Yeni Üyelik
29.
Bölüm

28. Bölüm: "İlk Karşılaşma"

@mavi_melekler

Ben geldim.

 

Biraz rahatsızım, pek kendimde değilim ama sizi ihmal etmek istemedim.

 

Tatil dönüşü hasta düştüm, başıma güneş geçti. İşyerine rapor bıraktım, çok halsizim. İnşallah geçecek ama çok düzenim bozuldu.

 

İlkay Akkaya - Acının Rengi

 

Bu şarkımızla dinleyelim şimdi de, hadi bakalım.

 

Keyifli okumalar...

 

28. Bölüm: "İlk Karşılaşma"

 

 

Günler zamana inat ilerlediğinde, tatsızlıklar da azaldı. Yerini refaha bırakan sıkıntıları çabuk unuttu Hande, unutmak istedi, sinesine çekmek daha rahat durdu. Yatağının üzerine uzanmış, olacakları derinlemesine düşünürken vaktin nasıl akıp geçtiğinden haberi olmamıştı. Çok değişik teklifte bulunan annesi, "Sadece tasarımcı olmak zorunda değilsin." demişti kendisine. "Türkiye'de kimse, mezun olduğu alanda çalışacak işi hemen bulamaz ki, en azından aradığını bulana kadar boş durmaman için çabalayabiliriz." Sözlerini tamamlamış olan Yeliz Hanım'ı dinlediğinde, ne tepki vereceğini bir süre idrak edememişti. "Sergini açman için sana destek olmak istedim, sen kendi emeğinle olmasını istedin, kabul edemedin. Emeğini çabalamadan elde edemezsin, sana şimdilik başka alternatifler bakalım." Konuşmaları daha çok açan Yeliz Hanım'la, cumartesi günü buluşarak konuşmuşlardı. Pazartesi daveti vardı annesinin, ailesini evine alacaktı ve o günden önce konuşmaları şarttı. Neslihan Hanım, Hande'nin düzenlediği davetin akşamı, kocası ile kendisinin evlerinde kaldığından, sabah da Yeliz Hanım gelememişti. Hande ona gitmek istemişti ama mesafe vardı, giderse gecikirdi ve annesi ile kocası, sorun çıkarabilirdi, bu nedenle dışarıda buluşarak iş mevzusunu konuştular.

 

"Yeteneklerin çok fazla kızım, kendini tasarımcılıkla sınırlandırırsın, ilk etapta sadece 'Görsel Sanatlar' dersen, istediğin başarını elde edemezsin." Yeliz Hanım'ın cumartesi günü ettiği sözleri tekrardan aklında canlandırırken doğru kararlarda durduğunu düşündü. "Ne, anlamadım, nerelerde çalışabilirim ki anne?" Kafası karışarak cevapladı, karmakarışık durdu karşısında. "Yabancı dilin var senin, neden eğitim vererek değerlendirmeyesin, özel kolejlerde ders verebilirsin mesela, bu bir örnek tabii." derken masanın üzerindeki ellerini avuçladı, sıcacık gülümsedi. "Hem, bu örneği kabul edersen, tanıdığım bile var, anında konuşurum." Hızına anlam veremedi annesinin, akıllı ve tuttuğunu koparan kadındı. İsminden söz ettiren, bilinen başarılı iş kadınlarındandı, isterse sahiden başarırdı. "Ben nasıl eğitim veririm, anlatımı başarabileceğim meçhul." Aklı karmakarışıktı, dağılmıştı. "Öğrenmesi zordur ama öğrendikten sonra aşılaması basittir." Hiç fena fikir değildi aslında, çok korksa da, kulağına hoş gelmişti. Düşüncelerini usulca, biraz da mecburen kabullendi. Seçeneği kalmamıştı, zaten olup olmayacağı da meçhuldü, denemesi gerekirdi.

 

Çok erken saatlerinde kalkmış, olanları düşünmüştü. Yataktan çıkamamıştı, gün çok karmaşık geçecekti. Önce, annesinin düzenlediği iş görüşmesine gidecekti. Cumartesi konuşmuşlardı, annesinden pazar günü kendisine, saat ve konum olarak mesajlar gelmişti. Bugün günlerden pazartesi ve kendisi erkenden iş görüşmesine gidecekti. Neden ve nasıl böylesi acele halledebilmişti? Kendisini bekletmemek için olabilirdi, üzerine durmadı. İş görüşmesinin ardından annesine gidecek, akşam daveti için beraber zaman geçireceklerdi. Aylar sonra beraber Antep Fıstıklı Kek hazırlayacaklardı, acı ile tebessüm etti. Umudunu kestiği zamanda Allah, kendisine annesini tekrar bağışlamıştı. Yatağından hızla doğrularak dolabına ilerledi, en sevdiği elbiselerinden birini çıkardı. İş için değil, akşam için özenecekti kendisine. Hiç heyecanlı değildi, annesinin desteği de olsa, kabul edilmeyeceğini düşündü.

 

Kahvaltı masası, ailesi ile bir arada oldukları tek ortamdı. Cuma akşamı başlarından geçenlerin ardından daha kocasını karşısına alıp da hiç konuşamamıştı. Düşüncelerini mutlaka konu alacak, 'Annelerime eşit davran' demesini bilecekti ama şimdi değil. Kendinden önce davranan Aras, hızla söze girerek, üzgünce, dargın şekilde kendini ifade etti. "Özür dilerim." Sözlerindeki netlik artarak, kendisine bakışlarını çoğalttı. "Sevgilim, ben o akşam ne dediğimi bilemeden konuştum gelişigüzel, amacım seni kırmak değildi." Kendisine dediklerini anımsadığında, tavırlarında sahtelik sezmemek için çabaladı. 'Evlenmesem ortada kalacaksın' demişti. Yenilir yutulur değildi. "Sana kırıldım çünkü, kendini bilmezce konuştun. Uzatmayacağım, sadece bilesin ki, muhtaç olduğum için değil, seni sevdiğim için evlendim." Kendini ispatlamak istedi, çaresiz değildi. "Ben o zamanlar sağlam psikolojide değildim, sığınacak liman ararken sana kalbimi açtım. Geçirdiğim zor günlerden kısaca söz ettim. Neslihan Annem de, Yeliz Annem de benim için eşit. İkisi de benzer darbeler açtı bende, senin için de eşit olsun."

 

"Biliyorum güzelim, hepsini biliyorum, daha tekrarlanmayacak."

 

"Çok sevinirim canım." Nedendir bilinmez, hemen sinesine çekmek istedi. Uzanarak masanın üzerindeki elini tuttu kocasının. "Bugün tekrardan iş görüşmen var sanırım."

 

"Yeliz Annem, çabucak rezerve etmiş."

 

"Seni ben bırakacağım, görüşmen bitene kadar beklerim, sonra annenin evine de ben bırakırım. Oradan işe geçerim, akşam da tekrar annenin evine bizimkileri alır gelirim."

 

"Görüşme bitene kadar bekleme istersen."

 

"Yaşadıklarını biliyorum Hande, annenin bu kadar çabuk planlamasında bir neden olabilir." Zamanında Yeliz Hanım'ın kendisininin kaçırılmasına neden olduğunu, kısaca anlatmıştı, ondan bu şekilde tutum sergilerdi.

 

"Nasıl istersen."

 

Kahvaltı bitiminde toparlanmışlar, hemen çantasını alarak önden ilerlemişti Hande. Ara holdeki aynadan kendini tekrardan kontrol ederek kapıdan çıkmıştı. Heyecansızdı, tek mutluluğu akşam içindi aslında, başka umudu olamazdı. Yemeklerini özlemişti annesinin, akşama doğru daha çok aç tutacaktı kendisini. Yol sessiz sakin ilerlemiş, okula varmak bile istememişti. Olsa güzel olurdu aslında, kendi sergisini açmak için parasını biriktirir, anlatımını güçlendirirdi. İngiliz diline ileri düzeyde hakimdi, nerede ise ana dili misal konuşurdu. Üniversiteden sonra 'Formasyon' eğitimi de aldığından, öğretmenliği çok rahat sürdürürdü. Değişik tecrübe olurdu kendisine, eğlenceli de geçerdi. Umutlu değildi, hem de hiç değildi. "Hastalığından hiç söz etmedi ama İbrahim Bey, seni rahatsız edecek sualde bulunmaz." demişti Yeliz Hanım. Bulunmazdı, çünkü kendisini gördüğü an zaten gönderecekti.

 

"Telefonunu açık tut, bir şey olursa hemen ara beni." Endişeli davranan kocası karşısında sadece başını salladı. "Merak etme, zaten kısa sürer." dedi sakince, olmayacağı konusunda netti. Yürüdü, koltuk değneğine sıkıca sarılarak okul bahçesinden girdi. Tuhaf bakışları sanki, daha bahçeden adımını attıktan saniyeler sonra üzerinde hissetti. Umursamadan devam ettirdi kendini, binadan girerek düz koridora saptı. Hafif karanlık binada sessizliği dinledi, azalan insanları izledi. Öğretmenler zili de herhalde son olarak çalmış, kalan birkaç öğrenci hızla sınıflarına gidiyorlardı. Koridorda okul hademelerinden birini görerek onun olduğu tarafa kıvrıldı. Yaşlıca bir kadındı, beli bükülmüştü. Dağınık kısa saçlarına aklar düşmüştü. "Kolay gelsin hanımefendi." dedi sakin ve tebessüm içinde. "Teşekkür ederim." demiş olan kadının da teninden tebessüm mevcuttu. "Okul müdürünüz İbrahim Karaca'nın odası ne tarafta acaba?" Görüşmeden tez kurtulmak istedi, bir an önce bitirmesi lazımdı.

 

"Arkanızda kaldı, dönün, hemen köşede." Tekrardan teşekkür ederek oradan uzaklaştı. Yeniden kıvrılarak ağırca ardına döndü. İlerledi tekrardan, kenara çaprazca devam etti. Karşısına çıkan kapıdan sonra biraz geri çekildi, üzerindeki ismi okudu. 'İbrahim Karaca' yazısını okudu ve duraksadı. Şimdi girecek, gereksiz sorulara cevaplar vererek çıkacaktı. Kapanacaktı burası da, çabucak bitecekti. Uzatarak parmaklarını, usulca kapının üzerine birkaç defa vurdu, sonra usulca araladı. Zoraki adımlar atarak içeri, "Merhaba." dedi sadece. Sonra kelimeleri tekrar toparladı. Yaşlıca bir adam vardı karşısında. Saçlarında aklar, teninde kırışıklıklara rağmen hiç duruşunu bozmamış, üzerinde tertemiz takım elbiseleri olan bir adamdı. "İbrahim Bey siz misiniz, beni annem..." Yanlış kelime kullandığını, resmi ortamda olduğunu hatırladığında, kendince sözlerini böldü. "Yeliz Hanım'ın sözünü ettiği kızı Hande benim, siz de isterseniz, bir görüşme gerçekleştirebilir miyiz?" Zorlanarak konuştu ama Allah'tan tökezlemedi sesi. Normalde heyecanlandığında hep tökezlerdi ama şimdi olmamıştı.

 

"Gel kızım, tabii görüşebiliriz, hoş geldin." Yaşlı adamın kendini karşılama şekline bakılırsa, olumsuz bile olsa, sağlıklı geçecekti. Geçenlerde başına geleni anımsadı, tekrardan taciz kaldıracak durumda değildi. Yüzüne tükürse de rahatlamamıştı daha, hıncını atamamıştı. "Merhaba efendim, nasılsınız?" Çekinerek, tebessümü az ama samimi ses tonu ile konuştu. "Gel bakalım küçük hanım, iyilik, sizleri sormalı?" Sıcak gülümsedi karşısındaki adam da. Hitabı, 'Küçük hanım' demesi, kendine ansızın o adamı, Karabatak'ı hatırlattı. Onu ne zaman tam anlamı ile unutabilmişti ki zaten... Düşünmeden, üzerine durmadan sadece görüşmesine verdi kendisini. "Teşekkür ederim." derken tekrardan, gözleri diğer tarafa kaydı. İbrahim Bey'in diğer kenarındaki kadın çarptı bakışlarına. Üzerinde uzun feracesi ve başında krem rengi tülbenti vardı. Tesettürlü ve tertemiz giyinmiş bir kadındı. Ona bakmadan, tekrar İbrahim Bey'e çevirdi kendisini. İlerledi o tarafa doğru, karşısındaki koltuğa, zorlanarak da olsa desteksiz oturdu.

 

"Yetiştiren Yeliz olunca tabii, sonuç tam istediğim misaldir." Gülerek konuşan İbrahim Bey'in ne demek istediğini tam anlamadı, sözlerini de seçemedi ama üzerinde durmadı. "Sen Hatice Hanım'ın programı ile çalışacaksın Hande, bir incele istersen saatleri." Önüne kağıt uzatarak kendisine verdi, elinden aldı, sakince gezdirdi bakışlarını. Normaldi, sıkıntı ile karşılaşmadı, düzgün saatlerdi. "Yakın zamanda Hatice Hanım istifa edince, bir İngilizce Öğretmeni arayışına geçtik." Kağıtı elinden indirerek başını salladı, kendisi için sıkıntı olmazdı. "Yakında 'Görsel Sanatlar' bölümünden mezun olacağım, işsizim ve amacım mezun olmadan iş bulabilmek, Yeliz Hanım söz etmiştir belki size. Yeterli isem sizin için çalışalım, benim amacım kendime katkıda bulunabilmek. Programınız benim için düzgün, sizin açınızdan da sıkıntı olmazsa, sizi asla utandırmadan görevimi sürdürebilirim."

 

"Zaten o konuda şüphem olmaz." Sadece başını salladı İbrahim Bey, konuşurken, sözleri belirsizdi, ne dediğini başlarda anlamasa bile üzerinde durmadı Hande. "Biraz daha kendinden söz eder misin kızım?" Hiç beklemediği kısımdan konuşmaları devam ettirmesine afallasa da sakin kaldı. "26 Yaşındayım, evliyim, ulaşımda bir sorunum olmaz. Tabii ki asıl mesleğim eğitimcilik olmasa da, sunumdan hoşlanırım. Disiplinli kişiliğe sahibim, asla gecikmem, erken çıkış da istemem. Saatimden önce işimin başında olurum, elzem durumlar, benim açımdan bahane değildir. Serbest zaman aktivitelerim sınırlıdır, tek aktivitem, eğitimime odaklanmak. Ders çalışırım devamlı, amacım okulumu birincilikle bitirebilmek. Beni Yeliz annem istediği için uygun görecekseniz hiç başlamadan bitirelim. Çoğu şirket tarafından hastalığımdan ötürü kabul edilmedim, istemezseniz anlarım, hatır için katlanmak zorunda değilsiniz. Ayrıca vermiş olduğunuz programı tekrar belirtmek isterim, sıkıntısız şekilde sürdürebilirim."

 

"Rahatsızlığını sorun etme, sınavlarda belki zorlanırsın, onda da sana destek olacak öğretmen arkadaş bulurum ben." Sakin davranışları tuhaf hissettirdi, beklemediği kadar olumlu ilerlemişti. "Eşim Hürrem, önce sana okulu gezdirsin, şimdiden etrafı tanı, daha sonra evraklar için konuşurum. Senin için de doğru olursa, önümüzdeki pazartesi başla, ancak evrakları toparlarız ama önce ortamı düzgünce tanı." Şaşkınlığı azdan çoğa doğru hızla artışa geçerken dili damağı kurudu Hande'nin. Yüzü aydınlandı adeta sevinçten, nasıl tepkide bulunacağını bilemedi. "Yani, anlamadım; oldu mu şimdi, kabul edildim mi?" Hiç beklemedi, çünkü baştan kesimini kesmiş, Yeliz Hanım'ın desteği ile alınmak istemediğini belirtmişti. "Oldu Hande, kabul edildin, İbrahim seni istemese, zaten kabul etmezdi, aklına başka ihtimal gelmesin, hadi gel gezelim." Yanındaki, isminin Hürrem olduğunu öğrendiği kadına çevirdi kadını. Yerinden doğrularak, masanın üzerindeki çantasını aldı. Yeniden kadınla buluştu gözleri, çok temiz görüntüsü vardı. Tülbentini özenle bağlamış, feracesine uyumlu şekilde ama çiçekli bir eşarp tercih etmişti.

 

"Teşekkür ederim." Heyecanını bastırarak sakin tuttu sesini. "Sizi utandırmam."

 

"Şüphem kalmadı kızım, hadi siz dolanın biraz, ardından çıkarsın, Hürrem'e aratacağım seni, evraklar için süreci başlatırız." Sadece tebessüm edebildi, tekrardan teşekkür ederek ilerledi. Odanın dışına çıktıklarında aklından geçeni anından Hürrem Hanım'a sordu. "Siz de burada görevlisiniz ve sanırım öğretmensiniz." Düşüncelerine netlik istedi. "Doğru, Matematik Öğretmeni'yim ben." dedi sakince. Okulun her tarafını dolaştılar, binanın içini gezdiler. Dersine gireceği sınıfları tanıttı kendisine, uzaktan gösterdi. Ardından beraber öğretmenler odasına ilerlediler. Herkesi hoşgörü ile karşıladı Hande, tebessüm içinde tanıttı kendini. Daha kendisi söze girmeden zaten Hürrem Hanım tanıttı. "Yeni İngilizce Öğretmeni'miz Hande Hanım, Hatice Hanım'ın bıraktığı sınıflara girecek." dedi kendisini izah ederken. Yanaklarının kıpkırmızı olduğuna emindi, çok sevinçli ve beraberinde heyecanlı olduğunda böyle olurdu.

 

Sırası ile tüm öğretmenlerle tanıştı, kendini tanıtmaktan çekinmedi. Sevindi çünkü, kimse neden koltuk değneği ile olmasına takılmamış, soru sormamıştı. Öğretmenler odasında kısa vakit geçirdikten sonra beraber çıkarak binanın içinde ilerlediler. "Biyoloji Hoca'mızla tanıştıramadım seni, çocuğu hasta, birkaç gündür gelemedi. İşinin başına geçtiğinde, inşallah onunla da tanışacaksın." Çok önemli değildi, takılmadı bile Hürrem Hanım'ın dediklerine, üzerinde durmadı. Neticede tanışması gerekenlerle tanışmıştı. "Yardımlarınız için çok teşekkür ederim, eşim dışarıda beni beklemekte, acele çıksam doğru olacak, çünkü çok beklettim." Sözlerinin ardından çok kalmadı, tekrardan Hürrem Hanım'la el sıkıştılar ve okulun bahçesine ilerledi Hande. Yollarını ayırdıklarında, teninde umudun eşsiz bir tebessümü vardı, mutluluğu her tarafına sirayet etmişti.

 

Yolun nerede ise çoğunda eşine kabul edildiğini anlattı. Okul müdürünün kendisini övdüğünü, tüm okulu tanıttığını ballandırarak anlatırken mutluluktan içi içine sığmaz hale gelmişti. Yüzünü buruşturan Aras, bir ara hemen toparladı kendini. Dinlemek istemese de mecbur bırakılmasına sinir oldu. Gereksiz geldi kadının konuşmaları. Övmüşse hayrına övmemişti, Hande'nin, Yeliz Hanım'dan torpili vardı sonuçta. "Yaşının olgunluğuna rağmen çok beyefendi bir adam, eşi de hanım hanımcık, görsen sen de çok seversin." Yüzünde gülücükler eksilmeden anlatırken kalbinin atışını dilinin altında hissetti. "Doğrudur canım, senin ilk iş gününde gelip tanışacağım zaten." Soğuk ve durgun konuşmasına, o an kendi mutluluğuna takılmamış, fark bile etmemişti Hande. Yaşamak istediği tüm mutlulukların başından geçmesi çok güzeldi. Müjdelerin en güzelini de şimdi annesine verecekti, başarısını anlatacaktı. Çantasından tam telefonunu çıkarmak aklına geldiğinde, kocasının sözleri ile duraksamak zorunda kaldı.

 

"Hande, söylemek için ne kadar doğru zaman olduğunu bilemem ama sonuçta artık benimle evlisin, bak işin de oldu, mezun olmana da çok az kaldı." Avuçları içinde direksiyonu kavramış olan genç adam, sözlerini kendince toparladı. Sakince boğazını temizledi, aslında ilk evlendikleri zamanlarda da dile getirmişti ama çok kısa üzerinde durmuştu. Çünkü Hande, o zamanlar daha hassastı, incitmek istememişti. "Şu seni zorla tutan adamdan artık şikayetçi olsan, izin ver de süründürelim o adi herifi." İrkildi Hande, korkudan bir anda sarsıldı. "Seni kaçırmış, bağlamış, depolara; zindanlara kapatmış, kimi zaman ilaçlar enjekte ederek uyutmuş, izin ver de böyle birini süründürelim." Sözleri, üzerinde çarparak durdu kadının, her tarafını hızla deldi geçti. Yapamazdı, hızla tekrar başını iki tarafa salladı. "Yaa ben seni anlamıyorum, neyin korkusundasın, kızım ben varım işte seninle, okumuş eğitimli kadınsın; nasıl susar sessiz kalırsın, seni köpek gibi bağlaması hoşuna mı gitti?" Sesi hafifçe hiddetlenirken Aras'ın, ruhu orada değildi Hande'nin, nedensizce şefkat gördüğü günleri anımsadı.

 

"Yapamam!" Hiddetle bağırırcasına konuştu. "Sana demesi çok basit tabii, benim için değil ama anladın mı, asla değil." Yüzü kızarmasına rağmen engellemedi sözlerini, zorla da olsa konuştu. "Zor olan ne, anlat da bilelim."

 

"Yaa ben o adamın evinde kaldım, bana altı ay baktı, ekmeğini yedim." Kendini toparladı, çünkü konuşmakta zorlanmak istemedi. Ne zaman konusu açılsa daralırdı ama neden bulamadı, neden bunalırdı ki, sakin kalacaktı. "Oldu olacak karşısına geç de helallik iste."

 

"Üzerime gelme, adamın çocuğu var, zaten öksüz kalmış, bir de babasız mı kalsın."

 

"Yapma Allah aşkına Hande, hiç tanımadığın birinin, tanımadığın çocuğunu düşünürken biraz kendini de düşün. Sen o hallerde çırpınırken Neslihan Anne perişan olmuştur."

 

"Şikayetçi olmayacağım!" Yüzünde ifade kalmadan diretircesine devam ettirdi.

 

"Yaşadığın günlerin zorluklarından söz ederken şimdi şikayetçi olmaman ne kadar doğru sence?"

 

"Kendimi öldürmek istedim ben, intihara teşebbüs ettim, o gün bana o adam ve ailesi sahip çıktı, üzerimde çok fazla hakları var, ben geçmişime perde çektim, sen de uzatma lütfen."

 

"İnşallah dediğin gibidir, aksi taktirde, ikimiz için de, konu tekrardan açılırsa kötü olur."

 

"Başka ne olabilir ki Aras, söylesene, ne bekliyorsun?"

 

"Ulan bir de utanmadan soruyor musun, karşımda aşk oyunu oynadınız!" Yükselen sesine karşılık sakin kalmak için çabaladı Hande, halsizleşti anında. Yorulmuştu ve en çok tartışmaktan bunalmıştı.

 

"Beni zindanlara kapatan birine aşık olacak kadar psikopat değilim, o kadar hissizim ki, seni onunla kıskandırmak istedim sadece."

 

Konuşmak, sözleri devam ettirmek istedi Aras, 'Dışarıda dolanmasına izin verecek kadar rahatsın ama.' demek istese de sustu, uzatmak istemedi. Konu tamamen kapandığında aklına gelene karşı hevessizdi Hande. Şimdi arasa annesini, sesinde kırıklık vardı, iş bulduğuna dair sevinci tükenmişti. Karşısındaki kocasına gerildiğini ve üzüldüğünü belli edemezdi. Hiç tartışmamış misali, annesini aramalı ve müjdeli haberi paylaşabilirdi. Yapacaktı tabii, umudu içinde kalacaktı. Çantasından telefonunu çıkararak, rehberine girdi. Daha haber vereceği çok insan vardı aslında, Süheyla Hanım'la da paylaşması gerekirdi. Alper Ağabey'ine anlatacaktı ama onu es geçebilirdi, sonuçta akşam ki davette annesinde olacaktı. Neslihan Hanım'a da anlatabilirdi ama istemedi, önce Yeliz annesine anlatacaktı, onun hakkı vardı iş bulması üzerinde. Her ne kadar İbrahim Bey, kendi çabasından ötürü kabul edildiğini belirtse de, Yeliz Hanım olmasa çok zordu. Önce onu arama kararı alarak isminin üzerine dokundu. Usulca telefonu kulağına tutarak bekledi. Çalıyordu, açması çok sürmezdi, aradı mı hemen açardı annesi.

 

"Yavrum!" Sıcacık sesi ile cevapladı telefonunu, tekrardan tebessümü teninde can buldu Hande'nin. Yüzünü güldüren bir annesi vardı, meleği olmuştu kendisinin. "Canım annem, hakkını nasıl öderim bilemem ama bunu da başardık, seninle düşlerimize bir adım daha ilerledik, kızın işe kabul edildi." Sözcükleri kifayetle dolanırken dilinde, kısa süreliğine başını kaldırdı. Tam orada, kocasının sinirli bakışları ile karşılaştı. Yüz hatlarında öfkeden başka hisse rastlamadı. Nedenini, az önce verdiği cevaplara yorumladı. 'Şikayetçi olmayacağım' demesine sinirlenmişti anlaşılan. "Güzel kızım benim, diplomanı bana getirdiğinde, hakkını zaten ödemiş olacaksın." Yakında mezun olacaktı, onun tedirginliği de vardı üzerinde ama gelecekti üstesinden. "Canımın içi annem, o da olacak, biraz tedirginliğim var ama senin sevginle aşacağım." Ne çok engelleri aşmıştı annesine tutunarak, bunu da çözecek, diplomasını ellerine bırakacaktı.

 

"Yapacaksın tabii, benim kızım okullar arasında birinci oldu, bunları da atlatacak." Yine umudu çoğaldı, artarak çoğaldı. Tam o sırada telefonun ucunda başka sesler de algıladı ama ne olduğunu anlamakta zorlandı. "Yanında biri mi var anneciğim?" Kaşları kendinden bağımsız çatılırken sordu, merakına engel olamadı. "Yok." Sesi gevelenircesine çıkan Yeliz Hanım'ı anlamakta zorlandı. "Yavrum, sen biraz geç gel istersen." Sabahtan erken gelmesini isterken ne değişmişti? Yoldalardı ve kocası, annesinin evine doğru sürerken daha dönemezdi. "Sıkıntı mı var?" dedi merakı daha da çoğalırken. "Yok annem, sen takılma bunlara." Sorunu anlamak için çabaladığında çok zorlanmadan, gelen seslere dikkat kesildiğinde anladı.

 

"Sana aç kapıyı dedim, o işler öyle kolay değil!" Yankılanan ses, Neslihan Hanım'a aitti. Telefonun diğer ucunda, sesi tamamen kavradığında, sorunu çözmüştü. "Yeliz aç şu kapıyı, konuşacağız dedim sana." Sesler gittikçe çoğaldı. Evin kapısını aynı zamanda hızla vurduğunu çabucak anladı. Hande, olan biteni çabucak anlarken, "Hemen geliyorum!" dedi hız içinde. O kadar fedakardı ki Yeliz annesi, etkilenmemesi için 'Gelme' dese de daha çok hızlanacaktı. "Yoldaydık zaten, yarıladık bile yolu, daha çok hızlanacağız." İnanılır gibi değildi, yine bu davette de olay çıkaracaktı Neslihan Hanım, hiç şaşırması gerekirdi. "Hande, yapma kızım, biraz oyalanın." Mahcubiyet hissi içinde konuşan Yeliz Hanım'ın sözünü sertçe kesti. "Onun hakkından ancak ben gelebilirim anne, bu defa insafımı kenara bırakıp beklemediği yerlerden vuracağım, bekle, hemen geliyoruz." Sesindeki hiddetin ardında güven hissi vardı aslında, kendine güvenme hissi. Telefonu hızla kapatarak çantasına attı.

 

"Yine annemler birbirine girmiş, daha hızlı sürer misin?" Sesindeki endişe, belli belirsiz tebessüm ettirdi kendisine. "Sen sakinleştiremezsin zaten Hande'ciğim, tartışmaları tutmuşsa sürer, boşa uğraşma."

 

"Çok rahatsın ama senin kadar olamam ben." Daha çok gerildi, sakin tavırlarına sinirlenmemek elde değildi.

 

"Çünkü kısır döngü."

 

"Yalnız üstesinden beraber gelebiliriz, mesela sen, sakinleştirebilirsin Neslihan Anne'mi, ne de olsa aranız süper ötesi."

 

"Güzelim, iki kelimenden birinde bana laf sokmasan, hoş değil."

 

"Yok sevgilim, ben laf sokmam, direkt konuşurum, Neslihan Annemi üzerimizden sakinleştirerek alsan da, biz de Yeliz annemle hazırlıkları tamamlasak." Gülerek konuştu Hande, 'Laf sokmam' dese de iğnelemişti.

 

Yine günü bilindik ilerlemişti aslında, iki annesinin arasında kalan Hande için işler hiç umduğu misal devam etmedi. Kendini kimi zaman hep tenis topu gibi hissederdi. İki tane annesi vardı ve ikisinin arasında savrulurdu. Bir kolundan biri tutardı, diğer kolundan öteki. Paylaşılamayan evlattı Hande, hangi ev sahiden kendinindi? Evini aradı, uzun süre aradı. Yıllarca, Yeliz Hanım'ı tanıdığı senelerce evini aramak ve bulmak istedi. Yine de hangi ev kendinindi, bilemedi asla, kavramakta hep zorlandı. "Yeter!" dedi kin içinde, Neslihan Hanım'a zerre tahammülü kalmamıştı. "Yine derdin ne senin, sizin alıp veremediğinizi çözemedim." Çok bunalmıştı, süregelen kavgalarına tahammül etmesi zordu, akıl erecek misal değil. "Ben suçlu değilim, ikinizin bir olup beni dışlamasından bunaldım, anladınız mı?" Yine benzer meselelerdendi, kendisi sıkılmıştı da, onlar hiç sıkılmamıştı.

 

"Anneciğim lütfen, akşam davet var, kimsenin seni dışladığı yok, hadi çık da, işimizi halledelim."

 

"Ben davetli değilim, doğru mu kızım?"

 

"Gelmek istersen kapım sana açık Neslihan." dedi söze tekrar girişte bulunan Yeliz Hanım. "Geldin, hoş geldin, tartışma çıkarmadan duracaksan amenna, 'Yok ben beceremem' dersen kapı önünde."

 

"Ben sana değil, kızıma geldim, asla da gitmem." Elindeki çantasını masanın üzerine bırakarak koltuğa oturdu Neslihan. Bacak bacak üzerine atarken "Kambersiz düğün olmaz!" dedi sinir içinde. "Hem de vicdan azabı olarak oturacağım karşında."

 

"Sen dua et, ben de bir anneyim, aksi taktirde polis çağırıp seni evimden attırmasını bilirdim." Yapacaklarını ertelemiş olan Yeliz Hanım, olacakları sinesine çekti. Hızla mutfağa ilerlerken ardına döndü, Hande ile buluştu bakışları. "Yolcula kocanı kızım, sonra da gel mutfağa, tatlıları hazırlarız." Sadece başını salladı, diğer tarafa doğru ilerledi. "Akşam görüşürüz canım, Seher Teyze'leri alarak gelirsin, Fahri Amca da mutlaka gelsin." Geçen zamanda alıştıkları da oldu, alışamadıkları da. Hande için 'Anne' kelimesi çok özeldi, kayınvalidesine kullanacak kadar düşüremezdi. Sorsalar kendisine, Yeliz Hanım'dan başkasına asla kullanmazdı. 'Baba' keimesine gelince, sözler tükenirdi. Yara olmuştu o kelime. Yıllarca kanatmıştı içini, hiç durduramamıştı. Şimdi ikisini de kullanamazdı, kocasının ailesinden sadece kayınpederini benimsemişti ama 'Baba' demesi imkansızdı.

 

"Alırım, sen takılma." dedi sakince. Sonra canı acırcasına devam ettirdi sözlerini. "Seni çok seviyorum Hande." Evden çıktıklarında bahçede uğurladı kocasını. "Ben de seni." dedi ama sesi durgundu, olanların etkisinden çıkamamıştı. "Beni arabada iğneledin tekrar ama Neslihan Anne benim için ne ifade etmekte ise, Yeliz Hanım da benzersiz. O, bana çok hakaret etti ama ben akşam evine geleceğim. Yemeğini yiyeceğim, sofrasına oturacağım, bunlara senin için katlanacağım, seni sevdiğimden." Yaklaşarak alnına dokundurdu dudaklarını, kendini istemsizce çekti Hande. "Zamanla düzelecek, Yeliz Annemin de sana karşı, seni tanıdıkça tutumu değişecek." dedi sakince. "Arabada şakalaştım ben seninle, kötü amacım olmadı." Tekrardan açıklamalarını tamamlarken düzgünce gömderdi ve ardına dönerek eve girdi.

 

Çok güzel zaman geçirdiler Yeliz Annesi ile beraber, hiç sıkılmadan tatlıları hazırladılar. En güzeli, onunla mutfağa girmekti. Keki çırparken her tarafını batırdı ama eğlenerek çırptı, zevkle karıştırdı. İçeride Neslihan Hanım oturmakta olmasa, daha az kasılırdı aslında, varlığı bile bazen rahatsız ederdi kendisini. Bir taraftan keki karıştırırken diğer taraftan da annesine olumlu geçen iş görüşmesini, ballandırarak anlattı. "Görecektin anne, İbrahim Bey, o kadar güzel bir insandı ki, hiç incitmeden görüşmemizi sürdürdü." Rondada parçaladığı antep fıstıklarını, çırptığı kekin içine hızla boşaltarak tekrar çırpma işlemine devam etti. "Seversem işimi, eğitimciliği bırakmam, ikinci üniversitemi de 'Öğretmenlik' üzerine okurum. Sergimi hobi olarak açma kararını vardım, sonralara erteledim ve kendimi bunaltmadan başaracağım."

 

"Ben de böyle düşündüm bir tanem, hem inan hanımlara öğretmenlik çok yakışır, benim güzel kızıma daha da yakışacak."

 

"Deme öyle, ben iyice heyecanlanırım, pazartesiye kadar uykum gelmez." Gülümsedi Yeliz Hanım, planları istediği gibi ilerlerken aklındaki ilk merakını sordu. "Bana anlattığın öğretmenler hariç kimlerle tanıştın?" dedi sakince. Omzunu kaldırdı Hande. "Hiç kimse, hepsi ile tanıştım." dedi. Sonra ansızın aklına geliverdi. "Aaa, Biyoloji Hoca'sı varmış, birkaç gündür gelmediğini anlattı Hürrem Hanım, nedeni de sanırım, çocuğu hastalanmış ondan; çok önemli değil zaten, tanışmam gerekenlerin hepsi ile tanıştım sonuçta, pazartesi gelse de hemen başlasam, şimdi nasıl geçer zaman." Sinsi gülüşünü belli etmemek için ardına döndü Yeliz Hanım, aklındakilerin gerçekleşmesine ramak kalmıştı. Uzun süre daha mutfakta zaman geçirirlerken Yeliz Hanım'la berabar fotoğraf çekindiler. Telefonun ön kamerasını kullanarak çektikleri resmi, anında sosyal medya hesaplarının hepsinde paylaştı Hande. "Allah, bana annemi tekrar bağışladı." Yazdı altına, ilk defa beraber, eski günlerdeki gibi zaman geçirdiler.

 

Yemek daveti, kendi evlerindeki misal ilerledi, güzel ve sade geçti. Sıradandı, çok beklentilere girmedi Hande, ne de olsa evindekini kocası rezil etmiş, Neslihan Hanım'ı çağırarak huzurlarını kaçırmıştı. Yemeklerini özlemişti Yeliz Hanım'ın, buradaki evinde çok rahattı, önceki zamanlarını özlemişti. Yeme şekline bakılırsa, özlemi aşikardı. Diğer misafirlerinden çok, Hande iştahlı davrandı. Zamanın nasıl geçtiğini, annesinin evinde hiç fark edememişti. Sular durulmuş, eşi ve annesi sakin iletişim kurmuşlardı. Değişmemekte olan tek gerçek, Neslihan Hanım'ın ilgisizliği ve bencilliğinden ibaretti. İş bulduğunu anlattığında, başını elindeki cep telefonundan kaldırmadan, "Çok sevindim kızım." demişti sadece. Nasıl ve ne üzerine olduğunu bile sormak istememişti.

 

Yemek davetini sorunsuz tamamlamışlar, kavgasız bitirmiştiler. Hande, pazartesi gününe kadar devam eden süreçte, evraklarını tamamlamakla uğraştı. İçine sığmamakta olan heyecanı ile baş etmesi de daha zordu. İmzaladığı kağıtlarla beraber, istenen evrakları teslim etti. Zaman, makaradan akan iplik misali, hızla devam ederken mesleğini eline almıştı. Çok az zaman kalırken mezun olmasına, işine alışmasına da kalmamıştı. Sanki eğitimcilik okumuşcasına, sunumunu severek sürdürmüştü. Kısa zamanda anlatımı beğenilmiş, öğrenciler ve öğrenci velileri tarafından övgülerle karşılandığında, daha çok geliştirdi anlatımını. Önce seminerler, ardından ek eğitimler alarak, iki haftalık iş sürecinde, ummadığı şekilde geliştirdi kendini. Tam bir hafta vardı üniversiteden mezun olmasına. Yakında gerçekleşecek tören için hazırdı elbisesi, özel olarak alışverişlerini tamamlamıştı.

 

Yaklaşan törenin beraberinde, okulda sınav zamanı da çatmıştı. Öğrencileri sınava alması gerekti ve İbrahim Bey, "Seni sınavda tek bırakamam, ilk etapta olmaz Hande." dedi ikaz edercesine. Ne kadar üstesinden gelebileceğini izah etse bile dinletememişti kendisini. "Bir kerelik tecrübeli öğretmenlerimizle beraber gir, o gözlemlesin seni, ardından kendin verirsin sınavları." dediğinde tedirgin hissetti kendini ama müdür uygun gördüğü için karşı gelmedi, ses çıkarmadı. Zamanın akımı, tüm sorunları üst üste getirdi. Hem törene az kaldı, hem sınav verecekti, hem de daha işine bile tam alışamamıştı. Tatlı telaşlardı aslında, kendisi açısından zor olsa da güzeldi. Törenin olacağı gün kuaföre gidecek, saçlarını özel hazırlatacaktı. Yeliz Hanım'la beraber, onun kendisini hep götürdüğü kuaföre gidecek, saçlarına özendirecekti. Öncesinde randevusunu almış, gününü ve saatini özellikle belirtmişti. Sınav vereceği güne bir gün kala, İbrahim Bey, tekrardan öğretmenler odasına gelerek, işi çözdüğünü izah etti.

 

"Yarın Biyoloji Hoca'mız izinden dönecek, size o destek çıkacak." dediğinde kabul etti Hande, zaten başka seçeneği kalmamıştı. "Sen zaten eminim halledersin ama bir defalık sana tecrübeli öğretmenin destek çıkmasını istedim." Yatıştırmak istercesine kendisini, açıklamalarını düzgünce sürdürdü. Zaten daha asla kabul etmezdi, kendisi şimdi de sınav sırasında disiplin sağlardı ama ikna edemedi. Ertesi gün, erkenden kalkarak duş aldı, üzerine en sevdiği elbiselerinden birini geçirdi. Yarımlık, diz kapaklarına uzanan elbisesinin çiçek desenleri vardı. Yırtmaçlı olsa da, kısa değildi. Yırtmaçı sağ tarafta, kenarları kalem misali durmuştu elbisenin. Saçlarını salık bıraktı, uçları dalgalı saçlarının, uçlarında sarı röfleler vardı ama çok belirgin değildi. Kendi rengi kumraldı, koyu bir renkti. Yanaklarına kıpkırmızı allık sürdü, dudaklarına hafif parlatıcı çekti. Göz kalemi ve rimelini ihmal etmedi. Hafif ama göze çarpacak hoşlukta tamamladı makyajını.

 

"Günaydın." dedi kahvaltı masasında karşısında duran kocası. Çantasını masanın kenarına bırakarak, tebessümle karşılık verdi. "Sana da canım." derken sesinde sıcak heyecanı can buldu. Hızlıca atıştırdı kahvaltısını, önündekileri iştahla bitirdi. "Gelemedim Hande, işler çok sıkı şu sıra ama mutlaka oradakilerle tanışacağım." Uzun açıklamasını sürdürürken adam, teskin etmek istercesine, "Halledersin sonra." dedi. Ağzı dolu konuşması, karşısındaki adama tebessüm ettirdi. "Sınav vereceğim için her tarafım kıpır kıpır, acıkmak istemem daha, bu kahvaltı ile dönerim kesin." Soluksuz lokmalarla boğuştuğu tabaktan başını kaldırdı. "Sen akşamdan acıkmışsın anlaşılan, sabahı zor etmişsin." Aralarına girerek konuşan Seher Hanım'a çevirdi bakışlarını, tam verecek cevap ararken kendinden önce davrandı kocası.

 

"Gece enerji sarf etmekte zorlandı, ondan acıkmıştır." İmasını hemen algılamadı, cümlesi ağırca tamamlandığında, teni hızla kızardı Hande'nin. Öksürdü, dudaklarındaki bardağı aşağı indirdi. Kayınvalidesinden o kadar değil ama çok sevdiği, kendisine hep babalık eden kayınpederinden çok utandı. "Terbiyesiz!" dedi kendini durduramadan. Yersiz şakasında ilkti ama arsızlığından anlamıştı ki, son değildi. Sadece şaka değildi amacı, kendisine düpedüz 'Yetersiz' demek istemişti. Yanına bırakmayacaktı ama şimdi değil, aile büyükleri varken hesap soracak değildi. Hande'den daha çok utanan Fahri Bey, hızlıca konuşma akışını değiştirdi. "Sana sınav için kesin destek olacak var mı kızım?" dedi anında. Konuşacak gücü kalmadığından, sadece başını salladı kadın. "Bu arada..." dedi konuşmaları tekrar değiştiren Seher Hanım. "Senin törenden önce bizim davet var, komşu davetine gideceğiz, aradan çıksın hızlıca, hepinizin haberi olsun."

 

"Benim için tören çok önemli, mezun olacağım." Yüzündeki kızarıklık ağırca geçerken önündekileri öncekine oranla daha sakin atıştırdı. "Sonrasına saklasanız davetlerinizi." Şimdi hepsine birden kendini veremezdi ki. "Önce annen ve abin, beraberinde çok sevdiğin hocan bize geldi, sonra biz annene geçtik. Senin davetlerin kadar bizimkiler de önemli kızım." İğnelemese olmazdı zaten, sabah herkes bir tuhaftı. Kocası ahlaksızlık eder, kayınvalidesi ortamı toparlamak isterken daha çok ip misali gererdi. Kayınpederi gibi görümcesinin de sesi çıkmamıştı bu sabah, sahiden herkes tuhaftı. Ses çıkarmadı, cevap verip de uzatmak istemezdi. Gitmezdi belki de, onlar davete giderse, kendi de Yeliz Hanım'a geçerdi. Tören için alışverişe annesi ile çıkacaklardı zaten, önceden anlaşmışlardı. Şimdiden kendi de elbiseler bakar olmuştu ama beğenememişti, istediği gibi bulamamıştı. Mutlaka bulacaktı, üzerine durup düşünmedi. Tamamen çıkarak düşüncelerinden, çantasını alarak toparlandı. Daha şimdiden sinirlenmişken çok kalmadı masada, birilerinin kalbini kırmak istemedi. Yeterince sinirlerini bozmuşlardı.

 

Kolejde öğretmenler odasında tamamladı zamanını, ilk dersleri boş olsa da, evden çabucak çıkmak istemişti. Zamanın akışında hızlıca hazırladığı soruları gözden geçirdi. Zaman ilerledi, dersinin saati tamamen geldiğinde, öğretmenler zilinin çalması ile doğruldu, eline sınav sorularının olduğu kağıtları aldı. Zoraki kavradı kağıtları, kucağında toparladı. Ağırlık alırsa kucağına, beli daha çok iki kat olurdu ama üzerine durmadı. İlerlerken koridorda, öğretmenlerle konuşan ve fikir veren okul müdürü İbrahim Bey'le karşılaştı. Sıcak bir tebessümle selam verdi kendisine, karşısındaki adam da onu karşıladı. "Hande kızım, sen sınıfına rahatça geç, senden önce Biyoloji Hoca'mız senin dersine girdi, o sana sınav sırasında destek olacak. Uzun zamandır çocuğu hasta olduğu için izne çıkmıştı, bugün döndü." Uzun cümlesini dinlediğinde sadece başını salladı. "Olur hocam, kolay gelsin." derken, "Sana da." dedi ardından İbrahim Bey. Hızlıca asansöre ilerledi, asansörü çağırdı. Çok beklemeden açılan kapıdadan girerek çıkacağı katın düğmesine bastı.

 

Hande, derse gireceği sınıfın kapısını hızla aralarken içeri adımını attı. "Özür dilerim hocam, İbrahim Bey anlatmıştır, rahatsızlığımdan ötürü biraz geciktim." Hızla ardına döndüğünde genç kadın, karşısındaki adam da kendisine dönmüş, bakışlar ansızın birbirine karışıvermişti. Yerinde kalakalan Hande, korku içinde iki adım geri ilerledi. Kendinden bilinçsiz, refleksle geriledi kapı tarafına doğru, daha da adım atamadı, haraket edemedi. Yıllar geçmiş misali hissetti ama sadece birkaç ay geçmişti. Zaman, kendisine çok ağır bir oyun oynamıştı. Yüreği, hırçın dalgalar misali kalkıp inerken kaskatı kesildi. Yanma hissetti teninde, önce teninden giden kırmızılık, şimdi bedeninin her tarafına akım etti. Yüreğine engel olamadı, inip kalkan kalbindeki atışlar daha da sertlenerek hızlandı. Yarım kalan ne varsa, karşısında bulabilmek için asla hazır değildi. Yeni hayatına tam anlamı ile alışamamışken beklemediği manzara karşısında tutuldu kaldı.

 

Bölüm sonu...

 

Sizce Hande, son sahnede kiminle karşılaştı?

 

Bununla ilgili düşüncelerinizi beklemekte olacağım.

 

Yeliz ve Neslihan'ın arasında kalan Hande'nin daha bunlar normal günleri. Yorulacak daha çok, tükenecek. Yıpranacak, annelerin kavgası arasında sıkışıp kalacak. Sizce hangi anne haklı?

 

Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle...

Loading...
0%