Yeni Üyelik
41.
Bölüm

40. Bölüm: "Bitiş"

@mavi_melekler

Merhabalar!

Nasılsınız, iyisinizdir inşallah!

 

Ben süperim, çok iyiyim, bölümler ilerledikçe iyi oluyorum.

 

Genel sıkıntılarım var tabii ki ama yazarak iyileşmeye çalışıyorum.

 

Bölüm Şarkımız:

Bendeniz - Kördüğüm

 

Keyifli okumalar!

 

 

40. Bölüm: "Bitiş"

 

Yeniden çıktığı öğretmenler odasına girerken sinirden ellerinin titrediğini hissetti, öğrendiklerini idrak etmesi hiç kolay değildi, zaten olmayacaktı. Köşede asılı çantasını alarak masanın üzerine bırakan genç kadın, askıdan ince montunu alarak üzerine geçirdi. Çıkacaktı, hesap sorması gereken birileri vardı, geç kalamazdı. Hayata hep geç kalmış, bedelini en çok kendi ödemişti, bir kez daha gecikemezdi. Koluna çantasını takarak öğretmenler odasından çıkarken dersinin kalmadığını biliyordu, zaten paydos edecekti, öğrendikleri, çıkışını hızlandırmıştı. Yeniden merdivenleri inerken ders saati olduğundan ortalık çok tenhaydı, ders aralarında daima asansörü kullanırdı. Kolunda kavradığı çantasıyla beraber aşağı inerken Fatih'in merdivenlere doğru geldiğini fark etti. Kendisi inerken o, kendi tarafını doğru geliyordu. Yavaşlattığı adımlarla inmeye devam ederken iyice ağırlaşarak, son iki basamağı da bitirdi, karşısında durdu. "Öğrendim." dedi kendisine yaklaşan adama solukları birbirine dolanırken konuştuğunda. "Ben bilmiyordum, kardeşinin katili olduğunu bilmiyordum." Acı çeken insanlar, birbirinin aynası olurlardı, acılardı birbirine yansıma olan aslında. "Hepsi bedelini ödeyecek, Aras bilinçli o adamla arkadaşlık ediyordu, hesabını soracağım." Nasıl bir adamla evlenmiş, ona nasıl 'Ailem' demişti, hâlâ kendine inanamıyordu. Soluk soluğaydı sinirinden, saçlarının arasından elini geçirirken dudakları birbirine çarpıyordu.

 

"Ne yaşarsan yaşa, daima seninle olacağım. Ben sende ne kadarsam, sen de bende o kadar olacaksın." Konuşurken nasıl olduğunu anlayamadan, kendinden bağımsız ellerini tutarken gözlerine korkusuzca, yüreğine meydan okurcasına baktı. Siyah gözler, karanlık gecenin temsili oldu genç kadına, şimdi gecenin zifiri karanlığına benzettiği gözlere yakışırcasına, katran karası kadar cesur olacaktı. "Yapma, benim için aileni..." Karşısında konuşan adamı susturmak istercesine, tek elini elinden çekerek havaya kaldırdı. "Benim orada ailem kalmadı, hayatımı kendi ellerimle tekrar inşa edeceğim." Yürüyerek önünden çekilen kadına sadece baktı, bakmakla kaldı, daha ileri gitmek istemediği gibi üzerine durmadı genç adam. Sadece yüzünde kendinden bile sakladığı, tebessüm tınısı vardı. Koridorda ilerlerken bundan sonra hiçbir düzenin eskisi gibi olmayacağını düşündü. Hayatları değişecekti, düzenleri başka boyuta geçecekti. Doğru bildiği ne varsa bırakacak, gerekirse herkesi karşısına alacaktı Fatih, kararı kesindi.

 

Okuldan çıktığı gibi hemen soluğu, yolun karşısında kalan Dilek Hanım'ın evinde alan Hande, sinirinden delirmek üzereydi. İş görüşmesine gitmek için çıkmaya hazırlanan Efsun'la kapıda karşılaştı, kendisinin halini görünce gitmekten vazgeçti. "Çok önemli değildi zaten, olmasa da olur, gel biz konuşalım hadi." Gözü kararmıştı sinirden, nasıl bencillik ettiğinin farkındaydı. Arkadaşını işinden ediyordu mesela, kendini düşünüyordu sadece. Aklını dolduranları anlatmak, yüreğini dökmek istiyordu. Üzerinden montunu çıkararak askılığa asan genç kadın, arkadaşının montuyla çantasını da elinden. "Suçlama kendini, zaten hiç gidesim yoktu, içime sinmeyen, kıytırık bir fabrikaydı." Yan yana otururlarken Dilek Hanım'ın nerede olduğunu sorguladı önce, burada olmaması daha çok işine gelirdi. Dışarıya, alışverişe çıktığını, işinin uzun sürebileceğini öğrenirken rahatladı. Şimdi konuştuklarını öğrenirse, gider anında annesine söylerdi, uğraşmak istemiyordu. Olayların üstesinden tek başına gelecekti, kararı kesindi. Dilinin ucundakileri sırasıyla yuvarlayarak toparlarken anlatmaya başladı. Başlarda öyle hızlı giriş yaptı ki, karşısındaki kız, kendisini anlamakta epeyce zorlandı. Kafası karışırken duraklamasını istedi.

 

"Allah aşkına bir dur, yavaşla Hande, ben yetişemiyorum senin hızına." Uzun zamandır görüşememiştiler aslında, anlattıklarında zorlanmasında bunun da etkisi büyüktü. "Taneler halinde anlat." derken kendisi de soluk aldı, boğulmuştu hızlı kelimelerden. "Önce şu İhsan'ı bir anlat, hep askıntı olmuş sana ama sen bizim hiçbirimize söz etmemişsin."

 

"Benim size anlatmama gerek yok ki, beni ondan koruyacak biri vardı zaten." Kelimelerini düzgünce sıralarken Fatih'ten söz ettiği aşikardı, telaffuzundan sonra başını aşağı eğerken yanakları kızarmıştı. "Bak sen şuna." dedi muzipçe gülen Efsun. "Neden şikayetçi olmadığın belli, Yeliz Teyzem sonunda amacına ulaşacak anlaşılan." Yanındaki kızın sinirle koluna vururken kendini gülmemek için zor tuttu. Her ne kadar utansa bile gülme isteği vardı içinde. İçindeki isteği bastırarak konuşmalarına kaldığı yerden devam etti. "Ben başlarda onu, sıradan öğrenci velilerinden sanırdım, Aras'ın arkadaşı olmasıyla bizim okulda çocuğunun olmasını, basit tesadüfe yorumladım. Bugün koridorda, Fatih'le tartışmalarına rastlayana dek, hep öyle sanmıştım. Görecektin tartışmalarını, nasıl birbirlerine girmişlerdi, anlatamam sana. 'Sen benim kardeşimin katilisin, elimdeki doktor raporuyla seni süründüreceğim, kaderinden kaçamayacaksın.' dediğini duydum. Kan beynime sıçradı, elim kolum kilitlendi, ne yapacağımı bilemedim. Kilitlendim resmen, orada tepki bile veremedim. Düşünsene Efsun, o adam katil, eminim bundan Aras'ın haberi var, Fatih'ten intikam almak için İhsan'ı kullanıyordur, ben her şeyi beklerim ondan, şu saatten itibaren kinim daha çok arttı. Ben o, medeniyetten yoksun mağara adamıyla nasıl evlendim acaba, nasıl nikah masasına oturdum, hangi akıldı bendeki bilmiyorum ama kesinlikle ayrılacağım."

 

"Ne, ayrılacak mısın?" Biraz şaşırsa bile sevincinden çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Beklemiyordu, karanlıkların içinde karanlığa kavuşacağını düşünerek arkadaşı için acı çekerdi daima, şimdi böyle karara varmasına çok mutlu olmuştu.

 

"Ben sana anlatamadım tabii, kararımı birden almadım, çok düşündüm. Önce doktorumla konuştum, ondan onay aldım, istiyordum ama cesaret edemiyordum. Mehmet Hoca, bana sadece, ne kadar güçlü olduğumu hatırlattı. Ben güçlüyken, evli olduğum adam zavallıymış aslında, tüm çabaları bundanmış. Kötü demedim bak, zavallı dedim, ikisi çok başka. Aciz olmasa, günahsızca alınan can üzerinden intikam planları yapmaz. Ben öz babamı sildim attım hayatımdan, ona asla insaf etmem. Korkularıma rağmen boşanacağım, nasıl zor süreç olduğunun bilincindeyim. Direnecek, uzatacak sürekli, beni sevmekten olduğunu sanmam; aşağılayarak kendini tatmin edecek kimsesi kalmayacağı için, ayrılmayalım diye her yolu deneyecek. Kolay hal evinden çıkamayacağımı biliyorum, yasal süreç gereği, mahkeme gününe kadar evinde kalacağım. Beni yanında tutmak için üzerindeki vesayet hakkını kullanacak, o her yolu dener ama umrumda değil. Bu akşam, davetten döndüğümde, karşısına geçip ne biliyorsam anlatacağım. Bir katille iş birliği yaptığını bildiğimi anlatacağım, yaptığı diğer birçok rezilliği yüzüne çarptıktan hemen sonra boşanacağımı söyleyeceğim." Böyle düşünmesine, tüm incelikleri anlatarak gözden geçirmiş olmasına daha çok sevindi. Çünkü tüm bunları düşünmüş, olacalları tamamen gözden geçirmişse, kararı da öylesi kesindi demek ki. Daha çok ziyan olmadan karara varmasına mutlu oldu ama içini kemiren korkudan kendini alamadı Efsun. Ya boşanacağını söylediğinde ziyan olursa, birçok kadının hayalleri, bundan ötürü alınmamış mıydı elinden? Kötü düşünmek istemedi, cesaret vermesi gerekti. İnsan, korkularının esiri olurdu daima, kaçtıklarına esir edilirdi. Esaretle cesaret arasındaki bir harfi ve incecik çizgiyi düşünerek umuda tutundu.

 

"Bence sen bunun için değil, az önce itiraf ettiğin gibi, birikmiş tüm yaşanmışlıklar için boşanmak istiyorsun. Bana kalırsa, kocanın olanlarda asla parmağı yok, İhsan'la sıradan arkadaşlar, yani hapisten çıktığını bilmiyor. Aras çok bencil bir adam, adının kirlenmesinden korkar, hapisten çıkmış İhsan'la arkadaşlık edeceğini sanmam. Hoş, adı da yok ya işte, tek ünvanı; rektör Fahri Bey'in oğlu olmak, buna tutunuyor, söylediğin doğru, zavallının teki. Doğru kararı almışsın ama son öğrendiğinin üzerinde durma, takılma bence, boşanma isteğini anlatırken mümkünse, bu olayı dile bile getirme. Sen öğrendiğini hiçbir yere karıştırma, sadece kendine odaklan. Tamam anladım, içinde yeşeren başka bir sevda var ama o adamın hakkını sonra savun Hande, kocanın eline koz verme, 'Benden o adam için ayrılıyorsun' dedirtme, yani bana kalırsa oralara girme. Tabii sen bilirsin ama ne yaparsan yap, nasıl konuşursan konuş, kurtulmaya bak." Gözlerinden kin akarken söyledikleriyle daha çok gerildi Hande, hepsini anlatacaktı. Kim ne derse desin, umrunda olmayacak, öğrendiklerini yüzüne çarpacaktı. "Hayır, bilinçli görüşmese bile o adamla, ben öğrendiklerimi anlatacağım." Konuşmasının sonlarına doğru sinirden dişlerini sıktı. "Arkadaş arkadaşın aynasıdır diyerek ne mal olduğunu anlatacağım. Bilinçsizce bile olsa, çamur çamuru çekti işte. Bu akşam, döneceğim davetten sonra o evde büyük kıyamet kopacak."

 

İddaalı konuşmaları, yanındaki arkadaşını şaşırtırken sakin tepki vermeyi seçti genç kadın. Üzerine gitmek istemedi. "Hakkında hayırlısı olsun, biraz zor günler geçireceksin ama o adamdan kurtularak rahat edeceksin." Konuşmalarını usulca sonlandırırlarken yerlerinden doğruldular. Köşedeki konsoldan çantasıyla montunu alırken arkadaşıyla vedalaştı. "Benim yüzümden gideceğin yerden oldun, kusura bakma." dedi mahçup şekilde. Kendini kötü hissetti, ilk geldiğinde çok gözü dönmüştü, ne olursa olsun, birine anlatmaya ihtiyacı vardı. "Zaten çok önemli değildi, takılma sen." Gülimsediler, birbirlerine sarıldılar, anında kapıdan çıktı Hande, davete yetişmesi gerekti. Yoldan binecek araba bulursa, işi daha kolay olurdu aslında. Yürüyebildiği zaman çoğunlukla yürürdü ama şimdi Yeliz Hanım'ın evi, buraya biraz ters kalıyordu. Genelde arabaya para vermemeyi tercih ediyordu. Boşandığında tüm dertlerinden, geçim sıkıntısından tamamen kurtulacaktı. Çok değer verdiği özgürlüğüne tekrar kavuşacaktı. Yürüyerek yola doğru ilerletirken adımlarını, geçmişte değil, asıl şimdi özgürlüğünden alıkonulduğunu düşündü. Yoldan yürümeye, kaldırımda adımlarını ilerletmeye devam ederken sabah kendisini takip ettiğini hatırladı. Yüzüne açıkça demişti bunu, kabire gittiğini de biliyordu. Orada rahmetliye söylediği tüm sözleri dinlemişti. Tüm bunlara utanmasının beraberinde, kendisini takip ettiğini bilmesi, tebessüm ettirdi genç kadına.

 

Yine buralarda mıydı acaba, etrafına öylesine bakınarak göz gezdirdi. Olsa fark edemezdi ama dikkat ederse belki anlardı. Kendisini, sağlam şekilde gideceği yerlere ulaşabilmesi için takip ediyordu. Evli olduğu adam inadına işe bırakmazken onun yaptığına ne denirdi? Bilmiyordu, hislerine isim vermesi çok zordu. Yüreğindekileri isimlendirmek, açıkça cesaret istiyordu. Korkuyordu çünkü, hâlâ korkuları vardı ve içini ürperten gerçeklerden kaçamıyordu. Alıkonulmuş, korkunç günler geçirmişti. Tamam, o zamanlar aslında esir olmadığının şimdi farkındaydı ama başlarda, yaşarken anlayamamıştı. Daima korkutulmuş, korkularıyla baş başa bırakılmıştı. Özgürlüğünü elinden öyle zor zamanda almıştı ki, bağıramadıkça korkularında kaybolmuştu. Derin soluklar alırken bacaklarında hal kalmadığını hissetti, zoraki bile olsa Yeliz Hanım'ın evine gelmeyi başarmıştı. Ayrılık sürecinde, mahkeme ve avukat için çok para gerekecekti, Yeliz Hanım'a yük olmak istemiyordu, hepsinin üstesinden kendisi gelecekti. Sürekli araba tutamazdı, kazandığı parayı idareli kullanacaktı. Uzaktan ev gözüküyordu, rahatça soluklandı. Biraz durup dinlenebilirdi aslında, erken gelmişti, daha vardı gitmelerine. Kaldırımda biraz beklerken çantasından ilacını aldı, birazdan soluğu kesilecekti. Çıkardığı ilacını ağzına tutarak sıktı, rahatladığını hissedene dek, elinde ilaçla bekledi. Biraz soluklanınca ilacını tekrar çantasına yerleştirdi, bekledi birkaç saniye daha, ardından yürümeye devam etti.

 

Bir an önce sonlanmasını istiyordu çoğu olayın, hızlıca giderek gelmek istiyordu mesela, çünkü akşam döndüğünde, hepsinin burnundan getirecekti. Daima ezilmişti, yıpranmıştı, şimdi ezen ve yıpratan olacaktı. Kendisini elleriyle hazırlayan Yeliz Hanım, cami ortamına uygun şekilde giydirdi kendisini. Üzerine uzun, diz kapaklarına uzanan elbise giydirerek, saçlarını şalla kapattı. Kapalı ama şık giyinmesine yardımcı oldu. Elbisesi açık renkti, genelde elbise giydiği zaman hep çiçekli tercih ederdi. Bej renginin üzerine mor çiçekler dizayn edilmişti. Yakası 'V' şeklinde olan elbisenin yaka kenarları mor renge sahipti. Saçlarını örten krem rengi şalla boynunun açıkta kalan kısmını kapatırken bacaklarının açıkta kalan kısımlarını, beyaz, deri çizmelerle örttü. Çok beklemediler, epeyce geç vakit olduğundan çıkmaları gerekti. Koluna, zincirli kordona sahip krem rengi çantasını alırken annesiyle beraber evden çıktılar. Kendilerini Alper bırakacağı için zorlanmayacaklardı, yoksa gidecekleri cami, ters noktada kalmaktaydı. Alper'in, evin önüne doğru getirdiği araca, önce Hande'yi bindiren Yeliz Hanım, kapıyı örttüğü gibi hemen diğer kapıya koşarak kendisi bindi. Camdan dışarısını izlerken daha araba haraketlenmeden gerildiğini hissetti Hande, orada çok yabancılık çekeceğini anımsadı. Daha evliliğini sonlandırmadan, yüreğindekine emanet olamadan orada işi neydi? Başlarda suçu, yanındaki Yeliz Hanım'a atmak istedi ama hayır, onun suçu değildi. Sadece davet edilmiş, üstelik kendisini şu sıralar hiç zorlamamıştı. Arayarak özellikle davet eden Nurcan Hanım'ı geri çevirmek istememişti. Çok farklı bir sıcaklık görüyordu zaten onda, anneliği yakıştırırken kendisine olan anaç yaklaşımı aşırı hoşuna gidiyordu.

 

"Ben çabuk kalkarım anne, oradakilerin yabancılayan bakışlarıyla uğraşamam." Araba haraket etmeye başlarken ikazcı şekilde konuştu, insanlarla uğraşacak halde değildi, zaten akşam yeterince uğraşacaktı. Yarın sabah Nurcan Hanım'la konuşacak, boşanma kararını anlatacaktı. Kararlarına saygı göstermesinden hoşlanırdı en çok, kendisinim düşüncelerine önem verir, arkadaşça dinlerdi. "Biraz duralım, rahatsız olursan kalkarız canım." dedi sakince, hiç uzatmamasına şaşırmadı, son zamanlarda daha ölçülü davranır olmuştu. Yol boyunca sessiz kaldılar, arada Alper'le havadan sudan konuşmalar yaptılar, genel konuştular daima. Tekrar sessizliğe devam ederlerken koluna dokunarak tebessüm eden Yeliz Hanım, "Orada düşüncen değişecek." dedi tebessüm dolu sesle. Başını camdan çevirerek izlediği yolu bırakırken kadına döndü hafifçe. "Kalma konusunda mı?" Şaşkın olduğu kadar durgundu kelimeleri, alışırsa kalabileceğini biliyordu aslında ama ortama göre değişkenlik gösterebilirdi. Onaylayan bakışlarını gördüğünde boğazını temizleyerek kelimelerini seçmeye çalıştı. "Orada birkaç kişi hariç kimseyi tanımıyoruz sonuçta, ben rahatsız olabilirim, sorun çıkmazsa kalırız inşallah. Caminin ortamını çok severim, bana huzur verir, üstelik Kur'an dinlemek de çok güzel." Gülümsemesi çoğaldı Yeliz Hanım'ın, başını kızının koluna koyarken "Güzel olacak, sen kasma kendini." dedi sakince. Bugünden sonra olacakları anımsadı bir an için, düşünmek istemese bile kaçınılmazdı aslında, olacaktı ve bitecekti, son bulacaktı. Yanındaki annesine anlatmak istedi ama sonra vazgeçti, tam toparlamışken kendisini, üzmeye hiç hakkı yoktu. Üzülmezdi aslında, çok sevinirdi boşanacağına ama anlatmak istemedi, sonuçta yıpranacaktı. Açıkladıktan kısa süre sonra zaten herkese izah edecekti. Boşanma süreci epey zor geçecekti ama hepsini göze almıştı, durup sessiz kalmayacaktı. Boyun eğen kadınlardan olmayacaktı, sessizce can vermeyecekti, ölse bile sesini duyuracaktı.

 

Yol bitiminde arabadan inerlerken Yeliz Hanım'ın desteğiyle adımını yere atan Hande, rahatça soluk aldı. Kapıları örterlerken park alanında yürümeye başladılar. Alper, park yeri bulmakta zorlandığı için arabayı caminin biraz gerisine park etmişti. "Aa." dedi kendini boşlukta hisseden Yeliz Hanım, nasıl anlayamadığını bilemedi. "Ben çantamı arabada unutmuşum." Hande'yi indirmekle uğraşırken yine kendini ihmal etmişti. En azından aracı kendi kullanmadığı için rahattı, özellikle Alper'in kendilerini getirmesini istemişti, Hande varken zorlanıyordu. "Sen anahtarı ver, ben hemen alır gelirim." dedi oğluna elini uzatarak. Anahtarı avucuna bırakan Alper, annesinin unutkan haline gülmeden edemedi. "Siz ilerleyin ben yetişirim size." Yanlarından uzaklaşan annesine gözünün ucuyla bakan genç kadın, uzaklaştığına emin olduktan sonra ağabeyiyle beraber yola doğru yürümeye başladılar. "Ben sana bir şey söyleyeceğim ama şimdilik anneme deme, olur mu?" Yanındaki adama, sanki o an yüreğindeki kenet çözülmüş misali, hemen söylemek istedi. "N'oldu Hande, sorun mu var?" Endişeli haline burukça tebessüm etti, sorunun kendisiyle aylarca savaşmıştı, bundan sonra daha sorun olmayacağını düşündü. Tabii büyük sıkıntılar çekecekti ama içindeki azap dinecekti. "Yok, ben bir karar aldım, bugünü o kararın gölgesinde geçiriyorum. Sanki içimdeki tüm azaplar sonlanmış, meğer insan kendine saygı gösterip kendini dinleyince hayat güzelleşiyormuş. Ben ayrılmaya karar verdim ağabey, biliyorum çok zor, süreç kolay ilerlemeyecek ama hepsini göze aldım. Aslında kimseye demeyecektim ama durduramadım kendimi. İçimde bir boşluk var, orayı daha da boşaltmak, acımı kusmak istiyorum. Sen şimdilik anneme deme, süreç ilerlerken endişe etmesin, zaten öğrenecek." Yola ilerlediler, kaldırımda durdu Hande, soluklanarak kaldı. Şimdi deli gibi ağlama isteği vardı içinde, şurada, kaldırım kenarındaki ağacın altında oturup susmayışsız, saatlerce ağlasa rahatlardı ama yeri değildi.

 

"Geçecek, hepsini atlatacağız, süreçten korkma." Aldığı kararı dinlerken keyfi yerine gelmişti genç adamın, bekliyordu ama şimdi değildi. Böyle beklemediği zamanda söyledikleri, aşırı mutlu etmişti kendisini. "Başarılı bir avukatla, yeterli delillerle üstesinden geleceğiz. Sen çok güçlüsün Hande, ben sana inanıyorum, başaracaksın, her koşulda yardım edeceğim, desteğimi üzerinden çekmeyeceğim." Tekrardan burukça tebessüm etti genç kadın, güçlü doğmamıştı ama güçlü olmak zorunda bırakılmıştı. "Bu akşam alacağım karşıma, konuşacağım, daha fazla ilerletemeyeceğimi söyleyeceğim; birilerini memnun etmeye çalışırken, başkalarına yetişmek isterken kendime geç kalamam. Acizce davranamam, benim güçlü durmam gerek, öyleyim de zaten. İnsan, yaşadıklarının haddinden çok ötede olduğunu görünce, güçlü olduğunu anlıyor. Kendime çok kızgınım ama haklısın, geçeceğini biliyorum, tüm yüreğimle inanıyorum." Bakışlarındaki çöküntünün altında saklı olan umuda tutunuyordu, başka tutunacak dalı kalmamıştı. Olanlar için kendini devamlı suçlamak basitti genç kadın için, hatasını bilerek düzeltmeye çalışmak doğru olandı. "Biz hep sustuk, bir gün senin böyle kendini keşfedeceğini biliyorduk; yaşadıklarının tamamından, annem dahil hepimizin haberi vardı. Delirdi annem, seni oradan almak istedi ama durdurduk, beklemeyi seçtik, sana güvenmeyi seçtik, sen güvenimizi boşa çıkarmadın. Gördüğün şiddeti ilk Nurcan Hanım fark etti, anneme o anlattı. Her ne kadar seni oradan çekip almayı istese bile annem, yine Nurcan Hanım durdurdu onu, böyle çözüm elde edemeyeceğini izah etti. Sana sadece ne kadar güçlü olduğunu hatırlattık, kendin çıkmanı istedik, daha ileri gitmemesi için kocan olacak adamın gözünü korkuttum devamlı. Sen kendine ve sevdiklerine geç kalmadın, bundan sonrasını bir şekilde halledeceğiz." Rahatça soluklandı, karşısındaki adamın konuştuklarına zoraki tebessüm etti. Yeliz Hanım'ın yanlarına yaklaştıklarını gördüklerinde, ilerlemeye devam ederlerken anneleri de gelerek kendilerine yetişti. "Siz beni mi beklediniz?" dedi merakla Hande'nin koluna giren Yeliz Hanım, sıkıca tuttu kolundan, içeri girerken yürümekte zorlanmasını istemedi. "Tabii anneciğim, birlikte girelim istedim." dedi endişe içinde, şimdi Alper'le konuşmalarını bilsin istemezdi. Günü, zamamı geldiğinde zaten, çok düzgün şekilde izah edecekti.

 

"Hanımlar, ben burada yolumu sizden ayırıyorum." Geniş yapıya sahip, uzun minareleri olan caminin bahçesine girerken içine dolan eşsiz huzurdan ötürü, ağabeyinin konuştuklarını algılamakta zorlandı genç kadın. "Siz üst kata çıkacaksınız anne." dedi tekrardan sözlerini ilave ederek, caminin bahçesinde, köşede kalan merdivenleri gösteren genç adam. "Tamam sen geç, kalkmak istediğimiz zaman seni ararız." Yanındaki oğluyla konuşan Yeliz Hanım, bahçenin içindeki yabancı bulduğu birkaç tane insanı inceledi. Hiçbirini tanımıyordu, Fatih'in ailesini bilirdi sadece, özellikle annesiyle babasını. Hande'nin sayesinde onun ailesiyle tanışmak nasip olmuştu zaten. "Ne zaman kalkarsınız?" Biraz afalladı, beklemediği soru yöneltmişti kendisine, aslında yanıtı belirgindi. Dua sonlanana kadar kalmak isterdi fakat kızını düşünmesi gerekti. "Kardeşine bağlı, Hande ne zaman isterse kalkarım." dedi kızını üst katın merdivenlerine yöneltirken. "Tamam ararsınız beni." Yürüdüler merdivenlere doğru. "Tamam." dedi sesi uzaklaşan Yeliz Hanım. Yanlarından diğer giriş kapısına ilerleyen genç adamın aklında tedirgin düşünceler vardı. Bu akşam söyleyeceğini izah eden Hande'yi merak ediyordu, söylerken başına iş gelme ihtimali olabilirdi, çok dikkat etmeleri gerekti. Eve dönerlerken annesinden gizli, bir şekilde ikaz edecekti. Dikkat etmesini, tehlike olarak algıladığı en ufak yaklaşımda, hemen kendilerini aramasını söyleyecekti.

 

Üst kata uzanan, süslü taşları olan merdivenleri çıkarlarken kendini rahatsız hissetmedi genç kadın, normalde merdivende bunalırdı ama tam aksine, çok iyi hissediyordu. "Yavrum." dedi yanındaki Yeliz Hanım, şefkatle konuşmasına başladı. Girdiği kolunu, diğer eliyle okşadı. "Biraz dinlenelim mi?" Normalde dik merdivenlerde zorlanırdı ama şu an kendini çok huzurlu hissediyordu. Burayı biliyordu, zamanında Nurcan Hanım'la beraber geldikleri, mahallede gördüğü tek camiydi. "İyiyim anneciğim, dinlememize gerek yok, devam edelim." Biraz tedirgin olsa bile sözünü ikiletmedi annesi, ufak adımlarla çıkmaya devam ettiler. Biraz yukarı çıktıklarında, caminin içeriye giren kapısıyla buluştu gözleri. Kendinden bağımsız şekilde, bakışları yana doğru çevrilirken kapı ağzında kendilerini genç bir kadın karşıladı. Afalladı Hande, gördüğü sima ile kaskatı kesildi. Saçlarını açık yeşil şalla örtmüş, ortama uygun şekilde giyinmişti. Yeşil gözleri, saçlarını kapatan şalına ne kadar uyumluydu böyle. Yabancı değildi gördüğü bakışlar, geçen kitap kafede, Fatih'in yanında görerek sevgilisi sandığı kadındı. Savunma şeklini hatırlamaya çalıştı, 'Sadece kızımın teyzesi.' demişti kendisine. Şimdi tekrardan karşılarında olması çok normaldi, belki daha bolca da karşılaşacaklardı, orasını bilemezdi. "Merhaba." Kendilerine sıcacık gülümsemeye çalışan kadın, tebessümüne rağmen soğuk geldi kendisine, sanki sadece gülmek için çabalıyordu. "Hoş geldiniz." dedi tekrardan cümlesini tamamlarken, sanki kendilerini tanımaya çalışıyor gibi hali vardı üzerinde. Karşılarındaki kadına tepki vermek istedi Hande, tam elini uzatacakken ardından gelen sesle duraksadı. "Yavrum hoş geldin." Sese karşılık yüzünde içten tebessüm oluşurken kendini olduğu yerde sabitledi, ardına dönmesi için önce sabit kalması gerekti. Sesin sahibi, Nurcan Hanım'dan başkası değildi, destek çubuğuna sarılırken ardına dönerken yanındaki duvardan sağlam kolunu tattı. Yaklaşarak kısa adımlarla, araladığı kollarını kadının bedenine dolarken tavrı, karşısındaki kadının sesli şekilde gülmesine neden oldu. "Oh şükürler olsun, benim güzel kızım geldiğine göre, içim rahat edecek şimdi. İnşallah açsındır, çünkü ellerimle doyuracağım ben seni." Kollarından ayırırken yanağını okşadı, parmağını yanağında gezdirdi. Başlarda karşısındaki kıza sadece vicdanı için yaklaşırken şimdi günden güne bağlanıyordu. "Sizi özlediğimden, aç bıraktım kendimi." Söyledikleri, kadının yüreğinde çiçekler açtırırken kendinden bağımsız kocaman kahkaha attı.

 

"Bak sen şuna." Okşadığı yanağını uzanıp öperek geri çekildi. Kolları arasına alırken caminin içeriye giren kapısına doğru ilerletti. "Sizi görünce beni hemen ekti tabii." Yeliz Hanım'ın dediklerine zoraki tebessüm etti. Uzun zaman önce ki tartışmalarını sineye çekmeye çalışıyordu, unutmak istiyor, Hande için onunla bir olmak istiyordu. Karşısına alarak konuşacaktı ama şimdi değil, mutlaka zamanı gelecekti. "Biz birkaç gündür ayrı düştük kızımla, ondan herhalde." Kolunu beline sıkıca doladı, yürüttü kapıya doğru. Yanlarındaki Yeliz Hanım da kendileriyle beraber ilerlerken kapı ağzındaki genç kadının tam karşısında durdular. "Birsen'le tanıştınız mı?" Sesini sıcacık tutan Nurcan Hanım, karşılarındaki kıza karşı, Hande'nin yabancılık çektiğini hissetti. İkisini kendi tanıştıracaktı, kendilerini tebessümle izleyen kıza baktı, tekrar Hande'ye çevirdi bakışlarını. "Yasemin'in teyzesi, rahmetlinin kız kardeşi." dedi yanındaki kıza, karşısındaki kızı tanıtırken. Başını Birsen'e döndürdü, sözlerini toparlayarak konuşmaya başladı. "Birsen'ciğim, Hande; benim kızım sayılır, aynı zamanda Fatih'in yakından arkadaşıdır." Yüzünde sıcaklık hisseden genç kadın, başını hızla aşağı eğerken yanaklarının ateş alarak kırmızıya döndüğünü hissetti. 'Fatih'in' yakından arkadaşı' telaffuzunu başkası kullansa, hiç böyle derinden utanmazdı. Mutlaka ar ederdi ama böylesi değil, Nurcan Hanım'ın, Fatih'in annesi olması, genç kızı daha çok utandırmıştı. Zamanında kendisini kabullenmeyen, daima 'Oğlumdan uzak dur' gibi sözlerle karşısına dikilen kadının şimdi böyle demesi, içinde deprem etkisi yarattı. Yüreğinin derinliklerle, heyecandan sarsılarak titriyordu. Sanki bir daha hiç Nurcan Hanım'ın yüzüne bakamayacak gibi hissetti kendisini. Şimdi toparlanma zamanıydı, karşısındaki kadınla düzgünce, kendisine yakışır şekilde, yüzündeki kızarıklığa rağmen tanışacaktı. Başını kaldırarak kadının su yeşili gözlerinde göz gezdirdi. Kırmızı yanaklarına aldırmadı, siması nedense kendisine sert gelen kadına ilerledi.

 

"Merhaba." Karşısındaki genç kadın, Hande'den önce davranarak elini uzatırken yüz hatları değişmedi, sertti ama gülümsemek tenine yakışıyordu. "Nasılsınız?" Biraz şaşırdı Hande, beklemediği soru, tanımadığı kişiden gelince şaşırmamak elde değildi. Uzattığı eline sağlam kolunu kaldırarak karşılık verirken havadaki elini tuttu. "İyiyim, siz nasılsınız?" Dudaklarını birbirine bastırarak tebessümünü saklamak istedi ama başaramadı genç kadın, karşısındakinin içtenliğine karşılıksız kalamadı Birsen. "Böyle bir günde ne kadar iyi olunursa, öyle iyiyim işte." Ne için burada toplandıklarını hatırlatmak istercesine konuştu, ablasının senesini yapmak amacıyla toplanmış olmalarının hüznü vardı üzerlerinde. "Haklısınız." Elini kadından çekerek bakışlarını hüzünle kaçırdı, yaşamadığı acıydı ama empati yeteneği çok iyiydi, sanki yüreğinin tam içinde hissediyordu. "Sizden bana Fatih hiç söz etmedi, şimdi Nurcan Teyze bana, 'Yakın arkadaş' olduğunuzu söyleyince biraz şaşırdım." Konuştuklarının sırası değildi aslında, bilincinde olsa bile kendini durduramadı genç kadın. İçini sarmalayan merak, şimdiki cümlesini kurdurdu, Fatih'le yakınlıklarını aşırı merak ediyordu. Bakışlarıyla baştan aşağı süzerken karşısındaki kadını, tek yanındaki çubuğa gözleri takıldı, bildiği kadarıyla sorunu vardı ama neyi olduğunu tam anlamıyla çözemedi. Bir bastona benziyordu fakat tam manası ile baston olduğu söylenemezdi, koltuk değneği de sayılmazdı aslında. Genelde fizik tedavi görenlerin kullandığı destek çubuklarındandı. Tıpta, medikalda 'Yürüyüş tırtımı' adı verilen, ayaklı bastondu, bastonun kenarı, koltuğunun altından gövdesini çok az sarmalamıştı. "Benden öyle herkese çok söz etmez, anlatmaması normaldir." Söylediği her kelime, dilinden bilinçsizce yuvarlanırken cümlesi, anında tenini kıpkırmızı kesmişti. Neden böyle konuştuğunu kendi bile anlayamadı, insanlara ispat etmek zorunda değildi ki. Sessiz kalamamıştı, 'Dünümde, bugünüm de ve yarınımda sen varsın.' diyen birini geri çevirerek, insanlara aralarında ilişki yokmuş gibi hissettiremezdi. Yine çok utanıyordu, çünkü evliydi, üstelik ona daha tam anlamıyla ne hissettiğini bilmiyordu. Kalmış ki bir de bunu Nurcan Hanım varken demesi daha kötüydü, az önce ki utancı yetmezmiş gibi, düşüncesizce bunu söylemişti. Daha hayatta onun yüzüne bakamazdı, konuşmak bile istemez, tek kelime etmeye aşırı çekinirdi.

 

Bunu nasıl anlaması gerektiğini bilemedi genç kadın, cümlesini ne anlama yorması gerektiğini bilmiyordu, şimdilik üzerinde durmak istemedi. İçini kasıp kavuran merak, beraberinde kasveti getirdi. Kendisini husursuz edecek düşüncelere kapılmak istemedi, hayatında biri mutlaka olacaktı ama şimdi olamazdı, daha acısı tazeydi. Herhalde evladını, böyle kadına emanet edecek değildi, sonuçta hasta birine benziyordu ama bilemezdi, belki destek çubuğunu geçici kullanıyor da olabilirdi. Baştan sona dikkatlice incelediğinde, tek sorunun destek çubuğu olduğunu düşündü, geri kalan tüm özellikleriyle kusursuzdu. Giyimi, bulundukları ortama gayet uygunken duruşuyla asaletini ortaya koyuyordu. "Merhaba, Hande'nin annesiyim." Söylenenlerin arasına hızla girerek usulca öne atılan genç kadın, elini karşılarındaki kıza uzattı. "Yeliz." dedi adını söyleyerek kendini tanıtırken, uzatılan eli sıkıldı, tokalaştılar ve ardından cümlesini devam ettirdi. "Tanıştığıma memnun oldum." Söylediklerinin aksine, kızı samimi bulmasa bile şimdilik rolünü devam ettirdi Yeliz Hanım, nedense karşısındaki kızdan rahatsız olmuştu. Yanılmazdı hislerinde ama şimdilik yanılmayı tercih etti. "Ben de memnun oldum, içeri buyrun lütfen, kapıda kaldınız." Yana çekilerek içeri davet ederken tebessümünü yüzünden indirmedi, iyice çoğalttı. Karşısındaki kadın, yanındaki kızından çok daha asil, zarif ve hoş gözüküyordu. Görüntü olarak birbirlerine benzememeleri düşündürdü genç kadını, alakaları yoktu ama sanki duruşlarını birbirlerinden almışlardı. Herkes içeri ilerlerken yüzünden tebessümünü indirmeyen genç kadın, gelenleri karşılamaya devam etti. Aklını kurcalayan ürpertici sorularla kapı önünde, misafirlerini karşılarken üzerinde durmamaya çalıştı. Şimdilik Fatih'in hayatında kimse yoktu, olsa kendisine söylerdi. Arkadaş gibiydiler, dosttan bile öteydiler aslında, Yasemin'i beraber büyütmüşlerdi. Gelenlerin çoğu tamamlandığında, duanın başlamasına yakın sürede yavaşça, çevreyi kontrol ederek içeri ilerledi.

 

Kendisinin seçimiyle, arkada kalan masaya otururlarken burada rahat olduğunu hissetti. İnsanlardan uzakta olmayı tercih ederdi, tabii özellikle tanımadığı insanlardan uzak kalmalıydı. Yabancı insanların, koltuğu altındaki destek çubuğunu görmesinden rahatsız oluyordu, çünkü insanlar durmaksızın soru sorarken bile zor tatmin olmuyor, daha ileri gidiyorlardı. Uzun süre, annesiyle beraber orada kalırken duanın başlamasını bekledi. Uzaktan ama epeyce gür gelen ses, kulaklarına usulca dolarken hoparlörden hocanın 'Besmele' çekişini dinledi. İçi şimdiden rahatlıyor, huzurla doluyordu. Bir ara nedensizce kapı önündeki kadını aradı gözleri, şimdilik ortalıklarda değildi. Tanıştıkları vakti, dakikalar öncesini anımsadı, çok hoş ve ince kadındı. Zamanında Fatih'le gördüğünde sevgili sanmasına şimdi alayla gülüyordu, kendiyle alay ediyordu. Yargısız infaz etmiş, onu başkasıyla gördüğü anda canı öyle acımıştı ki, daha ötesini düşünememişti. Yeniden çevresini incelerken herkesi karşılayan, sandalyelerde oturan insanlara 'Hoş geldiniz' hitabında bulunan Nurcan Hanım'ı izledi, çoğunluğu karşılamışken kendilerine doğru geldiğini gördü. Yaklaşarak yanlarına, tam karşılarında dururken kendisine doğru azıcık eğildi. "Sen neden burada tek başına oturuyorsun bir tanem?" Sesi sıcacıktı, ilgi dolu sorusuna karşılık göstereceği tepkiyi seçmekte zorlandı. "Dedim böyle olmaz diye ama dinletemedim, tutturdu burada oturmak için, tamamen kendi tercihi." Konuşan Yeliz Hanım'a hak verse, dediklerini doğru bulsa bile, konuşmasına sinir oldu. Çok ısrar etmişti öne geçmesi için ama dinletememişti kendisini, burada kalmayı tercih etmişti. "Ben böyle otursam daha iyi olurum." dedi sakince, durumunu izah etmek istedi ama kısacık cümlenin içine sığdırdı yüreğindeki düşüncesini.

 

"Güzel kızım, sen benim en özel misafirimsin, ben seni burada oturtamam." Yanağını okşarken dudaklarında buruk tebessüm oluştu, saçlarını kapatan şalını düzeltti. "İnsanlardan korkma, olur mu yavrum, kimseden çekinmene gerek yok. Gel hadi benimle, seni güzel, önden bir yere oturtalım." Doğrulurken kollarından tutarak kaldırdı, kendine doğru çekerek destek çubuğuna tutundurdu. "Buyrun siz de gelin lütfen, Hande ne kadar özelse benim için, siz de öylesiniz. Siz yetiştirdiniz onu, sadece kendinize değil, bana da evlat yetiştirip hediye ettiniz." Kurduğu kelimeler, iki tarafı beraber şaşırtmaya yetti. Yerinden doğrularak afallamış bakışlarla yanlarında ilerlerken kendisine böyle davranmasına şaşırmamak elde değildi. Böyle değişeceği, buralara geleceğini hiçbir şekilde tahmin edemezdi. Yürüdüler beraber, pencereye yakın en ön masalardan birine oturturken Hande'yi, Yeliz Hanım da hemen yanına oturdu. "Teşekkür ederiz." dedi kadına içten şekilde bakarak. "Benim uzunca anlatamadığımı tek cümlede izah ettiniz." Sözlerine karşılık ikisi birden tebessüm etti. Yanlarından kısa süreliğine uzaklaşan Nurcan Hanım, yeni gelen misafirleri karşılamaya giderken Hande, önde oturmanın rahatsızlığını hissetti. Biraz uğraşırsa alışabilirdi, sonuçta sadece kendileri vardı masada, yanlarına başka kimse gelmemişti. Yere bacağını vururken zamanın geçmesini istedi, dinlediği dua ve sesli şekilde okunan Kur'an - I Kerim, içini eşsiz şekilde rahatlatırken zaman ilerliyordu aslında. Bir şekilde devam ediyor, vakitler akıyordu. Dualar okunarak süregelirken ikramlar servis edilmeye başlamıştı. Zaman akarken önde oturdukları için çok sürmeden kendi masalarına servis gelmiş, önlerine tabaklar bırakılmıştı. Daha tabaklar masalarına yerleştiği anda, görevli kişi giderken Nurcan Hanım yanına gelerek masalarına, Hande'nin tam yanına oturmuştu. Plastik tableti önüne doğru çekerken kaşığı kızın eline tutuşturdu. "Çabuk başla, buradakilerin hepsi bitecek." derken çok ciddiydi, bakışlarından ürperdi genç kadın. Allah'tan çok aç gelmişti, hepsini bitirebilecek iştaha sahipti. "Ben ilgilenirdim, siz misafirlerinize baksaydınız, ayıp olmasın sonra." dedi endişe içinde Yeliz Hanım, içinde değişik hisler oluştu. Hande'nin yarasını yıllarca tek başına sarmıştı, şimdi birinin gelip emeğine ortak olması, biraz tuhaf hissettiriyordu.

 

"Benim daha önemli misafirim yok burada, ayrıca hepsini karşıladım." Yemesini izlerken tabaktakileri bitirmesini bekliyordu. Yerken diğer taraftan plastik tabletin içindekileri inceledi. Sıcak, baharatlı mercimek çorbası, kavurmalı pilav, etli yaprak sarma, kaşarlı pide bulunuyordu. Özenle hazırlandığı belliydi, tabletin son bölmesinde ise tatlılar vardı. İki dilim baklava ve bir koca dilim kekle sonlandırılmıştı. Yemkleri yemeye çalışırken kendini, saatler önce olanları düşünmekten alıkoyamadı. Biraz ortalık durulduktan sonra anında Nurcan Hanım'a anlatacak, İhsan'ın kim olduğunu söyleyecekti. Aras'tan boşanacağını anlatırken İhsan'la bağlantısı olduğunu, kızının katilinin yakınlarında dolaştığını anlatması gerekiyordu. Yemekleri bitirmeye çalışırken uzun süre kendisiyle kalan Nurcan Hanım, önüne ayranı bardağa doldurarak bıraktı. Yemekleri bitirmesiyle beraber, hiç durmaksızın önüne ikinci tableti getirmelerini istemişti. "Yiyemem." dese bile dinletememiş kendisini, tek kelimede kuracağı cümleyi kesmişti. "Yiyeceksin, öyle bir tabakla karın doymaz, hepsi bitecek." demişti keskin şekilde. Tam önüne konulan tablete bakarken yemekte zorlanmayacağını düşündü, çok aç gelmişti, salatayla beslenen sıradan tiplemelerden değildi üstelik. Çok rahat yiyebilirdi ama kilo almaktan korkuyordu, galiba Nurcan Hanım, kendisini yakında obur birine çevirecekti. Düşünürken gülmemek için kendini zor tuttu. "Ben birazdan geliyorum, siz kontrol edin, geldiğimde bitmezse kötü biteriz, hatırlatın sürekli." Karşısındaki Yeliz Hanım'a ikaz içinde konuşurken tehditkar şekilde gülerek yerinden kalktı. Diğer gelen misafirlere bakmaya giderken Nurcan Hanım, önündeki tablette bulunan yiyeceklerle boğuşmaya çalıştı Hande. Zorlanmıyordu yemekte ama böyle davranması tuhaf hissettiriyordu. Kendisine Yeliz Hanım'dan başka kimse böyle davranmamıştı, şimdi ikinci defa benzer yaklaşımla karşılaşınca kendini çok güçlü hissediyordu.

 

"Afiyet olsun." Yanlarına yaklaşan sıcak sesin sahibini tanırken önündekileri yemeye çalışmakla uğraşıyordu. Katı ama sıcacık sese karşılık başını çevirerek, kapı önünde karşılaştığı yeşil gözlü kıza gönderdi bakışlarını. "Teşekkür ederiz." Hande'nin sesi, her zamankinden daha samimi, sevecenlikle çıkarken Birsen'in kucağındaki Yasemin'i görmüş olmak, böyle davranmasına neden oldu. "İyisiniz değil mi, bir ihtiyacınız var mı diye gelmiştim ben." Genç kadın, karşısındaki kadının kucağındaki bebeğe öyle kendini kaptırmıştı ki, sorularını algılamak bile istememişti. Uzun zamandır görmemesi, içinde özleme yol açarken önceden gördüğü zamanlara göre daha farklıydı. Sanki görmeyeli daha güzelleşmişti, saçları iyice uzamış, belinden at kuyruğu şekilde toplanmıştı. Biraz daha dönmüştü saç rengi, ya da ışığın fazlalığından mı gözüne öyle geliyordu acaba? İyice açılarak, kızıl rengi geçiyordu. "Ben, izniniz olursa, biraz alabilir miyim?" Başta ne demek istedğini anlamayan genç kadın, karşısındaki kızın yemeklerden tekrar istediğini düşündü. Tam çevresine bakınarak görevli ararken tekrar kadına çevirdi bakışlarını, refleksle onu buldu gözleri. Kollarını araladığını gördüğünde afalladı, kucağındaki Yasemin'den mi söz ediyordu? Yutkunmamak için zor durdurdu kendini, onu ilk görüşü olup olmadığına dair meraklanmadan edemedi. Yasemin durmazdı zaten kucağında, zor susturmuştu, ilacı içirememesine rağmen ağlamaktan perişan olmuştu. "Ben, öyle siz 'Biraz alabilir miyim?' deyince yemeklerden tekrar istiyorsunuz sandım, ondan öyle etrafıma bakındım, servis yapan görevli aradım. Kusura bakmayın, biraz boş bulundum. Yalnız çok seçicidir, zaten zor susturdum, ilaç içmesi gerek ama içiremedim; şimdi kucak değişirse anında tekrar ağlamaya başlar, teyzesinden başkasında duramaz." Genç kadının tepkilerini izlemekte olan Yeliz Hanım, sakin kalmak için çabaladı, aralarına girmek istemedi. Sanki karşısında, teyzeliğiyle övünen, gözünde bınu büyüten kadın vardı, öyle hissetti. İçindeki annelik hissi, karşısındakinden kızını koruması gerektiğini hissettirdi kendisine. Anneler genelde evlatlarını kimden korumak istese, o kişide haklı çıkarlardı ama haksız olmayı istedi. Kimseden kötülük görmeyi istemezdi, kim isterdi ki, insanın doğasında daima iyilik olmalıydı.

 

"Bizim Yasemin'le tanışıklığımız var, sizin içiniz rahat olsun; endişenizi çok iyi anlıyorum ama korkmanıza gerek yok, hatta içiremediğiniz ilacı bana verin, ben deneyeyim, daha önce olumlu sonuç almıştım, belki şimdi yine başarırım." Yaklaşımına hayran olmamak elde değildi, gözlerini devirmemek için kendini zor durduran Birsen, ürpererek yaklaştı karşısındaki kıza. İsmini bile biliyordu, anlaşılan yeğeniyle bağ kuralı epey oluyordu. Böylesini beklememişti, şaşkınlığı her dakika daha çok artıyordu. Yeğenini uzatmaya çalışırken kolları titriyordu, aslında korkularından diğeri, kızın sağlam olmamasıydı, nasıl tutacağına dair tedirginlik vardı içinde. Görünürde çok ağır durmuyordu durumu, ağır olsa kendini bilir, istemezdi herhalde. Bir süre, kucağına verdikten sonra burada kalacaktı. Nasıl olsa Yasemin'i iyi tanıyordu, çok sürmeden ağlamaya başlayacaktı. Uzattığı kollarıyla minik bedenini sıkıca kucaklarken "Hoş geldin." dedi sıcacık şekilde genç kadın, kendinden geçişini seyretmeye başladı Birsen. "Sen bana hoş geldin, özledin mi beni, biz uzun süredir görüşemiyoruz." Kendine doğru çekerek büyük tebessümle konuştuğu Yasemin'de takılı bıraktı bakışlarını, henüz ağlamıyordu ama yabancılık hissederek birazdan ağlamaya başlardı. Karşısındaki kızın yeğenine gösterdiği masumca sevgiye, tam karşılarındaki sandalyeye, masalarına yakın şekilde oturarak tebessümle izledi. "Ben sana kuşları gösteremedim kaç zamandır, sen benimle beraber kuşları da özlemişsindir şimdi." Kendine sokulmasını izlerken küçücük kollarını boynuna dolamasını izleyen Birsen, elini ağzına kapattı, şaşkınlığını göstermeden edemedi. Herhalde bilinçsizce yapmıştı, daha bir yaşına bile gelememişken, böyle haraketi bilinçli yapacak değildi. Bir yaşına çok az kalmıştı, henüz ilk doğum günü bile gelmemişti, haraketleri kendinden bağımsızdı. Olduğu yerde beklemeye devam etti, çünkü çok sürmeden ağlayacağını iyi biliyordu.

 

"Sen görmeyeli ne kadar büyümüşsün böyle, güzelleşmesin, zaten güzeldin, daha güzel olmuşsun." Kendine çekerek koklarken Yasemin'in eli, Hande'nin saçlarını sarmalayan şalına uzandı. Yaptığı harakete karşılık gülümseyen Yeliz Hanım, "Saçlarını özlemiş." dedi dudaklarındaki gülüş çoğalırken. Şalı sıyırdığı saçları, usulca parlayarak ortaya çıkarken izlemeye devam etti Birsen. Çok uzun olmayan saçlarını aşağıdan at kuyruğu şeklinde toplamış olan genç kadının tokasına uzandı bebeğin eli, şalı açmakla yetmemiş, saçlarıyla daha çok oynamak isteyen hali vardı. Açık kestane rengindeki saçlarında parlayan tokaya eli uzanırken saçlarından uzaklaştırmak istedi Hande, bunu yaparken gülmekten alamadı kendini. "Hayır bir tanem, şimdi değil." Gülerek saçlarından çekerken kollarının izin verdiğince kucağında diğer tarafa çekti bedenini. "Daha sonra ben seni saçlarımla uzunca oynatacağım ama şimdi değil." Konuşurken ortaya çıkan saçlarını inceledi, kulağındaki halka küpelere dikkat edildi. Karşısındaki kadın, kendi deyimiyle çok kendine özenen duruşa sahipti. Nerede nasıl giyineceğini bilecek kadar zarif ve öylesi bakımlı. "Ağlamadı." dedi şaşkınca tebessüm etmeye çalışırken. Başını kucağındaki minik bedenden çekerek tebessümle kadına çevirdi, "Ağlamaz şimdi." dedi gülerek. "Saçlarımı elleyemezse ağlar belki, çok seviyor saçlarımı, özellikle saçımda şimdi takılı tokaya aşık." Şaşkınlık içinde gülerken olanları izlemeye devam etmişti, Yasemin bir türlü ağlamamakla beraber, gayet keyfi yerindeydi. Karşısındaki kız direndikçe, ısrarla elini tokasına uzatıyordu. "Senin tokanı çözmeden rahat edemeyecek." Yeliz Hanım, yaklaşımları inceleyerek konuşurken gülüşü arttı Hande'nin, "Belli." dedi gülerek. Saçlarına yaklaştırdı tekrardan, elini uzatmasını izlerken tokasıyla oynamasına müsaade etti. Elini uzatmakla beraber, çok sürmeden tokasını, oynayarak önce gevşetmiş, ardından saçlarının ucuna kadar çekmişti. Tokanın dışına çıkan saçlarını inceleyen Birsen, "Saçlarınız çok güzel, Yasemin ondan sevdi sizi." dedi gülerek. Saçlarının açılmasından rahatsız olurken karşısındaki kızın sözleriyle yanakları kızardı. Burada şalının açılmamasını tercih ederdi ama seçeneği kalmamıştı, Yasemin aklına koyduğunu yapıyordu, kendisinin saçlarına kavuşmuştu.

 

"Uzun zaman oluyor Yasemin, Hande'yi tanıyalı ve onu sevmeye başlayalı, saçlarından olduğunu sanmam." Uygun zamanı bekleyen Yeliz Hanım, araya girmeden, düzgün şekilde konuşmasını başlattı. "Tabii, belli oluyor, kaç dakika geçti, daha ağlamadı." Şaşkınlığı, dakikalar içerisinde çoğalırken sakin kalmaya çalıştı. "Ağlamaz, siz işiniz varsa halledin, burada beklemek zorunda değilsiniz." Başlarında durmasına sinir olsa bile kendini dizginledi, yüz mimikleri sert olduğundan, kötü etki oluşturacağını anımsadı, kendini kontrol etmesi gerekti. Nedenini çözemedi, karşısındaki kızdan hoşlanmamıştı, itici gelmişti kendisine. "Sizinle kalsın madem, ilacı içmesine gerek yok." Kendine Yasemin'i çekerken sandalyesinde bedenini döndürdü, karşısındaki kıza anlayışla tebessüm etti. Biraz önce dile getirmişti, endişesini çok iyi anlıyordu. Hayatın her yerinde empati yapmayı denemiş, çok başarılı olmuştu. Yeteneği haline gelen empati yapma özelliği, yaşamadığı acıları anlamasına neden oluyordu. "İlacı içirebilirim, daha önce olumlu sonuç aldık, siz ilacı bırakarak, diğer misafirlerinizle ilgilenmeye geçebilirsiniz." Konuşurken boynunda hissettiği küçük elle gülümseyerek başını eğerken genç kadın, Yasemin'in kendisinin boynundaki kolyeyle oynadığını gördü. "Size bir defalık reklamları oynamış anlaşılan." Hande, tuhaf bakışlarla karşısındaki kıza çevirirken kendini, gülümsemeye çalıştı. "Birsen Hanım." Olabildiğince güleryüzle söze girerken endişelerine tekrardan hak verdi. "Sizi çok iyi anlıyorum ama içiniz rahat şekilde diğer gelenleri karşılayın, zaten çok uzaklaşmıyorsunuz. Aksi durum olmasına izin vermem, olsa bile zaten siz yakınımızdasınız, içirmeniz gereken ilacı bırakın, ben önce biberonuyla karnını doyuracağım; ardından ilacını vereceğim, içmeyebilir, böyle ihtimal var ama deneyeceğim en azından." Yaptığı uzun konuşma, karşısındaki kadını rahatlatsa bile tatmin olmasına rağmen içinde tedirginlik bıraktı. Yüreğini sıkıştıranın ne olduğunu çözemedi.

 

"Şöyle bırakayım ben, vitamin ilacı, doktor kontrolünde kullanıyor." Elindeki şurup şişesini ve küçük, plastik ilaç kaşığını, masanın üzerine bırakırken yerinden doğruldu. Gitmeden Yasemin'in huysuzlanmasını, ağlamaya başlamasını bekledi Birsen, sadece beklemekle kaldı, sonuç alamadı. Sevinmesi gerekirken neden gerildiğini kendi bile anlamakta zorlandı. Elindeki biberonu uzattı kadına, tebessümünü teninden indirmeden uzanan Hande, elinden küçük şişeyi aldı. Eliyle masanın üzerindeki küçük şurup kaşığını gösterdi. "Tok karnına, bu ölçülü kaşıkla, sadece bir kaşık alacak. Sütünü içiremezseniz, mümkünse ilacı içmesin, midesi kaldıramayabilir. Zorlanırsanız anneniz yanınızda ama olur da tek kalırsanız, mutlaka seslenin bana." Yanında annesi olmasa asla küçücük bebeği, böyle durumdaki kadına emanet etmezdi. Durumu, dışarıdan bakıldığında gayet iyi, bağımsız gözüküyordu ama asıl ne halde olduğunu bilemezdi. Kendisi için mühim olan sadece yeğeniydi, gerisi çok umrunda değildi. "Dediklerinize dikkat ederiz, içiniz müsterih olsun." dedi soğuk şekilde Yeliz Hanım, sinirlenmeye başlamıştı, biraz daha kalırsa, istemediği şekilde tepki gösterecekti. Yavaşça ardına dönerek uzaklaşan kadına tebessüm eden genç kadın, elindeki süt şişesiyle, kucağındaki bebeği kavradı. Elini uzatarak biberonu dudakları arasına geçirmesini bekledi. Sakince sütünü içişini izlerken yüzündeki gülümseme genişledi. Kendisini hiç yormadan içmesi hoşuna gidiyordu, herkese huysuzken kendisini sevmesine aşırı mutlu oluyordu. Sütü bitirdiğinde biberonu çekti, masanın üzerine bıraktı. Yine masanın üzerinde duran küçük peçeteyi alarak ağzını sildi. Yemek masasının üzerindeki ilacı eline alan Yeliz Hanım, hızlı şekilde ölçü kaşığına doldurarak, Hande'nin eline tutuşturdu. Aldığı kaşığı yutturmak için biraz uğraştı genç kadın, hemen kabul ettiremedi ama çok uzun sürmeden içirmeyi başardı.

 

"Kapanıyor gözleri." Yanındaki Yeliz Hanım, biraz kısık ama sevecenlik dolu sesle konuştu. Başını eğen genç kadın, göğsünde usulca uykuya geçtiğini anladı. Olduğu gibi kaldı, çok rahat etmemeye özen gösterdi, rahatsız olmasını istemezdi. Yerinden doğrulan annesini izledi, yanına yaklaşarak Hande'nin saçlarından aşağı inen, boynuna dolanmış şalı alarak çıkardı, bebeğe dolamak istedi. "Senin şalı üzerine atalım, yel alıp üşümesin." Kucağındaki bebeğin bedenini şala sararken yapabildiğince annesine yardım eden genç kadın, her kısmını şalla örttü. Yerine oturan annesine tebessüm ederken kucağındaki bebekte tekrar gezdirdi bakışlarını. Üzerine eğilirken incitmeden burnunu değdirdi saçlarına, saçlarının kokusunu içine çekerken orada kalmak istedi. "Tüm bebekler böyle mi kokar anne, yoksa sadece Yasemin mi?" Sözlerine karşılık sesli şekilde güldü Yeliz Hanım, evladının iyi yönde değişimine şahit olmak aşırı mutlu ediyordu kendisini. "Hepsi öyle kokar, masumiyetin kokusudur." Dediklerine hak verdi ama her bebeği sevemezdi, en başta zaten çocuk sevmezdi. Önceleri ne çocuktan hoşlanırdı, ne bebekten, ağlama sesini dinlemek bile rahatsız ederdi. Kendi bile Yasemin'de ne bulup sevdiğine anlam biçemedi, sadece sevmek istemişti. Yanındaki ekranı yanan telefonuna göz ucuyla bakarken sessize aldığını hatırladı, kim bilir kaç defa sesi çıkmadan ekranı yanmıştı da haberi olmamıştı. Kollarıyla Yasemin'i kavrarken kasadaki telefonu, kolunu uzatarak eline alan genç kadın, ekrandaki bildirimleri kontrol etti. Okuldaki mesaisini bitirdikten sonra daha hiç eline telefon almamıştı ki. 100 Defa kocasının aradığını görünce gözlerini devirmemek için kendini zor durdurdu. Yanındaki annesinin anlamaması için sakin kalarak mesajları açtı. Birçok mesaj bırakmıştı, özellikle 'Whatsapp' uygulamasından defalarca kez ileti göndermişti. Sabah genel olarak Yeliz Hanım'la olacağını demişti Aras'a ama meraklanacağını düşünmemişti. Kesin kayınvalidesi Seher Hanım, kocasını özenle doldurmuş, o yüzden şimdi kendisine saldırıyordu.

 

'Aradığımda telefonunu açacaksın, sana daha kaç kez bana düzgün davranmanı söyleyeceğim, sözden anlamıyorsan el haraketiyle gösteririm, daha önce çok yaptım, alışkınsındır benden yediğin darbelere.' Dudakları birbirinden kocaman ayrılırken nasıl tehlikenin içinde olduğunu daha iyi anlıyordu. Kayınvalidesinin doğrultusunda ettiği sözlerin bedelini ona çok ağır ödetecekti, böylesine müsaade etmeyecekti. 'Senin o çakma ananı aradım, seni sordum bana 'Sana ne!' dedi, ağzına geleni saydırıp kapattı. Söylediklerimi ister tehdit olarak algıla, istersen hiç takılma ama dediklerimi yaparım Hande, şimdi bana nerede olduğunu söylemezsen, polise gider durumunu, hastalığını anlatırım. Şüpheli olarak o tamirci parçasını gösteririm, yetmez cici annenin de başını yakar, kapısına ekip gönderirim. Bana nerede olduğunu söyleyeceksin, attığın her adımdan haberim olacak, hemen yerini konum olarak atacaksın, gelip seni alacağım." Canı madem olay istiyordu, olayların en ağırını yaşatacaktı kocasına, kendi kaşınmıştı. Bugün İhsan'ın kim olduğunu öğrenmek, kocasına kinini arttırırken şimdi gönderdiği mesajlar, iğrençliğini tekrar ortaya koymuştu. Uygulamadan çıkarak 'Sms' mesajları bölümüne girerken oraya sadece bir mesaj bıraktığını gördü. 'Senin şu çakma ananda hiç utanma, ar etme duyguları gelişmemiş herhalde. Bizim şimdi aramız bozuk olduğundan bana böyle davranıyor ama ileride biz aramızı düzelttiğimizde, benim yüzüme nasıl bakacak acaba? Sana hemen konumunu at diyorum, yoksa anında polise gideceğim." Elinde telefonla öylece kalakaldı, yazalı daha beş dakika oluyordu, nasıl tepki vereceğini bilemedi. Gittikçe korkunç birine dönüşüyordu ama şimdi, hemen burada bunun önünü alacaktı. Elinin içindeki telefon titredi, ekran tekrar yandı, gelen mesajı inceledi. 'Sana çabuk ol dedim Hande, zamanın kısıtlı.' Başını iki yana sallayarak telefonun mesajlarının yanıt bölümünü açtı, konum göndermek için ayarlara girdi. Canı kendini rezil etmek istiyordu madem, onu acımasızca rezaletin içinde süründürecekti.

 

"Hoş geldiniz." Yanlarına gelen Seda'ya tebessümle bakarken elindeki telefonu çoktan bırakan genç kadın, kendini olacaklara hazırladı. "Sen de hoş geldin canım, gel otursana." Karşısındaki kızın samimi tavrına şaşıran Seda, bir sandalye çekerek karşılarına oturdu. Dua çoktan tamamlanmış, herkes ağırca dağılıyordu. "Seninle birazdan bahçede konuşalım Hande, sana teslim etmek istediğim küçük bir emanet var bende." Çekinerek sözlerini seçerken çantasındaki kalın zarfı teslim etmesi gerektiğini düşündü, zamanı gelmişti. "Konuşalım." dedi kısaca, ne emaneti olduğunu aşırı merak ederken içini heyecan sarmaladı. Yani bir şey mi verecekti, iyi de ne teslim edebilirdi ki? Uzatmak, sormak istemedi, çünkü zaten her ne ise, kısa zamanda eline ulaşacak, hemen görecekti. Yanlarına gelen genç kadını izlerken hızlı yürüyüşü şaşırttı, tebessümüne engel olamadı. Bayağı koşar adım geliyordu, telaşlı gözüken hali vardı Birsen'in, yeğeni için endişeleniyordu anlaşılan. "Yasemin sizi çok yormamıştır inşallah." Karşısında duran Birsen, yeğeninin onun kollarında hâlâ durduğunu görünce şaşkınlığına engel olamadı. "Yok, ne yorması, tam tersine, biz çok eğlendik." Yaklaştırırken bakışlarını, kucağında uyuduğunu gördü, akıl alır gibi değildi gördüğü manzara. "Karnımızı doyurduk, ilacımızı içtik, şimdi güzelce uykuya daldık." Sallanırken kucağında bebekle, yüzündeki gülümsemesi çoğaldı. Çok sürmeden Nurcan Hanım da her işini hallederek kendi yanlarına doğru geldi. Daha gelir gelmez ilk kendisiyle ilgilenmesi hoşuna gitmişti, anında kendisiyle konuşmuş, "Sen doyurdun mu karnını yavrum?" demişti anne sıcaklığıyla. Boş tablete bakış atarak gülümseyen Yeliz Hanım, "Hepsini bitirdi, içiniz rahat olsun." dedi gülerek. "Hande önce kendisi yedi, sonra hem Yasemin'i doyurdu, hem ilaç içirip hem uyuttu." Öğrendiklerinin çoğuna şaşırmayan Nurcan Hanım, 'İlaç içirdi' dediğinde, istemsizce şaşırmıştı. Yasemin'in ilaç içmesi çok olaylıydı, yapabilmek büyük yetenekti.

 

"Benim hamarat kızım." dedi dudaklarıyla hayali öpücük yollarken Hande'ye. "Ben gelinlerimin yaptığı yemeğe, temizliğe, ev işine bakmam; benim için kadınlık böyle basit işlerden ibaret değüldir. Kalp kazanabilmek yetenektir, gönüllere girebilmek hamaratlıktır. Eee tabii, bebekler yüreğiyle hissederler, Yasemin hissetti benim kızımdaki marifetleri. Benim ince tanem, böyle güzel, zarif, aklı başında, pırlanta gibi yüreğe sahipken hiç sevilmez mi, seni sevmeyip başka kimi sevecek." Konuşmaları sonlara yaklaşırken hızlıca başını aşağı eğen Hande, yanaklarının kızarmasına engel olamadı. Yüzündeki yanma hissiyle yanaklarının kıpkırmızı kesildiğini hissetti. "Beni utandırıyorsunuz." Yüzü aşağıda, dudaklarından kelimeler güçlükle çıktı. Ne ima etmişti konuşurken, nelerden söz etmişti, orasını tam olarak anlamadı. Tek bildiği varsa, sözlerini ima içinde söylediği oldu, zaten utanma sebebi, imalarını hissetmesi olmuştu. "Birsen'im, anneciğin biraz daha düzeldi mi kızım?" Karşısındaki kıza bakan Nurcan Hanım, dünürünün dua okunacağı gün rahatsızlanmasından ötürü endişelenmişti. "Evde şimdi, bir ara geldi ama geri döndü migreni tutunca, az önce arayıp haber aldım, daha iyi." Konuşurken gözleri, kızın kucağındaki yeğenine takıldı, hiç yabancılamadan uyuyordu. "Ben hiç görmedim burada, demek çabucak geri döndü." derken Hande'ye doğru ilerledi Nurcan Hanım. "Gelseydi, dünürümle tanıştıracaktım seni, nasip olmadı, inşallah bana geldiğinde görürsün yavrum." Sessiz kaldı konuşmasına, nasıl tepki göstereceğini çözemedi. "Siz karşılaşmışsınız, Sevinç seni, kabristanda görmüş." Dudakları birbirinden aralanırken şimdi hiç sırası olmadığını düşündü. Nurcan Hanım, sanki bilerek damarına basarken Hande'nin, utandırmaktan hoşlanan hali vardı.

 

"Kim olduğunu, rahmetlinin sana benzeyen arkadaşı olup olmadığını sordu, üzeri kapalı yanıtladım, Fatih'in yakın arkadaşı olduğunu söyledim. Bana geldiğinizde detaylıca tanışırsınız yavrum, geldiğinde çizim kalemlerini getireceksin, sana sözüm var, beraber çizimlerini yapacağız. Kısa zamanda tanıştıracağım inşallah sizi, seni çok sevecek. Tanımadığı, hayatta olmayan birinin toprağına su ekecek kalbe sahip yüreği kim sevmez." Yüzü aşağıdaydı, başını hızlı şekilde Yeliz Hanım'a çevirirken utancından sığınacak başka liman aradı ama annesi, oralı bile değildi, sanki durumdan hoşnut hali vardı, olanlardan keyif alıyordu. "Seda, hadi sen kucağından Yasemin'i al, ben yardımcı olayım kalkmasına." Genç kız, annesinden aldığı komutla sandalyesinden hızla doğrulurken kolları arasından bebeği usulca, incitmeden çekti. Bırakmak istemese bile mecbur kalan Hande, istemeyerek de olsa teslim etti. İlk kez Yasemin'den ayrılmak zor gelmişti kendisine. "Gel yavrum sen, kalkalım biz." Yerinden doğrultarak kollarından çekti Nurcan Hanım, yanlarındaki Yeliz Hanım'ın da desteğiyle tamamen doğruldu. "Hande çabuk kalkmak ister sanmıştım ama Yasemin'e kendini öyle kaptırdı ki, davetin sonuna kadar kaldık." Biraz şaşkın ama öylesi mutlulukla tebessüm eden Yeliz Hanım, böyle rahat oturabileceklerini hiç beklememişti. Birsen, olanları çok daha büyük şaşkınlıkla izlerken bugün gördüklerinin kendisine nedense çok fazla geldiğini düşündü. Gördüklerini yok saymaya çalıştı ama vardı, gerçekti ve görüyordu. Nurcan Hanım'ın ilgili tavırları ve gönderdiği imalar da, algıladığı gerçekleri kaçınılmaz kılıyordu. Demek daha önce ablasının kabrine gitmişti ve orada annesiyle karşılaşmıştı, bundan Sevinç Hanım, kendisine hiç söz etmemişti. Önemsemediğinden olabilirdi ama önemsenmesi gerektiğini, az önce Nurcan Hanım kendilerine aşılamıştı. Yerinden doğrulduktan kısa süre sonra, boğazında gıcıklanma hisseden Hande, çok hafifçe öksürmeye başladı. Sakince başlayan öksürüğü hiddetlenirken soluğunun kesildiğini hissetti. İyice çoğalan öksürük krizi, astım ilacının gerekli olduğunu gösterirken çevresindekiler panik haline gelmişlerdi. Yanına hızla ilerleyen Birsen, "Yardım edeyim mi size, iyi misiniz?" dedi telaşlı şekilde.

 

"Yok, biz hallederiz." Yemek masasının üzerindeki çantasını hızlıca alan Yeliz Hanım, içinden ilacı çıkararak kızına yaklaştı, rahat soluklanabilmesi için dudaklarından geçirdi. Sıkarak dudakları arasına, rahat soluklanmasına yardımcı oldu. Nurcan Hanım'ın kolları arasındayken bedeni, Yeliz Hanım tarafından içirilen ilacıyla şimdiden rahatlamaya başladı. "İyisiniz, değil mi?" dedi tekrardan endişe içinde Birsen, akıl alır gibi değildi. Yarımdı karşısındaki kadın, bir başkasına tamamlanamayacak kadar eksikti. "Daha iyiyim." dedi boğuk sesiyle, sesindeki sürtmeye engel olamadı. "Gel yavrum, dışarıda rahatça soluk alırsın." İki kadının ortasında ilerlerken dışarıda, birazdan tüm hayatının darmadağın olacağını hissetti. Soluklanmak bir tarafa kalsın, sadece kendini değil, herkesi dağıtacaktı. Söylemese yerini, Fatih'in başı belaya girecek, daha büyük rezillikler çıkacaktı. "Birsen abla, sen Yasemin'i al, eve geç istersen." dedi önden ilerleyen Seda, kızın kucağına bebeği usulca tutuşturdu. "Yalnız kalmasın Sevinç Teyze, biz de birazdan herkesi tamamen dağıtarak geliriz." Yeğenini kucağında kavrarken kıza hak verdi, zaten çok yorucu bir günü geride bırakmışlardı, daha uğraşacak halde değildi. Yavaşça ardına dönerken Nurcan Hanım'ın yanında gelen genç kadın ile annesine baktı tekrardan. "Tanıştığımıza tekrardan çok memnun oldum, inşallah yine görüşürüz." dedi güleryüz eşliğinde. Böyle demişti ama sözlerinin aksine, görüşmemek isterdi. Kendini hep Mustafa Bey'in ailesine yakın hissetmek isterken karşısındaki kız, yakınlığı elinden alacak gibi geliyordu kendisine. "Ben de." dedi Hande, "İnşallah." derken kızın sözlerini tekrarladı. Dışarı çıktıkları sırada güneş gözlüklerini gözüne takan Yeliz Hanım, "Hoşça kal tatlım." dedi zoraki samimi kalmaya çalışırken, annelik içgüdüsü, karşısındaki kızı sevmesine engel olurken tepkilerini seçmekte zorlanmıştı. Birsen, kucağında Yasemin'le önden giderken Nurcan Hanım, kısa süreliğine diğer misafirleri yolculamak için cami bahçesinin öteki tarafına ilerledi. Biraz bilinçli uzaklaştı, Hande'nin daha çok utanmasını istemedi, çünkü Seda'nın ona teslim edeceği emaneti biliyordu. Fatih, her ne kadar kendisine güvenmeyip, kendisi yerine Seda'yla gönderse bile güvenilmeyecek kişi değildi. Hande'nin, kendi karanlığında kaybolmasındansa, gelini olmasına çoktan razı gelmişti.

 

Herkes usulca dağılırken Hande'nin gözleri, üst kattan inen erkekler arasında ağabeyini arıyordu. Bugün olacaklar başlamadan onunla konuşması gerekti aslında, Aras'a konum attığını ve birazdan olay çıkacağını anlatsa, hazırlıklı dururdu. Yani bilmese de çok sorun olmazdı ama imkan bulursa söyleyecekti. "Hande." İndikleri merdivenin köşesinde duvarda dururlarken çantasını aralayan Seda, içindeki kalın zarfı çıkardı. Biraz gerilerinde bekleyen Yeliz Hanım, yanlarına tam olarak ilerlemedi, iki adım geride bekledi. İçi kalındı zarfın, çok kağıtlarla doldurulmuştu, dışarıdan bakınca defter misali duruyordu. "Ağabeyim, yüreğinde biriktirdiği ne varsa, mürekkebe dökmek istedi. Senin resmi durumun belli, karşına çıkıp yüzüne söylemek istediklerini izah etti. Kendin okuduktan sonra gerisine karar verirsin, bana konuşmak düşmez. Sana kendisi verirdi ama dediğim gibi, yakışık almayacağını düşündü, böylesini daha doğru buldu." Elinden kalın zarfı usulca çekerken sıkıca kavradı, neleri sığdırmıştı kim bilir içine, nelerden söz etmişti. En kısa vakitte, yüreğine satırları çekerek okuyacaktı. Çantasının içine özenle yerleştirirken çantasını sıkıca kapattı. İçini sarmalayan merak, şimdiden kalp atışlarını hızlandırırken şimdi okumayacağını biliyordu, sakin kalması gerekti. Zamanın akmasını, tüm karmaşaların çözülerek son bulmasını istiyordu, çünkü yazdığı satırlara kavuşması gerekti. Yanlarından ayrılan Seda'nın ardından doğru düzgün bakmadı bile, gözleri sadece Alper'i aradı. Üst kattan çoğunluk inmişti, acaba o da gelmişti de, kendisi mi görmemişti? "Gel anneciğim." Yanına gelerek koluna giren Yeliz Hanım'ın yönlendirmesiyle cami bahçesinde ilerlemeye başladılar. Karşıdan kendilerine doğru gelen bedeni gören Hande'nin yüzünde kocaman tebessüm oluştu. Alper, yanlarına gelerek, "Hazırsanız hadi çıkalım." dediğinde soluğunu dışarı üfledi genç kadın.

 

"Şimdi çıkamayız ağabey, ben gerçeği burada anlatacağım, birazdan gelecek." Dilinin ucunda birikenleri konuşurken kendini çok bencil hissetti. Burada rezillik çıkacaktı anlaşılan, insanlar kendisini çağırdığına bile pişman olacaktı. "Ne, anlamadım, nasıl olacak?" Şaşkınlıkla gerilirken yüz ifadesi, olanları anlamakta zorlandı genç adam. Ayrılmak istediğini söylemek için kocasını buraya mı çağırmıştı, iyi de neden? "Elime telefonu bir aldım, beni defalarca kez aramış, görsen öyle acımasızca mesajlar atmış ki, yazdıkları beni son raddeme getirdi. Yerimi konum olarak atmazsam, polise giderek şimdi davetlerine geldiğimiz aileden şikayetçi olacağını anlatınca, başka çarem kalmadı. Birazdan buraya gelecek ve asıl olayı kendisi görecek. Öyle gelip beni alarak gidemeyecek, kimsenin canını da acıtamayacak, ben onu yakacağım, kinimin nefretinde tutuşacak. Ben sana anlatmadım o adamın asıl yüzünü." Durdu, aklına İhsan'ın kim olduğu gerçeği gelirken duraksamak zorunda kaldı. "Hepiniz öğreneceksiniz, neden böyle birden iğrendiğimi göreceksiniz." Yüzünde şaşkınlıkla merakın oluştuğu tek kişi değildi Alper, yanlarındaki Yeliz Hanım daha çok afallarken neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Kim gelecek kızım, bana da anlatsana. Az önce devamlı kocan beni aradı, ben verdim ağzının payını, o mu gelecek? Sizin benden sakladığınız ne, anlatın, bilmek istiyorum." Bakışlarını annesine çevirirken burukça tebessüm oluştu dudaklarında. "Birazdan öğreneceksin annem, hepiniz göreceksiniz." dedi yanlarından çekilerek. Önden ilerleyen genç kadın, caminin çıkış kapısına doğru ilerledi. Siyah demir kapıdan çıkarken ardına döndüğü gibi yaklaşan arabayı gördü. Bugün olacaklar hayatını değiştirecekti ama bunca yaşanmışlığı hayata sığdırdığı için kendini ömrünce affetmeyecekti. Zamanında hasta yatağındaki annesinin ahını almıştı, şimdi inceden çıkıyordu kendisinden.

 

Yoldan gelen araba, sokağa doğru girerken hızla kendi taraflarına çevrilmişti. Şimdi tam zamanıydı, bugün kırık düşlerini azat ederek günahlarına meydan okuyacaktı. Yan tarafa bakışlarını öylesine çevirirken Fatih'in üst merdivenleri hızlıca inerek çıkış kapısına geldiğini fark etti. Bakışları tam o sırada birbirine çarptı, siyah kapıyı aralayarak yanına gelirken "Hoş geldin." demişti kendisine. Bakışlarıyla gözlerinin içi gülercesine tebessüm ederken "Teşekkür ederim, her şey çok güzel olmuştu, Allah kabul etsin." dedi incelikle, birazdan nasıl olsa tüm davet darmadağın olacaktı. Yoldan sokağa girmiş olan araba, tozu dumana katarak önlerinde dururken ağır olaylara kendini hazırladı Hande, hepsinin üstesinden gelecekti. Çok güçlü olacak, buradan başı dik şekilde ayrılacaktı. Demek daha önce Yeliz Hanım'ı da aramıştı, mesajlarında öyle yazıyordu. Kendisini telaşlandırmamak adına, rahatça zaman geçirmesi için söylememişti anlaşılan. Şimdi zaten güzel geçen tüm zamanların acısı çıkacaktı, kapı önünde kocasıyla birbirlerine zehir kusacaklardı. Bilinçli olarak önlerinde hızla dururken durduğu gibi arabanın kapısını açarak anında aşağı indi. Araladığı aracın kapısını sertçe geri kapatırken çıkan sesten ürperdi genç kadın, olacaklar tüm aileyi sarsacaktı. Sürücü koltuğunun hemen yanından Seher Hanım inerken tahminlerinde yanılmadığını düşündü, oğlunu doldurarak getirmişti. Aras, attığı adımların ardından karşısında Fatih'i gördüğünde, tüm kinine rağmen alayla sırıttı. "Buraya aileme sahip çıkmaya geldim Fatih Bey, size aile olmasını öğretmeye gelmişken bir 'Merhaba' demek istedim. Aa, pardon, bunlar sizin sözlerinizdi, değil mi? Şimdi sizi, sizin sözlerinizle vurmak olmaz." Geçen akşam kapılarına geldiğinde söylediği sözleri taklit ettiğini anladı, seviyesine inmeyecek, sakin kalmak için çabalayacaktı. "Geldin, hoş geldin. Rezillik çıkarmadan da defolursan ayrıca memnun olurum, evime geldin, seni idare ettim ama burası yeri değil, burada idare etmem." Yerinden kımıldamadan, dimdik durarak konuşurken yanındaki kadın da kendisinden farksızca olanları izliyordu. "Derdim seninle değil zaten, imtihan gibi yakamıza yapışan sensin, buraya karımı alıp gitmeye geldim." Konuşmalar çoğalırken herkes kapının ardına çıkarak yanlarına gelmişti. Yakınında duran Yeliz Hanım, koluna dokundu kızının, sakin kalmasını istedi. Az önce, tüm olacakları oğlundan öğrenmişti. İçinde hem sevinç vardı kızı kurtulacağı için, hem yaşadıklarına dair buruk acılar bulunuyordu.

 

"Seninle hiçbir yere gelmiyorum, Yeliz Annem'le döneceğim, bir daha o eve gelmeyeceğim." İlk acımasız cümlesini kurdu, şu zamana dek kimseler üzülmemişti kendisine, şimdi kendi de üzülmezdi. Aras'ın bakışlarında önce şaşkınlık, hemen ardından, daima beklediği his oluştu, hayal kırıklığı... Ürpertiden hayal kırıklığına doğru değişen bakışları, dudaklarının titremesine neden oldu. "Senin yerin benim yanım, vasin benim en başta, tercih hakkın olamaz; yürü, hemen gidiyoruz." Yürürken yanına doğru, elini koluna uzatarak sıkıca kavramak istedi kolunu, yakaladığı gibi kolundan, çekmeye başladı. "İstemiyorum, dokunma bana!" dedi kelimelerini yinelerken. Olduğu yerden ansızın yanlarına gelirken elini uzatarak adamın kolunu yakalayan Fatih, çevik haraketle kaldırarak geri ittirdi. "Sakın deneme!" dedi dişleri arasından sertçe tıslarken. "Benim yanımda, o kadını kolundan tutup sürükleyerek götürmeyi düşünemezsin bile, ben varken düşünmeye cüret edemezsin." Karşılıklı direnişler başlarken yanındaki kadın için çabalamanın biraz da direnişten ibaret olduğunu düşündü Fatih, tek dokunuşta adamın eli, kadının kolundan çekerek kaldırdı. "Karışma sen, aile içi meselelerime el uzatamazsın." Sinirle soludu genç adam, söylediklerindeki yüzsüzlükten rahatsız oldu. "Senin sorunların, aile sorunu olmaktan çıktı, toplumun kanayan yarası haline gelmeye başladı." Şimdi herkes caminin çıkış kapısının önüne gelerek cami dışına çıkmış, yaşananları izliyordular. Aras, yüzündeki kine engel olamazken sinirinden güldü, teninde öfkenin beraberinde alay oluştu. "Senin şu kahramanlık havaların kime acaba, gören sicilin çok temiz sanacak, konuşturma şimdi beni insanların içinde." Söylediği sözlere gülme sırası Hande'ye gelirken, kendini durduracak azıcık direnci kalmamıştı. Kim olduğunu kocasına hatırlatmanın tam sırasıydı.

 

"Sen önce kendi siciline bak, sonra başkalarını eleştirirsin!" Dilinden dökülenler, yanındaki Fatih'in hızla kendisine bakmasına neden oldu, neyi söyleyeceğini anlamıştı. Şimdi İhsan'dan söz etmesini istemezdi aslında, konuşursa kendi ailesi öğrenecekti. "Bu ne demek şimdi?" dedi merakla Aras, yasal olmayan hiçbir hatası olmadığı halde eleştirilirken karşısındaki adamın zerre yargılanmaması adil değildi. "Şu demek." Başını dimdik kaldırdı, konuşma sırası kendine gelmişken uzun konuşacaktı. "Hande şimdi değil, inan sırası değil." Yanına gelen Fatih, sakin kalması için ikaz etse bile kendisini, algılama gücü kalmamıştı genç kadının. "Daima takıldığın İhsan, eleştirdiğin Fatih'in kardeşinin katili, işte sen böyle insanlarla takılacak kadar ucuzsun." Yaptığı açıklama, Aras da dahil birçok kişinin şaşırmasına sebep olurken herkes darmadağındı, böylesini beklemiyorlardı. Şaşkın nidalardan dökülürken dudaklardan, ortalık iyice karışmıştı. Yüz hatları ürperirken genç adamın, öğrendikleri karşısında kaskatı kesildi. "Benim haberim yoktu." dedi içinde tuhafça vicdan azabı oluşurken. Ürperen bakışlarını Fatih'e çevirdi, yüzünde üzgün ifade oluştu. "Ben öyle biri değilim, sen benim yuvamı dağıtmaya çalışabilirsin ama ben o kadar ileri gitmem." Soluğunu dışarı üflerken umursamaz davrandı genç adam, başkalarının vicdanına kalmamıştı. Gereksiz kalabalığın bir an önce dağılmasını, olayların sonlanmasını istemişti. "Diyelim ki bundan haberin yok, neyi değiştirir?" Söze tekrar giren genç kadın, konuşmalarında adil olacaktı. "Senin iğrenç bir adam olduğun gerçeği değişir mi mesela? Değişmez, sen değişmezsin! Yanında takıldığın adamdan farkın yok ki, hayat senin karşına onu çıkardı, çamur çamuru çekermiş." Sözlerine kısa süreliğine ara veren Hande, çevresindekileri inceledi sıralıca. Herkese bir özür borcu vardı, olayların buraya gelmesini kendi istemişti, çünkü mecbur bırakılmıştı.

 

"Öncelikle hepinizden özür dilerim, eğer yerimi bildirmezsem polise gideceğini söyledi, başka seçeneğim kalmamıştı. Daha büyük olay çıksın istemedim. Bana öyle mesajlar attı ki, attığı mesajlar, bedenime uyguladığı şiddetleri bile geçmeyi başardı. Canım anneciğim." Karşısında kendisini acı içinde izlemekte olan Yeliz Hanım'a dönerek, ağlamamak için kendini tuttuğu sırada, dolu gözlerle sözlerini devam ettirdi. "Beni bağışlama olur mu, ben hak etmiyorum. Seni dinlemedim, yaranın kapanmasını, hastaneden çıkmanı beklemedim. İnsan bedel ödeyince anlıyor hatalarını, ben yaşattıklarımın daha ağırını yaşadım. Sana olan sevgime geciktim, bedelini ödedim ama kendi hayatıma daha çok geç kalmayacağım annem, kurtulacağım bu aşağılık adamdan. Yanlış anlamadın, dur tekrarlayayım, senden boşanıyorum. Beni yanında tutmak istersen, ancak dava gününe kadar tutabilirsin, açacağım davayı kazanmak için en iyi avukatla görüşeceğim. Seni çağırdım, daha büyük olay çıkarmanı istemedim ama burayı sana teslim olmak için çağırmadım seni, daha konum atmadan önce planladım seni nasıl darmadağın edeceğimi. Hep ben bedel ödeyeceğim, yiyip dayağı oturacağım sandın herhalde. Yok öyle bir dünya, sustum çünkü ailem üzülsün istemedim, ağır haraket ettim, sabırlı durdum. Ne kadar yanlış yapmışım, benim kimseye ihtiyacım yokmuş ki, aileme düzgünce, anında izah eder, kendime çok güzel yetebilirmişim." Uzun konuşmasının her cümlesinde, karşısındaki adam daha kötü oluyor, yüzü gittikçe beyazlıyordu. Kolundan indirdiği çantasındaki yüzüğünü çıkardı genç kadın, nasıl ki parmağından Fatih çıkarmıştı, daha hiç takmamıştı. "Çıkaralı çok oldu ama sen bunu bile fark edemedin, aldığın alkoller görmene imkan tanımadı." Yüzüğü önüne atarken yere düşen alyansın sesi, genç adamın kulaklarında çınladı, her dakika daha çok yıkılıyordu genç adam. Bir bitişin öyküsü yazılıyordu şimdi herkesin gözleri önünde. Aras için hayat, sanki çok sevdiği karısı ile beraber anlamını kaybederken yaşamındaki tüm mana bitmişti. "Şimdi o evde, annenle birbirinizin başını yiyin, bakalım kimi dolduracak sana karşı." Yanlarına tamamen ilerlediğinde Seher Hanım'ın karşısında durdu, acımadan kinini akıttı gözlerine.

 

"Ağzının tadı biraz bozulsun Seher Hanım, benim az bozulmadı zamanında. Bu hikayeyi ben başlattım, ben bitiriyorum. Yetiştiremediğin sorunlu, karaktersiz oğlunu çekecek daha iyi kadın bulursun inşallah." Kayınvalidesi, kocası, annesi ve diğer herkesin şaşkın bakışları arasında yola doğru yürümeye başladı. Yaşananların aksine, omuzlarına hastalığına rağmen dik tutmaya çalışarak, hayata meydan okurcasına yürüyen kadını izledi Fatih, öylece bakakaldı ardından. Yaşadıklarının hiçbirine layık değildi, hak etmediği acılarla boğuşuyordu. "Allah hepinizin belasını versin, evladıma ne çektirdiyseniz bin mislini yaşayın!" dedi yanlarına kin içinde ilerleyen Yeliz Hanım. Dışa doğru kalkan kısa, az dalgalı saçları rüzgarda dalgalanırken kinine engel olamadı. "Ben seni kabullendim." dedi karşısındaki Aras'a nefretle bakarken. "Tamam, başlarda ileri gittim, kalktım Hande'yi o kolejde işe koydum ama sonra pişman oldum, seni kabullenmeye çalıştım. Kaderdir dedim, nasiptir dedim, alın yazısı bildim seni, idare etmeye çalıştım sürekli. Yaptıklarımın hepsine inat, beni şaşırtsaydın keşke, utanan ve yanılan ben olsaydım da, benim üzerine titrediğim kızımı böyle üzmeseydin." Yakasından tutarak sarstı adamı, sarsarak duvara yapıştırdı bedenini, tahammülü kalmamıştı. "Yazıklar olsun sana!" Yanına doğru gelen Nurcan Hanım, kolundan çekerek sakinleşmesi için geriye aldı kadını. "Bırak şunu, hemen Hande'yi bulmamız lazım." dedi telaş içinde. Gerçek, yüzüne çığ misali düşerken kızının gözden kaybolduğunu hatırladı. "Canım yavrum benim, kim bilir nereye gitti o halde, Allahım sen kızımı koru!" Yakarırcasına konuşan Yeliz Hanım'ın üzerinde, bir annenin çaresizliği vardı. Alper, arahasına doğru ilerlerken, "Hadi anne." dedi hızlıca. "Nurcan Hanım haklı, benim kaybedecek zamanım yok, hemen kardeşimi bulmaya gidiyoruz." Sarsak adımlarla Alper'in arabasına binerken Yeliz Hanım, çok beklemeden Nurcan Hanım da onun yanına bindi.

 

Fatih, gitmesinin şimdilik yakışık almayacağını düşünerek, babası Mustafa Bey'le beraber kalmayı tercih etti. Mutlaka Nurcan Hanım, kendisine haber verecekti. Şimdilik babasıyla beraber evlerine dönecekti. Arabasına doğru ilerlemeden önce, yanından geçtiği genç adama baktı. Yenilmişlik vardı duruşunda, dağılmışlık ve yitirilmişlik bulunuyordu. "Hayatım boyunca, en ağır acılardan geçtim ama hiç böyle bakmadım yaşama. Söylesene, nasıl bir his yıkılmışlık, merak ettim. Solmadan elindeki çiçek, değerini bilecektin, saha sahip çıkamazsan elinden alırım demiştim, dediğimi yapmaya başladım bile, bundan sonra hiçbir şey önceki gibi olmayacak. Seni defalarca ikaz ettim, karşıma geçip evimi basacağına ailene sahip çıksaydın!" Yanından çekilerek arabasının kapılarını araladı, sürücü koltuğuna otururken babasının yanına binmesini bekledi. Olayların böyle bir noktaya varacağını bilememişti, ne çok olay birden olmuştu, akıl alır gibi değildi. Ailesi, gözleri önünde İhsan'la ilgili gerçeği öğrenmişti, üstelik gerçekler Hande'den çıkmıştı. Kendinden emin şekilde Fatih'in kardeşinin katilini herkese anlatırken karşısındakilere meydan okumuştu. Yaptığı her haraketin, aldığı ve faaliyete geçirdiği her kararın düzgün neden olduğunu düşündü. Bir bitişin öyküsünü yazmıştı herkesin gözleri önünde. Hayata ve insanlara meydan okurcasına anlatırken olanları ve aldığı kararları, yine meydan okuyan duruşla da gözleri önünden çekip gitmişti. İnsanı öldürmeyen acının küllerinden tekrar doğdurduğunu düşündü, yeniden doğmuştu sanki. Ne güçlü kadındı meğer, ürkek serçeyi anımsatan bakışlarında, hayata meydan okuyan kadın vardı. Düşünceleri arasında direksiyonu kavrarken dudaklarında oluşan belli belirsiz gülüşü durduramadı. Neyse ki bitişler son değildi, yarınlar vardı, umudun diğer adıydı yarınlar... Nice güzel yarınlar diledi Allah'tan, bitişin güzel başlangıçlara açılmasını umut etti...

 

Geceydi, karanlığın örtüsü sarmalarken gök kubbeyi, soğuktan üşüyen bedenine montunu daha sıkı sarmaladı. Yüreğinin üşüdüğünü hissetti, yalnızlığın soğuğu içini sararken kendine bile uzaktı şimdilerde. İnsanı öldürmeyen acının daha güçlü kıldığını düşündü, bugün kendine tutunarak zorlukları ardında bırakmasına rağmen yaşadıklarının bedenine ağır geldiğini hatırladı. İlk önce bedenine ağır gelmişti, ihmal ettiği ilaçlarından ötürü, soluğu çabuk kesilmişti. Kendini güçlükle mahalledeki parka atarak, boş bulduğu banka oturmuştu. Üzerinde, ihmal ettiği zorluklardan ötürü kalan halsizlik, zoraki adımlarını durdurdu. Biraz önce olanları anımsadı, tek cümlede bitirmişti doğru bildiklerini, bir defada kapatmıştı. Şimdi evini aramıyordu, meğer ne basitti evini bulabilmek, kendinin evi olmuştu. Kendine yetişmişti, bundan böyle hiçbir yere geç kalamayacaktı. İnsan önce kendi iyi olmalıydı aslında, kendimizi düşünmezsek, sevdiklerimize yetemezdik. Ne çabalar göstermişti evliliği için, nasıl ağır çabalar vermiş, canından çok sevdiği annesini karşısına almıştı. Uğruna çabaladığı, uğraş gösterdiği ne varsa, kocaman bir 'Yazıklar olsun!' a dönüşmüştü. Hepsine susmuştu, hepsini yutmuştu, yediği onca dayağa bile katlanmış, düzelmesini beklemişti daima. Tüm bunları hak etmemişti, sökükleri dikmek istemişti sadece, hemen kaldırıp atmaktan yana olmamıştı. İdare etmeye çalıştığı sürede ağır bedeller ödemişti, kendine gecikmişti, daha ötesi yoktu. Kendisini daima başından atan Neslihan Hanım, şimdi boşandığını öğrense yine yüzüne tükürürdü. Kendisi yanlış insan değildi, annesine karşı daima kendini suçlamaktan vazgeçeli çok olmuştu. Yanlışları olsa, Yeliz Hanım tarafından sevilmezdi. Kişiliği hatalı olsa, her konuda büyüten annesinin desteğini görmezdi. Sadece o değil, yüreği kaskatı kesilmiş Nurcan Hanım bile çok sevmişti kendisini, tüm bunlardan anlamıştı ki, hata kendinde değildi. Tüm sevdiklerini düşündü kısa süreliğine, çıkardığı rezilliği hatırladı. Kendisine her konuda destek olan Nurcan Hanım'ı kaybettiğini hatırladı. Bir daha sevmeyecekti kendisini, en önemli günlerinde onu ve ailesini rezil etmişti.

 

Yapacaklarını düşündü, yarınlara yeniden başlayacak, düştüğü yerden sapasağlam kalkacaktı. Kendisini öldürmemiş olan acı, çelik zırha dönüştürmüştü. Önceliğinde sabır vardı, sabırlı olacaktı, ancak böyle üstesinden gelebilirdi. Bulunduğu yeri inceledi, gözlerini çevrede gezdirdi. Kalkarak gitmesi gerekti ama nereye gideceğini bilmiyordu. Yakınlarda otel olsa, toparlanana kadar geceyi geçirirdi ama mahalleden uzaklaşmıştı. Karşısı yoldu fakat, yola da uzaktı. Ne çok uzaklıklar vardı hayatında, en çok da kendine uzaktı, hayallerinden ve kırık düşlerinden uzaklarda, ayrı düşmüştü. Soğuktu hava, üşümesi gittikçe çoğalırken yakalarını çekerek montuna daha sıkı sarıldı. Kalkması gerekti, böyle kalmaya devam ederse hasta olacaktı. Bir yerlerde sabahı bekleyecek, gündüz ilk işi, düzgün bir avukatla görüşmek olacaktı. İşinde çok başarılı, adından söz ettiren avukat tutmalıydı, başka türlü kurtulması mümkün görünmüyordu. Yerinden, elini bankın kenarına tutarak destek alırken güçlükle kalktı. Saatler ilerlerken burada durması, güvenliği açısından doğru değildi. Yanında destek çubuğunun olmadığını hatırladı, öyle sinirli çıkmıştı ki mahalleden, elinden atarak aksayıp gelmişti buralara. Destek çubuğu kendisi ile beraber olsa, işi çok daha kolay olacaktı. Sürüklenen adımlarla parkın çıkış kapısına ilerledi, hemen güçsüz düşen bedeni, tutunacak dal ararken köşedeki duvara iki elini birden tuttu. İnledi acı içinde, kurda kuşa yem olmaktan ürperdi, çok korkuyordu. Hemen ardında kalan banka güçsüzce düşerken bedeni, soluğunun kesildiğini hissetti. Mahalledeki en ağır olayı güçlü şekilde atlatmıştı ama şimdi buradan çıkamıyordu, insan ne garip varlıktı, insan hayatı, anlamsız bilmecelerden ibaretti. Soğuktan titrerken eksikliğine lanetler okudu. "Allahım yardım et." dedi gözünden akan yaşları durduramazken. "Beni böyle bıraktın ama yolumu çizdin, biliyorum Allah'ım, n'olur bana yardım et, senden başka kimsem yok." Konuşurken dudaklarında ıslaklık hissetti, ağzında oluşan acı tatla anladı, ağzından kan gelmişti. İhmal ettiği ilaçlarının beraberinde destek çubuğu olmadan yürümeye çalışması zorlamış bedenini, böylesi hale getirmişti.

 

"Hande!" Uzaklardan şiddetle kulaklarına çarpan sesin sahibinin başlarda yanılsama olduğunu düşündü. Zihninin kendisini işlettiğini sandı, herkesten umudunu kesmişken gelen sesin başka açıklamasını düşünemedi. "Yavrum!" Hiddetle sokağa çarpan ses, yalnızca Yeliz Hanım'a aitti. Gerçek olup olmadığını düşündü, hayal olduğuna inanmak istedi. Sadece bir kere ettiği duasının çabucak kabul olacağına inanası gelmedi. "Geldim annem, çok şükür seni buldum!" Yaklaşan, koşarcasına gelen adım sesleriyle doldu zihni, gözleri kapanıyordu olduğu yerde, görmekte bile zorlanıyordu. Arabadan indikten hemen sonra koşarak giderken soluğu kesilecek gibi oldu Yeliz Hanım, öylesi telaşlanmıştı. Kısa, dalgalı saçları rüzgarda savrulurken koşarak parka girdi. Kızını bulana kadar defalarca kez ölerek dirilmişti. Çok zorlanmamıştı bulmakta, çabucak kavuşmuştu kızına. Parka girerek banka yığılmış kızına yaklaştığında gördüğü manzarayla dehşete düştü. Yanına otururken bedenini sımsıkı sarmaladı kolları arasına, başını göğsüne gömdü. "Hepsi geçti annem, hepsini atlattık, seni bir daha kimselerin üzmesine izin vermeyeceğim." Saçlarını koklarken dudaklarını gezdirdi ipeksi saçlarında. Diğer tarafına oturan Nurcan Hanım da, kızın diğer elini tuttu. "Nazar oldu benim kızım, öyle övdüm herkesin içinde, göze geldi." derken tuttuğu elini dudaklarına dokundurarak öptü. Biraz kendine gelen Hande, kendisine sarılan Yeliz Hanım'dan uzaklaşarak diğer tarafındaki Nurcan Hanım'a döndürdü kendisini. "Bana kızgın değil misiniz?" Kurduğu cümlenin paramparça olduğunu hissetti. Sözlerini zorlukla dudaklarından çıkarıyordu. "Ben sizi davetinizde rezil ettim, özel gününüzü darmadağın ettim." Kendine kızgındı ama başka seçeneği olmamıştı ki, konum atmasa daha ağır rezillik çıkacaktı. "Gelmese polise gidecekti, daha çok rezillik çıkarsın istemedim, bana ağıza alınmayacak tehdit mesajları atmıştı, korkumdan konum attım. Benimle daha görüşmek istemezseniz anlarım sizi. Siz bana daima destek oldunuz ama ben sizi utandırdım herkesin içinde." Kanayan dudaklarından dökülen sözlerle kaşları çatıldı Nurcan Hanım'ın, sinirlenmişti söylediklerine. Çıkan olaylara sinirlense bile asla böyle düşünmemek için kendini daima engellemişti.

 

"Sen beni utandırmadın, ben orada gurur duydum seninle. Gelmesine izin verdin ama teslim olarak gitmedin, onu geldiğine bin pişman ettin. Seher'in morarmış suratını görmek bile beni mutlu etmeye yetti. 'İşte benim kızım böyle güçlü.' dedirttin bana. Çağırdın ama geldiğinde ona hayatınca almadığı kadar ağır ders verdin. Alman gereken en doğru kararı aldın, bundan sonrası hepimiz için daha güzel olacak bir tanem, beraber geleceğiz üstesinden." Nurcan Hanım'ın konuşması sonlanırken Yeliz Hanım, üzerinden çıkardığı montla kızının bedenini sıkıca sardı. "Kalkalım hadi, evimize gidelim, kollarımda uyu ki kendine gel." Üzerinde, evladına tekrar kavuşmanın mutluluğu vardı, onu tehlikelerin içinden almıştı. "Üşüyeceksin anne." demesi gülümsetti kadını, çok buruk gülümsetti. "Anneler üşümez." dedi tekrardan, annelik ettiği süre boyunca daima demişti. Çantasından peçete çıkaran Nurcan Hanım ise karşısındaki Hande'nin ağzını düzgünce temizleyerek sildi. "Diyorum bak vallahi, nazara geldi benim yavrum, gözden olduk hep böyle." Sımsıkı sarılırken doyasıya kokladı, soğuk yanaklarına dokundurdu dudaklarını. Sanki evladının kokusunu hissetti ciğerlerinde, kokusunu içine çekerken eksik yanlarını tamamlıyordu. "Biz kalkalım, evimize gidelim anneciğim." dedi banktan kalkan Yeliz Hanım, usulca kaldırmaya çalıştı kızını. Kollarından tuttu ama çok olumlu sonuç almadı. "Alper, az destek olur musun oğlum, yürüyecek durumda değil." Yanlarına yaklaşan genç adam, kardeşinin kendisinden çekindiğini anladı. Sakince uzatırken kollarını, "Arabaya kadar destek olacağım sadece." dedi ürkütmeden. Kollarını çok az dolarken sırtına, sarsmadan kucaklayarak banktan kaldırdı. Hep beraber parktan çıkarlarken arabaya doğru yürüdüler. Alper, kucağında Hande'nin yarı baygın bedeniyle önden ilerlerken Yeliz Hanım ile Nurcan Hanım da onu arkadan takip ettiler.

 

Bölüm sonu...

 

Hande'nin atağı, hiç beklemediğiniz anda kendini gösterdi.

 

Ben bile beklemiyordum böylesini kendi karakterimden. Çağırdı kocasını ama kuzu gibi teslim olmadı, zaten kendini teslim etmek aykırı kişiliğine yakışmazdı.

 

Boşanmak için atağını atsa bile hemen bir bölümde sonuçlanmayacak. Hande'nin yasal vasisi kocası ve Aras, elindeki yasal hakkı sonuna kadar değerlendirecek.

 

Bırakalım hemen kavuşamasınlar, zaten birbirlerini deli gibi seviyorlar ve bunu itiraf ettiler, izin verelim aşklarını böyle uzaktan yaşasınlar. İnanın böyle daha manalı, naif ve hoş olacak. Zaten sonunda kavuşacaklar, ne zamana dek aşktan kaçabilirler ki, kaçmıyorlar üstelik. Sadece şimdilik Hande'nin boşanmasını konu alacağız.

 

Görüşmek dileğiyle, esen kalın...

Loading...
0%