Hayat çok gariptir. Yaşadığın kötü hayatı ne kadar uzun yaşarsan, karşına çıkacak iyi hayatı o kadar reddetmeye başlarsın.
Çünkü kötü hayatını o kadar çok benimsemişsindir ki. o iyi hayata alışık olmadığın için korkuyorsundur.
Güneşin ışıkları gözlerime çarparken hafifçe gerildim. Başımı yana çevirdiğimde Savaş sırtı üstü uzanmış uyuyordu. Fakat yüzü bana dönüktü. Bir süre ona baktım. Gerçekten uyurken çok huzurlu duruyordu. Bir melek gibi sakin ve masum uyuyordu.
Sabah, namaz için kalktığım halde yine de uyuya kalmıştım. Bazen namaz için erken uyanazsam da elimden geldiğince kılmaya çalışıyorum. Uyanamdığım zamanlarda vicdan azabı duyarken uyandığım zamanlarda da kendimi şanslı hissediyordum. Allah'ın benim hakkında ne düşündüğünü bilmiyordum ama her kuluna ayrı bir değer verdiğini çok iyi biliyordum. Belki de onun varlığı sayesinde pek çok şeye sabrettim. Çünkü onun beni hep izlediğini biliyordum ve bana değer verdiğini her zaman hissediyordum. Bu beni teselli ediyordu.
Bir an huzurla gülümsedim. Sonra Savaş'ın örtüsünü üstüne çekerek yataktan çıktım. Sonra banyoya girip elimi yüzümü yıkıyarak üstümü değiştirdim ve odadan çıktım.
Aşağı indiğimde ev ahalisi hariç herkes hazırlıkları yapmaya başlamıştı bile.
Herkese kolay gelsin diyerek avluya çıktım. Derin bir soluk alıp etrafa göz süzdüğümde bir an durdum. Avluda Okan ile oyun oynayan Beren miydi?
Biraz dâha yaklaştığında sırıttım. Gerçekten de Berendi.
Üniversitede de böyleydi bu kız. Bana benziyordu. Hatta eskiden bizim ruh ikizi olduğumuzu söylerlerdi. Kızlar alışveriş için plan yaparken bizde iddiaya girip iki kişi olarak halı saha maçına giderdik. Bu maç takıntım nerden çıktı bende anlamıyordum ama oynamayı çok seviyordum. Heyecan ve adrenalini seven kızlardık işte.
Beren, çocuklarla oyun oynarken bâyağı eğleniyordu. Gülümsedim, her şeye rağmen hep böyle gülerdi. Etrafına neşe saçmayı severdi.
Yetim bir kızdı Beren. Yani yetimhanede büyümüştü.
Yüreğindeki acıyı çok iyi anlıyordum, hayatta hep kendi başına, sağlam kalmaya çalışan güçlü bir kızdı.
Beren çocuklarla oyuna devam ederken Savaş'ın yanına gelmesi ile duraksadı. Beren'e bir şey soruyor gibiydi.
Bir süre onları izlerken, birden Hejan belirdi. Ağam diyerek bir şeyler konuşmaya çalıştı. Savaş her halde nezaketinden olacak, bir şey demeden söylediklerini dinlemeye başladı.
Bir süre onları izlerken kadın Savaş'a dâha çok yaklaşmaya başlamıştı. Tamam bir şey sorarsan anlarım ama yaklaşmaya çalışmak nedir? Bir dakika...o koluna mı dokundu? Yok yok, yanlış gördüm ben.
Gözlerimi sıkıca kapatıp açtığımda gerçekten de dokunuyordu.
Hızla merdivenlere doğru giderek aşağı inmeye çalıştım. O sırada hâla onları izliyordum. Savaş kolunu hafif geri çekerken Hejanın kolunu indirdiğini gördüm.
Ben hâla yürürken bir şey fark etmiştim. Beren topu sektirip bir gözünü nişan almış gibi kapatmıştı. Ben durup ne yaptığını anlamaya çalışırken Hejan'ı hedef aldığını sonradan anladım. Bunu fark ettiğimde, 'yapmaz herhalde' diyordum. Fakat bâyağa bâyağı topu atmıştı.
Kızın koluna topu vurunca kız acıyla kıvranmaya başladı. Tabii Savaş ağada o şaşkınlıkla kıza yaklaşıp yardım etmeye çalıştı.
Ah Beren ah destek olacağına köstek oldun.
Ben Beren'e içimden kızarken hemen aşağı indim. O sırada Beren de hemen Hejan'ın koluna girip yardım etmeye çalıştı.
" Hay Allah sana denk geldi. Kusura bakma ya! Bir Anda oldu."
Beren bana bakarak gülümserken, ben ise gülmemek için zor tuttum kendimi.
"Dikkat etsene sakarmısın sen!"
" Maalesef çok sakarım. Kusura bakma!"
Kız kolunu kurtarıp Savaş'ın yanına gitmeye çalışarak sanımca kendini acındırmaya kalkiyordu.
Ona hâla yaklaşmaya çalışması beni çileden çıkartmıştı. Tamam gerçekten karı koca değiliz ama ben buradan gidene kadar başkasına da yakın olması kabul edeceğim bir şey değildi.
Beren benim sinirlendiğimi görünce dâha fazla kalmaması gerektiğini anlamıştı. Hemen kızın kolundan tutarak içeri girmeye çalıştı.
" Ee... Hejan'cım Savaş ağanın kolu zaten yaralı, rahat bırak istiyorsan. Biz hadi içeri girelim."
Beren Hejan'ı zar zor içeri götürürken ben ise kolumu bağlamış vaziyette Savaş'a bakıyordum. Tabii bunu hisseden paşamız rahatsız olmuştu.
" Ne?"
" Hejan niye sürekli senin etrafında dolanmaya çalışıyor."
" Ben değil o yanıma geldi fark ettiysen. Hem..."
Bir adım yaklaşarak konuşmaya devam etti. " Savaş ağa kimsenin peşinden koşmaz."
"Bu kızın niyetini bir tek ben mi görüyorum?"
Savaş bir adım daha yaklaşırken, sağlam koluyla kolumu tutup kendine yaklaştırarak sinirle konuştu.
"Niyeti ne olursa olsun umurumda değil. Zaten ona ilgi duysaydım seninle evlenmez yıllar önce onunla evlenirdim."
" Gelin adayı olarak onu mu getirdiler sana?"
Sinirle konuşmaya başlamıştım. Fakat bu sinirim Savaş'ı da sinirlendirmişti.
" Sana ne oluyor? Bir yıl sonra çekip gidecek bir kız mı beni kıskanıyor."
" Kıskanmıyorum seni!"
"O zaman bu öfkenin sebebi ne!"
Bir an durdum. Sanırım sinirlendiğimi fark etmemiştim ve adam da o kadar haklıydı ki! Yani bana ne oluyor da bu kadar tepki veriyorum. Bir yıl sonra, sonsuza kadar gidecektim.
" Haklısın, öfkelenmem çok yersiz."
Acıyla gülümseyerek konuşmaya devam ettim.
" Belki bir yıl sonra birini seversin ve aşık olup evlenirsin."
Kolumu savuştururken devam ettim.
" Umarım bir gün sevdiğin kadına kavuşursun."
Bunu diyerek çekip gittim. Ardımda bıraktığım adam, yine o hüzünlü bakışıyla bakmıştı bana.
İçeri girer girmez Beren'in yanına oturarak kollarımı bağladım. O sırada Hejan da bana sinirli sinirli bakıyordu. Fakat en çok Beren'e bakıyordu böyle. Yediği top canını acıtmış olmalıydı.
Hejan yine küstahça bakarken göz devirerek iyice sinirlenmeye başladım. Ne kadar yüzsüz bir kadın böyle! Gerçekten anlamıyorum. Adam yüzde vermiyor, belli!
Ben hala sinirle otururken Savaş da yanıma geçerek oturdu.
Bir süre sessizce oturmuştuk sadece.
Beren kolumu dürttüğünde ona döndüm. Bana 'ne oldu?' der gibi kaş göz işareti yaparken bile cevap vermedim. Yine önüme dönerek öylece oturdum. Cevap vermek istemiyordum. Ben konuşmak bile istemiyordum şuan.
İçime bir hüzün kaplamıştı birden. Nedenini bilmiyordum ama moralim hiç yoktu.
Polat abi ve diğerleri de yanımıza geldiğinde hala oturuyorduk. Ailenin diğer üyeleri hâla uyanmamıştı ama.
Biz gençler kahvaltı için beklerken Esra'nın dışarda yemek istemesi herkesi düşündürdü. " Hadi abi! Biraz değişiklik olur bize de."
Uzun ısrarları yüzünden Esra ve Emin beni bile bıktırmıştı. Polat abi de daha fazla dayanamamıştı ve en sonunda çıkalım diyerek Esra ve Emin'in dilinden kurtulmaya çalıştı.
Beren Esra ve Emin'in bu haline sırıtırken ben ise sadece surat astım.
Herkes kalkıp hazırlanırken ben de sadece çantamı alarak aşağı indim. Aşağı indiğimde Savaş ve Emin arabanın kenarına yaslanmış çocukları bekliyordu.
Ben de Savaş'ın yanına geçerek onlar gibi arabaya yaslandım. Savaş kollarını bağlamış vaziyette duruyordu. Ben başım eğik beklerken onun beni izlediğini hissedebiliyordum. Aslında hissetmek demeyelim de, başını çevirdiğini göz ucuyla fark etmiştim. Doğal olarak bana baktığını anladım.
Etraf hâla sessizken Emin arabanın yan camına eğilerek saçını düzeltmeye çalıştı. Bu haline gülmeden edemedim. Apaçi gibi bir çocuktu bu Emin.
" Şu yakışıklılığı bak be! Tam big boy çocuğu."
Çocuk yakışıklıydı doğruya doğru. Yeşil gözleri ve kumral saçlarıyla bir karizması vardı.
Emin aynada yakışıklılığına göz kırparken Savaş ise göz devirerek konuştu.
" Amma beğeniyorsun kendini!"
Emin doğrulup kolunu Savaş'ın omzuna yaslarken, gaza gelerek konuşmaya devam etti.
" Ne yapabilirim Savaş, karizmam benim bile başımı döndürüyor."
" Savaş?"
Savaş bunu sinirle söylerken bir yandan da Emin'in omzuna attığı koluna baktı.
Emin ileri gittiğini fark ederken birden kolunu indirerek kendini düzeltti. Savaş hâla sinirle bakarken Emin kendini savunmaya çalışır gibi konuşmaya çalıştı.
"Savaş abi, normalde bunu komik bulurdun. Sanırım bu sefer komik de..."
Savaş Emin'in omzunu temizler gibi sirkelerken Emin'in sözü yarıda kalmıştı. Ben ise şaşkınlıkla bakakaldım.
" Yengee! Siz kavga mı ettiniz? Savaş abinin bu siniri hayra alamet değil çünkü."
Emin titreyen sesi ile konuşurken Savaş dâha çok öfkelendi.
" Ne alakası var lan!"
O bu sefer yakasına yapışırken ben ise Emin'in yardım istemesiyle anca kendime gelebilmiştim.
Hemen kolundan tutarak Savaştan ayırmaya çalıştım ama Savaş'ın öfkeli ikazı ile olduğum yerde çivilendim.
" Bırak!..bir şey yapmayacağım."
Kolunu indirip işaret parmağını Emin'e sallarken ben ise şaşkınca ona bakakaldım. " Abinim ben senin, bu ne terbiyesizlik! Şakayla da bile olsa Savaş demeyeceksin! Anladın mı?"
Bunu der demez arabanın etrafindan dönerek şoför koltuğunun yanına geçti.
Ben dehşetle bakakalırken Emin de yakasını düzelterek bana döndü. "Yenge, eğer kavga ederseniz bana haber ver olur mu! Vallahi Savaş abinin bu hali beni korkutuyor. Hıncını benden çıkardı resmen!"
Bunu diyerek diğer arabaya geçerken ben ise ciddiyetle Savaş'ı izledim. Niye bu kadar sinirlendi? Emin benimle kavga ettiğini düşünüyor fakat hiç bir şey olmamıştı halbuki.
Arabanın kapısını açarak şoför koltuğuna geçerken, Savaş da pür dikkat önüne bakıyordu. Ben ise bu saçma sapan olaya anlam vermeye çalışıyordum.
" Neden bu kadar sinirlisin?"
" Sinirli falan değilim!"
Bunu derken bile bağırdığını fark etmemiş olmalıydı. O hâla gözlerimi kocaman açmış bana bakarken ben ise gözlerine baktım. " Avluda söylediklerime mi kızdın? Ama ned..."
Sözümü bitirmemem fırsat vermeden dibimde bitmişti. " Ne zannediyorsun kendini?"
Alayla sırıtarak tekrar ciddiyete büründü. " Fazla önemseme kendini, senden hoşlanmıyorum."
Ben söylediklerine şaşırırken o ise hala yanımdaydı. Gözlerimi hafifçe kısarak bu sefer ben ona yaklaştım. O bu tepkime şaşırırken ben ise konuşmaya devam ettim
" Ben, senin benden hoşlandığını söylemedim."
Adam dumur kalırken kapı açılma sesi ile Savaş'ı hafifçe ittim.
Hejan koltuğa otururken diğer yandan da Esra ve Beren girdi. Ben önüme bakarken Savaş da koltuğa yaslanarak benim gibi huzursuzca öne baktı.
Bir süre sonra Savaş bıkkın bir soluk alırken ölüm sessizliği kaplamıştı etrafı. Fakat bu sessizliği en sonunda Hejan bozmuştu.
" Ağam, gitmeyecek miyiz? Bir sorun yoktur umarım?"
Savaş cevap vermezken bende kontağı çevirdim. Araba çalışırken huzursuzca soluklandım ve şuan ben ne yaşadım diye kendi kendimi sorgulamaya başlayarak arabayı sürmeye başladım.
Arabayı sürerken, herkes yol boyunca sessizdi. Onlar da aramızda bir sorun olduğunu anlamıştı. Fakat hiç bir şey demediler. Bunun için onlara o kadar minnettardım ki. Kimseye bir şey anlatacak halim çünkü.
Uzun yolun ardından nihayet lokantaya gelebilmiştik. Herkes yavaş yavaş çıkarken ben ise Savaş'ı izledim. Onu anlayamıyordum. Derdi neydi onu hiç anlayamıyordum. Tamam benden hoşlanmadığını anladık ama bunu yüzüme söylemesi gerekmiyordu.
Huzursuzca lokantaya girip sipariş verdikten sonra bekledik. O sıra Emin ve Esra konuşacak bir konu bulmuştu bile. Onlar sohbetine devam ederken ben ise boynu bükük elimle masaya zikzaklar çizip duruyordum. Yemek gelirken bu sefer çatalı elime alıp yemeğimle oynadım.
Herkes sohbetinden beni fark etmese de Beren sabahtan beri beni izliyordu. Birden kolumu dürtüklemesi ile kendime geldim. Kulağıma eğilerek kısık sesle konuştu.
"Çilem lavoboya gelsene."
"Tamam hadi gidelim."
Kalkmak için sandalyeyi geri çekerken Savaş'ın sorusu ile durdum.
"Nereye?"
Sorusunu göz devirerek cevapladım.
" İşimiz var, geliriz birazdan."
Çok üstelemedim, zaten kötüydük.
Arkamı dönüp yürüyerek masadan uzaklaştım ve lavaboya girer girmez soru yağmurlarına tutuldum bile.
Tahmin ettiğim gibi.
"Ne oluyor sana?"
" Yok bir şey!"
" O yüzden yüzün sirke satıyor. Dökül hemen yemezler"
Oflayarak cevap verdim.
" Savaş'la biraz tartıştık."
" O belli zaten ama niye?"
Durumu anlattıktan sonra Beren uzun uzun beni izledi. Bu arada, araba da olanları anlatmadım. Anlatmak istemedim desem dâha doğru.
Beren hâla bana bakarken daha fazla dayanamadan konuştum.
" Bakma öyle ne deseydim!"
" Çilem, sen gerçekten aşık olmuşsun!"
" Ne!.. hayır canım ne alakası var."
" Dünki endişen bugünkü kıskançlığın. Tamam bende o kıza topu attım ama sırf evli birine göz diktiği için, ders vermek istemiştim ama bu..."
" Neyse ne, bunların hiçbiri önemli değil. Sende iyi biliyorsun ki bir anlaşma evliliği bizimkisi. Yani bunun bir önemi yok."
Beren uzun uzun soluk alırken sinirlerine hakim olmaya çalıştı. Gerçekten inatçı bir kız olmamdan o da bezmişti.
Beren elini yüzünü yıkıyarak asık suratıyla bana baktı. Ben ise peçete çıkartarak ona verdim. Yapmacık gülümsememi de yaparken o da sinirle peçeteye alıp daha sonra göz devirerek bana kızmaktan vazgeçti.
Bana kızmasının sebebi, duygularımı sürekli gizlememdi. Yani bana üzüldüğünden dolayı böyle davranıyordu.
Beren bıkkınca dışarı çıkarken ben de ardından çıktım.
Beren düşünceli düşünceli yürürken karşıdan gelen adamı fark etmemişti. Benim söylememe fırsat kalmadan çoktan çarpışmıştı adama.
Beren acıyla omzunu tutarken çarpan adama sinirle saldırmaya başladı.
" Yavaş insan oğlu insan! Yürümeyi öğretmediler mi sana? Çam yarmağı gibi yürüyorsun."
Herkes hayretle Beren'e bakmaya başladı. Sövdüğü adamın ardındaki adamlar bir adım öne gelmişti ki adamın elini kaldırmasıyla durdular.
Adam Beren'e yaklaşarak sinirle konuşmaya başladı.
" Ayağımın altında dolanma hanım efendi ve bir dâha"
Bir adım daha yaklaşarak konuşmaya devam etti. " Bana bağırmaya kalkma yoksa..."
" Yoksa ne? Ne yaparsın?"
Beren sinirle sırıtarak konuşmaya devam etti.
" Yoksa ne yaparsın, merak ettim bak."
Herkes fısıltıyla Beren ve bu adamı konuşmaya başlarken birden Emin de belirmişti. Yanıma gelerek neler olduğunu sorduğunda önce endişeyle Beren'e baktım. Sonra cevaplamak için tam konuşacakken adam tekrar konuştu.
" Bak kimsin bilmiyorum ama belanı benden bulma."
" Sen kimi tehtid ediyorsun lan!"
Emin'in birden bire bağırması ve adamın yakasına yapışmasını dehşetle izlerken korumalar yine araya girmeye çalıştı. Fakat adam yine onları durdurarak, kendisi Emin'in yakasını tuttu.
" Oo! küçük Efe! Sende mi burdaydın?"
" Sen kime küçük efe diyorsun lan!"
Beren ve ben durumu hemen el atarak bu iki koca adamı birbirinden ayırmaya çalışırken korumalar da nihayet ayırmak için yardım etti. Biz ayırmaya çalışırken Emin ise tehditler yağdırıp duruyordu.
" Sen kimi tehdit ediyorsun! Sen kendini ne zannediyorsun!"
Biz hâla kolundan tutarak zar zor zapt ederken Emin durmuyordu. Çocuk hıncını almak için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Nihayet ayırdığımızda adam hâla durmuyordu.
Çarpık sırıtışıyla bize bakmaya başladı.
" Demek Efeoğulların misafirlerisiniz."
Emin'i kâle bile almıyordu. Gerçekten sinir bozucu bir durumdu.
Adam bana dönerken sinirle cevap verdim.
"Misafiri değil karısıyım ben!"
Adam önce şaşkınca bakarken sonra ise bana doğru yürüyerek konuşmaya başladı.
" Demek, Savaş'ın karısı Çilem sensin... öyle mi?"
Adam haylazca sırıtırken Beren de kolumdan çekiştirerek uzaklaştırmaya çalıştı.
" Neyse biz gidelim artık hadi Çilem."
Beren o kadar öfkesine rağmen tedirgin olmuştu. Sanırım benim zarar görmeden korkuyordu.
Az önce öfke saçan hanım efendi şimdi de ürkek tavşanlar gibi sıyrılmaya çalışıyordu.
Nihayet masaya geçip oturmuş olsak bile Emin'in siniri hâla geçmemişti. Bizden çok o kızmıştı bu adama.
Neyseki Savaş ve Polat abi yoktu. Yoksa bunları nasıl tutardım hiç bilmiyordum. Bir tek Yılmaz gelmemişti. Aslında kaç gündür evde değildi. Sanırım iş görüşmesi için dışarı seyahate çıkmıştı.
" Beren aldın başına belayı, dua edin Demir ağam size çok kızmasın. Demir ağam sinirlenirse hıncını çok fena alır."
Hejan bunu söylerken, Beren ise kızın boğazına yapışmamak için kendi zor tutuyordu.
" Hejan! Seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokma istersen. Bir de Demir midir nedir? Ondan korkmuyorum ben. Elinden geleni ardına koymasın."
Beren kollarını bağlayıp yaslanırken Savaşlar da kapıdan belirdi.
Ben fark eder etmez herkesi susması için tembihlerken Hejan çoktan Savaş'la konuşmaya başladı.
" Ağam, Demir ağam geldi buraya. "
Savaş, sinirle etrafa bakarken bana döndü.
" Çilem, o şer***** bu masaya geldi mi?"
Sinirleri iyice gerilmişti. Keza masadakilerin de öyle.
"Ağam, masamıza gelmelerine gerek kalmadı. Çilem ve Beren sağolsun az önce lokanta ortasında iyice kavga etti onunla."
Savaş öfkeyle bize bakarken biz ise sessizce Savaş'a baktık.
" Çilem, Hejan ne diyor?"
Dişlerini bâyağı sert sıkıyordu. Bu halinden korkmadım desem yalan olur.
" Size ne dedi o it "
" Bir şey yok Savaş, sadece Berenle çarpıştılar. Beren de biraz sinirlenince olay biraz büyüdü."
Savaş burnundan soluyordu resmen. Saçını karıştırarak sağa sola dolandı. Biz nefeslerimizi tutmuş sakinleşmesini beklerken Savaş durmadı. " O adam buraya ne halt etmeye geliyor!"
Savaş'ın saçma sorusuna dalga geçerek cevap verdim." Bilmem, belki bizim gibi yemek yemek içindir."
Savaş sinirle bana bakarken, Demir denen adamın sesiyle hızla yüzünü çevirdi. Bende içimden küfürler savurdum.
" Sen ne halt etmeye geliyorsan ben de onun için geliyorumdur!"
Savaş, çoktan yakasına yapışırken biz ise korkuyla onları sakinleştirmeye çalıştık.
" Sen buraya niye geldin?"
" Mekanı mı tapuladın? Sana ne niye geldim! Buraya gelirken de mi izin alacağım!"
" Benim bulunduğum hiç bir yerde seni görmeyeceğim. Anladın mı?"
Ortam iyice gerilirken, ben ise hala onu Savaş'tan ayırmaya çalışıyordum. Benimle beraber Polat abi ve Emin de zapt etmeye çalıştı. Fakat nafile.
" Savaş hadi gidelim."
Savaş hâla gözünü Demir denen adama dikerken, aynı şekilde Demir de bir an bile gözünü kaçırmadı. Küstah ve sinirli bakışlarıyla Savaş'a bakarken, adamı iyice zıvanadan çıkarıyordu.
Nihayet ikisini ayırdığımızda Demir denen adam yine konuştu.
" Doğru söylüyor karıcığın, uslu bir eş ol ve karının sözünü dinle."
Savaş'ın öfkeden gözlerini iyice karartmıştı. Ben ise Savaş'ın kolunu daha sıkı tutarak götürmeye çalıştım. Sağolsun Polat abi de bana yardım ediyordu. Yoksa bu adamı tutmak imkansız.
" Çilem bırak!"
Ben şok içinde elimi gevşetirken Savaş kokunu kaldırarak Demir'e bir yumruk attı.
Savaş'ı tekrar tutup durdurmaya çalışırken Demir de ona karşılık verdi. Bunlar iyice birbirine girerken Polat abi ve Emin ikisini tutarak ayırmaya çalıştı. Demir hırsla silah çekerken aynı şeyi Savaş da yaparak silahı çekti.
Ben korkuyla Savaş'ı korumaya çalışırken bir silah patladı. Biz sessizce birbirimize bakarken arkadan gelen ses ile başımızı çevirdik.
" Koskoca aşiretin ağazısınız, yakışıyor mu size çocuklar gibi kavga etmek!"
Kim olduğunu bilmediğim yaşlı adam sinirle konuşmaya devam etmişti.
" Hiç mi düşünmezsiniz ailenizi! Bir kan davası daha kaldıramaz bu iki aşiret. Zar zor barış sağlanmış yine mi kan dökülsün!"
" Baba..."
" Sus! Sen hep burnunun dikine gidersin zaten... oğlum ne istiyorsun lan sen, yine kan davası mı çıksın!"
Demir ağa başını eğerek mahçup ifadeyle konuştu. Babasıyla tartışmak istemiyordu belli ki.
" Affet baba hata ettim."
" Şimdi dağılın ikinizde, yüzünüzü görmek istemiyorum!
" Mehmet ağa!.. ayıp oluyor!"
Savaş'ın kızmasıni içten tükürürken Mehmet ağa tekrar konuştu.
"Asıl ayıplık sizin bu yaptığınızda, şimdi evli evine köylü köyüne! Hayde!"
Savaş tereddüt etmeden dışarı çıkarken ben ise bakakaldım. Savaş itiraz etmedi. Vallahi söz dinledi. Sanırım en az Osman baba kadar Mehmet ağanın da sözü dinleniyordu burda. Neyse uslu durduğu zamanlar oluyormuş buna da şükür.
Arabaya binerken Savaş hala sinirliydi. Öfkesini arabadan çıkartıyordu. Konağa döndüğümüzde de yine sakinlik bize uzun bir süre uzak gibiydi. Çünkü Osman amca olanları çoktan duymuştu.
" Savaş! "
Savaş volta attığı odada birden durdu. Zaten sinirleri tepesindeydi. Babası tuz biber olmak üzereydi.
" Demirle kavga etmek ne demektir! Sen çatışmanın ortasında mı kalalım istiyorsun! Çocuk musunuz siz!"
"Bir şey olmadı zaten baba, Memet ağa geldi!"
" İyi ki geldi! Gelmeseydi ne olurdu kim bilir!"
" Baba bu konuyu uzatmayalım."
Bunu söyler söylemez hızla yukarı çıktı. Bende ardından giderek sakinleştirmeye denedim. Fakat bir işe yaramadı. Ne dersem diyeyim beni duymuyordu.
Hızla banyoya girip ardından kapıyi çarparken ben de bıkkın bir nefes vererek oturdum.
Neden böyle yapıyordu hiç anlamıyordum. Avluda konuştuklarımızı beri bir türlü siniri geçmiyordu.
Hızla banyodan çıkarken birden ayaklandım. Bir an bana bakarken duraksadı. Bakışları sanki sakinleşmiş gibi olsa da tekrar o sinirli haline geri döndü.
Hızla odadan çıkarken peşinden bende çıktım. Dışarı çıkmak için kapıya yonelirken seslenerek durdurmaya çalıştım.
" Nereye bu saatte?"
"Sakinleşmek için kafa dinlemeye!"
Osman baba da sinirle ardına bakarken ben ise iki arada bir derede kalmış gibi oldum.
Savaş gittikten sonra, etraf gerilimden geçilmedi. Herkes sessizleşirken Osman baba da Savaş'ın ardından giderek dışarı çıkmıştı.
En sonunda Hejan ve Esma hanım da elinde kalmıştı. Fırsatını bulmuştular uğraşıyorlardı.
"Savaş ağamı sakinleştiremedin mi küçük gelin?"
" Sana ne Hejan."
Hejan, kolunu bağlayıp koltuğa keyifle yaslanırken arsızca konuşmaya devam etti.
" Ee, Koskoca ağayı hanımı sakinleştiremiyorsa başka kim sakinleştirebilir ki?"
Ben tek kaşım havada sinirle kıza bakarken o da gözümün için bakmaya devam ediyordu.
"Savaş ağam zâr senden bulamadığı bir şeyi başkasından bulmak için çıktı. Kadınlığı sende görememişse demek."
Bütün bunlar gerçek miydi? Bu kız gerçekten açık açık kadınlığa mı bağladı bu konuyu? Gerçekten beyni varmı diye sorgulamaya başladım bu kızı?
" Yazık ağama yazık!"
" Hejan, sen bence kaşınıyorsun."
Sinirle dişlerimi sıkarken kendimi zor zapt ediyordum. Beren bir yandan kolumu zıvazlayarak sakinleşmek için tembihliyordu. O da ne halde olduğumun farkındaydı.
" Yeğenim yalan mı söyler, ne dese doğrudur. Burada karısı dururken nereye gider sakinleşmek için."
" Esma hanım laflarınıza dikkat edin."
" Aa! Bak hele! dünkü gelin bana cevap verir! Ne zannedersin kendini."
Sabır çektim resmen. Öfkelenmemek için zor zabtediyordum kendimi.
O sıra Beren sallanan ayağımı fark edince durdurmak için tuttu. Yine sakin ol mesajı vermeye çalışıyordu.
Yutkunarak susmaya çalıştım.
Ama Hejan konuşmayı kesmiyordu.
" Zaten berdelle olmazsa sana hiç bakar mı Savaş ağam. Kadınlığının iyi yapmamışsın belli ki."
Bu sözden sonra patlamaya hazır bomba gibi olmuştum. Sinirden gözlerim küçülürken Esma araya girdi.
" Bırak kızım anlamaz bu kız. Boşver."
" Haklısın teyze, ne desem boş zaten Savaş ağam da farkında laftan anlamadığını."
Artık Beren bile beni durduramaz hâle gelmişti. Hızla ayağa fırlayıp Hejanin boğazına sarıldım.
"Sen beş yıl peşinden koştun da ne oldu. Yine aynı yerdesin."
"Gelin bırak çabuk yeğenimi! Öldüreceksin!"
Esma kadın elimi tutup ayırmaya çalışırken bir yandan da Beren ayırmaya çalışıyordu. Boğazını biraz daha sıkarak öfkeyle bağırdım. "Benim hakkımda yerli yersiz bir dâha konuşursan! Seni bu evden sürükleye sürükleye çıkartırım! Ve inan bana kimse beni durdurmaya cesaret edemez. O çok kıymetli Savaş ağan bile baka kalır bana!"
Beren en sonunda kızı boğulmaktan kurtarırken beni de hızla odasına götürmeye çalıştı. Ben zorla yürürken Beren ise beni hiç bırakmadan yürümeye devam etti. " Bırak Beren! Haddini bildireyim şu kıza!"
" Bildir bildir hattını. Bize hapishane, diğerine hastane yolu görülsün değil mi? Yürü yürü!"
Ben arkamdan hâla kıza saldırırken nihayet odaya götürebilmişlerdi beni.
Esra ve Gülsüm, Beren gibi endişeyle beni izlerken, söylenip durmaya devam ediyordum. " O kim oluyor da kadınlığıma laf etmeye kalkıyor. Sığ beyinli cahil! Sana ne! Sana ne ben ve Savaştan. Sana ne!"
" Sakin ol yenge, Hejan şom ağızlı bir kız işte biliyorsun. Aldırma."
" Kolaydı öyle!"
Beren kolları bağlı bir şekilde ciddiyetle bakarken hiç bir şey demedi. Sadece beni izledi.
" Kızlar, siz bizi yalnız bıraksanız. Çilem de kafasını toplar."
" Emin misin Beren?"
" Eminim, burda kalabalık olmamızın hiç bir faydası yok Çilem'e."
Ben dizlerimi sinirle döverken Beren kollarımı tutarak kızların gitmesini bekledi. Nihayet kızlar tereddütle giderken Beren bana dönerek hâla ciddiyetle izlemeye devam etti.
" Ben bunları hakketmedim. Ben bu kadarını haketmedim."
Artık ağlamaya başlarken Beren ise sakinleştirmeye çalışıyordu. " Şşt! Tabiki hiç birini hak etmedin. Üzülme artık."
" Canım acıyor Beren, çok acıyor."
Daha sıkı sarılarak yatıştırtırmaya çalışırken içim sızlamıştı.
Nefes bile zar zor alırken bana bunu yaşatmaya hakları yoktu.
Deli gibi üzülürken saatler sonra ağlamayı keserek yatakta sessizce oturdum. Kafam karman çormandı ve de yorgundu.
Saatlerce durduktan sonra en sonunda odama çekildim. Odaya geçtikten sonra da yatağa uzanarak başıma gelenleri bir bir düşünmeye başladım.
Bu adamın dengesizliği beni yormuştu artık. Bir gün gülerken bir anda sinirleniyordu. Ne oluyordu bu adama hiç anlamıyordum. Artık bunların hiçbirini kaldıramıyorum. Yeter artık, yeter. Biri canımı alsa da kurtulsam.
Uzandığım yerden huzursuzca kalkarak yatağın kenarında oturdum. Duvar saatine bakarken gece yarısı olduğunu anca fark etim. Bunca zamandır hâla gelmemişti.
Ya Hejan'ın dediği gibi bir kadınla...saçmalama Çilem!
Huzursuzca nefes aldım. Bu düşünceleri kafamdan savurmaya çalıştım. Kötü hiç bir şey düşünmek istemiyordum.
Ben bu düşüncelerden boğulurken birden kapının açılması ile arkamı döndüm.
Savaş'ı görmemle hemen ayakladım ama sonra bir an durdum. Sarhoşmuydu bu? Savaş sendelerken şaşkınlıkla dumur oldum. Gerçekten sarhoştu!
Sarhoş olduğundan emin olduğumda iyice sinirlenerek öfkeyle bağırdım.
" Kaç saattir neredesin! Başka bir kadına mı gittin yoksa. Oradan mı geliyirsun? Sana dedim, biz ayrılana kadar başka biri olmayacak dedim!
Savaş ceketini çıkartıp yatağa otururken bense göz yaşları içinde onu izliyordum.
- Senin sadakatliğin de bu kadarmış Savaş ağa.
Acıyla yutkunurken konuşmaya devam ettim. " Meğer hiç onurun yokmuş Savaş ağa."
Savaş yavaşça oturduğu yerden kalkıp bana yaklaşmaya başladı. Ben ona sinirle bakmaya devam ederken,o ise bana yaklaşmaya devam ediyordu.
Duygularım öfkeden şaşkınlığa dönüşürken sendeleyerek geri geri yürümeye başladım. Savaş ilerlemeye devam ederken ben de geri geri yürümeye devam ettim. Fakat en sonunda sırtımın duvara çarpması ile durmak zorunda kaldım.
Savaş kolunu duvara yaslayıp bana doğru eğilirken gözlerini kapatarak huzurla konuştu.
"Kokun..."
" Ne?"
Tedirgin olmuştum. Birden bire ne saçmalıyordu bu adam?
" Kokun beni nasıl bu kadar etkileyebiliyor?"
Ben şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya devam etti.
"Sen beni nasıl bu kadar etkileyebiliyorsun?"
Hiç bir şey diyemedim sadece şaşkın gözlerle ona bakakaldım.
"5 yıldır rüyamda gördüğüm kadın sen misin gerçekten? yoksa yine rüya mı bu?"
Şoke olmuş biçimde onu dinlerken neye uğradığımı şaşırmıştım. Bu adam gerçekten gördü mü beni rüyasında? Hem de beş yıl!
Savaş derin bir soluk alarak bir nefes kadar yakınlaştı.
" O gözlerin!.. O gözlerin bana öfkeyle bakmasın. Buna dayanamıyorum. Bana sadece aşkla bak."
Ne diyeceğimi bilememiştim. Şaşkınlığımdan başka hiç tepki veremedim.
" Her şeye rağmen sana yaklaşamıyorum. Sana hiç bir zaman dokunamıyorum."
Yutkunarak devam etmeye çalıştı. " Sen Peri kızı...Bana bir nefes kadar yakınken, kaf dağının ardı kadar da uzaksın."
Kalbim deli gibi atarken ne diyeceğimi bilemedim. Bu sözler bu adamdan mı çıkıyordu? Sarhoş olduğuna bile şüpheliydim artık. Ama en önemlisi bu adam gerçekten yıllardır rüyasında mı gördü beni? Şimdi biz birbirimizi rüyamızda mı gördük.
O benim rüyamda gördüğüm çöl prensimmiydi?
Şuan karşımda bambaşka bir Savaş vardı. Tanıdığım Savaş değildi bu.
Ben şaşkınlığımla ona bakmaya devam ederken acıyla gülümseyip başımdan öptü. Daha sonra yatağa geçerek usulca uzandı.
Benimse kalbim dâha da hızlandı. Bu cümleler Savaş'tan mı çıkmıştı? Bu cümleleri o mu söylemişti?
Ben donmuş vaziyette kalırken usulca yatağa geçip oturdum. Kalbim sakinleşmeye başlarken beynim donmuştu.
Bundan sonra ne olacaktı?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |