Tekrar bir soluk alarak cevap verdim.
" Kanımda, hamilelerin düşük yapmasını sağlayan ilaç kalıntıları çıkmış."
Savaş dehşetle bana bakarken, "Ne!" Diyebilmişti sadece.
Hiddetle doğrularak bana baktı. Bunu şimdi söylemenin öfkesi de vardı tabii.
" Sen ne dediğinin farkında mısın! Ne demek ilaç?"
Bana daha çok yaklaşarak dişlerini sıkarken, konuşmasına devam etti. "Baştan anlat şunu! Ne demek ilaç vardı?"
Elini tutarak derin bir soluk alıp sakinleşmeye çalıştım. Savaş'ın öfkesi biraz korkutmuştu çünkü.
Önce bir papatya çayı mı yapsaydım acaba? Belki daha kolay olurdu.
"Sakin kalırsan anlatırım. Böyle hiç bir şey anlatamam."
Birden ayaklanarak etrafında turlamaya başladı. Sonra kenardaki tahta sandalyeye tekme atarak yine yanımda bitti.
" İyi de sen hamile bile değil!.."
Birden dili tutulmuş gibi bakmaya başladı bu sefer. Düşündüğü şeyi maalesef anlamıştım. Bu yüzden hemen elini tutarak aklındaki soruları cevaplamaya çalıştım.
" Yok yok! Korkma, hamile falan değildim. Sandığın gibi bir şey değil."
Bir an rahat bir nefes almış gibi olsa da, kafasına bir şeyler dank eder gibi yine tekrar sinirlenmeye başladı.
" Çilem, olayı baştan anlat! Taksit taksit söyleme şunu!"
" Önce sakinleş, söz anlatıcam. Bak önce bir sakin ol. Lütfen."
" Çilem! Sakın bana sakin ol deme. Bana küfür atmandan farksız bu! Şimdi anlat şunu!"
"Stres altındayken de ben anlatamıyorum sana. D...dilim tutuluyor."
Birden gözlerini yumarak derin bir soluk almaya çalıştı. Başını biraz ovarak eğilirken, bir süre sonra tekrar bana dönerek elimden tutup kısık bir nefes verdi. Sonra da konuşmaya çalıştı. "Güzelim. Olayı anlatmaya başlasan iyi olur. Çünkü ne kadar sakin kalabilirim bilmiyorum. Lütfen."
Biraz düşünceli halde ona baktıktan sonra, ben de derin bir nefes alarak sakinleştiğinden emin olmaya çalıştım. Sakinleştiğinden emin olduktan bir süre sonra da konuşmaya devam ettim. " Doktor bana, bunu doğrudan almamışsan eğer, bir yemek veya içecekle alabileceğimi söyledi. Sanırım hamile olduğumu zannettikleri zamanlarda, gizliden birileri vermiş. Doktorun dediğine göre, eğer hamile olsaydım..."
" Evet, hamile olsaydın?" Gerginliği bir kat daha artarken, okun yaydan çoktan çıktığını anlamıştım. Hüzünle başımı eğdim.
"Bir daha hiç bebeğim olmayabilirdi... ve bu ilacın fazla tüketilmesi de..."
Yutkunarak yine devam etmeye çalıştım. "Hayati bir tehlike arz ediyormuş."
Savaş öfke kusan bakışlarıyla konağa bakarken, gözü dönmüş haldeydi. Birden ayaklanarak ellerini sıktı. Öfkeli bakışları daha da sertleşmişti.
Bu halinden korkmaya başladığım için, hemen elini sıkarak sakinleştirmeye çalıştım. "Savaş, şimdi öfkelenmenin sırası değil. Sakinleş biraz, adam akıllı konuşalım biz. Hı? Ne dersin? Hadi canım, biraz sakin..."
Cümlemi bitirmeme fırsat kalmadan, konağı uçar gibi yürümeye başlamıştı bile. Artık onu istesem de durduramazdım.
" Lan!" Diye bağırarak tüm konağı inim inim inletirken, şu çok zeki aklıma bir tükürmeden edemedim. Şimdi anlatmak zorunda mıydın Çilem!
Bunu anlattığıma mı yanayım, yoksa kızlara benim yüzünden şimdi kızmasına mı? Asıl suçlunun kim olduğunu bile hâla bilmiyoruz!
Savaş, büyük basamaklarla merdivenlere çıkarken, ben ise arkasından koşar adımlarla merdivenlerden çıkıyordum. Savaş nihayet salona vardığında, etrafına öfkeyle bakınarak kızların gelmesini bekledi. Yine etrafında bir kaç tur atmaya başlarken, kızlar yanımıza gelerek endişeli bakışlarla bizi izlemeye başladı. Savaş ise onları görür görmez küplere bindi tabii.
" Ne iş çeviriyorsunuz siz!"
" Ağam, ne dediğinizi anlayamadık. Niye böyle celallendiniz, hayırdır inşallah?"
Kızlar, kafası karışık halde merakla Savaş'a bakarken, ben ise Savaş'ı sakinleştirmek için çabalıyordum. Bu yüzden hemen yanına giderek koluna sarıldım. Biraz frenlemeliydi çünkü.
" Bir şey yok kızlar. Siz işinize devam ed..." Birden bire sandalyeye tekme atmasıyla cümlem yarıda kalırken, dehşete düşmemle çığlığı basmam bir olmuştu. Bir kaç adım ondan uzaklaşırken tekrar cesaretimi toplayarak öfkeyle Savaş'a baktım.
" Böyle mi hesap soracaksın onlara? Korkutarak mı? Sen önce bir sakinleşmeye çalış!"
Savaş burnundan soluyarak yine etrafında tur atarken, bir an onlara bakarak bir şeylerin farkına varmaya başladı. Böyle çezülemeyeceğini yeni idrak edebilmişti paşam.
Serpil, zar zor toparlanıp öne geçerek tüm cesaretiyle konuşmaya çalıştı. "Ağam, hanımım. Biz ne yaptık size? Niye hiddetlendiniz böyle?"
" Yok bir şey kızlar. Siz gidin. Sonra konuşuruz bunu."
" Var! Allah kahretsin bir şey var! Bu konakta,.karıma düşük yapsın diye ilaç verilmiş!"
Savaş'a sert bakışlarımla bakarken, bir yandan öfkesinin haklılığı karşısında kıvranıyordum.
" Bana öyle bakma!" Yanıma yaklaşarak parmağını savururcasına sallayıp devam etti. " Seni burada birileri zehirlemeye kalkarken, sakin kalmamı bekleme! Aksine çıldırmak üzereyim ben!"
Kızlar şaşkınlıkla iç çekerken, birbirlerine bakarak birden bire daha hassas bir şekilde bana bakmaya başladılar.
"Hanımım?" Bir an duraksadı Serpil, sonra Pervin denen kız devam etti. "Hanımım, siz yoksa bu yüzden mi bebeğinizi kaybettiniz?"
Savaş bu sefer tekli koltuğa yumruk atarak yine etrafında turladı. Sonra yine kızlara öfkeyle bakarak hiddetle bağırdı. " Kim!.."
" Ne oluyor burda! Ne bu patırtı böyle?"
Savaş'ın sesi birden boğazına tıkanırken, Reyyan ana, sinirden bize bakarak bir kaç adım öne geçti. Sonra, yine az önceki gibi sorguya çekti odadakileri. Yani bizi.
"Ne oluyor burda dedim size!"
Osman baba ve diğerleri de ardından gelirken, istemsizce yutkundum.
Korkarım çok yanlış bir zamanda anlattın Çilem. Hem de çok çok yanlış bir zamanda.
" Babaanne, baba." Derken babasına döndü bir an Savaş, sonra tekrar Reyyan anaya baktı.
" Bu evde neler döndüğünü biliyor musunuz!"
" Sen hele o sesini alçalt önce. Karşında büyüğün var!"
Savaş, sinirle derin bir nefes alarak tekrar Reyyan anaya döndü.
" Karıma düşük yapsın diye ilaç verilmiş. Burada, bu evde!"
Herkes hep bir ağızdan " Ne!" Diye bağırırken, Reyyan ana bir an şok geçirmiş şekilde yüzüme baktı. Sonra, korkak adımlarla yanıma gelerek baştan aşağı beni süzmeye başladı.
O sırada Osman baba ve diğerleri Savaş'ı yavaş yavaş sorgulamaya başlamıştı. "Nasıl olur, kim cesaret eder..." diye sorgu sualler yavaş yavaş artarken, Reyyan ana yavaşça omuzlarıma dokunup hüzünle yüzüme baktı. "Bebeğini...bebeğini bu yüzden mi kaybettin?"
Bu soruyla yutkunarak yüzümü eğdim. Ona bu konuda yalan söylemek her defasında utandırıyordu. Fakat birnyola girmiştim.
" Babaanne..."
" Kim buna nasıl cürret eder!"
" Babaanne, ben de bilmiyorum."
Suskunluğumla beraber Osman baba da araya girip yanıma gelirken, babanne gibi koluma dokunarak sakince sorgulamaya çalıştı.
" Kızım sen kendinde misin? Ne söylediğinin farkında mısın?"
" Maalesef farkında baba!"
Savaş'ın emin olan ses tonuyla, Osman baba birden kızlara bakarken, Savaş ise yumruk yaptığı koluyla sabit durmaya çalışıyordu. Kızlara kızmaktan, öfke kusmaktan başka bir şey yapamıyordu. Muhtemelen erkek olsalardı, çoktan onları mahvederdi.
Sanırım bu adama aşık olmama sebep olan bir şey daha bulmuştum.
" Bebeğin gerçekten bu yüzden mi düştü?" Osman babanın sorusuyla kendime gelirken, yutkunarak cevap verdim. "Bil...Bilmiyorum."
" Serpil, siz çıkın odanıza. Ben ayriyetten konuşacağım sizinle."
Serpil, Reyyan ananın emriyle başka bir şey diyemeden kızlarla beraber salondan ayrılmıştı. Burda daha fazla kalmaması gerektiğinin farkındaydı. Bu yüzden hızlı ve ürkek adımlarla salondan çıkarak kızlarla beraber oradan uzaklaştı..
Reyyan ana, Yılmaz ve Eminleri de gönderirken, fazla itiraz etmeden odalarına geçmişlerdi nihayet. Babaannenin sinirliyken karşı gelinemeyeceğini iyi biliyorlardı maalesef ki.
Reyyan ana etrafına baktıktan sonra, Esma hanım ve Emin'eyi de göndererek başbaşa kalmamızı sağladı. Fakat o sırada sonradan gelen Polat ve Gülsüm salona girmiş, her şeyden habersiz bize bakakalmışlardı.
Göz devirerek kafama vurdum. Gerçekten Çilem! Zamanlaman daha kötü olamazdı.
Gülsüm " Bir şey mi kaçırdık?" Diye sorgularken, Savaş yine öfkesine yenik düşerek koltuğa vurup cevap verdi. "Bu evde birileri benim karımı zehirlemiş! Ben de bir direk gibi duruyorum! Olan bu!"
Gülsüm birden refleks olarak karnına dokunup iç çekerken, herkes bir anlık şaşkınlıkla Gülsüm'e baktı. Bunu birden bire yapmasını anlayamamıştılar. Fakat maalesef ben anlamıştım.
" Çilem? Yoksa..." sanki bir şeyleri yeni fark etmiş gibi düşüncelere daldı birden. Karnına yine sarılarak dehşetle bana baktı. " Yoksa, bu yüzden mi beni bu kadar sık hastaneye götürdün? Bu yüzden mi bu kadar çok test yaptırdın?"
Herkes birbirleri arasında konuşarak sorgulamaya başlamıştı. "Gülsüm ne zamandandır hamile? Ve bunu neden hiç söylemedi?" Gibi sorgulamalar artmıştı.
" Gelin, ne demeye varıyorsun sen? Neler oluyor burda!"
Reyyan ananın, şok üstüne şok geçirmesiyle kalbini tutarken kafası karman çorman halde koltuğa geçerek biraz kendine gelmeye çalıştı. Herkes bir anlığına korkarken, çok geçmeden sonradan iyi olduğunu anlayarak tekrar Gülsüm'e döndüler.
Osman baba, ortaya geçip Gülsüm ve bana bakarak, iki elini beline yasladı. Sonra da bıkkınca bir nefes vererek yüzünü yere eğdi.
" Burda neler oluyor? Biri bunu en baştan açıklasın. Hem de hemen!"
Osman babanın da sinirlenmesi herkesi tedirgin etmeye başlamıştı. Maalesef bu yüzden bende kalan son cesaretimle yanına doğru yürüyerek boğazımı temizleyip konuşmaya çalıştım.
" Ben her şeyi baştan anlatayım baba."
"Çok iyi olur." Diyerek bana döndü. Ben ise maalesef bir an Savaş'ın tepkisine bakarak duraksadım. Savaş ise tahmin ettiğim gibi kollarını bağlayarak büyük bir imâyla beni dinlemeye hazır haldeydi. Bu biraz yutkunmama sebep olsa da, kendimi toparlamaya çalışıp konuşmaya devam etti.
" Baba, Babaanne..." herkese teker teker bakarak konuşmaya devam etti. "Be...bebeğimi kaybettikten çok süre sonra..."
Yalanmın utancından sesim titrerken, cümlemi tamamlayamadan Savaş sözümü kesmişti.
" Çilem! Doğrular, tamamen doğruları konuş. Artık bu konu ciddi bir hâl aldı."
Bir an acaba gerçekten ciddi mi diye Savaş'a baktım. Fakat maalesef ciddiydi. Artık gerçekleri söyle dercesine konuşuyordu.
Yutkunarak önce Gülsüm'e döndüm. Korkmuş ve şaşırmış gibiydi. İhanete uğramış gibi bakıyordu. Halbuki sadece onu korumaya çalışıyordum.
" Baba, babaanne..." Reyyan anaya dönerken, ağzı kulaklarında merakla beni dinliyordu. "Ben hamile değildim. Alev'in bize attığı iftiradan sıyrılmak için bunu söyledim."
Osman baba, şaşkınca ve sinirle bana bakarken, omzumu düşürerek devam etmeye çalıştım. " Paniğe kapılmıştım. Başka ne diyeceğimi bilememiştim. Ne desem inanmayacağınızı düşünmüştüm."
" Hamile yalanına inandık ama!" Diye gürledi Reyyan ana. Bu beni bir anda susturmuştu. Reyyan ana, Osman babanın kızmasına fırsat bırakmadan kendisi azarlıyordu. Kafamı kırsalar sesimi çıkartamayacak durumdaydım. Ne deseler haklıydı çünkü.
" Bilemedim babaanne, p...paniğe kapıldım."
" Ana, durun da gelin konuşsun. Konuyu iyice anlayalım hele."
Osman babanın son derece istikrarlı ve ciddi tavrıyla beni dinlemeye çalışması beni etkilemişti. Bunu beklemiyordum.
Ben de bundan cesaret alarak konuşmaya devam ettim.
" Alev, Sanırım o bana ilaç vermiş."
" Ne!" Diye hiddetle bağıran Savaş'ın sesiyle korkudan titrerken hemen olayı çözmeye çalıştım. " Ama sanırım diyorum. Emin değilim Savaş. Sadece bir tahmin."
Savaş çattığı kaşlarıyla beni duymadan merdivenlerden yukarı çıkarken, daha fazla konuşmadan peşine düşmek zorunda kaldım. Savaş'ın hızını kimse alamıyordu. Öyle bir hiddetle yukarı çıkıyordu ki, olacaklardan korkmaya başlamıştım. Polat abi ve Osman baba da ardından yetişmeye çalışsa da nefesleri kesilmişti yarı yolda. Ben desem, hemen arkalarından gelmeye çalışıyordum.
Benim arkamda ise Reyyan ana ve gelinleri vardı. Herkes benim hamile yalanımı unutmuş, Savaş'ı durdurmanın derdine düşmüştü birden.
Savaş koridordan hızlı adımlarla yürürken, Polat abi son anda önüne geçerek Alev'in kapısını açmasına engel oldu. " Dur orda!"
Herkes rahat bir nefes alarak Savaş'lara yaklaşırken, bu sefer Polat kapıyı açmaya çalışarak hiddetle içeri girmeye çalıştı. " Önce bana hesap verecek o kadın!"
Polat abinin bu sözüyle yine bir şok geçirirken artık kimi durduracağımızı şaşırmıştık.
Emin ve Yılmaz, Savaş ve Polat abiyi zapt etmek için ardından odaya girerken, ben ise hemen onlara yetişerek içeri girdim.
Fakat bizimkiler etrafına bakınmaya başladığında, çok geçmeden odada kimsenin olmadığını anlamıştılar.
" Allah kahretsin! O kadın beni tehdit etmekle kalmıyor. Bir de karımı mı zehirleyecekti?"
Ağzım açık Polat abiye bakakalmıştım. Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi baktım resmen. Efeoğlu ailesi de benim gibi bakiyordu resmen.
" Ne demek tehdit etti Polat?"
Polat pot kırmış gibi dudağını ısırdı. Tabii bunu gürültüyü duyar duymaz yanımıza gelen Esma hanım da duymuştu.
" Ay bana bir şeyler oluyor!.." Esman hanım, oğlunun itirafıyla birden bire yalpalayarak küt diye bayılırken, herkes uğradığı ikinci şoku üstünden atarak Esman hanımın başına toplanmıştı bu sefer. Artık hiç kimse bu itirafların hızına yetişemiyordu.
Yarım saat sonra
" Ay! Ben çok fenayım! Burda..." Gelininin kolundan tutarak uzandığı yerden doğrulmaya çalışan Esma hanım, konuşmasına devam ederek kendine gelmeye çalışıyordu.
" Burda neler oluyor? Biri bir şey söylesin! Bu saçmalıklar da ne oluyor böyle?"
Savaş etrafında turlayarak telefonda defalarca Alev'i aramaya çalıştı. Fakat ondan hiç bir haber yoktu. Yer yarılmış da, içine girmiş gibiydi.
" Savaş yeter! Başımız döndü. Otur artık!" Gülsüm'ün kızmasını duymamış gibi Polat'a dönerek az önceki sorgulamasına devam etti. Tabii Esma hanım koltukta baygın haldeyken biraz sürtüşme olmuştu aralarında. Şimdi durgunlaşmışlardı ama Savaş o cevabı almaya kararlıydı.
"Polat! Çabuk durumu açıkla! Alev denen kadın kim ve seni ne ile tehdit etti?"
Esma hanım çatık kaşlarıya oğluna bakarken ben de kollarımı bağlayarak Gülsüm'e baktım. " Gülsüm, peki seni de tehdit etti mi bu kadın?"
Esma hanım ve diğerleri bu sefer Gülsüm'e bakarken, Alev'i neden ısrarla eve almaya çalıştığını daha iyi anlamaya başlamıştık.
Tabii ya bir tehdit. Şimdi daha mantıklıydı. Peki ne ile tehdit edilmişti?
" Beni...özel bir konu için tehdit etti."
" Özel bir konu? Neymiş o özel konu?"
Esma hanımın sorusu, Gülsüm yutkundururken, konuşmaya devam etti. "Polat söylesin. Ben konuşamam."
Oklar yine Polat abiye dönerken, Polat abi ise çatık kaşları ve düşünceli haliyle cevap verdi. " Bu Alev denen kadını ben tanımıyorum. Birden bire karşıma çıktı. Beni bir konuda tehdit etti. Önceleri umursamadım, biraz gözünü korkutarak uzaklaştırdım ama..."
" Bir dakika bir dakika. Gözünü nasıl korkuttun sen?"
" Kötü bir şey yapmadım. Sadece biraz uyardım o kadar. Fakat durmadı. O son mesajıyla beni olduğum yerde kilitlemişti resmen. İlk geldiği gün, hamilelik yalanıyla bizimle kalmaya çalıştı. Maalesef o an susmak zorunda kaldım. Ailemin hayatını riske atamazdım. Bu yüzden oyuna devam etmek zorunda kaldım."
" Polat, ağzında geveleme. Bu kadın seni ne ile tehdit etti."
Reyyan ananın öfke dolu sesiyle gerilirken, ensesine kaşıyarak cevap verdi.
"Karasol aşireti dâye. Onlar."
Bu cevaptan sonra Reyyan ana bir anda kalkarak dehşetle Polat'a bakarken, Osman baba da Reyyan ana gibi bakmaya başlamıştı.
Esma hanım da büyümüş göz bebekleriyle oğluna bakarken, olduğu yerde dona kalmıştı resmen.
" Karasol aşireti kim?"
" Hiç kimse! Eskide kalan bir mazi."
Reyyan ana Polat'a dönerek sinirle soluklandı. Herkes derin bir sessizliğe kapılırken, Savaş'dan da ses çıkmıyordu artık.
" Çilem, sen odana git."
" Ama..."
" Odana dedim!"
Savaş'ın bağırmasıyla şoka uğramıştım. Bana doğru ateş püskürten gözlerine anlam verememiştim. Bu adama ne olmuştu birden bire?
"Emin, sen ve Esra da öyle hadi."
Emin ve Esra hiç ikiletmeden tekrar yukarı çıkarken, ben ise hiç bir yere gitmedim. Neler olduğunu bilmek benim de hakkım.
" Çilem odana dedim."
" Hayır lütfen, ne ise dinlemek istiyorum. Gülsüm kalabiliyor. Ben de bu ailenin geliniyim. Benim de kalmaya hakkım yok mu?"
" Çilem! Lafımı ikiletme, odana çık!"
Dehşetle Savaş'a baktım. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Bu tavrı beni çok kırmıştı. Sadece kalmak istiyordum. Emin ve Esra gibi çocuk değildim ki ben. Tamam, yaşlarımız yakın olabilir ama ben Savaş'ın karısıyım.
" Kızım, sen odana geç. Korkarım konuşacak önemli konularımız var."
Osman babaya saygıyla baş sallayarak, hızla merdivenlerden çıktım. Gözümden süzülen yaşı öfkeyle silerek derin bir soluk aldı. Her bir adımım daha çok öfkelenmeme sebep olurken, Savaş'ın kafasını kırma isteğimi daha çok artıyordu.
Nihayet merdivenleri bitirdiğimde, koridora çıkarak hızla odama geçtim.
Yine derin bir soluk alarak dolan gözlerimi silmeye devam ederken, yatağa geçip toparlanmaya çalıştım.
" Ağlamayacaksın...Ağlamayacaksın... Savaş'ın daha sinirli hallerini gördün sen."
Sinirle kimsenin duymayacağı tonda bağırarak yatağı dağıtıp yastıkları etrafa fırlattım. Boy aynasında, saçım başım dağınık şekilde durduğumu fark ettiğimde, elimi yüzümle kapatarak ağlamaya başladım. Savaş'ın o öfke dolu bakışları, bana bağırması kalbimi çok kırmıştı. Sinirden ve üzüntüden elim ayağım titriyordu resmen.
" Üstelik rica bile etmiştim. Bu kadar büyük tepki vermene gerek yoktu."
Yavaş yavaş artmaya başlayan göz yaşlarımı silerek az önce dağıttığım odayı öyle bırakarak yorganı halının üzerinden alıp yatağa serdim. Sonra da altına geçerek uzandım.
Orda şuan tam olarak ne konuşuluyor bilmiyordum, ama ciddi bir konu olduğunun farkındaydım. Fakat bunun için bana bağırmasına hiç gerek yoktu.
Yine gözlerim dolmuştu. Bir an kendimi eski zamanlardaki gibi dışlanmış hissettim. Gerçekten öyle değil biliyorum ama Savaş'ın bu tavrı, böyle hissettirmişti.
Uzun süre yatakta kalarak, hıçkırıklar içinde uyumaya çalıştım. Pek uyuyamasam da bunun için çapalıyordu. Uyumasam kafayı yiyecektim çünkü.
" Ne halin varsa gör Savaş!" Diye söyleniyordum sadece.
Bu yüzden ona o kadar sinir olmuştum ki, bugün yanıma gelmesini istemiyordum. Yoksa tüm öfkemi kusacaktım. Çok az kaldı.
İçimdeki sıkıntıyla gözlerimi yumarak uyumaya çalıştım. Bir yandan da " Ne halin varsa gör Savaş. Bir daha da muhattab olma benimle." Diye yine söylendim kendi kendime.
Bu sinir bozucu durumu unutmaya çalışarak uykuya yavaş yavaş teslim olmaya çalıştım. Fakat uzun süreden sonra bilincim tamamen kapanırken, karnıma sarılan elle birden bire irkilerek kendime geldim.
Hareket etmemeye çalışarak, refleks olarak açtığım gözlerimi tekrar kapattım. Odama bir yabancı giremeyeceğini göre, Savaş'tır diye tepki vermedim.
Karnıma daha sıkı sarılarak yanıma yaklaşırken, çenesini omzuma hafifçe yaslayarak başımdan uzunca öptü. "Her şeyi sana zarar gelmesin diye yapıyorum sevgilim."
Kollarıyla beni daha çok sararken yanağımdan öperek konuşmasına devam etti. " Uyumadığını biliyorum. Bu sarılmayla uyanmaman mümkün değil."
Cevap vermedim. Konuşmamaya devam ettim. " Benimle konuşmayacak mısın?"
Hâla sessizdim. Cevap vermemem onu daha çok geriyor gibiydi. Fakat Cevap vermek istemedim. Cevap vermek içimden gelmiyordu.
" Güzelim, ne zaman cevap vermeyi düşünüyorsun?"
" Hiç bir zaman." Dedim bir anlık sinirle. Fakat bu beyimizin sırıtması için yetmişti. Kollarıyla yine beni kendine çekerek yanağımdan öpüp derin bir nefes aldı. " Ha şöyle! Kocaya küsülür mü hiç?" Yorganı omzuma örterek, başımdan ve yanağımdan öperek iyice sarıldı. "Öfkenden eser kalmamış gibi görünüyor."
Huzursuzca soluklanarak çenesini omzuma yasladı. " Fakat bu konu hâla kapanmadı. Bunu yapanı burnundan fitil fitil getireceğimden hiç şüphen olmasın." Merakıma yenilerek daha fazla direnmedim. " Alev geldi mi?"
" Gelmedi. Bildiğin kaçmış. Sanırım seni gerçekten zehirleyen oydu."
Son cümleleri dişlerinin arasında sinirle söylerken, öfkesini zor zapt ediyordu. " Bu konu yarın uzun uzun konuşulacak sen merak etme. Bugün artık sadece yanında uyumak istiyorum."
“Ben uyumak istemiyorum ama." Diyerek ondan uzaklaşmak istedim. Ama yatakta kalmaya devam ettim. Çünkü bir sözümüz vardı, küsmek bile yatakları ayırmayacaktık.
“Güzelim yapma böyle. Özür dilerim.”
“Tamam özür diledin. Şimdi izin verirsen uyuyacağım.”
“Ama...” diye itiraz ettiğinde sözünü keserek “Bir süre tartışmayalım.” Dedim sadece. Yorgundum çünkü.
“Peki güzelim. Nasıl istersen.” Dedi sarılmaktan vazgeçerek.
Hâlâ kızgın ve kızgınken ben de kalbini kırardım. Ben vicdan azabı duyardı yoksa.
🦋🦋🦋
Bir gün sonra...
" Esra, patatesleri çevir yanmasın."
" Tamam yenge, o iş bende." Esra kestiği patatesleri bırakarak tekrar tavadaki patatesleri çevirmeye başlarken, ben ise kreplerin malzemesini karıştırarak tavayı hazırladım. Zehirlenme olayından sonra kızları konaktan sürgün etmişti Reyyan ana. On yıllık çalışanını, Bahar Hanımı bile konaktan kovmuştu. Hele de Gülsüm'ün hamileliğin öğrendiklerinde artık kimseye güvenemez olmuştu. Kızları şimdi evlerinden birine yerleştirmişti. Suçlu bulunana kadar kimsenin mağdur olmasını müsaade edemezdi.
Kızlar gittiğinden dolayı da biz hazırladık kahvaltıyı tabii.
Sunum tabaklarına peynir ve zeytinleri yerleştirirken, Esra da uzun yaprak desenli tabağa kızarmış patatesleri yerleştiriyordu. Bir süre sonra tabakları yavaş yavaş salona götürüp masayı hazırlayarak çayları doldurduk. O sıra da Reyyan ana avludan içeri girerek huzurlu bir gülümsemeyle yanımıza geldi. " Aferin benim hamarat kızlarıma. Krepinizi de eksik etmemizsiniz. Vallahi helal olsun!"
Tekrar gülümseyerek masanın başındaki sandalyeyi çekerek oturdu. Sonra da koltukta oturan Esma hanımları da masaya çağırarak kahvaltıya başladı.
Erkekler erken çıkmıştı. Sadece Emin kalmıştı evde. Halinden hiç memnun olmamış asık suratıyla masaya geçti. sanırım Savaşlarla çıkmadığı için morali bozuktu. Masaya geçerek yemeğiyle oynamaya başladığında, hepimiz onun sinirli halini izleye durduk bir süre. " Emin. Niye bozuk moralin? Hayırdır?"
" Babaanne, bilmiyormuş gibi konuşma Allah aşkına. Evin büyükleri beni adam yerine koymuyor."
" Saçmalama Emin. Sen en küçüğümüzsün ve yanımızda olman daha iyi."
" Emin bey? Biz çok mu kötüyüz bizi beğenmiyorsun?" Emin sorumla bir an afallarken tekrar kaşlarını çatarak cevap verdi. "Ne alakası var yenge. Kadınların içinde bir ben erkeğim. Ondan yani."
" Amca, ben de erkeğim yalnız." Araya giren Okan ile kıkırdayarak gülmeye başladığımızda, Emin sinirle göz devirerek yeğenine döndü." Çocuk! Erkek çocuğusun. Cuniorsun sen."
"Cunur falan değilim ben. Anne ya!" Emin yine göz devirerek sırtını sandalyeye yaslarken, Reyyan ana bizi susturarak Emin'e döndü. "Tamam git. Nereye gidiyorsan git. Biz yalnız kalırız. " Ma bımıri, ķani ti rahat bi keri. (Belki ölürüz de rahat edersin.)"
" Tamam tamam bir şey demedim. Câe nişina merak mek dâye. ( Bir yere gitmiyorum babaanne, merak etme.)"
Yaslandığı sandalyeden doğrularak, ortadan birkaç patates kızartması alıp tabağına koydu. " "Ez tiyada, ti merak mek. (Ben buradayım. Merak etme.)"
Reyyan ana baş sallayarak yemeğine devam ederken, Gülsüm de çocuklarıyla ilgilenerek tabaklarını hazırlayıp önlerine koydu.
Dün hararetli bir konuşmadan sonra bir karara varılmıştı anlaşılan. Ne yapacaklardı bilmiyordum ama, içimizdeki haini bulmaya kararlıydılar.
Herkes afiyetle yemeğini yedikten sonra Esra son çayını içerek okuluna, Gülsüm de çocuklarını okula gönderdi. Ben ve Gülsüm çok geçmeden bulaşıklara girişirken, Emin de avluda volta atıyordu. Anlaşılan evde olmak ona göre değildi.
Bulaşıklar bittikten bir süre sonra salona geçtiğimizde, Reyyan ananın yokluğunu fırsat bilip Gülsüm'ü sorguya çektim. " Gülsüm, bu Alev denen kadın, seni ne ile tehdit etti? Sen bu k..." dilimi ısırarak küfür atmamaya çalıştım. Bu kadın yüzünde kendimi bozmayacağım. Hayır bunu yapmayacağım. " Bu kadını neden birden bire eve getirdin? Duruma bir açıklık getir." Derin bir nefes alarak cevap verdi. " Çilem, bunu Savaş ile konuşmanız daha doğru olur. Benim söylemem doğru olmaz canım."
" Sana söylenmiş ama bu her ne ise."
" O da uzun yıllar sonra.," Dedi gülümseyerek. Sonra da elini tutarak hafifçe sıktı. " Bir problem var. Fakat bunun bazen gizli kalması daha iyi. Bir aile meselesi. Bir gün öğrenirsin."
" Peki şimdi ne olacak? Ne yapacaklar?"
" O kızı ve o Alev denen kadını bulmaya çalışacaklar. Olacak olan bu."
" Umarım bulunurlar da olay çabuk çözülür."
" Umarım. Artık o kadın bu evde, etrafımda olmayacak ya başka bir şey umurumda değil."
"Polat'ın seni aldatmadığını öğrendiğinde rahatladın değil mi?" Acı bir gülümsemeyle cevap verdi. "Üstümden bir yük kalkmış gibiydi. Ailem paramparça olurken, tekrar bir araya geldi sanki. Polat'ın bana ihanet etmediğini öğrendiğimde, o eski, hayat dolu kadın olmuştum." Ben de onun gibi gülümseyerek elini sıktım. "Senin adına çok sevindim. İnan bana seni çok iyi anlıyorum."
Gülsüm koltuğun üstündeki örgüyü alıp önceden saklayarak ördüğü yeleği örmeye devam etti. Ben de televizyonu açarak biraz kanal gezdim. En sonunda bir dizide durup izlemeye başlarken, Emin'in yanımıza gelmesiyle sesini kıstım " Yenge..." Dedi canı sıkılmış gibi.
Gülsümle ben hep bir ağızdan "Efendim?" Dediğinde, Emin bir an dili tutulmuş gibi dona kalmıştı. " Şey...Çilem yenge demek istedim."
Gülsüm, birazcık bozulmuş gibi örgüsüne devam ederken, ben ise Emin'e döndüm. " Efendim Emin’ciğim?"
" Babaannen seni avluya çağırıyor. Konuşacakları varmış."
" Tamamdır. Ben şimdi geliyorum." Diye cevap verdiğimde " O zaman, ben kaçar!" Diyerek odasına doğru gitti. Ben ve Gülsüm de, kısa bakışmamızla sırıttıktan sonra, hemen ayaklanarak Reyyan ananın yanına gittim.
Çok geçmeden avluya indiğimde Reyyan ana kamelyada oturmuş, benim gelmemi bekliyordu.
Reyyan anın yanına ilerleyerek, onun gibi kamelyada oturdum. Reyyan ana geldiğimi fark etmesiyle bana döndüğünde bir an irkilerek ona baktım. Korkarım kötü bir şey vardı. Yani, ben öyle hissediyordum. " En baştan anlat bakalım şunu. Düşük ilacı aldığını nerden öğrenmiştin?" Rahat bir nefes aldım. Bir an başka bir konu konuşacağını sanmıştım. "Babaanne, ben bunu bir doktorumdan öğrendim. Kan testi yaparken bunu fark etmiş..."
“Doktora neden gittiniz? Hamile olmadığını söyledin. “
“Bazı kontroller için.” Dedim yarı sinirli yarı huzursuz bir dille.
“Ne tür kontroller.” Dedi sakin ses tonuyla. Meraklı kadınlar gibi değil de olgun anne edasıyla konuşuyordu. “Kişisel kontroller.” Dedim gerilerek. Sinirleniyordum. Savaş bunu söylememiştim umarım "Savaş ve sen, bir çocuk sahibi olmaya çalışıyorsunuz yani.” Başımdan kaynar sular dökülmüştü bir an. Bunu nasıl öğrenmiş olabilirdi ki?
" Savaş bana her şeyi anlattı Kızım. Hem de her şeyi." Bir an yutkunarak dehşetle babaanneye baktım. Şimdi her şeyi biliyor muydu? Üstelik bunu Savaş söylemişti. Bu gerçek miydi? Sanırım artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bunu hissedebiliyorum...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |