@mavi_okur_e
|
...Pembe ev ,mavi ev ,mor ev ,yeşil ev ,kırmızı ev ve daha birçok içinde mutluluk barındıran evler. Sokağımızdaki rengarenk, içi aile huzuru ile dolu evlerin yanında bizim gri, çatısındaki tuğlaları düşmüş, sıvası delinmiş, kapısı paslanmış ve pencerelerinde ki camlar bile bu renksiz ve soluk hayatımıza dayanamayıp çatlamış evimiz.Bizim evimiz diğer evler gibi huzurlu değildi, hiç bir zamanda olmadı zaten.
Bu küçük eski ev, eski olmasına rağmen benim bütün anılarımı içinde barındırıyordu. İyi kötü her dakikam bir anı sayılıyodu sonuçta ne kadar ist mesemde bütün anılarımın başlangıcı bu evdi. Doğduğumda ilk geldiğim ev, okula başladığımda sevinçle okuldan geri döndüğüm yer, en sevdiğim yemeklerin piştiği, en güzel oyunları kurup oynadığım ev; bu ev benim her anım, her saatim, her dakikam, her saniyem, her salisem, her mutluluğum, her hüznümdü. Birde bu eskimahalle vardı tabi. Komşuluk tabiki vardı ve ayrı ayrı herkes evinde hüznü ve mitluluğu beslesede kötü ve kararmış kalpler esir almıştı bu mahalleyi. Bir gün yüzüne gülen insan, sırf kendi çıkarları için gıybetini yapardı. Anlayacağınız üzere gıybeti en çok olan, arkasından konuşulan ev ise benim ve ailem demek zorunda olduğum insanların barındığı evdi…
Mahallenin asfalt yollarından yavaş yavaş geçiyordum. Ayağımdaki yıpranmış gri ayakkabılar yere sürttükçe tabanı yukarı sıçrıyor ve tekrar kalitesiz asfaltla buluşuyordu. Ayakkabımın yıpranmışlığının bende farkındaydım, sonuçta kumaşından ayrılmak isteyen tabanı farketmemek fazlaca emek isterdi. Ancak baba d bilen adamın bir ekmek alacak dahi parası yokken bunu dile getirmek gereksiz bir uğraştı. Bunu dile getirceğim taktirde dayak yiyeceğimin farkındaydım. Annemle beni umursamazdı ki umursamaması ve bizi yok sayması benim ve annem için büyük bir nimetti.
Pek de umrunda değildim, değildik, annem ile benden nefret ediyordu babam.Her akşam annemle tartışırdı. Sözlü tartışmalar her evde olurdu ancak bu sözlü tartışmayı fazlasıyla aşardı.
Her gün annem babamın attığı tokatlar la sağdan sola savrulur, inim inim inlerdi.Ama babam o kadar gaddar,o kadar acımasızdı ki sadece gücünün yettiğine ,haklı olana ,ses çıkartamayana ,kendini savunmaya çalışan, masum insanlara zarar verirdi.
Evin önüne vardığımda içerde bir uğultu sesi vardı.Paslanmış kapı gıcırdayarak açıldı.İçeriden cam kırılma sesi geldiğinde ürktüm.Tüylerim şaha kalkmıştı.Adımlarımı hızlandırdım ve paslı kapıya sertçe vurmaya başladım.Kapı açılmayınca titrek ellerle çantamı karıştırdım ve anahtarı buldum.Kapı deliğini zor tutturdum ancak kapıyı açmayı başardım.Koşarak içeri girdim.Tahmin ettiğim şeyin olmaması için dua ediyordum.
Gözüme ilişen ilk şey babamın ayaklarını uzatarak, yayılarak oturduğu koltuk ve sonra annemin yerde yatan bedeni...
Ancak bilmiyordum ki:
Bu annemi son görüşüm,
Son kalp atışı,
Son sarılışım,
Son öpüşüm oldu.
Ve ben annemi birdaha ne ağlarken, ne gülerken, ne bağırırken görmedim.
Bir daha eli saçıma değmedi, değemezdi.
Bir daha okşayamadı o masum yüzümü, okşayamazdı.
Bir daha hevesle dinlemedi beni, dinleyemezdi
Bir daha bakamadı, sarılamadı, bağrına basamadı, canım demedi, yavrum demedi, gözlerindeki şefkat ölümle birlikte yok oldu.
Yanına koştum kalp atışı saniyeler geçtikçe yavaşlıyordu...
Dindi...Onun kalp atışları dindi!.Zar zor elim titreyerek babamın telefonunu aldım ve sadece bir numara tuşladım: Bir,bir ve iki.
Telefon açıldı kekeleyerek ve hıçkırıklar arasında konuşuyordum.
Ambulans gelene kadar nasıl dayandım bilmiyorum,hatırlamıyorum.Ancak bu anı sonsuza dek kafama kazımaya yemin ettim.
Ambulans ile birlikte polis arabaları da geldi ve bu babamıda son görüşüm oluyordu. Onu anneme nasıl yaptıysa sağdan sola savurarak, üstüne kaynar su dökerek, kafasında cam kırarak öldürmek istiyordum.Avuç içlerim kaşınıyordu ancak bacaklarımda hiç derman kalmadı, bacaklarım beni taşımak istemiyordu.Titreyerek kendimi yere attım.Acılı feryatlarımı kimse duyamaz, göremez ve anlayamazdı.
Şerefsiz
Tecavüzcü
Pislik
Sikik
Polis arabaları ve ambulanslar geldiğinde babamın yüzünde bir endişe bile yoktu. Onlar kapıya gelene kadar zaten koltukta sızmıştı şerefsiz.
Ayyaş haliyle karakola götürüldü ,psikologlar ise benim ifademi aldı diyecek hiç bir şeyim yoktu, o günden sonra ise hep kendimi suçladım. O gün eğer evde olsaydım kaderim değışir miydi
🍀
Mahkeme günü zihnimde pek yok zaten bu yaşımda aldığım sakinleştiricinin haddi hesabı yoktu. Ancak hatırladığım bir şey vardı; babamın sadece 15 yıl hapis cezasıma çarptırılması. Zaten sonrada ben yetimhaneye bırakıldım.
🍀
Annemin ölümünün üstünden tam 4 yıl geçti. Sıkıcı, acı dolu ve hüzünlü bir dört yıl peki ben şu an ne mi yapıyorum;
Işık'ın sarı,parlak ve bakımlı saçlarını örerken çok huzurlu hissediyordum.
Işık benim bu yurttaki en yakın arkadaşım, hayalperest, bakımlı ve güzel... Yani benim tam tersim.
Işık'ın saçları bittiğinde sıra benim saçlarımdaydı. Ancak onun kadar güzel ve alımlı olacağımı sanmıyorum. O bebek sarısı saçlarıyla çok çekici ve insanların dönüp ikinci kez kendine bakmasını sağlayan biriydi. En sevdiği renk pembe ona göre hayallerin ve aşkın simgesi. En sevmediği renk siyahtı ona göre ölümün ve mutsuzluğun simgesi.
Işık pembe elbisesi ile yine bütün gözleri kendine çekmeyi başarıyordu. Sıra benim saçlarıma geldiğinde onun saçlarındaki örgü yerine sade bir topuz tercih ettim. Kararlarıma karışmıyordu ancak biraz bakımla çok daha güzel bir kız olacağımı söylüyordu.
Anons ile yerimden sıçradım "Bütün öğrenciler yemekhaneye! Tekrar ediyorum, bütün öğrenciler yemekhaneye! " Nasıl yani... Yemek saati değildi ki. Işık gözlerini iki kere kırpınca o sessiz cümlesini duydum 'yine ne haltlar dönüyor!'. Elimden tuttu ve beni merdivenlerden aşağıya çekiştirmeye başladı. Yemekhaneye seri ama isteksiz adımlarla girdik. Herkesi sıraya dizmişlerdi. Dadımız ise tam karşıda öğrencileri gözden geçiriyordu. Ancak bu bir öğrencinin gitceği anlamıda gelmiyordu. Çünkü biri evlatlık edincek olsa müfettiş eşliğinde geliyorlardı. Bir terslik vardı.
Işık kulağıma eğilip fısıldadı "Gerçekten bir haltlar dönüyor ortada." Dadı elindeki ince metal çubuk ile Işık'ın bacağını dürttü. İkimizde suspus olduğumuz sırada müdür içeri girdi ve hepimizi incelemeye başladı. Yaşıtlarıma göre daha olgun görünen benim üstünde bakışları gezindi. Sırayla herkesin üstünden geçti gözleri ve yine bende durdu. Dadının kulağına bir şeyler fısıldadı.
Lanet olsun ne bok yemiştim acaba.
Dadı eline aldıgı mikrofonu ağzına tuttu ve üç kelime söyledi "Herkes odalarına çıksın!"
Işık elimi tuttu tam beni götürmeye yelteniyodu ki arkadan bir ses yükseldi "Yonca odamda beni bekle!" Işık'a güven vermek ister gibi gözlerimi iki kere yumdum bu gizli söze karşı kafasını salladı.
Yavaş yavaş merdivenleri çıkmaya başladı. Onun odaya çıktığına emin olunca yatakhanelerin tam tersi yönünde olan koridorda yürümeye başladım. Dadının odasının önüne geldiğimde, lacivert lakosumun yaka kısmını düzelttim ve bir saniye aralıkla iki kere kapıya tıkladım. Uzun bir "Gel!" Sesi duyduğumda hafif öksürerek odaya girdim. Dadı her zamanki masasında oturuyordu, masasının önünde dikildim. Yanıma gelmeden önce baştan aşağı süzdü beni. Dadı hiç bir şey söylemeden elindeki metal çubuk ile duruşumu düzeltti. Bana bir elbise verdi "Şunu giy ve yine yanıma gel." Kafamı aşağı yukarı salladım ve dadının odasının yanındaki giyinme kabinine girdim. Sakince giyindim.
Dadının odasına yeniden girdiğimde bir tane ince telli tarak ve tokalar ile karşıladı beni. Önüne oturmam için yatağa iki ker vurdu. Yavaş ve ürkek adımlarla yanına gittim.Oturduğum an saçımı yapmaya başladı. Işık'ın yarım bıraktığı saçkarımı sade bir topuz yaptıktan sonra aynaya bakmam için aynayı elime verdi. Güzel olmuştum.
"Müdür odasının yanındaki tek kişilik revire git ve sadece bekle." Bu cümleyi sorgulamadan yukarı çıktım. Her merdiven basamağında daha çok geriliyordum.
Revirin eski kapısını yavaş yavaş aralayıp içeri baktım içeride bir tane doktor vardı sadece. Revire girdiğimi doktor kapı gıcırdısından anlamıştı.
Bana bakmadan "Sedyeye otur." Secdeye oturduğumda önüme bir tane hap ve bir bardak su bıraktı. Açık ve net bir biçimde "İç!" Dedi. Önce hapa sonra doktora baktım anlamayan gözlerle. Kaşlarını çattığında tek bir şey söyledi "Sorgulama ve iç!" Daha fazla sordulamadan hapı ağzıma koydum ve bir bardak suyu kafama diktim. En fazla ne olabilir ki ağrı kesici falandır nasıl olsa. Zar zor yuttuğum hap ani bir rahatlama hissi vermişti.
Doktor ensemden ve bacaklarımdan tutarak beni sedyeye yatırdı. İki dakika boyunca kıpırdamadan yattım, içimde yapmacık bir mutluluk vardı. Beynim uyuşuyordu, hareket etmek istiyordum ancak kıpırdamıyordum. Önce gözlerim bulanıklaşmaya başladı ardından siyah perde gözlerime kapandı. Benim ise son gördüğüm revirden çıkan doktor ve revire girip kapıyı kilitleyen müdür oldu...
🍀
...Uyandığımda odamda ve yatağımdaydım, yanımdaki yatakta her zaman ki gibi huzur ile uyuyordu. Bunun rüya olmasına ihtimal yoktu. Kasıklarımda şiddetli bir ağrı vardı. Bir anda beyninde şimşekler çaktı. Rüya ile karışık yaşadıklarımı hatırlamaya başladım.
İğrenç görüntüler beynimde birleşmeye başladığımda anladım. Bir çeşit hap ile beynini uyuşturmuşlardı. Bana tecavüz etmişti o adam. Lanet olsun. Buna kimse inanmaz ki. Ne yapıcaktım ben. Göğsüm hızla inip kalkarken içimi bir sürü duygu doldurdu. Nefrek,iğrenme ve korku. Tir tir titriyorum ancak elimden hiçbir şey gelmiyor. Ne yapcağım bilmiyorum, kimsesiz bir çocuk bununla nasıl başa çıkar ki. Yataktan aniden doğruldum ve tuvalete gittim. Klozetin kapağını kapattım ve üzerine oturdum...
Hemen hemen yarım saat kadar ağladım. Saat sekiz buçuk gibi anca ayaklandım ve elimi yüzümü yıkadım.Hiç kimseye bir şey diyemezdim çünkü herkes beni ayıplardı, müdürü değil beni ayıpalarlardı.
Hızlıca tuvaletten çıktım ve yatağıma yattım. Saat dokuza kadar bekledim. Günüm yatakta geçti...
🍀
O lanet günün üstünden tam bir ay geçti ve ben günlerce robot gibi gezdim ortalıkta. Işık kaç kere sorsa da anlatmadım, anlatamadım.
Bu gün yine aynı anons ile yemekhane yolunu tuttuk. "Bütün öğrenciler yemekhaneye! Tekrar ediyorum, bütün öğrenciler yemekhaneye! " Korka korka gittiğim yemekhane de yine sıraya dizildik. Herkes başını dik tutarken utancımdan kaldıramadım başımı. Peki utanması gereken ben miydim. Bu sefer gittiğimizde müdür de oradaydı ve yine o günkü gibi o iğrenç gözlerini üzerimizde gezdirdi. Bu sefer son kez Işık'a bakmıştı. Dadının kulağına bir şeyler fısıldadı.
Dadının emri ile herkes yatakhanelere giderken, bu sefer dadı benim ismimi söylemedi. Söyledigi isimle hem şoka uğradım hemde anlık bir çöküş yaşadım. "Işık odama geç ve beni bekle."
Allah kahretsin ne yapacaktım ben şimdi. Ona baştan söylemeliydim. Bir anda kafamı kaldırıp ona bakmamla birşey olduğunu anladı. Bana kaş göz hareketleri yapmaya başladı. Ona olayları anlatıp, inandırmam gerekiyordu.
"Işık," dısıldamamla bana odaklandı."Benimle, bizim kattaki giyinme kabinleri e gel. Hemen!" Ona olayları acil anlatmam gerekiyordu. Gerekiyorsa buradan kaçardık yinede bunu yapmamız lazımdı. Ben yaşadım, en yakın arkadaşımın veya başka bir kız çocuğunun bunu yaşamasına müsaade edemezdim."N'ol-" cümlesini bitirmesine izin vermedim ve hızlı bir şekilde konuşmaya başladım."Işık sözümü kesme ve beni dinle. Burdan acil çıkmalıyız. Neden diye soracağını biliyorum. Geçen ay dadı beni çağırmıştı ,müdürün odasının yanındaki revirde bir doktor bana iğne yaptı bayıldığımı hatırlıyorum. Işık nasıl söyleyeciğimi bilmiyorum ama... O müdür bana tecavüz etti." O kadar utanıyodum ki ,utanması gereken ben değildim-lanet olsun çok utanıyordum- Işık'ın gözlerinde acıma, hüzün ve sinir duygularını aynı anda gördüm.
Bir kaç kere nefes alıp verdi. Işık bunu sakinleşmek için yapardı. Son kez derin bir nefes aldı ve konuştu "Peki ne yapacağız? " Düşündüm düşündüm ve yapmamız gereken tek bir şey bulabildim. Bir planım yoktu ve korkuyordum ama zorundaydım, zorundaydık.
Tek nefeste cevap verdim "Kaçacağız! "
🍀
Işık'ı tabiki de o odaya göndermeyecektim, bu yüzden bir plan yapmamız gerekiyordu ve en kısa sürede en iyi planı yaptığımızı düşünüyorum.
Korkularımızı hiçe saymamız gerekiyodu ancak bunu yapmazsak bir çok kız çocuğu hiçe sayamadığı korkuları ile yaşayacaktı.
Işık'ın makyaj malzemeleriyle Işık'ı resmen ruha çevirdikten sonra burnunun ucunu kızartabildiğimiz kadar kızarttık. Yeterince hasta görünmesi gerekiyordu. Burnunun ucuna toz allığı sürmeye devam ettim artık kıpkırmızı bir burnu vardı "Kendini hazır hissediyor musun?" Dedim. Işık bıkkın bir nefes verip allık fırçasını elimden aldı ve "Hazır olmasam ne olacak başka yolu mu var sanki." Dedi.
Haklıydı kendini hazır hissetmemesi demek burdan kaçamamamız demekti ve biz burdan kaçamazsak Işık'ta tecavüze uğrayacaktı. Ancak ben buna asla izin vermem ben anlamamıştım ve o revire girmiştim ama Işık'ı o revire sokmamaya kararlıydım. Bu yüzden her daim bu plan için hazırdık.
Makyajı biter bitmez "Ben dadıya senin kustuğunu ve midenin bulandığını bu yüzden istirahat edeceğini söyleyecegim. Muhtemelen kontrol etmeye gelecek sıcak su torbasını karnına koy ve yat." Dedim. Işık onaylar mırıltılar çıkardı.
Ondan onay aldıktan sonra koşarak alt kata indim ve Işık'a söylediklerimin aynısını dadıya söyledim. Dadı ilk başta inanmadı ve birazdan gelip Işık'ı kontrol edeceğini söyledi.
Ben yukarı çıktıktan taş çatlasın beş dakika sonra dadı yatakhanelerin olduğu bölüme geldi. Işık'ın üstünde gözlerini gezdirdi ve "Geçmiş olsun." deyip yatakhaneden çıktı. İkimizde rahat bir nefes verdik. Ama aklımızda tek soru vardı. Işık'a bu soruyu ben yönelttim "Ya başka bir kızı çağırırsa?" İkimizde fazlasıyla tedirgindik hiç bir kız çocuğu tecavüze uğramamalıydı.
Konuşmaya başladım "Bu gün kimseyi çağırmamasını umuyorum, zaten saat dokuz oldu yarım saat sonra ışıklar kapatılacak. Gece bütün kızları kaldırıp kaçmamız lazım sonra isimsiz bir ihbar yapacağız. Ancak nerede kalıcağımızı bilmiyorum." Işık'a da mantıklı gelmiş olacak ki kafasını onaylar bir şekilde aşağı yukarı salladı.
Yarım saat boyunca bir noktaya odaklandım ve düşündüm. Bu yurda geçeli daha 1 ay olmuştu. Eski yetiştirme yurdundan sadece Işık'la ben gelmiştim o yüzden kalabalaık değildik. Toplasan 20 kişi vardık. Kolay -yani öyle umuyordum- olacaktı. Bir süre dalgınca yere baktıktan sonra ışıklar kapandı. Işık kafasını hemen bana çevirdi. Eşyalarımızı toparladık, alabildiğimiz kadar eşyayı bez poşetlere sığdırdık. Annem'den bana kalan bir zarf vardı. Arkasında 'Zorda Kalırsan…' yazıyordu. Buradan çıktıktan sonra onu açmayı düşünüyordum. Ben Yonca Söke bu benim acı dolu hikayem ve size yemin ederim ki bir kadın, kız ,öksüz veya yetim bir çocuğu ,şiddet ,istismar ,taciz veya tecavüzden kurtarmak için ömrümün sonuna kadar elimden geleni yapacağım ne pahasına olursa olsun…
|
0% |