini ama gözlerindeki yaşları tutamıyordu şelale gibi akıyordu. "Ama ben buna son vericem" diyip arabanın torpidosundan silah alıp oğlunun önüne geçti ve oğlunu tuttu bu sırada ayılmaya yakın olan Tarık bey gözlerini açtı. karısının oğluna silah tuttuğunu görünce hızla kendine gelip ayağa kalkmaya çalıştı ayağına batan cam onu zorluyordu fakat şu an oğlunu düşünmeliydi . "SEN ÖLÜNCE BİZ MUTLU OLUCAZ ESKİ HAYATIMIZ DEVAM EDİCEK" diyip Silahı tam Ateş edecekken Tarık oğlunun önüne geçti ve zaten Yaralı olan vücudunu bir kez daha yara aldı ama bu sefer yarısı daha büyüktü. Vücuduna saplanan kurşun onu yere düşürdü etkisiz hale getirdi. Maria tarığın önünde yerde yatarken görünce şaşkınlıkla kocasına baktı ve korkuyla bağırdı tüm ormanı inletecek kadar bağırdı. Kafasını toplayınca kocasının yanına hızla gidip dizlerini kırdı ve kocasını saçlarını okşadı. Korktu kocasının ölmesinden. Tarık gözlerini Mariaya tutu ve zor zor konuştu "yanlışlıkla oldu sen yapmadın" diyip karısını yumuşatmaya çalıştı çünkü karısının şu an ne yapacağı asla belli değildi Maria kafasını hızla olumsuz anlamda salladı ve ayağa kalktı silah kafasına dayayıp "HAYIR BEN YAPTIM. BEN SANA VURDUM" kocasına baktı Tarık karısına endişeyle baktı ne yapacağını biliyordu. "YANLIŞIKLA OLDU!" dedi Tarık ancak Maria kendini suçlamaya devam ediyordu. Oğluna isabet etmesini istemişti ancak kocasına gelmişti yapacak hiçbir şey yoktu bunun bedelini ödemek zorundaydı. "Özür dilerim" ağlayarak kafasına tutuğu silah eliyle beraber titriyordu. "Yapma YAPMA" diye sayıklıyordu Tarık ama biliyordu yapacaktı. Eşini tanıyordu, üzerindeki elbise beyazdı kırmızı rujuyla çok yakıştırırdı onu ülkesine benziyordu. Kırmızı ve beyaz gibi korkusuzdu bu renkler onun rengiydi korkusuzluğun rengiydi Oğluna döndü bakışları "kapat gözünü oğlum" dedi ama kapatmadı oğlu, ayağa kalkmaya çalıştı Tarık sürünerek Marianın önde durdu. Karısının gözleri kapalıydı görmüyordu. Dizlerinin üzerinde durdu ve tam silahı çekerken kuşları uçuracak rüzgarı durduracak o ses yankılandı. Büyük bir inleyişle yere düştü. Maria göğüs kafesinin sağına gelen kurşun canını çok yakmıştı. Tarıkta hemen ardından düşmüştü bakmıyordu karısına bakamıyordu korkuyordu. Ölüceğini biliyordu Tarık. Hikayesinin burada bitticeğini bu hayata veda edebiliceğini biliyordu. Şimdi ölmek istiyordu karısının acı içinde inleyişini duymak istemiyordu. Nefesi darlanmaya başlayınca gözleri oğlunu aradı. Dolu gözlerle babasına bakan elleri ve ayakları titreyen oğlunu görünce onun da gözleri doldu. "Gel" diyebildi sadece konuşmak istiyordu çok şey anlatmak istiyordu ancak nefesi yetmiyordu dolu gözlerle babasına yürüyen Ares babasının yanında durdu dizlerini kırıp ellerinin önünde birleştirdi. Tarık ellerini kaldırıp oğlunun titreyen ellini tuttu elleri sıcaktı onun elinin aksine "oğlum benimle annenin hikayesi burada bitti artık senin hikayen başlıyor." Dedi nefesi zor alıyor ve zor veriyordu konuşurken arada duraksayıp nefes alıp devam ediyordu. "Bu günden sonra seni zor bir hayat bekliyor eğer kardeşin yaşarsa o sana emanet" dedi ve elini sıktı artık Maria dan ses gelmiyordu. "Halanı ara evi satsın seni de yanına alsın. Baban bu günden sonra yanında olamayacak. Seni yukardan hep izliyecek" diyip gözlerini kapatmamak için direniyordu. "Sakın kendini suçlama sakın!" diyip gözlerini kapattı son nefesini alıp "Allah'a emanet ol oğlum" diyip içinden şehadet getirip kendini ölümün kollarına bıraktı. Elleri soğudu bedenindeki hareket durdu zaman durdu. "Baba" dedi titreyen ağlamaklı sesiyle cevap vermedi ilk kez babası "uyan" dedi oğlunun dediğini yapamadı ilk kez Ambulans sesi geldi ama artık çok geçti. Annesi ve babasının birleştiği kanların ortasında duruyordu. O gün o saatler büyümüştü Ares. O an tüm duygularını orda babası ve annesi arasında bıraktı. Babasının istediği gibi hiç bilmediği ama babasının hayranlıkla anlattığı ülkeye gidicekti. O gün bir karar almıştı layık olacaktı ailesine babası o kadar çabalmışken onun için hiç bir emeğinin karşılıksız kalmaması için savaşacaktı.
GÜNÜMÜZ "Kırmızı rujlu kadın'ın yaptığı dünya gündemine oturdu. Küçük çocukları kurtarıp onu kaçıran birçok adamı alt etmiş ve o adamlara işkence etmiş öldürmüştü. Gerçek adı bilinmeyen fakat takma adı Kırmızı rujlu kadın olarak anılan kişi kim? Ve ne-" bilgisayarı kapatıp kendimi yatağıma attım. kırmızı rujlu demelerinin tek nedeni her gittiğim yere yüzüme maske takardım ama kırmızı dudaklarım ruju her zaman görünürdü. Şu ana kadar güzel gizlenmiştim ancak kurtardığım çocuklardan biri beni görmüş ve dünyaya beni kırmızı rujlu kadın olarak tanıtmıştı. Haberleri sevmezdim beni yanlış tanıtırlardı. Çoğu zaman kötüleyip insanların nefretini kazanmamı sağlarlardı, oysaki ben onlar üzülmesin bir anne daha çocuğunun toprağında ağlamasın diye herşeyi yapardım.
Telefonumun çalmasıyla ekrana baktım. Tufan arıyordu, açıp hoporlere alıp dinledim. "Naber" dedi neşeli sesiyle asistanım sayılırdı ama beni hiç görmemişti. "Kötü" diyince yapmacık üzülme sesi geldi. "Peki seni sevindirecek bir haberim var." Dediğinde yataktan kalkıp mutfağa geçtim. Kendime bir kahve yapıp onu dinledim. "Bir saat sonra iş adamlarının toplantısı olucak" dediğinde yüzümde mimik oynamamıştı. "Bil bakalım orda kim var?" Dediğinde sallama bir işim söyledim "Ares taygır mı?" Diyip olan kahvemi bardağa döktüm. Çığlık sesinin gelmesiyle telefonu kendimden uzaklaştırdım. "EVET O" diyip bağırdı. Dünyaca ünlü iş adamı ama ben onu karanlık işleriyle tanırdım. Sektördeki çoğu adam ondan korkup çekinirdi. Adam öldürmezdi işkence edip bir parçalarını alıp insanları yaşamaya mahkum ederdi. Bu çok caniceydi, ama hak eden insanlar yaptığı için sesimi çıkarmazdım. "Benim işim ne?" Diye uzatmadan sordum. Kahvemden bir yudum alıp salona gittim. "O toplantıda büyük saygınlığı olan herkes olucak aralarında mutlaka konuşacaklardır. Yaptıkları iğrenç işlerin hepsi o masada dökülücek kesinlikle seninde gitmen lazım." Dediğinde hızla sordum. "Kendin diyorsun önemli olan herkes orda olucak. Korumaları yüzbinlerce kişi var ben nasıl giriyim oraya beni diyil kuş bile uçurulmaz o yerde" dedim ve kahvemden büyük bir yudum aldım. "Senin bu zeka küpü asistanın onu da hal etti." Dediğinde meraklanmıştım. "Şafak varya senin için onu esir aldım bunun imzasısını sana yollatıcam yarın onun asistanı olarak gidersin" dediğinde şaşırmıştım. Bu kadar şey yaptığına göre oldukça önemli bir toplantıydı. "Peki tamam" dediğimde gülüp "sana güveniyorum kırmızı böceğim, senin için onlara email atarım." Dediğinde böceğime takılmıştım. "Böceğim derken?" Dedim sinirle kahkha sesi gelmişti. "Sen benim minik böceğimsin" dediğinde yüzümü buruşturup "iğrençsin" diyip yüzüne kapattım. "Yavşak herif" telefonu masaya savurup kalkıp odama gittim. Bilgisiyarı alıp masaya koydum ve onun ismini arattım. Altındaki yazıyı okudum. Ares Taygır. 'dünyaca ünlü iş insanı olan Ares Taygır annesi Rus babası ise Türk'tür. Oniki yaşında Rusya'dan Türkiye'ye yerleşmiştir. Sıfırdan kurduğu şirketi dünyaca bilinen araba şirketi ve markası çok talep görmektedir. Aynı zamanda dünyaca ünlü bir çok sanatçı kızlarla' da gece görüntüleri çekilmiştir. Genç kızların sevgilisi model olabilecek kadar yakışıklı. Ares Taygır gizemini korumaya devam ediyor.'' Hadi canım, bu adamın hiç karanlık işleri medyaya sunulmamışmıydı. Herkes anlı ak gözü pek görüyordu ama ben onun oynunu bitiririm. "Ayrıca abartıldığı kadar yakışıklı değildi." Ekrana gözüm takılınca takım elbiseli bir pozunu baştan aşağı inceledim. "Yani biraz" diyip tekrar baktım "off evet çok yakışıklı hatta çok çok yakışıklı" diyip bilgisiyarı kapattım. Hava kararmıştı acıktığımdan tekrar mutfağa gidip kendime tost yapıp yedim sonra yatağa geçip uyudum.
📖 Güneşin gözüme deymesiyle uyandım. Telefonum gece koyduğum şarjdan çıkarıp baktım. Tufandan yirmi mesaj vardı. Hızla alıp mesajlara baktım. Uyan sana bir posta gönderdim. Yanında götür. Saat dörtte başlıyor. Eğer sorarlarsa onu gösterirsin. Bide böyle ciddi giyin. Tüm gözler senin üzerinde olucak. Ordaki tek kız sen olucaksın. Bak giderken ağırlığın olsun. Ordaki herkese dikkat et. Seni çiğ çiğ yemesinler. Yanında kesici delici silah falan görtürmeyi unutma. Senin için iki adam tutum. Daha fazla tutardımda param yetmedi artık idare edicen.
Zilin çalmasıyla telefonu bırakıp açtım. Postayı alıp kapımı kapattım. Açıp baktığımda dediği gibi adamın izin kağıdıydı. Bu gün takacağım çantama koyup tekrar oda gittim. Uykum hem ağır hemde uzundu saat ikiydi. Duşa girip iyice temizlendim. Yüzümde kağıt maske seçip beklettim. Herzamanki gibi parlamam lazımdı. Bekletikten sonra yüzümden çıkarıp iyice yüzümü yıkadım. Üzerime beyaz dar bir gömlek onunda üzerine siyah sıfır kollu kısa yeleğini giyip altıma siyah dar ve kısa eteğimi giyip topuklu ayakkabımıda beyaz altı siyah olan topulklu uzun botlarımı seçip giydim. Boy aynasından kendime baktığımda harika bir uyum içerisindeydi.
Koyu kahve saçlarımı açık bırakıp jilet gibi düm düz yaptım. Halka küpemide takıp makyajımıda yaptım. koyu tonlarda far sürüp kahve tonlarında ruj sürdüm. Maskaramıda sürüp saate baktım. Üç buçuk olmuştu. Hızla askılıkta çantamı alıp çıktım. Arabama binip Tufanın bana atmış olduğu konuma girdim. Yol yarım saaten fazla sürecek gibi duruyordu.
📖 Kırk dakkanın sonunda gelmiştim. Dağa ev yapmış gibiydiler tek katlı uzun ev gibi yere baktım etrafta tonlarca adam vardı. Arabayı diğer arabaların yanına park edip çantamı da alıp aşağa indim. Kapıya doğru gittiğimde tahmin ettiğim gibi iri bir adam karşımda durdu bişey demeden çantamdaki belgeyi gösterip içeri girdim. Uzun koridordan ikinci kapıya doğru yürüp kapıyı direkt açtım. Herkesin bakışları üzerimdeyken umursamadan yürümeye çalıştım. Hiç birine bakmadan sağ koltuktan üçüncü koltuğa oturup, çantamı masanın üzerine koydum. Sonra sırayla hepsine baktım masada toplam onbeş kişiydik sekizini tanıyordum. Takma adaları ve namları her yere yayılmış kişilerdi. Son olarak masanın en başında oturan arkasında hiç koruma olmayan ve bunla dikkat çeken adamla göz göze geldik. Üzerinde siyah gömlek vardı. Siyah saçlarını yana özenle taramış çatık düz kaşları, kahvenin en koyu tonu olan gözleri, düz ucu kalkık olan burnu, beyaz teniyle ve biraz çıkmış sakalıyla muhteşem bir uyum içindeydi. Dedikleri kadar vardı. Dergiden çıkmış manken gibiydi ellerini onünde birlestirmiş olmalıydıki kasılan kol kasları gömleğe dar geliyor gibiydi. Tam karşımdaki adam konuşunca ondan bakışlarımı ayırdım. "Siz kimsiniz" dediğinde onu baştan aşağı süzmüştüm. Üzerinde beyaz gömlek vardı. Göbekli biri elli yaşlarında sayılabilecek bir görüntüsü vardı. Geriye yaslanıp "Şafak beyin yerine geldim." Dediğimde adam kafasını sallayıp geriye yaslandı. Yanımdaki adam güldü ama ona bakmadım. "Şafak kendinin yerine bir kadın göndermez." Diyip tekrar sinir bozucu gülüşünü kulağıma geldi. "Kadın burda işi ne? Git kuaföre sana göre bir yer değil burası" dediğinde iki kişi gülmüştü benim ise kaşlarım çatılmış ellerimi sinirden sıkıyordumki adamın boğazını sıkmamak için. Yavaşça solumdaki adama döndüm onu baştan aşağı yavaşça süzdüm. Arkasındaki on'a yakın korumaya baktım. "Arkasına ve bahçeye tonlarca adam getiren biri olarak fazla konuşuyorsunuz bayım." dedim sinirli ve dizginlemeye çalıştığım sesimle arkamda tek bir koruma bile yoktu. Tufanın seçtiği adamlarda yalan olmuş olmalıydı. Bu sektörde kimse kimsenin korkusuzluğuna laf uzatmazdı. onları yapan korkusuz olarak bilinirdi ve öyleydi racon gereği herkesin bir ağırlığı vardı. Yanımdaki bu salağın raconluğuna laf ettiğim için sinirlenirken masadaki çoğu kişi keyiflenmişti. Aramızdan en çok korumaya sahip kişi oydu korkuyordu herkesten ama belli ettirmemeye çalışıyordu. "İşimi bir kadından öğrenecek değilim!" Dedi sağımdaki adam kaşınmıştı. Bende karşımda az önce bana soru soru adama baktım. "Ya işiniz dostum dediğiniz adamı dolandırmaksa ben zaten size bunu öğretemem" diyip yavaşça soluma döndüm. "Ben karaktersiz bir pislik değilim" dediğimde karşımdaki adam masaya vurarak ayağa kalktı. "Ne diyorsun sen?" Diyen sınırlı adama dönüp çantamdan belgeyi çıkarıp onun tarafına attım. Tutup açtı okuduğunda kızaran yüzüyle bize döndü. "Bu ne demek oluyor Kulaksız?" Dediğinde kulaksız bana sinirle bakıyordu. "Seni öldürücem" diyen adama güldüm onun ses tonuyla "bekliyorum" dedim adamın siniri artarken "Sen beni aptal yerinemi koydun" diye yükselince onun sesi geldi. Ares "Otur yerine Kurtay" dediğinde adam sınırlı bakışlarını kulaksızdan çekmeden oturdu. "Kulaksızın aldığı parayı ben karşılayacağım" dediğinde ona döndüm. "Sen kulaksız" diyip yanımdaki adama döndü. "Üyeden kovuldun siktir git burdan" dediğinde kaşları çatılmıştı. Şaşırmıştım üyede ihanet eden gidiyordu.
Kulaksız şaşkın bir yüzle ayağa kalkıp Ares'e döndü "Bir daha olmaz" dediğinde Ares "kafana sıkmamı istemiyorsuman siktir git" dediğinde keyiflenmiştim. Sinirle bana döndü kulağamıma eyildiğinde belimdeki bıçağı kimseye göstermeden çıkardım. Kulağıma eğilip "ölümün yakınd-" demesiyle bacağına bıçağı saplamam bir oldu. Cümlesini bitirmeden acı bir inleme döküldü dudaklarından "duyamadım ne dediniz bayım?" dedim masadaki herkes bana şaşkınlıkla bakıyordu. Yere düşmeden hemen önce bıçağı geri çekip çantama geri koydum. Yere yığılıp adamlarına döndü. "Öldürün onu" dediğinde arkamdan bir ses geldi yüksek ve sinirli bir sesti. "Sakın dokunmaya dahi cüret etmeyin!" diyen kişi Ares'ti herkes ona bakarken tekrar sesi geldi. "Örgütün yeni üyesi artık benim korumam altındadır." Dediğinde şaşkınlıkla ona bakıyordum. Yere yığılan Kulaksızı adamları taşıyıp odadan götürürken yüzündeki acıyla karışık şaşkınlığı gözle görünürdü. O gidince sesizlik odayı sararken çantamı masamdan alıp yana koydum. O konuştu "barın altındaki işler ne durumda?" Diye sorduğunda anlamıştım eve gidip büyük bir araştırma yapmam gerekiyordu. Karşımdakinin yanındaki adam durumu anlattı. Herkes işler hakkında bilgi verdi kafamın kenarına not ettim. Ben buraya aday olmaya değil üyeliği bitirmeye gelmiştim. Ares onu kendi ellerimle bitirectim. Yaptığı işler çok zekiceydi hiç bir insana zararıda yoktu fakat çalıştığı çoğu adam pisliğin tekiydi onlara maaş verende Ares'ti bu yüzden ölmesi gerekiyordu. Yeni kurbanım oydu Kurbanlarımı önceden tanımayı severdim. Dikkatimi çeken şey Türkçeyi sonradan öğrenmesine rağmen çok güzel bir türkçesi olmasıydı. Herkes konuşması bitince ayağa kalkıp gidince bende ayağa kalktım. "Sen burda kal" dediğinde ona döndüm oda ayağa kalktığında boyu benim topuklu ayakkabıma rağmen uzundu boyum onun omzuna geliyordu ki ben zaten uzun boylu biriydim buna rağmen boyunun bu kadar uzun olması şaşırtıcıydı. Herkes dışarıya çıkınca ceketini sandalyeden alıp bana doğru yürüdü. Tam karşımda durduğunda "Buraya Şafağın isteğiyle gelmiş olazsın." dediğinde kaşlarım havaya kalktı. "Neden yalan söyliyim?" Diye sordum kendimden emin bir şekilde "O asla bir başkasına güvenmez" dediğinde kısılı kalmıştım. "Peki dediğin gibiyse ve kendinde eminsen neden beni bu üyeye aldın?" Dedim gözlerine bakarak kafamı kaldırmam gerekiyordu gözlerine bakmam için Elini cebine atıp gözlerime iyice baktı. "Gözlerin lensimi?" Diye sorunca kala kaldım ne alakası vardı şimdi. Soruma cevap vermek istemiyormuydu? Babamın gözlerine benzerdi gözlerim maviydi sevmezdim gözlerimi aynaya her baktığımda tiksinirdim kendimden bu yüzden kahverengi lens takardım. "Bu seni ilgilendirmez. Sen soruma cevap ver." Dediğimde sert konuşmamdan olsa gerek kaşları hafifçe havaya kalkmıştı. "Bu örgütü bitirebileceğine inancım var." dediğinde şok üstüne şok yaşıyordum. Ne yani örgütü kendi kurmamışmıydı şimdi neden bitmesini istiyordu. "Anlamıyorum" dedim açıkça, çok karmaşıktır. "Zamanla anlarsın" diyip yanımdan geçip giderken kapının yanına geldiğinde konuştu. "Lensi çıkarmalısın gözünün güzeliğini kapatıyor." Bu adamda normal olmayan bilgiler vardı. Önceki gözümü Nerden biliyordu? Beni tanıyormuydu? Ben sadece adam öldürmeye gittiğimde lens takmazdım. Masadan çantamı alıp kapıya gittiğimde ne adam ne de araba kalmıştı. Arabama binip hızla bu bu köy gibi olan yerden çıktım. Düşünüyordum Nerden anlamıştı. Oysaki pahalı ve kaliteli kahverengi bir lensti. Birşey vardı evet beni bilerek almıştı, belkide ne yapıcağımı merak ediyordu. Örgüt peki o kadar insan vardıki buraya bağlantılı. Arabayı hızlı kullanıyordum. Tek arkadaşımın evine sürdüm. Geldiğimde hızla arabadan çıkıp apartman dairesinin en üst katına çıktım. Çok nefessiz kalmış ve yorulmuştum. Beyaz çelik kapıya vurduğumda açıldı. Karşımda pembe battaniye'ye sarılmış ayağında örgüden olan patikler üstünde aşırı bol bir siyah sweatshirt ve kedi, baykuş deseni olan pijama vardı, rengide pembe ve sarı karışımıydı. Saçınıda kocaman topuz yapmıştı. Herşeye rağmen halla çok güzeldi koyu saçları buğday teni ve koyu kahve gözleri uzun boyuyla çok güzeldi fiziğinide çok beğenirdim. "Ooo sen evimin yolunu bilirmiydin?" diye soran Ezgi' ye bakmayarak ayakkabımı çıkardım ve içeri geçerken konuştum. "Evinin yolunu bildiğim kadar onüçüncü kattaki evini de biliyorum. Çıkana kadar seviye atladım resmen" diyip koltuğuna oturdum. Ev dışarıdan daha soğuktu garip bir şekilde "Ezgi ev niye bu kadar soğuk?" Diye sordum. Karşımdaki koltuğa oturup "peteği açmadım." Diyince niye der gibi baktım. "Senin faturalardan haberin yok galiba gerekirse buza dönüşürüm yine de açmam." Dediğinde kaşlarım havalanmıştı. "Benim buza dönmeye niyetim yok ama" diyince ayağa kalktı koltuğun altından mor bir battaniye çıkarıp üzerimi iyice örttü popomun altına kadar sıkıştırıp bunalttı. "Oha" diyip kendimi tutamadım. Geriye adım attıp bana baktı sonra memnun olduğu bir görüntü görmüş olucakki neşeyle eski yerine geri oturdu. "Giyersen minicik etek tabi üşürsün" dediğinde battaniyeyi boynumdan koltuk altıma kadar indirip koltuğumun altına sıkıştırdım. "Toplantım vardı." Diyince kaşları havalandı benim karanlık yönümü biliyordu ama hiç bir zaman desteklemiyordu. İstemiyordu, anlıyordum korkuyordu bana zarar gelir diye. "Ne toplantısı?" Diye sorunca hemen anlattım herşeyi en ince ayrıntısına kadar şaşkınlıkla beni dinliyordu. "Bir daha bensiz böyle tehlikeli yerlere gitme başına bir şey gelse yanında kimse yok!" Diyince geçiştirmek için kafamı salladım. "Acıktım" diyince kafasını sallayıp "mantı istermisin?" diyince gülümseyip "sen açarsan olur" dediğimde "başka bir şey istermisin paşam, kendime bile bir kere açmadım üşengiçlikten" dediğinde kahkaha attım. "Deseydin ben sana açardım" dediğime ben bile inanamadım hiç mantı açmamıştım. Sevmezdim mantı yetimhanede içinde hep böcek çıkardı kuru gıdaları açık bırakırlardı tiksinirdim. Ezgi bunu bildiğinden sormuştu. "Tamam o zaman ekmek arası birşeyler yapıyorum." dediğinde kafamı salladım. Ezgi mutfağa giderken bende telefonumu alıp kurcalarken mesaj geldiğini gördüm. Bir gruba alınmıştım. Gayuar grubu... Bu adı ne demekti diye arattım ama hiç sonuç çıkmamıştı. Aralarındaki parola gibi bir şey olmalıydı. Gruba girdim katılanlara bakmak istedim ancak girilmiyordu. Bu adamda çok soru işareti vardı. Bulmalıydım, neler çeviriyordu? Ezginin odaya girmesiyle telefonu yana attım. Tepsideki tabağı bana uzattığında aldım. Esmer ekmeğin içinde peynir ve salam vardı. Ezgiye dönüp "sen halla diyettemisin?" Diye sorduğumda ekmeğinden kocaman ısırık alarak kafasını salladı. Umursamadan bende tüm ekmeği yedim. TV'den film izledik. Filmin sonu acıklı bitiyordu ama Ezgi çoktan omzumda uyumuştu. Gözlerim dolarken hemen kendime gelmeye çalıştım alt tarafı bir filmdi. Ayağa kalkıp Ezginin kafasının altına yastık koydum. Bende benim için ayırdığı odaya gidip uzandım. Tefenomu tekrar bakarken hiç bildirim olmadığını görünce yastığımın kenarına koydum. İyimi yapıyordum emin değilim. Belkide pes edip bu adamın dediğine evet dememeliydim göz önünde olmak istemiyordum.
Gözlerim kapanırken bataniyeye daha çok sarıldım ve uykuya daldım.
💙 Sabah mutfaktan gelen seslerle kalktım duş alıp Ezginin eşofman takımını giydim. Kahvaltı hazırlamıştı ve ev artık daha sıcaktı. Masaya koyup yedik bu sırada Ezgi bana birşeyler anlatıyordu ama kafam çok farklı yerde olduğundan onu dinliyemiyordum, odaklanamıyordum. "Alev, aşk gerçekten var galiba" dediğini duyabilmiştim. Ne ara konuyu buraya getirmişti hiç bir fikrim yoktu sorsam kızardı bu yüzden kendim bildiğim yoldan gittim. "Aşk diye bir şey yoktur Ezgi saf olma." Diyebildim şu ana kadar hiç aşık olmamıştım. Aşk dedikleri şey sadece bir bağımlılık, birine alışıyorsun ve o olmadığı zaman yokluğunu hissediyorsun sevdiğinden değil ona artık bağımlı olduğundan. Bazı çiftler bir süre sonra sevgi bitiyor diyor, sevgi hiç bitermi tabiki bitmez. Yani bağımlılık olan şeylerden kolay kolay vaz geçemezsin "Var inanıyorum" dediğinde kafamı olumsuz anlamda sallayıp ağzıma peynir dilimini attım. Sormadan edemedim "hangi yalancı aşkı sana inandırdı." Dediğimde bana döndü ve kaşlarını çatıp "Annemle babam" dediğinde az kalsın peynir boğazımda kalıyordu. "İyimisin?" Dedi hemen bana panikle bakarak "iyim iyim" diyip su içtim. Kendime geldiğimde Ezgi avucunu çenesinin altına koyup "Babam, annemin mezarında ayda bir uyur neden diye sorduğumda annemle uyumayı özlediğini söyledi." Diyince yüzünde baka kaldım. O ise tabağındaki zeytinle oynuyordu. "Yaşlandı eski dinç babam yok fıtığı var doktora gitmiyor. Ne yapıcağım bilmiyorum?" Dediğinde Hakan amcaya üzülmüştüm. Aklıma gelen fikirle "bide ben konuşayım." Diye fikir attığımda çatalını bırakıp bana umutla baktı. "Yaparmısın cidden senin sözünü dinler." Kafamı hızla sallayıp gülümsedim. Ayağa kalkıp bana sıkıca sarıldı. "Dünyanın en iyi arkadaşı" dediğinde bende ona sıkıca sarılıp "kardeşi" diye düzelttim. Şans eseri kavgayla tanımıştım onu iyiki de tanımıştım. Birbirimizden ayrılıp yemeğe devam ettik bitirdiğimde bulaşıkları hızla topladık sonra ezginin eşofman takımıyla eve dönmüştüm. Evden içeri gireceğim sırada kapımdaki zarf dikkatimi çekti alıp içeri girip kapıyı kapattım. Adım ve soy adım yazan zarfı açıp bilet gibi olan karta baktım. Giriş kartı yazıyordu telefonumdaki arama sesiyle irkildim ve telefonu cebimden çıkarıp arayana baktım. Bilinmeyen bir numara arıyordu. Açtım. "Zarf ulaştımı?" Diyen kişi oydu örgütün lideri sesi herzamanki gibi sert ve ifadesizdi Ben ise şaşkınca sorusunu cevapladım. "Evimi Nerden buldun?" Diye sordum o ise yine ifadesiz sesiyle "kolay oldu." Diye cevapladı. Ben şaşkınca devam ettim "Ne demek kolay oldu?" Dediğimde bıkkın sesinin ardından "Senin hakkında sandığından fazla şey biliyorum." Dediğinde gözlerim kocaman oldu. Elim ayağım titremeye başlayınca koltuğa oturdum "Mesela şu an koltuğa oturduğunuda" dediğinde hızla etrafa baktım. Kalbim en hızlı şekilde atarken kendimi çok huzursuz hissediyordum. Aslında şu an olan herşeye ben kendim sebep olmuştum. Üye olarak alındığımda ne olmasını bekliyordumki? "Bu yaptığın bir suç" dediğimde kısa bir sessizlikten sonra "Suçlara bu kadar takılan bir kadına benzemiyorsun" dediğinde yine Altan Altan mesaj veriyordu beni tanıyordu. "Sana göstericem nasıl bir kadın olduğumu" diyip telefonu yüzüne kapattım. Laf olsun diye demiştim ben ona ne yapabilirdimki? Telefonumun arama sesiyle koltuğun üzerindeki telefonumu aldım. Tufan arıyordu. Etrafa bakıp kamerayı tekrar bulmaya çalıştım ama çok iyi sakladıklarından asla belli olmuyordu ses kayıt cihazı olma olasılığından koşarak banyoya girdim ve telefonu açtım. "Ne var?" Diye sesizce sordum. Tufanın yine alaylı sesi geldi kulaklarıma "naber bebek" dediğinde göz devirip "Tufan!" Diye uyarılı sesimi çıkardım. Anlamış olucakki konuya girdi. "Peki sana bomba gibi bir haberim var şu sen toplantıya gir diye esir tutuğumuz şafağı ağzından laf aldık." Dediğinde heyecanla bitirmesini bekledim. "Ne demiştir sence" dediğinde "sana mı aşıkmış?" Diye dalga geçtim. Kahkaha sesinin ardından konuştu "bu iyiydi ama maalesef" dedi hüzünlü sesiyle "daha bomba birşey" dediğinde susup söylemisini bekledim. "Ares bey varya" dediğinde "ee var" dedim sinirle ağzında geveleyip duruyordu. "Bu hani pis işler yapıyor demiştik ya kazandığı paranın yarısını kadınlar için kurulan derneğe yarısınıda çocukların kaldığı yetimhaneye bağışlıyormuş gizli yaptığından duyulmamış" dediğinde ağzım açılmıştı. Kötü adamlardan aldığı parayla zor durumda olan kadınlaramı bağışlıyordu. Çok garipti ama o masada bu konuşulmamıştı belkide benim bilmemi istemiyordu. "Neden bunu yapıyor?" Diye sordum merak etmiştim. Çok para kazanıyor olmalıydı hepsini bağışlaması garipti. "Bilmiyorum öylesine yapıyor olamazmı?" Diye sorduğunda mantıklıydı illaki bir sebep olması gerekmiyordu.
"Şimdi kapatmam lazım, bana onun hakkında daha fazla bilgi vermelisin" diyip kapattım. Telefonu cebime koyup odama girdim. Duş alıp pijama takımımı giyip derin bir uykuya daldım. Yarın yapmam gerek çok iş vardı. .................... Herkese selammm kitap pad'te ilk yazım. Halla alışamadım. Sorunlar yaşadım baya bölümü yayîınlarken ama çözdüm yavaş yavaş alışıcam. Kitabı umarım beyenmişsinizdir. Bu bölüm biraz kısa oldu. Diğer bölümler bomba gibi gelicekk.
|
0% |