Yıldızların altında aşık olduğun insanın yanında uyumak...sanırım bu dünyanın bir diğer cennetiydi.
Kuş ötüşlerinin sesi ile uyanmaya başlamıştım. Sabahın ilk ışıklarıyla kendime gelmeye başladığımda etraf mis gibi bahar havası kokuyordu. Yazın ortasında olmamıza rağmen hafif rüzgar esiyordu. Onca güzelliklerin arasında ruh eşimin yanımda olması da benim için kesinlikle cenneti. Savaş'ın kuala gibi fazladan yastığa sarılması sırıtmama sebep olsa da pek ustunde durmamaya çalıştım. O kadar tatlı bir hal almıştı ki uyandırmaya kıyamamıştım. Sadece onu izledim.
Bir süre sonra da hafiften kalkmaya başlayarak etrafa bakınmaya başladım. Uyandığımda ilk başta nerde olduğumu anlamamış olsam da sonradan dünkü geceyi hatırlamıştım.
Kollarımdan güç alarak kalkıp biraz etrafta dolaştım. Bu sayede bahçeyi ve evi gündüz görme fırsatım olmuştu. Bahçeden içeri geçerek salona geçtim.
Ön bahçeyi net görememiştim. Bu yüzden ön kapıya yönelerek bahçeye çıkmaya karar verdim. Ön bahçede ilerlediğimde korumalar vardı. Dün gece görmemiştim onları ama şimdi burdalardı. Sanırım Savas onden haber vermişti.
Korumalardan biri koşar adımlarla yanıma gelerek düğmelerini iliklemeye basladı birden. " Bir şey mi istediniz hanım ağam?"
İlk başta ne dediğimi bilemesem de sonradan cevap verdim. " Yok, sadece biraz dolaşmak istemiştim."
"Anladım." diyerek yerine geçmek üzereydi ki aklıma gelen şeyle cevap verdim. "Aslında iki ekmek alsanız fena olmaz."
"Hemen hanım ağam, başka bir şey istiyor musunuz?"
"Sanırım yok, olursa söylerim." Dedikten sonra başını onaylarcasına sallayarak dışarı çıktı.
Ben de içeri girerek kahvaltı için hazırlık yapmaya başladım. Her ne kadar, bazı eşyaların yerini pek bilmesem de biraz kurcalamamla istediklerimi bulmuştum.
Yumurtaları kırıp sonradan gelen ekmekleri keserek yumurtalı ekmek yapmaya karar verdim. Dün köydeki çocukluk anılarımı anlatırken anneannemin yumurtalı ekmeği aklıma gelmişti ve canım çok çekmişti. Tavadaki yağ kızarırken ben de diğer kahvaltılıkları ve çayı hazırlamaya başladım.
Kahvaltılıkları masaya yerleştirdikten sonra yumurtalı ekmekleri bitirmeye çalıştım. Yoğun bir şekilde yemeğe dalarken belimde hissettiğim baskı ile hafiften bir irkildim. Savaş boynumdan usulca öperken bende yumurtalı ekmeğimi kızartmaya devam ettim. O ise belimden karnıma gelerek derin bir nefes alıp çenesiyle omzuma yaslandı "Mis gibi yumurta kokuyor."
Ben gülümseyerek pişirmeye devam ederken konuşmaya devam etti. "Birden bire nerden geldi aklına bu?"
" Dün anneannemin köyünden bahsederken, yumurtalı ekmeği burnumda tüttü. Bende bugün yapayım dedim."
" Hım, Görelim bakalım o zaman marifetlerini." Diyerek benden uzaklaşıp yüzünü yıkamak için banyoya girdi. Bende kızartmaya devam ettim.
Bu evde bizim odada ve aşağıda banyo vardı. Acaba başka banyo varmıydı merak etmiştim. Ev büyüktü yani kaç oda olduğunu da pek bilmiyordum.
Bir süre sonra yumurtalı ekmekleri sofraya indirirken Savaş ıslak saçlarını kuruta kuruta yanıma geldi. Üzerindeki siyah tişörtü ve pijaması ile çok kül duruyordu. " Yani sabah sabah banyo yapmaya nasıl halin kalıyor anlamış değilim. Sabahları banyoya elimi yüzümü yıkamak için girerim ancak."
Sırıtarak ensesini kurulamaya devam ederken masadan bir salatalık alıp ağzına attı. "Aksine, kısa bir duş ile kendine geliyorsun. Tavsiye ederim."
Bunu bana derken bende omuz silkerek konuştum. " İki günde bir yeter."
O, bu halime sırıtarak yanıma gelirken yumurtalı ekmekleri çevirmeye devam ettim. O ise yine usulca belime sarılırken, ben de ocağı kapatarak ekmekleri tabağa koydum.
Savaş, elimdeki tabağı alarak masaya indirirken bende arkasından yürümeye devam ettim. Masaya yaklaştığımda sandalyeyi çekip oturmamı beklerken bende sırıtarak yanağını okşayıp yerimde oturdum. Sonra o da kenara geçerken kahvaltımızı yapmaya başladık. Bir süre yemeği zevkle yerken beğenmiş bir ses tonuyla mırıldanmaya başladı. " Mmm... bu çok güzel olmuş."
Gülümseyerek bende bir ekmek alıp tadına baktım. Tadı gerçekten güzeldi, neyseki. Çünkü bir an beni mutlu etmek için dediğini düşünmüştüm. Bazen nedendir bilmem tatsız gelirdi bu yumurtalı ekmek.
Kahvaltımızı yaptıktan bur süre sonra sofrayı toplamaya çalıştım. Fakat Savaş beni durdurarak kızar gibi "Ne yapıyorsun?" Dedi birden.
" Sofrayı topluyorum Savaş."
" Bırak güzelim, yardımcılar boşuna mı var?"
"Yardımcı?" Şaşkınlıkla sormuştum. Soruma cevap vermeden belimden tutarak yavasca kucağına aldı. O anın şaskınlığıyla "Ne yapıyorsun." dediğimde. Cevap vermedi. " Savaş yeni gelin değilim hani. Bir de hamileyim. Yani aklından hazlazca şeyler geçirme derim sana."
Bana dönerek tek kaşı havada cevap verdi. "Merak etme, ona da sıra gelecek. Sadece kucağıma almak istedim."
Bıkkınca nefes alarak boynuna sarılıp "Peki." Dedim. Bir süre sonra odaya geçip beni kenardaki koltuğa oturtarak çekmeceyi kurcalamaya başladı. Sonra da bir kamera çıkartarak karşı masaya indirdi. Ben o sırada Savaş'a şaşkınca bakarken, o ise yanıma gelerek diğer koltuğa oturdu. " Evet güzel kızım, burası bizim yeni odamız ve yeni evimizin ilk sabahı. Burda geçireceğin her günü, her dakikayı hafızama kazıyacağım. Seni o kadar çok seviyorum ki..." bir an durduktan sonra elimi tutup devam etti. " Seviyoruz ki, seni ne kadar mutlu edebiliriz diye düşünüp durucağız. Öyle değil mi güzelim?" Sevinçle kameraya dönerek "Ben harika bir anne olur muyum bilmem ama güzel kızım. Babanın en harika insan olduğunu söyleyebilirim. Benim güzel kızım, sanırım sana hayatımda verebileceğim en güzel hediye baban olabilir."
"Sevgili kızım, sanırım sana psikopat bir anne verdim. Olsun ama, onu da seversin zamanla." Dedi Savaş beyimiz kıs kıs gülerken. O anda sinirle omzuna vurdum. " Sensin psikopat!"
Bir kaç kere vurduğunda elimi tutarak öpüp sarılmaya başladı. "Kızıma verebileceğim en güzel anne sensin. Hatta tek anne sensin."
Hızla uzaklaşarak tekrar omzundan vururken kameraya dönerek göz kırptı.
"Seni ilk kucağımıza alacağımız günü iple çekiyoruz prensesim." Onun gibi ben de kameraya dönerek devam ettim. "Senin o cennet kokunu ilk kez duydugumuzda hayatımız en güzel anını yaşayacağız."
" Güzel kızım, baban her zaman yanında olacak ve seni asla terk etmeyecek. Saçının teline bile zarar gelmesine izin vermeyeceğim."
"...Ve seni her şeye rağmen çok seveceğiz."
" Bir gün olur da bize darılırsan bu videoyu izleyerek bizimle barışma şansın olabilir. Yoksa sen kaybetmiş olursun bizden söylemesi." Ben bu çocuksu tavırlarına sırıtırken, başımdan usulca öperek kalkıp kamerayı kapattı. Sonra tekrar yanıma geçerek oturdu? "Arada böyle tatlı videolar olabilir."
" Güzel olur ama her defasında kameraya daha fazla bakmayacağım."
Dedim. O da sırıtarak başını iki yana salladı."Zaten. Sadece hamileliğin sürecini çekiyoruz." Karnımı severek devam etti. "Minik Peri kızımız hamileliğin merak ederse diye. Hem bize de anı olur."
" İyi o zaman." Diyerek omuz silktim. Sonra da toparlanıp hazırlanarak aşağıya indik. İfade için karakola gitmemiz gerekiyordu. İfade vermek için yola çıktık. Yol boyunca sadece onlarla karşılaşmamayı umuyordum ama maalesef mahkemede onları görecektim.
İfademi verdikten sonra bir kaç güne mahkemeye çıkacağımız söylendi. Kanıt için de DNA testi istediler. Bu yüzden Beren ile beraber mahkeme kararıyla DNA testi için örnekler verdik.
O sırada Demir de bizim yanımızdaydı. Ama Beren'n morali pek yok gibiydi. Ama belli etmemeye çalışıyordu. Bir şey demedim. O sırada Mavi de hastaneye gelmişti. Bu gece onlarla kalmamızı istemişti. Göz ucuyla Savaş'a baktım. Ne diyeceğini merak etmiştim. Açıkçası eve yeni taşındık ve baş başa vakit geçirmemizi isteyebilir. Ben istiyor muyum diye sorsanız, açıkçası pek emin değilim.
Savaş arkadan omzuma yaslanırken "Sen ne düşünüyorsun?" Dedi sadece. "Bilmem, olur mu ki?"
"Olur olur çok güzel olur." Beren'e sarılırken tekrar bana döndü. "İkizlerimle ilk defa baş başa geçireceğim. Buna yıllardır hasretim güzel kızım."
Derim bir nefes alırken bir an Savaş'a döndüm. O da omzumu sıvazlayarak destek çıktığında kabul etmekten başka seçenek kalmamıştı bana da. "Peki olur. Ama önce bir kaç eşyamı alayım. Öyle geçeriz." Dedim. O anda Mavi heyecanla bana sarılarak anne şefkatiyle yanaklarımı avuçladı ve büyük bir minnetle "Teşekkür ederim benim güzel kızım. Bana dünyaları verdin sanki." Dedi. Bu cevapla huzünle gülümseyerek elini tuttun. "Sevinmene sevindim. Beren ile bizim için de bir ilk olacak."
Başını onaylarcasına sallayarak tekrar sarıldık. Sonra dışarı çıkarak ayrıldık. Eve vardığımızda ise bir kaç eşyalarımızı toplayarak aksşma doğru Mavilere gittik. O küçük şeytan, pardon küçük kardeşim umarım canımı sıkmaz. Yoksa kavga edebilirim. Hamilelikten sonra tahammül seviyem bir hayli azaldı.
Neyse uşte evin önünde durduğunuzda Savaş ile dışarı çıkarak durduk. Savaş önce derin bir nefes alarak beni karşısına omuzlarımı tuttu. "Pekala güzelim, canın sıkıldı mı beni aramaktan hiç çekinme. Ben bir manzeret bulur alırım seni. Tamam mı?"
"Peki. Başka." Dedim sakince. " Başka, bana söylemek istediğin bir şey yok mu?"
" Yok, gidebilirsin." Dedim bilerek. Sonra arkamı dönerek sessizce güldüm. Biraz hayal kırıklığına uğratmış olabilirim.
Dayanamayarak beni tekrar kendine çekerek yakınlaşırken "Yani hiç mi yok?" Dedi büyük bir umutla. Ben de inadına "Yok, hiç yok." Dedim. O ise yanağımdan usulca öperek tekrar bana döndü. "Benim var ama. Bu gece sensiz nasıl uyuyacağım ben. Uyuyamam."
" Gitmeyeyim o zaman kalsın."
" Öyle mi dedim ben?"
" Peki ne istiyorsun, anlamadım ki."
"Bir seni seviyorum, seni özleyeceğim. Bu cümleler olabilir."
"Yok ben özlemem. Psikopat bir anneyim ya."
" Hım, anlaşıldı niye böyle yaptığın. Bu sabahın hıncını almaya çalışıyorsun demek."
"Sen daha dur, sen daha psikopatlık görmemişsin."
Elini üstümden çekerek yanağından makas alıp aşağıya doğru yürüdüm. O da biraz söylenerek benim ardımdan geldi. Kapıyı çaldığında yanıma gelerek benim gibi bekledi.
Kapıyı bir kadın açarken ardından Mavi de el sallayarak geldi. " Hoş geldiniz. Buyrun geçin lütfen. Savaş oğlum sen de gel."
Savaş bir an duraksarken bana bakarak peki dedi. Sonra da içeri geçerek biraz oturduk. O sırada Beren ve Demirler de gelmişti. Biz böyle kardeş kardeş, çift çift gelmiştik bayağı. İlk başta Demir biraz stresli görünüyordu. Bunun kaynağını Arda gelince anladım. Demir ile bir konuşma yapılmamıştır, öyle değil mi? Ya da yapılmış mıdır?
" Demek sen Beren ile söz keseceksiniz?" Mavi'nin sorusuyla herkes Demir'e bakarken kahveler de gelmişti. " Ya, evet. Öyle bir planımız var. İzninizle." Bu cümleden sonra boğazını temizlerken ne diyeceğimi bilemedim. Mum dökmüş kediye dönüştü resmen."Bir kız isteme falan oldu herhalde."
"Hayır, olmadı."
"İyi ama kız isteme adeti vardır yani."
"Ben pek istemedim açıkçası. Aile arasında bizim evde yüzük kesmeyi düşünüyoruz. "
Mavi kahvesini indirerek oturduğu yerden doğrulup ciddi bir şekilde onlara bakmaya başladı. "Beren, kızım eğer bir sakıncası olmaz ise kız isteme olayı olsun. Hem de benim evimde. Sen de evlenene kadar bu ev de kalırsın. Ne dersin?"
Demir rahat bir nefes alarak Beren'e bakarken, ben de destekledim."Evet Beren, bu harika fikir. Hem senin kız istemeden yanında olmak isterim. Sanırım dünden sonra onlar da ögrenmiştir olayı. Senin bir ailen var Beren."
"Evet." Diyerek yanımda olduğu için elimde tutarak " Seninlini kaçırdım. Bari onunkini görebileceğim." Dedi hüzünle. Bir şey demeden. Ne cevap vereceğini öğrenmek için Beren'e döndüm. Beren ise biraz düşünceli bir halde "Peki." Dedi. Ama hâla hüzünlü görünüyordu. Bir sıkıntısı vardı belliydi. "Harika o zaman, bu hafta biz büyükler konuşuruz. Bir anlaşmaya varırız. Onlar da istemeye gelirler."
"O zaman ben aileme haber vereyim." Dedi Demir heyecanını dizginlemeye çalışırken. Beren de bunu kabul ederek nihayet bir karara varmıştık. Kahveleri içtikten sonra da Savaşlar ayrılırken biz de biraz sohpet edip yeni başlangıçlar yapmaya çalışarak zaman geçirdik. Yaren için aynı şey pek geçerli olmasa da çok da ses etmiyordu. Sanırım biz gelmeden önce ciddi bir uyarı almış olmalı.
Tanışma fasılları geçtikten sonra yemeğe geçerek akşam yemeği yedik. Beren'in kaçırılma olayını hâla atlatamamamıza rağmen yine de iyi gidiyordu. Bu haftaki olaylardan sonra hepimizin birbirimize soracak çok sorularımız vardi ama soramıyorduk. Günü olabildiğince iyi geçirmeye çalışıyorduk sadece.
Sonra konuşup sohpet ederek umduğumuz gibi güzel bir vakit geçirdik. Akşam on biri vurunca da bize ayrılan odalarımıza geçtik. Ben ve Beren'e aynı oda da mı farklı oda da mı uyumak istediğimizi sorduğunda hep bir ağızdan tekli oda dedik. İkimiz birden cevap verince şaşırsa da bir şey demedi. Gülümseyerek "Siz çoktan ikiz olmuşsunuz." Dedi sadece. Biz ise gülümseyerek birbirimize baktık. Sanırım kardeş olarak başlangıç yapmamıza ihtiyacımız kalmadı. Biz zaten birbirimizi tanıyorduk.
Odamıza çekilerek ranzalara geçtikten sonra tekrar kalkarak üstümüze rahat bir şeyler giydik. Sonra da diş fırçalamak için banyoya girdik. O an aklıma Babamın evinde kaldığımız günler geldi. Beren'in de aklıma gelmiş olacak ki o zaman ki sıra kavgamızı hatırladı. Tam olarak kavga sayılmaz ama banyoya ilk girmek için karşılıklı bir didişme diyelim.
Ben o anları hatırladıkça dolan gözlerime hakim olamamıştım. Sanki bir şeyler kalbime ok gibi saplanmıştı. Bizden çalınan çok şey vardı. Beren ağladığımı görünce hemen bana sarılarak sakinleşmemi bekledi. Ben de yüzümü omzuna yaslayarak ağlamaya devam ettim. Bir süre devam ettikten sonra Beren benim gibi ağzı köpüklü halde yüzüme dönerken. " Önce ağzımızdan şu köpeklerden kurtulalım, sonra bol bol ağlarız."Dedi gülerek.
Bunu demesiyle beraber güldükten sonra dediğini yaparak tekrar lavaboya döndüm. Beraber elimizi yüzümüzü de yıkadıktan sonra havluyla kuruluşlara tekrar içeri geçtik. Karşılıklı ranzaralara geçerek bir süre sadece babamız hakkında konuştuk ve bir şeyi fark ettik ki biz burada kendimizi yabancı hissediyorduk. Babamız olsaydı belki bu kadar yabancı hissetmezdik. Evet, sanırım başka bir ailenin parçası gibi hissedemiyorduk. Kim bilir belki yeni olduğu için böyleydi. Başlangıçlar her zaman zordur derler. Belki de öyleydi.
En sonunda yatmaya karar vererek ranzaya uzandık. Kenardan ışığı kapatırken bir süre sessizdik. Sonra Berenden ses geldi. "Hiç babamızın mezarına gitmeyi düşündün mü?"
Bunu demesiyle bir süre sesşizleşmiştim. Dolan gözlerimi tutarak cevap vermeye çalıştım. "Evet, ama hiç fırsatım olmadı. Malum, öğrendikten sonra başıma gelmeyen kalmadı."
"Peki şimdi gitsek. İkimiz."
Biraz düşünceli bir halde durdum. Sanırım gitmek istemiyordum. Çünkü orada kötü olacağımı biliyorum ve hamileyken bunu riske atmak istemiyorum. Şuan bile kalbim paramparça olurken, gözlerimdeki yaşı tutamazkrn orada çok daha kötü olabilirim. "Hayır, şimdilik gelmeyeceğim. Hamileliğim geçtikten sonra olur belki."
" Haklısın sanırım. Ama..." bir süre sessizlesirken konuşmaya devam etti. "Ben gitmek istiyorum. Onun yanımda olduğunu hissetmek istiyorum."
"Maviye de dersin. Onunla beraber gidersiniz." Dışarının ışığı az buçuk birbirimizi görmemizi sağlarken bana dönerek biraz kalktı. "Sen neden ona Mavi diyorsun? Bazen onu hâla sevmediğini düşündürüyorsun."
"Benim annem küçükken öldü benim için. Anne kelimesi benim için yok."
"Belli etmiyor ama anne de üzülüyor. Ama sen de haklısın." Tekrar uzanarak devam etti. "Yaşadıkların kolay şeyler değildi."
" Senin de yaşadıkların kolay değil." Dedim ona dönerek. Sonra tekrar tavana baktım. "Ona anne diyemiyorum çünkü... içimden gelmiyor. Sanki anne desem kendime küfür ediyormuşum gibi geliyor."
"Ooo, sanırım durum çok daha vahim."
"Evet, bu yüzden bu konuyu kapatalım."
" Peki." Diyerek mahçupca yatağa tekrar uzandı.
Beni aile kavramından soğuttuğu için YAMAN ailesini affetmeyeceğim. Yaşama dair tüm yaşanmışlıklar duygularımı almıştı sanki. Sadece Savaş'ın yanındayken duygularım yeşeriyordu. Sadece onunla hayat buluyordu..
Bu derin düşüncelerle boğuşurken derin bir uykuya dalmıştık. Fakat ben gecenin ikisinde tekrar uyanmıştım. Bu aşerme işi bayağı ciddi bir noktaya geldi. Hadi sabah anlarım, gece gece niye aşeriyorsun ki.
Telefonu alıp Savaş'ın numarasını açtım. "Uyuyormudur acaba? Şimdi uykusundan etmeyeyim." Diyerek tekrar yatağa uzandım. Belki de aramamalıyım. Ama mesaj atsam cevap verir. Tam elime tekrar telefonu alıyordum ki bana mesaj geldi. Bu saatte Savaş olabilir mi?
Bu merakla telefonumu elime alırken şaşkınca bakakaldım. Bu gerçekten de Savaştı. uyudun mu diye soruyordu. Birden ürkerek etrafıma baktım. Bir yerlerde falan beni mi izliyor ne. Bu ne hız arkadaş.
Aramalar bölümüne girerek Savaş'ı aradım. "Alo sevgilim." Bu sesi duyunca gülümseyerek "Bu saatte hâlâ uyanık mısın?" dedim hayretle.
"Sen yanımda olmayınca nıç. uyuyamıyorum. Sen de uyuyamıyorsun değil mi?"
"Yani. aslında bir aşerme olayı olduğu için aramak durumumda kaldım."
"Vay be! ben de diyorum karım da hasretime dayanamadı hemen cevap verdi zannettim."
"Öyle deme ama..." derken sözüm yarıda kaldı. Arkadan bir ses geldi çünkü. "Kim o? yenge mi? gelsin gelsin. o da gelsin" diyen bir ses. "Savaş neredesin sen?" dedim şüpheyle. "Bu saatte hem de."
"Sakin ol güzelim. Allahtan kız sesi duymadın..."
"Kız sesi duysaydım hayatta kalmazdın sen merak etme. Şimdi söyle, neredesin sen?" Gülme lme sesinin arıdından cevap verdi. "Evdeyim güzelim evde. bizim çocuklar geldi. öyle erkek erkeğe vakit geçirelim dedik." sakin kalmaya çalışarak konuşmaya devam ettim. "Tamam neyse. ben senden bir şey isteyecektim."
"Söyle bal küpüm. Sinir küpüne dönüşmeden ne istiyorsun söyle bakalım."
"Savaş, canım böyle bir mandalina çekti."
"Bu kadar mı?" Dedi hayretle. "bir de hem çilek hem muz hem çikolata hem de karamel karışımlı bir pasta istiyorum. üstünde de kivi olsun. Tamam mı?" dediğimde bir süre sessizleşerek birden güldü. "Başka bir şey ister misin? kelle paça olur, kebap veya ciğer olur." sinirli güldüm. "geç dalganı sen. kızın istiyor ben değil. ha getirmiyorum diyorsan sen bilirsin. kızına hesap verirsin zamanı geldiğinde. baban senin için psikopat annene bir pastaya çok gördü derim."
"Tamam sakin güzelim. hayır demedim ki, sadece başka bir şey var mı diye sordum."
"Tamam o zaman bekliyorum seni. görüşürüz aşkım." diyerek telefonu suratına kapattım. Ne işler çevirdiğini anlardım bu sayede. O gelene kadar yerimde oturup bekledim. Bir ara şu pastırma sucuk tatlılarını da istedim. son an da yetişmiştim. Az daha yol değiştirip geliyordu. benim sayemde yine bir arayışa girmiş zavallım. Demesemiydim acaba? Neyse zamanı geldiğinde kızını kucağına alır almaz her şeyi unutur.
Bir süre sonra telefon çaldığında aşağıda olduğunu söyledi. Ben de kimse görmeden aşağıya inerek dışarı çıktım. Ben çıkar çıkmaz bir arabanın kapısı açıldı. O an Savaş olduğunu anladım. Bana doğru yürüyerek usulca belime sarılıp başımdan öptü. "Alt tarafı dokuz saat uzaktaydık Savaş. abartmasan mı?"
"Gecelerce sensiz kaldıktan sonra travmaya dönüştü. Zaten bunlar da sağolsun yanlız bırakmadı." derken şimdi yanımıza gelen Emin'i gösteriyordu. "Yenge, bu pastan, bu da sucuk pastırmanla portakalın." biraz memnuniyetsiz gibiydi.
"Yokluğumu fırsat bilip evimi işgal etmişsiniz." dedim imayla. "Ne alakası var." diye itiraz etmeye başladı. "Tuncay için toplanmıştık. dertleştik öyle. sevdiği bir kız varmış." Savaş hemen omzuna vurarak susturmaya çalıştı birden. Ben de şüpheyle Emine döndüm. "Kimmiş peki?"
"Onu söyleyemiyoruz maalesef."
"Ben tahmin ediyorum ama neyse." diyerek içeri girecektim ki arabadan biri daha çıktı. Çikan Tuncaydı ve biraz sarhoş muydu?
Bu sefer tek kaşım havada Savaş'a bakmaya başladım. o da ensesini kaşıyarak "Onu evde yanlız bırakamadık. sen aşerdim deyince hep beraber çıktık."
"Ooo! çilemcim. ne haber? nasılsın?"el sıkışmak için bana yaklaşırken Savaş ğöğsünden tutarak uzaklaştırmaya çalıştı. "Şşt. ağır ol. Sarhoşsun diye bir şey demiyorum. Yavaş git."
"Ne! Sarhoş mu!" Bir an dehşete kapılırken elimdekileri sinirle Emin'e vererek Savaş'a döndüm. "Savaş doğru söyle. sen de mi içtin? Bana sakın yalan söyleme anlarım ben."
"Ya yok güzelim. içmedim bir şey." yakasını koklayarak iyice emin olduktan sonra bu sefer yakasına yapıştım. "Savaş. siz bir araya geliyorsunuz ve biriniz sarhoş. Ne iş?"
"Ya yenge kızma. yani biz geldik. Savaş ağabey çağırmadı bizi. ben de işlerin bu hale geleceğini tahmin edemedim."
"Kızma gelin hanım ya! erkek gecesi geçirelim dedik."
"Sus oğlum sus. batırdıkça batırıyon zaten." Savaş Tuncay'ı azarlarken ben ise burnumdan soluyarak tekrar Savaş'a döndüm. "Savaş eğer o zıkkımı bir kere olsun içersen, sadece bir kere... İşte o zamana gerisine karışmam. Ben doğum yaptıktan sonra iki gün uzak kalırsın kızından haberin olsun."
"Abartmasan mı güzelim?"
"Ben gayet ciddiyim. kendine zarar verceğin hiç bir şeyi yapmanı istemiyorum."
Yine Tuncay'a bakarak devam ettim. "Eminden beklerdim ama Tuncay senden hiç beklemezdim."
" Aşk olsun be yenge! Ayıp oluyor ama."
"Afedersin Emin, biraz dik başlı olduğun için söyledim."
" Yani hem Savaş ağabeyim hem Polat ağabeyim ağzımı burnumu kırmakla tehdit ettiğinden beri denemeye kalkamadım." Sinirle sırıtarak Savaş'a döndüm. "Emin'e gelince katı kurallarınız devrede. Kendinize gelince maşallah iyice gevşiyorsunuz demek. Bu zavallımın suçu neydi peki?"
" Evet, bana da yazık değil mi. Hem kendileri içiyor, hem bana yasak koyuyorlar. " Emin söylenirken Tuncay Emin'in yanağını hafifçe severek acımış gibi " Yazık sana." Dedi. Bu manzarayla biraz gülmüştüm. Ama tekrar toparlanarak konuşmaya devam ettim.
"Tabii Emin bunu söylemem gevşek davranacağını anlamına gelmiyor. Ağabeyine kızmak için söyledim."
"Zaten iç desen şaşardım yenge. Bunda kıyameti kopardığına göre." Emin'in bu haline bir an gülerken tekrar Savaş'a döndüm. " Erkek gecesi olmuyor size. Bence Tuncay bunu çok güzel gösterdi."
"Bence de." Diyerek Tuncay'a sinirle bakarken birden bir silah patladı. Nerden geldiğini anlamadan Savaş beni kendine çekerek barikat kurmaya çalıştı. Ben ise korkuyla Savaş'a sarıldım. Sonra Arda'nın ses gelmişti. "Kim var orada!" Diye hiddetle bağırmıştı. Onunla beraber diğer ev ahalisi de gelmeye başlamıştı. Ben, Savaş, Emin ve Sarhoş Tuncay ile ortada kalakaldık. Sanırım faka basmıştık.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |