İnsandır gözü kararan,
insandır yapmayacak şeyi yapan.
Ve yine insandır,
yaptıklarından bin pişman olan.
Kundakta sarılmış, bir melek gibi uyuyan bebeğimi usulca kucağıma alıp o cennet kokusunu içime çektim. Sonra da başından minik bir buse kondurarak huzurla gülümsedim.
" Çok güzelsin bebeğim. Hem de çok." Tatlı bir gülümsemeyle karşılık verirken, daha çok sarılıp dışarı çıkarak biraz hava almaya çalıştım. Fakat kapının önüne gider gitmez Savaş gülümseyerek bize döndü. Bahçede çitleri onarıyordu. Bizi fark eder etmez elindeki çekici bir kenara indirerek heyecanla yanımıza geldi. Sonra kucağımda uyuyan meleğimizi tutmaya çalışarak kucağina almaya çalıştı. Ben ilk başta itiraz etsem de, sonradan kıyamadım, almasına izin verdim.
Bebeğini kucağına alarak kundaktan çıkarırken, birden üç yaşına basmıştı. Ben de her şeyi normal görüyordum. Sanki olağan bir şeymiş gibi. Bir süre sonra bahçedeki ağacın dalına indirerek nasıl olduğunu sordu. Kızımız ise çok güzel olduğunu söyleyerek ağaca tırmandı. Ben korkudan onu durdurmaya çalışırken çoktan en üste çıkmıştı. Yüreğim ağzımda onu aramaya başladım. Ağacın üstünde olduğunu biliyordum fakat orada değilmiş gibi yerde arıyordum onu.
Dolan gözlerimle son kez ağaca baktığımda, birden uyanmıştım. Hafif bir irkiltiyle kıpırdarken kızların pencere kenarında tekli koltuklara dizilmiş sohpet ettiklerini fark ettim. Zaman kavramını algılamak için bir süre duvar saatine baktığımda gecenin on ikisiydi. Sanırım yemekten sonra üstümde büyük ağırlık çöktüğü için uyuyakalmışım.
Hiç kalkmadan uzanmaya devam ettim. O sırada bir süre boşluğa baktım kendime gelmek için. Sonra kızların sohbetine kulak misafiri olmuştum birden bire.
" Sence onu ileride ne bekliyor?"
"Bilmiyorum ama çok korktuğu belli. Hiç göstermiyor ama büyük bir adım attı." Yüzünü yan çevirdiğinde gülümseyen simasıyla devam etti.
" Cesaret taklit edilemeyen tek şeydir."
" peko kız kardeşini nasıl bulacak bu kız? Herhangi bir ip ucu bile yok. Kasetler desen tamir edilemeyecek haldeler."
" Bilmiyorum."
Derin bir nefes alarak o da pencereye baktı. İkisi de bağların oraya baka dururken Beren tekrar konuştu.
" Biliyor musun, burası bana çok tanıdık bir yer geliyor. Sanki daha önce gördüm. Sanki rüyamda görmüş gibiyim."
Aslı hüzünle pencereye bakarak iç çekti. " Belki de yıllardır istediğimiz bir yere benzediği için benimsedin."
Tekrar Beren'e dönerek devam etti. "Hatırlıyor musun? Hep buralardan uzak bir yerde tek başımıza yaşamak isterdik. Her şeyimiz tamam halde, tavuklarımızla ineklerimizle mutlu mesut yaşarız diye hayal ederdik."
Beren sırıtarak alayla baş salladı. "Hıhım, sonra da iki güne geri döneriz beceriksizliğimizden diyerek amaan hayat kısa kuşlar uçuyor diye saçmalardık."
İkisi de kırkırtılarla kendilerinden geçerken, kahvelerini yudumlayarak gülmeye devam ettiler. " Gerçekten neyimize güveniyoruz biz?"
" Bilmem, belki de birbirimize güvendigimiz içindir. Tıpkı Çilem'in bize güvendiği gibi."
" Belki de onu da bizim gibi kimsesiz gördüğümüz içindir." diye ekledi Beren.
" Kendimize yakın hissettiğiniz için."
Aslı bu cümlesinden sonra sessizleşirken tekrar konuştular.
" Sence Savaş ile barışlar mı?"
" Bilmiyorum ama bunda üzülen Çilem olacak. Onu biliyorum... Canı yanacak."
Daha fazla duymak istemediğim için arkamı dönerek uyumaya çalıştım. Sonra da tekrar uykuya daldım. Ne düşüneceğim bilmiyordum. Ne hissedeceğimi kestiremiyordum. Yine o ilk zamanlardaki gibi hissizleşmeye başlamıştım. Savaş'ın bunca zaman söylediği yalanları, sahte sevgilerini düşündükçe içim acıyordu. Fakat bir süre sonra içimdeki o acı nefrete dönüşmüştü. Yine o kapalı duvarların arkasında sallanıyordum. Fakat bu sefer daha acımasız halimle. Çünkü bu hayatta belki de en tahammül edemediğim şeydi iki yüzlülük.
Derin düşüncelerle yine uykuya dalmadan önce ne yapacağıma çoktan karar vermiştim. Ve beni bu fikirden hiç kimse döndüremez artık. Hiç kimse...
.......
Sabah, kuşların ötüşüyle uyandım. Daha doğrusu çıkardıkları guguk kuşuna benzer sesle. Eskiden sabah baharlarında gelirdi sesleri. Şimdi de Mart ayındaydık zaten.
Bu arada zaman da çok hızlı geçiyordu. Burada kalalı iki ay olmuştu. Kızlar da o sıra bir kaç hafta yanımdalardı. Bu sayede beni hiç yanlız bırakmadılar. Evin geçimini ben istemesem de ortak yaptık. Bu sayede ev arkadaşı olduk. Bu sayede bir dost olarak birbirimizi daha iyi tanımış olduk.
Dedemin o günkü tehdidinden sonra biraz korkmaya başlasam da yine de durmadım. Mirası almak için direnmeye devam ettim. Dün de ikinci mahkemeden sonra tekrar ertelenmişti. Bundan şüphelenmiştim artık. Bu mahkeme bu kadar zor olmamalıydı. Fakat bir süre beklemeye karar verdim. O sırada miras olayını Rüya denen kuzenimin de kulağına gitmişti. Bir kaç gündür eve gelmişti fakat beni aramamıştı. Ben de aramadım.
Rüya çocukluğundan beri yatılı okula gittiği için birbirimizle cok fazla yakın degildik. Dedemle çok fazla tartışma yaşadığı için anne babası yatılı okula göndermişti. Bu onu korumak için yapılmıştı. Sanırım benim durumuma düşmesinden korkmuşlardı ve yine sanırım problem anne babamın bana sahip çıkmamasıydı. 'Yani annem babam zannettiğim insanların.'
Bu ani değişken düsüncelerimden sıyrılmaya çalışarak temiz hava almak için bahçede biraz oturmaya karar verdim. Kızlar da o sıra kahvaltıya inerek bir şeyler hazırlıyordu. Onların seslerini duyunca bir süre daha oturup onlarla beraber mutfağa geçtim.
Ben menemen hazırlamaya başlarken, kızlardan Beren krep yapmaya başladı. Aslı da çayı demledikten sonra masayı hazırladı. Her şey bir kaç dakikada bittikten sonra krepleri ve menemeni masaya indirerek kahvaltıya başladık. O sıra Beren yaptığı kreplerden bir kaç tane alarak tabağına koydu. Ben ise sadece menem ve kahvaltılıklardan yiyordum.
" Kreplerden de yesene, çok güzel görünüyor."
" Canım istemiyor."
" Aa! Sen krep çok severdin. Hatta ilk günler bize sen yapardın. "
"Artık sevmiyorum." Dedim huzursuzca. Sonra da devam ettim. "Bazı şeyleri benim için değişiyor artık."
Aslı ve Beren biraz şaşırmış olsalar da pek bir tepki vermedi. Bir kaç saniye göz göze gelip kahvaltıya devam ettiler.
Artık bana Savaş'ı hatırlatan hiçbir şey istemiyordum. Bu yüzden ona ait ne varsa her şeyi hayatımdan çıkaracaktım. Bebeğim hariç.
Reyyan ana ve gelinler de iki ay boyunca evime gelmiş, dönmem için çok ısrar etmişlerdi. (Gelinler öyle görünmese de.) ben yine de kabul etmedim. Çünkü artık bu konuda son derece kararlıydım. Savaş'a olan güvenimin kaybolduğu gibi, ondan soğumaya da başlıyordum...Nefret ediyordum.
Hım, yani sen diyorsun ki cehenneme düşeyim, yine de yanmayayım. Afferim kızım böyle devam! Onu özlemeye başlıyorsun bile... Bu arada oksijen tüpün nerede. Nefes alamıyorsun dikkat et yani. Bir ay zor ayakta tutuyor seni. Bayılır mayılırsın mazallah.
Az önce iç sesim bana kinaye mi yaptı? Evet evet lafı fena soktu. Fakat artık duygularımın değil hırsımın peşinden gidecektim. Çünkü öfkem dinmedi, dinmeyecek. Aklım da, kalbim de sağlıklı düşünemiyor maalesef. Düşünmesini de istemiyordum.
Reyyan ana, beni gelecek olan misafirler için gelmemi istemişti. Ağaların ve hanımlarını davet etmişlerdi. Tabii Efeoğullarınin gelini olarak orada olmam gerekiyordu. Zaten son iki ayda bazı dedikodular bile yayılmıştı. İkimizin nerede olduğunu sorduklarında bir bağ evinde yaşamaya karar verdiklerini söylediler. Benden sonra nerede olduğunu bilmiyorum. Bir aydır görünmüyordu. Belki de otel köşelerinde yatıyordur.
Şahane Çilem! Böyle düşünmeye devam et...
Artık Kocan bile olmayacak o adam! Unut artık onu!
Huzursuzca soluklanarak kızların gelmesiyle dışarı çıktım. Çıkar çıkmaz bir araba kapının önünde durduğunu fark ettim. Bu Savaş idi. Açıkçası beklemiyordum. Bu yüzden bir süre bekledim. Savaş ise ses çıkarmadan beklemeye devam ediyordu. Ardımdan kızlar da gelirken benim gibi dumur kalmışlardı. Onlar da bunu beklemiyordu. Benim ne yapacağımı bekliyorlardı sadece.
" Sizinle sonra görüşürüz kızlar. "
"Onunla gidecek misin?"
" Evet." Dedim huzursuzca. Ayaklarım geri geri gitse de bu adımı atacaktım. Onların hoşlanmayacağı bir gelin olarak çıkacaktım.
Ön koktuğun kapısını açarak koltuğa geçtim. Savaş sessiz sedasız önüne bakmaya devam ederken, kemerimi takarak derin bir soluk aldım. Savaş kemerimi taktığımdan emin olduktan sonra anahtarı çevirerek ilerlemeye başladı. Arabada, duygularını kaybetmiş iki çift gibiydik. Sanırım o benden vazgeçmişti. Benim onu affetmeyeceğimi anlamıştı. Bu ikimiz için de son gündü. Beraber olduğumuz son gün.
Bir saatin ardından eve vardığımızda bir süre arabada durduk. Evde hâla kimse yoktur muhtemelen. Ev sahibi olarak erken gelmeliydik.
Titreyen elimi tutarak kucağıma indirerek bir şey demesini bekledim. Ya da inmemizi.
"Sanırım senin de bana olan duyguların gerçek değilmiş."
Dehşetle ona bakarken ne diyeceğimi bilememiştim. Ben burada acılar içinde çırpınırken, bunu nasıl söyleyebilir! Suçunu hafifletti resmen!
" Sana olan duygularımı değil, senin bana olan duyguların gerçekte yalanmış. Çünkü gerçek olsaydı, benim de acı çektiğimi görürdün."
Hızla bana yaklaşarak hırsla cevap verdi. " Madem acı çekiyorsun, neden! Neden hâla bu haldeyiz. "
" Bunu anlamak için uzunca bir zamana ihtiyacın var Acar Soyman. Hem de çok uzun bir zaman."
Öfkeyle kapıyı açarak dışarı çıktım. Sonra da kapıyı sertçe çarparak içeri girmeye çalıştım. O sırada Savaş da öfkeyle çıkarken, hemen kolumdan tutarak duvarla kendi arasında kapana kısmıştı.
Öfkeyle elini duvara vurarak iyice kıstırırken, ben ise yutkunarak kalakaldım. Bana iyice yaklaşarak, yavaşça kulağıma doğru konuşmaya başladı. "Şunu iyi bil. Değil iki ay, iki yıl da kızsan, yirmi yıl da küssen sadece benimsin."
Oyun mu oynuyordu, yoksa gerçek miydi emin değildim. Öğrendiğim gerçekten sonra ona artık inanmıyordum. Kalbim deli gibi atıyordu oysaki. Onun sesini bile çok özlemiştim. Fakat sevdiğim adam olduğuna hâla inanmıyordum.
" Fazla hayal kuruyorsun sen. Bunu bitireceğim, gör ve izle!" Diyerek göğsünden iterek kendimden uzaklaştım. Direnmeden kendini geri çekerken ben de arkamı dönerek kapıya doğru yürüdüm. O an hissettiğim şeyi kelimelere sığdıramıyordum. Hem korku vardı, hem heyecan, hem de pişmanlık. Fakat bunu yapacaktım. Kafama koyduğum her şeyi yapacaktım. Bunda kararlıydım.
İçeri girdiğimde avlu hazırlığıyla karşılaşmıştım. Minderler, kare yastıklar yerleştiriliyor etraf düzenleniyordu. Bunu ilk defa görmedim fakat birden karşılaştığım için şaşırmıştım.
Kızlar merakla bana bakarken arkadan Savaş'ın gelmesinden olsa gerek, tekrar işlerine döndüler. O sırada ben de Savaş'ın bana yaklaşmasına izin vermeden hızla içeriye doğru yürüyerek ondan uzaklaştım.
Sinra da içeri girer girmez kapıyı ardından kapatarak ayakkabılarımı çıkartıp yukarı çıktım. Sonra da ev terliklerini giyerek bana bakan Efeoğlu ailesine yutkunarak baktım.
Reyyan ana yumuşak sesiyle hoşgeldin derken istenmeyen misafirim Hejan da oturuyordu. Herkes de ölüm sessizliği kaplamıştı. Belki de gelmemi beklemiyorlardı. Sessizlik, Reyyan ananın tekrar konuşmasıyla bozuldu.
"Ayakta durma, geç otur kızım. "
Reyyan ana son derece anlayışlı ve sabırlı iken, müstakbel kaynanalar ve Osman babam sinirli görünüyordu. Sanırım artık sevdiği bir gelin değilim.
" Yok, teşekkür ederim. Ben avluya çıkayım. Size de rahatsızlık vermeyeyim."
Arkamı dönüp diğer kapıdan çıkacaktım ki Osman babanın sesiyle duraksadım. " Ne o gelin? Bizi de mi istemiyorsun?"
" Hayır, sizin bana bir yanlışınız yok ve bir yanlışınız olmadığı sürece..."
Son cümleleri Savaş'a bakarak söylerken duraksadım. Sonra devam ettim. "Reddetmem."
Ordan uzaklaşarak dama çıktığımda, bir an derin bir nefes aldım. İçim eziliyordu sanki. Bu nasıl bir azaptı böyle. Kalbim bin parçaydı sanki. Osman babanın bile bana kızması beklemediğim bir şeydi. Korkarım o da benden nefret etmeye başlıyordu.
Birden düşündüklerimi fark ederek doğrulmaya çalıştım. " Hayır Çilem! Kendini bunun için üzme. Hem bu sayede bunu yapman zor olmayacak. En azından Osman babanın da seni gelini olarak görmemesi sana daha kolay gelir."
Ya seni kızı gibi seviyorsa? Ya bu yüzden biraz kızmışsa? Ya...
"Tamam yeter anladım!" Dedim birden bire. Kendi kendime kavga ettiğimi fark ettiğimde kafama vurdum sinirle. Neyseki kimse yoktu.
Sen acı çekmek istiyorsun. Kendini cezalandırmak istiyorsun. Bu alışkanlığını hiç bırakamamışsın.
İç sesimi artık tiye bile almadan kamelyada oturarak gökyüzünü izledim. Kimse de yanıma uğramadı. Fakat o Hejan denen kız çalım yapar gibi yürüyordu. Kesin gizli gizli gelmiştir. Yoksa Reyyan ana onu buraya bırakmazdı. Bundan eminim.
" Ne o Karadenizde gemilerin mi battı?"
Elini beline yaslayarak bir süre bakarken ben ise göz devirdim. " Ne istiyorsun?"
Cevabımı hiç tiiye almadan yanımda oturarak ayak ayak üstüne atıp konuşmaya devam etti. " Yazık, Savaş ağam kim bilir nasıl perişan olmuştur bu kaç haftadır. Ev yüzü de gördüğü yok." Göz devirerek " Sayende." Diye ekledi.
" Dikkat et sen de ev yüzü görmeyecek halde olma."
" Her ne yapıyorsan ben arkandayım canım benim. Sen haklısındır. " Dedi sinir bozucu gülüşüyle.
" Hejan, buradan gitmen için bir dakikan var. Yoksa o saçını başını güzelce bir yolar eline veririm. Herkesi de buraya toplar, seni rezil ederim."
" Beni değil kendini rezil edersin anca."
" Öyel mi diyorsun, deneyelim bakalım kim rezil olur. Hım? Deneyelim mi?"
Bir an göz bebekleri korkudan büyürken yutkunarak yavaşça ayağa kalktı. " Aman! Sanki sana çok meraklıyım. Ne halin varsa gör. Zaten Savaş ağa bu gidişle dayanamaz üstüne kuma alır. Ne bu böyle!"
Ayağa kalkarak arkasından hızla saçını çekip geri cektim. Küçük bir çığlık atarken birden sessizleşerek iç çekmeye başladı. " Bıraksana saçımı. İyice kudurdun sen ha!"
" Hejan, benim şuan cezai ehliyetim yok sayılır. Seni burada döverim kim se de bana bir şey yapamaz. Biliyorsun değil mi?"
" Tamam bir şey demedim bırak saçımı."
Saçını ileri savurarak sinirle sırıttım. Sonra da bir kaç adımda yanına yaklaşarak konuşmaya devam ettim. "Hejan, sen benim değil tırnağım, tırnağımın kiri bile olamazsın. Beni anladın mı? Sen ben değilsin, ben de sen değilim. Bunu anladığında emin ol akıllanacaksın."
Burnundan soluyarak arkasını dönüp uzaklaşarak içeri girdi. Ben de göz devirip tekrar kamelyada oturdum. Uzun süre oradan da kalkmadım. Herkesten nefret etmeye başlamıştım birden bire. Artık kimseyi eskisi gibi göremiyordum. Bir şeyler değişmişti. Kalp gözüm açılmış gibi bazı şeylere ayıyordum artık.
Bu düşüncelerle yine bıkkınca soluklanırken, kapının açılmasıyla yine kafamı o yöne çevirdim. Bu sefer gelen Emindi. Yanında da Esra ve Zeliş.
Bunlar özellikle mi toplu olarak geliyor bana. Zeliş de geldi tam kadro oldu.
" Yenge? Senin burada ne işin var?"
" Ben de hoş buldum Emin. "
" Geldi dediler de inanmadım. Meğer hurafeler gerçekmiş." Göz devirerek güldüm. "Amma abarttın Emin!"
Esra da göz devirirken Emin elini cebine atarak konuşmaya devam etti.
" Annem az önce dedi de inanmadım. Vah vah! Meğer ne kadar da çok seviyormuş gelinini. Hasretinden serap görmeye başladı diyordum. "
Kızlarla beraber kıkırdayarak gülerken Emin de gülümseyerek yanıma oturup sırtını kamelyaya yasladı.
"Ah yengem ah! Bir bilsen sensiz bu ev ne sessiz ne sessiz. Babaannem yemeden içmeden kesildi, Osman amcam desem sürekli sinirli. Bu yüzden arada bana çakıyor. Annem desem, kavga edecek gelin bulamadı, o da bana çatıyor."
Kızlar kahkahalarını zar zor tutarken Emin de konuşmaya devam etti. "Yenge, sen annemin ayarlarını bozdun yeminle. Gelinden vazgeçti, Esra'ya birini aramaya başladı."
Esra birden gülmeyi keserken, tekrar bıyık altından gülerek hayıflandı. "Sorma yav! Evde gelin azaldı diye damat arayışına çıktı bu sefer. Dengeleri iyice bozuldu."
" Kızlar damat aramaz yanlış anlama, anneme bir iki çıtlatmışlar 'Esma diye güzel mi güzel bir kızınız var, bize vermiyor musunuz? 'diye." biraz bana yaklaşarak kısık sesle devam etti. "laf aramızda bizim buranın kadınları güzel kızdan anlamıyor. Yokluktan olsa gerek mecbur zar bunu demişler."
Esra omzuna sertçe vurarak ortamıza geçerek cevao verdi. " Yanlız ben duyuyorum Emin! Kafanı koparırım senin!"
" He, o zaman evlenmeye razısın. E ben anneme gidip söyleyeyim, seni o yakışıklı esmere versinler."
Emin kalktığı gibi geri otururken, Esra omzuna burarak kolunu cimdikledi. "Seni mahvederim Emin! İnsan içine çıkamazsın." Emin acıyla kolunu ovalarken bir anlık sinirle Esra'ya baktı. "Çüş lan insafsız."
Çocuklar kedi köpek gibi tartışırken ben ise gülümseyerek araya girdim. " Sizin kavgamızı bile özlemişim."
Bir an durgunlaşan ikili bana bakmaya başladı. " Bu demek oluyor ki konağa geri dönüyorsun. Öyle değil mi?"
" Değil. Bu konağa geri dönmüyorum."
" Yenge, bak tamam aranızda bir problem olmuş olabilir. Ama bak sen hamilesin, yalnız kalmaman gerekiyor. Buraya gel, rahat rahat büyütürsün bebeğini..."
" Ben geri gelmeyeceğim Esra, ben artık bu ailenin gelini değilim. Buna alışsanız sizin için iyi olur." Bir süre birbirlerine baktıktan sonra tekrar bana döndüler. Ben de göz devirerek devam ettim " Sizi buraya Savaş mı getirdi?"
Emin birden ensesini kaşırken "Yok canım!" Diye heyecanla cevap verdi. Ben de anlamıştım tabii. Fakat bu konuyu konuşmayacaktım.
" Ağalar gelmiş mi?"
" Yavaş yavaş geliyorlar. Öğle yemeği de burada yenilecektir. "
" Anladım. Siz gidin ben de birazdan gelirim."
Çocuklar tereddütle birbirine bakarken çok üstelemeden kalkıp gittiler. Ben de bir yarım saat sonra Sefer ve Ekrem Yaman'ın da gelmesiyle ayağa kalktım. Damda kapının girişi görünüyordu. Bu sayede bütün gelen gideni uzaktan görebiliyordum. Yalnız ben ortada oturduğum için beni görmüyorlardı.
Ağalar arasında bir toplantı gibi bir şey olduğu için dedemler de burads bulunuyordu. Bunu bildiğim için özellikle bir süre bekledim.
Derin bir nefes alarak boynumdaki şalı başıma örtüp biraz düzelttikten sonra içeri geçtim. Hanım ağalar gelmemle birden bana dönerken, hiç kimseye bakmadan sadece bir baş selamıyla ilerlemeye devam ettim. Müstakbel annemin kızım demesini bile kâle almadan devam etmiştim. Sonra da merdivenlerden aşağı inerek ayakkabımı giyip yavaşca dışarı çıktım. Pencereden tüm kadınların beni izlediğinden eminim. Fakat hiç umurumda olmadı.
Mardinin pek çok ağaları gelmemle şaşkına uğrarken, herkes yavaş yavaş birbirine bakmaya başladılar. Benim neden orada olduğumu anlayamamışlardı. Çünkü erkekler aşağıda, kadınlar yukarıda olurdu normalde.
Osman baba ve Savaş merakla beni izlerken, ben ise sadece Savaş'a baktım. Savaş onunla bir işim olduğunu anladığında, ayağa kalkarak yavaş adımlarla yanıma geldi.
Herkesin gözü bu sefer ikimizinim üzerindeydi. Ne diyeceğimi, ne yapacağımı merakla bekliyorlardı.
"Ben Hazar Yaman'ın kızı Çilem Yaman. Osman oğlu Savaş Efeoğlunu boşuyorum. Boş ol, boş ol...boş ol."
Duraksadığım anda herkes iç çekerek birbirleri arasında konuşmaya başlamıştı. Savaş ise dehşete kapılmıştı. Fakat göstermemeye çalışıyordu. O sırada Osman Ağa ve Sefer ağa da sinirle ayağa kalkmıştı birden.
" Sen ne saçmalıyorsun! Öyle kafana göre boşamak mı olur!"
Sefer Yaman, tam tokat atmak için davranacaktı ki Savaş kolundan tutarak Dişlerini sıkarcasına konuştu. " Karımla meseleme karışma Sefer ağa. Yoksa bunda sen zararlı çıkarsın."
Aradan bir kac ağa da itiraz etmeye başlarken, öfkelenmeye başlamışlardı
" Olacak şey mi bu! Üstelik berdel evliliği sizinkisi! Bir de kadınsın sen! Sana boşanma hakkı o kadar kolay yoktur!"
" Bir dakika, sen Hazar Yaman'ın kızı mı dedin?" Sonunda bunu fark eden biri çıkmıştı. Çünkü herkes beni karşımda duran Ekrem Yaman'ın kızı olarak biliyordu.
Aradan bir kaç ağa kürtçe bir şey söylerken ben ise sadece bakmakla yetindim. Öyle hızlı ve sinirli konuşuyordu ki, sadece yutkundum. Kürtçe bilmiyorum ama sövdüğünden eminim.
Ekrem Yaman, yani müstakbel öz mü öz dedem araya girerek konuyu toparlamaya çalıştı. " Kızım olmasa da torunumdur. Hazar Yaman benim oğlumsa, Çilem de onun kızıdır. Değişen bir şey yok yine bizim kanımızdandır."
Herkes mantıklı bulur gibi kendi aralarında onaylarcasına baş sallarken, Osman baba birden sinirle bağırdı. "Üstelik gebesin! Hiç mi bebeğini düşünmezsin!"
Herkes buna sert tepki verirken, Savaş ise bir el kaldırmakla ağaları susturarak bir kaç adımda bana yaklaştı. Sonra da yüzünde milim kıpırdama olmadan suratsızca cevap verdi. " Talak hakkı vermedim. Bu yüzden bu boşanma senin isteğinle olmaz."
Herkes bir an sessizleşirken, Savaş'ı dinlediler sadece. Ben ise ne yapacağını merakla bekledim. Boşanmanın kolay kolay olmayacağını biliyordum zaten. Bunu bilerek demiştim. Fakat herkese boşanmak istediğim duyurmak istemiştim.
"Ben Osman oğlu Savaş Efeoğlu, Hazar Yaman'ın kızı Çilem Efeoğlunu boşuyorum."
Herkes yine iç çekerek birbirleri arasında konuşurken, sesler iyice yükselmeye başlamıştı. Ben de en az onlar kadar dehşete düşmüştüm. Onun hayır demesini bekliyordum. İtiraz eder kabul etmez diye bekliyordum. Fakat o zaten baştan benden kurtulmak ister gibi onay veriyordu.
" Bu ilk boşanma duyurumdur."
Öfkeli bakışlarıyla benden uzaklaşarak ağaları döndü. " Şahitsiniz! İki hakkım kaldı."
Usulca bana dönerek devam etti. "Madem benden boşanmak istiyorsun. İstediğini vereceğim."
Herkes öfkeyle ayaklanıp buna itiraz ederken ortam iyice gerginleşmişti. Ben ise şaşkınlıkla ve dehşetle Savaş'a bakıyordum. Sanırım ona karşı hâla bir umudum vardı. Fakat bugün o umudum bitmişti. Umudumun son damlası da tükenmişti..
Değil iki ay, iki yılda kızsan, yirmi yılda küssen benimsin diyen adam demişti bunu
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |