100. Bölüm

100. Bölüm

Berna
maviay_63

Kız kaşlarını çatmış halde yüzüme bakarken erkek çocuk endişeyle kıza baktı. Gitmemiz gerek. Dedi acele ederek. O sırada o çocuğun ardından bir kadın koşar adımlarla bize doğru yürüdü. Efsun'a sinirle bakarak kolumdan tuttu. "Nereye kaçıyorsunuz siz! Kaçış yok öyle Efsun hanım."

 

"Ben alışverişe gitmek istemiyorum!" Dedi Efsun öfkeyle. Halası da öfkeyle elini kaldırarak "Seni terbiyesiz!" Demişti ki havadaki elini tutarak sinirle ona baktım. "Sen ne yaptığını zannediyorsun. El kadar çocuğa vurulur mu. Gücün yetiyorsa bana vur!" Kadın dehşet içinde bana bakarken, hayretle "Sen de kimsin be! Sanane!" Dedi çemkirerek. O an göz devirerek kolunu daha sıkı tuttum. "Bana bak kim olduğumu gösterirsem anlarsın dünyanın kaç bucak olduğunu. Akıllı ol!"

 

Küçük kız hayretle bize bakarken, kadın kolunu sinirle çekerek benden1 uzaklaştırdı. Sonra da bir şey demeden kızı alıp gitmeye çalıştı. Fakat ben yine durdurmaya çalışarak kızı korumaya çalıştım. "Kız senle gelmiyor. Bu kızcağıza hırsızlık yaptıracak kadar ne yapıyorsunuz bunu açıkla."

 

Kadın birden hayretle kıza bakarken "Onunla evde konuşacağım bu konuyu." Dedi sinirle. O an gözlerimi yumdum. Çok kötü olmuştu bu. Ben onun bilmediğini bilmiyordum. O kadar ki onun hırsızlık yaptırdığını sanmıştım.

 

"Yürü." Diye sinirle cevap vererek kolundan tutmaya çalıştı. Ben ise daha da sarpa sardığım işin içinden çıkmaya çalışarak kızı kendime çektim. Fakat "Yanlış söyledim..." diyemeden küçük kız benden öfkeyle uzaklaşarak "Bırak." Dedi. "Batırdın, daha fazla konuşma." Dedi son sözüyle. O an yerin dibine girmiştim adeta. En sonunda halasının yanına giderek elini tutup gidelim dedi sadece. Ben de ardından bakakalmıştım. Kız kendi rızasıyla gittiği için hiçbir şey diyemedim. Kendimi çok suçlu hissettim.

 

Bir süre ardından çocuğa baktım. Çocuk ise hüzünle soluklanarak onlar gibi çekip gitti. ben de arkalarından bakakalmıştım. kalbim acımıştı. vicdan azabı değildi. sanki içimdeki bir parçayı koparıp alıyorlardı. gözümden istemsizce yaş aktı sonra. Neler oluyordu bana hiç anlamamıştım. vicdan azabı çekmiyordum, acı çekiyordum ve bu beni güçsüzleştirmişti. Fakat en sonunda bir süre durduktan sonra arabaya binerek Mavi'nin evine gittim. Yaren ve kızlar bahçede oturmuş kahve içiyordu. sinirle gözlerimi kısıp onlara doğru yürüyerek elimi belime yasladım. Kızlar beni fark ederken, ben ise tam karşılarına geçerek çatık kaşlarla onlara baktım. Kızlar kızgın olduğumu fark ettiğinde Aslı elini itiraz ederek kaldırıp "Hiç öyle kızma hanım efendi kendin içtin. bize kızamazsın." Dedi. Tabii bunu demesiyle sakinleşmeye çalışarak bıkkınca soluk verdim. "Haklısıınız belki ama bari beni ayıltmaya çalışsaydınız."

 

Aslı meyve suyunu içerek gülmeye başladı. "Seni durdurmak ne mümkün efendim. bir bakıyoruz mutfağa kaçıyorsun. heh tamam tuttuk demeden yukarı çıkıyorsun." hayretler içerisinde Beren' e dönerek devam etti. mübarek nasıl bir fırıldak olduğunu da öğrendik." diyerek hep beraber gülmeye başladılar. Ben sinirden Aslıyı çimdiklerken hemen geri zıplayarak gülmeye devam etti. onlar gülerken ben de surat astım. Bu duruma düşeceğime kafamı kuma gömseydim daha iyiydi be.

 

"Dün bir problem çıkmadı inşallah." bunu diyen annemdi. "Hayır hiçbir sorun çıkmadı." dedim ciddi bir ifadeyle. etraf bir an sessizleşmişti. sanırım aramızdaki gerginliği herkes hissetmişti. annem sarhoş halimde bir şeyler mi duymuştu benden. ya da Savaşın yaşadığını mı öğrenmiştİ?

 

"Sarhoşken hala Savaş diye sayıkladığın halde gidip ikiziyle evlenmen ne kadar doğru kızım. Hım, sen söyle!"

 

"Doğru, benim için doğru anne." Sinirle gülerek başının arkasına aldı. Başında Mardin tarzında ince bir örtü vardı. Daha olgun kadınlardaki gibi.

 

"Söylediklerinin farkında mısın? Söylediklerinin neresi mantıklı?"

 

"Hiçbiri." Dedim yutkunarak. Sonra devam ettim. "Bırak anne. Artık yakamı bırak ben böyle yaşamak istiyorum. Hayatımdan da memnunum."

 

"Umarım." Dedi yutkunarak. "Umarım memnunsundur." Diyerek ayağa kalkıp içeri girdi. Ben ise acıyla gözlerimi yumup onun ardından ayağa kalktım. "Hadi dışarı çıkalım. Burada nefes alamıyorum." Dedim kızlara dönerek. Fakat birden aklıma bir şey gelmiş gibi durarak yön değiştirip içeri girdim. "Kimse ne yaptığımı anlamamıştı. Merakla peşimden geldiler. Yeni gelin de ardımızdan gelirken içkilerin olduğu rafta durarak yeni geline döndüm. "Dilek, akşama Arda geldiğinde birazdan yaptıklarımı tek tek söyle tamam mı?"

 

Dilek endişeyle kızlara bakarak tekrar bana döndü. Kızlar da endişeli bakıyordu. Ben ise sinirliydim. Derin bir nefes alarak arkamı dönüp içki şişelerinin hepsini birden rafın üstünden devirdim.

Kızlar ağzı açık dehşetle bana bakakalmıştı resmen. Ellerimi çırpar gibi silkeleyerek üstümü düzeltip kırık şişelerin arasından yürüyerek nihayet dışarı çıktım. Bunu o evde de yapmıştım. Soymanların evinde. Baktım bu amcası İlyas bey içmeye başlıyor. Bir şey demedim. Ama baktım ki Savaş'ı da içine almaya çalışıyor kızmaya başladım. İyi ki de kızmışım. Kuma getirme planlarından sonra ne kadar doğru bir önlem aldığımı daha iyi anladım. Onu sarhoşken de yanlış bir yere götürüp...tamam sakin ol Çilem. Sakin ol. Bir şey yok. Birden birden doldum kendime.

 

Kızlar da benim ardımdan gelirken Gelini de kendimizle götürmek istedik ama başka bir işi olduğunu söyleyerek başka zaman geleceğini söyledi. Sanırım benden biraz ürkmüş olabilirdi ya da gerçekten işi vardı. Ama Yaren geldi. Bizimle takılmayı eskisine nazaran seviyordu.

 

Arabaya geçerek yola çıkarken, kızlar bu dengesizliğin şaşkınlığını üstünden atmaya çalışarak bana soru sormaya başladılar. "Ee, dün gece nasıl geçti. Eve varabildiniz mi sağ salim."

 

Öksürerek arabayı sola kırarken gıcık tuttu dedim yutkunarak. Sonra devam etmeye çalıştım. "İyi geçti iyi. Vardık eve. Sonra da işte ayılttı beni Ömer. Sonra da uyuduk."

 

"Hım. İyi iyi, sessiz sakin geçti en azından." Dedikten bir süre sonra havadan sudan konuşurken ben de çok eşelemedikleri için rahat bir nefes aldım içten içe. Bir süre sonra da kafeye geçerek bir yerde oturduk. Yaren ve Beren kahve isterken, Aslı bir milkşeyk sipariş etti. Ben de bir tatlı ve meyve suyu aldım. Canım çok tatlı çekmişti.

 

Siparişler gelene kadar Aslı tüm dikkatini kendine çekerek bir konuşma yapacağını söyledi. O sırada pür dikkat onu yöneldik. "Şimdi size harika bir haberim var."

 

"Söyle bakalım. Dün de söyleyecektin yarıda kaldı. Çilem sağ olsun." Dedi bana bakıp alaya alırken. O an Beren'in kolundan çimdikleyerek "Sen bakma buna, devam et hayatım." Dedim izin vererek. O da biraz gülerken devam etti. "Neyse, konuyu dağıtmadan sadede geleyim." Diyerek karnına sarıldı. "Hadi yine iyisiniz teyze oluyorsunuz."

 

O an Beren ile birbirimize şaşkınca baktıktan sonra hep bir ağızdan "Ne!" Diye şaşkın bir cevap verdik. "Sen ciddi misin?" Diye ekledi Beren.

 

"Evet, hem de bir aylık." Birden kızın yanına giderek eline sıkıca tuttuk. "Tebrik ederim hayatım. Çok mutlu oldum."

 

"Ben de." Diyerek elini ovarak karnına dokunurken Yaren boğazını temizleyerek etrafı gösterip "Herkes bize bakmaya başlıyor." Dedi üstün körü. O an da kendimizi toparlayarak hemen uzaklaştık. Garson da yanımıza gelerek siparişlerimizi masaya indirmeye başlıyordu.

 

Bu heyecanla hala Aslı'ya bakarken Aslı ise masadaki milkşeykini alarak poşetten çıkardığı pipetle içmeye başladı. Biz de bir süre sonra şaskınlığımızı atar atmaz sipariş ettiğimiz içeceklerimizi içmeye başladık. Ben de tatlımı yemeye koyuldum.

 

Uzun süre bebekten ve geleceğe dair hayaller düşündük durduk. Bir de benim kızımı bulduğumda yapacaklarımdan. Biraz hüzünlendim ama ağlamamaya çalıştım. Biliyorum az kaldı. Onu bulacaktim. Çok yakında.

 

Yaren de bir süre bizimle vakit geçirdikten sonra kendi işleri için çok geçmeden bizden ayrıldı. O sıra Beren'in düşünceli haline bir cevap bulmak için Aslı ile bir süre bakışarak ona yöneldik. "Konuş bakalım hanım efendi. Niye bu kadar düşüncelisin?" Beren ilk başta ne dediğimizi anlamamış gibi davranırken yutkunarak kendini toparladı. "Bir şey yok. Yok bir şey." Dedi toparlanmaya çalışarak. "Sabahtan beri alık alık oturmuşsun. Ne oluyor sana? Konuş hadi."

 

Bir süre bize baktıktan sonra derin bir nefes alarak en sonunda cevap verdi. "Bora... bugün aslından senden değil, benden hoşlandığını söyledi."

 

Olayı şimdi anlamış gibi düşünceli bir şekilde başımı sallarken "Demek sana söyledi." Dedim derin bir nefes alarak. "Sen biliyor muydun?" Dedi o da biraz kızmış gibi. O an dudağımı ısırarak "Yani, sarhoş olmasaydım sana söyleyecektim ama ben söylemeden öğrenmişsin anlaşılan."

 

Her şey rayına oturmuş gibi kaşlarını kaldırarak tekrar sandalyeye yaslandı. Sonra da kollarını bağlayarak derin bir nefes aldı. "Hadi hoşlanmışsın anlarım da, evlenme teklifi edeceğini hiç düşünmedim." Birden bu sefer Aslı ile göz göze gelirken "Ne!" Dedik hep bir ağızdan. "Demek o yüzden gelmişti bugün." Diye ekledi Aslı hayretle. "Evet. Bunun için gelmiş."

 

Endişeyle "Sen ne cevap verdin?" Dedim hayret ederken. "Ne diyeceğim, hayır dedim tabiki de. Demir'den sonra benim dilim yandı. Bana çok da lazım değil."

 

Aslı ile göz göze gelirken sustuk. Emin de bu yüzden pek oralı olmuyordu. Onun arkadaşlığını kaybeder korkusu yaşıyordu. Bir süre tam ağzımı açacakken telefon çaldı. Sözümü yutarak telefonu cebimden çıkardım. Telefondakinin Emin olduğunu görünce tam yerinde aradın dedim içimden. "Efendim Emin." Dedim kızlar kendi haline dönerken. Fakat duyduklarımın karşısında acıyla "Ne?' Dedim korkuyla. "Evet hanım efendi. Bir kazazede kendisi. Telefonunu bulduğumzda en son aramadaydınız."

 

"Durumu nasıl? İyi mi?" Dedim zar zor nefes alarak. "Merak etmeyin gayet iyi. Sadece biraz boynu incinmiş. "Neredesiniz?" Dedim Aceleyle ayağa kalkarken. Kızlar endişeyle ne oldu derken ben ise arabanın anahtarını çıkarttım. Hangi hastane olduğunu öğrenince ben gelene kadar ona dikkat edin diyerek hemen telefonu kapattım. Kızlar ise bu halimden endişelenmeye başlamıştı. Kızlar "Ne oldu söylesene!" Diye atarlanırken, "Emin." Dedim aceleyle. "Kaza yapmış. Şuan hastahanede. Gitmemiz lazım."

 

Beren endişeyle ayağa kalkıp "Ne!" Diye ani bir tepkiyle bağırırken "Yolda konuşuruz. Çabuk hesabı ödeyip gidelim." Dedim aceleyle kasaya giderken. Kızlar da ardımdan çantalarını alıp cüzdanımda borcu sorarak parayı çıkartıp tutan mevlâyı verip arabaya geçtim.

 

Çalıştırmadan önce Savaş'ı arayarak adresini gönderdiğim hastaneye gitmesini söyledim. İlk başta neler olduğunu nasıl olduğunu sorgularken, Emin'in kaza geçirdiğini ve hastaneye kaldırıldığını söyledim. Hastane adresini alır almaz geliyorum diyerek telefonu kapattı. Ben de derin bir nefes alarak sakin kalmaya çalıştım. Bir süre elimin titreyişi durduktan sonra besmele çekerek kontağı çevirdim. Kızlar da sakin ol, derin derin nefes al diye motivasyon konuşması yaparak nas Felak gibi dualar okumaya başladı. Sanırım benim kaza yapmamdan da korkmuş olmalılardı.

 

Bir süre sonra hastanenin önünde dururken hemen dışarı çıkarak hastaneye girdik. Beren bir yandan da Aslı'ya dikkat ederken ben de sekretere yaklaşarak "Emin Efeoğlu'nun odasının kaçıncı katta olduğunu söyler misiniz lütfen." Dedim endişeyle. Sekreter kim olduğumuzu sorduktan sonra bilgisayardan kayıtlara bakarak üçüncü katta 102 numara olduğunu söyledi. Teşekkür ederek asansöre binip üçüncü kata çıktık. O an kızlar birbirine bakarak tekrar asansörün kapısına baktı.

 

Bir süre sonra asansör kapısı açılırken hemen çıkarak 102 numaralı odaya gittik. Emin yeni uyanmış boynunda bir sargı ile iç çekiyordu. O an onu ayakta görünce rahat bir nefes alarak yanına gittim. "İyi misin?"

 

"Siz, nasıl?..."

 

"Bir doktor aradı. Kaza yapmışsın." Ensesine iç çekerek dokunurken Beren bir adım daha yaklaşarak "İyi misin?" Dedi ağlamaklı bir sesle. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Emin biraz huzursuzlanarak "İyiyim." Dedi dargın bir duruşla. Ona karşı mesafeli davranıyordu. Bir şey olmuştu sanki.

 

Beren de bu tavrına şaşırmıştı. Onu ilk defa kendisine karşı soğuk görmüştü. Hemen ardımızdan Savaş geldiğinde Beren kenara çekilerek kollarını bağladı. "Oğlum sen...sen ne yaptın böyle."

 

"Bir kaza oldu işte. Görünmez kaza."

 

"Aklımı aldın! Sana bir şey olsaydı babaanneme, babama nasıl hesap verecektim ben!" Kızlar kafası karışmış halde birbirine bakarken "Babama derken Ömer?" Dedi Aslı hayretle. Savaş ile göz göze gelirken Emin de eliyle kafasına vurdum. "Aferim ağabey. Aferim."

 

"Senin baban öldü diye biliyorum. Ki onlar nereden tanıyabilir ki?" Aslı bu sefer bana bakarken kollarını düğümleyerek kenardaki koltuğa oturdu. "Evet Çilemcim. Senden de bir açıkla bekliyorum hadi."

 

Savaş kırdığı pottan sonra diğer koltuğa oturarak dudaklarını içine kenetledi. "Aferim kocacığım. Aferim."

 

"Özür dilerim." Dedi sadece. Aslı ve Beren ise kollarını düğümleyerek büyük bir imayla bana bakıyordu. En sonunda derin bir nefes alarak olayları anlatmaya karar verdim. Savaş ise gözlerini kısarak onlar gibi büyük bir ciddiyetle bana bakıyordu ve dakikalar sonra, her şeyi anlattıktan sonra Aslı ve Beren ağzı açık Savaş'a baktı.

 

Saniyeler içinde birden Aslı bayıldığında korkudan doktoru çağırarak başka bir odaya götürdük. Yemin ederim ödümüz koptu bebek düşecek diye. Ama doktor ikisinin de iyi olduğunu söyledi. Aslı en son hayalet görmüş gibi bakakalmıştı Savaş'a. Yarım saatin ardından herkes durumu yavaş yavaş hazmetmeye başladı tabii.

 

Emin de bir gece kalacaktı. Savaş da refakatçi olarak kalmaya karar verdi. Çok bir şeyi yoktu neyseki. Sadece önlem amaçlı tutacaklardı.

 

Bir süre daha Aslı ve Beren kalmaya devam etti. Ardından Tuncay geldi ve ona da her şey anlatıldı. Onun neyi eksik o da bilsin dedim döküldüm. İlk başta bir dondu. İnme geçirecek zannettim. Fakat yavaş adımlarla Savaş'a yaklaşarak boynundan sıkıca sarıldı. Göz yaşlarını tutamamıştı. Nasıl oldu ne oldu diye sorgulamaya başladı. Savaş da en sonunda saklayacak bir şey kalmayınca her şeyi açıkladı ve bir süre daha böyle kalmamız gerektiğini söyledi. Bizimkiler büyük bir itiraz da bulunsa da kabullenmişlerdi.

 

Uzun bir süre böylece hastahanede kaldık. Tuncay Savaş'ı öğrendikten sonra hep bir yerde onunla konuşup durdu. Onu ne kadar özlediği ve hala gerçek mi diye hayret ettiği her halinden belliydi.

 

Bir daha ona sarılarak uzun bir süre bırakmadı. Ben de Aslı'nın yattığı odaya giderek durumunu öğrenmeye çalıştım. Saat dörte yirmi geçiyordu. Bugün uzun bir gece olacaktı anlaşılan.

 

"Ee nasılsın?" Dedim dudağımı ısırarak. Beren ve Aslı bana yüz vermemeye çalışarak "Beren'cim hanım efendiye söyle kendisini tanımıyoruz. Yanlış geldi." Dedi tripli tripli. "Yapmayın ama."

 

"Sinek mi vızıldadı? Yoksa ben mi yanlış duyuyorum"

 

"Yok yok, doğru duydun sinek vızıldıyor." Diye ekledi Beren. Cıkcıklamaya başlayarak ikili koltuğa oturdum. "Kardeşim olacaksın bir de."

 

"Kardeşin değilmişim. Bugün öğrendim. Benim bildiğim kardeşinden böyle ciddi bir şey saklanmaz."

 

"Özür dilerim uzatmayın işte. Bak mecburduk. Önemli bir sebepti."

 

"Hıhım. Öyledir öyle." Dedi Aslı'ya dönerek. Göz devirerek koltuğa yaslandım. Bir süre triplerini çekecektim anlaşılan. Haksız da değillerdi hani.

 

"Ne diyorsun sen! Hemen adres ver, hemen diyorum sana!" Dışarda Savaş'ın sesi geldiğinde endişeyle kapıya baktım. Kalbim bir an sıkışmıştı. Neden kalbim sıkışmıştı ki?

 

Hızla ayağa kalkarak kapıyı açtım. Ardımdan Beren de geldi. "Savaş, ne oluyor niye bağırıyorsun?" Dedim endişeyle. Benimle beraber Emin de odadan çıkmıştı.

 

"Alya." Dedi titrek bir sesle. O an yer ayaklarımın altından kaydı sanki. "Alya? Ne oldu Alya'ya?"

 

"Bulduk onu. Bulduk." Dedi kızaran gözleriyle bana bakarken. Bulduk onu der demez dizlerim titremişti. Gözümden süzülen yaşlarım yanaklarımdan kayarken acıyla iç çektim. "Alya...Alya..." duvara tutunarak düşmemeye çalıştım. Beren beni zar zor tutmaya çalışırken Savaş da önümde diz çökerek Beren gibi tutmaya çalıştı. "Beni Alya'ya götür. Beni kızıma götür ne olur. Hadi! Hadi durma gidelim durma!" Diye bağırarak ayağa kalkıp koridorda yürümeye başladım. Savaş da benimle beraber yürüyerek hemen aşağıya indik. Savaş arabaya binerken ben de hemen yan tarafa oturarak derin nefesler almaya çalıştım. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Bu bir mucizeyi. Kızımı buluyordum. Bitmişti. Bu acı bitiyordu artık.

 

Beren ve Tucay da kendi arabalarına binerken bizim ardımızdan gelmeye başladı. Kızıma kavuşuyordum. Bazen her şey bir anda oluyormuş. Her şey bir an da yıkılırken bir anda da toparlanıyormuş.

 

🦋🦋🦋

......

 

Üstündeki abiye beyaz iken, bahtı kara bir kızdı. Doğduğundan beri annesiz babasız büyümüştü. Annesi onu terk etmişti. Babası o olmadan vefat etmişti. Daha bir bebekken onu yirmi beş yaşında bir adamla evlendirmeye çalışıyorlardı. Yedi sekiz yıl sonra da evlendiği adamın evine gidecekti. Halbuki kendisi çocukken, yedi yıl sonra ondan bir çocuk isteyeceklerdi. İşlerini garantiye almak için de beşik kertmesi olarak evlendiriyorlardı. Küçük kız korkuyordu. Artık sona yaklaştığını farkındaydı. Annesinin terk edip gittiği bir kız çocuğuna kimse kolay kolay sahip çıkmazmış. Küçük kız bunu bugün öğrendi.

 

Evliliğin ne demek olduğunu bilmiyordu ama esaretin ne demek olduğunu bu yaşta öğrendi.

 

"Hım? Efendim hala?" Dedi küçük kız dqlgınca. "Kız hadi. Herkes seni bekliyor. Korkma gitmeyeceksin bir yere sadece bir nikah. Yedi yıl sonra evereceğiz seni."

 

Yüzünü düşürerek ayağa kalkıp son adımları atarcasına yürüyüp avluya indi. Herkes şık giyinmiş halde küçük kızı bekliyordu. Küçük kız ise emin adımlarla yürüyerek göz yaşlarını tutmaya çalıştı. Korkuyor muydu evet. Hem de hiç korkmadığı kadar. Kalbine bir yumru girmişti sanki. Kimsesizdi küçük kız. Tıpkı o filmlerdeki gibi bir kahraman bekliyordu içten içe. Ama hiçbir şey olmayacağını biliyordu. Bugün nikah olacaktı. Yedi yıl sonra da evli bir kız çocuğu. Kendi küçük yüreği büyük kızdı. Bakışları ise sert ve umutsuz bakışlardı.

 

 

Bölüm : 22.12.2024 04:13 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...