Yeni Üyelik
1.
Bölüm

TANITIM

@mavi_melekler

"Rabbi yessir velâ tuassir Rabbi temmim bi'l-hayr"

 

"Rabbim! İşlerimi kolaylaştır, zorlaştırma, Rabbim işlerimi hayırla sonuçlandır. Amin!"

 

Umudun aydınlık tohumlarına serpilmiş, yepyeni kurgumdan hepinize merhaba! Yeni kurgu demek, yeni heyecanlar demek. Son derece heyecanlıyım, içim kıpır kıpır, çok mutluyum! Uzun süre çabaladım, uğraştım, sonunda bugün yayınlamak nasip oldu kurgumu. Çocukken, ilkokula gittiğim zamanlardan bu zamana canlanmıştır. Hande, on iki yaşımdan beri yazmak istediğim kadınlardan biridir. 23 Yaşımda yazmak nasip oldu. Sıcak dostlukların, umudun, gerçek sevginin kokusunu alacağınız kurgumuza hoş geldiniz.

 

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, bilen bilir, erkek karakterimiz, Leyla kurgumuzdan geldi. Leyla'nın hikayesinde, finale doğru karşılaştığımız, Ali'nin arkadaşı Fatih'i, buraya başrol olarak getirdim. Daha doğrusu, böyle niyetim yoktu başlarda. Fakat arkadaşımın fikriyle, Hande ile alıntılarını oluşturduktan sonra, Hande'nin yanına ondan başka partner canlanmadı kafamda. Oluşturduğum ufacık alıntıda, çok hoşuma gitti, bir daha da değiştirmedim. Hande, o kadar zor bir kadın ki, onu da ancak böyle kaliteli bir adamın kaldıracağını düşündüm.

 

Leyla'nın finalinden sonra üç ay dinlendim, bu süreçte başlarda, Eylül ayı gibi Veda Tepesi'ne başlamak istedim ama aklım hep Hande ile doluydu. Sözde epeyce dinlenip, Eylül'de; Canan'ın kurgusuna başlayacaktım ama dinlenmek, Leyla gibi uzun soluklu kurgunun finalinden sonra, o kadar iyi geldi ki, Hande gibi bir kadınla dolu olduğumu gördüm. Kurgu için erkek karakter oluşturmam, Hande gibi zor kadın açısından, beni oldukça yordu, yıprandım. Sonunda aklıma birden, Leyla'da; finale doğru ortaya çıkan, Ali'nin arabasını servise bıraktığı, yakından tanıdığı, kardeşi gibi gördüğü Fatih geldi aklıma, oluşturduğum ilk alıntıdan sonra da, bir daha başkası olmadı, öyle zor bir kadın kaleme aldım. Okurken sizi de epeyce zorlayacak. Çok şükür Leyla bitti, birlikte yeni bir sürece başlayacağız; Allah'tan dileğim, İstanbul Saklasın Bizi kurgusunu da, alnımın akı ile bitirip tamamlamaktır. Çok heyecanlıyım, Leyla'dan sonra yeni kurgumuz, daha da iyi gelecek bana. Kendimi oldukça geliştirdim, dinlendim, hazırlanıp karşınıza getirdim!...

 

Tanıtıma geçmeden önce, başladığınız tarihi buraya yazarsanız güzel olur. Yayınladığım ve ilk kaleme aldığım tarih: ||12.12.2020 Cumartesi||

 

İsmini, Kıraç'ın "İstanbul Saklasın Bizi" şarkısından esinlenerek oluşturduğum şarkımızı açarak, tanıtıma geçebilirsiniz. Şarkı, medyada mevcuttur. Çok sevdiğim kapağımızı da aynı şekilde, medyaya yerleştirdim.

 

İSTANBUL SAKLASIN BİZİ

||TANITIM||

 

Güz yaprakları, usulca döküldü dallardan, hayat, planlarını kurdu, sundu insaoğluna... Tükenmiş yaşamların içinde, hâlâ umutlar vardı, bitmemişti, bitmeyecekti... Yarım kalan öyküler, yeminlere sebep oldu, büyük sözler verildi... Kanadı kırılmış kuşlar misali, özgürlüğü elinden alınan yaşlı adam, demir parmaklıklar arasından, umuda gülümsedi. Karşısındaki kişi, eğer isterse, mucizeleri verebilirdi kendisine tekrardan. Kendinden geçmişti artık, kızı için uğraşacaktı. Çabalayacaktı onu mutlu etmek için, annesine yem etmeyecekti onu, kurtulması için, cezaevinde bile olsa, elinden gelenin fazlasını yapacaktı.

 

"Kızımı, Hande'mi sana emanet etsem, ona sevgini verir misin Fatih?" Çaresiz bir babanın, evladı için son çırpınışlarıydı. Hayatı bitmişti, iftiranın gölgesinde, karanlık, sisli koridorlardaki cezaevinde bulmuştu kendini. Cezmi Bey, kızı için gerekirse ölürdü, karşısındaki genç delikanlıya boyun eğmek, onun için çok da zor olmamıştı. "Gerçeği öğrenmesin, kaldıramaz, çok hassastır benim prensesim, onun hayatına girip eş, aile olur musun ona?"

 

Zifiri karanlık gecelerde, umutlarımız aydınlatırdı katran karası hazan vaktini... Fatih, karşısındaki adama vereceği söz ile boğulacaktı ama altında kalmayacaktı. Tutacaktı sözünü, yapacaktı onun için. Cezmi Bey, sadece patronu değil, arkadaşı olmuştu onun. Kendisine hayatı öğretmişti. Şu an bulunduğu konumu, ona borçluydu. Zor da olsa, vermişti kararını, ödeyecekti ona olan borcunu, kalmayacaktı onun iyiliklerinin altında...

 

"Ben, bunu yapamam, sevgimi veremem ama size söz veriyorum, hep koruyacağım kızınızı, yaşatacağım onu!" Demir parmaklıklara sımsıkı tutunurken, karşısındaki adamın ellerini tutmuştu. Zifiri karanlık gecenin gölgesinde, bir kadını yaşatmak için söz vermişti. Sözünü tutacak, babasından sonra hayata küsen genç kızı, tekrar yaşama bağlayacaktı... Ama nasıl?... Belki de verdiği söz, çok pahalıya bedel olacaktı... "Sizi de bu delikten kurtaracağım, en iyi avukatları tutacağım, içiniz rahat olsun!" Sesi, son derece öfkeli çıkmıştı genç adamın. "Nasıl yaptılar size bunu, siz karıncayı bile incitemezsiniz ki?!"

 

"Sen, beni düşünme evlat, benim davam divana kaldı!" Görüş saati son bulduğunda, son kelimeleri bu olmuştu yaşlı adamun. Davası divana, Rabbi'ne kalmıştı. Elbet Rahman, soracaktı kırık yüreğinin ve aldığı darbelerin hesabını. Yanlarına kalmayacaktı. Ya bu dünyada, ya da gerçek dünyada, kendisine edilenlerin hesabını, dikilecek karşılarına, soracaktı. Kimsenin hakkı, kimsede kalmayacaktı.

 

Fatih, söylediklerinin ve verdiği sözün ağırlığı altında kalırken, Cezmi Bey: ait olduğu yere, tekrar koğuşuna götürülmüştü. Genç adam, çekip giden Cezmi Bey'in ardından, sadece bakmış, sonrasında ise çabucak toparlamıştı kendini. "Kurtaracağım sizi Cezmi Ağabey, çıkaracağım buradan, hiç yalnız bırakmayacağım. Siz bana hayatı öğrettiniz, ben de size özgürlüğünüzü, bir şekilde vereceğim, içiniz rahat olsun!"

 

Cezmi Bey, tekrardan koğuşuna geldiğinde, acıları, kahırları ile başbaşa kalmıştı. Hayatın karşısına çıkardığı kötü insanların kahırlarını ceza gibi çekerken, kalbindeki evlat hasreti, gün geçtikçe daha da artar olmuştu. Katlanacaktı, sabredecekti. Allah, sabredenlerle beraberdi. Kızının refahı için, ondan uzak kalması şarttı. Uzun süre koğuşta kaldıktan sonra, rahatsızlığı artmış, hapishanenin revirinde tedavi görürken, namazını ihmal etmemişti. Şevkle kılarkan ikindi namazını, dualamasını bitirememiş, bitap düşmüştü. İçeri giren hasta bakıcının yardımı ile geçtiğinde yatağına, bedeni canhıraş kesilmişti. Dualamasına cenin pozisyonunda kıvrılarak devam etmişti. Hırıltılı çıkan nefesinden, güçlükle dökülmüştü kelimeler. Rabbi, kendisini duyardı, hakkını kimselerde bırakmazdı. Kızını da korurdu elbet. O, şüphesiz ki tüm canlılara merhamet ederdi.

 

"Ben bu dünyada çok sevildim Allah'ım. Çok şükür, çok sevildim. Kuşlar da sevdi beni, insanlar da. Tanıştığım herkes sevdi. Kovsam da, kavga da etsem, suratsız da olsam, gün boyu hiç gülmesem de sevdiler... Sen sevdin mi? Rabbim, ben önce senin sevgini isterim, sen sevdin mi beni? Şüphesiz ki sen, tüm canlılara merhamet edersin. Benden de merhametini esirgeme, affet beni. Kimselere anlatamadım; kimseler bilmedi, evladım bile nefret etti benden, herkes suçladı, sadece sen gördün, ancak sen bilirsin, ben suçsuzum!... Kendimden geçtim ama ne olur evladımı koru Allah'ım, onu, annesi olacak zalimin elinde heba etme. Başına gelecek tüm felaketlere kefilim, benim ömrümden al gerekirse, ona ver. Daha çok masum, çok günahsız. Bilmez başıma nelerin geldiğini, ondan sevmez beni. Bilmesin de. Çok hassastır benim prensesim, kaldıramaz.

 

Rabbim, sen yenilenlerin de, yıkılanların da Rabbi'sin; incitilenlerin de, muhakkak ki kırılanların da... Kızımın kırık kalbine merhamet et, Fatih ile kalplerini birleştir, o iki kırık kalbi birbirine kenetle. Kapleri yakınlaştıran, ancak sensin, senden başka ilah olmaz. Sen Hande'mi koru, ona yolunu göster, merhametini ondan esirgeme. O, daha çok küçük, çok masum, gerçeği bilse, bana böyle kötü davranmaz ki. Öğrenmemeli Allah'ım, çok hasta, kaldıramaz yaralı bedeni, sen onu annesinin ve tüm kötü insanların şerrinden koru. Amin..."

 

Duasını bitirdiğinde, ellerine çehresine sürdü, avuçlarındaki kızının tokasını kokladı, içine çekti çilek kokusunu. Bazı duaların saati olurdu, anında kabul edilirdi. Kim bilir, belki de doğru saatte ettiyse duasını, Rabbi duyacaktı sesini. Hande ve Fatih, o iki kırık kalbe merhametini aşılayan rahman, buluşturacaktı ikisini. Tek temennisi, onların beraber çok mutlu olmasıydı. Hande'sinin, kızının çok mutlu olduğunu görene kadar ölmeyecekti... Kalbinin duasını akıttı dilinden, göklere kavuşturdu...

 

* * * * * *

 

Hiçbir kız çocuğu, güçlü kadın olmak için doğmaz. Hepsi masum hayaller kuran, şımarık birer prensese benzerler. Kaderdir onları cadı, fettan ya da güçlü kadın yapan. Tutulmamış sözler, yaşanmamış mutluluklar, ölümler ve ayrılıklar güç verir onlara! Kurulan hayaller, iskambil kağıtlarından kule gibi yıkıldığında; ezilmemek için o enkazın altında, güçlü olmak zorundadırlar!

 

Güçlü kalabilmek adına, yaşamın kendisine sunduğu ilk fırsat trenine atladı Hande. Yaşamına idöl edindi, annesini örnek aldı! Onun gölgesinde yetişti. Ailesini kendi tercihiyle terk etti, boyun eğmedi içerisinde bulunduğu düzene. Yeliz Hanım'ı anne olarak kabullendi, onun doğruları ile hayata atıldı. İnadına alaya aldı, meydan okudu hayata. Beline uzanan kumral saçları, uzun boyu ile süzülmekteydi. Kehribar gözleri, güneşte bal misali parlarken, ince kaşlar, biçimli dudaklar ile süslenmişti berrak teni.

 

Hayatına aldığı darbelerden sonra mutluluğa aramak için çıktığı yolda kendisini karşılayacaklardan habersizdi genç adam. İstanbul... Kimine acı, kimine mutluluk, kimine de umuttu bu şehir. Yola çıktığında, cebinde umudundan büyük kırıntılar vardı Fatih'in. Şehre ilk adımını attığında, gerçek sevginin ne demek olduğunu öğrenecekti. Gördüğü sevginin gölgesinde aşka uzanacaktı parmakları. Yeni hayatı, kocaman umutları ile oluşacaktı.

 

"Seni sevmeme izin verir misin?" Genç kadın, başını ağırca kaldırmış, karşısındaki ağaca belini dayamış, kendisini seyreden adama baktı. Sevmek? Kelime, zamanında acı vermişti kadına. Çok sevmişti ama hayat müsaade etmemişti mutluluğunu yaşamasına. Sevdiğini sandığı adam tarafından terk edildiğinde, hayatı alt üst olmuş, hasta bedeni, kaldıramamıştı bu acıyı... Şu saatten sonra sevebilecek gücü, kendinde bulamıyordu. "Sadece severim, şifa olurum yaralarına, başkasını istemem."

 

İçinden geçenleri anlar gibi kurmuştu son cümlesini. Bakışlarını biraz daha etrafta gezdirdiğinde, Kız Kulesi'ni görmüştü. Uzaklardan, çok uzaklardan göz kırpmaktaydı genç kadına. Hande, Fatih'i tanımadan önce, içerisinde bulunduğu şehri, hiç böyle dikkatli keşfetmemişti. Oysa severdi İstanbul'u, çok severdi... Lakin ne kadar sevdiğini, onu tanıdığı gün daha iyi anlamıştı.

 

"Bak, şimdi burada, İstanbul şahit; yemin ediyorum ki, çok güzel severim seni!"

 

Kalbi, umutlarla çiçeklenmişti nedense. İstemsizce tebessüm etmiş, alıkoyamamıştı dudaklarını... Karşısındaki adam, soğuk, umursamaz değildi. İlk tanıdığında öyle sanmış, resmi duruşları, böyle düşündürmüştü genç kadına. Tanıdıkça, iş dışındaki haline tanık olmuştu. Deli doluydu. Aşkına karşılık ararken bile hızlıca konuşup cümleler kuruyor, tatlı hal alıyordu. Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun sözleri'ni, Kız Kulesi'ne bakarak mırıldanmıştı, uyuşuk çıkan sesi eşliğinde:

 

"İstanbul deyince aklıma kuleler gelir. Ne zaman birinin resmini yapsam, öteki kıskanır. Ama şu Kız Kulesi'nin aklı olsa, Galata Kulesi'ne varır; bir sürü çocukları olur..."

 

Zamanında, elindekileri değerlendirmiş, hayata meydan okuyan kadın olmuştu. Hep olmak istediği gibi güçlüydü. Hepsini Yeliz Hanım'a borçlu olsa bile, kendi payı da çok yüksekti. Öz annesi gibi, boyun eğebilirdi içerisinde bulunduğu şartlara. Hande, Yeliz Hanım'ın teklifini, dakika bile düşünmeden kabul ederek, hayallerine adımlar atmış, zirveye kadar çıkmıştı. Olmak istediği gibi dimdik duran kadın olmuştu artık.

 

"Bırakalım buna İstanbul karar versin, saklasın bizi..." Pelteleyen sesinde, tebessüm barınmaktaydı. Karamsar değildi cümlesi ama kararsızdı. Gel gör ki, cümlesindeki kararsızlıkları, tutarsızlıkları çiçeklendiren en güzel duyguydu umut. Sarmalanmıştı umut tohumları ile kurduğu cümle. Belki de umut, aşkın saatine yakındı. Fırsat olarak yeni tren çıkmıştı karşısına. Yıllar önce ilk trene atladığı gibi, şimdi de düşünmeden haraket etmeyecekti. Çünkü sevmekten canı yanmıştı zamanında. Fakat umudu, ilk zamanlardaki gibi tazeydi. Yaralarının etrafını çemberlemişti umut çiçekleri...

 

Hande Akçay & Fatih Arhan

 

(Melisa Aslı Pamuk & Yiğit Kirazcı)

 

Ezgi Karataş

24.04.2020 - Perşembe / 01.15 ||Kurgunun Oluşturulduğu Tarih||

12.12.2020 Cumartesi / 22.45 ||Yayımlandığı Tarih||

 

Tekrardan belirtiyorum:

 

Medyada öncelikle kapağımız, ardından ise kurgunun adını oluşturmamda bana ilham olarak dokunan şarkımız bulunmaktadır. Kıraç'ın "İstanbul Saklasın Bizi" adlı şarkısını dinlemenizi muhakkak öneririm. Bölümlere çoğunlukla "İstanbul" içerikli şarkılar yerleştireceğim. Kurgumuz tamamen İstanbul şehri üzerine. Olay akışları, şehrin naifliği ile sarmalanacak.

 

Unutmadan tekrar hatırlatayım:

 

Leyla isimli kurgumda, geçici süre, sadece birkaç bölüm kaleme aldığım Fatih karakterim, burada tamamen başrol olmuştur. Leyla'dan gelenler, Fatih'i iyi tanımakta. İki hikâye, birbirinden bağımsızdır! Fakat buraya yeni gelenlerin, eğer isterlerse, orayı da okumasını tavsiye ederim!

 

Şair; Bedri Rahmi Eyüboğlu'na, saygı, sevgi, minnet ve rahmet dileklerimle...

 

Sosyal medyada, Facebooktaki "Hikayeler, şiirler ve sözler" sayfasına muhakkak bakmanızı tavsiye ederim. Oradaki Yazar Suat'ın "Kahraman" isimli hikayesinden esinlenerek, Hande'nin babası olan sevgisini oluşturdum. Kendisinden izin aldım, helallik istedim, sağ olsun beni kırmadı. Ona buradan sonsuz teşekkür ediyorum...

 

Yazarımız Suat Özge ile uzun zaman önce konuştum, görüştüm. Kurgumda, Hande'nin babası ile hikâyesini oluşturmamda bana çok emeği dokundu. Tekrardan söylüyorum, onun "Kahraman" isimli kurgusundan esinlendim. Kendisi, wattpad yazarı değildir. Facebook isimli sosyal medya programında, "Hikâyeler, şiirler ve sözler." sayfasında tanımıştım kendisini. Ona tekrardan çok teşekkür ediyorum...

Loading...
0%