Bir süre sonra tüm aile içeri girmişti. Beren ve Zara heyecanla yanıma gelip sarılmaya çalışırken, ben ise elimi kaldırıp durmalarını söylemeye çalıştım. Fakat Savaş benden önce davranmıştı. Önüme geçip eliyle barikat kurduğunda rahat bir nefes almıştım. "Hop hop sakin! Sargısı var görmüyormusunuz? Hala yarası taze karımın."
Bir an o şoku atlattıklarında Beren'in geldiğini yeni idrak edebilmiştim.
" Beren, sen nerden çıktın?"
Beren hâla endişeyle bana bakarken zar zor cevap vermeye çalıştı. " Bu akşam geldim. Sana yarın sürpriz yapacaktım güya ama sonuç daha farklı oldu." Diyerek omzuma bakarken ben de omuz silkerek konuştum.
" E ben sana sürpriz yapmış oldum. Fena mı?" Onunla alayla konuşurken Beren beni boğacak gibi bakıyordu. Anlaşılan alay etmemden hoşlanmamıştı.
Ben Beren'in bu tavrına gülerken, Zara'nın ağlamaklı çıkan sesi ile ona döndüm. " İyisin değil mi? Ağrın falan yok yani."
" Ayh Zara! Korkmayın artık yok bir şeyim diyorum." Biraz rahatlamış gibi gözükürken içeri annem ve diğer büyükler de girmişti. Annem hüzünlü bakışlarıyla yanımda otururken usulca ona baktım. Bu haline hiç alışık değildim doğrusu.
Elimden tutup anlımdan uzunca öperek saçlarımı sevmeye başladı. Ben annemin bu tavrını hayretle izlerken bana olan hüzünlü bakışlarından çok etkilenmiştim. O hâla saçlarımı severek yanaklarıma dokunurken, yutkunarak konuşmaya başladı.
"Kızım affet beni, seni burdan götürmeliydim. Burdan çok uzaklara götürmeliydim. Seni ne olursa olsun korumalıydım. Sana hiç bir zaman hak ettiğin sevgiyi veremedim. Bunun için çok üzgünüm. Ama artık bitti. Buna daha fazla izin vermeyeceğim, burdan çıktıktan hemen sonra hediyeyi de alıp çok uzaklara gideceğiz. Seni burdan Mardin'den alıp çıkaracağım. Söz veriyorum, herşeyi düzelteceğim."
Şaşkınlıkla Savaş'a döndüğümde bir şey demeden bana baktı. Savaş da üzgün ve endişeli görünüyordu. O da annemin kendinde olmadığını benim gibi anlamıştı. Üstelik herkesin önünde bunu diyordu. Artık annem için endişelenmeye başlamıştım.
Acıyla anneme dönüp, elini tutarak zar zor konuşmaya çalıştım. " Anne ne diyorsun, lütfen korkutma beni, sen kendinde misin?"
"Aklım başıma geldi kızım ama maalesef çok geciktim. Fakat yine de senin daha fazla çekmene izin vermeyeceğim. Sen he de, yaraların iyileşir iyileşmez buralardan çok uzaklara gideriz. Söz veriyorum kızım, her şey yoluna koyacağım. Sen he de yeter ki."
Herkes sessizdi. Onlar da benim gibi onun aklının başında olmadığının farkındaydı. Fakat annemi kendine getirmem lazımdı. " Anne ben çok mutluyum, ben Savaş'ı seviyorum ve bu ailenin yanında çok mutluyum. Lütfen endişelenme artık."
Heyecanla yanıma yaklaşırken, dediklerime inanmamışcasına konuştu.
"Bunu korkudan söylüyorsun, bunu biliyorum kızım ama korkma ben varım yanında. Korkma..." Elimden öpüp tekrar konuşmaya çalıştı. "Seni...seni bir daha asla yalnız bırakmayacağım. Söz veriyorum kızım."
"Anne, benim mutluluğumu istiyorsun öyle değil mi?" Savaş'a elimi uzatıp yanıma gelmesini istedim. Yanıma yaklaştığında da, elini sıkıca tutup konuşmaya devam ettim. " Bak anne, ben hiç olmadığım kadar mutluyum. Lütfen daha fazla yıpratma kendini. Ben hayatımdan çok memnunum." Savaş şaşkın ve düşünceli bir halde beni izlerken konuşmaya devam ettim. "Anne benim için endişelenme ben çok mutluyum. Hem de çok." Annem çaresiz bakışlarıyla bana bakarken söylediklerime hiç inanmadığını çok iyi biliyordum. Fakat ben bir şey demedikten sonra da eli kolu bağlı kalmış gibiydi.
Annem endişeli bir şekilde bakmaya devam ederken, babam yanına gelerek onu sakinleştirmeye çalıştı. "Menekşe, bak o da mutlu halinden artık daha fazla endişelenme."
Babama rağmen, annemin inanmayan çaresiz bakışları sadece gözlerimi süzüyordu. Burdan çekip çıkarmak ister gibi bir hali vardı. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Bu çok...çok farklıydı.
Annem çaresizce bana bakmaya devam ederken bir hemşire hanım içeri girdi. Artık kalabalığın çıkması gerektiğini ve benim dinlenmem gerektiğini söyledi. Buna rağmen annem gitmek istememişti. Yanımda kalmak istemişti. Fakat buna izin vermedim. Gitmesi gerektiğini, Hediye'nin ona ihtiyacı olduğunu söyledim. O ne kadar gitmek istemese de babamın desteğiyle nihayet gitmişlerdi.
Oda da, en sonunda Savaş ve Beren kalırken bir süre üçümüz de sessizdik. Sadece bir köşede oturmuş beni izliyorlar. Her an bir şey istememi bekleyerek oturuyorlardı. " İyisin öyle değil mi?" En sonunda Beren sessizliği boyarken ben ise artık sıkılmıştım. "Ayh Beren! İyiyim diyorum uzatma artık."
Yanıma gelerek çantasını sehpaya indirerek elimi sıktım. Sonra endişeyle sargılı koluma bakarken kendini sakinleştirerek tekrar konuştu. "Tamam, refakatçin ben oluyorum. Bu gece ben yanındayım."
"Beren merak etme, ben varım. Ben kalsam yeter." Beren ilk önce ama dese de sözünü yarıda bırakarak konuşmaktan vazgeçti. Sanırım o da en doğrusunu bu olduğunu bir süre sonra nihayet anlamıştı. Evliliğin her ne kadar sahte olduğunu bilse de Savaş'a bunu hissettirmemesi gerektiğini sonradan anlamıştı. Bu sayede daha fazla ısrar etmedi. Neyseki...
Bir süre daha oturduktan sonra kendisi de kalkarak evine gitti. Mardin de yeni bir ev kiralamış. Dediğine göre ev arkadaşı Aslı'nın Mardin'e tayini gelmişti. Bu yüzden Aslı ile buraya taşınmış. Aslı benim de Beren aracılığıyla tanıştığım samimi tatlı bir arkadaşımdı.
Her neyse Beren gittikten sonra dinlenmek için biraz dâha uzandım. Doktor biraz dâha burda kalacağımı ve kan değerlerimin çok düşük olduğu için serum takacaklarını söyledi. Savaş da benimle beraber refakatçi olarak kalacaktı. Esra ve Zara da sırayla yanıma gelebilir desem de bunu kabul etmedi. Sadece o kaldı.
Hastanede kaldığım ilk gün, bütün gün uyumuştum. Narkozu da verdikleri için, uyanık kalmam uzun sürmüyordu. Bu sayede sadece dinleniyordum.
Hastanenin ilk sabahı, yemekler gelirken Savaş yemekleri yememişti. Nedenini sorduğumda yüzünü ekşiterek hastane yemeklerini sevmediğini söyledi. Ben bu haline kıkırdarken bir kaşı havada bana baktı.
" Bakıyorum çok komik geldi sana."
" Yaani! Daha çok yüz ifaden komik geldi." Dediğimde gülümseyerek konuşmaya devam etti. "Ben yemek zorunda değilim, ama sen yemelisin. Hadi bakalım başla!"
Hâla gülerken kolumla kaşığı alıp çorbayı içmeye çalıştım. Fakat ağrıdan dolayı pek başarılı olduğum söylenemezdi. Bu yüzden sol tarafta tutmaya çalıştım ama yine sonuç hüsrandı. Savaş beyimiz ise sırıtarak olanları izliyordu. Yardım etmek yerine izlemek daha zevkli geldi herhalde. Ben uğraşmaya devam ederken Savaş ise daha fazla dayanamayarak, kıkırdaya kıkırdaya yardım etmek için yanıma geldi. "Dur dur! Kolunu inciteceksin, bırak ben vereyim."
Çok şükür. Sonunda aklına gelebildi Savaş bey!
Yanıma oturup yemeği bana yedirmeye çalışırken, kıkırdamayı nihayet kesmişti. Sonra çorbayı bana içirmeye başlarken, bir an tuhaf hissettim. Bebek gibi hissediyordum resmen ve bu durumu ilk defa yaşadığım için farklıydı işte.
Yemek bittikten sonra biraz oturduğumuzda evin durumunu sordum. Gülsüm'ün nasıl olduğunu, hamile kadına ne olduğunu falan sordum. O ise kadından haberi olmadığını, Gülsüm ve Polat'a da çok kızgın olduğu için onlarla hastaneye gelmesini istemediğini söyledi. Savaş bayâğı sinirlenmiş gözüküyordu.
Sanırım onlara sert bir ayar vermiş gibiydi. Konuyu daha fazla uzatmadan ve yatağıma uzanarak biraz dinlenmeye çalıştım.
O sırada Savaş gelen telefon ile dışarı çıkarken. Ben de uzanarak biraz dinlenmeye çalıştım.
Bir süre sonra uyandığımda hava iyice bulutlanmıştı ve sarımtrak rengini almıştı. Yağmur yağacak gibiydi ama emin değildim.
Derin bir soluk alıp, biraz ayaklanarak pencere kenarına geçtim. Bir süre sonra hava karardığında, tahmin ettiğim gibi yağmur yağmaya başladı. Fakat etraf karanlık olduğu için hiç birşey görmüyordum. Sadece pencereden yansıyan şehrin ışıkları vardı. Güzel ve huzur veren bir manzara...
Bir süre otururken bir an gürültülü bir şimşek çaktı. Şimşek çakarken refleks olarak kulaklarımı kapattım. Yağmuru seviyordum ama şimşek sesinden korktuğum için nefret ediyordum. Tıpkı küçükken olduğu gibi her defasında korkardım.
Hemen ayaklanıp, yatağa geçmeye çalışırken ayağıma çarpan bir şey yüzünden acıyla bağırdım. Tabii sesimi duyan Savaş ise hemen ayaklanarak ışıkları açıp yanıma geldi. Ben acıyla dizimi tutarken, o ise kucağına alarak yatağa oturtarak eli kolu birbirine dolanmış şekilde dizime baktı. " İyi misin? Çok acıyor mu?"
Acının verdiği sinirle soluk aldım. " Yok acımıyor canım! Öylesine tuttum dizimi zaten! Hatta keyfimden bağırdım!" Savaş dalga geçmemi sinirle tepki verirken burnundan soluyarak konuştu. " Ne bileyim! Ne yapacağımı biliyor muyum ben! Hem yaralısın sen biraz daha dikkatli olsana!"
" Şimşek sesinden dolayı böyle oldu! Korkuyorum ne yapayım!" Şimşek tekrar çarptığında kulağımı tekrar kapattım. Tabii o zaman kolumun zorlanması da bir oldu. Ben acıyla inlerken, Savaş da kollarımı indirerek sakinleştirmeye çalıştı. " Derin nefes al. Gözlerini kapat önce."
Afallamış şekilde " Ne? "Diyebildim sadece. O ise ısrarla gözlerimi kapatmamı söylerken daha fazla direnmeden gözlerimi yumdum. Gözlerimi yumduğumda, anlımda bir baskı hissettim. Sonradan Savaş'ın anlını anlıma yasladığını anladım.
" Korkacak hiçbir şey yok, sadece gürültü." Tekrar şimşek çıkarken ürkerek titredim. O ise ısrarla sakinleştirmeye devam etti." Sakin ol...sakin ol. Derin nefesler al ve sakinleşmeye çalış, sadece bir gürültü."
Dediklerini aynen uygulamaya çalışarak derin nefesler almaya çalıştım. Uzun soluk alıp verirken biraz hafiflemiş gibiydim. " Şimdi daha iyisin öyle değil mi?" Başımı onaylarcasına salladım. " Evet, yani sanırım."
" Sevindim" diyerek ayağa kalkıp koltuğa dönecekken, birden kolundan tutum ve bu yaptığıma ben bile şaşırırken konuşmaya çalıştım.
" Bu gece benimle uyur musun?
Savaş tek kaşı havada bana bakarken, önce şaşkın halden, düşünceli haline bürünerek bana bakmaya başladı. Ben de yutkunarak hemen açıklama yapmaya çalıştım. " Yani...ben uyuyana kadar. Hâla biraz korkuyorum da." Sözlerimden sonra gülümseyerek ayakkabılarını çıkarıp yanıma uzandı. İkimiz de sırt üstü yatarken bir süre sessizdik. Sadece odun gibi uzanmıştık. Fakat uzun süren sessizliği nihayet ben bozdum. " Savaş."
" Efendim."
" Teşekkür ederim." Tek kaşı havada bana döndü. " Neden?" "Yanımda olduğun için." Bunu söylemem hoşuna gitmiş gibi gülümserken, yanıma yaklaşıp sessizce beni izledi. Ben ise konuşmaya devam ettim. "Annemi öyle görmek beni çok üzdü. Benim için hiç bu kadar endişelendiğini görmedim."
Düşünceli bir şekilde kaşları çatık bir şekilde bana bakarken, ne düşündüğümü anlamaya çalışıyordu sanki.
"Nasıl hissediyorsun?"
" Bilmiyorum, annemin benim için endişelenmesi beni etkiledi ve şaşırttı. Beni hiç sevmiyor sandım." Bir şey demedi. Sadece beni dinlemeye devam etti.
Gözlerimden usulca yaşlar süzülürken, dâha çok üzülmüştüm. Çok karışık bir duygu yaşamaya başlamıştım. Savaş bu halime daha fazla dayanamadan usulca sarılarak saçlarımı sevmeye başlarken, ben de sağlam kolumla ona sarıldım. Ona sarılırken içimde bir şeyler canlanmıştı sanki. Yakınındaydım ve kokusunu duyabiliyordum. Bu huzurdu. Bu cennet kadar güzeldi.
Kendimi belki de ilk defa bu kadar değerli hissettim. Bana olan şefkati ve sevgisi elimi kolumu bağlıyordu. Kalbimde bir şeyleri diriltiyordu sanki.
Göğsü yüzümün mesafesindeydi. Onun başı ise başımdaydı. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Onun kalp atışlarını duyabiliyordum. Kalp atışlarını duydukça da daha çok heyecanlanıyordum çünkü onu hiç bu kadar yakınımda hissetmedim.
- Hiç aşık oldun mu?
Çilem? Samimi soruyorum. İnadına mı yapıyorsun? Sus be kadın sus!
Gülümseyip biraz dâha yakınlaşarak biraz eğildim.
"Sanırım evet."
"Nasıl bir his, yani aşık olmak nasıl bir şey?"
" Onun için herşey yapabilecek kadar güçlü hissedersin kendini ve..."
" Ve?"
"Onsuz olan bütün hayatının ne kadar anlamsız olduğunu anlarsın. Hayatın bambaşka bir evreye girer."
Benden hoşlandığını bilsem de elbet başka birine önceden aşık olmuştur. Yani otuz yaşında bir adam. Gönlü muhakkakkaymıştır birine.
"Onun için tanımlayacağım tek şey, nefesim olması."
Bir süre sessiz kaldık. Bunu söylediğinde yüzümüz birbirini görmüyordu zaten onun başı yukardaydı. Bense onun göğüs hizzasındaydım.
"Peki sen aşık oldun mu?"
Soruyu sorduğunda afalladım. Bu soruyu merak ettiği belliydi. Aşık olduğumu söylesem, sanki kendini herşeye hazırlayabilecek gibiydi.
" Hayır, hiç aşık olmadım."
Yalan söylediğimde ufak bir vicdan azabı duydum ama bunu söylemeye cesaret edememiştim ki, ne yapabilirim? Hâla korkuyordum ve kendimi bunu söylememek için kodlamıştım resmen.
Savaş huzursuzca kıpırdanırken tekrar sırt üstü yattı. Bu halini belki de bile bile sordum. "Ne oldu? "
" Hiç... hiç bir şey olmadı."
Evet kesinlikle morali bozulmuştu. Ama düşünüyorum da, aşık olduğumu söylesem de rahatsız olmazmıydı? Şuan formalite de olsa onun karısıyım.
Evet Çilemcim, kendini böyle kandırmaya devam et.
Bu an tekrar şimşek çarptığında, yine refleks olarak kulağımı kapattım. Bir anım gözümün önüne geldi sanki, yine o kel adam yanıma gelip, beni kucağına alarak sakinleştirmeye çalışyordu. Şimşekten yine korkuyordum ve ağlıyordum. O da bana sarılarak ninniler söyleyip uyutmaya çalışıyordu.
Şimdi yine istemsizce ağlıyordum. Neden ağladığımı bende bilmiyordum. Kalbim acıyordu sanki, bana sarılan o genci çok özlemiş gibiydim. Halbuki bu bir rüyaydı. En azından ben öyle zannediyordum.
Yoksa...yoksa gerçek miydi yaşadıklarım? Bazen hiç bir şey anlamıyordum, neden...neden sürekli karşıma çıkıyordu bu çocuk?
" Çilem! Çilem sakin ol güzelim, bak ben burdayım aç gözlerini, aç güzelim."
Yavaş yavaş gözlerimi açtığımda gözlerimden yanaklarıma doğru süzülen ıslaklığı hissediyordum. İçimi korku kaplamıştı. Nefes nefese hıçkırıklar içinde ağlarken, Savaş anlımdan öpüp sıkıca sarılıyordu. Sırtımı sıvazlıyor, beni teskin ederek sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Geçti, hiç bir şey yok. Geçti. Sadece bir gürültü."
Kısık nefesler alırken, Savaş ise daha çok sarılarak sakinleştirmeye devam ediyordu.
" Ben yanındayım, korkma."
O daha çok sarılırken bu anımız hiç bozulmasın istedim. Sanki...sanki biri beni zehirledi de Savaş bana panzehir veriyordu.
Savaş benim ilk aşkım, Savaş benim ruhum olmuştu. Sanırım korktuğum şey başıma geliyordu. Ben ona bağlanıyordum...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |