22. Bölüm

22. Bölüm

Berna
maviay_63

Sabah açılan perde ile odaya güneş ışıkları girerken gözlerim kamaşmıştı. Gözlerimi ışığa karşı bir an siper ederken, zar zor ayılmaya çalıştım. Bir süre sonra kendime gelirken odada dolanan Savaş'ın sesini duydum. Çoktan hazırlanmış son rüküşlerini yapıyordu.

 

Bu adam nasıl bu kadar enerjik oluyor Allah aşkına!.. Yemin ederim kendi enerjisinin yarısını bana verse yine de bir şey değişmez bunda net! Ya da... ben mi fazla tembelim acaba?

 

Düsüncelerimden mızmızlanarak sıyrılıp" Günaydın" Diyerek beni fark etmesini sağlarken. O da hemen 'Günaydın' diye kısa bir cevap verip önüne döndü. Sonra bana bakmadan ceketini koltuktan alarak hemen omzuna attı. Ben ise kafam karışık halde onu izlemeye devam ettim. Bu soğuk tavrı beni huzursuz ediyordu artık. " Sen iyi misin?" Endişeli sorumla bir an yumuşamış gibi bana dönerken, tekrar ciddi bir tavırla konuştu. " Evet de... neden sordun?"

 

" Biraz huzursuz gibi görünüyorsun da ondan." Umursamaz tavrıyla saatini takarken konuşmaya devam etti. "Bir şey yok. Sadece bugün büyük bir iş anlaşmamız var. Aklım onda, bu yüzden böyleyim." Dedi.

 

Bunu derken bile kendini tembihler gibi konuşuyordu resmen.

 

Telefonunu alarak bana dönerken, artık onu anlamaya çalışmaktan vazgeçmiştim. "Hazırlan kahvaltıya inelim. Babaannem büyük ihtimal inmemizi bekliyordur." Gömleğinin yakasını düzeltirken devam etti. "O hep erken kahvaltıya iner. Bizim de her zaman erkenci olmamızı sever. O yüzden kalksan iyi edersin uyuyan güzel." Son sözüyle sırıtırken ben ise göz devirerek yataktan en sonunda kalkmıştım.

 

Savaş tekli koltuğa geçerek kahvesini yudumlamaya başlarken, ben ise banyoya girip hemen hazırlanarak bir süre sonra dısarı çıktım. Dâha sonra telefonumu sehpanın üstünden alırken Savaş da hemen kalkarak dışarı doğru yürümeye başladı. Ben mal gibi kalırken hemen sirkelenerek ardından yetişmeye çalıştım. Arkasından bir kaç kez seslendiğimde de duymadı beni.

" Dursana! Kovalayan mı var!" Arkasından resmen koşarak yetişmeye çalışırken kolundan tutarak birden durdurdum. Hala önüne bakarken göz devirerek bir anda bana döndü. " Ne oldu yine?"

 

" Ne oldu mu? Sabahtan beri dur diyorum. Duymuyor musun beni?"

 

" Duymamışım." Deyip bir süre dalgınca bana bakarken konuşmaya devam etti. " Bir şey mi istiyorsun?" Ben ona tuhaf bir şekilde bakmaya devam ederken tekrar konuşup."Kafam dağınık. Ondan.." diyerek tekrar yürümeye devam etti. Ben ise arkasından mal gibi bakakalmıştım. Ne oluyordu bu adama? Bir soğuk bir sıcaktı. Kafası iyice karışmış gibiydi. Ama benim kafam daha çok karıştı.

 

O merdivenlerden aşağı inerken bıkkınca bir soluk alarak ardından gittim. İkimiz de aşağı indiğimizde herkes sandalyelerine oturmuş kahvaltıya başlamıştı. Biz de çok geçmeden oturarak kahvaltıya başladık. Gayet sakin bir kahvaltı yaparken,Osman baba oğluna işle ilgili sorular sormaya başladı.

 

Savaş da hem babasının sorularını cevaplarken, hem de benim yediğim kahvaltıları çatalla alarak konuşmaya devam ediyordu. Ben bu haline şaşırarak bakarken o ise babasıyla konuşmaya devam ediyordu.

 

"Savaş oğlum, iki gün sonra toprak sorunu için bizim evde toplanacaklar. Ona göre hazırlan tamam mı?"

 

" Merak etme baba. Çoktan hazırım." Diyerek önümdeki peyniri, yenmiş krepi alıp yemeye devam etti. Hayretler içinde izlemeye devam ediyordum. Ne yapıyordu bu adam? Milletin içinde de soramıyordum.

 

Kafayı mı yedin be adam! Allah'ım kafasına saksı mı düştü bunun. Önce soğuk davranıyordu, şimdi de bu...Ne oluyor bu adama ya! Bu hali beni çok korkutuyordu.

 

Endişeyle Savaş'a bakmaya devam ederken Reyyan ananın sorusu ile kendimi hemen toparlamaya çalıştım. "Bugün bir alışverişe çıkalım, ne zamandır bir şey almadım. Hem siz gelinlere de yeni şeyler alırız"

 

Gülsüm ve ben birbirimize bakıp gülümserken Esma hanımın sesi ile yine moralimiz bozulmuştu. " Ne gerek var ana, sonra gelinler şımarıp tepemize biniyor."

 

" Senden başka hiçbir gelin tepeme binemez Esma. "

 

Esra ve Emin yediklerini zar zor yutarak kıkırdarken, ben ve Gülsüm de şaşkınca Reyyan anaya baktık. Esma hanım cevap verememişti. Sadece surat asarak sinirle önüne baktı. Ben ise hâla Reyyan ananın bu tepkisini şaşkınlıkla izlerken, Reyyan ananın sesi ile tekrar ona yöneldik. " Hadi hazırlanın bakalım, bugün evde oturmak yok. Biraz havamız da değişir."

 

Ben ve Gülsüm yarı şaşkın yarı hevesle hemen odalarımıza çekilirken Reyyan ananın bu tavrına hâla inanamıyordum. Bu kadın gerçekten bizi düşünüyordu ve...ve...Esma hanıma laf atmıştı resmen! Daha neler göreceğiz kim bilir...

 

Şaşkınlığım hâla üzerimdeyken, odaya girip gardroptan elbise çıkartarak hemen hazırlandım. Reyyan ana önce çarşıya sonra da mağazaya uğrayacaktı. Öyle demişti yani. Kıyafetimi düzelttikten sonra çantamı da alarak aşağı indim. Avluya inip dışarı çıkarken Gülsüm de ardımdan gelmişti. O da geldikten sonra arabaya binerek yola çıktık. Yol boyunca cam kenarına bakarak Mardin mahallesini ve yollarını izledim durdum.

 

Yolları izlemeye bayılırdım, çünkü bana hayatın gerçeklerini yüzüme çarpıyordu. Özellikle gökyüzüne bakarken dünyanın ne kadar da geçici bir hayat olduğunu daha çok fark ediyordum. Bazen de içim daraldığında gökyüzüne bakardım. Gökyüzünde anlamlandıramadığım bir huzur da barındırıyordu.

 

Arabada ilerlerken gördüğüm gökyüzü ile yürürken gördüğüm gök yüzü aynı değildi. Çünkü ikisi farklı şeyler hissettiriyordu. İkisi farklı anlamlar barındırıyordu. Başkaları için nedir bilmiyorum ama benim dünyamda bambaşka bir ruh haline büründürüyordu.

 

Nihayet çarşıya vardığımızda etrafta dolaşarak bir kaç parça eşya aldık.

Çarşıda işimiz bittikten sonra arabalara geçerek mağazaya gittik.

 

Ben ve Gülsüm elbise bakmaya başlayarak mağazayı dolaştık. Ben bir süre dolaşırken, gözüme yeşilin güzel tonlarında bir elbise çarpmıştı. Gülsüm'ün açık yeşili gözlerine de gayet uyumlu olur diye düşündüm.

 

Hemen yanına gidip denemesini istedim. İlk başta itiraz etse de ısrarlarım üzerine kabul etmişti.

 

Reyyan ana ve ben bir koltukta oturarak Gülsüm'ün giyinmesini beklemeye başlarken, mağazanın sahibi olduğunu öğrendiğim bir adam ve çalışan yanımıza geldi."Hanım ağam gelmenize öyle mutlu olduk ki ne zamandır gelmiyordunuz."

 

" Öyle oldu. Buralar artık eskisi gibj değildir. Torunlarımdam olmasa köyümde rahat rahat yaşar ölürüm amma..."

 

" Allah korusun babaanne. O nasıl söz öyle!" Benim tepkimden hemen sonra patron da tepki verdi. " Allah korusun Hanım ağam! Nasıl söz öyle! Allah sizi başımızdan eksik etmesin."

 

" Neyse neyse..." diyerek bir süre bekledikten sonra konuşmasına devam etti. "daha dikilecek misiniz? Yoksa deyeceğiniz bir şey mi var?" Benim gözlerim fal taşı gibi açılmıştı resmen. Ben kimseye bu kadar açık sözlü biri olamam karşıdaki hak etmedikçe. Resmen kibarca kovdu adamı.

 

" Yok hanım ağam, hoşgeldiniz demek istedik."

 

" Hoşbuldum hoşbuldum!" Diyerek lafı uzatmamaya çalıştı.

 

Adam da artık uzatmaması gerektiğini anlayarak müsade isteyip gitti. Biraz kaba oldu ama sanırım Reyyan ananın tavrı böyleydi. Yapabilecek bir şey yok. Fakat ben Reyyan anaya hayretle bakmaya devam ederken, Gülsüm'ün kabinden çıkması ile bu sefer ona şaşkınlıkla baktım. " Ayy! Gülsüm ne kadar güzel olmuşsun böyle! Valla yakışacağını tahmin ediyordum da bu kadar beklemiyordum."

 

"Olmuş ama biraz fazla gibi, Polat kızmasın."

 

" Neye kızacakmış gelin, açık değil saçık değil. Çok güzel olmuşsun. Sen sadece ana değil kadınsın da güzel giyinmek hakkındır." Reyyan ananın bunları söylemesini hiç beklemediğim halde onu tam gaz desteklemeye başladım

" Reyyan ana doğru söylüyor Gülsüm, çok güzel olmuşsun bir tanem."

 

O iltifatımla gülümserken haylazca sırıttım. "Hatta!.." diyetem yanına gidip kulağına söylemeye başladım.

 

" Polat abi seni gördüğünde dili tutulacak söyliyeyim." Gülsüm'ün yanakları kızarırken kıkırdayarak onu izledim.

 

" E Çilem gelin, sen seç bir tane de sana da bakalım." Reyyan ananın sesi ile kendimi toparlarken bu sefer Gülsüm kıkırdayarak konuştu. " Ben bir tane bulmuştum." Hemen koltuğa bıraktığı buz mavisi elbiseyi alıp yanıma gelirken şaşkınca bakakaldım.

" De haydi sende giy bakalım, nasıl duracak."

" Ben giymeyeceğim boşverin." Son derece ürkek çıkan sesimi içten bir alkış tutarken dâha ne kadar öksüz Ali gibi duracağımı merak ediyordum.

 

"Giy dedim sana, sen bana derken hoştu Çilem hanım, yürü kabine!"

Oflayarak kabine girdiğimde Gülsüm'ün kıkırtıları hâla devam ediyordu. Buz mavisi abiyeye bakarken göz devirdim. Arkadaş görende her gün düğüne, partilere gidiyorum sanacak. Bu nedir! Aslında güzel olmasına çok güzeldi. Fakat gerek bulmuyordum kendi açımdan.

 

Abiye ile bakışmalarımız bittikten sonra nihayet giyebildim. Sonra da kabinden çıkaram saçlarımı açtım. kenarlardan da dağıtar düzeltti. Fakat bunu yaptığım yeni fark ettiğimde bir an duraksadım. Ben ne yapıyorum ya! Ne bu havalar Çilem. Hem saçlarını niye açıyorsun, senin adetin bile değil bu. Ha tabii...Savaş ağan saçlarını açıkken dâha çok sevmişti. Ondandır değil mi Çilem? Tamam yeter dur artık. İyice mala bağladın sen de!

 

Hemen kolumu indirerek kendimi toparlarken Gülsüm heyecanla konuştu. "Valla Savaş ağam seni böyle görünce dağa kaçırmazsa şaşarım!"

Göz devirerek ona döndüm. " Abart Gülsüm abart dinliyorum saçmalıklarını." Elerini birleştirerek sevinçle konuşmaya devam etti. " Hadi hayırlı uğurlu olsun o zaman. Güle güle kullan canım benim"

 

" Bunu kesinlikle almıyorum Gülsüm!"

 

" Çok geç canım. Kıyafeti çoktan satın aldık."

 

" Ne! Ne ara? Dâha yeni giydim! "

 

Reyyan ana tekrar oturup kahvesini içmeye devam ederken Gülsüm kulağıma yaklaşarak şaşkınlığıma cevap verdi. " Aslında Savaş bu kıyafeti geçenlerde görmüş. Personellere de özel olarak kaldırın demiş. Biz de bugün mağazaya giderken Savaş da bende rica etti." Ben ona hayretle bakarken sırıttı." Savaş mı aldı yani?"

 

"Ama bak aramızda kalacak. Savaş sana söylememi istemedi. Bunu neden saklamak istedi anlamadım."

 

Gülsüm konuşmaya devam ederken ben ise dalgınca düşüncelere daldım. Savaş bunu neden yaptı ki?

 

Bilmem Çilem'cim karısı olduğun için olabilir. Hani senin o gece duyduğun itirafı kabullenememene rağmen sana aşık olduğu için olabilir! Senin mal gibi reddetmemene rağmen seni düşündüğü için olabilir!..

 

İç sesimin bağırışlarını duyarken hemen kendime gelerek kabine döndüm. Kabinin perdesini çekip yere çökerken kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Ne diyeceğimi, ne hissedeceğiniz hiç bilmiyordum.

 

Neden her şeyi bu kadar zorlaştırıyorsun ki Çilem? Neden herşeyi bu kadar imkansızlaştırıyorsun ki?

 

Bir süre bu düşüncelerle öylece kalırken birden Gülsüm perdenin ardında belirerek endişeyle konuştu. "Çilem? İyi misin canım? Ne oldu?"

 

" İyiyim!.." Diye yalan söylerken Gülsüm ise hiç inanmamış gibi devam etti konuşmaya. " Emin misin?"

 

" Eminim merak etme, iyiyim ben." Sesime ikna olmuş gibi durmasa da çok fazla bir şey demeden uzaklaştı. Ben de dizlerimi karnıma çekerek dalgınca oturmaya devam ettim.

 

Hadi bir gün gerçek karı koca olacağız diyelim! Ya Yılmaz? Bu adam beni Zara zannediyordu. Beni arıyordu. Nasıl bir çukurun içine düşmüştüm böyle. Hadi herşey tamam diyelim. Yılmaz, Savaş'ın kardeşi. Herşeyi bile bile Savaş'ın yüzüne nasıl bakabilirim ki? Yılmaz ile Savaş arasında hep bir kara kedi olacaktım. İki kardeş ya birbirinden nefret ederdi ya da benden. Off! Hiç bir şey bilmiyorum artık...Belki de sandığımdan dâha çok abartıyordum. Fakat Bunu söylemem gerektiğini de mâlesef biliyordum ve yine mâlaesef söylememem gerektiğini de...

Sanırım beklemekten başka çarem yok gibi görünüyordu. Gelecekte ne olurdu bilmiyorum ama şimdi sakin geçmesi benim için en iyisiydi.

 

Bıkkımca bir nefes alıp kıyafeti çıkartarak kabinden çıktığımda Gülsüm yine durumumu sordu. Ben de iyi olduğumu söyleyerek geçiştirdim. 'Her ne kadar inanmamış gibi görünse de...' konuyu kapattıktan sonra alışverişe devam ederek Gülsüm'le mağazayı dolaştık. Sonra da aldığımız kıyafetleri satın almak için kasiyere geçtik. Kasiyere, Reha abinin bana verdiği kredi kartını vermeye kalktığımda Reyyan ananın kızgın sesi ile gerilerekdurdum. "Ne o gelin?" Tereddütle konuştum. "Parayı ödüyorum babannecim."

 

Kartı kasiyere vermeme fırsat kalmadan eline alarak incelemeye başladı. Bir süre onu izlerken neler olduğunu anlayamamıştım. "

Yamanların kartıyla mı ödeyeceksin?"

 

" Babaanne, bu benim kart..."

 

"Savaş'a söyle sana bir kart çıkarsın, ben böyle bir şey görmedim. Kızım sen efeoğlusun, efeoğullarından başka kimsenin parasını kullanamazsın. İhtiyacın yok buna!"

 

" Ben..." Diyerek yutkunurken öfkeyle devam etti. "Aklını başına devşir! Hem tüm Mardin bilir. Senide tanırlar. Senden para almazlar. Ya borca yazarlar ya da Efeoğullarına ait kartla para çekerler. Aklına devşir bunu."

 

Şaşkınca bakakalmıştım. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. "peki babaanne." Diyebildim sadece. Bir süre akinleşmesini beklesem de hâla sinirliydi. Sanırım damarına basmıştım. Öyle ki arabaya geçerken bile burnundan soluyordu.

 

Bir süre sonra konu unutulurken ya da ben öyle zannederken konağa gelmiştik bile. İçeri geçip salona girerken, herkesin kahve içtiği bir zaman denk gelmiştik o zaman. Biz de onlarla oturarak soluklanmaya çalıştık. Sonra bizde kahve içerkeniçerem Esma hanımın küstah bakışlarını çok aldırmamaya çalıştık.

 

Sanırsın pavyona gittik! Alışveriş yapmak ta mi suç!

 

Esma hanımın bakışlarına göz devirirken kahvemi yudumlamaya devam ettim. Bir süre sonra evin erkekleri de gelmişti. Erkekler, bizi selamlayarak oturduklarında Savaş da hemen yanıma geçti. Bir süre hoşbeş edilirken Reyyan ana ise Savaş'a imalı bakışlarıyla izliyordu. Tabii Savaş da bunu hissetmişti. Bana ne oldu der gibi bakarken ben de dudak büzerek bilmediğimi gösterdim. O sırada Reyyan ana Savaş'a sesini yükselterek konuşmaya başladı.

 

" Savaş! Sen bu geline kart vermedin mi hâla?" Savaş şaşkınlıkla bana bakarken ben ise olumsuzca baş salladım. Ben bir şey demedim mesajı vermeye çalışıyordum. Aslında dışardan görülünce benim şikayet etmiş gibi görünmem kötü olmuştu. Kabak bana patlamış yani.

 

Savaş tekrar Reyyan anaya dönerken tereddütle konuştu. " Bir sorun mu var babaanne?"

 

" Karın neden babasının parasından alışveriş yapar de hele! Gelin artık senin emanetindir ve bu evin kuralları vardır!" Savaş sırtını koltuğa yaslayarak düşünceli bir şekilde cevap verdi. " Unutmuşum babaanne. Yarın kart çıkartırım ona sen merak etme."

Savaş'ın bu cevabından sonra rahatlayan babaanne, sakinleştikten bir süre sonra benimle ilgilenmeye başladı. "Ee gelinim! Yapta bir akşam yemeği görelim. Bakalım ne kadar marifetlisin." Yutkunarak babaanneye baktığımda ne diyeceğimi bilememiştim.

 

Aha! Şimdi yandın Çilem! Kim sana dedi yemek yapmayı biliyorum de diye. Madem biliyorsan al buyur!

 

"Peki babaanne hazırlarım şimdi."

Peki mi dedim ben. Rahatsızım, başım ağrıyor diyebilirsin benim zeki Çilem'im! Neden içimden geçenle dışarı çıkan aynı olmuyor! Neden!

 

İcten içe oflayarak ayağa kalktığımda Gülsüm de benimle gelmeye başladı. Mutfağa geçtiğimizde Gülsüm kollarını sıvamıştı bile.

 

"Yardım etmeye mi geldin?" Diye saşkınca sorarken, pirinci çıkartmaya başladı. " He yeni gelin he! Savaş dedi. Yemek deneyimin biraz numuneymiş."

O kıkırdamaya başlarken ben ise omuz silkerek onunla beraber sırıtıp sandalyede oturdum. Bir süre sonra da iç harcını hazırlayarak yaprakları sarmaya başlamıştık. Ben tabii geçmişimdeki deneyimsizlikten faydalanarak bir yaprağı bile doğru düzgün saramamışken, Gülsüm üçüncüyü sarmaya başlıyordu bile.

 

"Cidden yemek yapmayı hiç bilmiyormuşsun." Savaş'ın sesi ile kapıya döndükten sonra, tekrar önüme geçip göz devirerek sarmaya devam ettim.

 

Bir dilim dışarda titizlikle sararken komik görünmeye başlamıştım. Bu işi bu kadar ciddiye almam çok çocukça bir durumdu. Fakat ciddiye alıyordum.

 

Bir süre sonra titizkle sarmayı başardığımda, heyecanla elimi havaya kaldırıp Gülsüm'e göstermeye çalıştım. Bir de aferin al Çilem! Mal!

 

Şu an ki komik durumumu fark edip elimi indirmek üzereyken, Savaş sarmayı elimden aldığı gibi ağzına attı. neye uğradığımı şaşırmış halde bakakalırken dolmayı çiğneyerek yorum yapmaya başladı. "Güzel olmuş."

 

" Sen..." Arkasını dönüp mutfaktan çıkarken ben ise mal gibi kalakalmıştım yine. Sonra hizmetçiler ve Gülsüm dudaklarını ısırarak kıkırdamaya başlarken sinirim tepeme çıkmıştı.

 

Gülsüme dönerek ölümcül bakışlarımı atarken bile kıkırdıyordu. " Söylemeyi unuttum. Savaş da Sarma yemeğini seviyor."

 

" Hadi ya." İmâlı konuşmamdan sonra daha çok gülerek sarmaya devam etti. Ben de sinirle bir yaprak dâha alıp sarmaya devam ettim. Uzun uğraşlardan sonra sormayı bir şekilde sarabiliyordum. Tabii Serpil'in son anda getirdiği tahtanın katkısı büyüktü.

 

Sarmaları nihayet bittikten sonra kızların hazırladığı sütlaçlardan iki tanesini alarak afiyetle yedik. Dâha sonra da mutfaktan çıkarak salona geçip biraz oturduk. Tabii ben bu iştahımla dayanamayıp yine mutfağa geçerek bir tabak daha sütlaç yedim. Kızlar bana hayretle bakarken ben ise umursamadan yemeye devam ettim. Bir sütlacın dâha sonunu getirdikten sonra odama, telefonu almaya çıktım.

 

Merdivenlerden koridora geçerken bir an Savaş ile karşılaştım. O beni fark eder etmez sırıtırken ben ise sinirle ona baktım. Neden güldüğünü biliyordum çünkü. Yine de sinirle sorumu sordum "Ne o? Neye gülüyorsun?" Bir şey demedi. Sadece bakmaya devam etti. "Ha bu arada! Mutfakta yaptıklarını unutmadım."

 

Hâla beni duymuyordu. Dalgınca yüzüme bakıyordu sadece. "Cidden çocuk gibisin." Diyerek dudağımın kenarını sıyırırken, sütlacın dudağımın kenarında kaldığını yeni anlamıştım.

Savaş bir kolunu duvara yaslarken korkuyla yutkundum. Ona melül melül bakarken yüzüme yaklaşmaya başlamıştı. Kalbim şaha kalkacak gibiydi. O kadar hızlı atıyordu ki ne olduğumu şaşırdım. " Yenge! Yenge bak bunu senin için yaptım. " Okan'ın sesi ile Savaş benden birden uzaklaşırken boğazımı temizleyerek kendimi toparladım. Sonra Okan'a döndüm. "Neymiş o Okancım?" Savaş, sinir olmuşcasına dişlerini sıkarken öfkelenmemek için zor tutuyordu kendini.

 

Savaş'ın gergin halini umursamazca Okan'a döndüğümde konuşmaya devam etti. " Bak bu sen ve Savaş amcam. Senin için yaptım."

 

" Öyle mi? Çok teşekkür ediyorum tatlım. Bunu saklayacağım."

 

" Beğendin mi?"

 

" Tabi ki beğendim." Dediğimde

Gülümseyerek bana sarıldı. Bir süre sonra da tekrar konuştu. " Yemekte ne var? sen yapıyormuşsun yemeği." Savaş biraz dâha sakin ses tonuyla konuşarak alaya almaya başlamıştı.

"Zehirlenmezsek bir şeyler yeriz artık.'

 

" Sen aşağı in Okan'cım bizde geliyoruz."

 

" Tamam." Diyerek heyecanla aşağı indiğinde, Savaş'ın karnına dirseğimle vurdum. Alayla "Ağh..." diyerek acımış gibi karnına tutarken alayla gülmeye devam etti. " Çocuğun yanında niye zehirleniriz diyorsun."

 

" Valla hâla belli olmaz, ilk yemek deneyimin olduğuna göre."

 

Öfkeli gözlerle ona bakarken yine bir ses ile irkildim.

 

" Siz ne diye koridorda dikiliyorsunuz, insenize aşağı." Babaannenin sesi ile kendimize çeki düzen verirken o ise konuşmaya devam etti. " Hayde salona geçin!"

 

Savaş keyifle gülümseyerek bana döndü. O sırada Reyyan ana merdivenlere doğru yürürken Savaş belimden tutarak konuşmaya devam etti. "Geliyoruz babaanne."

 

Elini ne kadar indirmeye çalışsamda sımsıkı tutuyordu. " Hala sinirliyim sana indir elini!" Daha sıkı tutarak yürümeye başladı. Ben içten içe oflayarak yürürken sinirle konuştum. "Kendim yürüyebilirim!" Öfkeli sesimle eli gevşerken, nihayet kurtulmuştum ondan. Ondan kurtulduğum an önden yürüyerek aşağı indim ve koltuğa geçtim. Savaş da ardımdan gelerek yanımda otururken, göz devirerek önüme döndüm. Bir süre herkes hoş beş ederken, Reyyan ananın araya sıkıştırdığı 'bizden çocuk ne zaman olacak' sorusuna yutkunarak cevap vermeye çalıştım. Fakat pek başarılı olamamıştım. " Şey...babaane...şey..."

 

"Kısmet babaanne. Hem dâha yeni evliyiz. Acelemiz yok."

 

Bu muhteşem açıklamamı dâha fazla seyirci kalmadan araya giren kocama kalpten teşekkür ediyor ve Reyyan ana ve Savaş'ı sessizce dinleyerek oturmaya devam ediyorum.

 

" Eh! Öyle diyorsanız... Hayırlısı olsun yine de..."

 

Reyyan ananın morali biraz bozulsa da kendini hemen toparlamıştı. Morali tekrar yerine geldiğinde bana dönerek alaylı bir tatlılıkla konuşmaya başladı.

" Sofraya geçelim o halde! Bakalım gelinimin sarmaları nasıl olmuş."

 

Herkes kalkarken ben ise korkuyla yutkundum. Umarım yemeğimi beğenirler umuduyla masaya geçtiğimde Savaş da yanımda oturarak bir kaç sarmayı tabağına koyarak hemen yemeğe başlamıştı. Onunla beraber diğer ev ahalisi de yemeğe başladığında yemekten gayet memnun gibi görüntüler.

 

Ben de yaptığım sarmaları tadım testine sokarken gayet güzel, lezzetli bir sarma olduğuna karar verdim. Ben yaptım ne de olsa. İlk defa yaptığın sarma ile iki dakika da havalara girdin Çilemcim. Tebrik ediyorum.

 

Benim diye demiyorum ama baharatı ve ekşisi tam da damak tadıma göreydi.

 

Biz yemeğimizi yemeye böyle böyle devam ederken Hejan'ın sesi ile başımızı kapıya doğru çevirdik.

 

Hejan, bir an yanında hamile bir kadınla içeri girerken, herkes hayretle Hejan'a bakmıstı. Ben de onlar gibi neler olduğunu anlamazken etraf sessizleşmişti.

 

Tabii sessizliği Reyyan ananın sorusu bozdu. "Hejan? Bu kadın kimdir?"

 

Hejan, Reyyan ananın sorusuna alayla sırıtıp, kadının kolundan tutarak yanımıza getirirken işler iyice garipleşiyordu. "Bu kadın değilde karnındaki bebe kimdir desen daha doğru bir soru olacak dâye."

 

Herkes iyice meraklanarak Hejan'ı dinlerken, o ise konuşmaya devam etti.

"Bu kadının karnındaki bebenin babası kimdir bilir misin Dâye."

 

Ben yutkunarak masadakilere baktığımda gözüm Savaş'a kaymıştı. Olabilir mi? Savaş'ın olabilir miydi?

 

"Polat abinin oğludur dâye."

Gülsüm sinirle Hejan'a bakarken birden " Ne!" Diyebildi sadece. Bir süre şoke olurken konuşmaya devam etti.

" Ne dersin sen Hejan!" Gülsüm'ün Öfkeli sesi konağı inletirken hepimiz şaşkınca Polat abiye döndük. O sıra da Hejan da Gülsüm'ün bağırmasından ürkmesine rağmen kendini savunurcasına konuşmaya devam etti. "İnanmazsanız kadına sorun. Bende sizin gibi şaşırdım duyunca."

 

Gülsüm öfkeyle kalkıp Hejan'a doğru yürürken biz onu sadece izledik. Hejan ise Gülsüm'ün bu halinden korkmuş olacak ki kendini savunarak konuşmaya çalıştı. " İnanmazsan Polat abiye sor. En iyi o bilir!"

 

Gülsüm bir an durduktan sonra şüpheyle Polat'a dönerek, korkuyla konuştu." Esra, sen çocukları odasına götür." Çocuklarının dâha fazlasına tanıklık olmasını istemeyen kadıncağız Polat'a bir adım yaklaşarak yutkundu. O sırada çocuklarının yukarı çıktığını görür görmez tekrar yutkunarak Polat'a döndü.

 

"Polat, bu doğru mu? Cevap ver!"

 

Herkes şaşkınlıktan donup kalırken etraf sessizleşmişti. Neler olduğunu anlamayan Efeoğulları Polat ve Gülsüm'ü izliyordu.

 

Bir süre cevap gelmeyince Reyyan ana devreye girdi. " Polat bir cevap ver! Ne der Hejan!"

Polat abi acıyla yutkunurken en sonunda itiraf etmişti. " Doğrudur dâye."

 

Gülsüm'ün şaşkınlığı kat ve kat artarken masadaki herkes de onun kadar şoktaydı. Polat abinin böyle Bir şey yapacağını kimse aklından bile geçirememişti.

 

Gülsüm büyük bir hayal kırıklığıyla bakarken acıyla konuşmaya devam etti. " sen...sen üstüme nasıl gül koklarsın. Ben sana güvendim! Ben babamın işkencelerinden kaçıpta geldim sana! Ben senin sevdiğim için geldim sana, ama sen...sen bunu mu reva gördün bana!"

 

Gülsüm artık ağlamaya başlarken bir an sendeleyerek sandalyeye tutundu. Başı dönmüş gibi olurken kendini hemen toparlayarak merdivenlere doğru yürümeye başladı. Anca kendimize gelip Gülsüm'ün peşine düşerken olayın şokundaydık hâla. Gülsüm desen, o bizden beterdi.

 

Peşinden giderek onu sakinleştirmeye çalışsakta yüzümüze kapının kapanması ile dumur kaldık.

 

Bir an kapıyı çalarak açmasını söylerken içerden eşyaların kırılma sesi gelmeye başlamıştı. Hepimiz korkuyla beklerken Gülsüm deli gibi bağırıyor ve eşyaları kırmaya devam ediyordu. Savaş ve Polat kapıyı açmak için bizi kenara çekip vurarak kırmaya çalıştı. İlk iki denemeden sonra nihayet kapı kırılmıştı. O sırada Gülsüm nerden aldığını bilmediğimiz bir silahı kalbine doğrultup dalmış şekilde bir yere bakıyordu.

 

Biz korkuyla ona bakarken Polat abi hemen yanına giderek silahı elinden almaya çalıştı. Fakat Gülsüm silahı vermemekte ısrarcıydı. Polat abi ve Gülsüm'ün çatışmasını izlerken Gülsüm hâla öfkeliydi. " Bırak...bırak dedim sana!.."

 

Boğuşma devam ederken bir silah sesi patlamıştı. Herkes korkuyla silahın doğrulduğu yöne bakarken, ben ise omzumda hissettiğim sıcaklığa anlam vermeye çalışıyordum. Bir diğer yandan da nefes almaya çalışıyordum. Çünkü nefesim git gide ağırlaşıyordu üstümde.

 

En son Savaş'ım dehşet ve korku dolu bakışlarını hatırlarken gerisini sadece bir karanlıktı. Derin bir karanlık...

 

🦋🦋🦋🦋🦋🦋

 

"Hazar oğlum ne işin var senin burda?"

 

" Mehir'im nerde anne, ay parçam nerde?"

 

"Oğlum, sen...sen yaşıyorsun. Buna inanamıyorum yaşıyorsun sen."

 

" Anne Mehir nerde?"

 

" Oğlum, Mehir..."

 

" Ha bak burdaymış! Nerdesin sen bütün gün seni aradım."

 

Hazar, Mehir'i kucağına aldıktan sonra yüz ifadesi değişmişti. Dehşetle kıza bakıyordu.

 

" Anne? Kızımın niye kolları morarmış, anne! Ne yaptınız ona! Niye bu halde anne!"

 

" Oğlum, bilmiyorum böyle değildi."

 

" Anne o daha bebek, bu hale nasıl gelmiş olabilir ki!"

 

"Oğlum ben bil..."

 

"Yaklaşma! Bana da kızıma da yaklaşma! Sana emanet ettim, ona böyle mi sahip çıkıyorsun? Sana güvendim anne, onu sana bıraktım!"

 

" Oğlum zannettiğin gibi değ..."

 

"Yaklaşma dedim! Uzak dur ondan! Onu sana emanet etmiştim!"

 

Mehir ağlamaya devam ediyordu. Ama korkuyordu da. Hazar'a Zaza diyip dururken, sarılacak bir dal arıyordu sanki.

 

" Oğlum ben ona bir şey yapmadım."

 

"Sana inanmıyorum!"

 

Hazar, Mehir'e dâha çok sarılarak sallayıp sakinleştirmeye çalıştı. Mehir hâla ağlarken Hazar ise burda dâha fazla kalamamıştı. Arkasını dönerek uzaklaştığında annesi gitmemesi için adeta yalvarıyordu. Onu yine kaybetmeye dayanamayacaktı.

 

Annesi her ne kadar peşine düşse de oğlusuna bir türlü yetişemiyordu. Bir türlü ona ulaşamıyordu. O ilerlemeye çalışırken dâha çok uzaklaşıyordu. Menekşe hanım çaresizce gidişini izlerken, oğlu ilerde başka bir çocuğu da kucağına alarak ilerlemeye devam etti.

 

O sırada Hazar'ın karşısına bir çocuk çıkmıştı. Menekşe hanım çocuğu tanımasa da oğlu tanıyor gibiydi.

" Birini bana ver ikisini birden taşıyamazsın." Çocuğun bunu demesine memnun olmuş gibi gözüken Hazar ağa gülümseyerek Çocuğun kucağına Mehir'i verdi.

 

Çocuk Mehir'e gülümseyerek sarıldığında Hazar ağanın morali yerine gelmişti. Gülümseyerek çocukla beraber ilerlemeye devame derken yolun sonunda ayrılmışlardı. Hazar ağa cennet gibi bir bahçeye giderken çocuk ise geldiği yere geri döndü.

 

Menekşe hanım ise oğlunun ayrılışının çaresizlikten izlemişti. " Hazar! Gitme ne olur! Çok özledim kuzum seni!"

 

Menekşe hanım, haykırışlarla uyandığında kocası birden yatağından zıplamıştı. Sonra hemen kendine gelerek karısına döndü.

"Menekşe! Ne oldu? Kabus mu gördün? Söyle hadi Menekşem ne oldu!"

 

"Ekrem, Hazar'ı gördüm. Mehir'i alıp götürmüştü. Ona yetişmeye çalıştım ama yetişemedim. Ben onu yine kurtaramadım Ekrem." Acı dolu sözlerinden sonra ağlamaya başlayan kadıncağız çaresizce kocasına sığındı.

" Tamam geçti...geçti... hepsi geçti."

Menekşe hanım toparlandıktan bir süre sonra yüzünü kocasına çevirerek konuşmaya devam etti.

 

" Hazar çok kızgındı. Çilem'e sahip çıkmadığımız için bizden nefret etmişti. Bizi asla affetmeyecek Ekrem. Asla affetmeyecek." Ekrem beyin içine kasvet düşmüştü ve suratı daha çok asılmıştı. Vicdan azabı yine yiyip bitirmişti içini...

 

Bıkkınca soluklandıktan sonra yatağın kenarına doğrulup ayaklarını sarkarak hüzünle yere baktı. "Artık her şey için çok geç. Bu saatten sonra hiç bir şeyi değiştiremeyiz."

 

Gülsüm hanım da yüzünü eğerken derin bir sessizlik kaplamıştı içlerini. Fakat bu sessizliği bir gürültü bozmuştu.

 

" Hanım ağam! Ağam! Yetişin!"

Sevgi, kapıyı yumruklayarak Ekrem beyi ve Menekşe hanım uyandırmaya çalışıyordu. Acıyla bağırırken kuruyan boğazına rağmen devam etti.

" Hanım ağam! Ağam! Uyanın!"

 

Nihayet kapı açılırken Sevgi'nin bu gürültüsüne anlam vermeye çalışıyorlardı. " Ne oldu Sevgi? Bu saatte ne diye bağırıyorsun kızım!"

 

Sevgi yutkunarak boğazını yumuşatırken aceleyle konuşmaya çalıştı. "Ağam Çilem..."

 

Evdeki herkes oraya toplanırken, Menekşe hanım ise korkuyla Sevgiye baktı. " Ne olmuş Çilem'e!" Menekşe hanım dehşetle Sevgiyi dinlerken vücudu korkudan titremeye başlamıştı.

 

" Ne oldu Çilem'e! Sevgi söyle ne oldu?"

 

Ekrem bey de iyice endişelenmeye başlarken, Sevgi artık konuşamaz haldeydi. O da ne olduğunu anlamamıştı. Dâha yeni duyduğu haberi hazmedememişti.

 

" Sevgi konuşsana! Ne oldu Çilem'e?"

 

"Ağam..." Yutkunarak konuşmaya devam etmeye çalıştı.

 

" Çilem vurulmuş, Hastaneye götürmüşler şimdi."

 

Herkes dehşetle 'Ne!' Diye bağırdıktan sonra kadınlar dizlerini döverek hayıflanmışlardı.

 

İlk şoku atlatan Reha,kimseyi beklemeden hemen dışarı çıkarken, çok geçmeden ailenin diğer büyükleri de Reha'nın arkasından gitmeye başladı.

 

Yarım saatin ardından hastaneye varlıklarında Reha önden ameliyathanenin kapısının önüne gitmişti.

 

Ameliyathanenin önünde duran Savaş'ı fark eden Reha öfkeden gözü dönmüşcesine Savaş'ın yanına giderek suratı bir yumruk atmıştı. Herkes dehşetle bu koca adamları izlerken Reha yakasına yapışarken öfkesini kusmaya başlamıştı. "Böyle mi sahip çıkıyorsun Çilem'e ha!!"

 

Osman bey ve Emin, Savaş'ı Rehadan kurtarmaya çalıştı. Reha'yı tutarak uzaklaştırmaya çalışsalar da bu iki adamı sakinleştiremiyordu.

"Reha sakinleş, Savaş'ın suçu yok!"

Osman beyin bu sözüne ikna olmayan Reha hâla öfke küsüyordu.

" Peki ya o vurulurken sen nerdeydin? Söylesene!!"

 

" Baba, Emin bırakın. Adam sonuna kadar haklı bırakın."

 

Osman bey ve Emin bu sefer Savaş'ı sakinleştirmeye çalışsalar da, ikisinin de gözü hiç bir şey görmüyordu.

 

Savaş da en az onun kadar kendine kızgındı. Kendini suçluyordu. Onu koruyamamıştı. Çilem kanlar içindeyken, hastaneye götürmekten başka elinden hiçbir şey yapamamıstı. O kurşunu neden ben yemedim diyerek kendini yiyip bitiriyordu. O da Reha gibi kendisine öfkeliydi.

 

"Yeter! Kesin artık! Kavganın sırasımı! Kız canıyla cebelleşir siz kavgaya tutuşursunuz!"

 

Reha yakasını sirkeler gibi bırakıp bir kenara geçerken hâla öfke doluydu. Reha'nın öfkesi durulmadan Ekrem beyin sesi ile yine gerilmişti ortam.

" Ne oldu! Söyleyin ne yaptınız Çilem'e!"

 

" Görünmez kaza Ekrem oğlum, otur hele sakinleş anlatalım."

 

Ekrem bey tam bir şey diyecekken Menekşe hanım haykırdı.

 

" Yeter! Yeter...artık o eve geri dö meyecek Çilem! Onu eve geri götüreceğim. " acıdan aklı başından giden Menekşe hanım, ameliyat kapısına bakarak hüzünle durdu.

 

" Menekşe!" Sefer ağa öfkesini gelinine yöneltirken Menekşe hanım ise artık kimseden korkmuyorum.

 

" Yeter! Yeter baba..."

 

Herkes onun bu tepkisine şaşırmıştı. En çok da Sefer ağa saşırmıştı. Gelini onunla yüksek sesle bile konuşmazdı. Konuşamazdı...

 

"Hep sizin yüzünüzden! Kızıma annelik yapamadım. Oğlumun ölümünü ona kilitlediniz, onu suçladınız!" Sesi acınası bir hale döndü birden. "Halbuki o daha bebekdi. Onun hiç bir suçu, günahı yoktu."

 

Acıyla ağlarken bir süre sonra tekrar Sefer ağaya dönerek öfkeyle konuşmaya devam etti. "Hep senin yüzünden Sefer ağa! Sen engelledin! Sen aramıza mesafe kurdun! Şimdi ise o içerde yaşamla ölüm arasında savaş veriyor belki de!"

 

Menekse hanım gözlerinde süzülen yaşı silerek Savaş'a dönerüp kararlı bir şekilde konuşmaya devam etti.

 

"Çilem burdan çıkarsa..." Korkuyla yutkunarak devam etmeye çalıştı.

 

"Benimle gelecek ve bir daha Efeoğlu konağına geri dönmeyecek!"

 

" Sen ne dersin kadın! O bizim gelinimiz, üstelik berdel evliliği bu, bu bağı asla koparamazsın!"

 

Bu sefer başını Reyyan anaya çevirerek öfkeyle konuştu. " O benim kızım Reyyan ana! Onu burdan alıp eve geri götüreceğim."

 

Menekşe hanım artık Aklını yitirmiş gibiydi. Kimseyi duymuyor, kimseyi umursamıyordu. Suçluluk hissediyordu. Kızına veremediklerinden dolayı çok pişmandı. Hem de çok...

 

Menekşe hanım'ım bu sözleri Sava'şı sinirlendirmişti. Bunu düşünmesi bile büyük bir suçtur Savaş için. " Çilem'i benden koparmak için cesedimi çiğnemeniz gerek Menekşe hanım."

 

Herkes endişeyle bu ikisini izlerken, Menekşe hanım ise konuşmaya devam etti. "Çilem benimle gelecek Savaş Efeoğlu."

 

" Bende bunun için cesedimi çignemeniz gerek diyorum. Benim olan benden kopamaz, buna izin vermem! Menekşe hanım, karımı size vermem."

 

Savaş öfkeyle Menekşe hanıma bakarken, birden doktorun çıkması ile öfkesi sönmüştü. Yerini korku ve merak sarmıştı.

Hemen doktorun yanına giderek durumunu öğrenmeye çalıştı. "Doktor bey, durumu nasıl iyi olacak mı? Kurşun...kurşunu çıkarabiliriz mi?"

 

"Merak etmeyin kurşunu çıkardık. Ama bir süre kolunu oynatamayacak o kadar. Şimdi odaya alıcağız. Bir kaç saat sonra görebilirsiniz ama. Şimdi bilinci kapalı. Biraz kendine gelsin odaya alacağız sizi."

 

Savaş tamam dedikten sonra Çilem'i ameliyathaneden çıkartarak odaya götürürken Savaş da ardından giderek odaya girmeye çalıştı. Fakat hemşireler Savaş'a engel olarak durdurmaya çalıştı. Savaş da fazla çırpınmadan kenara geçerken acıyla yutkundu. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Sadece ardından bakakalmıştı...

 

*********

 

Zaza diyip duruyordum ama kime dediğimi bilmiyordum. Birinin kucağındaydım. Etraf silah sesi ile dolmuştu. Korkmaya başlamıştım. Ağlayıp duruyordum. Küçücük bedenimi sarmış beni korumaya çalışan kel çocuğa baktım. Saçlarını kökten kazımış biriydi. Ama 18 yaşlarında ergen biri olduğu belliydi.

 

" Korkma Mehir seni koruyacağım, sana zarar gelmesine asla izin vermem." Adamı tanımıyordum ama bana Mehir diyip duruyordu. Sanki benim kim biliyordu. Ya da bildiğini sanıyordu. O hâla koşarken Silah sesleri kesilmişti. Ben ise hâla korkuyordum ve çocuğa sıkı sıkı sarıliyordum. Bunu neden yapıyordum bilmiyorum ama ona sarılınca kendimi güvende hissediyordum. Bir dağ gibiydi beni koruyup kolluyordu.

 

Kosmaya devam ederken kapının çıkışına ulaşmıştık. Çocuk rahatlamış gibi soluklanırken, birden bir silah sesi geldi. Bense korkudan ağlamaya başladım. Kötü bir şey olmuştu. Bunu biliyordum. Korkuyla çocuğa bakarken son sözlerim "Zaza?" Olmuştu.

 

Gözlerimi acıyla kapatıp açtığımda her yer birden bembeyaz olmuştu. Neler olduğunu anlayamamıstım ilk başta. Her şey çok gerçekti. Sonra ise bunun bir rüya olduğunu anlamıştım.

 

Bir süre soluklanırken hastane kokusu sarmıştı burnumu. Ayaklanarak neler olduğunu anlamaya çalışırken hemşire olduğunu anladığım bir kadın beni sakinleştirmeye, geriye yatırmaya çalıştı. " Kalkmayın lütfen yeni çıktınız, dinlenmeniz gerek."

 

"Nerdeyim ben? Ne oldu bana?" Kafam karışık bir şekilde etrafı incelerken sorumu cevapladı. "Hastanedesiniz hanım efendi vurulmuşsunuz, ama merak etmeyin şimdi iyisiniz. Eşiniz sayıklayıp durmuştunuz."

 

" Ne! Ne dedim ben?"Endişeyle hemşirenin cevabını bekledim.

 

"Eşiniz Savaş dı öyle değil mi, onu sayıklıyordunuz. Bir de Zaza diye birini sayıkladınız. Kendinizde değilsin. Şimdi toparlanın sonra yine konuşuruz."

 

" Peki Savaş nerde?"

 

" Eşiniz gelir birazdan. Siz dinlenin."

 

Hâla uzanmış haldeyken uyuşmuş bileğimi hareket ettirirken bir baskı hissettim omzumda. Herseyi yeni yeni idrak ederken korkuyla omzuma baktım. Omzum sarılı haldeyken dehşetle hemşireye baktım. Hemşire korkumu anlar bir şekilde diğer omzuma dokunarak sakinleştirmeye çalıştı. " Sakin olun tamam mı? Vuruldunuz ama şimdilik iyisiniz. Ameliyatınız iyi geçti."

 

" Ameliyat mı?" Korkuyla hemşireye bakarken bunu söylemekten pişman olur gibi gözlerini yumdum. Belki de alıştıra alıştıra söylemeliydi.

 

Hâla hemşireye korkuyla bakarken kapının açılma sesi ile yüzümü çevirdim. "Çilem!" Savaş'ın sesini duyduğumda hüzünle ona baktım. O da hemen yanıma gelerek sarılmaya çalıştı. Kolumun sargısına dikkat ederek sarılmaya devam ederken anlimdan uzunca öperek birnsure öylece kaldı. Buna tanıklık olan hemşire hanım ise çok kalmadan odadan çıkarak bizi yalnız bıraktı. Savaş ise benden uzaklaşıp yanaklarımı avuçlayarak yüzüme baktı.

 

" İyi misin? Çok canın acıyor mu?"

 

" Yok...iyiyim şimdilik." Savaş biraz olsun rahat bir soluk alırken yine hüzünlenmişti.

 

" Hepsi benim suçum, Allah kahretsin koruyamadım seni!"

 

" Senin suçun yok Savaş kazaydı." Kendini suçlaması beni rahatsız etmişti.

 

Tekrar elleriyle yanaklarımı sararken büyük bir ciddiyetle bana baktı. "Hepsi benim suçum, seni hiç bir şekilde koruyamadım."

 

Huzurla gülümseyip, ellerini sıkıca tutup sakinleştirmeye çalıştım.

 

"Sakin ol, şimdi iyiyim bak, gayet iyiyim. Bir daha böyle bir şey olmayacak."

 

Başımdan öperek sarılırken yine o kararlı ses tonuyla konuştu.

 

" Buna bir dâha asla izin vermeyeceğim. Asla..."

 

 

Bölüm : 22.12.2024 04:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...