Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@maviay_63

Bir rüya gördüm. Rüyamda ormanın tam ortasındaydım. Burda ne aradığımı bilmiyordum ama bir şekilde buraya gelmiştim.

 

O şaşkınlıkla etrafıma bakarken Savaş'ın karşıma çıkması ile birden afalladım. "Savaş? Sen de mi burdaydın?" Dedim. Hiç bir cevap vermedi. Beni tanımıyordu sanki. Elimi uzatarak omzuna dokunmaya çalıştım ama kendini çekerek dehşetle baktı. "Kimsin sen? Adımı nerden biliyorsun?" Ne diyeceğimi bilememiştim, bakakalmıştım sadece.

 

" Sanırım kayboldun ufaklık. Ben aradığın Savaş değilim."

 

İyi de, ben kaybolmamıştım ki... o birden bire karşıma çıkmıştı. Kafamda bu düşüncelerle Savaş'a bakarken birden bir ışık gözümü kamaştırdı. Elimle gözlerime siper ederken birden uyandım. Gözlerimi açtığımda ilk başta ne olduğunu anlamadım fakat sonra bir rüya gördüğümü nihayet fark ettim.

 

Gözlerimi kapatıp birden bire tekrar açarken yerimde doğruldum. "Ben buraya ne ara geldim?" En son balkonda uyuduğuma emindim. Bu inatla olsa olsa koltukta uzanırdım ama yatağa hayatta geçmezdim. Ki ikisini de hatırlamıyordum.

 

Hafifçe gülümsedim. Ne kadar kızgın olursam olayım balkonda uyumama razı olmamış. Kabul biraz yumuşadım ama onun yaptıklarını haklı çıkarmam söz konusu bile değil. Hatasını anlamak zorunda. Bana bunu yaşatmamalıydı.

 

Biraz ofladıktan sonra yataktan çıkıp üstümü değiştirerek aşağı indim ve o sırada herkes kahvaltı için oturmuştu bile. Ben de aralarına girerek kahvaltımı yapmaya başladım.

 

Bir şey eksikti ama ne? Hah hatırladım! Esma hanımdan azar yememişim, bu yüzden tuhaf bir gündü.

 

Hayret, geç indiğim için kızmasını bekliyordum. Fakat gayet sakin bir şekilde kahvaltısını yapıyordu.

 

Ben ona şaşkın bakışlarıyla izlerken Osman babanın sözü ile başımı çevirdim.

 

"Çilem, kızım biliyorsun ki bu hafta düğün var ve bu yüzden bizim hazırlıkları senin yapman gerekiyor. Bu yüzden şimdiden başla."

 

" Peki babacığım. Merak etmeyin."

 

Emine hanım bundan rahatsız olmuştu tabii.

 

" Bey yeni gelin o, ne zamandandır kaynanasının işini yapmaya başlar oldu. Benim hazırlamam gerekir bu hazırlıkları."

 

" Emine, bilirsin ki ağalar arasında Savaş lider olarak seçildi. Bu yüzden onun hanımına iş düşer."

 

" Ama liderliği hâla kabul etmiş değilim baba."

 

" Sana yeterince vakit verdim Savaş, artık bir ağa olarak üstüne düşeni yap. Herkes senin lider olmana karar verdi. Konu da böylelikle kapandı."

 

Bir ara duymuştum. Efeoğlu aşiretinden bir ağa seçilmek istenmiş. Bunun için uzun bir tartışma yaşanmış ama en sonunda Savaş'a karar vermişlerdi. Savaş'ın mert ve dürüst bir insan olarak gördükleri için onun olmasını doğru görmüşlerdi tabii.

 

Benim için pek bir şey değişmiyordu. Sadece bir kaç sorumluluğum oluştu o kadar.

 

Kahvaltı nihayet bittikten bir süre sonra hazırlanarak kapalı çarşıya gittik. Orada geleneksel el işi göz nuru işlemelere bakıp hediyeleri seçerek gerekenleri almaya başlamıştık bile.

 

Ben, Beren, Esra, Savaş, Polat abi ve eşi hepimiz çarşıya çıkmıştık. Hem biraz hava alır hem de bir değişiklik olur diye düşündük.

 

Çarşıya girerken herkes bana ve Savaşa hürmetler edip duruyordu. Savaş'ı liderliği için tebrik ederlerken bana da hanım ağa diye hitap ederek en az Savaş kadar saygı göstermeye çalıştılar. Konaktakilerin hanım ağa demeleri alışkın olduğum bir şeydi ama bir esnaftan duymak çok başkaydı.

 

Herkes kendi halinde çarşıdaki ürünlere bakarken ben de kıyafetlere bakarak göz gezdirmeye devam ediyordum. Fakat tam o sıralarda bir adamın sesi dikkatimi çekti.

 

"Cemal şimdi ben ne yapacağım! Evin borcu bitmedi. Hanım çocuklara okul harçlığını bile zar zor verebiliyor. Elim iyice sıkıştı."

 

" Kardeşim benim halimi de biliyorsun elimden bir şey gelmiyor. Ne yapabiliriz. Sabret, bir çaresi elbet bulunur. Allah bir kapıyı kapatır, bir kapıyı açar. Sadece sabretmek lazım."

 

Bütün bunları duyarken içim acımıştı resmen. Güya hanım ağayım. Burda hanım ağa diye hitap ediyorlar ama benimkisi lafta.

 

Kim bilir ne kadar kişi bu haldedir. Zor durumda olan bu kadar insan yakınımızdayken neden yardım eli uzatılmıyor. Gerçekten hiç anlamıyorum. Boşuna Zekat diye bir kavram yoktu. Herşeyin iyisini Allah'tan başka kimse bilmiyor gerçekten. Bunu küçüklüğümden beri sorgulayıp duruyordun. Bir çok zenginin ihtiyacı olmayacak kadar parası var ama paylaşmak yerine lüks bir harcama yapıyor veya gereksiz ne varsa onun en pahalıdan almaya çalışıyorlar. Boşuna kıyamet kopmuyor.

 

Bu düşüncelerle içim içimi yerken bir kızın sesi ile kendime geldim. Kız baba diyerek adama sarılırken, adam da küçük kızını kucağına alarak saçından öptü. Kız yedi yaşlarında tatlı mı tatlı bir çocuktu.

 

Ne kadar güzel bir çocuktu böyle. Onu görünce kendimi hatırlar oldum. Çocukluğundan hiç bir şey anlamayan ben bu kızı kıskanmıştı.

 

Hemen arkamı dönerek Savaş'ın yanına gitmeye karar verdim. İlk başlarda kıza harçlık veririm diye düşünmüştüm ama bunun mantıksız olduğuna karar vererek Savaş ile konuşmayı düşündüm.

 

Yürürken sırıttım. Yemekte bile onunla konuşmayan ben o küçük kızın ailesi için gururumu ayaklar altına alacaktım. Sanırım çok haklı bir sebebim vardı.

 

Savaş bir esnaf ile konuşurken ona seslenerek yaklaştım.

 

" Savaş bir dakika bakar mısın?"

 

Savaş esnafa son bir şey söyleyip yanıma gelirken yutkundum. Acaba başka bir şey mi yapsam? Belki altınlarımı satarım. He he Çilem! Satarsın. Zaten onlar da hemen alacaktı.

 

Yanımda biten adama yutkunarak baktığımda şaşırmış gibiydi. Ona kızgın olduğum halde yanına gelmem beklemediği bir şeydi tabii.

 

"Bir şey mi oldu güzelim?"

 

Bunu bilerek yapıyordu resmen. Kalabalığın içinde kızamıyorum diye fırsatını kaçırmıyordu. Ama hoşuma da gitmiyor değil. Çok hoş bir duyguydu.

 

Kendine gel Çilem! Buraya gelmenin bir amacı var!

 

Kulağına eğilip olayı anlatmaya başladım.

 

Fakat bu olayı anlatırken ona bu kadar yakın olmamalıyım. Ben bunların hiç birine alışık değilim. Tamam bir kaç kere yakınlaşma oldu ama bu farklıydı. Hiç bu kadar tatlı olmamıştı bana. Üstüne üstlük benimle konuşurken sesi o kadar naif ve alçak çıkıyor ki, etkilenmemek elde değil.

 

Sesimi dâha iyi duymak için biraz dâha eğildiğinde afalladım.

 

Yanağından öpme isteği çık aklımdan.

Bana bu kadar yakın olmamalı yoksa ben böyle aptallaşmaya devam ederim.

 

Olayın sonunu nihayet bitirdiğimde çenesini kaşıyarak düşünmeye başladı.

 

" Hımm anladım, merak etme ben hallederim."

 

"Teşekkür ederim."

 

Gülümseyerek cevap verdi.

"Tam bir hanım ağa gibi davranıyorsun."

 

"Sadece yardımcı olmak istiyorum o kadar."

 

Yine sakin bir gülümseme ile karşılık vererek, anlımdan öpüp Polat abinin yanına gitti.

 

Biraz daha çarşıda dolanırken birden bire karşımıza Soylu ailesinden Şahin ve Demir çıkmıştı.

 

Umarım Şahin ve Polat abide düşman değillerdir birbirlerine, yoksa biz burdan hiç çıkamazdık.

 

Esnaf ise işi gücü bırakmış, sadece iki ağa tarafını emdişeyle izliyordu. Bizde öyle.

 

" Efeoğulları! Sizi burada görmek ne güzel."

 

" Seni de görmek güzel Şahin."

 

Benim ağzım açık kalmıştı. Bu Savaş şimdi Şahin ile insan gibi düzgün mü konuştu?

 

" Seni görmek güzel Savaş uzun zaman oldu. Düğünden sonra da göremedik."

 

Alayla sırıtarak ortamı yumuşatmış gibiydi.

 

" Öyle Şahin. İşlerim yoğundu."

 

Ben bu ikiliyi şaşkınlıkla izlerken Beren de tıpkı benim gibi izliyordu.

 

"Karşılaşmamız iyi oldu. Gelin bir yerde oturalım. Konuşuruz."

 

"Sağol Şahin daha sonra, şimdilik hanımlarlayız."

 

" İyi öyle olsun. Düğünüme beklerim ama, ona göre."

 

Savaş ve Demir öfke dolu gözlerle birbirlerini izlerken, bu adamın rahat konuşması beni hayretler içine düşürüyordu.

 

"Eyvallah senin hatırın için gelirim zaten."

 

Ben daha ne kadar şaşırayım bilemedim. Kördüğüm gibi oldum resmen.

 

Benim o eve gitmemi istemezken, kendisi düğünü kabul ediyor ve bir tek Demir'e garezi vardı diye mi böyle yapıyordu? Artık iyice merak etmeye başladım. Bu ikisinin arasında ne geçti de böyle düşman oldular.

 

Gerilim dolu o an bittikten sonra mardinin kültürel yerlerini söz verdiğim gibi Beren'e gezdirdim. Hiç fırsatımız olmamıştı. En azından şimdi gelebiliyorduk.

 

Beren ile bir sürü hatıra fotoğrafı çekip tarihi yerleri gezerken günü böylece bitirmiştik. Tabii bugün Beren'in son günüydü de, akşam gidecekti. Güzel bir zaman geçirmiştik onunla fakat bu kadarmış. Saatler sonra Beren konaktan valizini de alarak gitmişti. Yine tek başıma kalmıştım yani.

 

Hüzünle mutfağa geçerek suyumu içtikten sonra salona gittim. Fakat Esma hanımın sesi ile kapının önünde kalakaldım.

 

" Bunu benim istediğimi kimseye söylemedin değil mi?"

 

" Yok hanım ağam merak etmeyin, benim suçum olduğunu söyledim."

 

" Kimse anlamadı, eminsin yani?"

 

"Yok hanım ağam akıllarına bile gelmediniz."

 

" hıh afferin, artık Çilem gelin aklını başına alır o zaman. Bizden korkması en iyisi burnu havalarda dolanıp durmaz artık."

 

" Merak etmeyin hanım ağam, kimse bir şey de anlamadı. Çilem hanım dersini almıştır."

 

"Senin, Savaş ağanın eve kilitleme emri verdiğini söylemen iyi oldu. Böylelikle ona bir ders vermiş oldum."

 

Ben bunları duyarken, şaşkınlıktan nevrim dönmüştü. Bu kadın nasıl bu kadar ileri gidebilirdi? Sırf sözü dinlensin diye bana herşeyi yapabileceğini mi sanıyor?

 

Asıl soru bunu Savaş'a söylemelimiyim. Kesin kıyamet kopar.

 

O şaşkınlıkla onlara görünmeden odama geçtim. Onlarla kavga etmek falan istemiyordum. Belki Emin'in de zor durumda olmasını istemedim diye böyle davrandım. Annesinin böyle bir şey yapması onu çok üzerdi çünkü. Onun üzülmesini istemiyordum.

 

Hüzünle odaya geçtiğimde ise Savaş banyodaydı. su seslerinden anlaşılıyordu. Bense hâla şoke olmuş haldeydim.

 

Yaman konağında -yani bizim evde- dedem ve babam, burada ise Esma Kadın, nedir benim bu insanlardan çektiğim. Gerçekten hiç son bulmayacak mı!

 

Ben derin düşüncelere dalarken Savaş da bir kaç dakika sonra ıslak saçlarıyla çıktı. Üstü giyinikti. Siyah tişörtü ve pijaması vardı sadece. Bu haliyle bir an liseli gençlere benzemişti.

 

Savaş, saçını havlu ile kurulmaya başlarken, bende ona takılı kalmıştım. Zaman sanki benim için durmuştu.

 

Ben hayranlıkla bakmaya devam ederken benim baktığımı fark eden Savaş ise iş dosyalarına göz gezdirerek konuşmaya başladı.

 

" Öyle bakmaya devam edecek misin?"

 

Bu konuşmasından anca kendime gelebildim. Sanırım Savaş beyimiz de bu durumdan gayet memnun gibiydi.

 

" Bir şey düşünüyordum da gözüm takıldı."

 

" Hımm."

 

Ellerini bağlamış vaziyette bana bakarak gülümsedi.

 

" Ne gülüyorsun?"

 

" Hiç."

 

Gözlerimin içine bakmaya başlarken ister istemez etkileniyordum. Beni niye bu kadar etkiliyordu ki, etkilememeliydim, buna izin vermemeliyim.

 

" Neyse ben uyuyacağım."

 

Yatağa geçip arkamı dönerek uzandım. Tabii Savaş'ın şaşkınlığı gecikmedi.

 

" Sen bana küstün yanlış hatırlamıyorsam."

 

" İstemiyorsan kalkayım."

 

Tek kaşım havada cevabını bekliyordum.

 

" Aman aman kal, sonra ben seni balkondan buraya getirmek zorunda kalıyorum."

 

" Kaldırmanı isteyen yoktu."

 

"Balkonda donmana izin mi verseydim."

 

" Verseydin ne gerek var içeri almana."

 

" Tamam, tartışmayacağım seninle, annem kesinlikle çok doğru söylemiş. Kadınlarla tartışmaya girilmez. "

 

" Annen doğru söylemiş."

 

Arkamı dönüp uyumaya çalıştım ama uyku tutmadı. Sadece Esma hanımın söyledikleri kafamda dolandı durdu. Sanırım biraz endişelenmeye başlamıştım.

 

 

Loading...
0%