Elim ayağa titriyordu resmen. Karım orada kapana kısılmış ben oraya yetişmeyi bekliyordum.
" Lan oğlum ben koşsam daha çabuk giderim hızlansana!"
"Oğlum sakin olsana! Beni de strese sokuyorsan araba sürüyorum burada!"
Polat biraz daha gaza basarken ben ise telefonda olanları dinlemekten başka bir şey yapamıyordum. " Çilem! Ne oldu!"
Kırılan cam sesleri beni daha çok korkutuyordu. Ardından Çilem'in çığlıkları beni çileden çıkartmaya başladı. Gerçekten bunu yaşadığıma inanamıyordum. Kafayı yemek üzereydim.
Bir süre sonra birden telefondan tanıdık bir ses gelmeye başlamıştı. O an olduğum yerde dehşetle kalakaldım. Bu o aşağılık Kara'nın sesiydi. Nerde olsa tanırım bu pisliğin sesini.
" Çilem!.." diye başladığımda cümlelerimi bitiremeden o kılkuyruğun sesi gelmeye başladı. O an da başımdan aşağı kaynar sular döküldü resmen. O bu telefonu nasıl alabildi?
" Kara! Sen misin lan! Kara seni buna pişman etmezsem! Karımı bırak Kara!"
"Havada bulut, sen karını unut Savaş ağa! Onu sana cesediyle yollarım artık merak etme. Şimdilik hoşça kal."
Öfkeyle göz bebeklerim küçüldü. "Seni gebertirim lan! Seni yaşatmayacağım Kara! Seni yaşatmayacağım!"
Telefonu suratıma kapanırken öfkem daha çok katlanmıştı. "Polat hızlan. Hızlan polat!" Telefonu hızla atarak öfkeyle bağırmaya başladım. Aklımı kaybetmek üzereydim. Bir anda böyle bir şey nasıl olabildi. Bu nasıl mümkün olabildi. Delirmek üzereydim artık.
" Kara!.. Kara! Seni yaşatmayacağım Kara!"
Bir süre sonra Polat, ortada camları paçalanmış halde duran arabayla birden frene bastığında dehşetle baktım bir an. Sonra hızla aşağı indim. Ayaklarım titriyordu resmen. Her bir adımım cehennem azabı gibiydi bana.
" Çilem..." Diyebildim sadece. Ama o gitmişti. O kaybolmuştu bir anda. Geriye parçalanmış arabasından başka hiç bir şey kalmamıştı.
" Savaş, sakin ol tamam mı? Bulacağız."
Öfkeden titreyen göz bebeklerimle arabaya doğru yürüyerek bir hışımla vurdum. Avazım çıktığı kadar bağırdım ama ne fayda. Çilem gitmişti. Çilem'i almışlardı. "Ama az önce aramıştım beni ve telefonu burada. Yani çok uzakta değildi." Birden fark ettiğim şeyle Polat'tan anahtarı alarak arabaya geçip motoru calıstirmaya koyuldum. Fakat Polat ve Emin de beni durdurmak için elinden geleni yapıyordu.
" Oğlum ne yapıyorsun, kafayı mı yedin! Dur sakin kafayla düşünelim."
" Bunun için zamanım yok!" Hızla gaza basarak sürmeye başladım. Onları yolda yakalayabilirdim belki de.
Bir şansım daha olabilirdi.
" Buna izin vermeyeceğim Peri kızı." Vites değiştirerek devam ettim. "Eğer kılına zarar gelirse değil bir kez, bin kez öldürürüm seni Kara!" Kendi kendime konuşurken öfkem daha çok artıyordu. O adamı elime geçirirsem bu sefer elimden kurtulamayacak. O kesin.
Hız sınırını aşarak hızlanmaya devam ederken, ufukta bir araba fark ettim. O an ümidim artmıştı. Bu oydu. Bundan eminim. Bu yüzden daha da hızlandım. Hızlandırsam da biraz sakin kalmaya çalıştım. Yoksa artık kontrol edemezdim kendimi.
"Geliyorum Peri kızı. Buna izin vermeyeceğim. Kılına bile dokunamazlar." Biraz daha ilerlediğimde arabaları artmıştı. Dört beş araba vardı.
Korkak adamlarıyla geldi tabii.
Beni fark eden bir araba yavaşlayarak önüme geldiğinde bir şeylerin ters gittiğini anlamaya başlamıştım. Sonra pencereden sarkan adam elinde silahla bana nişan almaya başladı. Kısıkça küfrederken hemen torpidoları karıştırmaya başladım. Polat eli boş gelmiş olamaz öyle değil mi?
Torpidodan nihayet bir silah bulurken, adamlar ise çoktan ateş etmeye başlamıştı bile. ben ilerlemeye devam ederken onlar da daha da yavaşlayarak bana yakınlaşması başladi. O an kistırmaya çalıştıklarını anladım. Bu yüzden hemen pencereyi açarak o adam gibi silahı sıkmaya başladım. Bir kaç atışta koluna isabet ettikten sonra tekerleklerine isabet ederek durmalarını sağladım. Araba ağaca çarparken hiç durmadan ilerlemeye devam ettim. Çünkü arabanın o olmadığını biliyordum. Bundan eminden. Tahminlerim, iki arabanın arkaya doğru gelmesiyle doğrulanmıştı. Kara öndeydi. Belki de silahın bitmesini istedikleri için kendilerini öne attılar. Ama buna izin vermeyecektim. Ne yapmaya çalıştıklarını anladığımda sağa kırarak otlakların oraya doğru sürmeye başladım. Sonra tekrar yola çıkarak onların peşinden ilerledim.
Onun mesafesine yetiştiğimde Çilem'i görmüştüm. Pencere kenarında yaslanmış halde uyuyor gibiydi.
Kısıkça küfür ederek direksiyona vurdum. " Karımı bayıltmış it!"
Hemen arabaya dönerek öfkeyle bağırdım. " Kara! Durdur arabayı! Sana söylüyorum." Dediklerimi duymamış gibi elindeki silahla bana doğrultarak vurmaya başladı birden. İlk başta refleks olarak kenara kayarken tekrar yana dönerek silahı elime almaya çalıştım. " Sen şimdi görürsün."
Silahı tekerleğine isabet ederek vurmaya çalıştım. Fakat önden gelen bir tır sesiyle refleks olarak öne baktım. Tırın bana çarpmasına saniyeler kalmıştı ki aniden silahı bırakarak sağa kırıp tekrar otlak alana sapmıştım. O andan sonra kontrolüm tamamen kaybolmuştu. Çalılıkların oraya saplanmıştım. Bu yüzden hemen geri vitese basmaya çalıştığımda hiç bir şekilde hareket edememişti
" Hadi! Hadi!"
Bundan sonuç alamayınca hemen dışarı çıkarak arabayı çevirmeye çalıştım. Fakat tekerlek patlamıştı. O anda kan beynime sıçradı artık. Bütün çıkış kapılarım kapanmıştı resmen. Sinirle arabaya vurmaya başlayarak öfkeyle bağırmaya başladım. Ben artık kafayı yemek üzereydim. İyice delirmek üzereydim. En sonunda çaresizce caddeye çıkarak koşmaya çalıştım. Ulaşamayacağımı bile bile koşuyordum, çünkü ne yapacağımı bilmiyordum artık. Çaresiz ve kimsesiz gibi hissediyordum kendimi. Koşmaktan başka ne yapacağımı bilmiyordum. Koca bir boşluktaydım sanki.
Ardımdan gelen polis sirenin sesi bile beni durduramamıştı. Bir süre sonra polisler anca önümü keserek durdurmaya çalıştı. Hemen arabadan inerek beni tutmaya çalıştılar. Aralarında Polat ve Emin de vardı. Fakat ben hiçbirini aldırmıyordum. Tek düşünebildiğim karımdı. Karımı kurtarmam lazımdı.
Fakat çok geçmeden kolum ve omzumda bir ağırlık hissedince tutulduğumu anlayabilmiştim. Etrafıma bakmaya başladığımda, Polat ve Emin'in beni zapt etmeye çalıştığını fark ettim. "Bırakın beni! Polat bırak karım o adamın elinde bırak!"
" Abi ne yapacağız, adamcağız delirdi resmen."
"Emin sus ve tutmaya devam et. Zaten zor tutuyoruz."
"Emin bırak kolumu! Burada duracağımıza arabalara binsenize! Kafayı yiyeceğim ne duruyorsunuz!"
" Polisler çoktan gitti. Birazdan yakalarlar be oğlum sakin ol!"
" Beni niye tutuyorsunuz bırakın o halde. Biz de peşlerinden gidelim!"
Ben direnmeye devam ederken polat birden bir tokat atarak şoka uğratmıştı beni birden bire. Bu neydi böyle?
Dehşetle Polat'a bakarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Omzumu tutarak sinirle de olsa nihayet cevap verebilmişti. "Kaza yaptın lan kaza! Kafan kanıyor görmüyor musun!"
İlk başta Poalt'ın ne dediğini anlamamıştım. Ne saçmalıyordu bu adam diye kendi kendime söylendim. Fakat çok geçmeden kafamdan süzülen bir şeylerin olduğunu yeni fark etmeye başladım. Şüpheyle başıma dokunarak elime bulaşan sıvıya baktım. O an beynimde bir şeyler akmaya başlıyordu. Etraf hareket etmeye başlıyordu. Nerede olduğumu kavrayamıyordum artık. Tek hatırladığım şey zemine damlayan kan damlalarıydı.
.......
"Ani bir şok yaşamış. Beyin direnmek için kendini bir süre tutmuş gibi görünüyor. Sanırım son ana kadar bayılmamak için iç savaş veriyordu kendi kendine. Fakat artık hareket etmesi gerekmediği için beyni kendini otomatik olarak kapatmış. Kafa travması ama kıl payı atlatmış anlaşılan." Doktorun başımın ucunda durup, konuşmasını duyarken hareket etmeye başladım. O sırada Polat da benim uyandığımı anlar anlamaz yanıma gelmişti. "İyi misin? Oğlum çok korkuttun bizi."
"Çilem? Çilem'i buldular mı?"
" Hayır, polisler hâla arıyor. O zamana kadar sakin olmaya çalış."
Sinirle Polat'a baktığımda susması gerektiğini anlamıştı nihayet.
" Bana sakin ol deme Polat. Karımı bulana kadar sakin makin kalamam ben!"
" Anlıyorum seni ama bak yaralısın, dinlenmen gerekiyor."
Tam yine sinirle cevap verecektim ki, kapı tıklandı. İçeriye babaannen ve digerleri girdiğinden dolayı daha fazla bir şey söyleyemedim. Sinirle başımı ovarak yatağa uzanıp tavana baktım sadece. Babaanne ve Osman baba endişeyle beni izlerken bir yandan da Polat'a durumu soruyordu. Ben ise hiç birini duymamış gibi tavana bakmaya devam ettim. " Seni nasıl bulacağım ben Peri kızı?" Bir süre onu bulmak için bir yol düşündüm sadece. Kafayı yemek üzereydim artık. Çaresizdim, hem de hiç olmadığım kadar.
Bir kaç saat kaldıktan sonra daha fazla duramadım. Onu aramaya koyulmak için sokak sokak, ev ev aramaya başladım. Tüm Mardin'i ayağa kaldırdım ama ondan hiçbir iz bulamadım. Onu hiçbir yerde bulamamıştım.
İki gün boyunca deli gibi aradım ve her geçen zamanda daha çok umutsuzluğa düştüm. İkinci gün arabayla aramaya devam ederken, birden telefon çaldı. Arama polis amirindendi. Görür görmez arabayı kenara çekerek hızla cevap verdim. " Alo, amirim bulabildiniz mi?"
"Merkez hastaneye gelmen gerekiyor."
" Ne demek o? Açık konuşun."
" Bir kadın cesedi bulundu. Eşgal için buraya gelmeniz gerekiyor." Kaldığım yerden kilitlenmiştim. Telefonun düştüğünü polisin seslenmesiyle fark etsem de tepki veremedim. Kan beynime sıçrıyordu sanki. Daralan göğsüme tutarak geri yaslandım. "Hayır, bu yanlış bir haber. Hayir hayır hayır..."
Başımdaki sargıyı çabuk çıkarmanın cezasını çekerken, bir yandan da adamın dediklerini algılamaya çalışıyordum. "Bu mümkün değil. Bu imkansız."
"Alo, Savaş bey orada mısınız?"
Titreyen elimle Telefonu alarak derin bir nefes alarak cevap verdim.
" Beş dakikaya oradayım." Amir tamam diyerek kapatırken hızla telefonu kenara indirip arabayı çalıştırmaya başladım. "Bu gerçek değil, buna inanmıyorum. Bu...bu gerçek değil. Yanlış haber. Evet evet, yanlış birini buldular. "
Aklım durmuştu. Tepki veremiyordum. Sadece hastaneye doğru sürüyordum. Öfke ve nefretten başka hiçbir şey hissetmiyordum artık. " Bunu bana yapma! Yapma! Hayır. O sen değilsin. Biliyorum sen değilsin."
Dolan gözlerimi zar zor tutarak sakin kalmaya çalıştım. Korkudan parmaklarımı dişliyordum artık. "Lütfen, lütfen güzelim. Bunu kaldıramam."
Hastanenin önüne yetişince hızla bahçeye park edip koşarak hastaneye girdim. Daralan kalbimle dizginlemeye çakışarak morgu aramaya başladım. Bunu yaşamak nasıl berbat bir şeydi böyle. Gözlerim sadece morgu arıyordu. Morg kelimesi bile tüylerimi diken diken ediyordu. Aklıma sadece sevdiklerimi alıp bir daha getirmedikleri geliyordu.
Morgun olduğu koridora korkuyla ve yavaş adımlarla yürüdüğümde bunun bir rüya olması için defalarca kez yalvardım. Bu yalan olsun, bu sadece bir kabus olsun.
" Kızım, kızım değil o! O benim kızım olamaz! Ben onu çok geç buldum! Çok geç..."
Mavi'yi ve Menekşe hanımı zar zor tutan aile benim gelmem ile duraksamıştı. Menekşe ve Mavi hanım da öyle.
Etraf mahşer yerine dönmüştü adeta. Efeoğulları, Yaman ailesi ve Mavi hanım'ın çocukları vardı. Hepsi kapının önünde dizilmiş ağlıyordu. Ben onlarla daha da korkarken Menekşe hanım hızla yanıma gelerek yalvar yakar konuşmaya başladı. " Ne olur, ne olur bana kızım olmadığını söyle. Ne olur."
Herkes dillerini yutmuş gibi bana bakarken, ben ise neden baktıklarını anlamıştım. Bitap düşmüş halimi ve kararan göz altlarımı görüyorlardı.
Hızla yürüyerek morga girdim. Ardımdan doktor da girerken yeni buldukları kadının rafinı açtı. Bedeni tamamen örtüyle kaplı haline bakamadım. Ellerim açmak için uzanır gibi oldum ama tekrar geri attım kendimi.
"Ben saçının teline bile kıyamazken, bu buz gibi odada nasıl tutabildiler seni."
Ç
ıldırırcasına ellerimle yüzümü kapatıp başımı geri alarak etrafta tur atmaya başladım. Kafayı yemek üzereydim. Açmam lazımdı. Belki o değildi ama olabilirdi de. Ama bunu kaldıramazdım. Buna dayanamam ben.
Doktor en sonunda isterseniz başka aile üyesi baksın dediğinde yanına giderek derin bir nefes almaya çalıştım. " Bunu yapmam lazım. Buna mecburum."
Doktor anlayışla başını sallayarak decam etmemi bekledi. Ben ise titreyen ellerimle örtüyü tutarak bir süre durdum.
Bebeğim ile seni bu kadar çabuk kaybedemem öyle değil mi? Bu olamaz değil mi? Eğer bu olursa Mardin bana dar gelir. O Kara denen adama dünya okur!
Son kez nefes alarak yavaşça örtüyü boğazına kadar kaldırdım. O anda onun yüzü olmadığını gördüğümde göğsümü tutarak rahat bir nefes almıştım. Ellerimle yüzümü avuçlayarak dolan gözlerimle binlerce kez şükrettim. "Allah'ım sana şükürler olsun. Sana şükürler olsun..."
Yüzün kapalı halde boğuk çıkan sesimi aldırmadan huzurla konuşmaya devam ettim. "Seni seviyorum Allah'ım. Sana teşekkür ederim. Sana çok teşekkür ederim."
Doktor yüzünü tekrar örterek kapatırken " Anlaşılan sizin karınız değil." Dedi sakince.
" Hayır, bu benim karım değil." Diyerek amire dönerken, amir bey de aramaya devam edeceğini söylemek oradan ayrıldı. Ben ise deli gibi atan kalbimi sakinleştirmeye çalışarak dışarı çıktım. Herkes o an dehşet dolu bakışlarla bana baktığında " O değil." Dedi rahat bir nefes alarak. Benimle beraber onlar da rahat bir nefes alırken, Mavi hemen oğluna dönerek yalvarırcasına kızını bir an önce bulmasını istedi. Ben önden yürüyerek uzaklaşırken, oğlu Arda ve Yaman ailesinin bir kaçı da benimle beraber yürümeye başladı. Ama aynı yere gitmeyecektik. O belliydi zaten.
Hastaneden çıkar çıkmaz annemin mezarlığına gittim. O morga gittiğimde aklıma gelen tek kişi annemdi çünkü.
"Gelinini getirecektim anne." Dolan gözlerimi silerek devam etmeye çalıştım. " Gelinin ve torununla tanıştıracaktım seni. Ama şimdi ölülerini getirmeyeyim diye dua ediyorum artık."
Mezarlığın yanına uzanarak dolan gözlerimi aldırmadan karnımı içine çekerek konuşmaya devam ettim. "Güçlü biri gibi durmaktan çok yoruldum anne. Koca bir adam gibi davranmaktan, güçlüymüş gibi görünmekten çok yoruldum. Çoçuklaşabildiğim iki kişi vardı hayatımda. Biri sen, bir de Peri kızı. O şuan burada değil. Nerde bilmiyorum ve aklıma kaçırmak üzereyim anne. Karımı koruyamadım. Onu koruyamadım."
Bir süre kaldıktan sonra oradan da ayrılarak som durak camiye gittim. Kimse yoktu. Sessiz sakin bir zamanda gelmiştim anlaşılan.
Son çarem olan yere geldim. Belki de gelmeye yüzüm olmayan bir yere. Bari cuma namazlarına git deyip duruyordu Çilem. Cuma namazının ne kadar önemli olduğunu söyleyip duruyordu. Cuma namazı birlik namazıymış, toplumda arkadaşlarla, millettle, diğer insanlardan haber alıp belki de yardım edebileceğimiz zamanmış. Kültürlerin birleştiği yermiş. Bunları bana heyecanla söylüyordu. Fakat bu seferlik başka bir şey için gelmiştim. Yenilgimi ilan etmek için gelmiştim. Sevdigim kadının nerede olduğunu bilen kişiye geldim.
Titreyen avuçlarımı açarken nasıl hissedeceğimi bilememiştim. Belki de çocukluğumdan sonra ilk defa bu kadar çaresiz dua etmek üzereydim.
Titreyen nefesimle derin bir enfes alarak avıtla konuşmaya çalıştım sadece.
"Allah'ım, sen bu iki gün boyunca ne kadar güçsüz olduğumu bana gösterdin. Bir ağa da olsam, sevdiğimi sen olmadan bulamayacağım çok iyi anladım. Güçlü de olsam, bağırsam çağırsam da sevdiğimin canını yanlız senin elinde olduğunu anladım. Ben yenildim Allah'ım. Bugün buraya yenilmiş bu kulun olarak geldim. Ağa da olsam acizliğimi göstermeye geldim. Ne olur, ne olur beni karımdan, çocuğumdan mahrum bırakma. Doğru düzgün namaz kılmayan, sana kul olamayan, seninle hiç dertleşmeyi bilmeyen, konuşmayı bile bilmeyen bu kuluna yardım et. Şüphesiz ki senin merhametin büyüklüğü hiç bir kainatta yok. Bu kuluna merhamet et. Ama eğer ki onu benden alırsan, önce benim canımı al. Bana onun ölümünü gösterme. Ne olur Allah'ım. Kalbim acıyor, hem de çok acıyor Allah'ım."
Avucumla yüzümü kapatarak göz yaşları içinde yalvarmaya devam ettim. "Sana yalvarıyorum, bebeğime de karıma da zarar gelmesine izin verme. Sen karımı da, çocuğumu da bana bağışla. Senden başka hiç bir çıkışım kalmadı, kalmadı..."
Dakikalarca kuruyan göz yaşlarımla oturmaya devam etti.. yorgun ve yenilmiş halde ne yapacağıma bilemez halde kalmıştım. Uzun süre öylece oturdum sadece. Derken bir süre sonra telefon sesi geldi. O an hemen telefonu alarak cevao verdi.. Güzel bir haberden başka hiç bir şey beklemiyordum çünkü.
Arayan İlyas bey idi. Bir yer bulduğunu ve oraya doğru gittiğini söyledi. Bunu duyar duymaz bir dakika bile durmadan dışarı çıktım. Hızla arabaya binerek tarif ettiği yere doğru sürdüm. İnanıyordum, bu sefer bulmuştum. Bu sefer onu bulmuştum.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |