Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27. Bölüm: "Saygı"

@mavi_melekler

Kısa bir aranın ardından tekrar buluştuk. Birkaç bölüm Hande ve Fatih'i göremeyeceksiniz, bunu baştan söyleyeyim. Sonra çok kuvvetli şekilde karşılaşarak dönecekler. Kurgu her zaman başrollerin aşkı ile ilerlemez, her zaman onların sahneleri beraberinde de dönmez. Kısa süreliğine ara verilmeli ki, kuvvetli dönüşlere sahip olsunlar. Daha çok aile sıcaklığına tanık olacaksınız. Hande'nin annesi uzun süre ortalarda yoktu, onu göreceksiniz bolca.

 

Aile beraberliğini görürken Hande'nin çelişkileri ve iç hesaplaşmalarını okuyacaksınız. Yerinin o ailede ne kadar olduğunu kendisi kavramak için uğraşacak.

 

Bolca anne kız sahneleri ile karşılaşırken başka karakterlerle de tanışacaksınız. Yeni karakterleri göreceksiniz. Hadi geçelim bakalım, çok bekletmek istemem.

 

Medyada tasarımcımın özel çalışması var.

Bölüm Şarkısı: Toygar Işıklı - Tebessüm

 

 

 

27. Bölüm: "Saygı"

 

Özlemek, sadece üç heceden oluşan kelime değildi aslında, kocaman paragraftı bir bakıma. Yüreğini ezip geçerdi insanın hasret, delerek parçalardı benliğini. Zaman azalmıştı, mezun olmasına belli günler kalmıştı. Geçen vakitlerde annesinin özleminden daha ağırına rastlamadı. Okulunu bitirmesine fazla kalmadığı zamanlarda, kendisi ile olmasını çok isterdi. Yanında durmasını, destek çıkmasını beklerdi ama isteklerinin dışında kalmıştı başlarından geçenler. Şimdi annesi ile aralarında dağlar vardı, hasretlik çoğalmıştı. Kendisini eğitim imkanını açan annesinden uzakta mezun olacak, törenini o olmadan geçirecekti. Yaptıklarına karşılık, hakkı vardı dediklerinde ama ağırdı da, haklı olduğunu bilse de kaldıramazdı. Yalnızdı, kimsesizliği en çok Yeliz Hanım'ın olmadığı vakitlerde hissetmişti Hande. Geldiği iş görüşmeleri olumsuz sonuçlandığında, tutunacak ve üzüntüsünü paylaşacak anne sıcaklığı arardı. Eşini çok sevmesine rağmen annesinin eksikliği, hep daha ağır basardı.

 

Yakınlaşan zamanda, iş aramalarını daha çok arttırdı. Yakında okulu bitecekti ve işini önceden bakması daha doğru olurdu. Güzel, başarılı ve adından söz ettiren şirkette, tasarımcı olarak çalışmak istemişti daima. Kendi sergisini açma isteğini sonralara erteledi, bunun için daha çok erkendi. Önce tecrübe edinmesini kendi açısından daha doğru buldu. Olumsuz sonuçlanan görüşmelerin beraberinde, annesinden aldığı sert çıkışlar da canını bir başka acıtırdı. Yüzüne kapanan kapılar, sadece iş kapıları değil, annesinin kapıları da olmuştu. Canının acısı dinmedi, ilelebet çoğaldı. Çoğu şirket tarafından, hastalığından ötürü kabul edilmezdi. Karşı taraf, daima güvensiz bakardı kendisine, ortam emanet etmenin doğru bulunmadığını izah ederdi. Yine o gün de kendisini bırakan taksiden inerek görüşe davet edildiği şirkete doğru ilerledi. Ne kadar olumsuz sonuçlanacağını düşünse de, içinde kendine bile itiraf edemediği umudu vardı, bundan vazgeçmedi.

 

"Yeni mezun olacaksın sanırım, isteğin de burada staj görmek." Yüreğinin hızla inip kalktığını hissetti, düzgün enerji aldı. Çünkü kimse, daha önce inceliklerini sormamıştı kendisine. "Doğrudur, siz de uygun görürseniz tabii." Sıcak tebessüm takındı simasına, heyecandan damağı kurumuştu resmen. Karşısındaki adamı incelemek için imkan bulduğunda, bakışlarını kaldırdı. Yaşının, ancak elli olabileceğini düşündü. Saçları kırlaşmıştı, gözleri hafif iri ama burnu daha ufaktı fakat uzundu burun kemiği. "Neden uygun görmeyeyim canım, senden iyisini mi bulacağım?" Biraz afalladı, beklemediği tuhaflıkta tepki aldı. Sesindeki ilginç ton çekti dikkatini. Yerinden, kendi sandalyesinden doğrularak kalkan adam, tam karşısındaki koltuğa oturdu. Yakındı kendisine ve Hande, kısa mesafeden rahatsız olarak biraz geri gitmek istedi. Yaslanarak ardına, az da olsa uzaklaştı.

 

"Düşüncenize sevindim, çizimlerimi hocalarım çok beğenir, şirketinizi de memnun edeceğim." Yaklaşımını tuhaf karşılasa da, sahiden kendisini olumlu davranmasına memnun kaldı.

 

"Sen bırak çizimi, benim işlerimle ilgilenirsin." Yüzündeki sırıtmadan bir kez daha rahatsız oldu Hande, irkildi ama belli etmedi. "Ben 'Görsel Sanatlar' dan mezun olacağım, tasarımcı olarak şirketinizde çalışabilirim ancak."

 

"Tamam canım, atarlanma hemen, bakarız icabına." Kalkmak için çabaladı, kalkması gerektiğini düşündü. Yanındaki değneğe tutunmak istedi, kalkmak için hafifçe uğraştı ama başaramadı. "Sen önce kendinden bahset biraz, kaç yaşındasın mesela?"

 

"Yirmi altı." Soğuttu sesini, çünkü tahammülü kalmadı.

 

"Çok gençsin daha, tasarıma varana kadar, elinden gelecek iş bol."

 

"Başka arayışta değilim." Yukarı, elini kaldırarak parmağındaki alyansını gösterdi. Yaptığı tek hamle ile tamamen doğruldu. Şimdi anlamıştı neden olumlu davrandığını, amacını çözmüştü. "Bana evli rolleri kesme, evli olsan karşımda işin ne?" Sabrının son kırıntısını da bu cümle aldı.

 

"İş için geldim ben, çalışmak istediğim için geldim karşınıza." Yerinden tamamen doğrularak kapı tarafına ilerledi. "Yazık, dilerim evli değilsindir, hiçbir kadının ömrü, duamdır ki senin gibi şerefsizlerin elinde ziyan olmaz." Yerinden karşısındaki adam da kalkmış, tam kendisine birkaç adım atmıştı ki, durduramadı kendini. Yanına ilerlemiş olan adama kendi de bir adım attı. Yüzüne iğrenerek tükürdüğünde, tavrı şaşırtmıştı adamı. Hızla kendini dışarı atarken tutumuna kendi de şaşırdı. İçeride zarar verebilirdi kendisine, saldırabilirdi ve fazla savunmasızdı. Aklına nedensizce aylar öncesi düştü. Sokak ortasında sadece sözlü değil, bedensel bir saldırı geçirmişti. İşin ilginç tarafı, elinden kaçmak istediği kişi tarafından kurtarılmıştı. Başını iki tarafa salladı, karanlık anılarından çıktı. Şimdi o hayatlara çok uzaktı, bilmediği bir noktanın ucunda durduğunu hissetti.

 

"Boşuna beklememenizi önerim, çünkü sonuç olarak, içerideki şerefsizden metreslik teklifi alacaksınız." Dışarıda, bekleme koltuğunda beklemekte olanlara acırcasına bakarak konuştu. Kendini binanın dışına atarken ağzından kan akmasına ramak kalmıştı. Yüzüne bir kapı daha, hiç beklemediği şekilde kapandı. Başlarda umutlanmıştı, 'Bu defa olacak' demişti ama olmamıştı. Hem annesi tarafından, hem de birçok şirket tarafından istenmediğini düşünmesi bile korkunçtu. Hep kendi tercihlerinin bedelini ödemişti bu zamana kadar, şimdi tam düzelmesini isterken, annesine 'Ben çok mutluyum, evlendim ama acı çekmedim.' derken inandıramamıştı. Çalışmak istediği şirketleri inandıramadığı gibi, annesini de inandıramamıştı. Kendini insanlara ispatlaması neden şarttı ki, dümdüz ilerlemek varken neden?... Anlamadı, tuhaf düzene akıl erdiremedi.

 

Yağmur olup üzerini ıslatan imtihanların beraberinde, hiç beklemediği haberle karşılaştı. Ağabeyi Alper aramış, "Müjdemi isterim." dediğinde hemen annesine umut bağlamıştı. Zaten oldu olası tek umudu annesinin nefesi alışından ibaretti. Kaybetme korkusunu iliklerine dek tattığı vakitlerde, acısı korkunçtu. Nefes aldığına sevinirken kendinden uzaklaşmasına perişandı. "Yoksa annem beni bağışladı mı?" dedi umut içinde. "Daha değil abiciğim ama o da olacak inşallah." Yanıtını hiç ummamıştı, annesi affetmemişse, daha güzel haber olamazdı ki. "Sana ben de çok kızgınım Hande, sadece seni anlamak için çaba sarf ettiğimi bil." Çok demişti bu sözleri, ilk evlendiği zamanlar, ağabeyi, annesinden daha ağır konuşurdu. Şimdi sakindi, eskisi kadar katı değildi. "Çok zor günler geçirmene annem neden oldu, ben de iş için Türkiye'de değildim, ne geldi o sırada geldi başına. Zorla tutuldun günlerce, üstüne annem de hastalanınca, çöken psikolojin ile n'aptığını bilemedin. Haklı değilsin ama masum da değilsin." Dinlediği kelimelerde zoraki soluk aldığını hissetti.

 

"Hadi konuşalım, her zaman ki çay bahçesinde buluşalım, annemle ilgili güzel haberlerim var sana." Umudu tükenmişken hiçbir haberin kendisine hoş gelmediğini hissetti. Bağışlanmamışsa tüm haberler boştu kendisine. Yine de aklının dağılması açısından kabul etti. Tekrardan olumsuz sonuçlanan, üstelik sözlü tacize uğradığı görüşmeden çıktığında, aldığı telefonun ardından, soluğu daima gittiği çay bahçesinde aldı. Karşılıklı sohbetlerinin ardından, sözü çabucak annelerine getirdi Alper. Dikkatini çekmese de Hande'nin, annesinin kızgınlığını ve kırgınlığını acı içinde dinledi. Hakkı vardı ama kendisinin de kendince haklı nedenleri vardı. Sadece sustu ve Alper'in anlatacaklarına verdi kendini. "Biraz konuştum annemle, seni daha affetmese de, sana artık kapısı açık Hande." Başlarda ne dediğini idrak edememiş, zoraki kavradığında ise çok afallatmıştı. "Konuştum, öğrenmek senin için ağır olacak ama anlatacağım kardeşim." Yutkundu tekrardan, sonucun çok acı olacağını düşünse de dinledi. "Annem dedi ki, 'Ben razı değilim kendisinden ama beni özlemiş madem, evime geldiğinde kapım açık." Yüzüne hızla ellerini kapatarak, dinlediği sözleri kaldırabilmek için çabaladı. Yüzü kıpkırmızı olmuş, ağlamak için kendini tutar halini saklamak istedi.

 

"Olsun." dedi sakince. Küçücük kelimenin içine nice acılar sığdırdı ve o sözle kapattı üzerini. "Kapısını açtı, sıcaklığından mahrum bırakmadı beni. O benden razı olmasa da, ben ondan çoktan oldum, dilerim Allah da razı olur." Yukarı kaldırdı başını, öncekine evvel daha toparlanmış durdu. Konuştular, konu değişti ve sohbetleri uzadı. Gidecekti annesine ama şimdi değil, hazır değildi o haline, soğukluğuna ve bomboş bakışlarına. Kendini tamamen toparladığında, elbette gidecekti. Uzunca muhabbet ettiler, olumsuz sonuçlanan görüşmelerinden söz etti ama bir saat önce başından geçen tacizi anlatmadı. Ne abisine anlatacaktı, ne de kocasına. Kimsenin eli belada kalsın istemezdi. O nedenle susacaktı, zaten kendi vermişti ona gerekeni, kimselere ihtiyacı kalmamıştı. Yorgun bir günü daha sonlandırırken Alper'le vedalaşmış, evine dönmüştü.

 

"Hiç üzülme, benim karım en güzellerine layık, bak göreceksin, biraz sabret, en güzelini bulacaksın!" Sımsıkı sarıldığında kendisine, saçlarını koklarken konuşarak teskin etmişti. Çaresizce iş aradığı günlerde, tek tesellisi olmuştu kocası. Gün geçtikçe ona alışması sonlanmış, kabulleneli de çok zaman olmuştu. Yuvası vardı artık, evi vardı, evini ararken onun gözlerinde görmüştü umudu. Eşini, ailesini kabullenmiş, ilk nikah günü kaçtığı adama sımsıkı tutunur olmuştu. Güveni, destekçisi, tesellisi, umudu olmuştu. Yuvası olmuştu en başta, sanki tamamen ailesi olmuştu.

 

Görüşmelere gidip de kabul edilmedikçe sinirlenir olmuştu. Zaman ilerledikçe hüzne kapılır oldu ama aradan ne kadar vakit geçse de, asla kendine güvenini kaybetmedi. Yere ne zaman düşse, Süheyla Hanım'ın desteği ile geri kalktı. Her kalktığında da, daha güçlü olarak dikleşti. "Sen çok başarılısın, biraz daha sabır, gün gelecek; hem iş bulacaksın, hem de annen seni affedecek. Allah ne kadar zorluk verirse, bilesin ki ardına da o kadar kolaylık vermiştir." derken içini ılık rüzgarla okşamıştı. Dudaklarındaki acı tebessümle ve içindeki kırık umutla evine ilerlediğinde, çok sevdiği eşine haber vermek istemişti. Sadece paylaşmak, anlatmak, ne kadar güzel motive edildiğini dile getirmek istemişti. Görüşmeleri olumsuz sonuçlansa da, bir gün tüm zorlukların kolaylaşacağına inandırılmıştı. İnsan bazen, ummadığı vakitlerde, beklemediği olaylara tanıklaştığında zayi olurdu. Evine döndüğünde, umduğu gibi ilerlemişti istedikleri...

 

Görümcesi ile meşakkatli bir tartışma sonucu birbirine girmişlerdi. Sabırlı değildi ki, nasıl tahammül edecekti? İlerlemekte olan kavga, evdekileri başlarına toplamak zorunda kalmıştı. İşten dönen Aras, ikisini ayırmak isterken kardeşini, karısının üzerinden almak için çabalamıştı. Bu gidişle, birbirine döveceklerdi. "Zehra kes sesini, Hande sen de kes, uzatma!" Uzatan kendisi değildi ki, saldırganca tartışma başlatan, hep kardeşi olmuştu. Genç adam, hiddetle; aniden kaldırdığı elini indirirken kardeşini durdurmak istemiş, aniden tokat atmıştı. Yere devrilen Zehra değil, Hande'nin güçsüz bedeni olmuştu.

 

Yanağı kırmızılaşmış, olduğu gibi kalmıştı. Yanağında eli, ürkekçe etrafına bakarken hatalı sonuçlanan haraketini görmüş, kadına şaşkın bakışlar atmıştı. "Canım, ben Zehra'ya dokunduğumu sanırken, neden sen girdin araya." Yere eğildi, elini uzattı, korksa da kaldırdı. "Korkma, bir daha ben Zehra ile tartışırken, geride dur, olur mu güzelim? Sana zarar gelsin istemem." İstemeden, görmeden olduğunu düşünmüş, umursamamıştı. Canı da acımamıştı zaten. Yatağa girdiklerinde, akşam olduğunda, sımsıkı sarılmıştı kendisine, saçlarına dokundurmuştu dudaklarını. "Affet bir tanem ama sakın arada daha durma, olur mu canım?" Yanağındaki kızarıklığa varana dek, her tarafına dudaklarını dokundurmuştu.

 

Güne erken araladı gözlerini, hazırdı bugün annesine gitmek için, gidecek ve sımsıkı sarılacaktı. O, istemese de kendisini, Hande inadına sarılacaktı. Yatağın diğer tarafına baktığında, boş olduğunu gördü. Kendisinden önce kalkan kocası ile konuşacakları vardı, henüz evden çıkmamış olmasını temenni etti. İçinden geçenleri, annesinin evine gitmeden önce anlatacaktı. Üzerine sabahlığını geçirerek doğruldu, kaldığı odadan çıktı. Yine ağır adımlarla aşağı inerek oturma odasına ilerledi. "Günaydın." dedi kahvaltı masasında toplanmış ailesine. "Hoş geldin kızım." Yanıt sadece Fahri Bey'den çıktı. Söylenerek önüne çayını bırakan Zehra karşısında sessiz kaldı, sadece teşekkür etti soğukça. Aras'ın evden çıkmamasına sevindi, çünkü konuşacağı ciddi meseleler vardı. Çözmesi gerekenler sorunları için belki kendisine destek çıkabilirdi.

 

"Ne zaman çıkacaksın?" dedi sakince kocasına. Başını kaldırarak kendisine cevap verdi. "Her zaman ki saatimde, çıkarım birazdan."

 

"Benim çıkmadan önce seninle konuşmak istediklerim var, çok zamanını almam."

 

"Olur, anlat sevgilim." Yaklaşımının sıcaklığından ötürü hiç tedirgin olmadan anlatabilirdi. "Yine ne isteyecek acaba?" Sessizce mırıldanan Zehra'nın konuşmasını dinlediğinde, umursamadı, cevap verip de uzatmak istedi.

 

"Biliyorsun, günlerdir iş arayışındayım. Gitmediğim, çalmadığım kapı kalmadı, bir türlü olumlu sonuç alamıyorum. Üstüne annemin kızgınlığı ve öfkesi de eklenince, işler daha çıkılmaz oldu. Yardım edemez misin bana? Sen bir şeyler yapamaz mısın, sonuçta mimarlıkla meşgulsün ve çalıştığın şirkette hatırın sayılır, belki bir çözüm bulabilirsin."

 

"Bu konuşma nereye varacak acaba, çok merak ediyorum." Zehra'nın sözleri üzerinde çok durmadı, dinlemezden geldi.

 

"Zehra bir sus, Hande'ciğim, sen de daha açık konuş, ben n'apabilirim?"

 

"Yanında mutlaka benim çizimlerimi değerlendirebileceğim bir alan vardır, bir süre için, daha iyi iş bulana kadar, en azından 'Yardımcı personel' olarak çalışsam olmaz mı?" Uzun cümlesi tamamlandığında, karşısındaki Zehra'nın, ağzındaki çayı püskürtmemek için kendini tuttuğunu, gülmemek için çabaladığını anladı. "Komik olan ne?" dedi sertçe, tahammül etmek için çabaladıkça daha çok sınırlarını zorlardı.

 

"Yanlış anlama, sana gülmedim ben, sen konuşurken aklıma komik bir şey geldi, hatlar karıştı."

 

"İyi, git başka köşede gül o zaman."

 

"Yine başlamayın, kesin sesinizi." Tekrardan sözü devir aldı kocası. "Hande, sen de şu iş olayına çok mu taktın acaba? Daha mezun bile olmadan ne bu acele, okul bitince biraz beklesen ölecek değilsin."

 

"Yardım etmeyecek misin?" Sesindeki hayal kırıklığını gizlemek için uğraştı, inanmadı etmeyeceğine.

 

"Edeceğim tabii ama sana göre bir bölüm çıkacağını sanmam, dile getirdim, çünkü umutlanıp da sonradan üzülmeni istemem."

 

"Yine bakarsın ama olur mu?" Sesinde hâlâ umut vardı, alamadı bundan kendini.

 

"Tabii." Karşısındaki adamın konuşmasında, kendisini baştan savar ifadesini görmemek için çabaladı. Yaşadıkları tatsız konuşmanın aksine, inatla iştahı açıktı. Kahvaltısını iştahla tamamladı, oturduğu sandalyeden doğrularak üst kata çıktı. Yeşil ile beyazın birbirine karışmış tonlarını giyerek saçlarını salık bıraktı. İnce detaylı ve hoş bir makyajla tamamladı tenini. Destek çubuğuna tutunarak kalkarken aynadaki görüntüsü, tebessüm etmesine neden oldu. Hoşuna giderek tamamlamıştı kombinini. Saçını hafifçe savurarak aşağı inerken yeşilin en açık tonu ile beyazın birbirine çok uyduğunu düşündü. Şimdi annesine gidecekti. Evine kabul etmişti, gün gelir belki bağışlardı da. Tamamladığında merdivenleri, kapı tarafına doğru ilerledi.

 

"Ne bu telaş?" demişti halini gören Zehra. Yanına gelmiş, kapıdan çıkmak üzere olan kadına seslenmişti. "Telaşlı değilim, heyecanlıyım sadece, anneme gideceğim." Çok kısa kesmişti, tekrardan tartışma çıkmasını istememişti.

 

"Yani barıştınız mı?"

 

"Yok daha değil, sadece abime, evine gelebileceğimi demiş."

 

"Affeder merak etme, seninle konuşmazsa, gelip bizi aşağılayamaz, kendini tatmin etmesi gerekir."

 

"Başlama tekrardan, ben çıkıyorum, akşama ancak gelirim."

 

"Eee, kocandan izin aldın mı?" Kayınvalidesi Seher Hanım'ın sözlerinden sonra sakin kalmamak için çaba sarf eden Hande, kapı tarafına doğru ilerlemiş, astığı çantasını almıştı. Yürüteçini kavramış, dizlerine doğru çekerken o tarafa dönme gereğinde bile bulunmamıştı. "Ben kimseden izin almam, siz görürseniz, selamımı söylersiniz." Yavaşça araladığı evin kapısını, sertçe kapattığında, ardında afallamış kayınvalidesini ve görümcesini bırakmıştı. "Rahmetli babam derdi ki, kadın kısmının eli para tutunca, erkeğini ezermiş, ne kadar da doğru!" Sözlerini sertçe savurmuştu. "Daha mezun olmadan haraketleri çekilir değil." derken sesinde sinir kırıntıları başlamıştı. "Bana söz düşmez, ağabeyim sonra bu delinin hıncını benden çıkarıyor, şunun havalarına bak, 'Gelin' olarak geldiğinde burnunu zor silerdi; hoş, şimdi de o halinden farksız sayılmaz ama işte, ağabeyimin gözünü bir kere boyamış." dediğinde, kahvaltısına kaldığı gibi devam etmişti.

 

..."Hoş geldiniz Hande Hanım, sizi tekrar görmek çok güzel." Serap'ın sıcak tebessüm eşliğinde kendisini karşılaması, uzun zaman öncesini hatırlattı genç kadına. Evde beklediğini ve dışarıda birinin kendisi için nöbet tuttuğunu hatırladı. Yabancıdan farksızdı şimdi o adam kendisi için ve tam üç aydır da görmemişti. Doğrusu, görmek de istemezdi zaten. "Hoş buldum Serap." İçeri çekinerek ilerledi, kapının kenarında dikilmiş, soğukça kendisine bakarak dikilmiş annesi ile göz göze geldi. Önünde kollarını birleştirmiş, sanki, 'Gelmesen de olurdu.' Tarzında bir bakışı vardı. "Merhaba anne." dedi çekinerek. Bir süre bakıştılar, gidip de sarılmak için cesareti olmadı. Durdu, ilerledi ve elindeki çiçekleri annesine uzattı. "Getirme bunları Hande, hastane için aldıklarını da çöpe attım, çiçeklerin günahına girme."

 

Cennetin kapılarını orada kendi elleri ile kilitlediğini düşündü. Yıllarca aradığı cenneti haline gelen annesi, şimdi tüm kapılarına zincir vurarak kilitlemişti. Cümlesi, tüm derinliklerine işlenerek tamamlandı. Söz söylemedi üzerine, daha konuşmak da istemedi. "Serap, ben içeride bunaldım, bahçede oturacağım." Yardımcılarına bakarak konuşan Yeliz Hanım, kendisine bakmadı bile. "Sen bana bir kahve hazırla, Hande ile de ilgilen. Yemek hazırla acıkmışsa, aç değilse de ne isterse onu ikramda bulun." İlk kez uzun cümle kurmuştu karşısında, kendisini düşünerek istekte bulunması da, daha çok umut vermişti. Şimdi hemen karşısında dikilecek, konuşacaktı. Bir kere susarsa, daha konuşamaz ve anlatamazdı hislerini.

 

"Yok anne, aç değilim, seninle konuşacaklarımdan sonra kalkacağım." derken ardından bahçe tarafına ilerledi. Kamelyanın altına karşılıklı oturduklarında, önündeki masanın üzerine çantasını bıraktı Hande. "Seni ne olursa olsun hep çok sevdim." Söze çabuk girdi, uzun ama etkili konuşacak, çok kalmadan da gidecekti. Çünkü kaldığı her dakikanın canını daha çok acıtacağından emindi. "Ben altı senedir sadece seni örnek aldım anneciğim, bundan asla da pişman değilim." Yüzündeki soğukluğu çok net gördüğü halde konuşmaktan almadı kendini. "Son olanları bir düşünsene anne, az da benim açımdan baksana." Geçmişin karanlık perdelerini araladı, kaçırıldığı ve zorla tutulduğu günleri anımsadığında, çok tuhaftır ki korkmadı. Perdenin karanlık tarafındaki gizem, eşsiz merak aralardı hep kendine. "Sen benim kaçırılmama, esir alınmama neden oldun anne. Ben o evde ki esaretimi kabullenemezken aniden hastalanman, doktorların umutsuz konuşmaları da daha çok bilinmezliğe sürükledi. Ölümle kalım arasında durmuştun sen, çalacak kapım kalmamıştı. Yerimi, evimi aradım ben günlerce, benim evim eskiden sendin ama sen gidersen kime sığınacağımı bilemedim." Uzun konuşmasının ardından başını usulca iki tarafa salladı Yeliz Hanım, "Yapma." dedi sadece başlarda ne demek istediğini anlamakta zorlandı Hande.

 

"Yapma Hande, bunları bana deme kızım. Seni terk eden bir adamla tekrar evlenmen şart değildi. Yağmurdan kurtarmak için uğraştım ben seni, sen kalktın dolu tufanına tutuldun. Yapma bunu ne olur, daha kaçıncı kez emeğimi çöpe atacaksın? Gözümü ilk açtığımda ben sadece seni sordum, 'Bana kızımı getirin.' dedim ama kimse sana ulaşamadı. Yaralarım daha kapanmamıştı, senden aldığım mesajla hen bir kez daha öldüm, ölmeden toprak oldum kızım. Yapılır mı bu bana? Şimdi tekrar aynısını söylüyorum, keşke o ameliyattan sağ çıkmasaydım, çıkmasaydım da, seni bu halde görmeseydim."

 

"Deme anne, sen de bana bunu deme. Ben mutsuz değilim ki, çok sevdim eşimi de, şimdi ki ailemi de."

 

"Sevgi zorla olmaz kızım, sen çaresiz değilsin, ben hep senin ardında oldum, şimdi kırgın da olsam inadına seninle olacağım. Tabii senin için ne kadar önemlidir, orasını bilemem. Çünkü sen beni hayatında, hiçbir zaman doğru düzgün yere koyamadın."

 

"Sen bana müsaade etmedin anne, kaçırıldım ve işin içinde sen vardın, şimdi hatasızmış gibi sen benim odamı boşalttın, kalan eşyalarımı üzerime attın."

 

"Yine ben mi suçlu oldum Hande? Keşke hastane köşelerine düşmeseydim de, seni o tutulduğun evden asla çıkarmasaydım."

 

"Mutlu olduğumu gördüğün halde nasıl bunları söyleyebiliyorsun?"

 

"Değilsin kızım, mutlu değilsin, mutluluğun daima sürerse hatırlat bana. Yanılırsam mutlaka hatırlat, senden bu dediklerim için sahiden özür dileyeceğim."

 

"Ben kalkayım, sana gelebileceğimi öğrendiğimde ne kadar sevinmişsem, şimdi de tekrardan o kadar üzdün beni. Hakkını helal et anne, emeğini asla inkar edemem. Beni affetmemek de hakkın var, çabalamayacağım bağışlaman için artık ama seni hep çok seveceğim." Yerinden zorlanarak doğruldu, doğrulurken köşedeki koltuk değneğine sıkıca tutundu. Çantasını alarak koluna taktı, önünden hafifçe ilerledi. Yürüdü, birkaç zoraki adım daha atarak kenarından çekildi. Yutkundu, sıktı kendini, şimdi ağlamak istemedi. Yürümesini artırdı tekrardan, sadece annesi değildi suçlu olan, sahiden dediği gibi ona kendinde yer biçememişti. İlerlerken kolunda hissettiği hafif baskı karşısında duraksadı. Kolunda bir el vardı, annesi koluna dokundurmuştu elini.

 

"Hande dur, gitme kızım, beni bırakma." Yerinden hızla doğrulan Yeliz Hanım, kendisine ilerledi. "Bir tanem gitme." Yaşları durduramazken hızla kucakladı kendisini. "Kıyamıyorum ben sana, hiç kıyamadım ki..." Üzerine damlaları akarken burnunun direği sızladı adeta. Hasretin sancısı tamamlanmış, annesine, cennetine kavuşmuştu. Yıkamazdı şu saatten sonra kendisini hiçbir kuvvet, çünkü kuvvetin kendisi olmuştu Hande, en değerlisini kazanmıştı. "Senden başka kimsem olmadı benim, tüm umutlarımı sana bağladım ben, evlendiğini öğrendiğimde canımdan bir parça alıp söktüler, çünkü sen olmazsan kimsesizim ben." Uzun haftaların sonunda, toparlanarak karşısına çıkmasına rağmen ilk kez sarılarak hasretini tamamlamıştı.

 

"Daha sık geleceğim ben anneciğim, tek bırakamam seni, sen bana ne kadar bağlanmışsan, ben de o kadar sende tamamım." Sardığı kollarını çekerek sıcak tenini inceledi, kısacık saçlarına dokunmasını bile özlemişti. Kısa, hafif küt ama biraz dalgalı, ince tellere sahip saçları vardı. İri tenini kapatacak kadar da kalındı aslında, çok ince denemezdi. "Tam abinin geldiğine sevinecektim, o da çok çalışıyor, sürekli hastalarıyla, ameliyatlarıyla meşgul."

 

"Biz ikimiz de seni çok seviyoruz, imkanımız oldukça hep sana geleceğiz. Sen de gel, hiç çekinme." Sıcak kolları rahatlattı kendisini, elinden tutarak annesini, içeri doğru ilerletti. Kahveleri getiren Serap'a, "Odama getirebilirsin." dedi Yeliz Hanım, şimdi tek isteği, evladı ile hasret gidermekti. "Sana anlatmak istediğim çok anım var, çok özledim seni." Yatağa oturduğunda, annesinin de gelmesini bekledi. Yanına oturan Yeliz Hanım'ın göğsüne başını gömdü. "Yavrum benim..." dedi tekrar saçlarının kokusunu içine çeken annesi. "Hepsini öğrendim, zor günlerinin tamamını öğrendim. İntihara kalkışmanı, o sokaktaki adamların saldırısına uğradığını, geçirdiğin krizleri, hepsini öğrensem de, seninle olamadığım için daha çok ağladım halime. Yoğun bakımdan sağ çıkamazdım Hande, zerre inancım kalmamıştı, Allah bana senin için güç verdi."

 

"Geride kaldı anneciğim. Yolumu çizdim ben, ailemi kurdum."

 

"İnşallah mutluluğun hep daim olur bir tanem. Yanılan ben olurum dilerim, sen daima mutlu kalırsın."

 

"Yük olmaktan korktum anne, sana ağır gelmekten korktum."

 

"Neslihan, seni bu cümlelerle korkuttu, çok normal."

 

"Sonuca bakmamız lazım, hepsi güzele bağlandı."

 

"Umarım kızım, hep çok iyi ol."

 

"Yakında mezun olacağım, şimdi beni affetmemiş olsan, törenimde sensiz perişan olurdum ben. Geleceksin, değil mi anneciğim? Beni sen okuttun, sen olmasan kazanamazdım, bitiremezdim."

 

"Tabii geleceğim." Saçlarına doğru eğilirken bedenine sardığı kollarını hiç bırakmadı. Saçlarının kokusunu içine çekerek öptü. "Tabii geleceğim, sen benim umudumsun, seni tek bırakır mıyım hiç?"

 

"Okuldan Süheyla Hanım'la tanıştım, rektör yardımcısı, senin gibi çok bilgili."

 

"Öyle mi?" Sıcacık gülümsedi.

 

"Derslerimize nadiren girer ama biz çok sık görüşürüz. Hep dedi bana, 'Anneler hep çok sever, çabuk affeder.' dedi, dediği gibi de oldu."

 

"Beni de tanıştıracaksın, anlaştık mı?" Yanağında gezdirdi parmağını.

 

"Tanıştırırım tabii, psikolojik destek almaya da başladım. Hep önerirdin ama son olanların ardından hak verdim sana."

 

"Ah Hande..." Derince iç çekti Yeliz Hanım, ne dese bilemedi.

 

"Doktorumu da tanısan çok seversin, Mehmet Bey'le de, Süheyla Hoca ile de tanıştıracağım seni."

 

"İş görüşmelerini n'aptın? Anlattı Alper, hiç mi düzgün sonuç çıkmadı?"

 

"Yok anne, olamadı, inancım da kalmadı, olacak misal değil."

 

"Dur bakalım, kesme hemen umudunu, bakacağız, ben de araştıracağım."

 

"Yarın bize gel, lütfen anneciğim." Durdu, bekledi Yeliz Hanım, elleri arasındaki saçlarını daha da çok okşadı. Yaklaştı, eğilerek kokusunu daha çok içine çekerek öptü. "Oh." dedi sakince. Canını teslim etmesine ramak kala, evladı için direnç vermişti Allah. "Tamam, gelirim." dedi sakince. Buna da katlanacaktı, kızını çok sevdiği için çaba gösterecekti. Oysa hakaretleri keyifle sıraladığı adamın karşısına asla çıkmak istemezdi ama mecburdu. Nasılsa evliliği çok kısa sürecekti. Yanılmazdı hislerinde, şimdi tek dileği Allah'tan, evliliği sonlanırken kızının, canının daha az acıması oldu. Mutlaka sonlanacaktı, bir gün acı şekilde bitecekti. 'Yanılırım inşallah.' dedi içinden. Yürekten diledi bunu, çünkü daha çok canı acısın istemedi. Hande, uzun süre annesi ile zaman geçirdikten sonra evine gitmek üzere çıktı. "Seninle gelebilirim." demiş olan Yeliz Hanım'a müsaade etmedi. "Yarın geleceksin, ben taksi ile geçeceğim zaten." dedi sıkıca sarılırken. Yanaklarına dokundurdu dudaklarını. "Canımın içi." dedi annesine sevgi eşliğinde.

 

"Yavrum benim, paran var mı, sana önceden verdiğim hesaba artık düzenli olarak aktaracağım." Üzerine ince montunu geçiren Yeliz Hanım, eğilerek önündeki düğmeleri ilikledi. "Yok anneciğim, benim imkanım var, sen düşünme bunları." Çağırdıkları taksi gelerek korna çaldığında, usulca dışarı çıktı. Elleri ile kızını gelen araca bindiren Yeliz Hanım, sadece aracın usulca çekilişini izledi. Geride sessiz kalan evine girerken durdu, bir süre sessizliği izledi. Kızını görünce dayanamamıştı, hemen sarılıvermişti. Hande'den sonra kocaman evi çok sessizleşmişti. Allah'tan oğlu geri dönmüştü de, Alper'le sonlanmıştı kimsesizliği. Nedensizce aklına, gözlerini ilk açtığı zamanlar geldi. Hande, hep kendisine, 'Canımın içi annem.' derdi ve evlenirken o şekilde hitap etmişti. Son attığı mesajı hatırladığında kendine lanetler okudu. Kızını kurtaramamıştı, bundan daha acısı olamazdı.

 

"Benim canımın içi annem, seni çok sevdiğimi sakın unutma, olur mu?... Sen benim cennetimdin, hani bana hep 'Meleğim' derdin, ben de sana, 'Bana cenneti bahşettiğin için kalbimi sana melek yaptım' derdim. Bana cenneti yaşatan sana, cehennem sunacağım için beni bağışla. Bizim seninle hayallerimiz vardı annem, hepsi yarım kalacak. Okulumu bitirecektim, diplomamı elime alıp sana gelecektim. Daha niceleri gerçekleşecek, sen beni gerçekleşemeyenlere inat sevecektin. Koşamayacaktım mesela sana ama sen beni yine sevecektin. Ben senin sevgini o zaman da hak etmeyecektim, şimdi olduğu misal. Beni bağışlamanı beklemiyorum, sonsuza dek defterimizi kapatacağını da biliyorum. Ben bunu yine de yapmak zorundayım, eksiklerimi böyle kapatarak hayata borcumu ödemeliyim..."

 

Acı dolu sözlerini okuduğunda delirmişti, aklını kaçıracak hale gelmişti. Uyandığına, umutlarına kavuştuğuna sevinememişti. Hastane yatağından zoraki çıktığında elinde telefonla, karşısındaki adama adeta yalvarırcasına bakmıştı. "Kurtar kızımı Fatih, mesaj atmış bana. İyi değil, zorla bir şey yaptırdılar, zarar verdiler yavruma." Soluk soluğa kaldı, karşısındaki Fatih'in olanlardan haberi vardı, Hande'yi tekrar Neslihan elinden almak için gittiğinde, uzaktan olanları görmüş ve gururuna yediremeyerek, nikah masasına oturan o kadına bir daha eli uzanmamıştı. "Sen bilmiyorsun, pislik bir annesi var onun, dayısıyla beraber her kötülüğü yapar." derken gözyaşlarına engel olamamıştı.

 

Düşüncelerden çıkarken başını iki tarafa salladı. Oturduğu koltukta geleceği düşündü, düşler kurdu. "Yollarınızı tekrar birleştireceğim." dedi kendi kendine. Yollarını, Hande ile Fatih'in sokaklarını tekrar birbirine düşürecekti. Hande'nin iş aradığını düşününce, aklına sinsice bir fikir geldi, gülmemek için kendini tuttu. "Neden daha önce düşünemedim ki." dedi. Sağlıklı şekilde tekrardan düğüm edecekti onları birbirine. Evet, başta hiç sağlıklı karşılaşmamışlardı ama şimdi daha farklı olacaktı. Zamanı gelmişti. Yarın akşam, Hande'nin şimdi ki evine gidip geldikten sonra planını harakete geçirecekti. Önce Hande ile konuşacak imkanı bulması ve onu belli etmeden ikna etmesi gerekti. Başını bir kere soksa içine, Hande nasılsa hislerine esir düşerek asla geri çıkamazdı. Sadece bir kere atakta bulunması gerekti.

 

Hande, Yeliz Hanım'ın evinden çıktığında, sınavı olduğu son anda aklına gelmişti. Önceden çalışmasına rağmen nasıl unuttuğunu anlamamıştı. Kimi zaman anlam veremezdi zaten başından geçenlere. Soluğu ağzına sığmaz şekilde kavuştuğunda, gülmemek için zor tuttu kendini. Çok da güzel geçmiş, hiç zorlanmadan cevaplamıştı. Süheyla Hanım'la sınavdan sonra alıştırmalara giren Hande için daha zevkli geçmişti. "Son finallere de hazırsın bence." dediğinde Süheyla Hanım, "Hazırım." dedi Hande. Kendinden emin şekilde cevap verdi. Alıştırmalarla dolu çalışmalara devam ettiklerinde gelen kişi karşısında, çalışmaları sonlandı. "Koskoca okulda seni bulmak hiç zor olmadı." dedi kendisine doğru gelen eşi. "Hoş geldin canım." dediğinde önce gelen adamı karşılamış, ardından Süheyla Hanım'a tekrar dönmüştü. İkisini uzun zamandır tanıştırmak istemişti, şimdi ki zamana nasipti demek ki.

 

"Sana sıkça söz ettiğim Süheyla Hoca'm, sen gelmeden biz de alıştırmalarla meşguldük." dedi sakince. Yanlarına tamamen ilerlemiş olan Aras, karşısındaki kadına elini uzattı. "Merhaba, ben de Hande'nin eşiyim, söylediği gibi bana sizi sıkça anlatır." Karşılıklı el sıkışırlarken biraz gerildi Süheyla Hanım, daha görür görmez olumsuz bir enerji almıştı. Yine de belli etmemek için çabalarken kibarca tanıştı. "Sizi Yeliz Annem'le de tanıştırmak isterim hocam." dedi çehresi dolusunca tebessüm ederken. Daha sınavdan çıkar çıkmaz koşarak ona gitmiş, ders çalışmadan önce annesinin kendisini bağışladığını anlatmıştı. "Yarın bize davetli. Yemeğe gelecek akşama, şu andan itibaren siz de davetlimsiniz." Elini omzuna dokundurarak ve güleryüzle söylemesi, karşı konulmaz hale getirdi Süheyla Hanım'ı. "Yarın birkaç işim var ama..." Geveledi, sözlerini hızla kesen Hande, kesin ve katı davrandı.

 

"Lütfen, itiraz istemem."

 

"Tamam canım, sen bana adresi konum atarsın." dedi tebessüm ederek. "Yalnız kalın isterseniz, sınava sonra tekrar çalışırız." derken kendilerinden uzaklaşarak çekildi.

 

"Hande, kafana göre davetleri vermişsin ama keşke önce beni de haberdar etsen." derken biraz tuhaf karşıladı Aras, beklemediği davetlerden haber edilmişti. "Ben sana anlatamadım tabii, annem beni affetti, görmen lazımdı, beklemediğim anda sarıldı bana, 'Gitme' dedi, uzun süre onun evinde zaman geçirdik, sonra ben de bize davet ettim. Yemekleri kardeşin hazırlar nasılsa, annen de çok meraklı ona destek çıkmak için, senle bana iş kalmaz." Sözleri karşısında daha çok gerilen Aras, sakin kalmak için kendini durdurdu. "Biraz daha aileme karşı saygılı mı olsan acaba, şimdi ki sözlerin, sabah anneme dediklerinden daha saçma, kimse bizim özel hizmetlimiz değil." Şaşırdı, afalladı ama sakin tuttu kendini. "Sabah çok ters atarlanmışsın kadına, sana kötü bir şey de dememiş üstelik." Sakince hatasını hatırlatan kocasına sinirle güldü. "Bana 'İzin aldın mı?' diyemez kimse, hayatımla ilgili hiçbir halt için başkasından izin istemem ben." derken sözlerinde emin ve kendine karşı da o kadar netti.

 

"Annemle düzgün konuş, bir daha seni ikaz etmek istemem, lütfen Hande, kırıcı olma." Okuduğu okula, kendisini ziyarete geldiğinde, başlarda sevinmişti ama sonradan, düzgünce de olsa, bu konuşmalara girmesi, biraz gücüne gitmişti. "Ben onu kırmadın, kırmak da istemedim, bana hesap sorması sinirlerimi gerdi." demişti ama sözleri, kocasına çok dokunmamış, umursamamıştı da kendisini. O an anlamıştı ki, kardeşinden değil, terbiyeyi en çok annesinden almış ve sanki biraz da eksik almıştı. Tartışmaları, çok da kısa kapanmıştı. Üzerine durmak istememiş, alttan almanın, daha doğru olduğunu düşünmüştü o vakitlerde. "Ben senin annene, bana 'Kepaze' şeklinde laf ettiğinde saygımı kaybetmedim, sen de daha ölçülü olabilirsin. Yarın da Yeliz Annene karşı düzgün bir insan olmak için çaba göstereceğim." Yumuşamasına neden oldu son sözleri, anında toparladı kendini. "Teşekkür ederim canım." dedi sakince. Karşılıklı hoşgörülü olmaları daha doğru duracaktı sahiden. Denerdi en azından, Seher Hanım'a tahammül etmek için çabalardı.

 

Yemek için istediği herkesi toplamış, aklına çok geç olmadan gelmesi sonucu, abisini de aramıştı. "Sana ne kadar teşekkür etsem az." demişti ilk telefonu açtığında. "Bana annemin kapısını açtırmanla başladı beni bağışlaması. Karşısında beni görünce durduramadı kendini. Zaten o sana detayları anlatır. Yemeğe davet ettim annemi, sakın ihmal etme, sen de geleceksin mutlaka. Süheyla Hoca da gelecek, hepinizi tanıştıracağım." Sesindeki heyecandan içi içine sığamaz olmuştu. Elinde telefon, evinin balkonunda sağa sola çevirirken kendini ve sevincinden saçlarını geri attırarak konuştu. Zaman akıp giderken planlarını tamamlamış, herkesi toplamak için akşamı bekler olmuştu. Üzerini değiştirmeden önce evdeki destekçisi ile ılık duş almış, sonra üzerini değiştirmişti. Yarımlık, diz kapaklarına uzanan çiçek detaylı elbisesini geçirdi üzerine. Yırtmaçı hafifçe kenarından sarkan ama çok az olan elbisesinin önüne sevdiği, çocukluğundan kalan kolyesini taktı. Çok sevdiği melek desenli parlak altın kolyesine eş değer, kulaklarına da parlak altın, halka küpeler taktı.

 

Ayna karşısında kendini kontrol eden Hande, beline çok az uzanan saçlarından taş desenli tarağını geçirdi. İnceden taradı, önden ardına doğru geçirdi tarağı. Düşündü, olanları anımsadı. Neslihan Hanım'ın sözleri doğrultusunda, bile isteye evlenmişti ama şimdi zerre pişman değildi. Gün gelir de kendisini şaşırtırlarsa, işte o zaman kendinden taraf olur, hayatına korumak pahasına her türlü zorluğu göze alabilirdi. Düşündü de, zamanında annesine kanarak çok güçsüz davranmıştı, şimdi dimdik duracaktı. Geleceğini, hayallerini ve düşlerini asla bir başka erkeğin eline bırakmayacaktı. Zamanında annesinin hastalığı, asla sağlam psikoloji ile haraket ettirmemişti kendisine. Birazdan misafirleri toplanacaktı, gelmeleri an meselesi olmuştu. Yerinden doğrularak destek çubuğuna sıkıca sarıldı. Odasından çıkarak diğer tarafa ilerlediğinde tam da kendi kapıları çaldı.

 

"Hoş geldiniz." dedi annesi ve abisine doğru ilerlerken. Sonra ansızın annesinin elindeki kafes çarptı gözlerine. "Sen bana misafir mi getirdin?" Kafesin içindeki muhabbet kuşları, kendisine geçmişin karanlık sayfalarını araladı. Bunların parasını, hiç tanımadığı adam ödemiş, o almıştı kendisine. Geçmişten hızla çıkarak tebessüm etti tekrardan. "Sana geldiğimde hiç fark etmedim anneciğim." dedi çok sevdiği annesine. "Hasretimizi giderirken ben de hatırlatamadım sana. Aldığın çiçekleri attım, odanı boşalttım, sıra bunlara gelince çözemedim. Salmak istedim, 'Yaşamaz doğada, hıncınızı kuşlardan çıkarmasanız keşke.' dedi Serap. Bırakmak, birine vermek istedim, kimse kabul etmedi." Açıklamada bulunarak içeri ilerlediğinde Aras'la karşılaşan Yeliz Hanım, tepkide bulunmamak için kendini zor tuttu. Yüzünü buruşturacaktı ama durdurdu kendini.

 

"Tekrardan evime hoş geldiniz." Sahte saygısına zerre inanmasa bile tahammül edebilirdi. Üzerinden çıkardığı kabanını, inat olması için karşısındaki Aras'a uzattı Yeliz Hanım. "Yaklaşımın çok doğru, bence de Hande için dargınlıklar bitmeli. O unutmuş madem, bana da seni kabul etmek düşer."

 

"Teşekkür ederim." Elindeki montu askılığa asan adamın ardından tekrar kapı çaldı. "Süheyla Hanım'dır." dedi hızla atılan Hande. "Ben bakarım." Yeniden, kapı tarafına doğru iki adım attı. Evin kapısını araladığında beklemediği manzaradan ötürü afalladı. Süheyla Hanım'ı beklerken hiç beklemediği öz annesi Neslihan gelmişti. "Ne o, beni beklemiyor muydunuz Hande Hanım?" İma içinde konuşan annesine karşı kendini çabuk toparladı. Yine de söze girmesine müsaade etmedi annesi. "Yuva kurunca sana bir haller oldu. Senin evin mi vardı kızım, seni evlendiren benim, ne çabuk unuttun. Tüm aileni masada toplamış, beni çağırmamışsın. Yeliz mi büyütüp bu yaşına getirdi seni, felç geçirince o mu altından aldı?" Uzun cümlesi sonlanırken derince nefesini dışarı üfledi Hande, tahammülü kalmamıştı. "Yani Allah'tan çok esaslı damadım var da, o haber verdi bana." Sözlerini tamamladığında kaskatı kesildi Hande, demek kocası haber vermişti, mutlaka hesabını soracaktı.

 

"Sen zaten bana eş değil, kendine damat seçmişsin." Sinir içinde konuştu, kendine hakim olacaktı. Yemek davetini kendi planlamış, özenerek herkesi toplamıştı, şimdi perişan olsun istemezdi. "O nasıl söz kızım, sen unutmuşsun, kocan haber verdi. İstemezsen giderim ama tabii." Çok sert tepki verecek, gitmesini isteyecekti ama tam o sırada gelen Süheyla Hanım, konuşmaların kesilmesine neden oldu. "Ben geldim." Yürürken kendilerine doğru, neşe ile konuştu. Kenara çekilen annesinin önünden çekilerek karşıladı kadını. "Evime hoş geldiniz." dedi, hafifçe sarıldılar birbirlerine. "Hoş buldum canım, trafiğe takıldım biraz, siz de hoş geldiniz." Köşedeki Neslihan'a bakarak siyah saçlarını geri attıran Süheyla Hanım, tebessüm içinde karşıladı. "Hande'nin hocası Süheyla ben, sizden çok bahsetti, Yeliz sizsiniz sanırım."

 

"Yok değilim!" Gerilmeden duramadı Neslihan, elinde değildi. "Yerini aldı o içeride, hem de benden çok önce aldı. Yeliz değilim ben, kendimi kırk parça da etsem olamam." Önlerinden çekilerek içeri ilerledi. Hande, Süheyla Hanım'a mahçupluk hissi içinde bakarken o, sadece tebessüm etti kendisine. "Neslihan Annem." dedi tanıtırken zoraki. "Sıkı rakipler anlaşılan." Tekrar tebessüm ettiren Süheyla Hanım'la beraber içeri ilerlediler. Hande'nin aklında olan tek gerçek, kocasından hesap sormaktı. Kendisine haber vermeden annesini çağırması, istemsizce zoruna gitmişti. Soracaktı hesabını ama şimdi değil, kenara çekerek konuşacaktı. Yemek davetini rezil etmek istemedi, zaten Neslihan Hanım'ın rezillik çıkarmayacağı da meçhuldü. İçeri ilerlerken tekrar karşıladı misafirlerini. Süheyla Hanım ve Yeliz Hanım'ın getirdikleri ellerinden, Zehra tarafından alınarak mutfağa götürülürken masanın etrafında toplanmaya başladılar.

 

Yemek masasının etrafında toplananlardan tabaklarını sırası ile alan Seher Hanım, hepsini doldurmak için eline servis kaşığını aldı. Yeliz Hanım, her zaman ki gibi Hande'nin kenarındaki sandalyeye oturdu. Alışkanlıktı. Yemesi için zorlandığında destek olurdu. Süheyla Hanım karşılarına oturarak Yeliz Hanım'la sohbete şimdiden başlamıştı. Genelde Hande'den söz etmişti. "Çok güzel yetiştirmişsiniz, tebrik ederim sizi." derken ortama atıldı Neslihan. "Yetişmişti ona geldiğinde zaten, Hande'nin çocukluğu benimle geçti." Dişlerini sıkmadan konuşmak için zor durdurdu kendini. "Sizi de tebrik ederim, en ağır emek sizin tabii." Yüzüne doğru hafifçe dönen Süheyla Hanım, tebessümünü bırakmadan konuştu. Zehra, annesi Seher Hanım'dan tabakları doldurma işini devir alarak kendi aldı eline servis kaşığını.

 

"Yeliz Hanım, çok beğeneceksiniz çorbamı, özel tariftir." Çorba kasesini önüne bırakarak tebessüm etti. Hande, karşısındaki kıza bakarken biraz tuhaf karşıladı. Düzelmek için uğraştığını düşündü. Daha önce de sıkça kendisine, 'Bile isteye böyle davranmıyorum.' demişti. Üzerinde durmadı, şu anda umursamadı. "Yalnız tarifi istemeyin, vermem." dedi gülerek tekrardan. "Çünkü zaten benim değil, annemin tarifi." Önündeki mısır çorbasını içmek için kaşığı alırken Yeliz Hanım, onunla beraber herkes de güldü. "Sizi tekrardan böyle sağlıklı görmek çok güzel." dedi aralarına giren Fahri Bey. Hande, bir an için annesinin Fahri Bey'le tanıştığı zamanı düşündü. Yine isyan etti kendine, tekrar o karanlık gözlerin sahibini anımsadı. Çünkü o ikisi, esir tutulduğu evde, akşam davetinde tanışmıştı. Evin bahçesindeki su kuyusuna düştüğü zamanı hatırladı, hiç ummadığı biri tarafından kurtarılmıştı. Ah ne günlerdi, nerelerden nerelere gelmiştiler...

 

"Yeliz Hanım'cığım..." dedi merakla hitapta bulunan Zehra. "Siz yemek yapar mısınız?"

 

"Arada yaparım." Yanındaki kızının önüne peçete serdi, üzerine dökülmesini istemedi.

 

"En güzel ne yaparsınız mesela?"

 

"Sarma sararım." Uzun süredir sarmadığını anımsadı, Hande çok severdi, ondan eksik düştüğü zamanları ve hastanede geçen vakitlerini düşündüğünde hiç sarmadığını düşündü.

 

"Hımmm, sarma demek." Tebessüm etti Zehra, sonra aklına gelenle tekrar sordu. "Etli, zeytinyağlı?"

 

"Zeytinyağlı yaparım ben genelde." dedi sakince.

 

"Ben çok güzel baklava açarım. Geçmiş olsuna getirdim size ama hastaneye almadılar."

 

"Yemiş kadar oldum, ellerinize sağlık." Sıcak sohbetler eşliğinde devam ettirdiler akşamı. Yemek sonrasında, Seher Hanım ile Zehra, tatlıları servis etmek üzere mutfağa ilerlediler. Aras'ın da onların ardından gittiğini gören Hande, hızla o tarafa ilerledi. Şimdi tam hesap sorma vakti gelmişti. "Kayınvalideni çok mu özledin?" dedi mutfağa kendince hızlı girmek için çaba gösteren Hande. "Ne?" Afalladı Aras, beklemediği anda beklemediği tepki aldı. "Sana Neslihan Annemi çağırabileceğimi izah etmedim." Çok sert girdi konuşma şekline. "Yemek davetini verirken bana çıkışmıştın, 'Keşke önce bana haber versen.' demiştin. Kendi annene saygı beklemiştin benden, önce o saygıyı sen bana vereceksin." Sözlerini tamamladığında karşısındaki adamı daha da şaşırttı. Uzun zaman sonra ilk kez çıkışmış, kendini ifade ederek savunmuştu. "En azından arayarak haber verdiğini bana belirtebilirdin, sana ben bu hakkı vermedim."

 

"Tövbe tövbe!" Tahammülü kalmamış olan Seher Hanım, öfke içinde girdi ortama. "Biraz akıllı ol kızım, anan o senin, öz anan; seni o doğurdu, gelmişse ne olmuş şimdi?"

 

"Siz karışmayın, kendi işinizle ilgilenin!"

 

"Hande, bir daha ikaz etmeyeceğim, haddini aşma anneme karşı."

 

"Sen de bana karşı haddini bileceksin o zaman, bizi annem evlendirdiği için ona çok güvenme."

 

"Ne diyorsun kızım sen yaa, neyin kafasındasın. Seninle evlenmesem ortada kalacaktın, Yeliz Anan toparlandı diye bu havalara da girme." Dehşetten kaskatı kesildi, beklemediği bir cümle kurmuştu. İlk tartışmaları olmuştu ama içindeki his, son olmayacağına dair ansızın çoğalmıştı. Güldü, nedensizce o an sadece canı gülmek istedi Hande'nin. "Yalnız Yeliz Anne'me değil, kendime güveniyorum ben, almak için kendimi paraladığım diplomama güveniyorum." Dişlerini sıkarak konuştu, ilk tartışmaları olmasına rağmen aşırı sinirlenmişti. "Uzatma Hande, mutlu olacağını düşünerek çağırdım." Kadının sözlerine karşı olan şaşkınlığı gizlemek için tekrardan kendi konularına döndü Aras. "Sen mümkünse beni düşünme, bana çok meraklıysan, Yeliz Anneme değer verirsin, zor zamanımda beni senin üzerine atan kadına değil."

 

"Yeterince değer vermedim mi Hande'ciğim? Seni zindanlara kapatan, esir aldıran kadına ben fazla bile değer biçtim."

 

"Derdi seni almasın, ben kapattım o meselelerin üzerini."

 

Yeniden ardına dönerek diğer tarafa ilerlemiş olan Hande, karşılarında kendilerini dinlemekte olan Süheyla Hanım'la karşı karşıya geldi. Yemek masasındaki tabakları masanın üzerine bırakan Süheyla Hanım, memnun bir ifade eşliğinde, Hande ile beraber mutfaktan çıkarken onunla konuşmaktan alamadı kendini. "Bugün karşımda, görmek istediğim Hande var." demişti tebessüm eden kadın. "Saygı kavramını, kendisi üzerinde öğrenmiş olan ve uygulamakta gecikmemiş güzel kız..." Gülümsemişti ve sıcacıktı o gün Süheyla Hoca'ya olan tebessümü. Az güler, az ağlardı ama her halini de değerli görürdü. "Evet küçük hanım, düzeleceksiniz, hayat hırpaladıkça, kendinizi daha çok seveceksiniz." Gülümsememek için dudaklarını dişlerken "Sözleriniz bana, benden çok uzakta birini hatırlattı." dediğinde istemsizce Fatih'i, Karabatak'ı hatırlamıştı.

 

"Kimmiş?"

 

"Hiç, hiç kimse, önemsiz biri..." Endişelenerek üzerini kapatmak istemişti.

 

"Bir gün önem kazanır belki." dediğinde uzatmamış, üzerine durmak istememişti.

 

Yemekten sonra koltuklara geçilmiş, çay eşliğinde tatlılar ikram edilmişti. Hande, mutfaktan Süheyla Hanım'la beraber dönmesine rağmen daha sinirini alamamıştı. Yanına oturduğu Yeliz Hanım'a belli etmemek için çabaladı ama kendini açıklamada bulunmak zorunda hissetti. Sonuçta kendisi çağırmamıştı ama annesi farklı düşünebilirdi. Son derece asık bir suratla dönen Seher Hanım, tazelediği çayları dağıttı. Hande, desteksiz tatlı ve çay içemeyeceği için kendisine verilenleri, karşılarındaki sehpanın üzerine bıraktı. Çayını kavrasa, tabaktaki tatlısına çatal batırması mümkün değildi. Rezil olmaktansa kalmasını tercih ederdi. Yememek daha doğru dururdu. Ortalığı toplamakla meşgul olan kıza bakan Yeliz Hanım, "Zehra'cığım." dedi sakince. İsmini çabuk kavramıştı. "Bana ufak bir tepsi getirir misin?"

 

"Tabii." Mutfaktan kısa süre içerisinde tepsi ile dönerek kadına uzattı. Kendi elindekileri sehpanın üzerine bırakan Yeliz Hanım, masada Hande'nin kendisine ait olan tabak ve bardağını alarak tepsi içine bıraktı. Dizleri üzerine bırakamazdı, çünkü tek bacağı da hissizdi. Kendi tabağı ve bardağı ile kızının olanları doldurdu tepsi içerisine. Kendi dizleri üzerine bırakarak tepsiyi, içindeki çay bardağını kızına uzattı. "Al anneciğim bunu, ben tatlıdan elimle vereceğim sana." Çok tuhaf karşıladı, Neslihan Hanım'ın geldiğini bilmesine rağmen fazla ince düşünceli olduğunu anladı. Kırılması gerekti ama kırılmamış, olgun karşılamıştı. "Annemle özel tarifimizdir, muhallebili kadayıf, sevdiniz mi Yeliz Hanım?" Zehra'nın olduğu tarafa dönerek, "Ellerinize sağlık." dedi kibarca. "Yine vereceğim, iç çayını bir tanem." Sadece kendisi ile ilgilenmesinden daha çok hoşnut olmuştu. Özlemişti ve hasretini ancak böyle giderebilirdi.

 

"Sizin kızınızla özel bir tarifiniz var mı?" Merakla sordu Zehra.

 

"Hande, antep fıstıklı keki çok sever, o kadar sık hazırlarım ki, sonunda o da öğrendi, hep beraber hazırlarız."

 

"Yemek nasip olur inşallah bir gün." dedi Seher Hanım.

 

"Pazartesi bendesiniz, nasip olacak merak etmeyin." Hızla kararını verdi, verdiği gibi de dile getirdi Yeliz Hanım.

 

"O zaman ben de, pazartesi programım vardı, onu iptal ederim." Neslihan sözleri karşısında Hande ile Yeliz Hanım, kısa süreliğine birbirlerine baktılar. Davet edilmeden atılmıştı, şimdi olduğu misal. "Yardıma ihtiyacın olursa daha erkenden gelirim."

 

"Yardımcısı var zaten Yeliz Anne'min, sen zahmet etme anneciğim." Sinirini durdurmak için zor tahammül etti Hande, her an patlamaya hazır hale gelmişti.

 

"Siz bilirsiniz." Üzerinde durmadı Neslihan, amacı sadece davete gelmekti, onu da başarmıştı.

 

"Mutlaka geleceksiniz, ben düğününüze gelemedim, inşallah bundan sonra güzel bir aile oluruz."

 

"Güveninizi boşa çıkarmayacağım Yeliz Hanım, inşallah mutlu olacağız bundan sonra." Yüzünü buruşturmamak için kendini zor tuttu Hande, kocasının o an tavırları çok basit geldi kendisine. Sahte ve samimiyetsiz, saygısı noksan olanda, samimiyet aramak da tuhaf kaçardı.

 

"Sabahtan ben sende olurum anneciğim, o gün derslerim de çok az."

 

"Yorulmadan keki hazırlarız kızım, halsiz düşünce bir daha zaman ayıramayabilirim, önce tatlıyı yaparız."

 

"Yardımcısı vardı annenin hani, beni istememiştin."

 

"Yardıma gitmiyorum anne, zaman geçirmeye gidiyorum."

 

"Hande." Hafifçe kolunu sıktı Yeliz Hanım. "Tamam kızım, uzatma."

 

"Bu arada Hande'ciğim, iş meselesini çözebildin mi sen?" Ortamı toparlamak için söze giren Alper, hemen konunun dağılması için uğraştı. "Yok." dedi sakince, sesinde umutsuzluk barındırmak istemedi ama mecbur kaldı. "Çalmadığım kapı kalmadı ama hiçbirinden sonuç alamadım." En son eşinden bile ricada bulunmuştu ama sonuç alamamıştı.

 

"Hemen umudunu kesme kızım, ben halledeceğim, bir tanıdığım var, iletişime geçeceğim." Sözlerini tamamlamış olan Yeliz'e çok sert baktı Neslihan. Harakete ne zaman kalkışsa bu kadın, mutlaka altından saçmalık çıkardı. Kızını bir kez daha kullanarak bilinmezliğe alet etmesine asla izin vermezdi, bu defa imkan tanımazdı. Bakışlarını sadece Yeliz gördü, çünkü o kadar kimselere hissettirmeden baktı. Umursamadı zaten kendisini ama en kısa zamanda, kimse olmadan karşısına dikilecek, 'Kızımdan uzak dur' demesini bilecekti elbet. "Ben kendi çabamla bir yerlere gelmek istiyorum anne, sen benim eğitimim için sadece maddi masrafta bulundun, kendim çabaladım ve başardım."

 

"Sonuçta karşı taraf seni gördüğünde sadece diplomana değil, sağlığına da bakar Hande. O nedenle izin ver, birileri sana destek çıksın." Eşinin sözlerinin ardından kaşlarını, kendini tutamadan çattı. Daha önce ondan da destek istemişti, neden çıkmamıştı acaba? Yüzüne bakınca sinirlenmemek elde değildi. "Yavrum, ben konuşacağım ama zaten isterlerse seni kabul edecekler. Yine kendi çabanla olacak, önden bir görüşme ayarlayacağım sadece."

 

"Bence de kabul et Hande, senin çaban zaten ortada." Elindeki bardağı masanın üzerine bırakan Alper, ikna etmek istercesine konuştu.

 

"Yanında söyleyeyim, sahiden çok başarılı, hayata meydan okuması taktir edilesi." Tekrardan konuşmalara katılan Süheyla Hanım, teninden hiç indirmediği tebessümle konuştu. "Kesinlikle kabul etmelisin, bence iftihar ederek kabul et, çünkü senin başarının ardında çok güçlü bir annen var, kızlar annelerinin aynalarıdır."

 

"Teşekkür ederim." dedi tekrardan söze atılan Neslihan, söylenenleri üzerine alındı. Süheyla Hanım'ın kasıt ettiği kişi değildi aslında ama söz zaten sahibine ulaşmıştı. "Anlaştık o zaman." dedi Yeliz Hanım, sadece kızına bakarak. "Nasıl istersen anneciğim." Çekinerek kabul etti annesinin teklifini. Zamanın neler getireceğini bilemezdi ama torpilli olacağı için kabul edileceğine dair umudu çoktu. En azından boş kalmazdı, mezun olduğunda, hatta mezun olamadan bir işi olacaktı.

 

Günün bitiminde, akşamın geç saatlerinde, misafirler dağılırken henüz Neslihan Hanım kalkmamıştı. Kayınvalidesi Seher'in ısrarı ile orada kalacaktı. Saat geçti ve gitmesinin doğru durmadığını izah etmişlerdi. Yeliz Hanım, Alper'in kullandığı araç ile gidecekti. Ondan da kalması istenmişti ama çok ısrarcı değillerdi sanki, zaten gereksizdi, başında oğlu vardı. Kapıdan çıkan Yeliz Hanım'ın ellerini tuttu Hande, "Abim giderdi, sen kalsan keşke." dedi acı içinde. Neden canının acıdığını o an bilemedi genç kadın. Yabancı hissetti kendini. Ailesini, eşini hep çok sevmişti. Tamam, şimdi belki zıt düşmüş olabilirdi ama mutlu bir hayatı vardı. Gel gör ki Yeliz Hanım olmadığında, gurbete düşmüş misal hissederdi kendini. "Pazartesi görüşeceğiz zaten bir tanem, iki gün kaldı. Yarın da gel istersen." Kendini alamadan, sözlerine karşılık hızla sarıldı.

 

"Sen burada kalsan..." Yapıştı kelimeler gırtlağına, sözlerini devam ettirmekte zorlandı. "Ya da ben gelebilsem keşke." Gözlerinin dolduğunu fark eden Yeliz Hanım, soğukkanlı olmak için çabaladı. "Hande, n'oluyor kızım." Kendinden ayırarak elini tuttu. "Kendini toparla, hadi şimdi sıcacık gülümse, hep görüşeceğiz." derken eli ile öpücük attı. "Seni çok seviyorum anneciğim." Gülümsemek için çabaladı Hande, başardı zor da olsa. "Ben de seni seviyorum güzel kızım." Zor çekildiler birbirlerinden, Yeliz Hanım için de uzak kalmak zordu ama soğukkanlı ve olgun davranması gerekirdi. Evden çıktıklarında arabalarına doğru giderlerken şaşkındılar. "Niye böyle yaptı bu kız şimdi, içim hiç rahat değil."

 

"Ben anladım." dedi hızla Alper. "Neslihan gelince vicdana büründü, sana ihanet ettiğini düşündü."

 

"Ne alaka canım, kendi anası, tabii gelecek."

 

"Zaten şimdi bizi davet ettiği evinin ve evliliğinin mimarı o." Kin içinde konuştu Alper, kardeşinin o hayata tahammül etmesi sahiden çok zordu. Hande'nin kendini mutlulukla kandırdığını anlamıştı. "Şimdi Neslihan orada kalınca, kendini güvensiz hissetti." Sözlerini tamamladığında Alper, hızla başını salladı Yeliz Hanım.

 

"Bu arada ben size zahmet verdim." Konuşmaların arasına hızla girdi Süheyla Hanım, kendisini de bırakacaklardı. "Yola bırakabilirsiniz beni, ben hallederim."

 

"Olmaz öyle şey, Alper'e adresi verin, evinize kadar bırakacağız." Yeliz Hanım'ın sözleri netti, üzerine söz söylemek için cesaret edemedi. Hep birlikte araca bindiklerinde, aslında Neslihan'ın neden geldiğini bilen Süheyla Hanım, aile içi meselelere girmemek için ses çıkarmadı. Yolun bitimini sessizce beklediler.

 

Bölüm sonu...

 

Biraz tuhaf noktada bitti, olaysız ve heyecansızdı sanırım. Açıkçası benim için durgun ilerleyecek bu bölümler, pek heyecanlı değil. O severek okutacağım bölümler de gelecek, az kaldı.

 

Sizce Hande, fazlasıyla değişmedi mi? Bana kalırsa asla eskisi gibi saldırgan ve sinirli değil. Kaçırıldığı zamanlarla şimdiki hali bir değil. Naif, ince birine dönüşme yolunda her geçen gün daha çok ilerleyecek. Umarım bunu hissettirebilmişimdir.

 

Yeliz, sizce çabuk mu affetti? Ama anneler kıyamaz zaten, çabucak bağışlar. Yine de fikirlerinizi merak ediyorum.

 

Aras, şimdiden gerçek yüzünü çok az da olsa gösterdi ama benden demesi, Hande için bu daha çok mini bir başlangıç...

 

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, sağlıkla kalın...

Loading...
0%