44. Bölüm

44. Bölüm

Berna
maviay_63

Savaş'ın bu naçizane haberinden sonra teyzemler yine bana sarılarak üstümde hatırı sayılır dualarını yine okuyarak temsili bir şekilde tükürdü.

 

Selma teyzem heyecanla çantasına bakınırken bir yandan da konuşmaya çalıştı. " Kuzum, bunu bebeğin için örmüştüm."

 

Bir an hüzünlenirken devam etti.

"Bebeğinin kardeşine kısmetmiş."

 

Çantasından beyaz ve kırmızıya karışık yeleği çıkartarak bana uzatırken mahcubiyetle teyzeme baktım.

 

" Teyze, ne zahmet ettin."

 

Yumuşak bir gülümsemeyle yeleği baktım. " Bu çok küçük ama. Çok tatlı."

 

"Olsun kızım. Güle güle giydirirsin inşallah."

 

Gözlerim yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Benim bebeğim de bu kadar küçük mü olacaktı.

 

Sevda teyzem az önce gelen kahvesini yudumlayarak yarı hüzünle yarı sevinçle beni izlerken onunla çok şey paylaştığımı hatırladım. Dedemin bana olan tavrını değil de, daha çok dışlanmanın acısını dinlemişti. Yanımda olduğu zamanlar vardı.

 

Şimdi fark ettim de, beni seven insanlar sandığımdan çok imiş. Meğer annem, babamın ve de dedemin bana olan tavrı herkesin bana karşı nefret beslediğini hissettirmiş.

 

"Zara, tatlım çeyiz işini hallettiniz mi, var mı bir eksiğin?"

 

"Yok teyze, her şey tamam."

 

Gülümseyerek " İyi." Diyerek koltuğa yaslandı.

 

" Bir konuda kafam karıştı. Zara ile Çilem yengenin annesi kardeş mi?"

 

Birden gelen soruyla Sevda teyzem gülümseyerek Emin'in sorusuna cevap verdi.

 

" Yok Emin. Zara'nın annesi bizim kuzenimiz, Çilem ise kardeşimizin kızı."

 

" Hım. Anladım." Diyerek başını kaşıyıp koltuğa yaslandı.

 

Bir süre sohbetler böyle devam ederken, biz fark ermeden saat çoktan ona yirmi geçiyordu.

 

Hamdi dayım da durumu fark ederken, saatini bakarak müsade istemeye başladı.

 

" Geç oldu artık. Biz gidelim."

 

Reha abi, dayımla beraber ayaklanırken onlara gideceğinden emin bir şekilde konuştu.

 

"Dayı bu gece bizde kalacaksınız. Öyle değil mi?"

 

" Yok oğlum. Ben o ihtiyar bunağın evinde hayatta kalmam!"

 

Dayım ve dedemin arası biraz numuneydi. Dayımın inadı ve dedemin siniri yüzünden birbirlerine biraz ters düşerler. Bu yüzden birbirleriyle çok sıkı fıkı olmazlar. Oldukları anda ise sorun çıkıyordu.

 

"Bizim konakta kalın Hamdi bey."

 

Osman babanın teklifiyle, Hamdi dayıma dönerken, Reha abi de buna ikna olması umuduyla benim gibi dayıma bakmaya başladı.

 

" Yok dünür. Gerek yok. Biz bir otelde kalırız."

 

" Dayı. Olmuyor bak böyle. Kardeşinin evi dururken..." göğsüne vurarak devam etti.

 

" Yeğeninin evi dururken, otel köşelerinde mi kalacaksın. Katiyen izin vermiyorum."

 

" Reha, ısrarı sevmem ben. Konu burada kapanmıştır."

 

" Dayı, ben burada olduğum sürece otel de kalmana izin veremem."

 

" Reha!" Diye dayım birden bağırırken, Sevda teyzem araya girerek durumu toparlamaya çalıştı.

 

"Abi, bugün Çilem'in yanında kalalım. Hem düğününe de gelememiştim. En azından bir kaç gün hasret gideririz. Değil mi Çilem'cim."

 

Sevda teyzem devreye girmem için bana dönerken, tökezlemiş halde konuya dahil olmaya çalıştım. " Evet evet, dayıcım düğüne kadar burada kalın. Hatırım için."

 

Dayım bir an sessizleştiğinde düşünceli bir halde çenesini avuşturmaya başladı. Sevda teyzem kaş göz işareti yaparak devam etmemi istediğinde, hemen yanına giderek ikna etmeye çalıştım.

 

" Hem dayı. Teyzelerimle sohpet etmek istiyorum. Kendimi bu aralar iyi hissetmiyorum. Onlar yanımda olursa daha iyi hissederim belki."

 

Sevda yenge rahat bir nefes alırken ben de kabul edecek kıvama geldiğini anladım.

 

" Bu aralar teyzelerimle konuşmaya ihtiyacım var."

 

" Peki. Düğüne kadar kalırız. Sizin için de bir mahsuru yoksa eğer."

 

Osman babaya dönerek cevabından emin olmak istedi.

 

" Buna çok seviniriz. Sizi Misafir etmek bizim için bir zevktir."

 

" Estağfurullah." Diyerek gülümserken Sevda yengeme bakarak gülümsedim. Açıkçası bu kadar çabuk ikna olacağını beklemiyordum.

 

" Siz oturun, kızlar da sizin odalarınızı hazırlasın "

 

" Peki olur." Diyerek tekrar koltuğa geçti. Biz de dayımla beraber otururken konuşmaya devam ettik.

 

Uzun bir süreden sonra da hemen hemen herkes odasına geçti. Reyyan ana da bir ara beni mutfakta yakaladı ama olsun, pek bir şey demedi. Sadece bunun da gerçek olup olmadığından emin olmak istedi. Bunun gerçek olduğunu söyleyince de rahat bir nefes almıştı nihayet.

 

Zaralar da eve giderken, teyzemlerle bir anda balkonda bulduk kendimizi. Dayım ise çoktan uyumak için odasına gitmişti.

 

Teyzelerim ise gözler üstümde pür dikkat beni izliyordu. Ben ise önüme getirdiğim sütle... (Kendim yaptığım sütle. Malum son olaydan sonra kızlara eskisi gibi güvenemiyorum.)

 

Neyse önüme getirdiğim sütle şekeri karıştırarak teyzemlere baktım.

 

"Ee Teyzem? Nasılsın?"

 

Sevda teyzemin sessizliği bozmasıyla sütümü içerek cevap verdim.

 

" İyiyim Sevda Teyzem. Sen nasılsın?"

 

" Çok şükür daha iyiyim."

 

" Bu arada Nisan'ı getirmedin sen. Daha çok küçük, seni özlemez mi?"

 

Sevda teyzenin kızı Nisa on yaşındaydı. Normalde annesine düşkün olduğu için gitmesine bu kadar kolay izin verdiğine şaşırdım. Hiç telefon da çalmadı.

 

" Gayet iyi yeğenim. Bu aralar okulu olduğu için çok fazla hasret çekmiyor. Alışkın. Hem zaten üç gün kalacağız. Zara'nın düğününden hemen sonra gideriz."

 

" Hım." Diyerek sütümü içmeye devam ettim. Ayşe teyzem de karnıma dokunmaya çalışarak sevmeye başladı.

 

" Oyy! Yine nene oluyoruz ya biz."

 

Sevda teyze sırıtarak koltuğa yaslanırken, Ayşe Teyzenin lafını düzeltti.

 

" Büyük teyzeler oluyoruz biz. Nenesi Menekşe ablam oluyor."

 

Birden Selma göz devirip burun kıvırarak cevap verdi. "Aman! Anne olabilmişmi ki Nene olsun."

 

Birden yüzüm düştü. Başımı eğmekten başka bir şey yapamadım.

 

Sevda teyzem bir an Selma teyzeme sertçe bakarken omzunu dikleştirdi. "Abla, kız yanında yalnız."

 

" Hiç beni susturma Sevda. Sevgisini bile esirgeyen bir kadına dönüştü. Korkak işte! Gizliden sevgi vermeye bile korkuyordu."

 

Bunu demesiyle dolan gözlerime hakim olamamıştım artık. Annemin ağladığı günleri hatırladıkça, bana olan kızgınlığını hatırladıkça kendimi vurmak istedim. Ama teyzelerimin yanında hiçbir şey yapamadım. Avucumun sıkmaktan başka hiçbir şey yapamadım.

 

" Abla!"

 

" Ne Sevda ne!"

 

Bir an sessizlik hakim olurken, benim ağladığımı yeni fark etmiştilerdi. Selma Teyzem pişmanlıkla iç çekerken, omzumu sıvazlayarak sarılmaya çalıştı. " Seni üzmek istemedim kızım. Özür dilerim. Annene çok kızma. Onun da hayatı hiç kolay geçmedi."

 

" Bunun bedelini ödemek de bana kaldı."

 

Dedim kendi kendime. Ayşe teyze ve Selma teyze de bana sarılarak sakinleştirmeye çalıştı. " Öyle deme. Öyle deme kızım. Senin hiç bir suçun yok. Yüklüsün sen. Çok yüklenme kendine."

 

Başımı sallayarak Selma teyzenin boynuna sarıldım. O da saçlarımı severek sakinleştirmeye çalıştı.

 

" Üzülme kızım. Daha güzel bir hayatın olacak. Kocanla, bebeginle yepyeni bir hayatın olacak."

 

Sessizce yutkunabildim sadece. Galiba bizimkilerden birilerine ihtiyacım vardı. Hem de bugün, bu gece.

 

Bugün onların gelmesi benim için o kadar güzeldi ki. Bunu hiç bir sekilde ifade edemem.

 

" Ee, sizinkiler ne alemde? Durumlar nasıl gidiyor?"

 

" İyi gidiyor çok şükür. Bu arada Şermin de hamile. Beş aylık gebe."

 

" Yaa! Buna çok sevindim. Ne zamamdandır bir çocuk bekliyorlardı. Sonunda muradına ermiş"

 

" Öyle. Bir görsen nasıl heyecanlı. Doğuma kadar herşeye hazırlar neredeyse."

 

"Rabbim sağlıkla Kucaklarına verir inşallah."

 

"Amin kızım amin."

 

Bir süre köydeki kuzenleri ve durumları da konuşurken saat iyice geç olmaya başlamıştı. Bu yüzden Selma ve Ayşe teyzem odalarına çekilerek uyumaya gitti. Ben biraz daha damda olacağım diyerek geçiştirmiştim. Benimle beraber Sevda teyzem de kalmıştı.

 

Kolları bağlı bir şekilde etrafın manzarasını izliyordu.

 

" Buranın manzarası çok ferah görünüyor. Hadi yine iyisin. Hamilelikte için sıkıldı mı gelir izlersin manzarayı."

 

Gülümsedim. O zaman, her defasında pozitif olmayı seven Sevda teyzem de gülümseyerek yanıma geldi. " Senin ki yaşça biraz büyük gibi geldi."

 

" Öyle mi görünüyor? Hiç fark etmedim."

 

" Kaç yaşında?"

 

" Otuz yaşında."

 

" Hım." Diyerek kaşlarını yukarı kaldırırken omzuna dokunarak konuşmaya devam ettim.

 

" Sen çıkar ağzındaki baklayı hele."

 

" Onunla zorla mı evlendin?"

 

" Evet zoraki bir evlilik oldu. Ama neyseki iyi biri. Merak etme."

 

Rahat bir nefes alarak gülümsedi. " Oh! İyi. Sen mutluysan güzel."

 

Omzunu sıvazlayarak devam ettim. "Ben halimden memnunum. Merak etme Sevdoş."

 

" Hep korkardım. Seni kendini bilmez, zalim bir adam verecekler diye. Ama görünen o ki halinden memnunsun."

 

Bunu iyice emin olmak için sormuştu. Ben ise huzurla gülümseyerek cevap verdim.

 

" Merak etme. Ben gayet iyiyim."

 

Bana sarılarak derin bir nefes aldı. Ben ise yine duygulanarak ağlamaya başladım. Öyle bir zamandaydım ki, Savaş'ım bana karşı sevgi ve şefkati oldukça büyük olsa da yetmiyordu. Bir büyüğün, ailemden birinin bana sarılmasına, yanımda olmasına ihtiyacım vardı. Ne kadar büyümüş olursam olayım, onlara ihtiyacım vardı. İçimdeki acı dinmiyordu. Bunu o kadar da kolay atlatamıyordum.

 

" Şst! Ağlama. Bak koca kadın oldun. Hem kocan da yanında..."

 

yutkunarak devam etmeye çalıştı.

" Teyzelerin ve dayın da yanında. Bak ben de varım. Hem annenler de var."

 

Her ne kadar son dediğin kendisi de inanmamış olsa da, söylemekten geri durmadı.

 

" Neler hissettiğini anlayabiliyorum balım. Ben de on sekiz yaşındayken babamı kaybettiğimde kendimi çok yanlız hissediyordum. İçimde hep bir eksiklik vardı. Hiç dinmeyen eksiklik. Bu da geçecek benim bal arım. Bu da geçecek."

 

Dinmeyen bir acı gibiydi. Ne zaman geçeceğini de bilmiyordum. Sanırım hiç bir zaman da bilemeyeceğim.

 

Boğazını temizleyen birinin sesiyle kendimizi toparlarken, apar topar göz yaşlarımızı silerek doğrulduk.

 

" Savaş, sen miydin?"

 

"Hava biraz soğumaya başladı sanki. Hem geçte oldu."

 

" Tabii. Ben de odama geçecektim zaten. Hem haklı, yüklüsün üşütme kendini."

 

Başımı sallayarak teyzemle beraber kalkarken, hemen içeriye geçerek odalarımıza geçtik. O sırada odaya girerken Savaş beni geri çekerek sarılmaya başladı. Ben ise tekrar ağlamaya başladım. Her şeyi anlattığımı zannetmiştim. Fakat konu yine açılınca, yine canım acımaya başlıyordu. Özellikle düşünmeye başladıkça daha çok canım acıyordu.

 

" Benim güzel Karım..."

 

Saçlarımı severek iç çekişle konuşmaya devam etti. "Bu kadar hırpalama kendini. Üzülme artık. Lütfen."

 

" Bu yaşadığım yalnızlık duygusunu anlayamazsın. Acısını tahmin bile edemezsin."

 

"Sahip olduğum tek varlığım sensin Peri kızı. Tek ailem sen oldun. Yanımdan, yamacından hiç ayrılma."

 

Gözlerimin yaşını silerek cevap verdim. "Öyle deme. Bak baban da yanında, kardeşin de, Babaannen..."

 

" Elbette onlar da yanımda. Ama artık seninle bir aile kuruyoruz. Tabii onlar da bu süreçte yanımızda olacak. Ama artık yine seninle tamam olacağız. En sonunda seninle bir bütün olacağız."

 

Acıyla gülümsedim. " Evet. Öyle."

 

Dudaklarımı birbirine kenetleyerek biraz sarılı halde durdum. İkimiz de bir süre sessiz kalırken. Çok geçmeden toparlanarak omzuna vurmaya başladım. Tabii bu ani değişikliğimi kolunu acıyla tutan kocama borçluydum.

 

Birde şaşkın şaşkın bakması yok mu.

 

Çok tatlı bu ama.

 

İç sesime göz devirerek sert bakışlarla konuşmaya başladım.

 

" Niye herkesin ortasında bebek bekliyoruz dedin." Yüzümü ekşiterek onu taklit ettim. " Güya şimdi söylemeyelim diyen sensin."

 

"Bu elinin ayarını bir türlü tutturamadın be kızım!"

 

" Onu bunu bırak da soruma cevap ver sen."

 

Elimi yumruk yaparak yere doğru savurdum. " Ya biz seninle hiç anlaşamayacak mıyız? Bir dediğin bir dediğini tutmuyor Savaş!"

 

" Kızım ne yapsaydım! Yeni gelmişler, bari müjdeli bir haberle geri dönsünler dedim. Kıyamadım."

 

Göz devirerek kollarımı bağladım. "Hadi bunu onlar için söyledin. Peki şimdi ben kahvaltıyı nasıl yapacağım. Kızların güvenli olduğunu nereden biliyorsun? "

 

" Buradakiler on yıldan fazla burada. Çocukluklarını bilirim. Zaten Alev geldiğinden beri bu zehirlenme ortaya çıktı. Yeni gelen kızı da kandırarak istediğini yaptırmış."

 

" Hım. Yani bunlardan zarar gelmez."

 

" Gelmez merak etme. Bir şey olursa tüm çalışanları sorumlu tutacağımı söyledim zaten. Göze alamazlar, yapmaya niyetli olsalar bile."

 

" Yani onlara hamile olduğumu söyledin."

 

" Hayır. Gülsüm adına söyledim ama herhangi bir ilaç milaç tespit edersem büyük bir ceza bekleyeceklerini söyledim. "

 

Kollarımı bağlayarak düşünceli bir şekilde baktım. " Bilemiyorum. Emin değilim.. "

 

" Merak etme. Kahve ve sulu yemeklerde vardı. Bu kahvaltı ve ortadan alınan yemeklerden bir şey olmaz."

 

"Emin misin?"

 

" Emin olmadığım bir şeyi yapmam. Merak etme. Hem arada bir dışarda yeriz."

 

" İyi o halde."

 

"Bir de Ebe hatun da burada olacak."

" Ne Ebe hatunmuş! Yemekleri mi kontrol edecek."

 

" Evet."

 

" Ne?" Dedim hayretle.

 

Sırıtarak belime sarılıp önüme düşen bir kaç tutam saçımı arkaya aldı. " Ebe hatun bir süre bize misafir olacak. Dediğim gibi, Gülsüm için gelecek ama seninle de ilgilenecek."

 

" Peki bu ne kadar sürecek?"

 

" Alev bulunana kadar."

 

"Hım. Anladım."

 

" Neyse. Çok ayakta kaldın sen. Biraz uyu istersen."

 

" Bence de. Bugün bana yeter."

Diyerek yatağa doğru yürümeye başladım. O sırada Savaş beni omuzlarımdan tutarak kendine çevirdi.

 

" Bir şey unutmadın mı?"

 

" Ne?"

 

" Böyle mi yatacaksın?"

 

"Ha, doğru." Diyerek başımı kaşıya kaşıya gardroba doğru yürüdüm. Savaş ise sırıtarak beni izledi.

 

" Bu kadar çabuk kabulleneceğini tahmin etmemiştim."

 

Pijamalarımı çıkartırken burun kıvırarak cevap verdim. " Aslında haklısın. Bu kıyafetlerle ben istesem de uyuyamam. Bütün gece dört döner dururum. Seni de rahatsız ederim."

 

Bunu der demez üstümü değiştirerek hemen yatağa geçip yastığa sarılı halde gözlerimi kırptım. " Kıymetimi bil. Sırf senin için değiştirdim. Yoksa uyutmazdım valla."

 

Kıkırtıyla cevap verdi. " Bilmez miyim! Benim vicdanlı karım."

 

" Evet. Vicdanlı karını bağrına bas şimdi." Diyerek çoktan yatağa gelip uzanmış kocamın boynuna sarıldım. O da omzumdan öperek sıkıca sarıldı.

 

" Bu arada, hamileyim diye her zaman sarılmak isteyebilirsin, o yüzden onu şimdiden unut. Arada bir enerji depolamak için isterim sadece."

 

Dudaklarını benim gibi içe alarak cevap verdi. " Anladım. Yani otur desen oturacağım, kalk desen kalkacağım."

 

" Hii! Aşk olsun! Ben öyle mi dedim?"

 

" Demedin mi?"

 

" Hayır tabiki de. Sadece bazen böyle etrafta full dönebilirim demek istedim. Yani öyle kalamıyorum. Benim nasıl uyuduğumu biliyorsun."

 

" Bilmez olur muyum! Maymun gibi uyuyorsun."

 

Göz devirerek alayını görmezden geldim.

 

" Olabilir. Ben de öyle rahat ediyorum."

 

Baş sallayarak göz devirir gibi oldu ama sadece omuz silkmekle yetindi. Sonra karnıma dokunarak gıdıklamaya çalıştı.

 

" Hiç geri çekmiyorsun kendini değil mi? İlla da bir toslayacaksın."

 

Kıkırdayarak onu durdurmaya çalıştım." Yalnız, toslamak falan ayıp oluyor bey."

 

Tekrar gıdıklayarak elimi tutarken yapmacık sinirle güldü. " Bir de dalga geçiyor. Bir de dalga geçiyor kocasıyla!"

 

" Tamam yeter. Valla bak yorgunum."

 

" Tamam hadi hadi. Acıdım dinlen sen."

 

" Sağol ya! Sen de acımasan ne olacak."

 

"Estağfurullah! Görevimiz."

 

Göz yumarak hıhım der gibi baş salladım. Sonra da gözlerimi tamamen yumarak yavaş yavaş uykunun kollarına bıraktım kendimi.

 

Hatırlığım son şey ise Savaş'ın yorganı üstüme örttüğüydü.

 

.....

 

"Mehir! Mehir!"

 

Gözlerimi boşluğun sonsuzluğunda süzülen bir yerde açmıştım. Nerede olduğumu veya ne zamandandır burilerinden kaçtığımı pek hatırlamıyordum. Sadece birilerinden kaçtığımı hatırlıyorum.

 

Korkudan gözlerimi yumarak bu anın geçmesini bekledim. Geçti de. Hem de güzel bir bahçeli evin önünde. Bu ev çatısı kırmızıya boyanmış, duvarları da bir çocuk karalamasıyla çizilmiş bir tel ali ve kelebek resmiydi. Kapısı da biri altta biri üste tokmağı vardı. Urfanın bir adeti aklıma geldi. Üstteki tokmak erkeklerin geldiğini haber etmek için yapılır, alttaki tokmak ise bir kadının ya da çocuğun geldiğini haber etmek için yapılır.

 

Böyle ince düşünceli bir kültürdü işte bizimkisi.

 

Sonra oraya doğru yürümeye başladım. İçimde kötü bir his vardı ama yürümeye devam ettim. Sanki o kapı açıldığında, içimde kördüğüm olan bir bağı çözecek gibiydim.

 

Hüzünle derin bir nefes alıp yürümeye devam ederken, birden birinin sesi durdurdu beni.

 

" Mehir, gel kızım buraya. Annen seni arıyordu."

 

Mehir ismi duyunca bende devreler yanmıştı zaten. Mehire seslenen adama dönerek şu mehir dedikleri kızın gelmesini bekledim.

 

Kız koşarak ağacın arkasından çıkarak babasına doğru yürümeye başladı. Babası Hazar ağaydı. Sanki bunu biliyor muşum gibi normal karşılamıştım.

 

Kızı ona sıkıca sarılırken, Hazar ağa da kucağına alarak cebine koyduğu çikolatayı çıkartarak ona verdi. Kızın mutluluğunu bur görseniz, sanki dünyanın tüm servetini ona vermişsiniz.

 

" Oleey! Bu benim mi şimdi?"

 

" Evet, tabii ki. Hani sen tadını çok merak ediyordun ya. O yüzden bir taneden zarar gelmez. Ama, fazla yemek yok."

 

"Söz veremem." Dedi mahçup bir sesle. Babası da karnından gıdıklayarak sıkıca sarıldı ona. Bir süre öylece kaldı. Yorgun ve kırgın görünüyordu. Acı dolu bir gülümseme belirdi dudaklarımda.

 

Bir süre öyle kalırken derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti. "Benim güzel kızım, İyi ki doğdun. İyi ki benim kızım oldun."

 

Çikolatadan ısırık alarak gülümsedi. "Sen de iyi ki benim babam oldun."

 

Gülümseyerek boynuna sarıldı. Gözümden süzülen yaşlara hakim olamamıştım. Neden bu anı, bu kadar hüzünlü hissettiriyordu?

 

Sonra eve doğru yürüyerek kapıyı açtı. Fakat birden duraksamıştı. Sanki benim burada olduğumu anlamıştı. Birden bana dönerek gözlerime baktı. Göz göze gelmemiz beni biraz ürkütse de, ilginçtir ki bunu da normal karşıladım. Gülümseyerek el sallayıp içeri girdi. Benim kim olduğumu biliyordu. Beni tanıyordu.

 

Gözümden süzülen yaşlarla gözlerimi kapatırken, kendimi birden odamda buldum. İlk başlarda bulanık hatırlasam da sonradan netleşmişti.

 

Ona karşı şüphelerim olduğu için bu haldeydim. Sürekli rüyamda görmeye başlamıştım. Normalde hiç hayatımda olmayan biri, artık sık sık beni görmeye başlıyordu. Ben de onu. Bu beni biraz korkutuyordu. Biraz rahatsız ediyordu. Bunları Savaş'a hiç söylemedim. Söylemeyeceğim de, gerek yoktu. Zaten bu konu açılınca herkes gerim gerim geriliyordu.

 

Benden saklanılan şeyi Hem biliyor, hem bilmiyordum. İçimdeki his beni yanıltmıyordu. Yanıltmayacaktı da. Fakat erken karara varamazdım. Hem de şu halde. Zamanı geldiğinde benden saklanan şeyi öğrenecektim. Bunu herkes biliyordu. Belki de Savaş'ın saklamasından dolayı kızacaktım. Ama belki...belki de yanılıyorumdur diye hep avutuyorum kendimi. Bunu kendime yapmamın sebebi aşık olmamdı. Hem de çok aşıktım. Savaş'ı kaybetmek benim için bir son gibiydi.

 

Bu yüzden onu sevmeyi seçtim. Onu çok sevmeyi düşündüm.

 

Saçlarımı arkaya alarak biraz ayılmaya çalıştım. Hâla yorgun gibiydim.

 

Sanırım geç uyumayacaktım.

 

Sonrasında zaten günlük mide bulantısı seansı başlamıştı. Bir kaç güne biter diye umut ediyorum.

 

Bir süre sonra Savaş'ın yokluğunun uzun sürdüğünü fark ettiğimde, soruşturmaya başladım kendi kendime.

 

" Kahvaltıya gitmez. Beni muhakkak çağırırdı yoksa."

 

'Belki de işe gitmesi gerekti.' Diyerek odadan çıktım. O sıra kahvaltı için merdivenlerin başında dururken sesler geliyordu. Aşağıya inerek etrafı kolaçan ettim. Reyyan ana ve teyzemler koltukta oturmuş sohpet ediyorlardı.

 

Ben de yanlarına geçerek sohpete katıldım. Zara'nın düğün hazırlığını ve köydeki eski anılarını anlatıyordu. Sonradan öğrendim ki Reyyan ananın köyündendi teyzemler. Olmasa da Buradakiler Mardin'in köylerini iyi tanıyordu. Kime sorsan hemen bilir. Daha çok eskiler bilir.

 

Bir süre sonra Savaş ile beraber diğer erkeklerde avludan geldiğinde, kahvaltı için sofraya geçtik. Bugün erkekler düğün yerini ayarlayacak, biz kızlar da Zara ile gelinlik bakmaya gideceğiz. Bir kaç tane seçmişti. Bugün de karar vermek için kadınlarla gidilecek.

 

Kahvaltı yapıldıktan sonra da erkekler yavaş yavaş dağılarak işlerinin başına gitmeye dışarı çıktılar.

 

Biz de kahvaltıdan sonra hazırlanarak erkekleri ardından dışarı çıkmaya başladık.

 

Önce Yaman konağına gidip Zara ve annemleri hemen alıp gitmeyi düşündük. Fakat gitmeden önce annemin kahve ikram etmek istemesiyle bir süre oturduk. Çok geç de değildi zaten.

 

İçe girdikten bir süre sonra kahvelerimizi alırken annem ve teyzemler lafa dalarak biraz konuştular.

 

S9nra, kıymetli teyzem heyecanla bana bakarak anneme dönüp benim gebeliğimi konuşmaya başladı.

Tabii ben neye uğradığımı şaşırmış vaziyette teyzeme bakakalmıştım.

 

Duymayan kalmadı maşallah! Allah aşkına bari bir ay geçseydi!

 

Annem teyzemden duyduğu haberin heyecanıyla bana dönerken yanıma gelip sarılmaya başladı.

 

" Allah analı babalı büyütsün kızım. Rabbim inşallah bu bebeğini sana bağışlar."

 

Birden gözleri dolmuştu. Benim için gerçekten üzülmüş müydü? Oysaki benim durumumu hiç sormamıştı.

 

Keşke bunu gösterseydi.

 

Elimi tutarak öperken bense onu izledim.

 

"Amin. Huzurla kucağıma alayım da başka bir şey istemem."

 

Saçımı severek hüzünle "inşallah." Derken hiç bir şey hissetmemiştim. Ona karşı bir acıma, bir üzüntü. Hiçbir şey hissedememiştim.

 

Sanırım benim bu aileye karşı son kalan duygularım çoktan ölmüştü. Onları affetmeyi bırakmıştım. Gördüğüm rüya da etkili olabilir.

 

Tek düşündüğüm Hediye idi. Gerisi kuru gürültüden ibaret artık.

 

"Ben avluya çıkıyorum. Siz de kahvelerinizi bitirdikten sonra çıkarız."

 

Ayağa kalkarak arkama bakmadan kapıya doğru yürürken annemin gözlerindeki hayal kırıklığını hayal edebiliyordum. İlginçtir ki artık bir pişmanlık da hissetmiyorum. Sanırım bu sefer gerçekten büyümeye başlamıştım. Umursamayarak... belki de bazı şeylere alışarak.

 

Avluya inip derin bir nefes alırken gök yüzüne baktım. Çünkü özgür hissettiğim tek an, gökyüzüne baktığım andı. Bu karanlık dünyada tıkalı kaldığımı düşündükçe gök yüzüne bakarak derin bir nefes alarak rahatlamaya çalışırım. Çünkü o an anlarım ki beni karanlıklara hapsetseler de hiç vazgeçmemiştim. Herkese inat mutlu olacak birşeyler buldum. Herşeye inat gülümsedim ve bunu bir süre sonra anladım ki o zaman kazanıyordum.

 

Kamelyaya geçerek otururken, daha önce rüyamda gördüğüm duvar aklıma geldi birden. İçine bir kutunun koyulduğu duvar...

 

Ayağa kalkarak yavaşca görünen taşa doğru yürüdüm. Tıpkı Urfadaki gibi daha koyu bir taşın içine koymuştu.

 

Taşı merakla incelerken hareket ettirmeye çalıştım.

 

Şuan bir rüyanın yolundan gidiyorsun farkındasın değil mi Çilem?

 

İç sesime aldırış etmeden taşı biraz oynatmaya çalıştım. Fakat buna fırsat kalmadan bizimkilerin sesiyle elimi hızla geri çektim.

 

Kendi aralarında konuşa konuşa gelirken ben de hemen ortaya gelerek merdivenlerden inmelerini izledim.

 

Çok geçmeden yanıma geldiklerinde, elimi arkaya bağlayarak gitmeyi bekledim. Selma teyzem, (ki en büyük teyzemdir) Sevda teyzemle küçük bir münakaşaya girmişti.

 

" Bak diyorum sana, düğün aile arasında olmalı. Aynı aileye giden iki kuzen bunlar. Millet diline çok alacak. "

 

" Alsın Abla ne olmuş. Kimse de bir şey yapamaz. Merak etme."

 

" Nazar var Sevda, nazar!"

 

" Ne yapalım. Aile arasında olacak iş mi sende abla. Çocuklar böyle istemiş."

 

" Eh öyle olsun."

 

Teyzem elini sırtıma yaslarken, ovarak bana döndü.

 

" Bizi çok beklemedin inşallah balım."

 

" Yok teyzem. Zaten çabuk geldiniz."

 

Gülümseyerek tekrar omzumu sıvazlarken yukarıya bakarak Zaralara seslendi bu sefer.

 

" Zara, Necla! Hadi ama! Oyalanmayın erken gidelim!"

 

Zara ve yengem teyzemin sinirli sesiyle hemen gelirken Necla yengem bir yandan Kızına bakarak söyleniyordu.

 

" Kusura bakmayın. Hazırlanmakta biraz gecikti benim kız."

 

" Hayde, herkes hazırsa çıkalım."

 

Selma teyzemin ardından diğerleri de dışarı çıkarken, nihayet arabaya binerek çok geçmeden yola çıktık. Yarım kalan duvar taşına ise başka sefer bakacaktım artık.

 

Bir süre sonra gelinlik mağazasına gittikten sonra Zara hemen gelinlikleri denemeye başladı. Biz de o fazla taşlı, bu fazla açık diye diye her birini tek tek eledik.

 

Bir ars Sevda teyzem bir telefon için dışarı çıkarken, ben de gelinlik muhabbetinden sıkılarak en sonunda onun ardındsn dışarı çıktım.

 

Sevda teyzem uzaktan telefon konuşması yaparken, ben de Savaş'ı arayayım dedim. Bakalım o ne yapıyor.

 

Kulağa koyduğum telefonun bir süre açılmasını bekledikten sonra, karşıdan gelen ses ile hemen cevap verdim.

 

" Savaş, Ne alemdesiniz?"

 

" İyiyiz. Bizim son kontroller bitti."

 

" Kim kim var orada?"

 

" Çok kimse yok ya, Ben, Yılmaz ve Emin tekiz. Babam ve Polat abi evden çıkar çıkmaz şirkete gitti zaten. Biz de birazdan gideceğiz."

 

" Hım. Anladım. "

 

" Siz de durumlar nasıl? Gelinlik seçtiniz mi?"

 

" Hım, evet ilerde hâla bakıyorlar."

 

" Anladım. Sen nasılsın?"

 

" İyiyim. Neden sordun?"

 

" Bilmem. Genelde pek aramazsın."

 

" Bu sefer ben arayayım dedim. Kötü mü ettim?"

 

Telefondan kikirtılar duyulurken cevap verdi. " Çok iyi etmişsin. Aramana sevindim."

 

" Neyse ben kapatıyorum. İçeri girmem gerek. Bir şey diyor musun?"

 

" Evet. Kendine ve bebeğimize iyi bak."

 

İstemsizce gülümsedim. Bu anı yaşıyordum gerçekten. Bu konuşmayı yapacağımız bir noktaya gelmiştik.

 

" Merak etme. Dikkat ederim."

 

"Seni seviyorum. Görüşürüz."

 

"Ben de seni seviyorum. Görüşürüz."

Telefonu kapatıp teyzemin olduğu tarafa dönerken bir anda teyzem karşıma çıktı. Korkuyla iç çekerken neredeyse yerimden zıplamak üzereydim.

 

" Sen ne yapıyorsun teyze. Ödümü patlattın. "

 

Karnımi tutarak sakinleşmeye çalıştım. " Bebeğin daha bir ayı dolmadan şuracıkta düşecekti neredeyse. "

 

" Allah korusun kız. Deme öyle."

 

Tek kaşım havada sinirle teyzeme bakmaya başladım.

 

" Senin arkamda ne işin var teyzecim? Beni mi dinliyorsun sen?"

 

" Yok canım. Ördek gibi peşimden gelen bir kız vardı. Dur bakayım neye gelmiş dedim geldim."

 

Bu son derece komik imâsıyla gülerken, göz devirerek kolumu bağladım "Kocamla konuşmak için çıktım. Olamaz mı?"

 

" Ha ondan diyorsun."

 

" Hıhım. Ondan."

 

Elini bağlayarak bir koluyla yazmasını öne alırken göz süzerek bana baktı.

 

Bu arada teyzem, Selma teyzemler gibi örtülüydü. Klasik Mardin kadınları gibi. Tabii

 

"Bakıyorum çok aşıksın kocana?"

 

"Hıhım. Hem de çok."

 

Dalgınca gülümserken iç çekerek uzaklara daldı. " Ah ah! Bana ilk yıllarımı hatırlatıyorsun. Biliyorsun, ben severek evlendim. Tabii senin enişten de çok aşıktı. Her defasında abimden isterdi. En sonunda silahla kovalamıştı. Ama yok bana mısın demiyordu."

 

Derin bir nefes alarak huzurla gülümsedi. " Ben de onun bu sevdasına tutuldum be. Sonra ben aşık oldum."

 

Kıkırdayarak kolunu cimcikledim.

 

"Evladım kafayı mı yedin sen! Ne diye cimdikliyon."

 

" Uyandırayım dedim. Fazla rüyalara daldın."

 

Kıkırdayarak gülerken omzumdan vurarak burun kıvırdı. " Bak sen! Teyzesiyle dalga da geçiyor bir de."

 

Kolumu ovalayarak acısını dindirmeye çalışırken, bir yandan da konuşmaya devam etmeye çalıştım.

 

" Yalnız dayım da çok inatçıymış. Adamı silah vurmak da nedir."

 

" Senin dayın öyle. Zaten sinirli biri, benim ki de inada bindi."

 

" Allah bağışlasın. Sonunda kavuştunuz işte."

 

" Kızımız doğduğunda bir görsen, enişten nasıl sevindi nasıl sevindi. Ne yapacağını bilmiyordu. Elindeki telefonu bir oraya bir buraya koyarken toparlayamıyordu."

 

Kıkırdayarak devam etti. " Bir ara bebeği acaba benim kucağıma mı, beşiğe mi koyayim diye etrafında dönmeye kalktı. Son anda ablam elinden alarak beşiğe yatırdı."

 

Kıkırdayarak daha çok gülerken başını paylar gibi sallayarak cevap verdi.

 

"Gül sen gül. Senin kocanı da göreceğim. Bakalım o nasıl dört dönecek etrafta."

 

Gülmelerin kahkahalara dönerken bana delirmiş gibi baktı.

 

" Kız, kafayı mı yedin. Gülme yeter."

 

" Seninkinin aklı gitmişken, benimkinin nasıl bir hal alacağını az çok tahmin ediyorum teyze. Bu yüzden gülüyorum."

 

Gözümdeki yaşım silerek yine karnıma sarıldım.

 

" Eh! Kocanı sen daha iyi tanırsın. Böyle çok güldüğüne göre seninki daha beter olacak."

 

" Hamile olduğumu öğrendiğinde aklı gitti bir an. Doğumda bayılmasa iyi."

 

Kıkırdayarak bu sefer o gülmeye başladı.

 

" O kadar mı diyorsun kız."

 

" Yani çok abartmayayım ama senin ki kadar dengeleri şaşar diye düşünüyorum. "

 

Bir süre gülerken birden gülmesi kesildi. Biraz düşüncelere kapıldı.

 

" Ne oldu?" Dedim dayanamayarak.

 

" Fazla kaptırma kendini."

 

" Nasıl yani."

 

"Sev ama körü körüne güvenme."

 

Yutkundum. Bir cevap veremedim. "İnsanları tanıman için bazen zamana ihtiyacın vardır. Ben enisteni zamanla tanıdım. Çok kötü bir huyu yoktu ama hiç sevmediğim huyları da vardı."

 

" Şimdi iyisiniz ama, öyle değil mi?"

 

Gülümseyerek cevap verdi.

" İyiyiz merak etme. Sadece pembe düşlerle kendini kaybetme."

 

Yanaklarımı avuçlayarak konuşmaya devam etti.

 

" Çok duygusal bir kızsın. Çabuk etkilendiğini biliyorum."

 

" Bir şey mi oldu? Yani bir yanlışını mi gördün. Anlamadım."

 

" Hayır tabiki de! Sadece kimseye körü körüne inanma. Bilirsin erkekler biraz..."

 

" Biraz ne?" Diye sorguladım o duraksarken.

 

" Biraz kalın kafalı olabiliyor bazen. Seni üzerken hak ettiğini düşünebilir. "

 

İmâlı bakışlarımla ona bakarken göz devirerek cevap verdi. " Ben de biraz yaşamış olabilirim. Fakat hatasını zor da olsa anladı."

 

" Özür de dilemiştir herhalde. Öyle değil mi?"

 

" Özür dilemesi bazen iyileştirmiyor. "

 

" Her şeye rağmen güzel anılarınızı söyleyebiliyorsun."

 

" Ondan nefret etmiyorum Çilem."

 

Diyerek omzumdan vurarak arkasını döndü. "Sadece biraz kırgınım. Fakat bu ondan vazgeçeceğim anlamına gelmiyor. Onu seviyorum. Tıpkı senin gibi."

 

Diyerek bana dönerken tekrar arkasını dönerek içeri girdi. Ben de durduğum yerde ardından bakakalmıştım sadece.

 

Sevda teyzem akıllı bir kadındı. Evin gözde kızıydı bu yüzden. Küçük olmasına rağmen anne tarafından saygı görürdü. Ne kadar inkar etmek istesem de, evliliğinden sonra kocasının ona karşı sahiplenişiyle, ona duyduğu sevgi ve saygısıyla her iki taraftan da daha çok saygı duyulan bir kadın haline geldi. Teyzemler orta gelirli bir aile olsa da, herkes onları tanır. Aslında Urfa da olduğu gibi mardindekiler de birbirlerini iyi tanıyordu aile bakımından.yani ben onları tanımam ama onlar beni çok geçmeden tanırdı.

 

Sevda yengemden sonra ben de ardından içeri girerek kenara geçip oturdum.

 

Bir süre daha kalkdıktan sonra nihayet kalkmıştık.

 

Hiç bitmeyecek zannettim. Ayh çok şükür!

 

Tam ayrılmak için arabalara binecektik ki, annem ve yengem teyzelerin bugün misafir olmalarını istedi. Teyzemler akşama kalamayacaklarını söyledi.

 

Hâla öğle vaktiydi. Bari öğle yemeğini beraber yaparız manzeretiyle tekrar ısrar etti. Sonra gidersiniz diye eklerken, oklar bir yandan bana da dönüyordu.

 

Teyzemler nihayet bunu kabul ederken benim de bir cevap vermemi bekledi.

Bir süre alttan alttan bakarken başımı sallayarak kaşlarımı kaldırdım.

 

" Olmaz. Savaş bugün bile zar zor izin verdi zaten. Fazla kalmayayım."

 

" Annenlerle konuşmanı istemiyor mu? Buna hakkı yok!" Diyerek birden yükselmişti Sevda teyzem.beni savunmaya çalışıyordu aslında. Fakat olayın iç yüzünü bilmiyordu.

 

" Dedemlerle biraz münakaşa olduğu için fazla gidip gelmemi istemiyor Teyzeciğim."

 

" Olabilir. Bu kocan ile onlar arasında bir şey. Sana bu konuda başka kurmaya hakkı yok."

 

Sevda teyzem yavaş yavaş sinirlenmeye başlarken çatık kaşlarımla ona bakarak cevap verdim. "Ben de zaten o evde fazla kalmak istemiyorum teyze. Korktuğun gibi bir şey değil."

 

Bunu söylememle herkes biraz gerilirken, onlari umursamadan konuşmaya devam ettim.

 

" Yerimin olmadığı bir yerde yabancı bir misafir gibi oturmak daha iyi benim için."

 

" Öyle deme kızım. Üzülü..."

 

" Kimsenin burada bana polyanacalik oynamasını istemiyorum. Benim bir ailem var zaten. Kocam ve ailesi benim için yeter."

 

Tabii bunu Reyyan ana ve Menekşe hanım da duymuştu. Fakat artık umurumda değil. Savaş'ın onlarla olan husümetinden sonra beni dışladıklarını bilmeyen kalmamıştı.

 

Arabaya binerek arkama bakmadan çekip gittim. Artık kimsenin üzülmesi umurumda değildi. Onlara zarar vermediğim sürece onlardan uzaklaşmamda bir sakınca yok benim için. Hatta benim için daha iyi. Bu saatlerde Sefer dedem de eve gelir. Boşuna huzurumu kaçırmama gerek yok. Onun varlığı bile beni yeterice rahatsız ediyor.

 

Arabayla eve dönerken herkes onlarla gitmişti. Ben ise içeri geçip odama çıktım. Etrafta biraz dolanarak odayı temizledim. Kimsenin çok girmesine izin vermiyorum. Çamaşırları zaten ben yıkıyorum.

 

Şimdilik kişisel olarak bir odamız vardı. Fakat ben ikimize ait bir ev istiyorum ne yalan söyleyeyim. Kimsenin bana çok karıştığı yok ama evimizi, yuvamızı tam kurmak istiyorum. Kendimize ait bir ev güzel olur.

 

Yatağın çarşaflarını da değiştirdikten sonra kirliliği makineye koyarak çalıştırıp biraz soluklandım.

 

Tekli koltuğa yayılıp otururken gülümseyerek karnıma sarıldım.

 

" Sen de doğduğunda daha güzel bir aile olacağız bebeğim. Gelmeni iple çekiyorum. Çabuk gel olur mu."

 

Bir an erken doğum aklıma gelirken, dudağımı ısırarak Yutkundum. "Ya da yok yok. Zamanı gelince gel sen. Erken doğum falan olur mazallah."

 

Kulağımı dokunarak parmaklarımla masaya vurdum. Sonra tekrar karnıma sarılarak, huzurla gülümseyip yaslandığım gibi gözlerimi yumdum.

Sonra avlunun duvarındaki taşı düşündüm sadece. Acaba gerçekten çıkacakmıydı? İçinde bir şeyler saklımıydı?

 

Bu anılar, rüyalar öylesine gelmiş değildi hafızama. Bunun artık daha çok farkındayım. Benden ne kadar saklamaya çalışsalar da anılarımı kafamda silemediler. Benden saklamaya çalıştıkları her ne ise umarım canımı yakmaz ve umarım, Savaş beni hayal kırıklığına uğratmaz.

 

 

Bölüm : 22.12.2024 04:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...