Reha abi yutkunarak Savaş'a baktığında, Savaş ise sessizce beni izliyordu. Sanki beklediği bir şeymiş gibi hareket ediyordu. Dâha doğrusu hareket etmiyordu. Sadece beni izliyordu.
Nihayet ikiside kavgaya son vererek bana baktıklarında sorumu tekrarlattım. " Kimin emanetiymişim ben?" Reha abi sendeleyen sesine rağmen cevap vermeye çalıştı. "Yanlış anladın sen benim emanetimsin demek istedim dilim sürçtü."
" Bir tek sana değilmiş, başkasına da söz vermiş, bu da mı bir dil sürçmesi?"
Reha abi sorularımla gerim gerim gerilirken, önce bir şeyler gevelemeye çalıştı ama bunun işe yaramadığını anlayınca olaydan başka türlü kurtulmaya çalıştı.
"Çilem, seni ilgilendirmeyen konulara girme abicim."
Acıyla sırıttım " Sende tıpkı Savaş gibi konuşuyorsun. Bugün burnumu sokmamam gereken şey her neyse beni çok ilgilendiriyor belli ki."
Reha abi şaşkınlıkla Savaş'a bakarken, ne diyeceğini bilemez haldeydi.
"Evet Reha abi, bizde sırf beni ilgilendirmeyen konular için tartışıp kavga etmiştik." Savaş hâla tepkisizdi, sadece beni izliyordu. "Savaş söylemedi. Sen söyle bari, kimin cenazesine gittiniz?"
Bunları duyduktan sonra hem korkması hemde şaşırması beni iyice işkillendirmişti. "Savaş sen söyle, kimin cenazesindeydiniz?" Savaş gözlerimin içine bakarak, birden cevap verdi. " Babaannenin... ölümününden bir yıl geçti neredeyse, mezarlığını ziyaret edip mevlüt okuttuk. Ben ve babamlar da onların yanında olmamız gerektiğini düşündük. Senden de sakladık çünkü onu çok sevdiğini biliyoruz bu yüzden eskileri hatırlayıp, üzülmeni istemedik. " Gözlerini benden hiç ayırmadan konuşmaya devam etti.
"Öyle değil mi Reha?"
" Hı, e...evet öyle. Üzülmeni istemedik."
"Babaannemin mezarlığına gittiniz yani."
Reha abim panikle cevap verdi.
"Evet."
"Benden saklamayı niye gerek duydunuz ki? Zaten bildiğim bir şeydi. Üzerinden çok zaman geçti." Reha abi telaşla araya girmeye çalıştı.
" Dedik ya üzülmeni istemedik."
" Reha abi, bunu mu sakladınız gerçekten?"
"Dedim ya babaannem için üzülmeni istemedik, onu çok seviyordun biliyorsun." Reha abinin hiç de ikna etmeyen konuşmasından sonra konuşmaya devam ettim. "Reha abi, sen bizim anlaşmamızı nerden biliyorsun peki? "Önce gerim gerim gerilse de derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.
" Çilem, Sana zarar gelmesini istemediğim için, berdel günü Savaş'ı aradım. Böyle bir anlaşma yaparak seni korumaya çalıştım. Anca bu şekilde kan dökülmezdi ve sende zarar görmezdin."
" Bunu bana niye söylemedin?"
" Fırsatım olmadı. Onca kargaşadan sonra da anlatmaktan vazgeçtim. Ne de olsa bir yıl sonra yanına geldiğimde her şeyi anlatırdım diye düşündüm."
" Hım." Diyerek geçiştirdim.
Babaannemin taziyesi için gitmişmişler. Daha kötü bir yalan bulamazdım. Benden bir şey saklanıyordu. Ne kadar saklasalardı ben bunun gayet farkındaydım ama bir şeyin de farkındayım ki ne saklıyorlarsa canımı çok yakacağı kesindi.
Bu sakladıkları her neyse ya da her kimse beni olabildiğince en az hasarla çıkartmaya çalışıyorlardı. Bunu görmek zor değildi. Sanırım bunu kurcalamamam gerekiyor. Yeni birşey kaldırabileciğimi zannetmiyordum.
Yeni bir şey öğrenmeye hazır değildim. Bu yüzden hiç bir şey olmamış gibi davranmam benim için daha iyiydi. Savaş'a bakarak Reha abi ile konuştum.
" Reha abi bizi yalnız bırakır mısın?"
" Tabii abicim, arabalar zaten sizde."
Reha abi arabaya binip sessizce gittiğinde Savaş ile nihayet başbaşa kalmıştık. Bir süre sessizdik. Savaş da sadece beni izliyordu tıpkı benim gibi. Yavaş adımlarla onun yanına yaklaştım. Titreyen nefesimle karşısına geçtim.
" Dere kenarındayken, kim olduğumu biliyor muydun?" Bu halimden etkilenmiş gibi bakarken konuşmaya çalıştı. "Hayır, sadece ismini duymuştum. Seni başka biri olduğunu sandım."
" Benden neyi saklıyorsunuz bilmiyorum ama..."
"Hâla mı? Çilem seni ilgilendiren bir şey yok."
Acı bir gülümseme ile ona baktım.
Sonra kollarımla onun boynuna sarılarak bir süre öylece durdum. Savaş bu halime şaşırsa da bir şey demedi.
Ben de bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama birden sarılmak istedim. Sanki sarıldığımda kendimi dâha güvende hissedecektim.
Bazen insanların bir şeyi neden yaptığını anlam veremediği bir nokta vardır ya. İşte ben o noktanın tam ortasındaydım.
Bir süre öylece durduktan sonra sonra o da kollarını bana sararak sıkıca sarıladı. " Sakladığınız her ne ise öğrenmek istemiyorum. Sanırım hiç bir şeye hazır değilim."
Gözyaşlarım usulca süzülürken ne yapacağımı bilmiyordum. Nasıl bir bilinmezliğin içine girdiğimi hiç bilmiyordum. Sadece çekip gitmek istiyordum. Kaybolmak ve hiç var olmamak istiyordum. Savaş bana hiç bir şey demedi. Boynumdan öpüp tekrar başını omzuma yaslıyarak daha sıkı sarıldı. Buna bile itiraz edemedim. Sadece sarılmaya devam ettim.
Şuan, bu âna o kadar çok ihtiyacım vardı ki. Birine sarılmaya, birine sığınmaya çok ihtiyacım vardı. Çünkü hiç korkmadığım kadar çok korkuyordum. Nedenini bilmiyorum ama hislerimde yanılmadığımı da biliyordum. Korku tüm bedenimi iyice sarmıştı. " Korkma, Herşey geçecek..."
Savaş'ın sesi ile huzurla gözlerimi yumdum. Aklımı okuyordu resmen. Ne hissettiğimi, ne yaşadığımı hissedebiliyordu sanki. Bu beni rahatlatmıştı. İlk defa korkmama rağmen kendimi güvende hissettim.
İlk defa yalnız kalmadım ve ilk defa beni anlayan birisi vardı.
Savaş'tan yavaşça uzaklaşarak yüzüne baktım. Bana olan bakışlarında farklı bir şey vardı sanki. Eskiden çok dâha farklı bir şey...Hüzünle umuda karışık bir şeydi...
Ne kadar kaldık bilmiyorum ama ikimizde sessizdik. İki sessiz ruhlardık.
İki hafta sonra
🌸🌸🌸
Soylu ailesinin gelini İdil'i tanıdıkça çok sevmiştim. Nazik ve anlayışlı bir kızdı. Her ne kadar Hejan'ı ben sanması canımı sıksa da onun da bir suçu yoktu tabii. Gelemeyen bendim ne de olsa.
Bu gece kına vardı. Yarın da düğün olacaktı. Zaman çok çabuk geçmişti. Reha abim ve Savaş'ın beni kurtarmaya çalışmak için birnplan yaptıkları hiç aklıma gelemezdi. Reha abimin berdel günü her şeyi kabullendiğini zannederken aslında beni kurtarmak için çoktan planlar yapmıştı.
Ben bu düşüncelere dalarken, sevdiğim kürt müziği ile dikkatimi şarkıya verdim. Aynur Doğan'ın, keçe ki kurdani şarkısı açılmıştı birden.
Ben de onları izlerken kızların ısrarı ile en sonunda ayağa kalkıp oynamaya başladım.
Kürt müziklerini severim ama dilini pek anlamam. Çünkü Zazaydım, o yüzden dâha çok zaza dilini kavrıyordum. Babamla kürtçe biliyorlar ama benim yanımda ya da kendi aralarında hiç konuşmazlar. Dışarda Kürt arkadaşları olsa konuşurlar. Bizim ailede zazaça çok konuşulur. Biz çocuklarla çok konuşmasalar da büyükler evdeyken kendi aralarında konuşurlardı. Bu sayede dilimi anlıyordum. Hiç değilse kendi dilime yabancı değilim. Buna şükrediyorum.
Efeoğlu ailesinden de Sadece Savaş hem Zaza hem kürtmüş. Şöyle, annesi bir kürtmüş. Babası ve diğer bütün ailesi de tamamen zaza. Şöyle ki Zaza dili Kürtçenin farklı bir lisanı diyorlar. Bunu pek bilmiyorum. Ama evet buraz benzerliği var. Biz de kültür ama farklı bir lehçede. Yani öyle duydum. Neyse konuya döneyim.
Müzik sona erdikten sonra yüksek yüksek tepelere türküleri söylenerek gelinin etrafında mumlarla dönmeye başladık.
Gelinimizin etrafında dönmeyi bıraktıktan sonra da kaynanası geline kına yakarak zılgıt çaldı. Ardından diğer kadınlarda zılgıt çalarak hayır duaları ederken kalabalığın içinden bir kadın keyifle konuştu.
"Eee! Darısı diğer oğlun Demir'e olur inşallah."
Kadın büyük umutla cevap verdi."İnşallah! Etrafta aylak aylak gezmesinde bıktım."
Herkes buna katıla katıla gülerken ben de güldüm. Kadının oğlundan çektiği belliydi. Kim bilir kaç defa evlenmesi için dil dökmüştür. Klasik kürt annesiydi işte.
Kınada sonra herkes eski oturdukları yere geçerek kendi aralarında hoş beş etmeye başladı. O sırada gelin ve arkadaşları de çepiklerle oynamaya devam etti.
Ben onları eğlenerek izlerken yanıma gelen yabancı bir kadın ile yüzünü çevirdim
" Pardon, siz Savaş ağanın karısısınız öyle değil mi?" Şaşkınca cevap verdim. "Evet, Çilem ben. Buyrun." Yapmacık gülümsemesiyle elini uzattı. "Bende....adım Özge bu arada." Kafamı karışmış şekilde karşılık vererek elini sıktık." Memnun oldum, benden tam olarak ne istiyorsunuz?"
Kız kaşlarını ciddiyetle çatarak konuşmaya başladı. " Savaş ağanın eşini görmek istedim. Burda sizi görürken bir tanışmak..." Kız cümlesini bitiremeden Esra birden araya girmişti.
" Özge sende gelmişsin."
" Esra...evet canım bende geldim."
Kız Esra'yı gördüğünde duraklasa da konuşmaya nihayet devam edebilmişti.
" Uzun zaman oldu."
" Öyle öyle. Neyse Çile..."
" Özge bir gelsene, uzun zaman oldu konuşmayalı. Şimdi konuşacak ne çok şeyimiz vardır!"
Kızın kolundan tutarak çekiştiremeye başlarken şaşırmıştım. Esra niye bu kadar tuhaf davranıyordu? Bu yaptıklarına bir anlam veremiyorum.
Tam Esra'nın peşinden gitmek için kalkacaktır ki Zara'nın sesi ile durakadım. " Çilem..." Yanıma oturarak konuşmaya devam etti.
" Yılmaz'ı hiç gördün mü sen?"
Elinden tutarak teselli eder gibi konuşmaya çalıştım. "Zara kaç gündür eve uğradığı yok maalesef, nerde olduğunu bilmiyorum."
" Başına bir şey gelmemiştir öyle değil mi?"
" Saçmalama, bir şey olsa Savaşlar bu kadar rahat olur mu hiç?" Heyecanla elimi sıktı. "Öyle değil mi? Söylerler zaten." Elini teselli eder gibi sıkarak heyecanla cevap verdim. " Tabiki öyle!"
Zara, söylediklerimle rahat bir nefes alırken Son kez konuştum. " Rahat ol bir şey yok. O gayet iyi."
Gülümseyerek ona baktığımda o da gülümsedi. Gerçekten ona baktığımda içimde sadece hüzün vardı. Ben kendimin kötü durumda olduğunu zannederken Zara benden dâha betermiş. Bunca yıl hep bir pürüz bulup şikayet etmiş içinde. Sanırım elindekilere rağmen şükretmeyi bilememişti.
Zara ile hâla otururken, Esra'nın sesi ile ellerimizi ayırdık. " Hadi ama, oturmaya mı geldik. Gelin oynayalım."
Esra kolumdan çekiştirerek kaldırmaya çalışırken mızmızlanir gibi yüzümü ekşiterek oynamak istemediğimi söylediğimde dâha çok ısrar etmeye başladı. Fakat inadım uzun sürdüğü için, en sonunda vazgeçmişti ama Zara ikna olarak ayağa kalkarken, Esra ile piste çıkıp kızlarla oynamaya başladılar. Ben onları eğlenerek izlerken Sevginin yanıma gelmesi ile ona döndü. Sevgi kulağa yaklaşarak bir şeyler anlatmaya çalıştı.
"Çilem, şu yanına gelen Özge varya."
" Ee!.. ne olmuş ona?"
" Esra'yı dışarı çıkartırken duydum. "
"Ne duydun Sevgi, düzgün anlat şunu!
Önce bir tereddütlüydü. Fakat uzun sürmeden kendini toparlayıp konuşmaya devam etti.
"Esra ona buraya hangi hakla gelirsin diye kızdı sonra "Savaş abi artık evli biri senin gibi ayran gönülü değil rahat bırak artık onu" Diyerek karşılık verdi.
" Kim bu Özge?"
"Bilmiyorum ama sonra dışarı attı resmen. Arkasından da bir kız Özge denen kızın yanına gitti. "Ne zaman akıllancaksın sen? Savaş' tan artık vazgeç, içerde karısı var hiç mi utanman yok!" diye bağırdı.
Ben şaşkınlıkla Kaşlarımı kaldırırken konuşmaya devam ettim.
" Eski sevgilsi mi?
" Dur ki sonra " Ben üç günlük kızdan mı korkacağım, Esra ya bak bide bacak kadardı eskiden şimdi beni kovuyor." Dedi. Kızda pes çekti. Fakat kız durmadı. ' Selen ben Savaş'ı tanıdığımda Çilem denen kız da bacak kadardı hâla ben ona mı kaptıracağım? Diyerek çemkirdi resmen. O an kızın boğazına yapışmak istedim." Öfkeyle ellerini boğma pozisyonu yaparken birden kendine gelip ellerini indirdi.
" Nyese, kız kollarından tutup kendine getirmeye çalışarak konuşurken, o ise s***ne takmıyordu. Kiz" Kendine gel artık o seni hiç bir zaman sevmedi, sevmezde onun gözü karısında başkasını görmüyor ne zaman anlayacaksın. Dediğinde hemen şom ağzını açmaya devam etti."
Birden Sevgi ağzını yamultarak kızın taklidini yaptı." O çiyan benimle bir değil anladın mı! O kız benimle boy ölçüşemez. Gerizakalı, sanki sen boy ölçüsecek kapasitedesin ya!"
Heyecandan kuruyan boğazıma yutkunarak konuşmaya devam etti.
"Bunları dedikten sonra kız ona tokat atarak kendine gelmesi gerektiğini söyleyip durdu. Kızın gözlerinden alev fışkırıyordu. O da arkadaşının bu halini kaldıraramamış demek ki."
" Ee, bu kadar mı?"
" Kızım sana ne dediğimi duydun mu? Kızın Savaş ağamda yani senin kocanda gözü var."
"Ateş olsa cürmü kadar yer yakar Sevgi.
" Hiç mi korkmuyorsun sana zarar verecek diye valla aşktan gözü dönmüş gibiydi."
"Sevgi bir kaç saat önce tanıştığım kız beni korkutamaz, ben el kadar çocukken çok daha acı şeyler yaşadım. Bunu sende biliyorsun. O kız benim için hiç bir şey ifade etmiyor."
Aslında biraz ürkmüştüm. Kızın yapacaklarından korkuyordum fakat bunu Sevgiye hissettirmeden. Çünkü o benden daha çok korkmuş gibiydi.
Hâla endişeyle bana bakarken kolunu sıvazlayarak sakinleştirmeye çalıştım
"Korkma bana hiç bir şey yapamaz o, ben bir hanım ağayım, bir hanım ağaya kolay kolay bulaşamaz."
Gülümseyerek rahat olduğmu göstermeye çalıştım. Tabii rahat olmam bir şey ifade etmiyordu ama bunun şimdilik bir önemi yoktu.
O da endişeli gülümsemesiyle karşılık verdi.
******
Bir kaç saat sonra nihayet kına gecesinin sonuna gelmiştik. Herkes dağılırken biz de dağılarak evimize döndük. Bütün gün giydiğim kırmızı ve beyaz karışımı abiyenin altına o yüksek topuklular canımı çıkarmıştı. Bu yüzden odamıza geçer geçmez koltuğa oturarak topukluları ayağımdan çıkararak ayaklarımı ovmaya başladım.
"Madem bu kadar acı veriyor giymeyin sizde." Savaş'ın bu basit çözümüne gözümü kısarak dinlediğimde omuz silkti.
" Sevgili kocacığım, bunu anlayamazsın. Anlamanı da beklemiyorum zaten." Bu cevabından sonra koltuğa yaslanıp gülerek devam etti. "Sanırım asla anlayamam."
"Kadınlarla ilgili hiç bir şey anlayamazsınız. Bir erkeğin hayatı daha kolaydır. Örneğin bir davetiçin takım elbise yeter. Bir de üstüne ayakkabı uydurmak zorunda değilsiniz.
" Sana da bir takım elbise alalım o zaman. Altına da bizim ayakkabımızdan. Mis! Ha ama bak zamanım yok diyorsan benimkileri giyebilirsiniz. Hiç sıkıntı etmem." Sırıtarak yayılmaya başladığında yastığı yüzüne fırlatarak sinirle devam etti... " Ha ha ha çok komik!"
Yastığı eliyle yakalarken sırıtmaya devam ediyordu.
" Fakat her şeye rağmen üstündeki elbise..."
Bir an iç cektim " Çok mu kötü olmuş? ay öyle değil mi? Bende hiç beğenmedim. Çok kötü durmuş."
Huzurla gülümseyerek konuşmaya devam etti. " Yoo, aksine çok güzel olmuşsun demek istedim." Bir an yutkundum. Bu adam niye romantik adama bağladı şimdi. Yok yok, sadece elbiseyi eleştirdi. Kendine gel Çilem. İlk defa mı bir erkekten iltifat alıyorsun. Elbette ilk defa benim çok zeki beynim! Lisedekiler güzel giyindiğimi doğru düzgün göremediklerini için pek iltifat etmezlerdi bana.
Bu düşüncelerle kafayı yememe ramak kalırken sesi ile kendime geldim. "Ama..." Yavaş yavaş yürüyüp biraz dâha yaklaştı. Sonra elini başımın arkasına alarak tokamdan tutarak çekti.
" Ama saçın açıkken daha güzel görünüyorsun."
Benim kalbim artık atmayı da unutmuş olabilir. Kalbim orda mısın?
Biraz daha yaklaşarak saçlarımı kenarlara dağıtmaya çalışırken bana yakın olduğunun farkında değil miydi? Yaklaşmasından zaten etkileniyorum. Buna şimdi vursam yeridir. Fakat hareket edemiyorum. Donup kaldım ben!
O bazı tutamları arka tarafa dağıtırken biraz dâha yaklaştı. Beni kokladığına yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Sanırım şampuanımın kokusu keskin çıktı. Ben de zaman zaman etkileniyorum şampuandan doğrusu. Ne saçmalıyorsun Çilem! Ne şampuanı ne kokusu! Kafayı yedin iyice.
Saçlarımı tamamen düzelttikten sonra benden uzaklaşarak çenemi tuttu.
"Böyle daha güzel."
Kısık bir nefes verirken Savaş ise bu halime sırıttı. O sıra da gamzeleri beliginleşmeye başlamıştı.
Bir süre dâha gözlerime baktıktan sonra çenemi bırakarak kapıya yöneldi. Sırtı bana dönüp ardına bile bakmadan yürümeye başladı.
"Ben aşağı iniyorum, sende rahat rahat üstünü değiştir."
Bense mal gibi oturmaya devam ettim.
Bunu bilerek mi yapıyordu anlamıyorum ki.
🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋🦋
Sabah gözlerimi açtığımda Savaş eli ve bacakları ile koala gibi yastığa sarılmış vaziyetteydi. Gülümsedim, çok huzurlu görünüyordu.
Erkekler hep böylemidir? Bizim Mert de hep böyleydi. Çocukken içlerine işliyor koala gibi sarılmak herhalde.
Bu halini kıkırdayarak gülerken ayaklanarak boy aynasına geçtim. Saçlarımı bağlamak için toplamaya çalışırken birden dona kaldım. Toplamaya çalıştığım saçımı serbest bırakarak uzunca bir bakmaya başladım.
Aynaya bakarken sadece gözlerimdeki hüzne odaklanırdım. Yüzüme de üstün körü bakar düzeltirdim. Ama şimdi...şimdi bambaşka bir kadın vardı karşımda.
Kendi kendime konuştum birden..
" Ben güzelmişim ya!"
Kendi kendime konuşurken birden arkadan gülme sesleri ile yerimde zıpladım. "Bunu yeni mi fark ettin?"
" Ne?"
"Herkes güzel derken öylesine mi diyor sanıyorsun?"
" Sen...sen ne ara uyandın?"
"Sesin sayesinde yatağımdan fırlamak üzereydim."
"Ha ha ha çok komik."
Kollarımı bağlayarak somurturken gülmekten gözünden süzülen yaşı silerek ayağa kalktı. Sonra yavaş adımlarla yanıma yaklaşarak konuşmaya devam etti..
" Benim dediğime de inanmamış gibisin."
Bu dediğinde etkilenmiş gibi kendi kendime konuştum. " Güzel miyim gerçekten?"
Çilem ne saçmalıyorsun sen çık hemen odadan, rezil oldukça batıyorsun.
"Bunu hiç inanmamışsın belli, ama güzelsin. En azından benim için "
Şakayla ciddiyete karışık gülümserken ne tepki vereceğimi bilememiştim. Bu yüzden, bu anı bozmak gibi kötü ama kararlı bir fikir oluştu beynimde.
"Neyse çok acıktım ben aşağı iniyorum."
Kaçar gibi yürüyerek kapıyı açıp çıktığımda. Hızlı hızlı nefes almaya başlamıştım. Kalp atışlarım iyice hızlanırken, durması için biraz bekledim. Kendimi toparlayarak sakinleştikten sonra da derin bir soluk alarak aşağı indim.
Herkes kahvaltısını yapmaya başlamıştı bile. Evin erkekleri çoktan çıkarken, bir tek Emin kalmıştı. Sanırım Emin'in bugün gidecek bir yeri yoktu. Gerçekten bu kadınların arasında kalmaya korkan çocuk tek erkek olarak rahat rahat oturuyordu. Eh tabii, onunla değil, gelenlerle uğraşıyorlar. O evlenmeyene kadar 'kafası rahat' dememe kalmadan arkadan tıpkı Hejan'ın sesi gibi çıkan tiz ses ile bir kadın girdi. Tabii görünce hatırladım. Bu Emin'in gelecekteki müstakbel geliniydi. Kız, heyecanla masaya geçerken Emin telefonunu kapatarak stresle ayaklanmaya çalıştı.
Tabii kızdan hortlak görmüş gibi kaçmakta haklıydı. Emin'in de dediği gibi bir Esma Sultan dâha kaldırabileceğimizi sanmıyordum. Emin tuzla buz olurken kız bozulmuş gibi surat aşarak canı sıkkın halde masaya oturdu. Bir an içim acıdı. Aslında bu kızcağızın kötülüğünü de görmemiştim pek. Belki de sandığım kadar kötü biri değildir.
Masaya geçerek otururken birden Hejan'ın ciyak sesi ile günlük laf egzersizlerine başlamıştık. Bari yemeğimi yeseydim. Açım ben!
"Teyze Yeni geline de huy olmuş geç uyanmak. Eyice alışmış buna."
" Benden mi bahsediyorsun?"
"Senden tabiki başka kimden bahsedeceğim."
"Hejan!"
Kızın omzu korkuyla titrerken, ben de korkmadım desem yalan olur. Savaş'ın gür çıkan sesi beni şaşırtırken, aşağı inerek konuşmaya devam etti.
"Hejan! Sen misafirsin, misafirliğini bil. Bu evin düzenine karışmak sana kalmamış." Savaş'ın sinirli sesi ile Hejan korkarken kendini savunmak için hemen harekete geçti. " Ağam ben sadece..."
"Bende geç uyandım o zaman bu ikimizin sorunu, yani seni ilgilendirmez. Bir daha karıma laf yetiştirmeye kalkma yoksa kapı orada!"
"Affedin ağam. Valla kötü niyetim yoktu."
Savaş ceketini tamamen giydikten sonra dışarıya doğru yönelirken Hejan'ı kâle bile almadı. Ben ise Hejan'ın bu ürkek tavrına giz devirerek Savaş'a döndüm. "Nereye?" Öfkeyle konuştu. "İşe tabii ki!"
" Ya kahvaltı?" Hejan'a sinirli bir şekilde bakarak bana tekrat bana döndü. " İştahım yok siz devam edin."
Hejan bu duruma iyice sıkılırken dâha fazla kalamadan dolan gözleriyle yukarı çıktı.
Ben ise elime ekmeğimi çatalımı alıp, kahvaltı yapmaya başladım. Bu keyifli halim Esma hanımı sinirlendirmis olacak ki daha fazla dayanamadan ayarlamaya başladı. " Gördün mü yaptığını! Senin yüzünden yeğenim fırça yedi."
"Yeğeniniz sonuna kadar hak etti Esma hanım, kim oluyorda bana hesap soruyor."
"Sen çok oldun Yeni gelin."
"Asıl siz çok oldunuz Esma hanım, beni önce bir karanlık bodruma hapsetmeye kalktınız şimdi de yüzsüz gibi bana hesap soruyorsunuz. Siz kimsiniz? Gerçekten kim olduğunuzu sanıyorsunuz? Savaş'ın Hejan'ı kendisi için getirdiğini anlamayacak kadar aptal olduğunu mu düşünüyorsunuz?"
Kadın şaşkınlıkla bana bakarken sırıtarak devam ettim." Gerçekten! Savaş her şeyin farkında, ben de öyle!"
Kollarını bağlayarak sandalyeye yaslandı. Sonra cüretkar bakışlarıyla beni alt ettiğini düşünerek konuşmaya devam etti." Sen şimdi bir kabardın değil mi?"
Hayretle baktım. Etrafımda neden hep böyle insanlar vardı?
" Dikkat edin, sizin üstünüzde patlamasın."
" Terbiyesize bak! Benimle nasıl konuş..." Hemen sözünü keserek devam ettim." Ayrıca yeğeninize söyleyin, kocamın etrafımda dolanmayı kessin. Yoksa sonu çok fena olur."
Esma hanım sözünün kesilmesine rağmen keyifle gülümseyerek cevap verdi. " Ne o? Savaş üstüne kuma getirir diye mi korkuyorsun?"
Kıkırdayarak yediğim yemeği zor bitirdim. Artık bu hali komik gelmeye başlamıştı. Hem de traji komik. Çok zavallı durdu şuan. " Az önce Yeğeninize bağıran Savaş'tan bahsediyorsunuz değil mi?"
" Neredeyse iki aydır evlisin. Bir bebek haberi alamadık." " Ne olmuş?"
Esma çarpık gülümsemesi ile devam verdi. " Burada, evli olan herkesin bir çocuğu vardır gelin. Osman abim elbet torun isteyecektir."
" Savaş'ın da dediği gibi, sizi hiç ilgilendirmez. Bu bizim hayatımız."
Tüm bu konuşmaları şaşkınla izleyen
Esra ve Gülsüm, Birden Esma hanıma döndü. Esma hanım burnundan soluyarak ayağa kalktığında dâha fazla konuşmadan yeğeninin arkasından gitti.
Gülsüm ve Esra birden bana döndüklerinde ben ise gayet sakin bir şekilde kahvaltımı yapmaya devam ettim. Kızlar aval aval bana bakarken bu hallerine gülmemek için zor tuttum kendimi.
Kahvaltımızı bir şekilde son bulduktan sonra gelinin evine giderek hazırlıklar için orda bulunduk.
İdil'in duvağını da taktiklerini Esra heyecanla elimi açıp konuştu.
" Allah'ım sen biliyorsun duamı amin."
Kızlardan biri de sırıtarak Esra'ya baktım. " Şuan sen ne yaşadın?"
" Ah ah bir bilsem bende."
Biz Esra'nın bu haline gülerken davul zurna sesi mahalleyi çoktan sarmıştı. Davul ritimli bir şekilde çalarken aklıma bizim düğünümüz geldi. Savaş'ın beyazlar içinde konağa girişi aklıma geldikçe yüzümdeki gülümseme hiç geçmiyordu. Sanırım bana huzur veren en güzel an oydu.
Tamam, sakin ol Çilem. Sen onu sevmiyorsun. Sadece senden hoşlanmasından etkileniyorsun. Yani çok kaptırma kendini olur mu? Burdan gidene kadar kalbimi aşka karşı soğutmam gerekecek. Yoksa ben bu halimle kafayı yerim.
Davul zurna sesi , kapının önünde durduğunda İdil heyecandan başını eğmişti. Sanırım biraz utanmıştı.
A** ben niye bu kadar utanmadım. Her halde bir ben arsız çıktım. Ya da yok yok onlar gerçekten karı olacakları için olabilir. Evet evet, belki bu yüzdendir.
Şahin ağa gelinin yanına giderek duvak üstündeyken yanaklarını avuçlayarak başından usulca öpüp koluna girmesini bekledi. İdil, ürkek hareketleriyle koluna girerken gülümsedim. Bir söz ne kadar da anlamlı geldi burda. Erkeğe merhamet, kadına utanmak yakışır. Gerçekten de güzel bir portre çıkmıştı.
Gelin ile damat dışarı çıkarken bizde arkalarından çıkarak bizim erkeklerin yanına geçtik. Savaş ve Emin bizi götürmek için beklerken, ben ise gülümseyerek yanına gittim. O sırada Savaş,yaslandığı arabadan kopara büyülenmiş gibi bana bakmaya başlarken bir an utandım.
Ooo! Hayret Çilem'cim. Sende de utanma varmıymış. Gerçekten bir an ruhsuz olduğunu sandım.
Başımı hafifçe eğerek gitmeyi bekler gibi yaparken, Esra'nın sesi ile bu büyülü an bozulmuştu.
"Huu abi burda mısın? Hadi gelinle damat çoktan gitti. Geç kalıcağız."
Esra'nın ikazı ile kendine gelip sirkelenirken gülümseyerek yanıma yaklaşıp elini tutmam için uzattı.
Karşılık vererek elini tutarken usulca arabaya bıraktı. Kalbim o kadar hizlanmıştı ki yüzümdeki gülümsemeyi durduramıyordum. Gerçekten bir kadın olduğumu hissettim. Aslında hayatta olması gereken de bu değil miydi? Bir kadını kibar ve nazik olmak. Çünkü kadın böyle güzel hissediyordu. Böyle özel hissediyordu. Aynı şey erkekler içinde geçerli elbet. Nasıl bir erkek kadını kibar ve nezaketle yaklaşmasıyla aynı şey kadın içinde gecerliydi. Kadın da eşine güzel ve özel hissetirmeliydi. Herşey karşılıklı bir döngüyü aslında.
Bir an düşündüm de hata mı yapıyordum acaba? O geceyi olanları anlatmayarak, gerçekleri onun ağzından duymaya çalışmayarak kötü mü yapıyorum?
"Bizde böyle bir ambiyans yok valla güya kardeşiz arkadaş." Esra'nın sesi ile sirkelenirken Savaş göz devirerek Esra'nın kapısını açarak başından def etmeye çalıştı. "Çok konuşma Esra. Gir içeri!"
Esra'nın bu haline sırıtarak ben de göz devirdim. Gerçekten büyümemiş bir kız gibiydi Esra. Abisini kıskanıyordu bildiğin.
Savaş şoför koltuğuna geçerken sırıtarak Esra'ya döndüm. " Esracık!" Savaş'a dönerek konuşmayı sürdürdüm. " Sen de kendi kocandan görürsün artık bu ambiyansı."
Savaş, anahtarı çevirerek sırıttı. " Tabii tabii! Rüyasında bunu görebilir."
Esra dudak büzerek koltuğa vururken ben ise Savaş'ın bu tavrına göz devirdim.
Arabayı çalıştırdıktan bir süre sonra nihayet düğün alayına gelerek arabadan indik. Hepimiz teker teker indikten sonra bizi kır çimenlere ve çiçekleri ile kocaman bir bahçe karşıladı. Etrafı hayretle bakarken belimden sarılmam ile yüzümü çevirdim. Savaş " Hadi gidelim." Diyerek ilerlerken ben de bir şey demeyerek ilerledim.
Gelin ve damat masalarına geçerken düğün yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başlamıştı. Düğün sahipleri misafirlerini karşılarken biz de dahil olarak bir köşeye geçtik. Adetimizde olduğu gibi kadınlar ve erkekler ayrı taraflarda masalara geçmişti. Ben ve olması gereken buydu. Hem güzel hem de nezaket dolu bir davranıştı. Çünkü yabancı bir erkeğin yakınlarında olmasından rahatsız eden kadınlarımız vardı. Bu onların rahat etmesi için çok güzel bir detaylı. Bizim de düğünümüz öyleydi. Sadece gerektiğinde evlatlar ya da eşler eşlerinin annelerinin yanına konuşmak için gider sonra da ayrılırdı.
Savaş erkeklerin olduğu tarafa giderek bazı ahbap ve arkadaşlarıyla selamlaşıp el sıkışırken Ben de kadınların olduğu tarafa geçerek sessizce oturdum. Düğünü izlemekle meşgul olurken herkes yavaş yavaş halaya girmeye başlamıştı. Bizim evin erkekleri ve Savaş da halaya girerken ben ise gülümseyerek onu izledim. Bu adam niye bu kadar etkileyiciydi. Onu izlemeye devam ederken önümde oturan kız arkadaşını dürterek ağzının suyuyla konuştu. " Baksan şuradaki çocuk ne kadar da yakışıklı. Geniş omuzları da beni benden aldı."
Bunlar kimden bahsediyordu diye korkuyla bakarken yanındaki kızın cevabı ile korktuğum başıma geldi. "Kız Savaş ağa. Aman deyim sus. Karısı da buralardadır. Valla bu dediklerini duyarsa parçalar seni."
Gözünü devirerek cevap verdi. " Ama çok yakışıklı be! Allah'ım tövbe tövbe. Evli barklı bir adam. Şeytanın dürtmesine geldim Allah'ım vallahi bak."
Kız bunu diyerek yüzünü eğip yana döndü. Arkadaşı da sırıtarak konuşmaya devam etti. " Afferim, akıllı ol azıcık. Şimdi sus, bir duyan olacak."
Bu kızı parçalardım ama neyseki edebli bir kız çıktı. Kız zaten utanmış, bu halinden sonra dâha çok utandırmaya gerek yoktu. Ama bu Savaş'ın orda daha fazla olursa delirmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Diğer kızlarında halayı izlediğini düşünürsek gözü carpabilir. Yâni ayağa kalkıp yanına gitmem iyi olacaktı. Hırsla ayağa kalkıp yanına gitmek için yürürken kocamı konuşan kızların yanından geçerek halaya girmeye niyetlendim fakat benim gelmem ile halay bitmişti. Savaş arkadaşlarından ayrılırken beni fark etmişti. Bir an kafası karışmış şekilde bakarken kendine gelerek benim gibi yürümeye başladı.
" Güzelim, hayırdır? Niye geldin?"
" Şey...ben de halay oynamaya geleyim dedim ama şanstan bitti."
Bu halime gülümserken bir adım daha yaklaştı. Tam o sırada romantik müzik çalışırken gelin ve damat ortaya geçerek dans etmeye başladı. Onların bu halini izlerken yutkundum.
Hass... şimdi kalkmanın sırasımıydı Çilem. Oturmaya devam etseydin ya!
Diğer çiftler de yavaş yavaş dansa geçerken ben ve Savaş birbirimize bakakaldık. Tabii ben süt dökmüş kedi gibi korkarak bakarken, Savaş ise zafer kazanmış gibi haylazca sırıttı.
Savaş, adım atmaya başlayaraj yaklaşmaya başlarken ben ise yutkunmadan edemedim. Ellerim heyecandan terlerken adımlarına devam etmişti. Bir adım... bir adım dâha derken bana tamamen yaklaşarak belime sarılıp dans etmeye çalıştı. Ben titreyen elime rağmen elini kavrarken, biraz dâha yaklaşarak kulağıma eğildi.
" Biraz fazla güzel olmuşsun."
" Bu iltifat mıydı şimdi?"
" Bu eğer şu arkamdaki erkekler sana tren gibi bakmaya devam ederse kavga çıkacak demek." Şaşkın gözlerle bana bakan tarafa baktım. O sırada Savaş bu halime söyleniyordu. " İnadıma mı yapıyorsun sen?"
O bu hâlime kızarken ben ise bana bakan o densizlere öyle sert baktım ki, biraz daha bana bakarsanız buradan cenazeniz kalkar mesajı vermeye çalıştım. Yüzünü hemen çevirdiklerinde Savaş'ın sırıtma sesi geldi. " Ben bile bu bakıştan korktum."
Hemen beni döndürül kadınların olduğu tarafa çevirerek konuşmaya devam etti. "Yine de böyle daha iyi yoksa elimden kaza çıkacak."
Ona kıkırdayarak bakarken o ise neye gülüyorsun dercesine baktı. Başımı iki yana sallayarak dans etmeye devam ettim.
Fakat bir süre sonra Savaş ile dans etmeye devam ederken, gerildiğini fark ettim. O sert bakışlarıyla etrafına bakarken onu izlemekten kendimi alamadım. " Bu halini hiç sevmiyorum."
Bu ses bende mi çıktı? Lütfen çıkmamış olsun. Allah'ım lütfen bu gerçek olmasın. Adama rezil oldum resmen.
Savaş yumuşayan yüzüyle bana döndü. Bu dediklerime önce şaşırsa da hoşuna gitmiş gibi gülümsedi. "Neden?" Onunla belki de ilk defa bu kadar yakınmış gibi konuşuyordum. Yâni en azından ben öyle hissediyordum. "Sinirli halin beni de geriyor."
Batırdık sıvıyalım bari.
Yine gülümseyerek kulağıma hafifçe eğilip daha çok sarıldı. " Senin de bu çocuksu hallerin çok güzel oluyor. Benim yanımda rahat olmanı seviyorum. Hep böyle ol."
Savaş'ın bu haline gülümserken bir an ondan etkilendiğini söylememek için kendimle büyük mücadele içine girmeye başladım.
O beni yine kendine çekerek dans etmeye devam ederken ben ise yutkunarak tüm cesaretimi toplayıp konuşmaya çalıştım. " Savaş..."
" Efendim?" Savaş gözlerimin içine bakarken yutkunarak cevap verdim. "Sanırım sana aşık olmaya başladım."
Savaş bir an şaşırmış gibi olsa da huzurla gülümseyerek bana yaklaşmaya başladı. " Ben de sana aşık oldum Peri kızı. Senden başka hiç bir şey düşünemez hâle geldim."
Bir nefes kadar yaklaşırken konuşmaya devam etti. " Ne kadar zamandır bunu söylemeni bekliyorum. Haberin var mı?"
Yutkunarak gözlerine baktığımda kulağıma gelen sesi ile irkildim. "Çilem, iyi misin?"
Bir an kendime gelirken ellerimi gevşettim. Az önce ne yaşamıştım ben. Gerçekten bunları hayal etmişmiydim. Ne kadar derin bir hayale dalmışsam artık. Gerçek zannetmiştim.
" Dalgın görünüyorsun. İyi misin?"
Hâla benimle dans ederken endişeli gözlerle yüzümü süzdü.
Kollarımı hemen indirerek biraz uzaklaştım. Savaş bu ani hareketime şaşkınlıkla bakakalırken Ben ise yutkunarak konuşmaya çalıştım. " Ben yoruldum. Biraz oturmam gerekiyor."
" İyi misin? Başın mı dönüyor? Bir an daldın."
Sakince konuşmaya devam etmeye çalıştım. "İyiyim merak etme. Sadece biraz yoruldum.
" Peki, bir şey ihtiyacın olursa çağır beni, ya da ara gelirim."
Şüpheli ve kafası karışık bakışlarla beni izlerken ben ise " Tamam." Diyerek yerime geçtim. Savaş ise ardımdan bakakalmıştı.
Bir süre bakmaya devam ettikten sonra arkasına dönerek bize bakan iki adamın yanına giderek bir şeyler konuştu. Ben endişeyle ona bakarken adamın bileğini tutarak çevirdiğini görünce birden ayaklandım. Fakat benim ilerlememe gerek kalmadan Polat abi yardıma yetişti. Savaş'ın Omzunu yatıştırır gibi vururken ben ise endişeyle onları izledim. Savaş Polat abiye baktıktan sonra bana döndüğünde benden bahsettiğini anlamıştım.
Savaş bir süre gözlerime bakarken Polat abi yine konuştu. Seslerini duymasam da benim endişelenmemem için durması gerektiğini söylediğini tahmin edebiliyordum.
Polat abi Savaş'ı da yanına alarak damatın yanına gitti. O sırada arkamdan bir kaç kadının sesi geldi.
"Gördün mü? İdil önce başka birini seviyordu ama onu postalayıp bir ağa karısı olmak için hemen Şahin ağa ile evlendi.
Göz devirirken üstlerine atlamamak için kendimi zor tuttum. Bu lüzumsuz dedikodunun ardını neyseki biliyordum.
İdile görücü olarak adam getiren bir kadın önceleri onu razı etmek için kırk takla atmış Ama İdil istememiş, kadın da buna sinirlenmiş belli ki. Şimdi de böyle yalan yanlış şeyler söyleyip duruyor belli ki. Allah böyle kadınların dilinden korusun insanı. Yaptıklarının ardı arkası yok.
Sinirle soluk alıp, yanlarına geçerek bir sandalye çektim.
Kadınlar kendine birden çeki düzen verdi. Neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Kendilerini tanımayan bir hanım ağa yanlarına oturmuştu. Şaşırmaları gayet normal.
Gülümseyerek herkese tek tek ismini sorup cevabını aldıktan sonra kollarımı bağlayarak konuşmaya başladım.
" Demek İdil'e damat getirmeye çalışan sensin."
" Hanım ağam..."
" Ve bu da yetmiyormuş gibi istemediği için iftira atmaya çalışıyorsun."
" Beni yanlış anladınız han..."
"Kes! Ben duyacağımı duydum. Sen hiç mi Allah'tan korkmazsın, genç bir kızının günahına girmeye hiç mi çekinmiyorsun!"
" Hanım ağam Valla..."
" Vallahi de diyor! Bari yemini karıştırma yalan söylerken. Üçünüze söylüyorum, eğer ki bu dedikoduyu herhangi bir yerden duyayım, işte o zaman bitersiniz. Kimseyi suçlamam sadece siz üçünüzü suçlu bilirim anladınız mı? Ve bunun bedelini ağır ödersiniz."
Kadınlar susmuş vaziyette Başlarını öne eğdi. " Hem bunu bir Şahin ağa duysa, sizce size ne yapar." Alt dudağımıısırarak başımı salladım. "Düşünmek bile istemiyorum Dikkat edin, o diliniz sizin sonunuz olmasın."
"Aman hanım ağam, gözünü seveyim Şahin ağama bir şey deme, hiç bir şey demeyiz yeminle."
"Hele biriniz bir şey söyleyin, hele bir yerden bu çirkin iftirayı bir duyayım işte o zaman saklanacak delik arayın, delik!"
Bir hışımla ayağa kalkarak ordan uzaklaştım. Kadınlar tahminimce eli ayağına dolanmış vaziyette birbirine bakarken ben ise yürümeye devam ettim.
Savaş damatla konuşmaya devam ederken ben de İdil'in yanına geçerek biraz konuştum. Heyecandan eli kolu titreyen kıza muzdarip gülerken elini tutarak sakinleştirmeye çalıştım. Dâha sonra kız kardeşleri yine yanına gelirken ben de ordan kalkarak Esra'ların olduğu tarafa geçtim. Zaten düğün bitmişti nerdeyse. Bu yüzden biz de dağılmak için toparlanmaya başlamıştık.
Fakat sağa dönerek dışarı çıkacaktım ki karşımda Özge'yi görmem ile şoke içinde kalakaldım.
Özge'yi gören Demir de öfkelenirken durum iyice ilginç bir hâl almıştı. Demir hızla kolundan tutarak sessizce uzaklaştırmaya çalışırken Şahin de peşinden gitmişti. O sıra da Polat abi ve Savaş arabaları park etmek için caddeye çıkmışlardı.
Ben olayın şokunu anlatırken hızla Demirlerin peşinde gittim. Peşlerinden giderken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Belki de Demir onu benden uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Demir kızla yürümeye devam ederken, Özge denen kız birden kolunu savurarak Demir'in elinden kurtuldu. İkisi de oldukları yerde dururken, ben ise merakla onları izledim. Kız Demir'in yanaklarını avuçlamaya çalışarak konuşmaya çalıştı.
" Demir ben çok pişmanım, seni çok seviyorum seni çok özlüyorum."
Demir bileğinden tutarak kendinden uzaklaştırırken öfkeyle konuşmaya başladı. " Boş laflarına karnım tok Özge!"
Kız yine acıklı hâle bürünerek devam etti. "Demir, ben çok pişmanım. Gerçekten...bir anlık gafletimdi."
"Benimle sevgili olmaya çalışıp aynı zaman da Savaş ile olmaya çalıştın. Sence ben sana inanır mıyım?"
Demek bu yüzden bu kadar öfkelilerdi birbirlerine. Bir kız yüzünden. Bir an rahat bir soluk alırken bunu neden yaptığımı bir anlam veremedim.
Sevgilisi olmadığı için çok mu sevindim Çilem'cim. Sanane! Gerçek kocan bile değil.
Savaş'a aşkını itiraf ettiğini hayal eden kız söyledi bunu.
Ben kafamda kendi kendimle kavga ederken Savaş'ın sesi ile kendime geldim. " Çilem! " Savaş'ın bağırışıyla herkes bana bakarken ben ise ne diyeceğimi bilemedim.
Herkes birden bana dönerken Savaş ise kolumdan tutarak burdan hemen uzaklaştırmaya çalıştı.
Kolumdan tutup uzaklaştırmaya çalışırken Özge'nin sesi ile olduğum yerde çivilendim.
"Çilem hanım, Gözü bende olan bir kocayı dinlemeye devam mı edeceksin?" Sinirle ona baktığımda kız hiç istifini bozmadan küstahça konuşmaya devam etti. " Savaş yüzünden ben Demir'den oldum. Kocan beni hiç rahat bırakmıyordu. Aklımı çeldi, ona inandım. Şimdi de onun hatasının bedelini ben ödüyorum."
Savaş bir şey söylemeden bana bakarken ona inanma der gibi bakıyordu. Sadece benim ne yapacağımı bekliyordu.
Öfke ile hemen kızın yanına gidip bir tokat attığımda neye uğradığımı şaşırmıştı.
"Gerçeği bilmesem senin gibi bir kıza inanacaktım. Ben dün söyledigin her şeyi biliyorum."
Kız şaşkınlıkla bana bakarken arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım. Fakat Özge'nin yine bağırması ile olduğum yerde çivilendim.
" Kabullen artık seninle Savaş ağanın ilişkisi tıpkı Hazar ağa ile küçük kız gibi zorla, yani berdelle."
" Özge!"
Savaş'ın bağırmasına rağmen susmadı.
" Ama şu beyaz Serçe gibi bir türlü gerçek aşkına kavuşamayacak Savaş ağa, bunu sen engelliyorsun!"
Birden durup kaldım. Korkuyla arkama dönerek yavaş adımlar ile ona doğru yürüdüm.
" Beyaz Serçe kim?"
" Ooo!.. yani Hazar ağayı tanıyorsun?"
" Lafı dolandırma! Beyaz Serçe kim?"
" Hazar ağanın çocukluk aşkı, yani mecnunun leylası."
Donup kalmıştm. Benden başka herkes Hazar ağayı tanıyordu. Üstelik bir sevdiği de vardı. Bu adam neden sürekli karşıma çıkıyordu.
Herşey nasıl bu kadar sarpa sarıyor.
Hazar ağa ile nasıl bu kadar fazla karşılaşıyordum.
Aklımda her zamankinden dâha fazla sorular vardı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |