1. Bölüm

1. Bölüm

Berna
maviay_63

Sevgili okurlarım başlama tarihinizi yorum olarak yazAbilirsiniz. Dilerim memnun kalırsınız.

30 eylül 2024

 

 

Hiç kimse değersiz değildir.

 

 

HİÇ KİMSE!..

 

 

Kırılan kalbin ve ezilen ruhuna rağmen asla değersiz olduğunu düşünme. Çünkü içindeki küçük çocuk duyabilir.

 

 

Hiç kimsenin değersiz hissetmesine de sebep olma. Çünkü herşeye rağmen sağlam kalsan da, kırdığın kalplerin altında ezilirsiniz.

 

 

Oyun oynarken onu görmüştüm.

 

Onu ilk defa görmüştüm. Kimdi, kimlerdendi hiç bilmiyordum ama ondan hoşlanmıştım. Hâlbuki on yaşında küçük bir çocuktum.

 

 

Bir köşede oturmuş, sadece onu izliyordum. Çocuğa Acar diyorlardı. Acar... hıh! tatlı bir isimdi. Benden bir iki yaş büyük gözüküyordu ama yine de benim yasımdaymış gibi görüyordum.

 

 

İlk kez gözlerinden etkilenmiştim, içimi ısıtan ve her bakışında beni gülümseten kehribar gözleri beni büyülüyordu.

 

 

O, çocuklarla gülüşüp oynamaya devam ederken, ben de kaldırımda oturmuş diğer çocuklar gibi maçı izliyordum. Ben tabii biraz asosyal olduğum için biraz daha uzaktaydım. Herkes maçı izlemeye devam ederken ben de çocuğu izlemeye devam ettim.

 

 

Onun gülüşünü, bakışlarını, konuşma tarzını...her şeyini dâha çok sevmeye başlamıştım. Aşık olmak böyle bir şeydi belki de. Hiç bir kusur da bulamıyor insan. Ne kadar da güzel bir duyguydu. En masum ve temiz duygulardı.

 

 

Çocuğu bir süre dâha izlerken, birden topları önume geldi. O an topları önüme geldiğinde, ne yapacağımı şaşırmıştım.

 

 

Onlara döndüğümde, çocuklardan biri karşıma geçip topu istedi. Fakat ben hâla şaşkınlığımı üstümden atamamıştım. Çocuk sinirle bağırıp, tekrar " Topu atsana!" Deyince kendime gelebilmiştim.

 

 

Şaşkınlığımı üstümden atar atmaz da topu elime alarak belime yasladım. O sırada çocuk kafası karışmış vaziyette bana baktı. Ben ise aklımdaki haylaz planımı devreye koymaya başlamıştım.

 

 

"Olur ama bende oynayacağım."

 

 

Bunu demem ile çocuklar itiraz etmeye başladı. "Kızlar top oynar mı hiç, git bebeklerinle oyna!"

 

 

Herkes birden bana gülmeye başlamıştı. Fakat bir tek Acar gülmüyordu. Sadece bizi izliyordu ve kanımca olayın bitmesini bekliyordu.

 

 

Bir yandan Acar'ın tavırlarından etkilenirken diğer yandan haylazca sırıtarak cevap verdim. "Bir maça var mısınız?"

 

Çocuklar önce şaşırdı tabii. Herkes kararsız halde birbirine bakarak fısıldayan başladı. Ben de tekrar sordum. " Var mısınız? Yok musunuz?"

 

 

Biraz düşünseler de eninde sonunda bir karara varmışlardı. Öne, Tuncay diye bildiğim çocuk atılarak elini uzattı.

 

 

"Varım! Peki neyine?" Biraz sırıtsam da tekrar ciddiyete bürünüp en sonunda çikolataya karar verdim

 

 

"Imm...çikolatasına."

 

 

"Tamam kabul ediyorum!" Çocuk heyecanla cevap verirken bu haline gülümseyerek cevap verdim.

 

 

"Peki o halde başlayalım!" Diyerek topu kolumun arasına alıp grup seçmeye başladım. O zamanlar bende az değildim. Yazı turada hile yaparak elimle istediğim tarafı tutturmuştum.

 

Tutturur tutturmazda Acar'ı seçmiştim. Herkes bir süre şaşkınlıkla birbirine bakarken ben ise Tuncay'ın oynamasını bekledim. Fakat Tuncay bir an ikilemde olmuş gibi görünsede, çocukların aralarındaki fısıltıları keserek seçmelere devam etti. Seçmeler nihayet bir süre sonra bittiğinde de hemen sahaya çıkarak oyunu oynamay başladık.

 

 

Aradan geçen ortalama yarım saatin ardından neredeyse berabere kalmıştık ve kazananı belirlemek için son oyun kalmıştı. Bunun için yerimizi alırken, açılan saçımı tam açıp tekrar bağlayarak derin bir soluk aldım. Sonra pozisyon alarak düdüğün çalmasını bekledim. Düdük çaldığı an hemen koşmaya başladım. Benim takımımdakiler de yardım etmek için etrafımda koşmaya başlarken, Tuncay da topu almak için tüm gücüyle oynuyordu. Ki bir süre sonra almıştı. Fakat bende durmadım tabii. Tekrar topu rakipten alarak, hemen potaya koşmaya başladım. O sırada Tuncay da peşimden gelerek beni durdurmaya çalıştı. Fakat çabaları hiç bir sonuç vermemişti.

 

 

Ben potaya varmak üzereyken, son hamlesi ile yandan kayarak topu almaya çalıştı. Ama topu paslayarak şaşırtmıştım.

 

 

Tuncay bir anda neye uğradığını şaşırırken, bu sefer ardımdan yer cücesi diyerek öfkeyle bağırmaya başladı. Ben ise haylazca gülümseyerek topu geri aldım.

 

 

Evet bana yer cücesi demesinin sebebi bende yaşça büyük olması olabilirdi ama şimdi düşününce biraz sinir bozucuydu. Tahminimce Acar ile aynı yaşlardaydı. Fakat hiç sormamıştım yaşını. Sorduğumu da hatırlamıyorum.

 

 

Neyse, Tuncay haline dövünürken ben de topu kaleye sürüklemeye devam etmiştim. Kaleci ise büyük bir dikkatle beni izliyordu. Topu kaptırmamaya kararlı gibiydi. Fakat beni hâla tanımıyordu.

 

 

Karşısında durarak pozisyon aldığımda çocuk da pozisyon aldı. Ben onu pür dikkat izlerken son atışım olduğunun da farkındaydım. Derin bir soluk alıp, birden topu tekmelemeye çalıştığımda, çocuk atacağım yöne zıpladı. Fakat çabalarının boşuna olduğunu sonradan fark etmişti. Çünkü top hala bendeydi. Çocuk korkuyla yutkunurken birden topu diğer tarafa tekmeledim.

 

 

Top kaleye çarparken, tezahürat sesleri de ardından gelmişti. Arkamı dönüp çocukların birbirine sarılarak sevinç çığlıkları attığını gördüğümde göz devirerek yanlarına gittim.

 

 

Herkes kutlamasını bitirdiğinde elime aldığım topu Tuncaya sertçe vererek konuştum. "Eee Tuncay efendi! Kızlar oynayamaz mıymış?"

 

 

Çocuk topu tutarken başını kaşıyarak konuştu.

 

 

"Sanırım oynayabilirler. İyi oynadın."

 

 

Bu cevabı duyar duymaz sahte özgüvenimle konuşmaya devam ettim.

 

"Huyum kurusun çok iyiyimdir."

 

 

Şimdilerde bile hatırlarken gülüyorum. Ne kadar komik görünüyordum. Bir tacım eksikti o zaman.

 

 

Oyunu bitirdikten sonra herkes ile sohbet edip konuşmaya başladık. Fakat konuşmanın arasında benim adım da sorulduğunda bir süre sessiz kalmıştım.

 

 

Çocuklar sessiziğime şaşırırken, şüpheyle bak başlamışlardı. Fakat haklıydılar, durup dururken niye ismini söylemek istemez ki bir insan.

 

 

Çocuklar benden cevap beklerken derin bir soluk aldım.

 

 

"Adım Zara."

 

 

Şüpheli yüzleri neşeye büründüm

 

 

"Zara...güzel isimmiş."

 

 

"Evet öyle güzeldir."

 

 

Çocuklar onaylar biçimde başını sallarken oturmaya devam ettik. Tuncay ise sadece topu sektirip duruyordu. kaybettiği için keyfi bozulmuş gibiydi ve bir tek o çikolata yememişti. Benden yaşça büyüktü ama benden dâha küçük biri gibi davranıyordu.

 

 

Ayrıntıları pek hatırlamasam da, o zamanlar en iyi bildiğim tek şey herkese Zara olduğumu söylediğimdi.

 

 

Kuzenimin ismini söylediğim için suçluluk hissediyordum ama dedemler benim hakkımda bir şey duysa hemen kızıyorlar ve çok kötü dövüyorlardı ama Zara ile ilgili bir şey oldu mu bunu söyleyeni bin pişman ediyorlardı.

 

 

Bense çaresizce onun ismini kullanıyordum. Bazen kuzenim bana çok kızardı ama artık eskisi gibi kızmıyordu. Dedesinin huyunu biliyordu çünkü.

 

 

Çikolatalarımızı bitirdikten sonra bir süre dâha oturup konuştuk. Sonra da evlere dağılarak günü bitirdik.

 

 

Eve döndüğümde üstüm başım kumda kalmıştım. Tabii annemin de bunu fark etmesi uzun sürmedi. Üstümdeki tozları sirkelerken kızarak söylendi.

 

 

" Nedir bu üstündeki toz toprak? Bu kadar da olmaz be kızım!"

 

 

" Oyun oynadım sadece."

 

 

Söylenerek üstümü temizlemeye devam ederken onu izleyerek düşündüm. Acaba çok mu çirkinim? Ondan mı sevmiyorlar beni? Kardeşim ölse de ben vardım. Bende onun evladı değilmiydim?

 

 

İkiz kardeşim benden sonra doğmuştu. Önce o doğsaydı ben ölebilirdim ama hayat piyangoyu benim üstümde oynadı. Annem ise bir oğul isterken bir kız çocuğuna sahip olmuştu.

 

 

Onun gerçek sevgisini hiç bir zaman tadamadım bu yüzden. Aslında ona da kızamıyordum ona sürekli kız çocuğu doğurmasından dolayı suçluyorlardı çünkü.

 

 

Babam da elinden geldiği kadar sevgi göstermeye çalışrdı, ama bazen de öyle bir kızardı ki bana, beni doğduğuma bin pişman ederdi.

 

 

Annem beni azarlarlamaya devam ederken dedem ise bir hışımla konaktan içeri girmişti. Ben neler olduğunu anlamazken birden tokatı yemiştim ondan.

 

 

O gün onun o öfkeli halinden çok korkmuştum. Ben daha çocuktum, küçücüktüm. Benim suçum neydi ki?

 

 

Sanırım bunu hiç bir zaman anlayamayacaktım. Korkarım kalbim bunun için fazla saftı veya aptal.

 

 

"Dışarda erkeklerle maç mı oynadın, konuş!"

 

 

Titrek sesimle cevap vermeye çalıştım.

 

"Sadece oyun oynadım dede."

 

 

Korkudan kekeliyordum ve bunları söylerken yerdeydim. Düştüğüm yerden kalkmaya çalışarak güçlü durmaya çalıştım. Her zaman yaptığım gibi...

 

 

"Oyun oynadın ha! Senin aklın başka bir şey için mi çalışıyor yoksa söyle!"

 

 

Dedem beni azarlarken, babam da önüme atlayıp beni korumaya çalışmıştı.

 

 

"Baba! İleri gidiyorsun. Kız daha çok küçük, söylediklerin hiç yakışıyor mu? Kız on yaşında, on!"

 

 

"Sende bilirsin ki bir kıza bir erkekten daha dikkatli bakman gerekir." Bunları bana iğrenerek söylemişti. Gururum ilk defa o gün incinmişti. Hak etmediğim şeyler vardı. Ben bunları hiç hakmemiştim.

 

 

Dedemin sözlerinden sonra babam endişeyle cevap verdi.

 

"Kız sadece oyun oynamış."

 

 

"Erkek oyunu mu oynamalıydı? Kuzenin bebek oyunlarıyla oynuyor lan! Sen niye maç oynuyorsun?"

 

 

Bunları söylüyordu ama bu sadece beni dövmek için ürettiği yeni bir manzeretti.

 

 

"Kızına söyle, bir daha erkeklerle oynamaya kalkmasın yoksa elimde kalır!"

 

 

Dedem bir hışımla arkasına bakmadan giderken amcam, yengem, kuzenlerim ve konağın tüm çalışanları bizi izlemişti. O gün hiç utanmadığım kadar çok utanmıştım. Yüzüm kızarmıştı ve gözlerim dolmuştu. O çocuk kalbim çok sızlamıştı ve bir dâha hiç kırılmadıği kadar çok kırılmıştı. Ya da ben öyle zannediyordum.

 

 

Hâla bile hatırlarken kalbim acıyordu Yengemlerin bakışları farklıydı. Annemin bakışı farklıydı. Çünkü hepsi acıyarak bakıyorlardı.

 

 

Herkes dağıldığında babam kolumdan tuttuğu gibi beni kendi odalarına sürükledi. Annem engellemeye çalışmıştı ama engel olamamıştı.

 

 

Tam babam durdurmak için bir adım atarken babamın bağırması ile kadıncağız olduğu yerde kalakalmıştı.

 

 

"Sen karışma Menekşe!"

 

 

Bu sözler kulaklarımda çınlarken annem ise korkudan olduğu yerden titreyerek kalmıştı. Ne yapabilirdi ki zaten?

 

 

Babam beni yerde sürüklerken nihayet odaya getirmişti. Kapıyı ardından kapatarak öfkeyle bana baktı.

 

 

Korkudan vücudum titriyor, ellerim terliyordu. Babamın bana ne yapacağını korkuyla bekliyordum.

 

 

"Sen bizim yüzümüzü kara mı çıkaracaksın, söyle!"

 

 

Babamın bu cümleleri ile gözlerim dolmaya başlarken,o hiç aldırmadan çenemi kavrayıp benimle konuşmaya devam etti.

 

 

"Söyle! Niye erkeklerle oynuyordun ha mahallede kız mı kalmadı?"

 

 

"Baba, ben sadece maç oynamak istedim, maç oynu..."

 

 

"Sen kızsın kızım kız! Maç erkek oyunu! oynamak zorunda mıydın? O kadar erkeğin içinde oynaman gereklimiydi? Başka oyun mu kalmadı."

 

 

" Baba..."

 

 

" Beni iyi dinle, her kes yerine göre hareket etmek zorunda. Bunda sende dahilsin. Kız olduğunu da ve buna göre hareket etmen gerektiğini unutma."

 

 

Babam çenemi köşeye atar gibi bırakıp ayağa kalktığında gözümden süzülen yaşımla o gün içim titremişti.

 

 

"Erkek gibi davranıyorsun ama yazık ki erkek olarak doğmadın."

 

 

Ben ağlamamak için dudaklarımı kenetlerken babamın kapıyı ardından çarparak kapatması, içimde dolan bütün göz yaşımı akıtmıştı. Artık hıçkırıklar içinde ağlarken tırnaklarımı dizlerime geçirerek dâha çok acı çektirmeye çalışmıştım. İçim parçalanmıştı ve canım her zamankinden dâha çok acımıştı. Sanki...sanki ruhumdaki acıyı dindirmek için dizlerimi kanatmam gerekiyordu. Bu yüzden bunu yapmaya devam ediyordum.

 

 

Gururum incinmişti. Buna, o çocuk halimle hazmetmeye mecbur kalmıştım. En acısı da ne biliyor musunuz? Bunu kendi öz babamdan ve dedemden görmekti.

 

 

Her gece sorardım Allah'a, neden ben? Benim yerime erkek kardeşim yaşasaydı ya. Benden kurtulmuş olurlardı.

 

 

Fakat bir süre sonra herşeyi kabullendim. Belki de böyle olması gerekiyordu. Belki de benim yaşamam gerekiyordu ama ben yaşamak istiyor muydum o meçhul.

 

 

Sanırım tek sığındığım dalım beni yaratandaydı. Hiç kimse beni tercih etmese de Rabbim beni seçmişti. Benim yaşamamı istemişti. Bu yüzden beni sevdiğini inanıyordum. Sanırım beni tercih etmesi onu sevmem için en büyük sebepti.

 

 

Onun merhametini, şefkatini kalbimde hissediyordum. Bazen acı çektiğim için bir anlık şüphe duysam da kuran kursundaki hocamın anlattıkları ile tövbe eder sevgisinden şüphe ettiğim için Rabbimden özür dilerdim.

 

 

Hocam Allah'ın hiç kimseye kaldıramayacağı yük vermeyeceğini söylerdi ve bu yüklerin eninde sonunda omuzlarından ineceğini ve hafifleyeceğini de söylerdi. Umarım bir gün hafifler. Bunun için her gece dua ederek uyuyorum. Kim bilir belki dualarımın bir karşılığı olur.

 

 

Bölüm : 22.12.2024 04:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...