Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@maviay_63

Savaş, usulca kırmızı duvağı kaldırdığında etraf sessizleşti. Tüm kalabalık sadece bizi izliyordu. Biz ise birbirimizden başka kimseyi görmüyorduk.

 

Davul, ince tempoyla sesini çıkartırken yanaklarıma sarılan titrek ellerle yutkunmadan edemedim. Savaş bana yaklaşarak usulca anlımdan öptüğünde içimde kıvılcımlar çakmıştı resmen. Herkes bizi izlerken utanmamak elde de değildi. Herkes bizi izliyordu.

 

Tekrar duvağı öne alarak kolunu büktü. Ben de koluna girerek ilerlemeye başladım. Kapının önüne geçtiğimiz kar gibi beyaz atı görünce etkilenmeden edemedim. Güzelliğiyle ve ihtişamı ile göz kamaştırıyordu. Atı sevmek istesem de, gelin olduğumu hatırladığım için vazgeçtim.

 

Davul sesleri artmaya devam ederken belime sarılan elle birden havaya kalktım. Birden kendimi atın üstünde bulurken atın eğerini tutan Savaş ağa ilerlemeye başlamıştı. Sonra arkadan gelen davul zurna sesleri ritimli bir şekilde devam ediyordu. Atın üstünde ilerlemeye devam ederken tuhaf hissetmiştim. Atın üstünde durmaya pek alışık değildim. Yani bir kaç kere binsem de pek alışamamıştım.

 

Efeoğlu konağının önünde durduğumuzda sesler kesilmişti. Herkes bize döndüğünde Savaş belimden tutarak yavaşça attan indirdi. Sonra konağa geçerek içeri girdik. İmam oturduğu yerde bizi beklerken karşısına geçerek oturduk.

 

Hayır dualarıyla beraber dini nikah başlamıştı. İmam konuşmaya başlarken benim kalbim deli gibi atıyordu. Şimdi Allah'ın huzurunda gerçek evli olacaktık. Ben Allah'ın huzurunda nasıl yalan konuşacaktım. Evlenmeye razı olacağımı söyleyecektim. Hem de yalan yere. Ama Allah'ım sen de biliyorsun buna mecburum. Başka çare bırakmadılar bana. Sen kalbimi biliyorsun.

 

Kızım, öncelikle Mehir olarak ne istiyorsun? Herkes birden bana bakmaya başlarken ben ise ne diyeceğimi bilemedim.

 

" Ne kadar istiyorsan söyle. Bu senin hakkın. Alçak gönüllü olmamalısın bunda. "

 

Sessizce kulağıma bunu söylerken ben de boğazımı temizleyerek cevap verdim.

 

" Tamam, 500 gram altın istiyorum. "

 

" Onu on kilo yapın."

 

Herkes dehşetle ve şaşkınlıkla Savaş'a bakarken ben de gözlerim yuvalarında çıkmış gibi bakakaldım.

 

" On kilo altın yazıyorum. Razı mısın kızım?" Hala ağzım açık Savaş'a bakarken kulağıma yaklaşarak fısıldadı. " Güvenliğin için. Olur ya dünya hali. Bana bir şey olursa güvende olursun."

 

Yutkunurak etrafıma bakınarak bir süre duraksadi. İmam tekrar soru lyu yönettiğini el mecbur. "Tamam." Dedim.

 

"Mehir olayı da hal olunduğuna göre nikaha geçebiliriz."

 

Boğazını temizleyerek Savaş ile başladı.

 

" Sen, Osman oğlu Savaş! Ekrem kızı Çilem'i karılığı kabul ediyor musun?"

 

Savaş ciddiyetle bana bakarken tekrar imama döndü. " Ediyorum."

 

" Ettin mi?"

 

" Ettim."

 

" Ettin mi?"

 

" Ettim."

 

Savaş'ın yüz ifadesine bakarken halinden memnun olmadığı anlamıştım. O da tıpkı benim gibi mecburdu ve maalesef mutsuzdu.

 

" Sen Ekrem kızı Çilem, Osman oğlu Savaş'ı kocalığa kabul ediyor musun?"

 

Ne diyeceğimi merakla bekleyen Savaş sessizliğimden endişelenmiş gibi kenardan bana baktı. İmam ise ses gelmeyince tekrar sordu. " Sen, Ekrem kızı Çilem. Osman oğlu Savaş'ı kocalığa kabul ediyor musun? Etmiyor musun?"

 

Dedemler de streslenmişti. Belki de son anda vazgeçmeden korkmuştular. Biliyorlar ya tüm Mardin'e rezil olacaklarını!

 

Şimdi elime düştünüz derdim ama artık sizinle hiç uğraşamam.

 

" Ediyorum."

 

" Ettin mi?"

 

" Ettim."

 

" Ettin mi?

 

" Ettim."

 

" Bende sizi Allah'ın huzurunda karı koca ilan ediyorum. Hayırlı uğurlu olsun.

 

Sonra evlilik hakkında iki tarafında görevlerini ve sorumluluklarını söyleyerek herkesin ruhuna fatiha okuttu. Dâha sonra hepimiz düğün salonuna geçerek misafirleri karşıladık.

 

Herkes halay başına geçerken ben ise masamda oturmaya devam ettim. Ben izleyenler tarafındaydım. Her zaman böyle olmuştu.

 

İnsanlar kendi halinde eğlenirken müzik durdu. Sonra romantiktir müzik çalmaya başladı. Herkes kendi çifteriyle dansa başlarken Savaş da çoktan yanıma gelerek piste çıkardı.

 

Dans etmek için belimden usulca tutarak kendine çektiğinde yutkundum. Ben omuzlarından tutarken dans etmeye başladı. Bu an tanıdık gelmişti. Ama nerden? Ben bu hissi anımsamaya çalışırken şaşkınlığım Savaş'ı güldürmüştü. Bu sefer daha renkli gülüyordu sanki. Farklı olduğu belliydi çünkü sol yanağında çıkan gamzesini ilk defa fark etmiştim.

 

Müzik durduğunda biz de durduk. Sonra yerlerinize geçerek biraz dinlendik. O sırada bir ki yanımıza geçerek hemen oturdu. Savaş'ı tanıdığına göre üniversite arkadaşlarından biriydi. Onunla tatlı tatlı konuşarak nihayet konuyu bana çevirdi.

 

" Savaş, güzel kızımız bu demek."

 

Sadece onları dinledim. Fakat biraz rahatsız oldum.

 

Tamam gerçekten karı koca değiliz ama birinin düğününde de bu kadar samimi olunmaz ki.

 

" Senin adın neydi tatlım."

 

" Çilem."

 

- Çilem mi? Ay o nasıl isim öyle.

 

Tek kaşımı kaldırıp, sabırla onu izledim sadece. Ben ona ters ters bakarken belimden tutulmam ile yüz ifademi yumuşattım.

 

- İsmi güzel bence ben seviyorum, nadir kullanılan bir isim bu yüzden benim için daha özel hale geliyor.

 

Gözlerini kısmış bir şekilde ona bakıyordum.

 

Gerçekten böyle mi düşünüyor yoksa beni savunmak için mi söylüyor emin olamadım, ama beni savunmasını sevdim.

 

" Ay canım bir şey demedim, aslında düşününce güzel bir isim de."

 

Dedi durumu toparlamaya çalışan sarışın.

 

Bozulmuş yüz ifadesiyle ayağa kalkıp gitti. Savunmadan hoşlanmamış gibiydi.

 

Savaş da dâha sonra kalkıp yeni tanıdık misafirleri karşıladı.

 

Bense öylece boş boş oturdum. Dedemin tanıdıklarından bildiğim diğer ağalar ve aileside gelmişti ama pek samimiyetimiz olmadığı için çok konuşmadım.

 

Savaş'ın bir kızla konuştuğunu gördüğümde göz devirdim. Erkekler, hepsi mi aynı? Biz konuşsak kıyameti koparırlar ama kendileri konuşabilir sıkıntı yok.

 

Tamam konuşmalarına bir şey demiyorum da bu kadar samimiyete ne gerek var. Fazla samimiler. Yanındaki iki kız, Savaş'ın dediklerine kahkahalarla cevap verdi.

 

Ne bu kadar gülünecek hiç anlamıyorum ya neyse.

 

Bir süre böyle devam etti. Bense boş boş oturmaya devam ettim.

 

Bir çok tanımadığım kişi ile tanıştırılıp konuştum. Benim akrabalarım, Savaş'ın akrabaları derken hepsi ile teker tanıştırıldım. Düğünümüz hatırına hiç tanımadığım akrabalarımı tanıdım resmen. Gerçekten kalabalık bir aşiretimiz varmış.

 

Savaş yanıma gelince ayağa kalkarak yanına gittim. Kenarda dururken, onunla beraber düğünü izlemiş gibi yaptım. Sonra hafifçe kulağına dönerek parmak uçlarından kalkarak konuşmaya çalıştım. Malum adam bende iki katim. Anca boyuna yetişiyorum. Tamam abartmış olabilirim ama anladınız işte.

 

"O kız kim."

 

"Hangi kız, Polen mi?"

 

" Yok diğeri, malum maşallah tanımadığın kız yok."

 

Sırıtarak konuşmaya devam etti.

 

- Kıskandın mı yoksa?

 

" Ne kıskanacağım be, sordum sadece."

 

" Üniversiteden arkadaşım."

 

Bunu derken kulağıma eğilmişti.

Bense hım diye bir cevap verip geçiştirdim.

 

Daha sonra arkadaşlarının ısrarı ile halaya kalkmıştı. Ben içimden eyvah diye geçirirken Savaş Efeoğlu pisten tozunu siliyordum. Davulcu Savaş'ın önüne gittiğinde, Savaş davulun ritmiyle toz yutturuyordu resmen. Bu halini görürken gülmeden edemedim. Meğer ne marifetler varmış Savaş ağa da. Ben İstanbul da olduğu için pek bilmediğini düşünmüştüm.

 

İnsanlar halay için beni de kaldırmaya kalktığında ısrarla yok demeye çalıştım. " Oynamayı beceremem ki ben." Evet, her ne kadar buranın insanı da olsam pek oynamam. Pek beceremem desem dâha doğru.

 

Fakat galibiyet kızlardaydı. En sonunda piste çıkartarak halayın içine koydular. Savaş'ın elini tutarken Savaş da bu halime alttan alttan sırıtıyordu.

 

" Gülme...gülmem dedim sana."

 

" Sevgili karıcım, sanırım hasretime çok dayanamadın."

 

" Hıhim, ne demezsin. Çok özledim çok!"

 

Elime dâha çok kavrayarak halaya geçti. Hem oynayıp hem de laf sokmaya devam etti. " Biliyorum."

 

Biz oynamaya başlarken damat tarafını erkekler, gelin tarafını yani benim tarafımı kızlar oynadı. Her ne kadar şok diz kırma bölümlerinde tutturamazsam da Savaş yardımcı oluyordu. Bazen kulağıma eğilerek talimat veriyordu. Ben de onu dinleyerek ritim tutup oynamaya çalıştım. Fena olmamıştı.

 

Nihayet müzik sesi bittiğinde bende bitmiştim. Masama geçerek bir bardak su içtim. Savaş sırıtarak yanıma oturduğumda bir bardak da içtim. " İyi oynadım karıcığım."

 

" İnkar edemem, hocam iyiydi."

 

Bunu demem ile sırıtmışti. Bende onunla sırıttım. Anlaştığında iyi bir insan oluyordu Savaş. Tamam pek kötülüğünü de görmedim ama bu dengesiz tavrı beni tereddüte düşürüyor doğrusu.

 

Herkes iyice yorulurken düğün de nihayet bitmişti. Herkes yavaş dağılırken biz de insanları uğurluyorduk. O sırada salonda bir ses yükseldi.

 

" Ooo Savaş ağam! Gelmişsin Mardin'e, Savaş Efeoğlu'nun düğünü var Dediklerinde inanmamıştım. Bu ne hız!"

 

Savaş'ın gözleri öfkeden kararmıştı.

 

" Ne işin var burada."

 

" İnsan hiç arkadaşını çağırmaz mı ayıp oldu bak."

 

" Madem geldin, geç otur demek isterdim ama düğün nerdeyse bitti. Boşuna oturma."

 

Birbirlerine gözlerini dikmiş, öfkeyle bakıyorlardı. Herkes iyice gerilirken, Reha abi de sinirlenmeye başlamıştı.

 

"Bu da gelinimiz olsa gerek."

 

Bana doğru ilerleyip, yaklaşmak niyeti ile konuşmaya çalışırken Savaş birden önüne geçti.

 

" Ben tanışabilirsin demedim."

 

Ellerini havaya kaldırıp teslim olmuş gibi geri çekilerek bir köşede oturdu.

 

Savaş, insanları yavaş yavaş uğurlarken artık dâha çok yakınımdaydi. Bir an bile yanımdan ayrılmamıştı. Savaş'ın bu tavırları dâha çok korkutmuştu çünkü bu adama gerçekten de tehlikeli biri olduğu anlamına geliyordu.

 

Adam bir süre bizi izledikten sonra çekip gitmişti. Yanındaki bir takıp arkadaşları da arkasından gitti.

 

Savaşla ne gibi geçmişleri vardı bilmiyorum ama hiç iyi olduğu kesindi.

 

Artık herkes tamamen dağıldığında kuşak bağlamaya gelinmişti. Babam kusagı alarak yanıma geldiğinde kollarımı hafifçe kaldırarak bağlamasına izin verdim. O kuşağını bağlarken dalgınca ona baktım.

 

Düşünüyorum da benim ölüm haberimi alınca üzülürmüydü. Yoksa her zaman ki normal hayatına geri mi dönerdi.

 

Üzülürdüm, ama yine de hâla anlamazdım. Çok karışık biriydi babam. Sanki aramızda büyük bir engel vardı ve bu baba kız olmamıza izin vermiyordu.

 

Beni bazen çok severdi, bazen de hiç sevmemiş gibi davranırdı. Bilmiyorum belki de benim kafam karışmıştır der gibi oluyorum ama değil. Fakat sevgileri çok karışıktı.

 

Babam bana sarılırken gözyaşlarımı tutamadım. Çok karmaşık duygular yaşıyordum.

 

Herkesle teker teker vedalaşırken küçük Mert, gelinliğimden dizlerime sarılarak hüzünlenmek başlamıştı.

 

" Hala gitme ne olur, hem sen hâla hikayenin sonunu da anlatmadın ki bana. Hala sende gel bizimle."

 

Gülümseyerek yavaşça eğildim.

 

"Halacım ben bir yere gitmiyorum ki, her zaman gelirim uğramaya."

 

"Ama sen akşam evde olmayacaksın."

 

" E ama benim artık başka bir evim var bitanem, kendi evimde yaşamam lazım artık."

 

" Ama geleceksin değil mi?"

 

"Geleceğim söz."

 

İkna olmuş gibi beni bıraktı. Sonra son bir kez sarılarak vedalaştık.

 

Vedalaşmamız bittikten sonra arabaya binerek otele geçtik.

 

Otelden direk odaya geçtiğimizde de direk yatağa uzandım. Yorgunluktan ve ayaklarımın ağrısından bitmiştim.

 

" Ne, kadın olmak kolay mı sanıyorsun, bir günde sen bu topukları giy de görelim."

 

Başını olumsuz anlamda sallayarak güldü. Ben ise umursamaz tavrıyla omuz silktim.

 

Yorgun düşmüştüm, bu yüzden direk yatağa geçtim. Ama Savaş da telefonu indirip yatağa geçtiğinde panikledim hemen.

 

" Hop hop, ne yaptığını sanıyorsun."

 

"Bilmem, uyumaya çalışıyorumdur mesela."

 

" Burada mı?"

 

" Ya başka nerede olacaktı Çilem?"

 

" Bak şurda hemen bir koltuk var orası gayet iyi."

 

Bana doğru yaklaşıp konuşmaya başladı.

 

"Burada uyuyorum, anladın mı?"

 

Sakin ve emin bir şekilde konuşmuşdu.

 

" Tamam o zaman ben koltukta uyurum o zaman."

 

Ayağı kalkmamla geri oturmam bir oldu.

 

Kolumu tutarak kendine yaklaştırıp konuşdu.

 

"Hiç bir yere gitmiyorsun, burada uyuyacaksın. Merak etme yemem seni."

 

Tekrar ayağı kalkıp gidecektim ki tekrar tutup geri çekti.

 

"Otur otur ben geçerim."

 

"Şu yastığını da al istersen."

 

" Koskoca ağayım ben böyle bir şey görmedim arkadaş. Kızlar benimle aynı odada kalmak için dua eder sen kovmak için."

 

" Maşallah egomuzda tavanda."

 

- Bunları ben söylemiyorum ki Tuncay söylüyor.

" Tuncay?"

" Eski bir arkadaşım tanımazsın."

" Neyse, hadi iyi geceler."

"Ne kadar iyi bir gece olursa artık."

 

 

Loading...
0%