1 ay sonra
Bütün bunların gerçek olduğunu anladığımda anca kendime gelmiştim ve ardından çok ağlamıştım. O kadar çok ağlamıştım ki beni sakinleştirmeye çalıştırdılar. Hemen beni yatağa uzandırarak kendime gelmemi beklediler. O kadar tuhaf bir andı ki. Hâla inanamıyordum. Sanki iç içe geçmiş bir rüyanın içindeydim de orada tıkanıp kalmıştım.
Kısa süreli kriz de geçirdikten sonra anca toparlanabilmiştim. Soymanlar konağında da işler iyice karışmıştı. O gün büyücü ölmüştü ve kimin öldürdüğünü bilmiyorlardı. Kimse hiçbir şey söylemedi.
Selma hanım da yoğun bakıma alınmıştı. Konakta bir arbede yaşandığını ve büyücünün önce Selma hanımı sonra da kendini vurduğunu söylemişler. Ne kadar doğru ne kadar yalan artık Allah bilir. Soymanların konağında hiçbir şey artık eskisi değildi. Bu olaydan sonra da Elif'i almak için velayet davası açtık. Zeynep hanım ne kadar dil dökse de, uzun süren işlemlerin ardından onu almıştık fakat ne hikmettir ki velayeti aldığımız an Elif'in annesi ortaya çıktı. Sonradan öğrendiğimize göre Elif'in babası Arif öldükten sonra annesini buralardan göndermişler. Kendine yeni bir hayat kursun tekrar evlensin diye. Fakat Zeynep hanım velayeti almamızdan sonra onu buraya geri getirmiş.
Kadın ise hiç evlenmemiş. Ondan duyduğumuza göre Zeynep hanım onu hiç Adana'a getirtmezmiş. Onu ve ailesini başka bir şehre yerleştirip ev almış yaşaması için. Anlayamıyorum, madem onu ve ailesine ev alacak kadar ilgileniyorsun, neden annesinden kopardı ki? Bunu Zeynep hanıma sorduğumuzda bir gelin bekar olarak orada kalamaz dedi ve kızı burada yaşayabilir ama ona kocası olmadan yer yoktu. Bu nasıl akıl mantıktı böyle. Fakat maalesef ki bu hikayeler çok. Bekar genç anne baba evine gönderilir çocuk onlarda kalırdı. Pek çok yerde kural gibi bir şeydi.
Çok saçma bir dünyanın içindeydik resmen.
Zeynep hanım Elif'i bize vermemek için annesini buraya çağırdığında itiraz edemedik. Ne diyelim annesiydi. Düşük yaptıktan sonra hayatta sadece o kızı kalmıştı ve onu ondan koparamazdık. Fakat o konağa da bir daha geri dönmeyecekti. Onu ve ailesini de Mardin'e götürmeye karar verdik. Elif, Savaş'ın yanında daha güvendeydi.
Zeynep hanım her ne kadar buna bir itiraz da bulunsa da izin vermedik. Kız da ne kadar korksa da ona cesaret verip yanında olacağımızı söyleyerek anca ikna ettik.
Aylin ve eşi de o konaktan çıktılar. O şehirden kızlarını da alıp gittiler. Salih ağa küplere binse de Serkan da dedesine diklendi. Kendi kardeşini kuzenini, doğacak bebeğini öldüren bir kadının yaşadığı ev de daha fazla durmayacağını söyledi. İlyas bey de kızlarını alıp gitmeye çalışacaktı ama Salih ağa fenalık geçirdiği için bir süre gitmeyi ertelemişti. İşte olaylar böyle böyle ilerlemişti.
Biz de Mardin'e, Alya ile evimize geri döndük. Efeoğulların konağında gittiğimizde bize karşı biraz öfkelilerdi. Hala Ömer ile evli olduğumu zannediyorlardı. Osman baba bizi kovmaya çalışıp kapıyı suratımıza kapatacaktı Savaş kapıyı eşikte tutarak babasının gözünün içine baktı. "Ne zamandan beri oğlunu evinden kovar oldun Osman ağa." Dedi dalga geçmeye kalkarak. Osman baba çatık kaşlarıyla ne olduğunu anlamaya çalıştı. Benimle dalga mı geçiyorsun diye çıkıncaya başlarken Polat ve Yılmaz da kapının öne gelmeye başladı. Ardından Zara ve diğer ev sakinleri de geldi.
Evet, Zara ve Yılmaz barışmışlardı. Zara'nın hamile olduğunu öğrendiklerinde onu eve geri getirmeye çalıştılar. Yılmaz, Savaş'ın sahte cenazesinden sonra günlerce kapısında uyudu diyebilirim. Amcam da bir daha olursa Zara'yı unut diye tehdit ederek gitmesine izin verdi. Hem torunun babasız büyümesini istemedi hem de kızının gitmek istediğini gördü. Kızının bu tepkisi onu şaşırtsa da kabul etti. Bu şekilde hayatlarına devam etmişlerdi. Fakat ben Yılmaz'ı hiçbir zaman affetmedim. Onun yüzünden yaşadıklarımızın yara gibi kalmıştı hayatımızda.
Savaş, Osman babaya "Oğlun Savaş geri döndü baba. Ölmedi." Dediğinde Osman baba ve diğerleri birbirine bakarak kısa süreli şok yaşadılar. Sonra da sevinçle ona sarılmaya başladılar. Çabuk inanmışlardı. Ben ise sevinçle kızıma bakarak elini tutup sıkarak usulca başından öptüm. Herkes sevinçten ağlarken bir yandan bunun nasıl olduğunu sorgulamaya başlıyordu. Reyyan ana onu en başında beri bekler gibi sıkıca sarılarak sevinç gözyaşları dökmeye başlarken Osman baba da gözündeki sevinç gözyaşlarını silmeye calışmıştı. Reyyan ana "Biliyordum, geleceğini biliyordum Savaş'ım." diyerek ağlamaya devam etti. Herkes bir yanda ağlarken bir yandan Savaş'a sarılıp duruyordu. Ne yapacaklarını şaşırmıştılar. Osman baba ilk başlarda neden yalan söylediğini kızarak sorgulayıp Savaş'ı azarlamaya çalışırken Savaş da durumu izah ederek her şeyi açıklamaya çalıştı.
Kısa bir süre sonra da konağa geçerek bir kaç gün toparlanmaya hasret gidermeye çalıştık. Osman baba bir kaç gün yanlarında kalmamızı istediği halde Savaş kabul etmedi. Eski evimizi satarak başka bir evle aldı. O evde olmak beni çok kötü ediyordu. Bunu Savaş'a önceden söylemiştim. Neyse ki benden önce bunu tahmin ederek satış işlemlerimizi yapıp başka bir ev aldı.
Artık kendini herkesten soyutlamak isteyen sevgili kocam sıfırdan başlayarak yeni bir hayata başvurmak istiyordu. Zaten kendisi bir mimar olduğu için tecrübesi de vardı. İş bulurdu. Ya da iş kurardı.
Vee işte bugün, evimizin düzenlenmesi ve son parçaları da seçtikten sonra arabayla yeni evimize doğru yal aldık. Alya ise bizden daha heyecanlıydı. Alya'ya hazırladığımız çocuk odasını öyle çok merak ediyordu ki, onu görmek için sabırsızlanıyordu. Bu arada Feride'yi de babam ve annem evlat edindirmek için işlemlere başladı. Hala on yedi yaşında olduğu için ve çocuk gelin mağduru olduğu için korumaya alındı. Annem onu evlat edindirme sürecine kadar yanında tutmak için bir kaç işlem yaptırdı ve bu sayede o da yanımızda kalacaktı.
Babam, Feride'de beni gördüğünü söyledi. Benim gibi istemediği bir hayatı yaşamış, küçük gelin olmak zorunda kalmış bir kız...
"Oo! Burası çok büyük." Dedi Alya hayretle. Savaş arabayı bahçenin bagajına park ederek arka koltuğa açarken Alya'yı kucağına alıp "Sen bir de odanı gör." Dedi sevinçle. Somra yanağından öperek eve doğru ilerlerken ben de arabanın kapısını kapatarak onların ardından yürümeye başladım. Kapının önünde durduklarında benim gelmemi beklediler. Alya ve Savaş bana bakarken "Ne oldu?" Dedim bir anlık hayretle. "Kapıyı açmanın bekliyoruz." Dedi Savaş. Alya da babasının boynuna kollarını sararak "Kapıyı ilk anneler açar." Dedi tatlı sesiyle.
"Alla alla. Kim demiş bunu?"
"Biz diyoruz." Dedi gülümseyerek. "Peki." Diyerek gülümsememi gizleyemeden anahtarı çevirip kapıyı açtım. Fakat Savaş "Önce hamileler." Diye içeriyi gösterirken, sırıtarak "Önce kadınlar olmasın o." Dedim alayla. Sonra içeri geçerek anahtarı vitrini üstüne bıraktım. Sonra da ayakkabımı çıkartarak yeni serilmiş halının üstüne bastım. Savaş da Alya'yı kucağından indirip ayakkabılarını çıkartıyordu.
Bu manzarayı her gördüğümde yaşadıklarımdan sürekli şüphe duyuyordum. Ailem tekrar bir araya gelmişti. Bir insanın hayattan istediği nedir ki. Mutlu bir eş, mutlu bir evlat. Mutlu bir ben...
Savaş Alya'nın ayakkabılarını kenara indirerek kendi ayakkabısını çıkartırken Alya etrafına hayretle bakarak koşuşturmaya başladı. Ben ise onun o şen şakrak mutluluğunu izledim. Savaş da gelerek belime sarılırken başımdan usulca öperek Alya'nin yanına gitti. "Peki kendi odanı görmeye hazır mısın çitlembik."
Evet diye sevinç çığlıkları atarken, Savaş hızla kucağına alarak etrafında döndürerek sabit durup onun başındaki pembe gözlüğünü yüzüne taktı ve "küçük prenses uçuşa hazır. Üç, iki bir!" Diye oyun oynayarak heyecanla merdivenlerden hızla yukarı çıktı. Ben de artlarından giderek yetişmeye çalıştım. Kapının önünde durduktan sonra onu yavaşça yere indirerek "Buyurun hanım efendi. Prenses odanız hazır ve muhazır." Dedi keyifle.
Alya kapıyı hızla açarak heyecanla iç çekerken hayretle ağzı açık bize döndü. Sonra tekrar odaya bakarak heyecanla etrafta dolaşıp dolapları açıp kapatarak yatakta oturup uzandı. Onunla beraber Savaş da uzanırken "Burası gerçekten benim mi?" Dedi hayretle. "Evet, senin." Diyerek sevinçle karşılık verdi Savaş. "Burası, bu ev, bu eşyalar. Hepsi senin bebeğim." Diyerek başından öperek sarıldı.
O da babasının yanağından öperek boynuna sarıldı ve "Sen dünyanın en iyi babasısın." Dedi huzurla. Bu manzara o kadar güzeldi ki, gözlerim dolmuştu adeta ve manzaranın kıymetini, bundan yoksun kaldığım zamanları görünce anlamıştım.
Alya doğrularak ayağa kalkarken, yatakta zıplayarak heyecanla bana döndü. "Kardeşim doğduğunda beraber burada uyuruz. Değil mi anne?"
Anne, bu kelime bir hazine gibiydi. Mavi'nin yaşadıklarını her geçen gün daha iyi anlıyor, daha çok hissediyordum. Onun acısı büyüktü. Onun acısı derindi. Hatta benimkinden de beter belki...
"Emin misin? Her gece ağlamasına dayanabilir misin? Anne uyuyamıyorum diye ağlarsın sonra."
"Aglamam, onu ben uyuturum."
Savaş, "Hım..." Diyerek düşünceli bir şekilde ayağa kalkarak "Doğduğunda görürüz bakalım. Dünya kaç bucakmış öğrenirsin." Dediğinde bu iki çocuğu huzurla gülerken izledim. Sonra Savaş yanıma geldikten sonra belime sarılıp başımdan öperek "Hadi, sırf ilk kahvaltımızı burada yemek için hiçbir şey yiyemedik." Dedi Alya'yı da çağırarak. Alya omuz silkip "Olur." Diyerek yataktan inerken, benim yanıma gelerek elimi tuttu. Ben de elini sıkıca tutup öperek kucağıma almaya çalıştım. Fakat kucağıma alamadan Savaş elimden alarak sırtına indirdi. "İki canlısın. Doğuma kadar Alya'yı taşımak yok. Değil mi Alya. Anneyi yormuyoruz prenses, tamam mı?"
Alya "Tamam baba. Hem...hem çocuk hem bebeği taşıma zor değil mi baba?" Dediğinde, Savaş bu tatlı sorusuna gülerek "Evet zor. Aferim benim akıllı kızıma." Diyerek " Hadi inelim aşağıya."
Dedi ve koridordan merdivene doğru ilerledi. "Bir dakika, sen Alya omzundayken merdivenden inebilir misin?"
"İnerim, merak etme. Yaşlanmışım gibi davranma Peri kızı?" Dudak büzerek "Sen öyle diyorsan öyledir. Dedim dalga geçerek. O da göz devirerek merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. O sırada Alya yine o tatlı sesiyle babasına soru sormaya başladı.
"Baba sen anneme hep Peri kızı diyorsun. Peri kızı ne demek?" Dedi sonunda dayanamayarak. Savaş kıkırdayarak elinden öperken koridordan yürüyerek cevap verdi. "Peri kızı demek, kanatları olan, ama bu dünyada hiç görünmeyen bir melek gibi bir insan demek."
"Annem aslında melek mi?" Dedi kafası karışmış gibi. "Benzetmen çok güzel kızım." Diyerek gülmeye başladı. Sonra da devam etti. "Annen kanatsız bir peri gibi. O yüzden ona Peri kızı demek geliyor içimden."
"Asıl bana Peri kızı demen lazım o zaman." Savaş hayretle kızına bakarken "Aa." Dedi duraksayarak. "Kıskandın mı sen?"
"Hayır ya öyle değil." Dediğinde son basamağa basarak salona indiler. Ben de artlarından gelerek Savaş'ın kolundan tuttum. "Hani ben bir perinin kızıyım ya, o zaman Peri kızı bana denmeli, öyle değil mi?"
Savaş ile ağzımız açık birbirimize bakarken, kıkırdayarak bir süre kendimize gelemedik. Savaş kıkırdayarak Alya'yı yere indirirken ona eğilerek "Kesinlikle haklısın Peri kızı. Ben bunu daha önce niye düşünmedim." Dedi alayla gülmeye devam ederek. Savaş'ın bu söylediğine ben de gülerken Alya'nın elini tutarak mutfağa doğru yürüdü. "Peri kızı, benim Peri kızım." Diyerek kendi kendine konuştu.
Mutfağa geçtikten sonra Savaş Alya'yı mutfak sandalyesine bırakarak elini sıvazlayıp "Eveet! Şimdi, benim kızımın canı ne istiyor söylesin onu yapayım."
Dedi keyifle. Alya biraz düşünmüş gibi yapararak "Çikolatalı kek!" Diye heyecanla cevap verdi. Savaş sorduğuna pişman olmuş gibi "Kahvaltı da?" Dedi hayretle. Alya ise başını onaylar gibi aşağı yukarı sallarken "Hıhım. Olmaz mı?" Dedi dudak büzerek. Savaş kaşlarını çatmış gibi yapsa da yumuşayarak "Kızım ister de ben yapmaz mıyım!" Diye yanağından makas alıp "Ama önce kahvaltı yapalım. Şöyle güzel bir sucuklu yumurta, yanında da güzel bir çay, tabii sen meyve suyu veya süt içeceksin. Sonra da öğlen kek yeriz. Olur mu?" Diye ikna etme stratejisi uyguladı. Kızım da tamam olur diyerek omuz silkerken, Savaş da harika diye karşılık verip yanağında öperek tezgaha geçip dolabı kolaçan etti. Ben de demliği ve tavayı çıkartarak ona yardım etmeye çalıştım. O sırada Alya da aramıza gelerek yardım etmek istediğini söyledi ve Savaş tezgahı daha rahat görsün diye onu kucağına alarak hazırlıklarına devam etti. Ben de sucuğu ince ince doğruyarak kızan tavaya yerleştirdim. Sonra da çevirerek iki yumurtayı üstünde kurdum Savaş da Alya için çikolatalı kekinin harcını hazırlayarak fırına attı. Ben de önceden gelen taze ekmekleri çıkartarak kesip pay ettim. Sonra da masaya geçerek onların gelmesiyle beraber kahvaltı yaptık. İlk kez kendi evimizde, başbaşa bir kahvaltı yapıyorduk ve bu dünyanın en büyük hazinesiydi sanki.
2 gün sonra...
Annem ve babam belediye binasına girip imzalarını attıktan sonra gelinlikle mahalleye geçerek telli duvaklı bir düğün yaptılar. Arda ve Yaren ilk başlarda bu konuya çok karşı çıksalar da annesinin de babalarının zoruyla tutulduğunu eninde sonunda biliyorlardı. Annem ve babam zaten evliydi ve onu zorla ondan almışlardı. Tehditle, şantajla...
Babamın yaşadığını öğrenenler bizzat şahit olmak için düğüne gelmişti. Öyle ya da böyle buydu işte. Her şey bir felaketle başladı ama huzur ve mutlulukla devam etmeye başlıyordu.
Düğün bir meydanda oldu. Babam ve annem de gerçek bir düğünle evlendiler bu sefer. Anlı şanlı bir düğün. Tabii bu düğün merasiminde faydalanmak isteyen bir gencimiz daha vardı. Sevgili Emin Efeoğlu.
Ben ve Aslı bir planla Beren'i kandırarak kimsenin olmadığı müsait bir yere götürdük. Sonra ikimiz de birbirimize bakış atarak biz geliyoruz ama sen burada dur. Diyerek ondan parmak uçlarıyla uzaklaştık ve ardında Emin beyimiz geldi. Beren, Emin'i gördüğünde şaşkın bir tepki verirken Emin derin bir nefes alarak konuşmaya başlatmaya çalıştı. Biz de uzaktan merakla olanları izliyorduk. "Beren, seninle uzun süredir arkadaşız. Biliyorsun." Diye basladığinda Beren kıkırdayarak "Evet biliyorum Emin." Dedi durumu anlamamış gibi. Emin de yutkunarak "Seninle Çilem yengemin vasıtasıyla tanıştım."
Beren "Bu konuşma nereye varıyor?" Diye merakla sorgulamaya başlarken, Emin de tüm cesaretini toplayarak gülümseyip devam etti. "Ben artık seninle arkadaş kalmak istemiyorum."
"Nasıl yani?" Dedi kafası karışmış halde. Bize de ufaktan ufağa sinirlenmiş gibiydi. Ama bizi görmüyordu tabii.
Emin cebindeki yüzüğü çıkartarak diz çökerken, bizim arkamızda duran Savaş ve Tuncay'ı, bize gizliden gizliden yaklaşıp "Ne yapıyorsunuz burada?" Dediğinde fark ettik. Korkudan iç çekerek hemen onların ağzını kapatırken, hayretle bakakaldılar. "Susun, en heyecanlı bölüm bu!" Dedik karşıya bakarak. Aslı da Tuncay'a sinirle bakarak "korkudan bebeklerimiz düşecekti! Ne bu böyle sinsi sinsi geliyorsunuz!" Dedi kısıkça bağırarak.
"Özür dilerim." demelerine kalmadan tekrar ağızlarını kapatarak bakmaya devam etti. "Demir de artık hayatında olmadığı için belki buna cesaret edebiliyorum. Onun sana yaptıklarından sonra güven konusunda problem yaşadığını biliyorum ama kalbime söz geçiremiyorum Beren. Ben sen de tutuklu kaldım. Annem ne kadar kız gösterse de onlar da hep seni arıyorum. Aramızda iki yaş fark olabilir. Ama yani artık yirmi yedi yaşındayım. Yaşın bence artık önemi yok " Dedi şakalaşmak ister gibi. Beren ise hayretle kalmıştı. Emin'e şaşkınca bakarken, Emin de bu halini fırsattan istifade kullanarak yavaşça eğilip kutuyu açtı. "Beren, benimle evlenir misin? Bu hayatı benimle paylaşır mısın?"
Biz burada kocalarımızın tezahüratları susturmaya çalışırken bir yandan da Beren'in ne diyeceğini duymaya çalışıyorduk. Beren yutkunarak bakakalırken biz de ne diyeceğini merakla bekledik. Sonra Beren dudağını ısırarak ensesini kaşıyıp hüzünle başını eğdi. "Çok üzgünüm Emin. Ama olmaz."
Büyük bir hayal kırıklığına uğramış gibi bakakaldı Emin. Onun hayır demesini beklemiyordu. Biz de beklemiyorduk.
"Benden daha iyi birini hak ediyorsun." Dedi oradan uzaklaşırken. Emin ise hayretle donakalmıştı. Dışardan hiçbir şeyi olmayan çocuk gibi görünse de kalbi paramparça olmuştu. Bunu gözlerindeki bakışlarında görmüştüm.
Acaba bu gerçekten de sır olarak mı kalmalıydı?
......
Hemen 1 gün sonra
Rıfat Karasol Hazar ve Mavi'nin düğününü görünce beyninden vurulmuşa dönmüştü. Kendi ailesi paramparça olmuşken, geride kimse kalmamıştı. Bu adam tıpkı Savaş gibi dirilmişti sanki. Bu nasıl olabilir, nasıl mümkün diye için içini yiyordu. Halası hapisten çıkarak onun evine getirildiğinde hala yapma oğlum etme oğlu diye yalvarmaya çalışıyordu. Rıfat bu haline kızmış gibi "Sakın!" Dedi hiddetlenerek. Sakın bana yapma etme deme!" Diyerek telefonunu çıkartarak fotoğrafları gösterdi. Hazar ve Mavi'nin fotoğraflarını gözüne soka soka gösterdi. "Senin intikamını almaya çalıştığın adamın kendisi telli duvaklı düğün yapmış kendine. Sen kızından intikam almaya çalışırken bak gör! Yıllarca sallanıyormuş. Bizi bitirmek için hem de!"
"Hayır." Dedi Devran hanım dehşetle. Sonra telefonu hızla alarak fotoğrafa daha net bakmaya başladı. "Hayır! Bu olamaz! Bu mümkün değil!" Diyerek telefonu yere fırlatıp acıyla bağırmaya başladı. "Bu olamaz! Olamaz!"
"Olur olur. Biz böyle durdukça her şey olur hala." Diyerek yanına yaklaşıp "Ben senin oğlun gibi vicdanlı değilim. Onlardan intikamımı şoke şoke alacağım. Onlar bunu bedelini ödeyecek. Ödemek zorunda." Diyerek korumasında telefonunu istedi. Koruma kendi telefonunu açıp verirken bir kaç ayara girerek telefonu halasına gösterdi. "Hem Çilem için, hem o Hazar denen it için önemli iki kişi var. Ya Çilem'in kızı Alya, ya da Beren." Dedi videoda çırpınan Beren'e bakarak. Ağzı, gözü ve elleri bağlanmış halde bir odaya kurtulmaya çalışıyordu. Devran hanım ise hayretle yeğenine bakarak dili tutulmuş gibi oldu. "Hem Hazar, hem kızı buraya gelecek. Kendi ayaklarıyla buraya gelecekler. Gelmek zorundalar."
"Bunu nasıl yaptın?" Diye merakla sorarken kolay Dedi alayla. "Önce sergi müşterisi olarak yakından tanıştık sonra da düğünde gizli davetli olarak onu kaçırttım ve artık bunu geri dönüşü yok." Dedi halasına Emin bakışlar atarken.
Devran hanım hayretle videoya tekrar bakarken çaresizce çırpınan Beren'i izledi. Yegeninin bu kadar hızlı olacağını tahmin edememişti.
Kitap oluyor!!!🎉
Evet sevgili okurlarım, canı dostlarım. Bu hikayenin burada sonuna geldik maalesef. Çünkü bugünden itibaren hikaye burada ve diğer platformlarda yayınlanmayacak. Bunun için gerçekten çok üzgünüm🙏 ama maalesef bu adımı atmam gerek. Hem kendim için hem ailem için. Kitap basım için bir cevap aldım ve hazırlıklara başlıyorum. Buraya kadar benimle olduğunuz için çok teşekkür ederim.
Bir süre sonra yayın evini ve kitap basım gününe dair bilgiler için güncel olarak sizi bilgilendireceğim. Yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim ve böyle bıraktığım için de çok üzgünüm. Umarım bir gün beni anlarsınız. 🥺
Bu arada hikayem bir süre sonra ilk baslardaki bölümlerde kalabilir. İlk bir kaç bölümü.
Sizi seviyorum, hoşça kalın. Mutlu kalın.🙏🥰🤗
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
130.64k Okunma |
6.31k Oy |
0 Takip |
108 Bölümlü Kitap |