@mavi_melekler
|
47. Bölüm: "Yarım Kalan Bir Yol Hikayesi"
-Hatırlatma-
"Büyük lokma ye, büyük konuşma hocam, hayat insanı nelere mecbur bırakıyor. Öğretmen olan sensin, daha iyi bilirsin, ektiğini biçiyorsun bu hayatta. Yetiyorum diyorsun ama demekle olmuyor, yetemiyorsun işte. Ancak uzak durursan yetebilirsin. Hande'den uzaklaşırsan onu içeriden çıkarabilirsin, sen bu hikayeden çekip gidersen, Aras şikayetini geri çekecek."
Öylece kaldı olduğu yerde, algıladığı sözler karşısında yüzündeki tepkiler silindi. Yaşamla ölüm arasında kalmak gibi dese değildi, ya da gitmekle kalmak arasında kalmak gibi de değildi, tarifi yoktu. Bir sıfata sığdırmak, benzetme yapmak istedi, hiçbirini yapamadı. Bazı hislerin tarifi yoktu, kimi çıkmazlar vardı, anlatılamazdı. Kelimelerle anlatmak öyle kolay değildi. Büyük konuşturan hayat, şimdi aynı büyüklükteki düşüncelerle kendisini ikileme düşürmüştü. Hayat insanı bazen şaşırtırdı, düşünmelere sürüklerdi. Şimdi kör bir noktaya sürüklenmiş, karanlıklar içerisinde sürükleniyordu. Kendini toparlaması gerektiğini ve yeterince bedel ödediğini anımsadı tekrardan.
Bugün payına düşen tüm bedelleri ödeyecek, böylelikle vicdanını iyiden iyiye rahatlatmış olacaktı. Zamana meylederek bir hataya daha sürüklenmeyecek, şimdi sürüklendiği yerden en doğru kararlardan biriyle çıkacaktı.
Zamana meyil etmeyecekti, zamanı kendisine göre ayarlayacaktı. Karşısındaki adama doğru sert adımlar atarak yaklaşırken bakışları ayrıca keskindi. Bakışlarının arasına kalın bir kini, özenle sıkıştırdı. Canı sadece, karşısındakilere acı çektirmek istiyordu. Sevmekse, gerekirse mahşere kalacak, bu dünyada sadece uzaktan sevecekti. "Gerçekten seven bırakmaz orada, iyi düşün." dedi tekrardan sözlerini güçlendiren İhsan. Konuştukça alçaldığını bilmiyordu oysa, bunu ona ağır şekilde izah edecekti. "Haklısın." dedi dişlerini sıkarak zoraki konuşan genç adam. Söylediklerine pişman edecek, payına düşen tüm bedelleri, herkese ödetecekti. Başını ağırca sallarken bakışlarındaki kin, iyiden iyiye çoğaldı.
"Gerçekten seven bırakmaz." Kendinden emin şekilde konuşurken bunu sadece İhsan'a söylemekle kalmayacak, birazdan Aras'ın yattığı hastaneye giderek olay çıkaracaktı. Çoktan hak ediyordu meğer, kendileri bayağı sakin davranmışlardı. "Bırakmayacağım." Bunu söylerken epey keyifliydi, kendinden emin olmanın hazzına varmıştı. "Bunu yapmayacaktınız, böyle ileri gitmeyecektiniz. Siz daha benim kim olduğumu bilmiyorsunuz, beni korkak sandınız, hafife aldınız ama bunun hesabını vermek sizin için ağır olacak!" Sesi hiddetlenirken adamın üzerine yürümüş ama sonra çabucak kendini toparlamıştı.
Tamamen ardına dönerek arabasına ilerlerken, "İnadına bırakmıyorum, sizin elinizde ziyan olacağına hapiste çürüsün, daha sağlıklı." dedi gayet kendinden emin şekilde. Arabasına atladığı gibi direksiyona sarıldı, yaptığı hamle ile biraz olsun rahatlamıştı. Şimdi birilerine dersini verdiğinde daha iyi olacaktı. İhsan'a ders vermek yetmemişti kendisine, gözünü açtığı gibi planlarla boğuşan Aras'ın hakkından gelmesi gerekti. Yolları öylesine hızlı şekilde giderken sinirden elleri titriyordu. Yaptıklarına bakılınca sinirden delirmemek elde değildi. Çalan telefonunu çok geç anlamış, arabasının önünde olmasına rağmen ancak duyabilmişti.
"Yeliz Hanım." Kadına seslenerek telefonunu açarken ne söyleyeceğini merak etmedi. Sinirini atmak istediği için merakı yoktu şu anda, kimseyle uğraşacak durumda değildi. "Nasılsın Fatih'ciğim?" İlgiyle sorduğu soru karşısında duraksadı. Yeşil ışıkta beklerken tek elini direksiyondan çekti, göz ucuyla telefona baktı, tekrar gözünü yola çevirdi. "Hastaneye gidiyorum, Aras'ın yanına. Alper Ağabey demiştir sana, açmış bir ara gözünü. Hayati tehlikesi devam etmesine rağmen, ölüm döşeğinde planlar yapmış Aras efendi, hesabını sormaya gidiyorum." Sinirden dişlerini sıkarak konuşmasını sürdürdü. İhsan'ın kendisine dediklerini hâlâ aklı almıyordu Fatih'in.
"Ne planı?" Sesindeki şaşkınlığı algıladığı anda sinirinden güldü. Elini direksiyona sinirle geçirirken karşısındaki arabaya korna çaldı. "Ben uzaklaşırsam Hande'den, şikayetini geri çekecekmiş Aras efendi, aklınca beni salak sandı, uzaktan bakınca salağa benzetti. Görecekler ama günlerini, hepsine bu yaklaşımlarının bedelini ağır şekilde ödeteceğim."
"İnanmıyorum yaa, böylesini benim bile aklım almıyor. Ben acıdım o Seher'e, bir anne olarak içim acıdı, evladıyla imtihan olsun istemedim, bugün bir ara dua bile ettim. Benim kızımın kazancıyla karınları doyuyordu, böyle nankörlük olmaz, şunun yetiştirdiği evlada bak, Allah bilir evladına arka çıkıyordur şimdi. Bana bak, sakın bir saçmalık yapayım deme, asla geri adım atma. Hande oradan çıkıp da aynı hayatına devam edince iyi olmayacak, tekrar aynı şeyler olursa delirir, aklını kaçırır. Geriye gidersen, onlara yenilirsen bana da kötülüğün dokunur, evladımı ateşe atmış olursun."
"Böyle saçmalığın içine düşmeyeceğimi bilmeniz gerek. Hastaneye gidiyorum, evlatları ölüm döşeğinde plan yaparken ailesi boş durmamıştır, mutlaka ortak olmuşturlar. Birinin bunlardan hesap sorması gerek."
"Yakınım oraya, bekle hemen geliyorum."
"Gerek yok, ben tek başıma üstesinden geleceğim."
"Seni o insanlarla yalnız bırakmam, tek olmadığını görsünler, git sen, ben yetişirim." Yanıt vermesine müsaade etmeden telefonu kapattı karşısındaki kadın. Umursayarak üzerine durmadan arabasını sürmeye devam etti. Çok sinirliydi ve hesabını sormadan rahat etmeyecekti. Yarın mahkemeden çıkacak kararın inadına Hande'yi asla bırakmayacağını göstermesi gerekti. İnsanların düşünceleri umrunda değildi ama karşı taraf bunu çoktan hak etmişti. Göz dağının nasıl verildiğini göstermesi gerekti.
Hastane kapısından girerken ilk olarak danışmaya yönelen genç adam, hastanın ismini vererek yakınları konusunda bilgi aldı. Gerekli kat bilgisini aldığı gibi anında merdivenlere ilerledi. Asansör bekleyecek kadar sabırlı değildi, sinirlenmişti ve sinirini çıkarmak için an kolluyordu. Çıktığı katın koridorunda yürürken istediği odanın önüne yaklaştı. İlerledikçe odanın önünde nöbet tutan Seher Hanım'ı gördüğüne hiç şaşırmadı. Zaten beklediği manzaraydı, yoğun bakımın önünde ailesi olmasa bile mutlaka ulaşım sağlayacaktı. Buraya öncelikle ailesiyle görüşmeye gelmişti, yaşananların hesabını hepsine soracaktı.
"Ne işin var senin burada, hangi yüzle gelebiliyorsun acaba?" Yerinden anında doğrulan Seher Hanım, karşısındaki adama karanlık bir kinle bakış attı. Yaşananların ardından hangi yüzle karşısına çıktığını anlamlandıramadığı gibi daha çok sinirlendi. "Benim yüzüm bana yetiyor ama bence sen bu soruyu, içeride yatan oğluna sormalısın Seher Hanım." Sert ve öylesi ağır konuşmaya başladı, sessiz kalmayacaktı. Olabildiğince ileri gidecekti, sustukça iyice üzerine gelmeye başlamışlardı. "Kes zırvalamayı, benim oğlum canıyla cebelleşiyorsa sizin yüzünüzden." Sesi yükselirken yanındaki Fahri Bey araya girerek, öncelikle eşinin omzuna elini koydu, sessiz olmasını bekledi.
"Sen Seher'in kusuruna bakma oğlum, bizi anlamaya çalış, evladımızın hayatı söz konusu, acıdan ne yaptığımızı bilmiyoruz. Gel otur, konuşalım önce, bir şekilde açığa kavuştururuz." Arayı bulmaya, orta yolu sağlamaya çalışıyordu. Olaylarda genelde oğlunun suçlu olduğunu zaten biliyordu. Büyütmeyi beceremediği evladı, hayatlarını darmadağın ediyordu. "Benim sizinle konuşacak hiçbir meselem kalmadı. Haddinizi aştınız, bana bildiğin şantaj geçtiniz, oğlunuz ölüm döşeğinde bana tek başına haber yollamadı, biliyorum ona destek çıktığınızı. Hani siz çok vicdanlı insanlardınız, İhsan denen adamla bilinçli görüşmemiştiniz, oğlunuz atıp tutuyordu, nereye gitti vicdanınız?"
"İhsan buraya kendisi geldi, Aras da bir ara uyanmıştı, o sırada konuştu. Bana söyledi, İhsan'a değil, o adam kendisi olayı fırsata çevirerek sana yetiştirdi." dedi Fahri Bey, ortamı yumuşatmak için olayı açıkça anlatmaya çalıştı. Sinirle gülen Seher Hanım, karşısındaki adama iki adım atarken bağırarak konuştu. "Yaa sence ben böyle bir şeyi destekler miyim, sen inanabiliyor musun buna? Ben zaten ayrılmalarından, o kızın da içeride çürümesinden yanayım. Al senin olsun, turşusunu kurarsın."
"Ağzını topla." Yanlarına, topuklarını yere vurarak yürümesine rağmen, kendi gürültülerinden, Yeliz Hanım'ın geldiğini çok geç anlamışlardı. Koridora yürürken Seher'in son cümlesini algıladığında sinirine engel olamadı. "Hemen git buradan!" dedi iyiden iyiye sesi yükselen Seher Hanım. Fatih'i gördüğünde bile Yeliz'i gördüğü kadar sinirlenmemişti. "Gitmiyorum, gitmeye niyetim yok, yediğiniz haltların hesabını verin, belki çok daha sonra."
"Benim acım bana yetiyor kadın, yedin oğlumun başını, gelip buraya bana gövde gösterisi yapma."
"Söz konusu sadece senin acıların değil, biz anneyiz, senin kadar benim de canım yanıyor. Ben oturdum, kızımın çektiği acılara rağmen senin oğlunun iyileşmesi için dua ettim, Allah'tan hayırlısını istedim. Siz nasıl insanlarsınız böyle, ben sizi anlayamıyorum."
"İstemiyorum senin duanı, benim oğluma değil, kendi kızına dua et. Nasıl olsa her türlü içeride çürüyecek. Benim evladım hayatta kalsın veya kalmasın, senin kızın oradan çıkamayacak. Oldu da çıktı, hapishaneden sonra gideceği yer ancak tımarhane olacak. Boşuna çırpınma, senin kibrini herkes biliyor, kızını sen doldurup canavara çevirdin, oğlumun üzerine sen saldın."
"Seher, bana çıkışacağına git Neslihan'la tartış, bu evliliğin mimarı o, ben olmasını istemedim. Elimden geldiğince bitmesi için çabaladım, olayların böyle noktaya gelmesi beni de üzüyor, çünkü ben bir anneyim. Benim halimi en iyi sen anlarsın, sonuçta sen de annesin." Karşısındaki kadına yaklaşarak, elini omzuna dokundurdu. Yüzündeki hoşgörü dolu ifadeyle karşısındaki kadına baktı. "Gel iki anne anlaşalım, sen oğlunu kurtar, ben kızımı. Hande içeriden çıksın, alıp kızımı giderim buralardan, daha yüzünü görmezsin. Böylelikle hayatınız kurtulur, vereceğim parayla çok rahat edersiniz. Uzatma artık, teklifimi kabul edersen, her zorluk bir şekilde, inceldiği yerden kopar."
Yanındaki kadının söylediklerine karşılık gerilen Fatih, nasıl tepki göstereceğini bilemedi. Resmen karşısındakileri kendi silahlarıyla vurmaya çalışıyordu. Böyle yaparak onlardan ne ayrıcılığı kalmıştı, yaklaşımı asla doğru değildi. Seher Hanın'ın daha çok gerilen yüz hatlarını gördüğünde, temiz kavga çıkacağını anladı. "Ne?!" dedi karşısındaki Seher, söylediklerini idrak etmekte zorlandı. "Sen ne dediğinin bilincinde misin kadın, aklını mı kaçırdın sen? Ben evladımın kanını mı yiyeceğim, hemen çık git buradan, yemin ederim öldürürüm seni."
"Tamam uzatmayın." Yanındaki kadını elini omzuna dokundurarak durdurdu Fatih. Çok ileri gitmişti, durması gerekti. "Biliyorum biraz ileri gitti ama en azından benim hislerimi anlamışsınızdır Seher Hanım. Kimseyi saçma şantajlarla elde edemeyeceğinizi anlarsınız umarım. Oğlunuza da bu şekilde söyleyin, dişe diş, kana kan. Ben yolumdan, doğru bildiklerimden, saçma yeşilçam replikleriyle vazgeçecek insan değilim. Birazdan sonuçlanacak mahkemeden müebbet bile çıksa Hande'den vazgeçmeyeceğim, bu böyle biline!..."
Ardına dönerek koridorda merdivenlere doğru yürümeye başlayan adamın ardından ilerleyen Yeliz Hanım, karmaşık hal içerisimdeydi. Kendisini savunan Fatih haklıydı aslında, sadece ne hissettiklerini anlamaları için böyle davranmıştı. "Gerçekten haklıydın." demişti otoparka doğru yürürlerken. "Hislerimizi anlamaları için böyle davrandım aslında, yoksa acılı anneye böyle davranılmayacağımı bilmen gerek." Sözlerini ilave ederken kendini savunmaya çalıştı ama karşısındaki adam, en az kendisi kadar gergindi. "Yine de yaklaşımınız kabul edilir değildi."
"Kendimi durduramadım, sen de gördün işte, sustukça üzerimize geliyorlar. Neyse boş ver, sen beni adliyeye bırak, öyle eve geçer hazırlanırsın."
Arabaya binerlerken akıllarında birazdan çözümlenecek mahkemeden başkası kalmamıştı. Direksiyona sarıldığı vakitlerde herkesin aklında sadece Hande vardı. İçeriden çıkarabilseler bile geri girme ihtimali çok yüksekti. Olması gerekenler ne ise olacaktı, geri dönüşü yoktu, her zorluğa kendilerini hazır tutacaklardı. Fatih, epey hızlı araba kullanırken önce Yeliz Hanım'ı bırakmış, ardından kendi evine doğru sürmeye devam etmişti. Kimseden korkusu yoktu, üstelik çok da bencilce seviyordu. Kendisinin olmayacaksa, orada kalacaktı gerekirse. Elleriyle o adama teslim etmeyecekti, bu konuda kararı netti. Arabasını evin önüne park ederek hızlıca aşağı indi. Sadece annesiyle babasını alacak, hızlı şekilde evden çıkacaklardı.
Gecekondunun bahçesinden içeri girerken birazdan neler olacağını merak ediyordu. Basit meraktı aslında, çünkü kendini her kötü sonuca hazırlamıştı. İçindeki sevgiden emindi, orada kalsa bile sevmeye daima devam edecekti. Kapısını anahtarıyla açarak salona doğru ilerlemeye devam etti. Gördüğü manzara karşısında biraz şaşırdı. Salonda oturmuş sarma saran Nurcan Hanım'la karşılaşmayı beklemiyordu. Bunu neden yaptığını merak ederken yanına doğru ilerledi. "Anne." dedi şaşkınlık içerisinde. "Sen hazırlanmadın mı daha, nereden çıktı bu şimdi böyle?" Özenle sarma saran kadına bakarken şaşırmamak mümkün değildi.
"Giyeceklerim hazır, hemen şunları buzluğa atayım, anında çıkarız oğlum. Bitti zaten, bunları kaldırıp, ellerimi yıkayıp geliyorum."
"İyi de mahkemeye dakikalar kala bu ne böyle, sırası mı şimdi?"
"Hande çok seviyor, çıkarsa yer diye düşündüm." Söylediği sözler karşısında yüreği, tuz basılmış yara gibi sızlarken kaskatı kesildi. Tencerenin içinden aldığı sarmayı yerken kadına manasız bir bakış attı. "Hande çıkamayacak anne, boşuna umutlanma." Öyle konuştu ki, sanki sözleriyle kalemi kırdı. Şaşkınlıkla karşısındaki oğluna dönerken boğazı düğümlendi ama güçlü kalmaya çalıştı. "Hiç mi umut yok yavrum?" derken içinden nice hislerin koptuğunu anladı. Ağzındaki lokmayı yutarken aynı bakışları gönderdi karşısındaki kadına. "Hastalığını kullanıp şimdilik çıkarsak bile tekrar mutlaka girer. Bugün o aşağılık herif, bana İhsan'la haber göndermiş. Hande'den uzaklaşırsam, şikayetini çekecekmiş. Daha hayati tehlikesi devam etmesine rağmen, gözünü açtığı ilk aşamada planlar yapmış."
"Sakın kabul edeyim deme, sen uzaklaşırsan Neslihan bir yolunu bulur, yine o adama yamar kızı."
"Kabul etmem söz konusu bile olamaz. Ben zaten onu zorla tuttuğum zamanlara karşı pişman değilim, daha sıkı tutsam elimde, şimdi bunların hiçbiri olmayacaktı. Kalsın orada, varsın çıkamasın, ben bencilce seviyorum, o adamla kalmasına göz yummam."
Konuşmaları tamamlandığında üzerine söz söylemeden odasına doğru ilerlemeye başladı. "Toparlan hadi, yarım saate çıkıyorum." Seslenirken annesine, oldukça hızlı şekilde odasına girdi. Orada olması doğru değildi aslında, sadece annesini bırakacak, dava için gelecek olan Birsen'in yanında duracaktı. Mahkeme salonuna girmesi doğru değildi, girmeyecekti zaten. Bugün çıkacak sonucun tamamen kaderlerini belirleyeceğini biliyordu.
Zaman, insanın alnına yazılmış kaderi öyle kolay hal değiştiremezdi. Biz merhem sanırdık zamanı, oysa yaranın ta kendisiydi. Düzeldiğini sandıklarımız düzelmezdi aslında, hayatımız aynıydı, acılarımızın geçtiğini sanırdık ama geçmezdi, yalnızca boyut değiştirirdi. İyice çoğalırdı, geçtiğini sandığımız zamanlarda artardı. Kazandığını düşünürken kaybettiğini anlamayan aciz varlığın kendisiydi insan. "Senin bende açtığın yaralar hiçbir zaman kapanmayacak, keşke anneliğini başkalarıyla yarıştırmak yerine, beni gerçekten sevmeyi deneseydin." demişti o gün adliyenin koridorunda kendisini bekleyen annesine. Bağışlamak için önce yarasının kapanması gerekirdi ama bir tane yarası yoktu, binlerce yaranın içinde kıvranan kalbi, hayata tutunmaya çalışıyordu.
Beklenmedik şekilde ilerleyen mahkeme sürecinde, yaralanan davalı şahısın uyandığı öğrenildiğinde, şaşkınlık esir almıştı mahkeme salonunu. Davalı hayati tehlikeyi atlatmakla beraber, bir sürpriz daha gelişti. Tedavisi henüz devam eden Aras, avukatını mahkemeye yollayarak, şikayetini geri çektiğini belirtmişti. Beklenen aksine yaşananlar, hakimden çıkacak kararı da değiştirmeye yetmişti.
Hastalığından ötürü, geçici olarak çıkacağını sanan Hande, beklemediği zamanda, özgürlüğüne tamamen, kalıcı olarak kavuşmuştu. Yine beklenmedik zamanda hayat, beklemediği sürprizi yapmıştı ama sıkıntılarının bitmediğini biliyordu. Burada bitmeyecekti, yaşadıkları son bulmayacaktı, iyi biliyordu. İçeriden çıkıyordu ama daha zorlu bir hayat kendisini bekliyordu. Çıktığına sevinse mi, üzülse mi, bilememekle birlikte, içindeki burukluğa anlam verememişti. Sevinmek istediğinde, yüreğindeki boşluk hissi buna izin vermemişti.
Davanın sonuçlanmasının ardından, arkadaşları ve annesi dahil herkesin gözleri Fatih'in üzerine çevrilmişti. Hande'nin toparlanarak gelmesini bekledikleri adliye koridorunda, oğluna kenara çekerek, sinirli gözlerle baştan aşağı inceledi Nurcan Hanım. "Eğer kabul ettiysen teklifini, hakkımı haram ederim sana." derken sözlerinde çok kararlıydı. Birden Aras'ın şikayetini çekerek olayın kaza süsüne verilmesi, herkesi epey şaşırtmıştı. "Oradan bakınca korkak birine benzer halim mi var?" Sinirli şekilde konuştu, kendisinden bunu beklemeleri sinirine dokunmuştu.
Yanında Hande ile kızını teslim alarak gelen gelen Yeliz Hanım'la beraber, herkesi durgunluk alırken aynı zamanda yüzlerde tebessüm vardı. Güzel günlerin geleceğine, Hande hariç herkesin umudu vardı. Yüreğinden yarınlara dair ne kadar umudu varsa sanki hepsini tek çırpıda almışlardı elinden. Acılar tamamen içinden silinecek, yüreği mutlaka rahata kavuşacaktı ama yaralarının öyle kolay kapanmayacaktı. İyi değildi, içinde biriktirdiği acıları birbirine karışmıştı. Kendinde değildi, ağlayamadığı günlerine ağlamak istiyordu, sustuğu her ana gözyaşı akıtası vardı.
"Geçmiş olsun." Karşısındaki avukatının sözleriyle toparlanarak kendine gelirken konuşacak durumda değildi. Yanında annesi olmasa düşer yıkılırdı, öyle perişandı bedeni. Hapishanede doğru düzgün ne yiyebilmişti, ne ilaç alabilmişti. Bununla birlikte düzgün duş alamadığından yağlı saçları birbirine yapışmış, bedeninden rahatsız oluyordu. Bir an önce evine gitmek istiyordu, kendine gelebilmek için sadece annesiyle olmaya ihtiyacı vardı. "Teşekkür ederim." Karşısındaki kadının kendisini böyle görmesinden rahatsız hissediyordu. Zaten başlı başına şu an kendinden rahatsızdı.
"Pazartesi günü gerçekleşecek davanızda tekrar görüşeceğiz inşallah." Yaklaşık dört gün sonra boşanma davası gerçekleşecekti. İstediği sonucun çıkmayacağını iyi biliyordu. Aras boşuna çekmemişti şikayetini, amacı kendisini tekrar elde etmekti. "İyi haberler çıkacak inşallah, kızımız özgürlüğüne kavuşacak." Konuşan kişinin Neslihan Hanım olması daha çok şaşırtmıştı Hande'yi, böylesini beklemiyordu. Sabahtan ziyaretine gelmiş, kendilerine şans vermesini istemişti. Başlarda tekrar kapısından göndermek istemişti ama Neslihan Hanım, kendisi ne yaparsa yapsın asla gitmeyeceğini söyleyecekti.
"Daha çok var o zamana, iyice toparlanırsın, benim şahitliğimle biteceğine inanıyorum." Şaşkınlıktan kaşlarını çatmamak için kendini zor tuttu. Beklemiyordu böyle hızlı değişimi, istemeden planlar yapmış olabileceğini düşündü. "Ben senin için güzel, sevdiğin yemekleri yaptım, eskiden benimle beraberken kaldığın odanı tekrar hazırladım. Hadi gel, evimize gidelim, iyice dinlen."
"Yeliz Annemle gideceğim, seninle bir yere gelmiyorum." Sesini oldukça soğuk, mesafeli tuttu. Hayatını onun istediği şekilde ayarlamayacaktı. Kendisini önceden olduğu gibi sahte şefkatiyle empoze edemeyecekti, buna kanacak değildi. "Tamam, ben seninle gelirim, nerede olmak istersen ben gelirim, hadi çıkalım artık." Karşısındaki Yeliz'e belli belirsiz bakışlar atan Neslihan, konuşurken bakışlarıyla varlığını hatırlattı. Bundan böyle kendisini yok saymasına müsaade etmeyecekti. "Boşuna çabalama, böyle davranışlarla tekrar sana kızımı yem etnem, bir daha aynı bataklığa düşürebilmen için ancak benim cesedimi çiğnemen gerekir." Yeniden birbirine gireceklerini anlayınca araya girmek istedi ama buna bile hali yoktu.
"Uzatmayın, zor bir gün geçirdik, birbirimize karşı anlayışlı olalım." Araya girerek ortalığı sakinleştiren Nurcan Hanım, burada kalamayacağını düşündü. İkisinin tartışmalarından ruhu daralıyordu. "Sen kendini toparla, pazartesiden önce tekrar görüşeceğiz bir tanem." dedi karşısındaki Hande'ye dudaklarıyla öpücük atarken. İki annesinin tartışması arasında gerilirken Nurcan Hanım'ın tavrı karşısında tebessüm etti. "Sizi çok seviyorum." dedi kendine engel olamadan.
"Ben de seni çok seviyorum güzel kızım, toparla kendini iyice, ben büyük ihtimal yarın yanına geleceğim." Ardına dönerken adliye binasından çıkmaya hazırlandı. Kapıdan çıkacağı sırada, oğlunun umursamaz bakışlarını görürken iyiden iyiye endişelendi. Soğukça "Geçmiş olsun." diyerek oradan ayrılan Fatih de, annesiyle beraber çıkışa ilerledi. Hande'nin konuşmasına, kendisine karşılık vermesine bile müsaade etmemişti. Bundan sonra uzun süre böyle davranacaktı, böylesinin daha doğru olacağını biliyordu.
"Bana baksana sen!" Otoparka geldiklerinde oğluna dönerek şiddetle konuşmaya başladı Nurcan Hanım. Şüphelerinde yanılmıyorsa, korktuğu başına gelmiş olabilirdi. "Keyfinden öyle davranmadığını çok iyi biliyorum, sen benim şu gözlerime bir baksana. Soğuk nevale tavırlarının altında, o adamın teklifini kabul etmek yatıyorsa, az önce dedim, iki elimi yakandan kimse sökemez."
"Ne alaka, niye sürekli bana aynı ithamda bulunuyorsun bugün. Kendi yetiştirdiğini tanımıyor musun anne, öyle aşağılık değilim ben."
"Neden kıza buz gibi baktın, sanki uzaklaşacaksın da, uzaklaşma öncesi prova yapar gibi halin vardı."
"Uzaklaşacağım ama tekifle alakası yok, bana gelmesini istediğim için uzaklaşacağım. Bu zamana kadar sürekli Hande için çabaladım, oradan çıksın istedim ve tamamen kurtuldu. Ben üzerime düşen ne varsa yaptım, şimdi sıra onda. Cezaevinden çıkmış olsa bile daha boşanmadı, tabii mesafeli olmam gerek. İkimizin de zamana ihtiyacı var."
"Durdun durdun, o adam sana teklifte bulununca mı böyle karara varacağın tuttu? Şikayetini keyfinden çekmemiştir, mutlaka sebebi vardır, niye çekti aniden?"
"Bilmiyorum, umrumda değil. Başardık, Hande'yi kurtardık, sen niye olaylarda bu kadar mantık arıyorsun, Hande kurtuldu işte, sadece buraya odaklan. Ayrıca bu kadar mantık aramaya meyilliysen, bakıp büyüttüğün evladını tanı önce, böyle saçmalığa kalkışmayacağımı anlaman gerek."
"Kesin bir amacı var, kızın daha çok yakasına yapışacak. Ailesinden hiç ses soluk çıkmadı, bak göreceksin, hayatta boşanmaya yanaşmayacak, o yüzden şikayetini geri çekti, geri yanına alacak."
"Olmayacak, takılma sen bunlara, bir yolunu bulacağız, hadi gel bırakayım seni, ben de okula geçeceğim." Arabasının kapısını aralayarak annesinin binmesini bekledi. Yanındaki kadın bindikten kısa süre sonra kendi de sürücü koltuğuna giderken içten içe annesine hak verdi. Şimdi şikayetini geri çekmişti ama boşanmaları öyle kolay olmayacaktı. Bundan böylesini Hande'ye bırakmıştı, mutlaka kendisine gelmek için çabalayacak, gerekeni yapacaktı. Sevdiği kadını tanıyordu, isterse ayrılmayı başarırdı, başararak kendisine koşarak gelirdi. Bir süre böyle mesafeli davranacaktı, böylesinin en iyi seçim olacağını biliyordu.
❄️❄️❄️❄️❄️❄️
Gidenlerin geri gelmediği dünyada yaşadığını kabul edeli epey oluyordu. Kendisi için gidişler, ölümden öte terk edişlerden ibaretti. İstenmemişti daima, sevilmedikçe bırakılmıştı, kendi yalnızlığına mahkum edilmişti. Usuldan akan yağmur tanelerinin arabanın camını ıslatmasını dinlerken gözlerini sıkıca kapattı. Neresi olduğunu bilmediği evine gidiyordu. Buraya gitmeyi kendi tercih etmişti ama neye göre ettiğini bilmiyordu. Gelip geçen hisleri arasında, hiçbir yere ait olamadığını anlıyordu. Aracın durduğunu anlarken gözlerini araladı, dışarıyı izledi. Günlerce hasretini çektiği sokakları izlemesi gerekirken arabada çoğunlukla gözlerini kapatmıştı. Kendi karanlığında kaybolmuştu, kendine fener ettiği umudunu sakladığı yerden çıkaramıyordu.
Çoğunluk arabadan inerken kendisi haraket etmedi, o gücü kendinde bulamadı. Bekledi öylece, nasılsa kapısını açacaklardı. Düşünceleri çok sürmedi, Yeliz Hanım tarafından açılırken kapısı, kendisini oraya çevirdi. Direnerek beklemeden, usulca sağlam bacağını arabanın dışına uzattı. "Gel canım, hadi evimize geldik." Küçük çocuğa davrandığı gibi kendisini incitmeden yaklaşmasına elinde olsa tebessüm ederdi ama şimdi hali yerinde değildi. Aşağı tamamen inerken annesinin kapısını kapattığını gördü. Sürücü koltuğundan inen Alper, yanlarına doğru gelirken kendisine merhametle baktı. Halini görüyor, bir şekilde anlamaya çalışıyordu.
"Benim bugün hastanede nöbetim var, müsait zamanımda yine geleceğim. Sen güzelce dinlen, ardından davan için tekrar konuşuruz." Alper'in sözleri karşısında başını salladı Hande, konuşacak durumda olmadığının herkes bilincine varmıştı. İçeriye geçerek uykusuz kaldığı gecelere isyan edercesine, sadece uyumak istiyordu. Gecelerce uyuyarak dinlenmeye ihtiyaç duyuyordu. Yanında iki tane annesi vardı ama ikisinden de uzaklaşarak kendini odasına atması gerekti. "İçeri geçelim anneciğim, hadi gel tutun bana." Yanındaki Yeliz Hanım'ın yönlendirmesiyle ilerlerken bir an için bedeni sarsıldı, başının döndüğünü hissetti.
Hızlıca Neslihan Hanım'ın kolunu tutmasıyla kendini toparlamaya çalışırken diğer kolunu Yeliz Hanım tuttu. İkisinin ortasında eve ilerlerken yutkundu. İyi değildi, ağrıyan midesini açlığa yorumladı. Öyle olmasını umut etti, hastalanmak istemiyordu. "İyisin, değil mi anneciğim?" derken Neslihan, gerçekten kendisi için endişelenmişti, bunu sesinden anladı Hande. Aralanan kapıdan içeri geçerlerken sadece, "İyiyim." dedi kısaca. İyi olacaktı elbette, yüreğindeki yaralar biraz olsun kabuk tutarsa, iyi olmayı başaracaktı. Birbirine yapışmış saçlarından kurtulmak için banyoya girmesi gerekti ama iki annesinden de çekiniyordu, kimden yardım alacağını kısa süreliğine bilemedi.
"Odana geçelim istersen, senin için hazırladıklarıma beraber bakalım, baştan yarattım odanı, birlikte görelim." Yeliz Hanım hep uğraşmış, kendisini mutlu etmeye çalışmıştı ama isteklerini anlayamamıştı. "Yemek yeseydi önce, yoldan geldi, karnı acıkmıştır." Diğer yandan konuşan Neslihan Annesiyle beraber iyice gerildi, ikisinin arasında kendini piyon gibi hissediyordu. "Üzerini değiştirsin, dinlensin önce, yemeğin acelesi yok. Gel anneciğim, önce odanı inceleyelim, o sırada üzerindekileri çıkarırız, odandaki banyoda duş aldırırım sana." Ürpererek kendini geri çekti, buna müsaade edemezdi. Kendisi için çok güzel anlamlar ifade etse bile Yeliz Hanım, hep yabancıydı. Böyle durumlarda ondan çok utanır, elinde olmadan çekinirdi.
"Annenim ben senin." Başını iki yana salladığını gören Yeliz Hanım, soğuk şekilde, tepki gösterircesine konuştu. Böyle davranmasına sinir oluyordu ama kendisinin elinde değildi. "Neyimden rahatsız oluyorsun kızım, tek başına yapamıyorsun, yardım edeceğim sadece sana." Durumu uzaktan, gülerek karşılayan Neslihan, keyifle oraya doğru ilerledi. Hande'nin çekingenliği, Yeliz'e karşı yaklaşımı hoşuna gitmişti. "Biz beraber gidelim canım, ben duş aldırayım sana." İkisinin birleşerek sürekli çocuk gibi kendisi için savaşmalarından rahatsız oluyordu. "Lütfen artık anneliğinizi yarıştırmayı bırakır mısınız?" derken dişlerini birbirine bastırdı, dayanacak gücü kalmamıştı. "Şimdi böyleysem, içimdeki kapanmayan yaraların sebebi sadece birinize ait değil, ikiniz de suçlusunuz. Ben başıma gelenleri kendim seçtim ama tepkim ikinize karşıydı, lütfen yapmayın artık, ben çok yoruldum."
Konuşmalarını sürdürdüğü sırada kapı çalmış, Serap'ın açtığı kapıdan içeriye giren Nurcan Hanım, elindeki yemek tencerelerini kadının ellerine uzattı. "Hande için hazırladıklarım bunlar, gelmeyeceğimi söyledim, kızıma sürpriz yapmak istedim. Sen güzelce servis etmeye başla." derken içeriye doğru ilerledi. Yanlarına yaklaştığı sırada kendisine doğru gelen Hande karşısında tebessüm etti. Aksayarak ama hızlı adamlarla yanına yaklaşıp kollarını kadının boynuna doladı. "İyi ki geldiniz, size çok ihtiyacım vardı." Sözleri karşısında daha çok gülümsedi. Sırtını sıvazladı, saçlarını sevgiyle öptü. "Gelmez miyim ben hiç, bırakır mıyım meleğimi. Yemeklerimi, sana özel hazırladıklarımı almaya gitmiştim, sürpriz olsun diye sana öyle konuştum."
"Benim öncelikle duş almam gerek, bana siz yardım etseniz olur mu?"
"Ederim tabii." Yanaklarını okşadı, kendisinden yardım istemesinden mutlu olmuştu. Çok düzgün şekilde sabır göstererek güvenini kazanıyordu. "Sen şimdi Yeliz Annenle yukarı çık, ben üzerimi değiştirip geliyorum anneciğim." Rahat soluk alarak başını salladı, ardından Yeliz Hanım'a doğru döndü Hande. Daha kendisi yaklaşmadan o yanına yaklaşmış, kolundan tutarak bedenini kendisine doğru çekmişti Yeliz Hanım. Sinir olsa bile bu duruma, sakin kalmaya çalıştı. Oysa bu kadın değil miydi kızının evlenmesine sebep olan, Hande bunu ne çabuk unutmuştu. Hepsini sineye çekmiş, kendisi dururken ona güvenmişti, inanılır gibi değildi.
Üzerinden ince, mevsimlik montunu çıkaran Nurcan Hanım, başına bağladığı şalı çözdü. Şalın altındaki boneyi de çıkararak soluklandı. Çantasından ince, evde taktığı tülbentlerden birini çıkardı, başını bağlaması gerekti. Eliyle çırptığı tülbentini katlayarak üçgen şekline getirdi, saçlarını kapatacak şekilde başını örttü. Arkadan düğüm atarak bağladığı tülbentin uçlarını tepede birleştirerek tülbenti, saçlarının tamamına doladı. Karşısındaki Neslihan'ı tamamen görmezden gelerek önünde, yukarıya uzanan merdivenlere yöneldi. Kimi insanlara verilecek en iyi cevap, onları yok saymaktı. İşte Yeliz'e bu yüzden sinir oluyordu, sürekli Neslihan'la iddaalaşarak karşılık verdiğinden ötürü... Yine ne olursa olsun onu anlamaya çalışıyordu, Hande'yi böyle tehlikeden korumak için hırçınlaşması, doğru olmasa bile normal karşılanabilirdi.
Yatağına oturur vaziyette uzanmış, ardına oturmuş Nurcan Hanım'ın saçlarını kurutmasını bekliyordu. Öylece, ardındaki sıcaklığı boynunda hissetmekten rahatsız oluyordu. Bitecekti nasılsa, her şeyin bitişi gibi bu da son bulacaktı. Banyo yaptırırken Nurcan Hanım'dan da çekinmişti aslında ama o, dikkatini öyle güzel dağıtmıştı ki, utanmaya çok imkanı olmamıştı. Eğlenmişti banyo yaparken, kendisini güldürerek dikkatini dağıtmıştı. Kısa süreliğine bile olsa gülebilmişti. Bunca acının içinde kendisini güldürebilmesi büyük başarıydı sahiden. Kendini bırakmaması gerekiyordu. Pazartesi günü çıkacak sonucu umursamayıp kaderine boyun eğemezdi. Böyle bekleyemezdi, çaba göstermesi gerekti.
Saç kurutma makinesinin sesi kesilirken işlemin bittiğini anladı. Elindeki makineyi katlayarak kenara bırakan kadın, kendisini yatağa uzandırarak üzerini örttü. "Sen biraz dinlen canım, ben yemek masasını hazırlayana kadar uyu istersen." Tam olarak kendisine bu teklifte bulunmasını bekliyordu, öyle halsiz ve yorgun düşmüştü. Aşağısı gürültülüydü, iki annesi zaten masayı hazırlamaya başlamıştı anlaşılan. Çatal kaşık seslerini, tabakların çıkardığı sesleri özlemişti. Sevdiklerine hasret günler geçirmişti ama evini özleyememişti. Nerenin evi olduğunu bilmiyordu, bilse özlerdi. Daima aramış evini ama ne etse bulamamıştı.
"Yavrum." Kaldığı odanın kapısı aralanırken elinde ilaçlarıyla gelen Yeliz Hanım'a göz gezdirdi. Yemek masasına gelmek için zorlayacaktı ama çok uykusu vardı. Yatağının diğer kenarına otururken kendisine şefkatle bakışını izledi. "Beğendin mi odanı?" Doğru düzgün incelememişti, gördükleri zihninde kalmamıştı. Sorduğu soruyla tekrae baktı yenilenmiş odasına. Duvarlarda sevdiği tablolar, yeni iki kişilik yatağı, yeni dolabı ve diğer süslü mobilyalarla çok modern dizayn edilmişti. "Ellerine sağlık anneciğim." derken sesini güçlü tutmaya çalıştı. Sonra aklına gelenle ürperdi, bunu sorması gerekti. "Sen bana kızmadın değil mi, Neslihan Annem'den de çekindim, sorun seninle alakalı değil."
"Benden bile kendini gizlemeye çalıştı, yardım istedi ama istediğine bakma sen." Konuşarak Hande'nin kelimelerini onayladı Nurcan Hanım. Gerçekten dediklerinde hakkı vardı, ondan bile duş sırasında kendini gizlemeye çalışmıştı. Daha anaç kişiliğe sahip olduğu için ondan yardım istemişti. "Yok annem, kızmadım ben, nasıl rahat ediyorsan öyle davran." Yatağından kalkmak istemezken annesinin sözleriyle iyice rahatladı. Uyumak istiyordu, uzun süre uyumak ve uyanmamaktan yanaydı tercihi. Yorgundu ama yorgunluğu, öyle geçilecek şekilde değildi. Günlerce cezaevinde kalmış ama dinlenememiş, aklı iyice yorulmuştu.
"Kızın yanında konuşmayayım diyorum ama elimde değil." dedi konuyu istemsizce değiştiren Nurcan Hanım. "Şikayetini çektiğine göre tamamen iyileşmiş, hayati tehlikeyi atlatmış olmalı. Bunun başka açıklaması yok, ölse zaten mümkün değildi. İyileşti tabii, şikayetini çekti ki, kızı geri alamamak için, doğru mu düşünüyorum? Ben yanılmam, hislerimde yanılmam, o insanların ciğerini biliyorum ben."
"İyileşmiş zaten, Alper az önce telefonla haber verdi bana, yoğun bakımdan çıkarmışlar." Ürperdi istemeden, iyileşmişti demek. Şimdi olmaktan korktuğu yere geri mi dönüyordu yani, bu kadar mıydı ondan kurtulduğu günler?
"Ben biliyordum işte, bak bu böyle olmaz, mahkemeden önce yolunu bulmamız gerek. Bu kızcağız geri dönemez o eve, Seher zindan eder evi ona, hayatta bakmaz. Hapistekinden daha kötü olur, daha kötüsünü de ben tahmin edemiyorum zaten. Cezaevinde çok bakımsız kalmış, yiyememiş; içememiş, ilaç alamamış, banyo bile doğru düzgün yapamamış. Yaa kafasını yıkamak için rahat iki kutu şampuanı bitirdim." İstemeden boş bulundu konuşurken, sonlandırdığı cümleler, Hande'nin utançtan yüzünün kızarmasına neden olurken başını daha çok aşağı eğdi. Orada kendisine yardım eden insanlar sınırlıyken kendine ancak bu kadar bakabilmişti. Hayatının en zor günlerini cezaevinde geçirmişti.
"Eğlendik ama çok eğlendik beraber, öyle değil mi bir tanem?" Yaklaşarak saçlarını koklayıp ardından öpen Nurcan Hanım, merhametle tamamladı düşüncesiz başlattığı konuşmasını. "Biraz utu sen, azıcık dinlen, biz masayı hazırlayınca kaldıralım seni."
"Aynen uyuyup dinlensin biraz ama çok uyumak yok, yarım saate gelip kaldıracağız seni." derken yatağına düzgünce uzandırarak kızının üzerini örttü Yeliz Hanım. "Hande dönmeyecek oraya, var kendimce planlarım, sonra uzunca konuşuruz." derken oturduğu yerden kalktı. Rahat bir soluk almaya çalışarak Nurcan Hanım da yerinden doğrulurken kapıya doğru ilerlediler.
"Anne." dedi uzandığı yataktan sesi cılız şekilde çıkan Hande. Şimdi söyleyeceğinin olmasına çok ihtiyacı vardı. Kendisine seslendiğini anlayan Yeliz Hanım, hızla ardına dönerek yanına ilerledi. "Söyle meleğim." Sesi şefkat doluydu, ne isteyeceğini merak etmişti. "Cam açık uyumak istiyorum, camı açsak olmaz mı?" Orada kaldığı günlerde öyle bunalmıştı ki, bunu mecburen istemişti. "Lütfen." dedi tekrardan diretirken. İyi değildi, belki bu olursa bir parça toparlanabilirdi. Çok zordu ama denemesi gerekti. Aksini yapar camı açmazsa sanki birileri soluğunu kesecekti, öyle hissediyordu. "Anneciğim, sen şimdi duş aldın, camı açık bırakırsak anında hasta olursun." Yeliz'in konuşmalarının ardından hemen araya giren Nurcan Hanım, çabucak çözdü Hande'nin nasıl psikolojide olduğunu.
"Çok uyumayacak zaten, bir müddet açık kalsın." Cama doğru ilerlerken yanındaki kadının bakışlarını umursamadı Nurcan Hanım. Dediklerini yapmaya mecburdu, başka türlü psikolojisini toparlayamazdı. "Hayır!" dedi karşısına gelen Yeliz Hanım, hiddetle karşı çıkacaktı ki, elini havaya kaldırarak konuşmasını engelledi. Bakışlarıyla susmasını istedi, bunu neden yaptığını, camın açık kalmasına ne için müsaade ettiğin. anlatacaktı ama şimdi sırası değildi. Pencereyi sonuna kadar araladıktan sonra Hande'nin yanına gelerek kızı yatağından kaldırdı, köşedeki çekmeceden aldığı hırkayı üzerine giydirdi.
"Böyle sıkı giyin ki üşüme, olur mu yavrum? Ben birazdan gelip kaldıracağım kızımı, o zamana dek biraz dinlen." Yatağa yatırdı, ardından dolaptan bir yorgan daha alarak üzerini tekrar örttü. Hava çok sıcak sayılmazdı, duştan çıkıp da cam açık uyumak için müsait değildi, dediğini yapsa bile önlemini alması gerekti. Kadını eliyle ittirerek odanın dışına çıkarırken kapıyı ardlarından örttü. "Ne yapıyorsun sen, problemin ne Allah aşkına? Ben toparlamaya çalıştıkça sen niye dağıtıyorsun, kızın halini görmüyor musun? Çok zor değil orada ılımlı davranmak, canın istese yaparsın. Ben dört tane evlat büyüttüm, senin bildiklerinin aynısını biliyorum, korkarak izin verdim ama mecbur kaldım."
"Üşütüp hasta olacak, toparlanamazken tamamen dağılacak. İstediği sağlıklı değil, normal davranmıyor."
"Ben bunu görebiliyorum zaten, aynı hastalığa sahip evladımı elimle toprağa verdim, onun psikolojisini gayet iyi anlıyorum. Biraz ılımlı olmaya, anlamaya çalış. Orada korkmuş, ürkmüş, kapana kısılmış günlerce. Pencerenin açık olmasını istiyor, çünkü özgürlüğüne kavuştuğunu anlamak için buna ihtiyacı var. Hastalansın bırak, doktor var, ilaç var, tedavi olur, iyileşir. Bedenini korumaya çalışırken ruh sağlığına zarar verme, yaklaşımın doğru değil."
Konuşmalarını tamamladığı gibi aşağı inmek üzere ardına döndü, merdivenlere ilerlemeye başladı. Burada olması doğru değildi, başta gelmeyecekti ama Hande için kendini mecbur hissetti. Sanki iki sorunlu kadının arasında kalmış gibi hissediyordu kendini. Boşanma davasının günü gelse, bir an önce sonuçla karşılaşsalar, sanki hepsi bitip gidecekti. Böyle boşluktalardı ama diğer türlü çıkan sonuca göre haraket edeceklerdi. Böyle savrulmaktan çok daha iyiydi.
Zaten davanın olumlu sonuçlanacağını düşünüyordu. Olaylar bu raddeye geldiyse, Hande eğer canına kast etmişse Aras'ın, onu istememe ihtimalleri yüksekti. İnsanların hırstan ne yapacakları belli olmazdı, olumsuz sonuçlanma ihtimali de vardı ama nedense içindeki hisler iyiyi çağrıştırıyordu. Aklını kurcalayanlar arasında aşağı inerek mutfağa doğru ilerledi. Kendisi mutfak kapısından girerken fırına sürdüğü yemeği kontrol eden Neslihan, hızlı şekilde ardına döndü. "Hande kalktı mı?" dedi merak içinde. Yemek masasını hazırlamakla uğraşırken kendinden geçmiş, zamanın nasıl ilerlediğini anlamamıştı.
"Yatırdım." İçeri yürürken eline bez alan Nurcan Hanım, masanın üzerini silmeye başladı. "Biz masanın üzerini donatana dek dinlensin."
"Yatırmadın, soğuk hava deposuna kapattın, ölüm uykusu olmasa iyidir." Geç olsa bile aşağı inerek kendilerine yetişen Yeliz'e şaşkınlık içinde bakan Neslihan, dediklerini anlamaya çalıştı. Şaşkınlıkla ikisi arasında göz gezdirdi. "Pencere açık yatırdı, dava öncesi hasta olacak."
"Unutmuştur, ben şimdi gider kapatırım, sorun değil." İlerlemek üzere olan Neslihan'ı durdurmak üzere kelimelerini yükseltti Nurcan Hanım. Beklenmedik şekilde atılırken bağırmaya başladı. "Unutmadım, Hande öyle istedi, o ne isteydiyse öyle olacak! Dur durduğun yerde, canın istediği gibi haraket edemezsin. Bunu ikinizi de söylüyorum, 'Ben anayum' diye kendini yırtmakla ana olunmuyor, evladınızın kararlarına saygı göstermesini bileceksiniz!" Bu şekilde davranmazsa kızın canını daha çok acıtacaklardı, önlerine geçmek için sesini yükseltti.
Yorgana sıkıca sarılırken uykusuz geçen günlere adeta meydan okuyordu. Rahatlatan duşun ardından girdiği yatağı, açık camdan gelen rüzgarla, özgürlüğüne kavuştuğunun simgesini görüyordu sanki. Koğuşta kaldığı günlerde doğru düzgün uyuyamamış, her gözünü kapattığında kabuslarla sıçramıştı yatağından. Gözlerini kapattığı anda kocasına bıçakladığı günü görmüştü kabuslarında. Şimdi ise tam tersi, tatlı düşlerle, günler boyu mahrum kaldığı uykusunun tadına varmaya çalışıyordu. Rahattı, mutluydu ve özgürdü ama bir yere kadar olduğunu biliyordu. Birkaç günün ardından sonuçlanacak mahkeme ile özgürlüğü elinden gidebilirdi. Üzerinde durmamaya çalıştı, güçlü kalması gerekti. Ne yaşarsa yaşasın, kötülerin değiştirmeye çalıştığı kadere boyun eğmemesi gerekti.
Yüzünde hissettiği sıcak elle gözlerini açmak istemedi. Anlaşılan yemekler hazırlanmış, anneleri kendisini uyandırmaya gelmişlerdi. İşin ilginç yanı, sıcak dokunuş ne Yeliz gibiydi, ne de Neslihan gibi, çok farklıydı... "Hande'ciğim." Sesin sahibi, elini yüzünde gezdirmeye devam ederken çabucak tanıdı. Nurcan Hanım'dan başkası değildi. Yaklaşımına karşılık yorgana daha sıkı sarıldı, uyumak istiyordu. "Biraz daha..." dedi mırıldanırken, canı uyumak, uykuya doymak istiyordu. Böyle uykuluyken iştahı olmazdı zaten, sadece uyuması gerekti. "Uyanmazsan olmaz ama meleğim, ben seni böyle aç yatırırsam çok üzülürüm sonra, bak sen seviyorsun diye şehriye çorbası yaptım. Sıcacık, soğutmayalım, sıcacık içelim. Yeliz Anneciğin fırına köfte patates sürmüş, Neslihan Annen de börek yapmış sana. Hepimiz senin için çok çabaladık, harika bir masa hazırladık."
"Uyusam olmaz mı?"
"Uyuyunca geçmeyecek ki bir tanem, yine devam edecek. Bize hayata devam etmek, zorluklara meydan okumak gerek. Uyanalım güzelce, karnımızı doyuralım, birlikte çayımızı içelim. Ben sonra kızımı biraz yürüteceğim bahçede, ilaçlarını içireceğim. Hadi meleğim, o kadar yemeği senin için hazırladık, yemezsen çok üzülürüz."
Yatağında gözlerini zorlukla aralarken doğrulmaya çalıştı. Sevdikleri için bitemezdi, zor zamanlarında kendisini bırakmayan ailesi için güçlü olması gerekti. "Yormayacağım ben kızımı." Baş ucuna oturduğu yataktan kalkan Nurcan Hanım, köşede duran tekerlekli sandalyeyi sürükleyerek yatağın önüne getirdi. "Gel anneciğim, sen tutun bana, tamamen bırak kendini." Elini beline sıkıca dolayarak kalkmasına yardımcı olurken sandalyeyi tamamen önlerine çekti. Kendi evladından alışkındı, zorlanmadan oturmasını sağladıktan sonra sandalyenin ardına geçti. "İyi olacak benim kızım, daha iyi olacak." derken sandalyeyi çoktan odadan çıkarmış, evin içindeki asansöre doğru ilerlemeye başlamıştı.
Yemek yerken ailesinin tüm bireyleri sanki üzerine titremişlerdi. Herkesin yaptığından sırasıyla tadarken midesinde yer kalmamıştı, iliklerine kadar öylesi doymuştu. İlginç olan ise Neslihan Hanım'ın kendisine karşı yaklaşımıydı. Değiştiğine inanmak istemiyordu ama değişimini tavırlarından anlamıştı. "Yesene anneciğim." derken kendisine, durgunluğunu gidermek, sanki kendisini düşüncelerinden arındırmak için uğraşıyordu Neslihan Hanım. Bunları yapmak için keşke böyle geç kalmasaydı, şimdi kendisi de bu hallerde olmazdı.
"Hem yemeğimizi yiyelim, hem de o sırada bir açıklamada bulunayım." Yemek masasında otururlarken araya giren Yeliz Hanım, karşısındaki kızına sevgi dolu bakış attı. Bunu söyleyerek belki biraz yüzünü güldürebilirdi. "Ben önümüzdeki perşembe gününe bilet ayırttın, kısa bir tatile çıkıyoruz. İzmir'e gidelim dedim, önümüz yaz nasılsa, denizin tadını çıkaralım. Oradaki otele rezervasyon yaptırdım, hatırlıyorsun değil mi, eskiden seninle orada kaçamak yapardık. Yine gidelim, kumsalın tadını çıkaralım. Çok özlemiştin, hep gitmek istiyordun, kafamız dağılır orada."
"Bende dağılacak kafa kaldı mı sahi anne?" Elindeki çatalı sinirle tabağın kenarına bıraktı. Birçok olaya tahammül sınırı aşılmıştı. "Pazartesi mahkemem var, sen gelmiş mahkeme sonrasına aldığın tatilden söz ediyorsun. Bir kere de bana sor, ne istediğim hakkında sorgula beni."
"Hoşuna gider diye düşünmüştüm, eskiden çok severdin."
"Eskiden böyle değildim ben, bu kadar evimi aramıyordum. Boşanma aşamasındayım, sen kalkmış bana tatilden söz ediyorsun. Pazartesiden sonra belki sizinle olamayacağım, yeniden o eve gideceğim, karar vermek için böyle acele edemezsin. İzin ver önce olacaklar olsun, zaten sen ne kadar önüne geçmeye çalışsan bile gerçeklerden kaçamayacağız."
"Yok kızım, düşünme sen bunları, öyle olmayacak." Arayaya girerek ortamı yumuşatmaya çalışan Neslihan Hanım, tebessüm ederek konuşmaya çalıştı. "Ben hakim karşısında annen olarak şahitlik edince, zaten boşayaca sizi. Yeliz doğru düşünmüş, mahkemenin ardından aklını toplarsın, zihnin dinlenir. Beni istemezsen gelmem zaten, burada senin dönmeni beklerim. Başkasının parasıyla, seni bahane ederek tatil yapacak değilim zaten, kimsenin gölgesine sığınacak değilim."
"Başladık yine." Dudakları arasından geveledi Nurcan Hanım. İkisine aynı anda, üstelik birbirleriyle yarıştıkları için sinir oluyordu. Yerinden doğrularak karşısındaki Hande'ye doğru ilerledi. "Gel güzel kızım, gel biz seninle bahçede dolaşalım." Üzerinde oturduğu sandalyenin ardına geçerek sürmeye başladı. Bunların yanında duran delirirdi, tekrar emin olmuştu. "Canın ne isterse onu yaparsın, kendin karar vereceksin." Sürerken yemek masasından uzaklaştırdı, bahçeye açılan kapıya doğru sürmeye devam etti. Kendisi tahammül edemezken Hande'nin halini çok iyi anlıyordu şu an.
Akıp giden günler içinde canını sıkanları aklında kurcalamaktan iyice bitap düştü genç kadın. İştahsızlığı çoğalırken beraberinde mide bulantıları başlamış, kendine gelmesini engelliyordu. Yaklaşan mahkeme zamanı, iyiden iyiye gererken kendisini, huyları değişmeye başladı. İştahı azalmakla beraber, canı ilginç yiyecekler çekmeye başladı. İyi değildi, duygusal değişimler yaşarken sanki bedeninde dengeler yer değiştirmişti. İyi değildi, mahkeme gelmeden tükeniyordu, içindeki mahkeme tarafınca tartılmıştı. Bugünler geçse bile yaşadıklarını öyle kolay atlatamayacaktı.
Zoraki yatağından çıkarken sabah kahvaltısında masaya yine annesinin zoruyla oturmuştu. İyi değildi, iştahı yoktu, yemek yemeye çalıştıkça midesi bulanıyordu. Çayını doldururken söylenmeden edemedi Yeliz Hanım. "Yemiyorsun içmiyorsun, tabii miden bulanır." Söylenirken çayları dolduran kadını inceledi önce, ardından kahvaltı masasında göz gezdirdi. Çeşitler içerisinde iştahsızdı, canı yemek istemiyordu. Aklını zorlarken ne yemek istediğini düşündü. Evet, canının istediği vardı mutlaka ama burada değildi. "Anne." dedi bulantıdan gevelerken, sesi bile çok zor çıktı.
"Söyle kuzum, canın ne istiyorsa de bana, hemen hazırlatayım." Canının başka istediği olduğunu, bakışlarından anladı Yeliz Hanım. Kahvaltı tabağını her çeşitle doldururken diğer yandan kızını dinlemeye çalıştı. "Yoğurt." Kelime dudaklarından anında döküldü. Öyle hazır değil, el yapımı, köy yoğurdu istiyordu canı. Çok küçükken yemiş, yokluk zamanlarında Neslihan Hanım yapmış, o zaman tatmıştı, tadını oradan hatırlıyordu. "Ne?" dedi şaşkınlık içerisinde, bakışları gerildi ansızın. Bunu nereden çıkardığını merak ederken anlam biçmeye çalıştı. "Sabah vakti ne yoğurdu kızım, aklın başında mı senin?" Şaşkınlıkla gözlerine baktı.
"Öyle yoğurt değil, el yapımı istiyorum. Elde yaparlar hani, kalın olur." Şaşkınlığı iyice çoğalırken dinledikleriyle daha çok afalladı. Canının bunu istemesini hayıra yoramazdı. Çalan kapının sesiyle konuşmaları bölünürken yardımcıları kapıyı açmış, içeri giren Nurcan Hanım'a daha şaşkın bakışlar atmıştı Yeliz Hanım. İçeriye ilerlerken Hande'den başkasını görmedi Nurcan Hanım, görmek istemedi.
"Güzel kızım, n'oldu anneciğim sana, niye böyle yüzün sapsarı kesildi?" Sorduğu soruyu yanıtlamak için Hande'den önce Yeliz Hanım atıldı. Kelimelerini toparlamaya çalışarak hemen konuşmaya başladı. "Yemiyor içmiyor, iştahsız ve midesinin bulamdığını söylüyor. Üstelik şimdi iyice saçmaladı, canı el yapımı yoğurt istiyormuş." Şaşırma sırası Nurcan Hanım'a gelirken yüzünde sevgi dolu tebessüm oluştu. Yanına yaklaşarak ellerini yanaklarına uzatıp dokundurdu. "Oy benim güzelim, ben sana yaparım, en güzelini hazırlarım. Elim çok yatkındır benim, hemen hallederiz. Biraz zamana ihtiyacımız var tabii, şimdi mayalarım, Allah'ın izniyle akşama tutar."
"Olur." Yutkunarak midesindeki bulantıyı yenmeye çalıştı. Tek kelimelik cümle kurmuştu, sanki konuşursa daha kötü olacaktı. "Ben geleceğim." Yerinden doğruldu, çabucak banyoya gitmesi, midesindekileri boşaltması gerekti. Banyonun olduğu yere aksayarak yürürken ardından gitmek istedi Yeliz Hanım. Sadece istemekle kaldı, kolundan tutan Nurcan Hanım, durması için ikazda bulundu. "Bekle, kocaman kız, ihtiyacını görsün gelir. Yanında olmanı istemeyecek zaten, gidip banyo kapısına vurarak, 'İyi misin?' diyerek bir yere varamayacaksın. Gelmezse gider kontrol ederiz, rahat bırak kızı."
"Tamam ama niye böyle oldu şimdi. Yemedi içmedi, sonra midesi bulanmaya başladı."
"Olur öyle, zor dönemden geçiyor, çok normal."
Aklına gelenle duraksarken karşısındakini duymazdan geldi Yeliz Hanım. Bir anda tahminde bulunarak aklına gelenle öylece kaldı. Eğer tahmini doğruysa, gerçeğin çok ağırıyla karşı karşıya kalabilirdiler. "Allah'ım sen koru!" derken korkudan kaskatı kesildi. Ürperen bakışlarına şaşkınlıkla göz gezdirdi Nurcan Hanım. Anlayamadı bir anda niye böyle davrandığını. "Ne oldu?" dedi kendi de kadının tavrına şaşırırken. Aralanan ağzına elini kapatarak iç çeken Yeliz Hanım, bunların korkunç bir kabustan ibaret olmasını çok istemişti. "Ben nasıl anlayamadım, bu kız gebe, bildiğin karnında can taşıyor!" Ortaya attığı gerçekle herkesin yüreğine çiy düştü. Nurcan Hanım da karşısındaki kadın gibi bembeyaz olurken bir an ne diyeceğini bilemedi.
"Nasıl anlayamadım, benim aptallığım, daha başından anlamam gerekti." dedi eliyle önündeki masaya elini geçiren Yeliz Hanım. Böyle olmasını istemezdi, mutlaka çözüm bulması gerekti. "Öyle iştahsızlık, devamlı sarsılmalar, mide bulantıları, benim bunlardan anlamam gerekti. Hamile bu, Allah kahretsin ki hamile, içinde o adamın çocuğunu taşıyor. Eğer mahkemede ortaya çıkarsa hayatta boşanamaz, işler iyice çıkmaza girer. Ben ne yapacağım şimdi, bunu nasıl çözeceğim?"
"Sen çözmeyeceksin, önce kızına ne istediğini sor bakalım, o da bir insan ya hani, belki böyle davranırsan sana sığınabilir." Üzerindeki şaşkınlığı atarak konuşmaya başladı Nurcan Hanım. Ancak kendini toparlamış ve kelimelerini seçmeye başlamıştı. "Ne diyorsun be sen, bilmiyor muyum onun ne isteyeceğini, gayet iyi biliyorum. Kabul etmyecek, çocuk bakacak hali yok. Çözümü belli, mahkeme gelmeden, o bebek yok olacak, aldıracak bitecek. Hayatının böyle perişan olmasına izin veremem, bulacağız doktor, alacak bebeği."
"Sakın daha ileri gitme, o kelimelerini devam ettirmeye çalışma, korumaya çalıştığım sakinliğime son verir, bu evi sana dar ederim. Nasıl kadınsın sen böyle, Allah'ın verdiği cana kasıt etmek öyle kolay mı? O canı sen vermedin, sen alamazsın. Çözüm bu değil, bakalım kızın istiyor mu, önce onu sorgula. Gerçekten çok ileri gidiyorsun, toparla artık kendini, doğru düzgün anne olmaya çalış. Böyle yaparak Neslihan'ı geçmeye başladın, iyice al birini vur ötekine oldunuz."
"Sen beni anlamıyorsun, Hande daha çok genç, üstelik okuldan yeni mezun oldu. Önünde çok güzel bir gelecek var, mesleğini eline aldı. Sadece bununla kalmayacak, hep eğitimini Londra'da devam ettirmeyi, ikinci üniversitesini okumayı istiyor. Bebek olursa hayallerine kavuşamayacağı gibi boşanması da mümkün olmayacak. Hadi mahkemede sakladık gebeliği, boşanmayı belki başardı diyelim, bebek ortaya çıkınca ne olacağını düşündün mü? Durumu ortada, elinden evladını çok rahat alırlar, Hande'yi elde etmek için o adam, çok rahat çocuğunu kullanır."
"Bunların hiçbiri, cana kasıt için asla geçerli değil. Üstelik daha sonuç da belli değil, yaa bir dur bekle, ne biliyorsun gebe olduğunu. Her midesi bulanan, başı dönen hamile olmuyor. Sonucu beklemeden kafandan kuruyorsun, öyle kuruyorsun ki, kızının adına karar veriyorsun. Hande ne isterse öyle olacak, canı ne isterse onu yapacak. Doğru düzgün anne ol, kızına dayatmada bulunmadan, kararlarının ardında dur. Seni tekrardan uyarmam bak, Neslihan'la ikinizden ciddi manada sıkıldım, sabrımla oynamayın!"
Konuşmalarını tamamlayarak ardına dönerken lavaboya doğru ilerledi. Uzun süre çıkmayan Hande'yi merak etmişti. Kapının önüne geldiğinde elini kapıya doğru uzattı. İçeriden ses gelmiyordu, bir kere değdirdi elini kapıya, daha vuramadı. Sıkmak istemedi, daraltırsa psikolojisini iyice dağıtabilirdi. "Hande'ciğim, iyisi değil mi kızım?" Ses gelmesini umut etti, ses verse rahat edecekti. Ses gelmemesine başta korkarken kapının usulca aralanması, içine su serpmişti. Yüzü bembeyaz şekilde dışarı çıkan genç kadının yüreği hissiz kalmıştı, bomboş olmuş, hissiyatı kalmamıştı. "Gel kuzum, gel geçti tamam." Kendisini etmek isteyen Nurcan Hanım'a bakmadı, geçmeyeceğini biliyordu. İçindekilerin tamamını dışarı kusarken konuşulanlar kulaklarını çınlatmış, iyiden iyiye kahrolmuştu.
Çocuk sevmiyordu, üstelik o adamın çocuğunu hiç sevemezdi. Sebebini bilmediği gözyaşları içerisinde karşısındaki kadına sarılırken "Ben anne olamam!" demişti çaresizlik içinde. Yüreğinin sıkıldığını hissetti, sanki bir el tüm hislerini sıkıyordu. Bildiğin boğuluyordu acılar denizinde, elini uzatıp kimsenin kendisini çekip çıkaramayacağı kadar derinlerde kalmıştı. "Anne olamam ama bir cana kıyamam, kendi içimde taşıdığım canı öldüremem. Kendi içimde taşıdığım canın katili olamam, böyle biri değilim. Benim yeşermeye başlayan umutlarımı öldürmek istediler, şimdi ben yeşermek isteyen cana kıyarsam, onlardan ne farkım kalır?"
"Hande, bir bak bana kızım, gel böyle." Kollarından bedenini ayıram Nurcan Hanım, elleriyle yüzünü avuçladı. Yanaklarını elleri arasına alarak sevgiyle baktı gözlerinin içine. "Sen kendine neden bunu yakıştırıyorsun, neden 'Anne olamam' diyorsun, yapma böyle. Sen çok güzel anne olacaksın, olmak istersen en güzel şekilde olacaksın. Böyle güzel cümleler kuran, içindeki cana kıyamayan yüreğin, sana annelik için yardım edecek. Yüreğini dinle, kendini serbest bırak. Hadi bir tanem, gel aşağı inelim, burada tek uyuma, bizim yanımızda dinlen. Ben de o sırada sana yoğurt mayalayayım."
Hayat böyle bir bilmeceydi, beklenmedik acılara misafirdi. Payına ne çok acı düşmüştü, oysa bunları hak etmemişti. Yanlış evliliğin mağlubu olmuştu, yanlış insanların ödemesi gereken bedelleri kendi ödemişti. Bundan böyle kendini nasıl toparlayacağını bilemiyordu ama mutlaka toparlanması gerekti. Eğer gerçekten karnında can taşıyorsa, onun için direnmesi gerekti. Yaşamak zaten başlı başına direnişti. Kiminin yürüyerek vardığı yere, kimileri koşardı da yine varamazdı, işte direniş tam anlamıyla burada başlardı. Kimilerinin daima direnmesi gerekirdi, mutluluğu hayatın ağzından almak için savaşmalıydı bazı insanlar.
Dizlerine başını koyduğu Hande'nin saçlarını okşarken kollarında uyumasına izin verdi. Yorgun bedeni, başına dizlerine uzattığı gibi anında sızıp kalmıştı. Uykuya geçen bedeninin sarsıldığını hissetti, elini yüzünde gezdirdi. "Kapat yavrum gözlerini, sakın korkma." Uyuyacaktı ama uykuya dalmak isterken ürküp sarsılıyordu. Yüzünde gezdirdi elini iyice, ferahlatmaya çalıştı. Mutfaktan çıkarak yanlarına ilerleyen Yeliz Hanım'ı gördüğünde, parmağını kendi dudağına dokundurarak 'Sus' işareti yaptı, Hande biraz olsun dalabilmişken uyanmasını istemezdi. Elinde çay bardağıyla koltuğa oturan Yeliz Hanım, sakinleşebilmek için elindeki ada çayını içmeye devam etti.
"Dilek'le konuştum." dedi çok kısık sesle. "Efsun'u alıp gelecek, gelirken eczaneden gebelik testi alacaklar. Bu işi çözse çözse Efsun çözer. Yıllardır arkadaşlar, psikolojisini sarsmadan öğrenecek."
"Bir duramadın, değil mi, azıcık duramadın. Sarsılacak psikolojisi kalmadı, buna emin olabilirsin. Bana bak, ne yaşandıysa yaşandı, sakın Neslihan duymasın, yapacaklarını ben kestiremiyorum. Değişmiş, akıllanmış rolü yapıyor ama mahkemede bizi ters köşe edebilir. Anlarsa gebe olduğunu, rol yapıyorsa eğer, değişmemişse gerçekten, gebelik olayını kullanabilir."
"Sen söylemesen bile aklımdaydı zaten, yarın mahkeme öncesi gelecek, o gelmeden biz bunu çözmüş oluruz."
"Böyle biraz uyusun, daha iyi olacak. Yoğurt tutar uyandığında, yesin güzelce. Yukarıda bırakmadım, yapmaz yani, bir daha kendisine zarar vermez, akıllı benim kızım ama olsun yine, yanımızda kalsın." Tek kalırsa kendisine kasıt etmesinden korkmuştu. Yapmayacağına içten içe inansa bile korkmadan edememişti. "Aynen, yanımızda kalsın." dedi elindeki çay bardağını karşısındaki masanın üzerine bırakan Yeliz Hanım. İyi değillerdi, ailece zor imtihanlardan geçiyorlardı. Hepsini mutlaka atlatacaklardı, her başlayanın bittiği gibi bunların da üstesinden geleceklerdi. Mutlaka geçecekti ama nasıl ve ne şekilde olacağını bilmiyorlardı. Bir karmaşanın içindelerdi, nasıl refaha çıkılırdı ki?
Dizlerinde uykuya dalan Hande için dualar okuyan Nurcan Hanım, bedeninin uykuda gevşemesi için çaba gösteriyordu. Arada ellerini çok hafif açarak dualar okuyor, ardından ellerini kızın yüzüne sürüyordu. Çalan kapıyla beraber hızlıca yerinden kalkan Yeliz Hanım, kapının olduğu tarafa doğru hızlı adımlar atmaya başladı. Elini uzatarak kapıyı açtığı anda, "Hoş geldiniz." dedi kardeşiyle yeğenine bakan Yeliz Hanım. Sesini neşeli tutmaya çalıştı ama aklıyla düşünceleri darmadağındı. "Hoş buldum abla, Hande nasıl, daha iyi mi?" Gözlerindeki tedirginlik hissiyle sordu Dilek Hanım. İçeri girerkem montlarını askılığa asmışlardı.
"Bu da soru mu Allah aşkına anne." Buruk bir tebessümle araya girerek Hande'nin ne durumda olduğunu kolayca özetledi Efsun. Eşyalarını bırakarak içeriye ilerlemeye başladı. "Atlatacak ama iyi olacak inşallah." Konuşmalarını tamamlarken oturma odasına gelmiş, Nurcan Hanım'ın dizlerinde uyuyan Hande'yi görmüştü genç kız. "Şey." dedi yanlarına gelen Yeliz Hanım, ürkerek sormaya çalıştı. "Biliyorum sırası değil ama açık eczane buldunuz mu? Yani ben arar bulurdum ama zaten testi Efsun'la yapmaları doğru olacağından ötürü çıkamadım evden. Sizden isteyebildim ancak, Efsun hadi kızım, çöz şunu."
"Teyze bir dur Allah aşkına, hemen olmaz, ben huyuna giderek çözeceğim. Çok rica ediyorum, bana zaman tanıyın, kızın yanında bu olay hakkında konuşmayın. Sabah yapacağız testi, ben gece Hande için mecburen burada kalacağım. Sabah saatlerinde daha iyi oluyormuş, sabaha kadar ben onu biraz yumuşatırım. Karışmıyorsunuz, kıza müdahale ederek psikolojik baskı yapmıyorsunuz, ben tek başıma çözsceğim."
"Yarın mahkeme var, öncesinde çözelim."
"O test olumlu sonuç verirse, ki verecek zaten, asla dayatma istemiyorum. Nurcan Hanım en başından haklı teyze, Hande ne isterse öyle olacak." Karşısındaki kızın söylediklerini karşılık başını salladı Yeliz Hanım, olacakları kabullendi, Hande'yi mutlu etmek nasıl mümkünse öyle davranacaktı. "Sabah olsa, çabucak çözsek şunu." Oturduğu koltukta, elleriyle saçlarını düzeltirken bunun çabucak sonuçlanmasını istedi. Yarın mahkemenin beraberinde o testi yapacaklardı, hissediyordu Yeliz Hanım, yarından sonra asla hayatları eskisi gibi olmayacaktı. Daha güçlü olmaları gerekti, sabırla hepsinin üstesinden gelecektiler.
"Rahatlayacak biraz, uyandığında daha iyi hissedecek." Elleriyle saçlarını okşarken dizlerinde uyuyan Hande'nin, sürekli dualar okumuştu. Psikolojik açıdan hiç iyi dönemden geçmediğini görebiliyordu. Gözlerinin yavaşça açıldığını anlarken ellerini saçlarından çeken kadın, tamamen kendine gelmesini bekledi. Rahatça sızdığı uykusundan rahatlıkla kalkarak başını kaldıran genç kadın, uykulu haliyle çevresine bakındı. Herkesin neden topladığını merak ederken elleriyle gözlerini ovaladı. "Benim güzel kızım uyandığına göre, ben şu yoğurda bir bakayım." Yerinden kalkmak isteyen Nurcan Hanım'ı bırakmayan Hande, ona sanki 'Gitme' dercesine daha sıkı sarılarak sığındı.
"Kızım bırak kadını, korkma sakin ol, bak kimler geldi." Araya girerken sinirlenmeden edemedi Yeliz Hanım, sakin kalmak için kendini zorladı. Her zorluğunda yanında olmuşken kendisine neden böyle yaklaşmadığını çözemiyordu. "Ben öyle birden uyanınca korktum, siz mutfağa geçin isterseniz." Yanındaki Nurcan Hanım'dan kollarını çekerken kalkmasını izledi. Elini karnına dokundurmak istedi ama yapamadı, buna cesaret edemedi. İçinde can varsa eğer, bunun üstesinden nasıl geleceğini düşündü. Ayrılma aşamasında olduğu ve asla sevmediği adamdan bile olsa bunu yapamazdı.
"Sen niye geldin?" dedi karşısındaki Efsun'a bakarken. Böyle konuşulmazdı ama gelme sebebini tahmin ettiği için sinir oluyordu. "Tabii, annem ne derse yapmaya bayılırsın zaten. Hepiniz birleşip benim adıma kararlar almayı çok seviyorsunuz ama önümde oyuncak olmaya son verin bence, hepimiz için daha doğru olacaktır."
"Saçmalama, ben seni ziyarete geldim sadece. Burada kalacağım, teyzem yeniletmiş odanı, beraber oraya bakarız, yanında kalırım diye düşündüm. Diğer olayları konuşuruz, teyzemi dinlesem sadece, seninle dertleşmeyi düşünmeden test olayını çözmek isterdim. Yavaşça, sakin şekilde çözeriz, önce konuşalım." Yerinden kalkarak karşısındaki kıza doğru elini uzattı. Olayları atlatabilmeleri için sakin davranması gerekti. "Hadi gel, beraber yukarı çıkalım." Efsun'un uzattığı eline bakarken çok düşünmedi Hande, elinden tutarak koltuktan doğruldu. Düşünerek, olayları sorgulayacak durumda değildi, zihnini dinlendirmeye ihtiyaç duyuyordu. Yanındaki kızın koluna sıkıca girmesine izin verirken yürütecine tutunmamak daha çok işine geldi, onu taşıyacak durumda değildi.
"Bana cephe mi aldı, doğru mu hissediyorum acaba?" Yerinden hırsla kalkarken sinirlerine hakim olamadı Yeliz Hanım, kendisine niye böyle yaklaştığını çözemedi. Ne dese yapıyordu, her şekilde huyuna gidiyordu ama yine yaranamıyordu. "Yok abla, o şimdi kendinde değil, ne yaptığını bilmiyor. Sen eğer bebek aldırmaktan söz ettiysen, belki ondan sinirlenmiştir kızcağız, varma üzerine."
"Ben onun iyiliği için çabalıyorum, zorla aldırtacak değilim, sevgisini verebilecekse doğursun, gerekirse ben bakar büyütürüm, yeter ki sevebilsin." Pencere kenarında konuşan kadının sözleri kulağına çalınan Nurcan Hanım, elinde yoğurt kasesiyle mutfaktan çıkarken ters şekilde baktı. Hande ile tanışalı bir sene oluyordu ama karşısındaki kadın ona altı senedir annelik ederken nasıl tanımadığını anlayamadı. Karşısındaki Yeliz'den daha iyi tanıyordu Hande'yi. "Kendi çocuğu olmadığı halde Yasemin'e gösterdiği sevgiden anlayamadın mı, isterse çok güzel sever." Çevresine bakındı, Hande yukarıya çıkmış olmalıydı, odasında yedirmesi gerekecekti anlaşılan.
"O başka." dedi hiddet içerisinde. "Yasemin'e olan hisleri Fatih'ten ötürü, tabii sen şimdi kabullenmek istemezsin bu kısmı. Zaten bebeği aldırmasını istememenden belli, bir araya gelmelerini istemiyorsun."
"Benimle saçma sapan konuşma, benim tepemin tasını attırma." Yükselirken sesi, dişlerini birbirine bastırdı. Elindeki kasenin düşmemesi için kendini zor kontrol etti. "O mahkeme istediğim gibi sonuçlanmazsa, Fatih'in kurduğu planı gerçekleştirmesine müsaadem var. Ortada bebek olsa bile buradan çekip gidecekler. Kendi suçlarını bastırmak için başkalarına saldırma, zaten gerginim, bir de seninle uğraşamam."
Elinde kaseyle yukarıya yönelirken kendini sakin tutmaya çalıştı. Uzun merdivenleri çıkarak odanın kapısına geldiğinde soluğunu dışarı bıraktı. Kapıyı ittirerek içeri girerken Hande'nin yatağının ucunda oturduğunu gördü. Yanındaki Efsun'un yarattığı sohbeti dinlemeye çalışıyor, daha doğrusu dinliyormuş gibi yapıyordu ama sohbet hiç kendisini sarmıyordu. Yanına ilerlerken "İstediği yoğurdu hazırladım kızıma." dedi gülerek. Yatağın önüne oturarak kaşığı kasenin içine daldırarak önce karıştırdı. "Yiyebilecek misin canım?" Kaseyi uzattı, eliyle yedirmeyi isterdi ama rahatsız etmek istemiyordu. "Ben hallederim." Kadının elinden kaseyi alırken kaşığı daldırdı, iştahla dudakları arasından geçirdi. Tadını bile doğru düzgün hatırlamadığı bir yiyeceği nasıl böyle canının istediğine anlam verememişti.
"Elinize sağlık." Yediği tabağı yarılamıştı saniyeler içerisinde, yerken kendini çok tuhaf hissediyordu. Değişik dönemden geçiyordu, söylenenlerin aksine, gebe olduğuna inanmıyordu. "Bu evde pek düzenim yok, kendi evimde olsa ben sana daha güzel mayalardım."
"Yine de çok güzel." Bitirdiği kaseyi kadına uzatırken üzerinde nedensiz yorgunluk oluştu. Zaten birkaç saattir uykuluydu gözleri, kapatmamak için direnmeye çalışıyordu. "Tekrar koyayım diyeceğim ama senin uykun geldi anlaşılan, biraz dinlen istersen." Karşısındaki kadının kendisini böyle anında fark etmesine şaşırmadan edemedi. Bir şey yediği zaman uyuyamazdı aslında, uykusu açılırdı ama şimdi yoğurttan ötürü belki, yiyince daha çok uyuyası gelmişti.
"Dinlen sen, ben buralardayım." Önce üzerini örten Efsun, ardından oturduğu yerden doğruldu. Nurcan Hanım'la beraber, ikisinin sakince dışarı çıkışlarını izledi. İyi değildi, uyusa bile geçmeyecek yorgunluklara sahipti. Üzerine örttükleri battaniyeye iyice sarılırken gözlerini kapattı. Dinlenerek sabaha biraz olsun güçlü kalkmak istiyordu. Yarın aslında hayatının geri kalanı belirlenecekti, ne yaşanırsa yaşansın, kendini olacak olumsuzluklara hazırlaması gerekti. Üstelik sabah gebelik testi yapacaktı, öğrenecekleri üst üste gelecek, hayatı bambaşka boyutlara geçecekti. Karmaşık düşünceler arasında gözleri kapanırken yine aynı karmaşık düşlerle dolu uykuya daldı.
Güne gözlerini erken aralarken amacı, sadece gerek bile görmediği gebelik testini yaparak annesinin baskısından kurtulmaktı. Dava öncesinde bu testin canını acıtacağını bildiğinden aslında yapmak istemiyordu ama ailesinin zorlamaları yüzünden yapması gerekiyordu. Efsun'la birlikte kaldıkları odayı toparladıklarında konuyu uzatmadan testi alarak banyoya girdi Hande. Rahatça sergilediği tavırlar, yanındaki kızı bile şaşırtmıştı. Oysa dün daha hassastı ama bugün ise iyice kabullenmişti. Aynı şekilde çıkan sonucu da kabullenecek, ne gelirse kabul edecekti. Ailesinin baskılarına rağmen kendi istediği ne ise öyle davranacaktı.
Kendimize verdiğimiz sözleri unutarak zamanın bizi aldatmasına izin verirdik. Bugün kendine verdiği sözleri kenara çekerek bırakırken gözyaşlarını serbest bıraktı genç kadın. Çıkan sonuca sevinmesi gerektiği yerde neden ağladığını kendi bile çözemiyordu. Zaten çözmek için uğraşmadığı gibi yüreğini serbest bıraktı. İyi değildi, üst üste gelenlerin etkisinden kurtulamıyordu. "Bakabildin mi sonuca?" derken kapının dışında bekleyen Efsun, onu algılayamayacak kadar yorgundu. İnilti içinde ağlamaları çoğalırken elindeki sonucu çöpe atarak lavaboya ilerledi. Ellerini özenle yıkarken bedenindeki karmaşa çoğalarak kendini artırdı. Şimdi yüreğinde kırık dökük hayallerden başka ne kalmıştı geriye? Bugün mahkeme olumlu sonuç verirse, onunla arasında zerre bağ kalmayacaktı.
Lavabodan çıkarken karşısındaki kızın meraklı bakışlarına aldırmadan gözyaşlarını akıtmaya devam etti. Karşısındaki arkadaşının kendisini kolları arasına almasına izin verdi. Yamuk olan kolu havada kalırken Efsun'un kendisini sarıp sarmalamasına müsaade etti. "Negatif." dedi gözyaşları arasında zoraki tıslarken. Buna neden ağladığını bilmiyordu. Duyguları birbirine karışmış, canı sadece ağlamak istiyordu. Bir zamanlar gölgesine sığındığı adamdan şimdi tamamen kurtulmuş, korktuğu başına gelmemişti. Geriye sadece mahkeme korkusu kalmıştı, ya mahkemede kurtulamazsa?... O zaman ne olacağını kendi bile tahmin edemiyordu. Yaşamında bazı olaylar, kontrolü dışında kalıyordu.
Sonuç negatifse, neden böyle belirtiler yaşadığını düşündü. Mutlaka sağlık kontrolünden geçerek doktora görünmesi gerekti. Çok düşük ihtimal bile olsa yanlış sonuç çıkmış olabilirdi. "Ben aşağı iniyorum, annemlerle konuşacağım, hadi sen de gel." Kollarından ayrılırken Efsun'un şaşkın bakışları arasında odanın kapısına ilerledi. Değişken tavırlarının herkesi şaşırttığı zamandan geçiyordu.
Uzun merdivenleri aşağı inerken Hande'nin beraberinde Efsun da gelmiş, birlikte aşağı indiler. "Çıktı mı sonuç?" dedi kendilerine ilerleyen Yeliz Hanım. Daha aşağı indikleri anda bunu sormasına sinirlense bile sakin kaldı Hande. Çıkan sonuçtan söz etmek istese bile kendinde konuşacak gücü bulamadı. "Negatifmiş." dedi kendisinden önce davranan Efsun. Konuşması işine geldi genç kadının, kendisi bu tek kelimeyi bile anlatacak durumda değildi. "Çok şükür." Elini kalbine dokundurarak derin soluk alan Yeliz Hanım'a sert şekilde baktı Hande, bazı tavırlarına tahammülü kalmamıştı. Bakışlarındaki öfkeyi anlayan kadın, şaşkınlığını gizleyemedi. Kendisine neden böyle sinirli davrandığını anlayamadı.
"Ben seni düşünüyorum kızım, önceliğim tabii seni düşünmek. Çocuk sevmezsin sen, o adamın çocuğunu hiç sevemezsin, hayatının en önemli zamanında bu vebalin altına girme istedim."
"Niye sevmeyeyim anne, cani miyim ben? Bana kalpsiz mişim gibi davranma, kalbinin olduğunu iddaa ediyordun ama seni de gördük. Senden daha iyi anne olurum, merak etme sen. Benim istediğim gibi olmuyor diye evladımı alıkoydurmam."
Şaşkınlıkla göz devirdi Yeliz Hanım, sinirlense bile belli edecek ortam değildi. Susarak sakin kalmayı tercih etti, mahkeme öncesi gergin davrandığını düşündü. Çalan kapıyla beraber afallarken herkesi geride bırakarak kapıya ilerledi Hande. Bugün başına geleceklerin tamanına hazırdı, kaderinin her türlüsünü kabullenmişti. Başta kapının çalmasına şaşırdı, bu saatte kimin geleceğini tahmin edemedi. Sonra düşündü, Nurcan Hanım olabilirdi. Dün akşamadan, sabah erken geleceğine dair söz vermişti.
"Hoş geldiniz!" Sıcacık tebessüm ederken daha seslendiği anda kollarını aralayarak kadının boynuna sıkıca sarıldı. Sadece onun yanında evini aramıyordu. "Yavrum benim, bir gece ayrı kaldık, ben seni ona rağmen çok özledim." Sarılırken sonucu sormak istese bile kendini durdurdu Nurcan Hanım, şimdi sırası değildi. Kollarından ayrılırken kadının saçlarını örten şalının boynuna gelen kısmını düzeltti. "Ben de öyle, sadece sizi özledim." derken beraber içeri yürümeye başladılar. Ardlarındaki kapıyı eliyle kapatan Nurcan Hanım, yanındaki Hande ile beraber içeriye doğru yürümeye başladı.
"Negatifti." Yanındaki kadını şaşırtırken kendi söyledi, sormasına imkan tanımadı. Biliyordu ki söylemese, yanındaki kadın asla sormazdı, öyle aklı başında kadındı. Şaşırdı Nurcan Hanım, beklememişti söylemesini. "Ben biraz şaşırdım aslında, çocuk sevmiyor olmama rağmen istemsizce üzüldüm. Size hani umut oldum, teselli oldum ya ben, hep öyle diyorsunuz. Bana da teselli olur diye düşünmüştüm, şimdilerde sadece umuda, teselliye ihtiyaç duyarken, bir bebeğimin olmasını çok isterdim." Söylediklerine karşılık tebessüm etti Nurcan Hanım, böyle güzel kalbe sahip olduğunu zaten biliyordu, sadece konuşmalarıyla teyit etmişti şimdi. Tekrardan emin olmuştu.
"Üzülme bir tanem, demek doğru zaman değil. Günü gelince Allah sana, kalbindekini verecek, inan verecek. Şimdi boşanma evresindesin, bebeğin olsa ayrılman riskli kalabilirdi. Onu koruyamayabilirdin, rahatsızlığından ötürü senden alarak, babasına verebilirlerdi. Bence şimdi zamanı değil güzel kızım, Allah her şeyi bir ölçüyle nasip eder. Şimdi günü, zamanı değil bence, zamanı mutlaka gelecek."
Beraber içeriye geçerlerken yanındaki kadının kollarından ayrılan Hande, "Ben üzerimi değiştirip hazırlanayım." dedi sakince. Yukarıya çıkan kızın sakinliğine herkes şaşkındı, böyle tepkiler vermesini kimse beklememişti. "Kimse üzerine gitmeyecek, ne mahkemeyle ilgili soru sorulacak, ne gebelik olayıyla ilgili." Katı şekilde konuşan Nurcan Hanım, herkese söyledi bunu, sadece Yeliz'e değil. Bundan böyle her şey, olması gerektiği gibi sonuçlanacaktı. Olayların düzgün sonuca varması için uğraşarak çaba gösterecektiler. "Tamam canım, ben bir şey yapmıyorum zaten." dedi yanıtlayan Yeliz Hanım, elinden geldiğince düzgün davranmaya çalışıyordu. "Neslihan mahkemeye gelecek, ona hiç söz etmeyin bu olaylardan."
"Doğru söylüyorsun abla, şimdi ortalık karışmasın, hiç bilmesin bunlarla uğraştığımızı." dedi Dilek Hanım. Boş konuşup Hande'yi gerebilirdi, bunu hiçbiri istemezdi. Kısa zamanın ardından aşağı inen Hande, öylece bekleyen ailesine bakarken konuşmalarını toparladı. "Sonuç negatif çıktı ama ben bu belirtiler için doktora görünmek istiyorum. Mahkeme saatine daha çok varken gider, oradan adliyeye geçerim. Normalde üzerine durmam ama üst üste mide bulantıları, iştahsızlık ve baş dönmeleri beni korkuttu. Üstelik zerre iştahım yokken el yapımı yoğurt yemeyi istemem beni ürpertti."
"Gidelim tabii kızım, ben şimdi hemen hazırlanırım." Yeliz Hanım'a yorgun gözlerle baktı Hande. Sürekli çevresindekilerin üzerine titremesinden ciddi manada sıkılmıştı. "Siz hiçbiriniz gelmiyorsunuz anne, sadece Nurcan Hanım kabul ederse onunla gitmeyi düşünüyorum. Çocuk değilim, kendimi ifade edecek yaştayım, her yerde sürüyle peşimde dolaşmanız çok gerekli değil."
"Kabul ederim yavrum, hastaneden birlikte adliyeye geçeriz. Üzerine bir şey al, hadi çıkalım hemen."
Şimdi daha iyi anlıyordu, yanında Nurcan Hanım olmasa, girdiği bataklıktan tek başına çıkamazdı. Doğru yerde ve en doğru zamanda hayatına girmiş, kendisini bulunduğu cehennemden çıkarmak için herkesten çok uğraşmıştı. Kimse gibi kendisini zorlamamış, dayatmada bulunmamış, sadece kendisine güvenmişti. Takva sahibi, tesettürlü, inançlı ve aklı başında kadındı. Zor günlerinde kendisine dualar ettirmiş, içini huzurla doldurmuştu. Böyle bir anneye ihtiyacı olmuştu hayatı boyunca. Ne yaparsa yapsın Yeliz Hanım böyle güzel etkiler bırakamamıştı üzerinde. Günü geldiğinde Nurcan Hanım'a 'Anne' diyecekti, hem de en içten şekilde söyleyerek boynuna sarılacaktı.
İçindeki tedirginlikler şimdilik buna izin vermiyordu. Boşanma davasının olumlu sonuç verme ihtimali az bile olsa vardı. Olumlu gelecek sonuç beraberinde, Nurcan Hanım'ın bunu göz önünde bulundurarak kendisinden uzaklaşmasından korkuyordu. Zor günleri geride bıraktığında, 'Bana ihtiyacı kalmadı' düşüncesine kapılması ürpertiyordu kendisini. Uçmayı öğrettikten sonra göklerde tek başına bırakırsa perişan olurdu. Göklerde kolu kanadı kırılırsa, yere çok ağır düşer, bir daha kimseler tarafından kaldırılamazdı. Yükselmeye değil, anneye ihtiyaç duyuyordu.
"Doydun mu kuzum?" Elindeki kocaman tost ekmeğini bitirirken kağıdı kenardaki çöp kutusuna attı. Bekleme koltuklarında bekledikleri sırada kendisine tostla çay almış, yine her zaman ki gibi elleriyle doyurmuştu kendisini. "İsterse yine alırım ben kızıma, doymadıysan söyle meleğim." Başını iki yana salladı. Karnı tam anlamıyla doymuştu, normalde bir tostla doymazdı ama ekmeği bayağı kalın ve büyük, içinin malzemesi boldu. "Doydum, teşekkür ederim." dedi kısaca. Yine kendisi için masraf ederek utandırmıştı genç kadını. "Daha sıramızın gelmesine var, mahkemede neredeyse akşama doğru, dilersen birer kahve içelim." Yerinden doğrulurken hastane koridorunda, bir alt kata inmek üzere çantasını aldı.
Doktorun istediği tahlilleri aç karnına yaptırmış, şimdi sadece karnını doyururken sonuçların çıkmasını bekliyordu. Bunca değişimin normal olmadığını ve test sonucunun, düşük ihtimal bile olsa yanlış çıkacağını düşünerek buraya gelmek istemişti. Kısa zamanın ardından elinde kahve dolu karton bardakla yanına gelen kadın, yine kalktığı yere oturdu. Uzattığı bardağı alırken "Teşekkür ederim." dedi kısaca, gerçekten canı kahve istiyordu. Yanındaki kadının kendisini anlamaya çalışması, hislerini böyle düzgün bilmesi hoşuna gidiyordu. Düşünceli ve yerine göre sergilediği tavırlar istemsizce tebessüm ettiriyordu genç kadına.
"Kızınız mı?" Karşı koltukta oturan kadının sözleriyle ikisi de o tarafa döndü. Yanıtlamak, 'Değilim' demek istese bile sesini kendinde bulamadı Hande. Öylece kalakalırken sesini bularak kelimelerini toparlamaya çalıştı. "Evet, kızım oluyor." dedi bedenini kendisine doğru çeken Nurcan Hanım. Eliyle belini sıvazlarken saçlarını kokladı. Sessizliği tercih etti Hande, yaklaşımına karşılık nasıl tepki göstereceğini bilemezken samimiyetine tekrardan inandı. Çalan telefonuyla kendisinden uzaklaşan Nurcan Hanım, kucağındaki çantasından telefonunu çıkardı.
"Efendim canım." dedi telefonun ucundaki oğluna. Böyle zamanda aramasına şaşırmakla beraber sevinmişti. "Hande yanında mı anne?" Sesindeki keskinlikten iyice memnun olurken zoraki tebessüm etti. "Evet." Yanındaki kıza, kimle konuştuğunu belli etmemek için kısa yanıtlar verdi. Hastaneye geldiklerini, içerisinde bulundukları durumu anlatmak isterdi ama endişelendirmek istemedi. Yersiz detay vermesi, bunca olayın içinde çok doğru değildi. Arayarak ilgili şekilde sormasına sevinmişti, Aras'ın teklifini kabul etmediğine, hal böyle olunca daha iyi inanıyordu.
"Mahkemeden çıkacak karardan mutlaka haberim olsun anne, ben işyerindeyim, biraz yoğun burası. Gelmek istiyorum, istesem hemen gelirim ama bana yakışacağını düşünmüyorum. Olumsuz sonuçlanırsa, yarım kalan yol hikayesi gerçekleşecek. Çekip gideceğiz buralardan. Yanındaki kadına söyle, sakın korkmasın, ben her zaman yanında olacağım." Yüzündeki tebessümü iyiden iyiye çoğalırken oğlunun konuştuklarından iyice keyif aldı Nurcan Hanım. Kendi yetiştirdiğine ancak böyle cesurca, korkusuz davranmak yakışırdı.
"Seve seve söyleyeceğim canım, içini rahat tut." Yüzünde tebessümle yanıtladı telefonun ucundaki oğlunu. Sevinçle sonlandırdı aramayı, böylesini beklemediği gibi mutlu olmuştu. "Sizin Fatih'le yarım kalan bir yol hikayeniz vardı, öyle değil mi?" Elinde telefonla bacak bacak üzerine atarken gayet keyifliydi. Bunu açıkça söyleyemezdi, imalı yollarla anlatacaktı. "Bana o hikayenin tamamlanacağını anlattı az önce, mahkemeden gelecek sonuçtan korkmamanı söyledi. Sakın korkma, olur mu yavrum? Çekip gideceksiniz buralardan, gerekirse yurt dışına gidersiniz, kimseler bulamaz sizi."
"Karanlıktan korkmuyorum ben." Kurduğu üç kelimelik cümle, kendisini utandırmaya yetti. Nurcan Hanım'ın yanında, Fatih'e olan hislerini böyle anlatması doğru değildi. O karanlık gözlerin sahibi var olduğu sürece korkmayacağını ima etti. "Şey." dedi konuyu değiştirirken, araya başka konu atmaya çalıştı. "Şimdi Yeliz Annem size söylenecek yok yere. Cam açık uyumama izin verdiniz ya, o yüzden üşüttüğümü iddaa edecek. Ben üşüttüğüm için böyle olmadım ama şimdi söylenir durur." Buna karşı çok endişeli değildi aslında ama sadece konuyu değiştirmek için konuşmuş, araya başka konuşma atmıştı.
"Düşünme sen bunları, ben alıştım onun çenesine, idare ederim." Konuşmasının ardından kısa vakit sonra, doktorun asistanı tarafından sıralarının geldiği belirtilirken yerlerinden kalktılar. Doktor asistanının yönlendirmesiyle doktorun odasına doğru yürürlerken, Nurcan Hanım'ın yüzündeki mutluluğu görülmeye değerdi. Yarım kalan bir yol hikayesinin tamamlanacak olması, şimdiden yüreğini sevinçle doldurmuştu. "Bir şey çıkmayacak korkma, iyisin aslında ama bir de doktor söylesin, daha çok emin ol." dedi tekrardan yanındaki kızını teskin ederken. Karşılarındaki doktor odasına doğru yürümeye devam ettiler.
Telefonu kapattıktan sonra masanın üzerine bırakan Fatih, yanındaki arkadaşının şaşkın bakışlarına aldırmadı. En başından planladığı ne varsa, tamamen gerçekleştirecekti. "Nurcan Teyze kadar ben de endişelenmiştim Fatih, hakkına girdim, kusura bakma." dedi şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışan Turgut. "Helal olsun, başka diyecek söz bırakmadın bana. Biz senin, o adamın teklifini kabul ettiğini düşünürken sen hâlâ çaba gösteriyorsun." Sessiz kaldı, arkadaşının dediklerine karşılık susmayı tercih etti. Konuşacak değildi, görünen ortadaydı ve kendini iyi biliyordu. Bundan öte konuşmaya gerek kalmamıştı.
"Umarım boşanma gerçekleşir de, bunların hiçbirine gerek kalmaz." dedi tekrardan Turgut. Konuşurken bunu aynı zamanda tüm kalbiyle istedi.
"Boşanma gerçekleşmezse, ben Hande'ye gideceğim ama gerçekleşirse o bana gelecek." Sesi kendinden emin ve kararlıydı, dediklerinin ardında duracaktı.
"O ne demek oluyor şimdi?"
"Hande için neler yapabileceğimi herkes gördü, yapmaya devam da edeceğim daima. Boşanırsa, onun benim için neler yapabileceğini görmek istiyorum. Benim ona verebileceklerim ortada, ya onun bana verecekleri neler? Daha beni sevip sevmediğine dair tam bilgim bile yokken aşkımı ortaya koydum, boşanırsa hislerini gösterme sırası onda olacak." Çabalamış, çok sevmiş ve sevgisini göstermek için hasta düşmüştü. Sevdasından hapishane önünde nöbet tutmuş, daha çok hastalanmıştı. Bunlara asla pişman değildi ama şimdi sadece Hande'nin kendisini ne kadar sevdiğini görmek istiyordu.
Boşanamazsa bunları yapmaya devam edecek, asla araya mesafe koymayacaktı ama tam tersi olursa, kendisine yakışan şekilde, biraz uzaklaşmayı tercih edecekti. Yeni boşanmış kadına koşarak gidecek değildi, tam tersine, onun yüreğinde kendisine dair olanları öğrenmek için iyice geriye doğru çekilecekt. Yarım kalan yol hikayesini ya tamamlayacaktı, ya da öylece, olduğu yerde yarım bırakacaktı. Alın yazısı gerçeğini ortaya koyarak sadece sabırla, hayatın getireceklerini izleyecekti. Payına sabırla bekleyerek sevmek düşmüştü, imtihanını kabul ederek ilerleyecekti. Bundan sonrasına sadece kader karar verecekti... |
0% |