Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@maviay_63

İslamiyet'te dejavu, ruhun bedenden önce yaratılışıyla açıklanır. Ruh vücuttan önce yaratılır ve kader de vücuttan ve yaratılıştan önce bellidir.

Ezelden beri yazılan kaderimizi hatırladığımızda bir hatıra gibi gözümüze serilirmiş.

 

Kehribar gözlü adam endişeli gözlerle bana bakarken ben ise yaşadığım dejavu ile şaşkına uğradım. Bu neydi şimdi hiç anlamamıştım? Aydınlanma yaşar gibi bir haldi.

 

Kendime geldiğimde de şaşkınlığımı üstümden atamasam da hemen sirkelenerek adamı paylamaya çalıştım.

 

"Hep senin yüzünden!"

 

Bu sözümle, adam sinirden midir bilmem sırıtarak yere bakıp tekrar bana döndü.

 

"Teşekküre gerek yoktu ya! rica ederim."

 

"Bütün bunlar senin yüzünden başıma geldi. Bir de teşekkür mü edeceğim."

 

"Pardon, benim suçum mu?"

 

Gözlerini kısarak imalı bir şekilde bakmıştı.

 

"Senin suçun tabii! Yanıma gelip bana dokunmaya çalışan pis bir sa!.."

 

" Sakın! Sakın o kelimeyi söylemeyi aklından bile geçirme! Yoksa seni düştüğün dereye geri atarım"

 

Göz ucuyla dereye bakarken aslında derenin çok uzun olmadığını yeni fark ettim. Biraz derin ama boğulacak gibi değil. Peki ben niye o kadar ciyakladım Allah aşkına! Derenin boyu 1 ya da 2 metreydi yani.

 

Bu arada maşallah Çilem'cim Coğrafya bilimcisi oldun 2 dakikada. Çok zekisin her halde. Maşallah sana.

 

Düşüncelerimden sıyrıldığımda, adam sözlerinden pişman olmuş gibi iki kaşının ortasında parmak uçlarıyla ovul bıkkın bir soluk alarak bana döndü.

 

" Seni birine benzettim ondan."

 

"Sen her benzettiğin kıza dokunmaya mı çalışırsın!"

 

Benim de sesim yükseldiğinde Adamın sinirleri iyice bozulmuştu. Yüzsüz resmen, özür dilemeyi bile tenezzül etmedem gelip sinirleniyor.

 

"Çattık ya!" Diye sitemle bunu söylerken bahtına yanıyordu.

 

"Dikkat et, kalabalık yerde bir kızı benzettim muamelesi ile dokunmaya kalkma, yoksa haşat ederler seni!"

 

"Anlamadım, ne demek istedin tekrar söylesene?"

 

Adam yine dişlerini sıkarak sinirlenirken ben ise yutkunarak korkmaya başlamıştım. Acaba daha fazla ileri gitmesem mi?

 

" Benden uzak dur, almayayım ayağımın altına demek istiyorum!"

 

Neden düşündüğümle yaptığımı bir türlü tutturamıyorum Allah aşkına!

 

Adam paylamam ile sinirden gülerken ben ise susmayı bilmiyordum. Şimdi bu ıssız yerde bana bir şey yapsa naneyi yerdim. Ama şu bıçak dilim durmuyordu ki!

 

Arkamı dönüp arabaya dönmek için ilerlediğimde, adamın da arkamdan geldiğini hissedebiliyordum. Naneyi hakketten yemiştim.

Adımlarım hızlandığında Adamın da adımları hızlandı, bu yüzden son cesaretim ile bir an durarak arkamı döndüm.

 

Güya ona hesap soracaktım beni neden takip ediyor diye. Buna fırsat bulamadan burkulan ayağımın üstüne basarak az daha yine dereye düşüyordum. Tam o sırada genç adam son anda yetişip kolumdan tutarak beni tutmuştu. Ben kabak gibi açılan gözlerimle adama bakarken o ise bir nefes kadar yakınıma gelmişti. Ben bir an donup kalsam da başımı geri yaslıyarak bir karış uzaklaştım ama Adamın sinirden gözü döndüğü için beni kendine çekerek öfkeyle baktı.

 

"Tekrar söylesene, nasıl ayağının altına alacaksın? Merak ettim."

 

"Manyak mısın, ne yapıyorsun? Beni atacak değilsin herhalde."

 

"Üzgünüm ama senin gibi şımarık ağa kızları anca bu dilden anlar."

 

"Şımarık mı? Ben mi?"

 

Ağa kızı olduğumu anlamasına mı şaşırayım yoksa bana şımarık demesine mi?

 

Sanırım şımarık ağa kızlarıyla tanıyacak kadar çok yaşamış.

Yutkunarak adama baktığımda, birden beni kenara çekerek kollarımı bıraktı.

 

Adam, öfkeyle bana bakarken ben ise tir tir titremeye başlamıştım. Bu yüzden bedenimdeki titremeyle kollarımı ovuşturarak ısınmaya çalıştım.

 

Bay kibirli de bir süre sonra arkasını dönüp atına doğru gittiğinde nihayet kurtulduğumu zannetmiştim ama yere eğilip dereye girmeden önce yere atığıni tahmin ettiğim ceketini alıp tekrar bana döndüğünde sinirden göz devirdim.

 

Adam yanıma geldiğinde ceketini omzuma atarak biraz sarmaya çalıştı. Ben ise saşkınlığımdan dona kaldım.

 

Yemin ederim dengesiz herife denk geldim la! Bu nedir arkadaş. Hem gömüyor hem övüyor. Pek uymadı ama ne demek istediğimi anladınız.

 

" Şımarmaktan başka bir şey bilmezsiniz." Bana bu lafı söyleyip arkasını dönerek uzaklaştığında mal gibi ortada kalakalmıştım ama hemen kendime gelmeye çalışarak öfkeyle son kozumu oynadım

 

"Sen benim hakkımda ne biliyorsun ki?" nihayet durduğunda kazandığımı anlamıştım. Zafer benimdi.

 

Adam usulca arkasına dönerek şüpheyle ve merakla yüzüme baktığında dediklerimden etkilenmiş gibiydi ama ben ise son golümü attığımı düşünmüştüm. Adam sanki ne düşündüğümü anlamaya çalışır gibiyken ben ise arkamı dönerek oradan uzaklaştım. Hâla üstümde olan ceketi de el mecbur kendime sararak üşümekten buz kesmiş omzumu ısıtmaya çalıştım.

 

O genç adam hâla bakıyor muydu bilmiyordum ama arkamı dönmeyi bile tenezzül etmeden arabaya geçerek klimayı açtım. Elimi ovuşturarak ısıtmaya çalışırken arabayı bir koku yayılmıştı. Bunu yeni fark etmiştim. Bir parfüm kokusu vardı arabada. Şaşkınlıkla kendimi koklarken benden gelmediğini sonradan idrak ettim.

 

"Sıktığın parfümü de bilmiyorsun ya Çilem, helal olsun sana!"

 

Bir süre sonra o adamın ceketinden geldiğini anladım. Gayet hafif ve rahat bir kokuydu. Sırtımı yaslayıp uzunca bir önüme bakarken derin bir nefes aldım. Parfüm kokusunun güzel olduğuna karar verdim. Sanırım bu son çıkan kreasyondandı. Nerden bildiğimi soracak olursanız ben biraz değişik bir kızımdır. Erkek parfümlerinin kokusu oldum olası güzel geliyordu bana. Tabii kadınlara özel parfümleri de seviyordum ama erkek parfümlerini farklı bir şey vardı. Dâha güzeldi.

 

Allah'ım ne saçmalıyorum ben ya! Araba da oturmuş erkeklerin parfümünü konuşuyorum mal gibi. Ama itiraf etmeliyim zevkli bir adam. Tercihi çok iyi. Etkilenmemek elde değil.

 

"Ne diyorum ya ben tövbe tövbe Allah'ım valla sadece parfüm kokusu güzel geldi o kadar, valla kötü bir şey yok. Gerçi oradayken pek koku yoktu. Her halde ıslanırken parfümün etkisi geçmişti. Ne saçmalıyorum ben ya, Ahmet'i bulmam lazımken burda saçmalamaya devam ediyorum. Ahmet'i bulmadan önce üstümdekilerden kurtulmam lazım tabii"

 

Kontağı çevirerek derin bir soluk aldım. Beni neler beklediğini bilmeden. Yarım saat sonra konağa döndüğümde içeri girme konusunda terettüde girdim ama her şekilde o konağa girecektim. Başka çare yoktu.

 

Derin bir soluk alarak kapıyı açtım. Avluda oturan ahali benim sırılsıklam halimi gördüğünde bir an şaşırsalar da bir süre bir şey diyemediler. Dilleri tutulmuştu resmen. Ne diyebilirim ki ben de olsan aynı tepkiyi verirdim her halde.

 

"Kızım bu ne hal, ne oldu sana böyle." Nihayet dilleri çözüldüğünde direk savunmaya geçtim.

 

"Sorma anne, neler oldu neler ."

 

- Anlat ne oldu.

 

Annemle beraber kuzenim ve yengemlerde endişeyle bana baktığında dâha kötü oldum. O kadar mı vahim durumum? Alt tarafı ıslandım yani. Olabilir böyle şeyler...

 

Tabii Çilem'cim! Olabilir böyle şeyler.

 

Sevgi, Zara ve genç yengem Melek de bir süre sonra kıkırdamaya başladıklarında sinirlerim iyice bozulmuştu. Git gide dâha çok üşüyordum ve hapşırıklarım başlamıştı bile. Önüme gelen saçımı da geri atarak hapşırmaya devam ettiğimde Yengemin sorusu ile afalladım.

 

"Anlat hadi ne bu hal?"

 

"Şey...şey çay bahçesinin etrafında dolaşırken bir binadan abla kovasındaki suyu dökmüştü."

 

"Eeee?"

 

"Eesi beni fark etmemişti, bende böyle bir anda ıslandım işte."

 

Kızlar bu hikayeden sonra kendilerini daha fazla tutamayıp kahkahalarla gülerken ben ise sudan çıkmış balık gibi kalakalmıştım.

 

Kızlar bana gülerken ben de onları ölümcül bakışlarımı atarak susturmaya çalıştım ama ne fayda beni takmıyorlardı bile.

 

"Hadi git değiştir üstünü, üşütüp hasta olma."

 

Nihayet beni düşenebilen birileri oldu. Anneme teşekkür edeceğim hiç aklıma gelmezdi.

"Tamam." Diyerek sıyrılıp kaçmaya çalıştım

 

"Dur bir dakika, bu ceket...bu ceket kimin?"

 

İşte şimdi ayvayı gerçekten yedim, buna ne manzeret bulacaktım şimdi.

İçime kaçan sesimle cevap verdim.

 

"Şey."

 

Çok güzel cevap verdim Çilem'cim afferin sana 'şey'.

 

" Ne?"

 

Bir süre yere bakmış vaziyette düşünmeye çalıştım. Bir şeyler uydurdum artık ne kadar tutarsa.

 

"Şey Ahmet'in, Ahmet'in ceketi bu. Arabada buldum, bir süre ısınmak için almıştım."

 

Yengem yanıma yaklaşıp şüpheyle cekete baktı.

 

"Ahmet'in böyle bir ceketi var mıydı?"

 

O kendi kendine sorgularken hemen devreye girdim.

 

"Yeni! Yeni almıştı geçen gün, bir kere giydi. Belli ki o yüzden fark edilmemiş."

 

"Herhalde o yüzden tanımadım."

 

"Ya o yüzden, neyse ben bir gidip üstümü değiştireyim çok soğuk olmaya başladı."

 

Hemen kaçar adımlarla odaya girip kapıyı arkamdan kapatarak kapıya yaslamdım. Resmen ramak kalmıştı yakalanmama.

 

Ceket de hala üstümdeydi. Sinirden üstümden alıp yatağa attıp bir kaç eşya çıkararak yatağa serdim ve hemen sıcak bir duş için banyonun yolunu aldım.

 

Tam arkamı döndüm gidecektim ki bir şey fark ettim. Adamın ceketinden bir şey vardı. Ne olduğunu anlamamıştım. Biraz daha net bakınca tesbihin olduğunu gördüm. Hayret, tesbih kullanacak bir tipide yoktu halbuki.

 

Tesbihi çekmeceye koyup daha sonra duş alarak direk yatağa uzandım ve bugün olanları düşünmeye başladım. O adam kimdi ve niye bana bakınca bu kadar donup kalmıştı. Bir de yüzüme dokunmaya çalışması vardı. Bütün bunları neden yaptı ki.

 

Taciz etmeye çalıştı desem öyle bir şey yapmadı. Sadece gözlerimin içine bakıyordu. Sadece gözlerime odaklanmıştı. Gerçi bunu söylemeye çalıştığım için bin pişman etmişti ama biraz dengesizdi. Bir iyi oluyordu bir odun gibi kalın kafalı küstah bir adam. Her şeye rağmen adamın kim olduğunu merak etmiştim.

Sahi kimdi bu yabancı?...

 

 

Loading...
0%