Sabahın dördünde kimseler uyanmadan kalkarak hastaneye gittim.
Sefer Yaman'ın bizi kapana kıstırmasına izin veremezdim.
Hastaneye gittiğimde hâla Reha abim ve amcam uyurken sessizce kapıyı açarak sessizce içeri girdim.
Dalgınca tavana bakan Sefer Ağa, beni görür görmez öfkeleyle oksijen maskesini çıkarmaya çalıştı. Ben ise hemen maskeyi tekrar ağzına kapatarak sinirle konuşmaya basladım." Eğer ki bağırmaya kalkarsan, işte o zaman sesini gerçekten keserim."
Elimdeki bıçağı göstererek gözünü korkutmaya çalıştım. Neyseki çok geçmeden sakinleşmişti. Bu kadar çabuk işe yarayacağını tahmin etmemiştim doğrusu. Blöfüme inanmıştı.
Maskeyi bırakarak kolumu bağlarken bıkkınca nefes aldım. O da maskeyi kenara çekerek " Ne istiyorsun?" Diye sordu homurdanarak.
" Savaş'ı rahat bırakacaksın. Ne beni, ne de onu şikayet etmeyeceksin. Bu yuzden geldim buraya"
Alayla sırıtırken, yatağına uzanarak bir aptala bakar gibi baktı. " Beni durduran ne olacak peki?"
Son derece küstah ve cürretkardı. Eline düştüğümü zannediyordu. Halbuki o benim elime düşmüştü.
"Ek şirketinde akladığın kara parayı polise söylerim yoksa." Birden yüzü düşerken öfkeyle bakmaya başlamıştı. Sanırım bunu beklemiyordu.
"Şikayetçi olmayacağını, nefsi müdafa olduğunu söyleyeceksin."
Bir süre daha bakarken konuşmaya devam ettim. " Eninde sonunda çıkar Savaş. Yanlış anlama. Sadece bunun uzamasını istemiyorum o kadar."
Burnundan soluyarak bana bakarken, keyifle gülümseyerek tekrar kollarımı bağladım. " Eğer bu konuda ağzını açarsan, yarım bıraktığım işi tamamlarım haberin olsun."
Sırıtarak başımı geriye yasladı. Cidden bu halde bile cürretkardı.
Gülümseyerek " Hapisten Çıkarsan yaparsın." Dedim alayla. Ne saçmalıyorsun der gibi bana bakarken, konuşmaya devam ettim. "Mavi seni hapse tıktırmadan peşini bırakmaz. O bıraksa, çocukları bırakmaz. Geçmiş olsun yani."
Sinirle yatağa vururken gülümseyerek kapıya doğru yürüdüm. Fakat içimi bir kurt düşer gibi tekrar ona döndüm.
"Artık o kara kutu açılıyor Sefer Yaman. Neden bilmiyorum ama senin sonun da yaklaşıyor gibi hissediyorum."
Kapıyı açıp ardından kapattıktan sonra bizimkilere baktım. Reha abi uyanmış, benim çıkmamı bekler gibi kolları bağlı bir şekilde oturuyordu.
Yutkunarak ona baktığımda ayağa kalkarak yanıma geldi. O sırada Rüya da koridordan geliyordu. Şahtım, şahbaz oldum yani.
Rüya gözlüğünü çıkartarak tek kaşı havada ikimize baktıktan sonra bana dönerek keyifle konuştu. " Naber kuzen. "
" İyidir Rüya. Sen?"
Reha beline yaslanarak bıkkınca bize bakarken, Rüya'nın umursamazlığı ayriyetten şaşırtıyordu.
"Senin bu umursamazlığın insanı deli eder."
" Ay ne yapayım Reha. Adam sağ salim işte." Bana bakarak alayla sırıtıp devam etti. " Kendi öz torununu öldürmeye kalkan adam için üzülecek değilim. Elinde olsa bizi de öldürür."
Reha, kafasına bir şey dank etmiş gibi şüpheyle bana bakarken ellerini beline yasladı. " Çilem, sen neden içeri girdin? Hım?"
" Konuşmam gereken mevzular vardı ağabeyciğim. Bu yüzden buradayım. Şimdi de gidiyorum. Hazır kimseyle karşılaşmadan buradan hemen gidecektim zaten. Hoşça kal."
Reha abinin diyeceklerini dinlemeden oradan uzaklaşarak Mavi'nin odasına doğru ilerledim. O sırada koridorda kimse görünmüyordu. Bir anlığına içime korku düşse de, kapının açılması bir nebze olsun rahatlatmıştım.
Çocukları yanı başında oturmuş sohbet ediyorlardı. Onların yanına gitmekten vazgeçmeştim bir anda. Belki de burada olmam hataydı.
"Ne kadar güzel bir aile manzarası. Öyle değil mi?" Arkadan gelen ses ile biraz ürksem de belli etmedim. Bu sefer öne gelen adam kolunu bağlayarak dikkatlice ne diyeceğimi bekledi.
"Sen de o kız gibi söyleneceksen ben en iyisi gideyim. Hiç dırdırını çekemem."
Yapmacık bir gülümsemeyle odaya bakarak tekrar bana döndü. " Bu ailenin var olması için çok bedeller ödendi. "
" Evet. Bir ailenin yıkılması gerekti." Dedim öfkeyle. Tekrar onlara bakarken konuşmasına devam etti. " Hayat öyle garip ki, her şeye katlanıyorsun. Sana zorla sahip olan adamın çocuklarını sevebiliyorsun. Yetmiyor, her türlü sevgiden mahrum bırakılmış oğluna da sevgini verebiliyorsun. Onu bir anne gibi bağrına basıyorsun."
Duyduklarım karşısında aptal gibi bakakaldım. " Nasıl zorla yani..." Diyebildim sadece.
" Annen, babasının dini nikah onayıyla zorla kaçırıp kendi evine aldı. Mavi ne kadar kaçmak için çırpınmış olsa da gücü yetmedi. Yıllarca o adamın esiri oldu. Sonra ondan ilk çocuğu olunca emzirmekten tiksinmeye başladı. Kendinden tiksiniyordu. "
Acıyla sırıtarak bana baktı. "Mehir ve Hira diye sayıklıyordu sürekli. Fakat kimse onun sesini duymadı. Kimse çığlıklarına kulak vermiyordu. İstemediği bu hayatta zorla yaşadı."
Dolan gözlerimle onlara bakarken, oturmak için bir köşeye geçmeye çalıştım. İçimde sessiz çığlıklar veriyordum resmen. Evliliğin onun kabul ettiğini zannediyordum.
Yanımdaki duvara yaslanarak kolları bağlı bir şekilde anlatmaya devam etti. "O zamanlar çocukken, her defasında kaçmaya çalıştığını görüyordum. Konaktaki herkes görüyordu. Maalesef her kaçma girişiminde bir ton dayak yiyordu. İstemediği hayatta daha çok zorla yaşatılmak zorunda kalıyordu."
Elimi yüzüme alarak bir süre kendime gelmeye çalıştım. Çıldırmamak için zar zor duruyordum. Bu kadar şeye rağmen hâla ayaktaydı. Hâla gülümseyebiliyordu.
İçimde büyüyen öfkeyle bir hışımla ayağa kalktım. Bütün bunlar Sefer denen o bela yüzünden olmuştu. Onun bunu yaşamasına sebep olan oydu.
Reha abi ve Rüya öfkeli şekilde geldiğimi görürken tek düşündüğüm o adamı boğmaktı. Bunları bize yaşatan o adamı öldürmekti.
Kapıyı hışımla açarken bir adım atmakla arkamdan beni durdurmaya çalışan amcamı bile sonradan fark edebilmiştim. " Bırak beni amca! Bu adamı öldürmeden bana rahat yok!"
"Ne oluyor kızım sana! Sakin ol!"
"Bu adam varya! Bu adam yüzünden annem tacize uğradı. Namus diye ölüp biten bu adam! Kıytırık sahte bir nikahla annemi iki kuruşa sattı!"
Amcam şok geçirirken bir yandan da beni zabtetmeye çalışıyordu.
" Susma konuş! Annemi tehdit ettin! Öz torununa cehennem ettin bu dünyayı! Sonra da o adama satmasını sağladın. Sen yaptın değil mi! Mavi'yi, annemi o adama sen sattırdın!"
Amcamdan kurtularak tam onu boğacakken bu sefer hem amcam hem Reha ağabey beni tutarak uzaklaştırmaya çalışıyordu. Bir yandan da amcam Sefer Yaman'a bunların doğru olup olmadığını soruyordu. Sefer Yaman ise inkar ediyor. Olanlardan haberinin olmadığını söylüyordu. Ama ben inanmıyordum. Bu kadar şeyin tesadüf olduğuna kimse inandıramazdı beni. Hazar Yaman'a geri dönmesin diye işini sağlama almıştır kesin.
" Bir gün..." nefes nefese çırpınırken cümlelerime devam etmeye çalıştım.
" Bir gün bunun bedelini çok ağır ödeyeceksin! Şeytanı aramaya gerek yok. Şeytan bunca zaman yanımızdaymış!"
" Reha, Selim uzak tutun bunu benden. Delirmiş bu kız."
" Sen Sefer Yaman! Allah şahidim olsun, iki yakam elinde! Aileme, anneme babama yaşattıklarını bedelini bir gün ödeyeceksin. Bir gün bunların bedelini çok ağır şekilde ödeyeceksin!"
Reha ağabey en sonunda beni zar zor çıkartırken, kapıyı ardımdan hemen kapattı. Ben ise dinmeyen öfkemle kapıya yumruklar atmaya çalışıyordum.
Reha ağabey duymadığımız görünce oradan uzaklaştırarak bu sefer dışarı çıkartmaya çalıştı. Hâla nefes nefese burnumdan soluyordum. Elim kolum bağlı bir şekilde durmak beni kahrediyordu. Tüm bunların bedelini ödemeliydi. O bunların cezasını çekmeliydi.
"Biraz daha sakin misin? Bak seni içeri almaya niyetim yok. Zaten senden önce çocuklarını zor zapt ettim. Yani kardeşlerini."
Reha ağabeyin sesiyle kendime gelirken başımı tutarak olduğum yerde eğildim. Bunu tahmin etmiştim. Belli ki durumu iyice öğrendikten sonra iyice sinirlenmişlerdi. Her halde burada olmadığım zaman olmuştu
Bunları ogrenirken bir yandan da burnumdan solumaya devam ediyordum.
Bir süre öylece oturmaya devam ettiğimizde, az önce bana tüm gerçekleri anlatan adam, elindeki şişeyle karşıma geldi. Sonra şişeyi uzatarak almamı bekledi. Ben ise umutsuzca şiseyi alarak onunla konuşmaya başladım. " Sen kimsin peki?"
Gülümseyerek elini cebine attı. " Ben Fırat. Mavi'nin üvey oğluyum."
Şaşkınca ona bakarken, o ise bir şey dememe fırsat vermeden tekrar içeri geçmişti. Ben ardından bakakalmıştım resmen. Böyle bir babası olduğu için kim bilir nasıl acı çekiyordur. Babasının ona verdiği bu yükü belki bir ömür taşıyacaktı.
Bu şoku da bir süre sonra atlatırken, Reha ağabey bir süre yanı başımda bekledi. Sonra omzuma dokunarak sessizliğini bozdu. " Abicim, sakin kalmaya çalış artık. O burada kalana kadar yanına bile yaklaşma. Yoksa Savaş'ın canı yanar. Hiç kimseye bir şey olmaz... Dedenin ne kadar ileri gittiğinin ben de farkındayım. Zaten ağalar arasında da yeterince başı ağrayacak zaten. Kan davası çıkmasa iyi aramızda."
Cümlelerini bitirir bitirmez hiçbir şey demeden sakince ayağa kalkarak tekrar içeri girmeye çalıştım. Reha ağabey bir an beni engellemeye çalışırken, ben ise korkmaması gerektiğini söyledim. Sadece Mavi'nin yanına gitmek için ayağa kalkmıştım.
Bir süre sonra Mavi'nin kaldığı odanın önünde durdum. Kapı kapalıydı, neyseki...
Derin bir soluk alarak bir süre kendime zaman verdim. Sonra da kapıyı tıklayarak içeri girdim. Yine az önceki gibi manzarayla kızı etrafında pervaneyken, oğlu da bir kenarda onları izliyordu.
Beni görür görmez heyecanla kollarını açarak, dolan gözleriyle ayağa kalkmaya çalıştım. Oğlu ve kızı kolundaki serumdan dolayı onu durdurmaya çalışırken ben de çok fazla zorluk çıkartmadan yanına giderek sarıldım. O an gözlerim kendiliğinden dolmuştu. Onun yaşadıkları aklıma geldikçe daha çok ağladım. Halbuki ağlamayacağım söz 0vermiştim kendime.
Yanaklarımı avuçlayarak göz yaşlarının arasında yüzüme bakmaya çalıştı. " Yaralanmadın değil mi? Sana zarar vermedi değil mi?"
Hüzünle bu haline izlerken başımı iki yana salladım. " Hayır. Buna izin vermedim." Dedim gurur duyarlarcasına.
Tekrar sarılarak göz yaşlarının arasında konuşmaya devam etti. " Seni bir daha kaybedemem güzel kızım. Bir daha kaybedemem. Babandan ve kardeşinden bana kalan yanlız sen kaldın bebeğim."
Bunu demesiyle bir an yutkundum. Kardeşim hakkında hiç bir şey istememiştim. Aslında kardeşimin hayatta olup olmadığına ben bile emin değilken onu böyle umutlandırmam büyük haksızlık olurdu. Eğer yaşamıyorsa bir kere daha acı çekmesine gerek yoktu. Maalesef ki bu durumu ben de kabulleniyordum. Her ihtimali düşünmek zorudnaydım. Bekledigim gibi çıkmaması beni daha cok hayal kırıklığıma uğratabilirdi belki.
Uzun süre oturdum. Tanışmış olsam da çocuklarını ve üvey oğlunu tanıştırdı. Acısı olmasına rağmen, bizimle konuşup duruyordu. Aramızda bir bağ oluşması için elinden geleni yapıyordu resmen.
Saat sekize kadar orada kaldım. O kadar heyecanlıydı ki ben artık gideyim diyemedim bir süre. Kıyamadım.
Sekizden sonra zar zor kalkabildim. Anca Savaş'ı göreceğimi söyleyerek ayrılabildim yank. Yine uğrarım diyerek vedalaştıktan sonra arabaya binip karakolo doğru yol almaya başladı. Karakola tam varmadan önce Emin'i arayarak durumun nasıl olduğunu sordum. Buna sorar sormaz sözünü bitiremeden başka biri almış gibi hareketlendi. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Savaş'ın sesi gelmeye başlamıştı.
" Yoldayız Güzelim. Eve dönüyoruz."
Şaşkınca frene basarken şaşkınlığımi gizleyememiştim. " Bu kadar çabuk mu? Hayret." Dedim yarı şaşkın yarı mutlu halimle.
"Birazdan evdeyim güzelim. Merak etme geliyorum." Dedi kıkırdadıktan sonra. Arabayı yine sürmeye başlarken dönüş yaparak konağa doğru gitmeye başladım.
" Ben şuan evde değilim. Yoldayım."
Cevap vermesine fırsat vermeden devam ettim. " Mavi'yi görmeye gittim. Kızma."
" Kimseye haber vermeden mi çıktın!"
" Hemen gelirim diye düşündüm. O yüzden."
" Yanında Şoför var mı?"
" Tek geldim. " Dedim dudağımı ısırarak.
" Aferim sana. Akıllı karım benim."
Kinayeli lafıyla bir anlığına bir gözümü kapatırken konuşmaya devam etti.
" Eve gel. Ben de eve geliyorum."
" Tamam, zaten yolumu değiştirdim az önce. Hem korkacak bir şey yok. Kim bana ne yapacak bu saatten sonra. Sefer Yaman desen hastanede yatıyor."
Bıkkınca nefes verdiğini duyarken bir süre sonra devam etti. "Annenin durumu nasıldı peki?"
" Mavi iyi durumdaydı. Çocukları da yanındaydı. Gayet iyi durumda çok şükür."
Bir süre aramızda sessizlik çökerken, konuşmaya devam etti. " Ona hiç bir zaman anne demeyecek misin? Sürekli Mavi diyorsun."
Cevap vermedim. Bir süre yola baktım sadece. Kulaklığımla konuşsam da sürmekte zorlanıyor gibi hissediyordum. Bir şey ağır geliyordu sanki bana.
"Bizim yola çıktım. Belki yolda karşılaşırız."
Lafı değiştirmemle çok uzatmadan "Peki." Dedi kabullenerek. Sonra ben de tam hoşçakal diyecektim ki, Savaş'ın Çilem demesiyle durdum.
" İyi ki varsın Peri kızı."
Huzurla gülümseyerek yavaşladım. Sonra tekrar normal hızda sürmeye devam ettim. 'Ben de' demek üzereydim ki, dememe kalmadan karşımda duran arabayla birden frene basmak zorunda kaldım. O an korkudan nefes nefese göğsümü tutarken, arabanın içinden bir kaç adam çıkarak bana doğru yürümeye başladı. Neye uğradığım şaşırmış haldeydim. Savaş bana seslenen kadar dilim çözülmemişti.
" Çilem, bir ses geldi. Ne oldu? Çilem!"
" Savaş, burada adamlar...adamlar var ve bana doğru geliyorlar. "
" Çilem sür. Durma arabayı sürmeye devam et. Geri git. Hadi hadi!"
Savaş'ın anlık bağırmasıyle kendime gelirken, motoru çalıştırarak geri viraj yaparak kaçmaya çalıştım. Adamlar gitmemle koşmaya başlarken ben de birden hızlandım. Fakat önümde yine bir arabayla frene basmak zorunda kalırken Savaş'ın sesi gelmeye devam ediyordu.
"Nerdesin! Çilem tarif ver! Çilem ne oluyor."
" Hastane ve konak arasındaki yolun ortasındayım." Bir tabela fark eder etmez yolun adını da söyleyerek kapıyı kilitledim. Ormanlık alanda olsaydım kaçar kaybolurdum belki ama her yer düz araziydi. Buradan kurtulmam imkansızdı.
Torpidolardan silah gibi bir şey var mı diye kontrol ettim son kez. Fakat hiç bir şey bulamadım. Sinirle direksiyona vurarak bir şeyler düşünmeye çalıştım ama yine hiçbir şey bulamamıştım.
O sırada, arabadan başka bir adam gözlükle çıktı. İlk başta kim olduğunu anlamamıştım ama sinsi sırıtışından Kara olduğunu anladım. Bu adam benden ne istiyordu ki? Bütün bunları Savaş'ın canını yakmak için yapıyordu. Tıpkı düğünde çetesiyle baskına gelir gibi geldiklerinde.
Gözlüğünü çıkarak zafer gülümsemesiyle bana bakarken Savaş'ın sesi de kulaklarımda yankılanıyordu.
Bir yandan da aklımda o soru. Bu adamın derdi ne benimle?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |