"Gel buraya!"
" Çilem, bak valla suçum yok benim."
"Senin yüzünden ne hale geldim. Az daha ölüyordum ya la!"
" Bak hayattasın işte."
Sinirlenerek ayağımdaki terliği çıkartıp tam ona isabet ediyordum ki kapının açılması ile terliğin Savaş ağanın kafasına denk gelmesi bir oldu.
Benimle beraber herkesin iç çekmesi de bir oldu tabii.
Adam yere eğilip terliği eline alırken çatık kaşları ile bana baktı.
"Bu senin mi?"
Sinirli gibiydi ama bir yandan da şaşkındı.
"E...evet onu ben geri alayım."
Tek ayağımla seke seke yanına gittim. Sonra da mahcup bir yüz ifademle elimi uzattım. " Terliğimi alabilir miyim?"
Zar zor çıkan sesime rağmen konuşabilmiştim. O an nasıl utanmıştım size anlatamam.
Bir ağanın kafasına terlik atmak nedir! Afferin Çilem! Bunu anca sen becerebilirdin.
Mahcup olmuş halimi görünce sırıttı. Ben ise terliğimi alınca hemen yere indirip giydim. Daha sonra yüzüm eğik halde, mahçup ifadeyle içeri buyur ettim.
" Yenge dua et annem burada değildi. Yoksa kıyamet kopardı burada."
Onunla beraber yanındaki başka bir kadında sırıtmıştı.
Şuan avludaki herkes, biraz keyifli biraz şaşkın halleriyle bize bakıyordu. Bense domates gibi kıpkırmızı kesilmiştim.
Ben kızaran suratımla utanırken Reha abinin sesi ile odak noktasından çıkmıştım.
"Vay kardeşim benim, hoş geldin!"
El tokuşturup sırtlarını sıvazlayarak sarıldıklarında bende rahat bir nefes aldım.
"Hoş bulduk kardeşim. Nasılsın?"
" İyidir işte nasıl olsun? Sende ne var ne yok?"
"Bilirsin. Her zamanki hallerimiz."
Reha abim cevabından sonra kolunu omzuma atarak direk ciddi konuşmaya başladı.
" Bak, bacım sana emanettir artık. Ne kadar tatsız bir karşılaşma olsa da..."
Bunu derken bana baktı. Sonra yine ona döndü. " Neyse, kader deyip geçiyorum artık. Çilem'in rızası olmasaydı ben bilirdim de."
Reha abim, bıkkın bir soluk almıştı. yapacak pek bir şeyi yoktu ne yazık ki o da biliyordu. Burda iki büyük çınarın sözü ve toplumun baskısı evlatlarının hatırından dâha güçlüydü maalesef. Süt abimdi ama öz abim de olsaydı bir şey değişmezdi. Çünkü dedemin inadı çok kötüydü. Fikrini değiştirebilene madalya takılır. O kadar inatçıydı.
" Merak etme abi, ben de evlenmeye razıyım, dedim sana."
Omzuma hafifçe vurarak destekledi. Sonra ortamı yumuşatmak için sırıtarak konuşmaya çalıştı.
" Çilem, Savaş hiç kendi çocukluğundan bahsetti mi?"
" Hayır niye?" Reha abim kolunu omzumdan kaldırarak alayla konuşmaya başladı.
" Ha haberin yok senin!" Gülerek konuşmaya devam etti. Savaş da tıpkı benim gibi merakla Reha abimi dinliyordu.
" Sen yeni doğduğunda bu daha sekiz yaşındaydı. Kundağın başına geldi ve yüzünü ekşiterek ' ne kadar çirkin bir bebek' Deyip kucağına aldı."
Ben şaşkınca Savaş'a bakarken, isminin Esra olduğunu bildiğim kız araya girerek konuştu.
" Şimdi ise müstakbel karısı olacak o çirkin bebişimiz."
Her kes eğlenerek gülerken, benim gözler faltaşı gibi açılmıştı.
Oha oha oha... bu adam beni bebekken görmüşmüydü? Bir de bana çirkin mi demiş!.. Sensin çirkin!
Herkesin gülmesi kesilirken Reha abim konuşmaya devam etti. "Senin doğumundan bir kaç gün sonra da çekip gitmişti zaten. Babası İstanbul'a göndermişti."
Savaş hiç bir tepki vermiyordu. Sadece benim surat ifademi izliyordu. Bense ağzım açık bir şekilde olanları anlamaya çalışıyordum. Bir yandan da sinir olmuştum. Çirkin demesi canımı sıkmıştı.
"Demek çirkinim ha?"
Savaş ensesini kaşıyarak ne diyeceğini bilmez halde bana baktı. " Çocuk aklı." Diyerek umursamazca elini cebine attı.
Ben de yapmacık gülümsemem ile göz devirdim. Bu tavrımdan hoşlanmış gibi sırıtmaya başladı.
Reha abim konuşmaya devam ederken. Ben ise kollarımı bağlamış bir şekilde burnumdan soluyordum.
" Eskiden bir erkek yanında gördük mü kıyıda köşede sıkıştırıp döveriz derdi. Aklınca benden önce abilik taslardı."
Herkes yine gülerken Esra yine araya girdi. " Ne güzel işte, mahalle abiliğinden, kocalığa terfi edecek fena mı?" Diyerek kıkırdamaya devam etti.
" Susun artık! Fazla uzadı bu konu."
Savaş bu konuşmadan sıkılırken bir yandan da utanmış gibiydi. Yani ben öyle düşünüyordum.
"Neyse neyse dediğim gibi, küçükken psikopattı bizimkisi. Şimdi görülen o ki durulmuş."
Esra ısrarla yine konuştu. " Çilemcim hadi yine iyisin. Yoksa abimin agresif, asi tavrı çekilmezdi."
Beni yanına çekmeye çalışarak konuşmaya başladı.
" Merak etmeyin..." Bana bakarak konuşmaya devam etti. " Ona çok iyi bakacağım."
Çok iyi bir oyuncu bu çocuk. Vallahi bak. Alkışı hak etti! Ben söylesem bu kadar inandırıcı olmazdı herhalde. Beyefendi hiç bırakmayacakmış gibi konuşuyor... Yoksa...
Acaba diye sorgulamaya başladım. Bu adam beni kandırmıyor öyle değil mi? Vallahi konağa başına yıkarım. Delirir başına bela olurum ama yine de burda kalmam!
- Ayrılın hemen.
Reha abinin sesi ile düşüncelerimden sıyrılırken, beni yanına alarak konuşmaya devam etti.
" Evlenene kadar yaklaşmak yok, ona göre."
Savaş sırıtarak elini cebine attı. " Sıkıntı yok. Nasıl olsa iki haftaya benim karım olacak. O zamana kadar vedalaşırsınız artık."
Ben göz devirirken avluya inen yengemin sesi geldi. Ve bu sayede avluda süren uzun bekleyişimiz, ki neden hâla ayakta beklediğimiz hakkında hiç bir fikrim yok. Yengemin Savaşları içeri davet etmesi ile sonlandı.
İçeri geçip koltuklara kurularak konuşmamıza devam ettik.
Erkekler arada konuşurken ben de pek sevgili görümcem ve eltimle konuşuyordum. O sırada Savaş'ın söyledikleri ile birden dikkat kesildim.
"Hazar burda olsaydı..."
Bir an durdu. Sanki pot kırmış gibi Reha'ya sonra bana bakarak yaslandığı yerden hafifçe doğruldu.
" Hazar kim?" Ben bir an sorgular ifadeyle Savaş'a bakarken o ise gergin haliyle donakaldı sanki.
" Bir arkadaş, sen tanımazsın."
Ben Savaş'a şüpheyle bakarken, kahvelerin gelmesi ile konu dağıldı.
Onlar kahvelerin alıp yudumlarken aklıma Hayriye ablanın dedikleri geldi. O da Hazar diye birinden bahsediyordu. Önceden dikkat etmedim ama şimdi Savaş da tanıyor.
Gerçekten bu evle bir bağlantısı var gibiydi.
Kimdi bu Hazar? Benden başka herkes tanıyordu? Ya da belki sadece bir arkadaş. Bilemedim...
Herkes kahvelerini yudumlayıp konuşmaya devam ederken ben ise şüpheyle koltuğa yaslandım.
Bir hafta sonra
🦋🦋🦋
" Bugün kuaför gelecek, hazırlandın mı?"
" Hazırlandım Sevgi. Geliyorum!" Ben konuşarak yürürken bir yandan da söyleniyordum. " Ne gerek vardı kuaföre, bir rimel bir ruj yeterdi işte. Zaten alt tarafı söz."
" Alt tarafı söz mü?"
Sevgi hayretle bana bakarken, dalga geçerek konuşmaya devam etti. "İstersen kot pantolonla, üstüne gömlekle kombineleriz nişanını. Ne dersin?"
Ben de dalga geçerek devam ettim. "Vallahi güzel olur. Ben şahsen kot gömlekle nişan yapmayı düşünüyorum."
Kolumdan çemkirerek koluma girdi. "Hadi hadi! Seni bırakırsam pijamayla bile gelirsin."
İkimiz de kıkırdarken salona geçip yerimize geçtik. Bir süre sonra da kuaför uzmanları geldi ve hazırlık başlamış bulundu.
Bu gece yüzük takılacak. Yani söz olayı bugün bitmiş olacaktı.
Ben bunları düşünürken hafif makyajım bitmişti ve seçtiğim abiyeyi de kutusundan çıkararak giyinmeye başladım.
Toz pembe abiye üstündeki parlaklığını çok zarif ve şık görünüyordu ve üstüme tam oturmuştu.
Makyajım da tam bittikten sonra kuaför, saçlarımın maşasını yapıp sonra öndeki iki bukleyi arkaya koyarak şık bir tokayla toparladı. Kumral saçlarımı küçük buklelerin önden sarkan aynaya dönerek son kez kendime baktım.
Oha! Bu ben miyim? Ee makyajım çok güzel olmuş! Saçlarım yüzümü çok güzel toparlamış resmen.
Sevgi bana sevinçten sarılırken kuaför Sevgiyi inkaz etmeye çalıştı. " Aman! Hanım efendi lütfen, saçları bozulacak."
" Afedersiniz." Mahçupça bana dönerek konuşmaya devam etti. " Kız çok güzel olmuşsun."
" Savaş ağanın dibi düşecek dibi!"
Zara bunu söylerken ikimiz de ona döndük. Kuaförler gülerek bizi izlerken Zara ile göz göze geldik. O bir an yüzünü eğerken mahçupça tekrar bana baktı.
Bu sefer de ben gözlerimi kaçırarak son kontrolümü yapmak için aynaya döndüm.
Aramızda buz gibi soğukluk vardı. Artık eskisi gibi değildik. Bunu ikimiz de biliyorduk.
Herkesin Kuaförlerle işi bittiğinde akşam olmuştu bile. Bir saatte söz başlayacaktı. Tabii ben, elimde telefon oturmayı tercih ederdim. Ya da kahvemi yudumlarken.
Saat yediye vardığında nihayet gelmişlerdi vee! herkes bana bakıyordu. Tam tahmin ettiğim gibi.
Kimsenin konuşmasına fırsat vermeden hemen ayağa kalktım. Kapı yine çalarken kapının kollarını tutarak kendime çektim. Kapı gıcırtısı kulaklarıma doluşurken karşımda, elinde siyah güllerle duran adamla donup kaldım. Sonra bana bakan o gözlerin şaşkın bakışlarını fark ettim.
Elim ayağım boşalmıştı. Neden bu kadar tuhaf hissediyordum. Neden bu kadar heyecanlandım ben? Kendine gel Çilem! Bir oyun sadece. Oyun!
Savaş elbiseme baştan aşağı bakarken yine gözlerimde takılı kaldı. Dili tutulmuş gibi bakmaya devam ederken bir an yutkundu. O kadar tuhaf mı görünüyorum? Yoksa adam aşık olacak değil ya!
" Kızım, içeri buyur etmeyecek misin?"
" A tabii... hoşgeldiniz! Geçin lütfen."
Hemen köşeye çekilerek yolu açtığımda Savaş hâla bana bakıyordu. Ne bakıyon la! İlk defa mı kız gördün? Geç hadi dâha! Evet Çilemcim sen bu argo cümlelerinle herkesi kaçırırsın şimdi.
" Oğul! Gülleri vermeyecek misin?"
" Hıh? Evet güller!"
Savaş bir adım atıp, gülümseyerek gülleri uzatıp "Bunlar senin." Dediğinde hemen çiçeği kucağıma alıp teşekkür ederek tekrar buyur ettim.
Efeoğlu ailesi içeri girerken ben ise kapıyı kapatarak arkalarından yürüdüm.
İçeri geçtiğimizde de Sevgi çikolataları ve elimdeki çiçeği alarak mutfağa gitti. Ben ise bir köşede kurbanlık koyun gibi infazımı bekledim.
Bir süre hoş beş konuşulduktan sonra kahveler için mutfağa geçtim. Ben kahveleri hazırlarken Zeliş ordan tatlı tatlı konuşmaya çalışıyordu benimle. "Yengecim şuradaki balı fincana koyayım ben."
" Hop hop! Ne yapıyorsun?"
" Bal koyuyorum."
" İyi denemeydi tatlım. Şimdi indir o bal kavanozunu."
" Ama..."
" Çok istiyorsan sen götürürsün o zaman."
" Tamam tamam, karışmıyorum."
Zeliş uzaktaki köşesine geri dönerken, kahveyi fincanlara döküp Savaş'ın fincanına iki tatlı kaşığı tuz ekledim.
" yenge, zehirliyeceksin abimi."
" Merak etme, o bunu atlatır."
Kız bana bakarken ben ise kızmaya başlamıştım. " Hadi! Kahveler soğuyacak."
Herkes kıkırdayarak bana bakarken ben de devam ettim. " Haydi önden hanımlar haydi!"
Herkes çıktıktan sonra saçlarımı keyifle arkaya atarak tepsiyi elime aldım. Sonra mutfaktan çıkarak herkese teker teker kahveyi verdim. Savaş'ın kahvesini verirken Savaş ise ne olacağını bilir halde kahvesini almıştı.
Tüm kızlar merakla Savaş'ı izlemeye başladı. Herkes kahvesini yudumlarken Savaş hâla yudumlamamıştı. Ben de ne olacağını merakla izlerken nihayet bir yudum almıştı. Sonra kocaman olan göz bebekleri ile bana baktı. Dâha fazla içmedi. Fincanı sakince indirip gözlerini yumdu. Yüz ifadesini saklamak için bütün gücünü kullanıyordu resmen. Kızlardan kıkırtı duyulmaya başladığında. Dedemin sesi araya karıştı. O zaman da kıkırtılar artık kesildi.
" Eveet! Kahveler de içildiğine göre yüzüklerimizi takalım artık."
Herkes yavaş yavaş ayağa kalkarken önce bizim yüzüklerimiz süslü tepsiye geldi. Dedem kuşaklı yüzükleri bize vererek birbirimize takmamızı bekledi. Savaş bana bakarken kahvenin etkisini unutmuş gibi sakinleşmişti sanki.
Yüzükleri elimize aldığımızda önce ben taktım. Sonra o yüzüğü parmağıma takarak bekledi.
" Eveet! Hayırlı uğurlu olsun!" Diyerek kuşağı kestiğinde herkes alkış tuttu. Ben ise yüzüğe bakakaldım. Sonra Savaş'ın yüzüğüne baktım. Sonra yine kendi yüzüğüme bakarak durdum.
Bu kadardı. Artık oyun başlamıştı.
Yüzükler takıldığın sonra büyuklerin elini öperek herkesin tebriklerini aldık. Tebrikleri aldıktan sonra da herkes kendi aralarında konuşmaya başladı. Benim müstakbel kaynanam ve yengem de benimle sohbet ettikten sonra benim ailem ile konuşmaya başladılar.
Erkeklerin bazıları çıkmıştı. Savaş da çıkmıştı. Neden çıktı bu şimdi? Sanki bir tek benim nişanım.
Ben iki aileyi izlerken birinin omzuma dokunması ile irkildim. Esra olduğunu görünce dilimi damağıma bastırdım.. Aniden arkamda belirmesi korkutmuştu nede olsa.
Kulağıma fısıldayarak dışarı çıkmamı istedi. Bir şey isteyecek herhalde diye düşünmüştüm. Başımla onaylayarak onunla kimseye hissettirmeden dışarı çıktım. Balkona çıkarken kamelyanın yanına geçtim.
Esra bana bakarken ben ise ne oldu der gibi baktım. " Ee? Beni niye balkona çıkardın. Bir şey mi isteyeceksin canım?"
Biraz etrafa bakınırken tekrar bana döndü. " Şey, Savaş abim istedi."
" Ne oldu ki?"
Esra bilmediğini söylemeye kalmadan Savaş'ın sesi ile durdu. Sesin olduğu tarafa döndüğümde Savaş yanımıza gelerek Esra'ya döndü. " Sen gidebilirsin abicim."
" Hayırdır? Neden çağırdın beni?"
Bir süre beni izlerken ben ise hâla cevap bekliyordum. Esra kaybolurken, elini cebine atarak dışarı baktı. Ben ise onun ne diyeceğini bekledim. "Sıkıldığını düşündüm. O yüzden?"
Adama mal mal baktım. Dâha iyi bir sebep bulamadın mı? Sıkılmışmış!
Pek bir şey demedim. Sadece dışarıyı izledim. İkimiz de sessizce dururken etrafta cırcır böceklerinden başka bir ses yoktu.
Fakat sessizliği nihayet ben bozmuştum. " Ee demek çirkinim ha!"
Lütfen böyle başlamamış olayım. Lütfen!
Adam yere bakarak sırıtırken ben ise dudaklarımı kenetledim. Evet Çilemcim adama resmen senin düşüncelerin beni için önemli nede olsa karınım demiş gibi oldun.
Bana dönerek bir adım yaklaştı. Ben ise bir adım geri gittim.
" Niye bu kadar umrunda? Görende..." Bir an dururken devam etti. "Gerçekten benden hoşlandın mı?"
Ben fal taşı gibi gözlerimi açarken Savaş ise haylazca sırıttı. " Yüzündeki ifadeyi görmen lazım. Çok iyi!"
Tekrar manzaraya dönerek sırıtmaya devam etti. Yok yok! Ben bununla şaka niyetine de konuşmam artık. Manyak mı ne? Yemin ederim dengesizin teki.
Eli cebindeyken konuşmaya devam etti. "Güzel olmuşsun." Kaşlarımı kaldırarak şaşkınca konuşmaya çalıştım. " T...teşekkür ederim."
İlk defa mı övgü alıyorsun? Mal 'T...teşekür ederim' ne ya!
Hemen kendimi toparlayarak konuşmaya devam ettim. " Sanırım o eski çirkin bebeğe benzemiyorum öyle değil mi?"
Yine sırıtarak başını eğdi. Ben ise kafamı yerden yere vurmak istedim. Şu çirkin bebek olayından niye vazgeçemedim ben!
Bir süre sessizleştik. Sonra ise yine ben konuştum. " Sen de iyi görünüyorsun."
Dudaklarının kıvrıldığını gördüm. Sonra gökyüzüne bakarak gözlerini yumdu. Kenardan baktığımda bir şeyi yeni fark etmiştim. Boynunun kenarında bir kesik vardı. Sadece izi kalmıştı.
Ben kesik boynuna odaklanmışken başını bana çevirdi. Ben yakalanmış gibi faka basarken hemen açıklamaya geçtim. Boynuna baktığımı düşünsün istememiştim. " Şey, boynuna bir kesik fark ettim de o yüzden dalmışım."
Afferim Çilem, baktığını da söyledin. Allah'tan boynuna baktığını belli etmeyecektin. Resmen yüzüne baktığını söyledin!..Ah ben seninle ne yapacağım Çilem.
Adam söylediklerimi duymuyormuş gibi bana bakarken bir kaç adım ilerledi. Ben yutkunarak ona bakarken o ise bana tamâmen yaklaşmasına bir adım kala durdu. Sonra hafifçe eğilerek konuştu. " Böyle olmayı bırak. Bu dünya için fazlasın."
Acıyla yutkunarak ona baktım. Gerçekten bunu bana demişmiydi? Bu bana hakaret mi etti şimdi? Yoksa iyi anlamda mı dedi?
" Merak etme bir yıl sonra hiç kimse için fazlalık olmam artık. Benden kurtulursunuz."
Gözlerime bakmaya devam etti. Ben ise sinirle ona baktım.
O gülümseyerek bana biraz dâha yaklaşırken artık ne yaptığını anlamiyordum. Hafifçe eğilerek yanağımdan öptüğünde bir an neye uğradığımı şaşırdım.
Ne yaptığını sanıyor bu adam?
" Bu dünya için fazla safsın küçük kız, seni harcarlar... Seni kullanırlar ufaklık."
Ben söylediklerine mi şaşırayım yoksa beni öpmesine mi hiç anlamadım. Ne diyeceğimi bilemez haldeydim.
Ben ondan uzaklaşmak için harekete geçerken belimden tutarak anlımdan öptü. Ben bir an önce şaşkınlığımı üstümden atarken hemen uzaklaşmaya çalıştım ama o kolumdan sıkıca tutarken neler olduğunu anlamamıştım. Tam tokat atmak için kolumu kaldırıyordum ki ikazı ile durdum. " Bekle!"
" Neden bekleyecek mişim? Sen ne hak..."
" Esralar, burda."
Gözlerim hayretle açılırken Savaş bağırarak konuştu. " İzlemeniz bittiyse artık yalnız bırakabilirsiniz."
Kızların sesi geldiğinde arkamı döndüm. Gerçekten de bizi izlediklerini anladığımda bir şey diyemedim.
Bir süre sonra kızlar gözden kaybolduğunda sinirle Savaş'a dönerek tokatı birden yapıştırdım.
" Bir dâha beni öpmeye kalkarsan, buna pişman ederim."
İşaret parmağımı sallayarak konuşmaya devam ettim. "Anlaşmamızda olduğu gibi. Bana asla dokunmayacaksın. Asla!"
Kolumdan sıkıca tutarak sinirle konuştu. "Kardeşlerimin anlaşmadan haberi yok. O yüzden sözlüyüm gibi davranmak zorundaydım."
" Bunun için öpmen gerekmiyor!"
" dua et!.." Hızla yanımda biterken cümleleri boğazında düğümlendi. "Seni öpmeye hevesli değilim, merak etme. Bu aileden tamamen silinmek istiyorsan oyunumuzdan bir kişinin bile haberi olmamalı."
Sinirle gözlerine baktım. O ise sinirle burnundan soluyordu.
Öfkesi beni korkutmuyordu, aksine dâha çok sinirlendiriyordu.
" Berdel günü dediğim gibi. Bana asla ama asla dokunmayacaksın."
Savaş Gözlerime bakarken ben ise kolumu savurarak içeri girdim. O sıra Efeoğlu ailesi kalkmış kalkmak için hazırlanmıştı bie. En sonunda herkesi uğurlayarak odama çekildim.
Ben odama çekilirken hâla sinirliydim. Niye bu kadar kızıyorum ben? Kardeşleri inansın diye yapmış. Ne kadar suçlu da olsa belki de bilmeden yaptı. O an başka bir şey düşünemedi.
Aynaya geçip yansımamı izledim. Safmıyım bilmem ama bunu ilk defa duymamıştım. Çünkü lisede iken bir arkadaşım da bunu söylemişti.
Elbisemi çıkarmadan yatağa uzandım. Sonra yine şu meşhur tavanla uzun uzun bakıştık. Bir süre olayları düşünürken sesli düşündüm.
" Safmıyım bilmem ama...Beni rahat bırakın yeter. Her şey için çok yoruldum çünkü."
Gözlerimi usulca kapatırken uykunun verdiği uyuşuklukla sessizce uykuya daldım.
İki gün sonra
Akşama doğru gelinlik hazırlıkları bitmek üzereydi. Son makyajımı da bitirdiklerinde artık toparlanmaya başlamışlardı.
Kuaförcüler çıkarken hemen ardında Zara gelmişti. Kapıyı tıklayarak mahsunca bana baktı.
" Müsait misin?"
"Müsaitim, gel."
Bir süre bakıştıktan sonra yanıma geçip oturdu. Uzun süredir birbirimizle konuşmadık. Sadece gerekli durumlarda ağzımızı açardık.
Zara sessiz ve mahsun haliyle bakmaya devam ederken konuşmayı ben başlattım.
" Konuş."
" Çilem, o gün söylediklerim için çok üzgünüm gerçekten o gün çok kötü bir günündeydim."
"O gün söylediklerinden sonra bana karşı ne kadar büyük bir kin tuttuğunu öğrenmiş oldum."
"Hayır lütfen böyle düşünme, sadece gıpta ederdim sana senden kesinlikle nefret etmiyorum."
Bir an Yılmazın bir kadını sevdiğini hatırlayınca Zara adına üzülmeye başladım. Belki de ona kızmamam gerekiyordu. En azından sırası değildi.
Kim bilir ne umutlarla ona bel bağlıyor. Belki Yılmaz'ın da onu seveceğine inanıyordu.
" Sanırım ikimizde hiç bir zaman istediğimizi alamadık."
Başını eğerek konuştu.
"Sanırım öyle."
Zara'nın acı çekmesini istemiyordum ama kaderde olmayınca insan insana yâr olamıyordu.
Mardin'in sokaklarında davul zurna sesi dolarken Zara ile konuşmamızı sonlandırdık.
Dün gece kınam yapılmıştı. Bugünde evleniyorum artık. Bizden hemen sonra Ahmetlerin düğünü olacaktı. O yüzden düğünü aceleye getirdiler. Aileler dâha fazla uzamasın istemişti.
Savaş, siyah takım elbisesi ile kapının önünde dururken beni çoktan havlunun önüne getirmişlerdi. Sevgi gelinliğimi düzelterek bana döndüğünde çeneme hafifçe dokunarak konuştu. " Ayy! Tüh maşallah! Peri kızı gibi olmuşsun be!"
" Sevgi!" Gülerek göz devirirken kapıyı çoktan açmışlardı. Savaş ile göz göze geldiğimizde ben de şaşkın bir şekilde ona baktım. Siyah takım elbise ona o kadar çok yakışmıştı ki, gözlerimi ondan alamamıştım resmen.
Birbirimize bakmaya devam ederken Sevgi omzumu hafifçe vurarak konuştu. " Kız adamın yine dibi düştü dibi. Gözü kimseyi görmez oldu." Deyip Kıkırdayarak devam etti.
"Baksana sen değil bizim mahallenin kızları da adama hayretle nasıl bakıyor."
Başımı sallayarak tekrar döndüğümde yaklaşmak için bir adım yaklaştı.
Tabii bizim afacanların barikatı ile birden durmak zorunda kaldı. Reha abimin çocukları kapının önünde dikilmiş halamızı vermeyiz demeye başlamışlardı bile.
" Halamı vermiyom ben.
- Tabii bir kaç dolar ateşlersen düşünebiliriz."
Bunu bizim kız söylediğinde ben de hayretle bakakaldım. Bizim çocuklar zehir maşallah.
" Dolar bir de, siz doları nerden öğrendiniz."
- Ahmet amcam dedi. Dolar daha çok ediyormuş.
Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
Savaş Ahmet'e bakarak sorgular gibi dururken birden qsırıtarak ceketinin içinde bir kaç dolar çıkardı. Ben bile şaşırdım.
" Her ihtimale karşı tedarikli geldim."
Bense gülmemek için kendimi zor tutyordum.
Çocuklar paralarını alır almaz yoldan çekilerek paralarına ceplerine koymaya çalıştılar.
Çocukların işi bittikten sonra Savaş bana doğru yürüyerek tam karşımda durdu. Başımı hafifçe eğdiğimde eliyle çeneme dokunarak kendine çevirdi. Bu dokunma kuralını umamursamadıği barizdi.
Bu sefer duvağımı tutarak hafifçe kaldırdı. Gözlerime derince baktığında boğazından yumruğun yukarı çıktığını görmem ile sessizce yutkunduğunu anladım.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |