103. Bölüm

103. Bölüm:Büyü

Berna
maviay_63

Sefer ağa hayretle torununa bakarken dizlerinin bağı çözülmüş gibi hissetti. Buna inanmamıştı. Doktorlar söylediğinde şoke olmuştu ama karşısında görünce dili tutuldu adeta. "Hazar..." Dedi duraksayarak. "Hazarım." Diyerek ona sarılmak için hızlandığında Hazar elini kaldırarak öfkeli bakışlarla onu durdurdu. "Sen nasıl bir babasın? Sen bizim büyüğümüzsün. Bizi koruyup kollaman gerekirken sen kızımı mı satmaya kalktın! Benim Hiramı sen öldürmek için adam göndermişsin! Mehir'imi hep dövmüşsün." Sefer ağa mahcubiyetle yüzünü eğerken Hazar öfkeyle masaya vurarak konuşmaya devam etti. "Benim kızımı bir berdele satmışsın! Bu da yetmezmiş gibi beni yıllarca kızımdan saklamışsın!"

 

"Oğlum her şeyi açıklayabilirim." Diyerek bir adım atmıştı ki öfkeyle "Sakın!" Diye bağırdı. "Artık bitti Sefer ağa! Senin hakimiyetin buraya kadar. Artık ne kızlarımı, ne de karımı benden koparamayacaksın! Buna izin vermeyeceğim."

 

Diyerek kapıyı üç kez tıklattı. Polis kapıyı açarken son kez dedesine bakarak "Buradan çıkmaman için elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsin dede." Dedi son kez. Sonra da dışarı çıkarak arabaya bindi. Bir süre duraksayarak derin bir nefes almaya çalıştı. "Her şey nasıl toparlanacak." Dedi acı bir sesle. Sonra elini başına alarak dolan gözleriyle direksiyona vurdu. Sonra da arabayı calıştırarak Yaman konağına geri döndü.

 

Kız kardeşi Hediye, annesinin bu halinden dolayı yani delirmesinden dklayı korkuyordu. Hediye çaresizce annesine tutunuyor neler olduğunu anlamaya calışıyordu.

 

Hazar bir anda gelmesinin büyük bir hata olduğunu maalesef ki çok geç anlamıştı. Annesi onun sapasağlam ayakta gördüğü anda kafayı yemişti. Sebepsiz yere gülüyor sonra ağlayarak Hazar'ımı gördüm ben diyordu oğluna. Hazar bu hatadan dolay kızının karşısına çıkmadan önce alıştıra alıştıra birileri gerçeği söylemesine karar verdi ve bu iş de Reha'ya düşmüştü. Bir süre sonra da kendisi karşısına çıkacaktı. Kızının da delimesi riskini göze alamazdı.

 

"Oğlumu gördün mü? Oğlum geldi buraya. Gördün mü onu?" Ekrem Yaman yine karısını Hazar ağadan yavaşça uzaklaştırırken uyuması için odaya götürmeye çalıştı. Fakat gitmeden önce son kez oğluna baktı. Oğlunun artık affetmeyeceğini biliyordu. Hazar Yaman'ın geldiği gün kıyamet kopmuştu çoktan. Hazar ağa etrafa öfke kusarken, annesinin bir anda delirmesinin ardından kendisi de kısa süreli şok yaşamıştı. Ama sonra anca kendine gelmişti.

 

Ekrem Yaman da oğlunu bu sefer sonsuza kadar kaybettiğini anlamıştı. Oğlu sarılmasına bile izin vermemişti. O an yerin dibine girmiştim adeta. Yıllarca hasretini çektiği oğlu artık onu istemiyordu. Bu ona hayattaki en büyük cezaydı belki de.

 

Reha valiz ve çantasını alarak avluya çıkarken "Ben hazırım Hazar." Dedi uyararak. Hazar ise son kez babasına bakarak yukarıda pencereden kuşları seyreden annesine baktı. Sonra tekrar babasına dönüp sert bir bakışla "Benim artık ne Ekrem diye bir babam, ne de Menekşe diye bir annem var. Artık yüzünüzü bile görmek istemiyorum." diyerek avludan çıkıp arabaya bindiler.

 

Ekrem Yaman dağılmış halde arabanın ardından bakakaldı. Babasına zulmüne susmanın cezasını oğluyla çekecekti. Belki de sonsuza kadar.

 

Aradan geçen saatlerin ardından Adana'ya ulaşmışlardı. O sırada kızını yeni bulduğunu öğrenmişti. Dolan gözlerini tutamamıştı. Kızını bu küçük gelin davasından korumaya çalışırken. Şimdi de kendi bahtsız torunun bu halini gördü. Bir an da çıkamazdı. Annesi gibi aklını yitirmesine riskini göze alamazdı. Bu yüzden Reha ona alıştıra alıştıra söyleyecekti. Kendini gizleyerek Mavi'yi ve diğer kızı Hira'yı da uzaktan izlemeye başladı.

 

O gece çok ağladı. Dağılmış ailesi yeniden toparlanmaya çalışıyordu ve o kızlarının yanında değildi. Onda çalınmış bir hayat vardı. Kızları babalarının varlığından bile habersiz bir ömür geçirmişti. Canı yanıyordu. Kim bilir kızları neler çekti. Onsuz nasıl savaşmak zorunda kaldı.

 

Ama artık bitecekti. Artık kızı yanı başında olacaktı ve kimsenin onlara zarar vermesine izin vermeyecekti.

 

🦋🦋🦋

.......

 

Hilal ve Nisa'nın konuşmasından sonra Alya'yı buraya getirmemeye karar verdik. Bize karşı da hâla mesafeli ve uzak olduğu için çok zorlayamadık. Feride de onun yanında kaldı. Annem Mavilerin evinde kalacaklardı bir süre. Buradan ayrıldıktan sonra bir çaresine bakacaktık.

 

Aylin'i düşük olayının üzerinden bir hafta geçmişti. Herkes ona karşı hassas ve dikkatli davranıyordu. Aylin uzun süre odadan çıkmıyor, yemeğini oda da yiyordu. Doktor bu düşükten dolayı artık çocuk sahibi de olamayacağını söylemişti ve bu haber karşısında herkes mahvolmuştu.

 

Artık gözler bizim üzerimizdeydi.

Selma kaynanam artık benim bir erkek evlat getirmem gerektiğini söylemeye başlamıştı bile. Kızını da bulduğuna göre bir erkek evlat getirmemiz gerektiğini söyleyip duruyordu. Bunu Salih ağanın yanında açmaya çalıştığında Salih ağadan biraz ayar verdi. Acımız yeniden bunu konuşması saçmaydı çünkü. Herhalde bu kayınbabalar kadınların dırdırından korktuğundan olsa gerek gelinlere çok fazla karışmıyordu. Ya da karısının huyunu biliyordu belki.

 

Bugün her günkü gibi odamda hazırlık yaparak kızıma gitmek içi hazırlandım. Her gün düzenli olarak onu ziyaret ediyoruz. Onun yanımızda uzak tutmuyorduk sadece bize alışana ladar biraz daha rahat etmesini istediğimiz için Feride'nin yanında bırakıyorduk. Bir de Elif vardı. Elif Alya'dan bahsettiği için ufaktan ufaktan kıskanmaya başlamıştı. Savaş'a karşı düşkünlüğü olduğu için olsa gerek daha çok ilgilenmesi için evde tutmaya çalışıyordu. Savaş günde en az iki üç kere Alya'nın yanına gittiği için biraz ihmal edildiğini düşünüyor. Savaş da saf işte. Fark edemiyor kıskandığını. Bu yüzden sabah gitmeden önce onunla ilgilenip vedalaşmak gitmeye çalışıyorum. Bir iki kere zor da olsa yanımda götürmüştüm. Ama Elif daha çok benim yanımda duruyordu. Alya'ya çok ısınamıyordu. Belki de ben ve Savaş'ın sadece onu sevdiğini düşünduğü icin bu çabaydı.

 

Şimdi ki konuya dönecek olursak, hastqnedeki bu erkek evlat meselesini Savaş'a anlattığımda daha çok araştırmaya başlamıştı ve gerçekten de Ömer Asaf ve karısının bir çocuk bekledigini öğrendi. Bütün bunlar bir tesadüf olamazdı artık. Ben kimlerin yaptığını tahmin ediyorum da neyse. Yargısız infaza girmeyeyim şimdiden.

 

Saçımı tarıyarak arkadan örük yaptıktan sonra banyoya giderek elimi yüzümü yıkamaya gittim. Sabunu sıkıp elimi köpüklüyordum ki kenardaki duvarın fayansının eğik olduğunu fark ettim. Elimi yıkadıktan sonra fayansa doğru yürüyerek düzeltmeye çalıştım. "Birine söyleyeyim burayı sıva yapsın." Diye kendi kendime söylendim ki fayans elimde kaldı ve duvarın içinde duran yanık bir kuşla korkudan dehşete düştüm. Fayansı elimden düşürken birden çığlık attım ve o an ne yapacağımı bilemedim. Titreyen ellerimle ağzımı kapatarak toparlanmaya çalıştım. "Bu ne!" Dedim tiksinerek bakarken. Sonra birkaç adım yaklaşarak daha yakından bakmaya çalıştım. Kapkara olmuş yanan kuş bir demir telle bağlıydı. "Bu duvarın içinde ne işi var?" Dedim hala şaşkınlığımı korurken. Kalbimi tutarak odadan çıkıp telefonu elime aldım ve tekrar banyoya girdim ve fotoğrafını çektim. O sırada sesi duyan insanlar çoktan odama doluşmaya başlamıştı. "Ne oldu! Ne bu böyle gürültü!"

 

Telefonu hızla cebime atarken Savaş'ın

Koluna sarılarak banyonun duvarını gösterdim. Kadınlar da benim gibi çığlık atmaya başlarlarken ben yüzümü çevirdim ve daha fazla bakamadım. "Kim yaptı bunu!" Diye gür bir ses çıktı Salih ağadan. Kadınlar hayretle hala duvardaki kuşa bakarken Savaş da bana sarılarak Salih ağa gibi kadınlara baktı. "Bu kuşu kim koydu!"

 

"Ama bu büyü." Dedi Hilal hayretle. Herkes birden iç çekerken ben de bir tiksinir gibi kendimi sirkelemeye çalıştım. Nisa birden banyodan çıkmaya çalışarak "Büyüden korkarım ben!" Dedi korkarak. Onun ardından ben de çıktım. Çünkü ben de çok korkuyordum. Bizim ardımızdan diğer kadınlar ve çalışanlar odadan çıktı resmen. Salih ağa ve oğlu odadan çıkarken koridorda kadınları sorgulamaya başladı. Savaş da ardından giderek özellikle kumalara yöneldi. "Hanginiz! Karıma üç harflilerden mi nusallat etmeye kalktınız! Ne yaptınız!"

 

"Belki de benim bebeğimi de bu yüzden düştü." dedi Aylin iç çekerek. Salih ağa daha çok sinirlenmişti. "Dilinizi mi yuttunuz!" Diyerek silahını çıkartarak kadınlara doğrulttu. "Hemen itiraf edin yoksa ben sizi çarpacam burada! Evimi ne hale getirdiniz lan!"

 

Ortalık iyice kalabalıklaşırken ben ise valizimi toplamaya başladım. Savaş da yanıma gelip ne yapıyorsun der gibi bakmaya başladığında bütün eşyalarımı toplayarak valizimi koymaya başladım. "Ben burada daha fazla kalamam. Benim bir kızım var ve onu yeni buldum ben!" Bir an durup hızla yüzüne bakarak "Başımı burada belaya sokamaz artık. Burda daha fazla duramam." Dedim hüzünle. Savaş ise sinirle son kez dışarıdaki kadınlara bakarken kendi kıyafetlerini de benimle beraber toplayarak benim valizime koymaya başladı. Fazla kalanları da bırakarak benimle beraber valizi toplayıp kapattı. Valizi ben kaldıracaktım ki elimden alarak dışarı çıkıp avluya indi. Benim arabamın bagajına yerleştirirken Salih dede çaresizce sakinleştirmeye çalışıyordu.

 

"Dur oğlum dur. Çözeceğiz bunu. Bunu her kim yaptıysa!" Diyerek kadınlara dönerken tekrar ona dönerek devam etti. "Hesabını verecek. Yapma oğlum. Anlık bir gaflete düşmeyin."

 

"Bir de torunumu neden buraya getiriyorsun diye kızıyorsun. Kim bilir kızımın başına neler gelecek burada! Ne ben, ne de karım artık burada kalmayacağız. Bana da karıma da yaptıklarınızı yetti artık!"

 

Salih ağa "Oğlum ne yaptık biz sana? Niye böyle yapıyorsun. Tamam biri yapmış bir yanlış ama bizim suçumuz..." Dedi ki Savaş sözünü kesip "Yeter!" Diye bağırarak onlara doğru yürümeye başladı. Sonra da Salih ve İlyas ağanın karşısında durarak konuşmaya devam etti. "Ben Ömer Asaf..."

 

"Savaş amca. Gitme ne olur. Beni bırakma." Savaş'ın cümlesi yarıda kalmıştı o an. Elif'in çaresiz çırpınışları, ağlaması ikimizi de durdurmuştu. Ama artık bu yolun sonuydu. Burada daha fazla duramazdık. İkimiz de bunun farkındaydık. Ama Elif...

 

"Amcacım sen hazırlan. Seni de götürüyorum. Seni de daha fazla tutamayız burada."

 

Birden Zeynep hanım torununa sarılarak çaresizce Salih ağaya baktı. "Hayır. Kızımı vermem. Arifimin emaneti o bana. Onu kimseye veremem!"

 

Salih ağa kaşlarını çatarak Savaş'a bakarken "kesinlikle olmaz!" Dedi sinirle. "O bizim torunumuz. O hiçbir yere gitmiyor."

 

Elif hüzünle dudak büzerken "O kıza gideceksin değil mi? Alya'yı seviyorsun sen." Dedi hüzünle. Bir an hayretle ona bakakaldım. Alya'yı kıskanıyor muydu gerçekten?

 

"Hayır geleceğim. Yine geleceğim. Söz veriyorum seni asla bırakmayacağım. Ama ben gitmek zorundayım. O benim kızım. Ona da haksızlık değil mi?" Dedi çaresizce. O an Selma hanım araya girmeye çalışarak. "Kızın değil yeğenin." Dedi küstah bir ses tonuyla ve artık bu Savaş için son damlaydı.

 

Öfkeyle ayağa kalkarak "Hiç utanmıyorsunuz değil mi?" Dedi sinirle bakarak. "Yalan mı konuşurum. Ağabeyinin karısıyla evlendin yeğenini de öz kızın gi..."

 

"Yeter lan yeter! Daha ne kadar devam edeceksiniz! Daha ne kadar gözümün içine baka baka yalan söyleyeceksiniz!"

 

Herkes hayretle ne olduğunu anlamaya çalışırken İlyas ağabey bu sefer öne atılarak "Bunu tahmin etmiştim." Dedi şüpheyle bakarak. Salih ağa da birden panikleyerek "Ne saçmalıyorsun İlyas. Hepiniz kafayı sıyırmışsınız resmen." Dedi panikleyerek ve benim o an kalbim sıkışmıştı resmen. Gerçeklerin bu kadar ani bir şekilde açığa çıkmasını beklemiyordum.

 

"Ben Savaş Efeoğlu! Yıllarca kardeşinin hayatını yaşattığınız Savaş efeoğlu!" Zeynep hanım iç çekerek ona yaklaşmaya çalışırken Savaş işaret parmağıyla babaannesinin durdurarak "Sakın!" Dedi kararan gözleriyle. "Bu da yetmezmiş gibi karıma hakaret etmeye kalkıyorsunuz!" Beni işaret ederek tekrar onlara döndü. "Sadece benim hayatımı değil! Bu kızın da hayatını çaldınız! Siz bizim hayatımızı mahvettiniz! Bir de utanmadan benim ailem olduğunuzu söylüyorsunuz! Hangi aile çocuğunu büyük bir yalana hapseder? Hangi aile gelinine bir ızdırap içine koyar. Söyleyin hangi aile!"

 

Zeynep hanım çaresizce Savaş'ı kolundan tutarak diz çöküp iki göz iki çeşme ağlamaya başladı. "Oğlum affet bizi ne olur. Ömerimden sonra seni de kaybedemezdik. Ne olur bizi affet." Diyerek yalvar yakar çırpınmaya başlamıştı. Savaş ise burnundan soluyordu. "Beni bir kere daha kaybettin babaanne. Son bir şansını daha kaybettin sen. Bu son. Artık ne ben, ne kızım ne de karım sizden biri asla olmayacak. Siz benim ailem değilsiniz. Asla da olamayacaksınız. Asla."

 

Zeynep hanım yalvar yakar onun paçalarından tutmaya çalışırken İlyas bey de annesini kaldırıp ondan ayırmaya çalışıyordu. Savaş bu sefer kuzenlerine bakarken "Kardeşim bildim be sizi." Dedi hüzünle. "Hepiniz beni kandırdınız. Bana ihanet ettiniz!"

 

Herkesin boynu bükük kalmıştı. Kimsenin cevap vermeye yüzü kalmamıştı. Savaş son kez Elif'in yanına eğilerek yanaklarını avuçlayıp başından usulca öptü. "Geleceğim. Velayetini de almak için elimden geleni yapacağım. Söz veriyorum."

 

O göz yaşlarını silerken yanına eğilerek, ben de yanağından öpüp sarıldım. "Seni çok seviyorum bir tanem. Söz geleceğim." Dediğimde hüzünle boynuma sarılarak ağladı. Ben de ağladım. Ama belli etmemeye çalıştım.

 

Savaş omzumdan tutarak "Çilem arabaya." Diyerek arabaya geçmemi isterken bir yandan hala dedesinin gözlerinin içine bakıyordu. En sonunda Elif'e veda ederek arabaya geçerken Savaş çatık kaşlarla onlara bakmaya devam etti. "Bir de utanmadan annemin beni terk ettiğini söylediniz. Kim bilir ikiz kardeşime neler söylediniz."

 

"Evet yaptım! Çünkü sen bizim oğlumuzu ve seni kaybetmeyi göze alamadık. Anladın mı!"

 

Savaş alayla sırıtırken dedesinin karşısına geçerek gözlerinin içine baktı. "Siz beni çoktan kaybettiniz dede. Neyin çırpınışları bu. Siz beni çocukken kaybettiniz. Benim annem, babam yüzünden ölürken sesinizi çıkarmadığınız için kaybettiniz. Bizi yalnız bıraktığınız için kaybettiniz." Dedi ve arkasına dönerek arabaya bindi. Ben ise bu ani itirafını şokunu hala üstümde yaşıyordum. Bir büyü olayıyla başladı her şey. Sonrası çorap söküğü gibi çözülmüştü. Hem de bir an da.

 

Arabada dakikalar boyunca hiçbir şey söylemedi. Çok yorgun ve kötü gözüküyordu. "Büyü. " Dedi sinirle. "Bu kadar ileri gittiler işte."

 

"Ben onlardan bekliyorum doğrusu. Onlardan her şeyi bekliyorum." Dedim koltuğa yaslanarak. "Kim bilir kaç kez büyü yaptılar bize." Bunu dediğinde bir an düşünmeye başladım. Gerçekten kaç kere büyü yapmışlardı acaba? Kaç kere bunu yapmışlardı?

 

"Kızımızı burada alıp gitmemiz lazım. Ama önce bir hocaya mı gidelim korunmak için ne yapalım bilmiyorum." Dedi çaresizce. "Anneme sorarız. O her şey halleder." Dedim yola bakarak. Evet annem her şeyi çözerdi. Mesela benim hastaneye yatırıldığı günlerde beni hiç yanlız bırakmadığı gibi yine yalnız bırakmaz. Her gün oradaydı. Yatıya kalıyordu bildiğin. Beni unutan olurdu bazen ama o hiç unutmazdı. Bir anne için çok büyük bir azap olmalıydı. Ben her geçen gün gözlerinin önünde eriyordum.

 

Birden Savaş ile oyuna başladığımız an geldi aklıma. Onu kendimle tehdit ederken utanmıştım. Hem de yanımdan hiç ayrılmazken. Sanki yıllarca o bana bakmıştı. O beni büyütmüştü. O yirmi yılın kefareti ödemiş gibi baktı bana. Ben bir ağlarken o üç ağladı. Beş ağladı ama hiç vazgeçmedi benden.

 

Beni sevdiğine inandırmak için değil, beni sevdiği için yaptı bunu. Aslında gerçek sevgide buydu işte. İnandırmak için değil, sevdiğin için yaparsın bunu.

Annemin sevgisi o zaman gerçek olmuştu benim için. Ona olan bütün kızgınlığım, bütün kırgınlığım bitmişti.

 

Aradan geçen yarım saatin ardından annemlere varmıştık. Savaş ve ben arabayı park ederek valizlerle içeri girdiğimizde herkes hayretler içinde bize bakıyordu. "Ne oldu? Ne bu hal?" Diyerek soru yağmuruna tutulmuştuk bildiğin. O an Savaş söyleyelim mi der gibi bana baktıktan sonra onay vererek anneme döndüm. Önce öne doğru yürüyerek elini tuttum. Sonra da yutkunarak derin bir nefes aldım. "Anne, öne bir oturalım. Sana anlatmam gereken çok şey var "

 

"Neler oluyor kızım. Hayırdır inşallah yüzünüzden düşen bin parça."

 

"Önce oturalım." Diyerek koltuğa oturttum sonra da Beren ve Aslı'ya bakarak tekrar ona döndüm. Tuncay ve Arda ise burada değildi.

 

"Savaş aslında ölmedi. Yani ölmemiş. " Annem korkuyla bakmaya başlamıştı bana. Yine delirdiğim düşünmüştü belki de. "Amcası İlyas bey, onu benden saklamış ve başka bir adamın cesetini getirmiş. Yüzü tamamen yanmıştı sen de biliyorsun. Meğerse bunu İlyas bey yapmış. Ölen yeğeni Ömer Asaf'ın yerine geçirmek için."

 

"Kızım." Dedi saclarımı sevmeye başlayarak. "Kızım lütfen kendine gel. Ne dediğinin farkında mısın?"

 

"Çilem haklı anne." Dedi yanımıza gelerek. Hüzünle le Beren'e baktığımda minnettar bir bakış attım. Yoksa doğruluğunu Savaş bile kanitlayamaz gibiydi.

 

Sonra Savaş girdi araya. "Maalesef hafızamı kaybettim ve Çilem gelene kadar hiçbir şey hatırlamıyordum. Kızınızı yanlız bıraktım biliyorum. Bunu telafi etmek için."

 

"Siz, siz kafayı mı yediniz topluca." Birden Savaş'a bakarak öfkeyle konuşmaya devam etti. "Kızımı böyle mi kandırdın!" Diyetek birden ayaklanıp onun üstüne yürümeye başladı. "Kızımı böyle mi kandırdın sen?"

 

"Hayır hayır! Anne hayır. Bak o gerçekten Savaş. Onu bazı testlere tabii tuttum inan bana. Öyle bir şey yok."

 

Annem beni arkasına alarak üzerine yürümeye devam etti. "O zaman seni hâla sevmediğimi de hatırlıyorsun." Dedi inanmamış gibi. "Evet efendim." Dedi kedi gibi durarak. "Kızım hakkında sana ne demiştim ben? Onu hatırlıyorsundur."

 

"Evet, ne olursa olsun onu yalnız bırakmayacaksın demiştiniz."

 

"Peki sen ne yaptın?"

 

"Yalnız bıraktım." Dedi gözlerini yumarak. "O gece." Diyerek göz yaşlarını silerken devam etti. "O gece benim kızımı yalnız bıraktın! Sen şimdi hangi yüzle geri döndün." Dedi ve üstüne saldırmaya başladı. O an hepimiz elimiz yüreğimizde annemi tutmaya çalıştık. "Kızımın ne yaşadığını biliyor musun! Senin yüzünden nelerle karşılaştığımızı biliyor musun sen!"

Savaş acıyla gözlerini yumarken biz ise annemin kolundan tutup sakinleştirmeye çalışıyorduk. "Maalesef her şeyi öğrendim." Dedi Savaş mahçupça. "Keşke geriye dönüp her şeyi toparlayabilseydim." Dedi son kez. O sırada Alya, Ferideyle beraber merdivenlerden aşağıya inerek endişeyle neler olduğunu anlamaya çalıştı. Savaş annemin yanından uzaklaşarak Alya'nın yanına giderek kucağına alıp karşısına geçti. "Ama bundan sonra tek derdim bütün bu olanları toparlamak olacak." Diyerek bahçeye çıktı. Benim hayret ettiğim Alya'nın artık eskisi kadar çekinmediğiydi. Kucağında babasının aldığı pembe tavşanına sarılarak babasıyla bahçeye doğru gitti. Annem ise hayretle bakakaldı artlarında. Bir süre sonra annem bana dönerek "Kızım etme ne olur. Bu adamla yeniden başlayamazsın. Neler çektiğini biz gördük. Sen de konuşsana Beren. Susmayın. Bu kıza akıl verin."

 

"Anne biraz dinlen istersen. Kızımızı da bulmuşken Sence şimdi bırakmanın zamanı mı?" Bir an suskunlaştı. En nihayetinde haklı olduğumu anlamıştı anlaşılan.

 

Bir süre bana baktıktan sonra bana yaklaşarak sıkıca sarıldı. "Umarım bu son olur. Artık ne senin kahrını ne de torunumun kahrını görmek istemiyorum."

 

"Umarım anne. Umarım." Dedim iç çekerek. Böyle böyle yarım saat anca annemi toparlayabildim. Sonra da büyü işini anlatmaya çalıştım. Ama korkuyorum. Kadın her an patlamaya hazır bomba gibi. Ama yapacak bir şey yok.

 

"Anne. Burada bir büyücü falan var mı?"

 

"Niye hayırdır?" Dedi endişeyle. "Hiç, bir arkadaşıma büyü yapılmış. Onun durumu için bir şey sormam gerekiyor. O yüzden."

 

Annem bir süre şüpheyle bakarken içten içe yutkundum. Şimdi büyünün bana yapıldığını söylesem Savaş'ın yanına uçan terlik giderdi o kesin. Fakat benim niyetim olabildiğince sakin ilerlemek.

 

"Arkadaşına yani, sana değil." Dedi şüpheyl. Tekrar yutkunarak "Ecer, biraz şüphe ediyor da anlamak istemiş." Dedim üstümdeki bakışlarin girmesini beklerken. "Bakarız. Hele bir yarın olsun. Buluruz" Dedi şüpheyle. Başka da bir şey demedi. Ben de hemen "Çok güzel." Diyerek ufaktan ufağa kalkıp bahçeye gittim. Tam o sırada bir telefon çaldı. Olduğum yerde duraksayarak cevap verdiğimde arayan Emin idi. "Hayırdır, hangi rüzgar attı da yengeni arıyorsun. Bu arada sen neredesin?"

 

"Yenge, ben mardine dönüyorum." Birden ne diyerek hayretler içinde kalırken devam etti. "Burada daha fazla kalamıyorum. "Hani Beren'e her şeyi anlatacaktın. Yakışıyor mu sana bu korkaklık. Bari hayır cevabını al sen de rahatla ben de rahatlayalım."

 

"Yenge, Beren başkasını seviyor. Başkasıyla evlenecek. Sen ne diyorsun Allah aşkına ya. Bir de dalga geçer gibi hayır cevabını al sen de rahatla ben de rahatla diyorsun bana."

 

"Lan oğlum manyak mısın? Ne saçmalıyorsun. Evlense sana der miyim itiraf et diye!"

 

Savaş ve Alya benim bağırmamla bana bakarken boğazımı temizleyerek toparlanmaya çalıştım. "Siz oynayın, ben birazdan geliyorum." Diyerek içeri girdim. Salonda sadece Aslı olduğunda rahat bir nefes alarak konuşmaya devam ettim. "Bora ile evlenmeyecek mi yani?"

 

"Allah seni kahretmesin, yok öyle bir şey! Yani evet evlenme teklifi etmiş ama o da reddetmiş. Bana dedi. O da Bora'nın benden hoşlandığını zannediyormuş bunca zaman."

 

"Ne yani." Dedi ki Beren'in gelmesiyle panik yaptım. "Tamam, ben seni sonra atarım hoşça kal." Deyip telefonu suratına kapattım. "Hayırdır ne bu heyecan? Hayaler görmüş gibisin."

 

"Yok, yok bir şey." Dedim gülümseyerek. Tamam diyerek kahvesiyle beraber koltuğa geçip oturdu. Ben ise ensemi kaşıyarak tekrar dışarı Savaşların yanına gittim. Alya ile yavru kedileri seviyordu. Fakat Savaş aldığı bir telefonla gitmesi gerekti. "Reha'nın geldiğini biliyor muydun?"

 

"Reha ağabeyim mi?" Dedim hayretle

"Evet. Adanada imiş kaç gündür. Beni çağırdı. Önemli bir şey konusacakmış."

 

"Tamam o zaman. Sen git o zaman. Biz Alya ile buradayız." Dedim ona dönerek. Alya ise bir şey demeden yüzünü eğip kedileri sevmeye devam etti. Kapıya kadar yolcu etmek için kalktım tabii. Alya'dan biraz uzaklaştıktan sonra Savaş'a döndüm. "Savaş." Dedi hüzünle. "Efendim güzelim?" Dedi düşünceli bir şekilde. "Bir sorun yok değil mi? Bu arada Seni Seni nasıl buldu? Yani Savaş olduğu..."

 

"Ömer Asaf olarak biliyor. Senin hakkında konuşması gerektiğini söyledi."

 

"Telefonunu nereden bulmuş ki?"

 

"Anlaşılan Emin vermiş. Zaten Emin önceden söylemişti. Benim numaramı vermiş."

 

"Anladım. Bir şey olursa ara. Olur mu?"

 

"Sen de." Dedi sözümü ekleyerek. "En ufak bir sıkıntıda beni ara. Tamam mı?"

 

"Tamam." Dedim başımı sallayarak. "Güzel." Diyetek yanağımı abuçlayıp başımdan öptü. "Kızımız sana emanet."

 

"Savaş." Dedim tekrar durdurarak. "Bundan sonra ne olacak?" Dedim endişeli bir sesle. "Bize kötü bir şey yapmışlar mıdır?"

 

"Bilmiyorum. Ama bunu öğreneceğim. Zaten son gelişmelerinden sonra felaket haberini almaları an meselesi. Çok yakında."

 

"Savaş." Dedim endişeyle. "Sen ne yaptın?"

 

"Öğreneceğiz. Herkes öğrenecek."

 

"Tamam." Dedim derin bir nefes alarak. Huzurla gülümseyip tekrar başımdan öprek çıktı.

 

Ben de kendimi toparlamaya çalışarak arkamı döndüm Alya'nın yanına gitmek için. Fakat yine bir telefonla duraksadım fakat bu sefer yürümeye devam ederek cevap verdim. Arayan Hilal idi. Cevap vermem gerek belki ama ne manzeretler söyleyeceklerini duymak istiyordum.

 

"Yenge." Dedi bir süre duraksayarak. "Konuşmaya hâla yüzünüz var mı sizin?"

 

"Sana bir şey söylemem gerek." Dedi endişeli bir sesle. "Neymiş o bakalım. Söyle hadi."

 

"Duvarda gördüğün yanık kuş senin için değildi." Dedi endişeyle. "Nasıl?" Dedim hayretle. "Beni kandıracağını mı zannediyorsun?" Dedim ki hemen devam etti. "Aslında o Ömer ağabeyimin anne babası için yapılan bir büyüydü."

 

Hayretle telefona bakarken tekrar kulağıma koydum. "Sen ne dediğinin farkında mısın?" Dedim hayretle. "Eskiden duymuştum. Ömer Ağabeyimin annesini hiç sevmedikleri için ayrılma büyüsü yapılmış. Karı koca birbiriyle anlaşamasın diye."

 

"Ne!" Dedim ani bir tepki vererek. Alya'dan uzaktayım bu sefer. "Bunları neden bana söylüyorsun peki?" Dedim hayretle. "Çünkü senin kadar cesur değilim. Bunu kimseye söyleyemem. Ama sen, sen yapabilirsin."

 

"Ne yapacağım?" Dedim sinirle. "Herkes de her şeyi benden bekliyor."

 

"Sadece söylemek istedim. Gerisi sana kalmış. Yani size de bulaşmış bilmiyorum ama bunu bilmen gerektiğini düşündüm." Bir an sessizleşirken telefonda Zeynep hanımın sesi geldi. O an da telefon kesildi. Ben ise durduğum yerde kalakalmıştım. Tek korkum kızımdı. Ama Savaş'ın ailesini de öğrendikçe bir şeyi çok daha iyi fark ediyordum. İkimizin de geçmişi çok karmaşık bir o kadar da acı dolu. Bu kadar kötü insanlar daha öne var mıydı, yoksa ben mi yeni fark ediyordum.

 

Halbuki benim dünyamda tek kötü annem babam ve dedem dediğim kişilerdi. Onlar hariç herkes iyiydi. Fakat büyüdükçe dünyanın ne kadar kötü olduğunu maalesef görmeye başladım. Acı ama büyük gerçeklerle yüzleşiyordum.

 

 

 

 

Bölüm : 22.12.2024 04:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...