Biraz hayal kırıklığı vardı sanki. "Söylemem gereken bir konu maalesef." Dedim yüzümü eğerken. O ise çenemi tutarak kendine çevirdi. "Seni bu kadar üzen şey ne Peri kız?"
Yukunarak tekrar yüzümü eğerken derin bir nefes alarak tüm cesaretiyle ona döndüm. "Senden sakladığım bir konu var Savaş."
Tek kaşını kaldırarak şüpheyle nasıl bir konu dedi tereddütle. "Aslında ben de sonradan öğrendim ama bunu sana söyleyemedim. Daha doğrusu..." Cümlemi bitiremeden kapı çalınmıştı. Bıkkınca nefes alırken Savaş sonra gelin diyerek göndermeye çalıştı. Fakat Serpil'in sesi bizi yine durdurdu. Reyyan ananın bizi çağırdığını söylediğinde onu gönderdik. Biz de şüpheyle birbirimize baktıktan sonra hemen dışarı çıktık. Çok geçmeden aşağıya indiğimizde Reyyan ana endişeyle salonda volta atıyordu. Neler olduğunu anlamak için bir süre duraksarken ardımızdan Esma hanım da gelmişti. Bir süre sonra yanlarına gittiğimizde Reyyan ana Savaş'a ve ardından gelen Polat'a seslenerek korkuyla Emin'in durumunu öğrenmelerini istedi. Dünden beri telefonları açılmıyordu.
Savaş önce Reyyan anayı sakinleştirmeye çalışırken Polat ağabey hemen telefonla birini arayıp Reyyan ana gibi volta atmaya başladı. Esma hanım ise öğrendiği haber ile olduğu yerde dizlerinin bağı çozulurcesine düşmek üzereydi. "Reyyan ana ne dersin sen? Oğlum, oğluma bir şey olmadı değil mi?"
Polat abi annesini sakinleştirmeye çalışarak koltuğa oturturken onun gayet iyi olduğunu söyleyip durdu. Esma hanım dolan gözlerine hakim olamayarak dizlerini dövmeye başladı bu sefer. Acıklı bir sesle feryat edip duruyordu. "Ah be oğlum. Sana dedim bedelli yap diye. Ne diye inat ettin ki, şimdiye yanımızda olurdun."
Esma Hanım'ı endişeyle Polat'tan bir cevap beklerken Esralar da aşağıya inmeye başlamıştı ve herkes nihayet salona toplandığında insanlar artık korkmaya başlıyordu.
Esma hanım dizlerini dövmeye devam ederken, Polat ağabey de kardeşine ulaşabilmek için her türlü yolu deniyordu. Sonra bir süre daha düşünmeye başladı ve en sonunda askeri merkeze ulaşmaya çalıştı. Bir süre telefonun açılmasını beklerken ben ve Esra da Esma hanımı sakinleştirmeye devam ediyorduk. Belli etmiyordum ama ben de korkmaya başlıyordum. Emin benim küçük kardeşim gibiydi. O da en az Arda kadar kıymetlidi. Hatta itiraf etmeliyim Emin daha ön plandaydı.
Herkes telefonlara sarılmaya devam ederken nihayet Polat abi telefonda konuşmaya başlamıştı. Hepimiz nefeslerimizi tutmuş ne olduğunu öğretmeye çalıştık. Polat abi de karşı haftaki kişiye Emin'i sormaya çalıştı. Adam tam isim soy isim istemiş olacak ki Emin Efeoğlu dedi heyecanla. Bir süre cevabını beklerken en sonunda rahat bir nefes alarak teşekkür etti. Sonra görevden gelir gelmez aramasını rica etti.
Nihayet telefonu kapatırken bize dönerek dağlık nöbete gittiğini söyledi. Telefonu bozulduğu için de haber edememiş. Ararsan diye komutanlara söylemiş."
Hepimiz rahat bir nefes alırken Esma hanım yarı rahatlamış yarı sinirlenmiş halde "Koğuşta telefon falan yok muydu! Oradan arasaydın ya! Yüreğime iniyordu burada!"
Esma hanımın bu tepkisiyle Esra ile bir an göz göze gelirken Polat ağabey annesinin yanına gelerek merak etmemesini söyledi. Sonra ayağa kalkarak dışarı çıktı. Biz de bir süre salonda durduktan sonra tekrar odamıza geçtik. Yaşadığımız kısa süreli gerginlik konuşmamızı unutturmuştu. Fakat yine aklıma geldiğinde bu sefer cesaretimi yitirmiştim. Söylemekten vazgeçmek üzereyim ama Söylemem gerek.
Evet Çilem, doğum da yaptın, kırkın da çıktı. Artık hiçbir mazeretin kalmadı. Artık beklemenin anlamı yok. Hem kızının yanında öfkelenmez, değil mi?
"Sana bir konu konuşacaktır dedim ya..." Bunu dememe fırsat kalmadan Alya ağlamaya başladı. Tabii Savaş'ın tüm dikkati bebeğe yönelmişti. Benim de öyle. Savaş kucağına almaya başlarken ben de onunla beraber ilgilenmeye başladım. "Acıkmış olabilir."
Başımı iki yana sallarken düşünceli bir şekilde kucağından aldım. "Aslında yarım saat önce doyurmuştum."
Belki bir kabus gördü diyerek başından öperken birden göz bebekleri büyüdü. "Çilem." Dedi endişeyle. "Alya'nın ateşi var." Birden kızıma bakarken ben de başından öptüm. Çocuk yanıyordu.
"Ateşini düşünmemiz lazım." Dedim endişeyle. Kızım daha çok ağlamaya başlarken ben de daha çok endişeleniyordum. Savaş birden dışarı çıkarken ne oldu diye sormadan kıyafetlerini çıkartıp banyoya götürmeye çalıştım. Üstüne su dökmeyi düşündüm ama bir an duraksadım. Endişeden kilitlenmiştim sanki. Bebeğime bakarak pışpışlamaya çalıştım. Yanlış müdahale yapmaktan korktum sanırım. Savaş'a seslenerek suyu ayarlamaya çalışırken içerden Reyyan ananın sesi gelmişti. Hemen ardından yanıma başına dokundu. Sonra soğuk kanlılıkla Savaş'tan Alya'nin ateş ölçerini isteyerek benim kucağimdan aldı. O an yutkunarak dolan gözlerimle kızıma bakarken üstümde bir yük var gibi hissettim. Canım çok yanıyordu. O ağladıkça canım acıyordu.
"Kızım çekil kenara " Diyerek önümden geçerken Reyyan ananın ne yaptığını izlemeye çalıştım. Bebek küvezinin hamağına yavaşça koyarak ılık su açtı sonra aldığı hamam tasıyla üstüne dökmeye başladı. Ben de yanına giderek kızımı dokunarak sakinleşmesini bekledim. İlk bir kaç dakika ağlarken sanki bir rahatlama gelmiş gibi ağlamaya kesmeye başlıyordu. Sonra bana bakarak avucunu parmağıma dolayıp sıktı. Reyyan ana da bana bakarak gülümseyip suyu dualarla dökmeye devam etti. Sonra kızımın güldüğünü gördüğümde rahat bir nefes aldım. Artık beni kucağına alabilirsin anne der gibi bakıyordu.
Ona kalbim erimiş halde izlerken Reyyan ana tası yerine koyarak yavaşça kucağına alıp Savaş'ın getirdiği havluya sardı. Sonra ayağa kalkarak odaya geçip onu yatağa bıraktı. Ben de yanına giderken Savaş elinde kalan termometreyi yavaşça Alya'nın koltuk altına koyarak tekrar ölçtü. Ateşi düşmüştü. Reyyan ana rahat bir nefes alarak bize dönerken endişelenmememiz gerektiğini söyledi.
Ara ara yollamanız yeterli. O an rahat bir nefes alarak kızımı öpüp kokarken Savaş hâla hastahaneye götürme taraftarıydı. Fakat Reyyan ana Savaş'a engel olarak sadece ara ara kontrol etmemizi söyledi. Yine ateşi çıkarsa işte o zaman hastahaneye götürürüz. Diye de ekledi. Bizde en sonunda kabullenerek Alya ile ilgilenmeye başladık.
Reyyan ana bir surr sonra giderken ben de bezini takarak sadece ince örtü örttüm üstüne. Bir süre yatağımızda bizimle uyuduktan sonra beşige koyarak gece boyu nöbetleşe uyuduk sayılır. Her an ateşi çıktı çıkacak diye tetikteydik. Korkuyordum, hem de çok.
Savaş dedim endişeyle. Savaş bana dönerek efendim derken yutkunarak omzuna dokundum. O sırada ben yan uzanmıştım. Savaş ise sırt üstü uzanmıştı.
"Ateşi yine çıkmadı değil mi?"
Bir an dikkatini bana çevirirken başımdan usulca öperek gülümsedi. "Endişelenecek bir şey yok. Babaanne tecrübeli. Eğer gerekseydi o bizden önce kucağına alıp yürümez uçardı."
Bunu hayal ederek bir an gülümseyip kıkırdamaya başladım. "Hayali bile komik yanlız."
"Evet. Ben de düşününce komik geldi." Diyerek benimle beraber kıkirdamaya başladı. Sonra düşünceli bir halde bana bakarak devam etti. "Merak etme Peri kızı. Kızımız gayet iyi."
"O an kendimi çok çaresiz hissettim. Elim kolum kilitlendi sanki. Sanırım ben kötü bir anneyim."
Başımdan hafifçe vururken saçmalama diyerek belime sarıldı. "Sen Alya için görüp görebileceği en güzel annesin. Sen çaresiz kaldığında ben devreye gireceğim. Ben çaresiz kaldığımda da sen. Birbirimizi böyle tamamlayacağız." Yanıma yaklaşıp kendine yaklaştırirken devam etti. "Anne babalar bu yüzden vardır. Çocuklarını birbirleriyle tamamlayabilsin diye."
Dudağımı ısırarak başımı sallarken gözlerimi yumup boynuna sarıldım. O da belime sarılarak bedenimi sardı. Artık onun kızmayacağını ister istemez inanmaya başlamıştım. Evet evet, biraz öfkelenir etrafta volta atar sonra sakinleşirdi. Evet evet, kesinlikle kızmaz.
Bir süre sonra ayrılarak nöbetleşe uyumaya başladık. Gece boyunca arada Savaş arada ben kalkarak termometre ile veya dokunarak ateşini kontrol ettik. Böyle böyle geceyi bitirmiştik. Bu sayede erken kalkmıştık. Gerçi Alya doğduğundan beri erken kalkıyorduk. Kızımız sayesinde ben de Savaş ile aynı tempoyu paylaşıyordum.
Sabah kalktıktan sonra önce Alya'yı hazırlayıp bezini değiştirdikten sonra ben de elimi yüzümü iyice yıkayarak tekrar odaya döndüm. O sırada Savaş ceketini ve gömleğini giyerek hazırlanmaya çalışıyordu. Önemli bir iş toplantısı varmış.
O hazırlığına devam ederken yanına giderek çekmecesinden yeni aldığım kravattan birini çıkardım. O sırada bir an bana bakarken ben ise sadece gülümsedim. O ise kollarını bağlayarak imalı bir şekilde bana baktı.
"Bakma öyle. Kravatını bağlamayı seviyorum."
"Çok saçma bir hobi olduğunun farkındasın umarım."
"Biliyorum, ama saçma şeyler bazen güzel olur." Çapkın bir gülümsemeyle bana yaklaşarak belime sarıldı. "Bana daha yakın olman için bu kadar mazeretler aramana gerek yok. "
"Olabilir, olmayabilir de." Dedim kravatını boynuna geçirirken. "Hani bir animasyon filmi vardı. Bilmem hatırlıyor musun? Yaşlı bir adamın karısı evlendiklerinden beri her zaman kravatını bağlardı. Sonra bir gün eşi ölür ve artık kravat bağlamaz. Çünkü sadece eşi kravatını bağlardı ona."
Dalgınca beni izledikten sonra başımdan usulca öperek tekrar bana baktı ve o büyülü cümlelerini söyledi. "Seni çok seviyorum be Peri kızı." Huzurla gülümseyerek ben de karşılık verdim. "Ben de seni çok seviyorum be Peri oğlan."
Bu iki cümle ne kadar güzel olabilirdi ki. "Seni seviyorum." Bu cümle dünyaya barış getirecek bir cümle. Kalpleri feth edecek bir cümle. Ama samimi, ama gerçek bir kalple...
Alya'nın huysuzlanmasıyla kendimize gelirken yavaşça ayrılarak onunla ilgilenmeye başladık. Savaş'ı önden gönderip onu biraz emzirerek ben de kahvaltıya indim. Alya'yı da küçük beşiğe koyup kızlara emanet ettim. Aslında onlar da biraz sevmek istediği için onlarla başbaşa bıraktım. Bebek bakıcısı tutmak istediler ama ben istemedim. Kızımı bizzat kendim büyütmek istedi.
Savaş'a da dün hiçbir şey anlatamaması huzursuzluğu vardı içimde. Alya'nın ateşlenmesinden sonra aklımdan tamamen uçmuştu. Zaten o halde anlatamazdım. İkimiz de kendimize gelemedim çünkü.
Kahvaltı fasıllarından sonra erkekler işe gitmek için dışarı çıkarken ben de artlarından gittim. Herkes kapıdan dışarı çıkarken Savaş da son anda benim seslenmemle durmuştu. Ayağını kapının başından geri çekerken yutkunarak ona baktım. Birden söylesem mi? Ay yok yok! Yüreğine iner maazallah.
"Dün sana bir konuşma yapacağımı söylemiştim. Önemli bir konuydu."
"Güzelim sırası mı? İşe gidiyorum." Bir an başımı kaşıyarak sanırım haklısın dedim dalgınca. Bu dalgınlığıma komik bulmuş gibi gülümseyerek yanıma gelip başımdan öptü. "Akşam konuşuruz. Bol bol vaktimiz var."
Çaresizce başımı eğdim. Peki dedim çaresizce. Bu sonunda kötü bir şekilde patlamasa iyi olur. Yoksa ne yaparım bilmiyorum.
O giderken ben ise bir süre avluda durdum. Gözümün önünde Zara'nın konuşması geldi. Son anda vazgeçip istemeye gelmeden Yılmaza gerçekleri anlatması için Zara'ya baskı kurmaya başlamıştım. Fakat Zara gözümün önünde kendini öldürecekti neredeyse. O bıçağı karnına yaslarken saplayacağını zannetmiştim. Ona olan aşkının bir saplantı haline geldiğini fark etmiştim. O gün bir şeyi çok iyi anlamıştım. Zara onu istiyordu. Hem de ölümüne. O an bir şey yapamamıştım. Şoke olmuş durumdaydım. Zaten beni öğrenmesi kimseye bir faydası yoktu. Aksine Yılmaz'ın da kendini öldürebilecek ihtimalini düşünmeye başladım. Yıllarca beklediği kadının abisiyle evlenmesi onun da ölmesi demekti. O da ölmek isteyecekti. O da intihar edecekti belki de. Beni durduran şey buydu.
Acıyla kollarımı bedenime sararak gözlerimi yumdum. Bu kördüğümün içinde kayboluyordum. O gün maç oynamasaydım belki de Yılmaz beni görmeyecekti ve bu olmazdı. Ama berdel zamanında Yılmaz ile evlenmek zorunda kalırdım ve muhtemelen ben kabul etmez öldürülürdüm. Çünkü küçüklüğümden beri bir söz vermiştim kendime. Sevmediğim bir adamla evlendirmeye kalkarlarsa o zaman sonuna kadar hayır diyecek, hatta kendi aralarında halletmek gibi bir işe kalkışırlarsa da o zaman kaçmaya kalkacaktım. Hem de son nefesime kadar. Olur da evlenip bir şekil o eve girersem ve sevmediğim adam bana zorla sahip olmaya çalışırsa onu öldürürdüm. Çünkü ben onu kabul etmediğim halde evlendi benimle. Diyerek kendi vicdanımı rahatlatmaya çalıştım kendi kendime. Üstüne evi yakar beni de öldürmelerini sağlardım. Ki bu kararlılığımı o gün de belli etmiştim. Yani eğer Savaş benimle anlaşmaya varmasaydı muhtemelen ben şimdiye çoktan ölmüş olurdum.
Ama bir yandan Yılmaz Zara için üstüme kuma alacağını söylemeseydi Savaş çaresiz kalmaz benimle evlenmeye kalkmazdı. Yani bu bir kaderdi. Ne kadar engeller var olsa da, Savaş benim kaderimdi. Kader öyle bir şey ki, sen istemesen bile seni kendine çeker. Kaderinde yazılı olanı yaşayacaksın ve bunun sonuçları da olacak. Ya ders alacaksın, ya da mükafat. Bu da bazen senin yaptıklarınla olur. Ben aşık olmak istiyordum ve bedelini ödeyecektim.
Hem mükafatını aldım, hem de bedelini ödemek üzereyim.
Bıkkın bir soluk alarak içeri geçtim. Bugün bayağı stresli geçecekti benim için. Üstelik bu stresle Mavi'ye öğle için yemeğe gideceğim. Demir ağa ve ailesini yemeğe davet etti. Hem düğün tarihini planlamak için, hem de birbirimizi daha iyi tanımak için düzenlenmiş bir yemek olacaktı.
İçeri geçerek kızımın yanına giderken Alya kızlarla bayağı eğleniyor gibiydi. Kızlar ona ilgi verdikçe daha da güzelleşmişti ortam. Bir an gözlerim dolmuştu. Drama Queen gibi görünebilirim ama bu beni etkilemişti. Kendi halim aklıma geldi. Hayriye abla ve diğerlerini bana olan ilgileri aklıma geldi. Benim ailem sandığım insanlar beni yüreklerine sığdıramamıştı ama onlar beni öz kızı gibi görmüşlerdi.
Kızlar beni fark ettiğinde ister istemez dağılarak işlerine döndü. Serpil de Alya'yı kucağına alarak yanıma geldi. "Sizinkisi pek sakinleşmiş. Maşallah."
"Öyle. Bu aralar keyfi yerinde." Diyerek Alya'yı kucağıma aldım. Sonra herkese kolay gelsin dileyerek odama geçtim hazırlanmak için. Önce şirkete uğrar oradan da Mavi"ye geçerim. Şirketi yönetmek gibi bir niyetim yoktu. Hissedar olarak kalmayı tercih ediyorum. Ben ressam olmak istiyorum. Belki resim öğretmeni. Ama önce bir süre kendime zaman ayırıp kızımla ilgilenmek istiyorum. O zamana kadar kendi evimizde bir oda ayırdım. Eve döndüğümüzde ara sıra tavam arasındaki odada resimle uğrayabilirim ve belki de bir galeri açarım. Savaş bunun için çok destek veriyordu bana. O Baran denen adamın galerisinde çalışma yeter bana diyordu. Bu yüzden ben de pek zorlamadım. Barıştığım zamanlarda istifamı vermiştim. Ama kendi galerisinde açma konusunda dediğim gibi hâlâ ısrarcıyım. Sadece biraz zaman lazım.
Alya'nın bebek çantasını hazırlayarak Alya'yı kucağıma alırken bir telefon geldi. Arayan Aslı idi. Bana önce oturmamı söylediğinde bir Beren aklıma geldi. "Beren'e mi bir şey oldu?" Dedim endişeyle. Korktuğumu anlamış gibi hemen yok yok, o gayet iyi. Diyerek tekrar oturmamı istedi. Ben de bir yere oturarak merakla Aslı'nın cevap bekledim. Emin olmak için tekrar sorduğunda en sonunda patladım. Aslı uzatma söyle artık diyerek kızmaya başladım. O da daha fazla uzatmadan yavas yavaş konuya girmeye başladı.
"Demirlerin ziyareti bugün iptal oldu. Mavilere gitmeyecekler."
"Neden?" Dedim şüpheyle. Bir an sessizleşirken en sonunda konuya girdi. "Beren yüzüğü attı." Diye bir cevap verince ne diye bağırdım ister istemez. "Nasıl, nasıl oldu? Neden?"
"Bana bir şey demedi. Yüzüğü attığını ve evlenmek istemediğini söyledi."
"Ama neden? Ne oldu ki?"
"Ben de bilmiyorum ki! Bugün Demir ile buluştu ben de oradaydım. Önce ona bağırıp çağırarak eliyle göğsüne vurdu. Sonra yüzüğü parmağından çıkartarak ona verdi. Ben uzaktaydım, Beren gitmeden önce son kez bir şey söyleyerek yüzüğü avucuna verdi ve göz yaşları içinde oradan uzaklaştı."
"Peki şimdi nerede?"
"Evde, Mavi'ye de bir şey diyemedim hâlâ. Kimsenin haberi yok. Ne yapacağım şimdi ben?"
"Bekle, ben geliyorum. Evdesiniz, değil mi?"
"Evet de sen bebekle..."
"Size gelir otururuz, konuşuruz Berenle. Sonra biraz orada dinlenir Mavi'yi de orada ararım."
"Tamam." diyerek vedalaşırken ben de telefonu ardından kapatarak istikametimi Aslı'lara çevirdim. Şoförün beni götürmesi daha iyi benim için. Son olaylardan sonra travma olmuştu benim için. Belki ilerde sürerim ama şimdi kızım da varken yanlız gitmemek daha iyi benim için.
Alya'yı da kucağıma alarak avluya indim. Sonra dışarı çıkıp arabaya binerken Beren'i aramaya karar verdim. Belki konuşur. Fakat aradığımda cevap vermedi. Bir süre çaldı telefon. O an artık vazgeçerek yolu izledim sadece. Neler olduğunu birazdan anlardım diye unut ediyorum. Hele de bu evlilik arefesinde.
Bir süre yolu izlerken Alya'nın sesiyle yüzüme çevirdim. Bir kaç kere hapşırarak tatlı sesler çıkartıyordu. Dişisiz ağzıyla bana bakıp memnun olmuş halde sesler çıkartıyordu. Tabii karnı tok bezi temiz olduğu için elbet rahat. Bu manzara karşısında huzurla gülümseyerek yavaşça kucağıma aldım. "Sen annene mi seslendiği az önce. Dikkatimi çekmek için, Hım. Annesinin bir tanesi." Diyerek seçerken yanağından öpüp sarıldım. O kadar tatlı ve güzeldi ki onu sıkı sarılmamak için zor tutuyordum kendimi. İlk kez anne diyeceği günü iple çekmeye başladım. Onun sesini duyacağım, onu kahkahalarını duyacağım ve o gözlerindeki sevgiyi göreceğim. Annesine olan düşkün gözleri göreceğim. Tıpkı benim ona olan düşkünlüğüm gibi.
Onunla ilgilenmeye devam ederken Berenlerin evine çoktan varmıştık. Şoför kenara çekerek çıkmamızı beklerken ben de onu bebek kundağına koyarak dışarı çıktım. Şoför dilediğiniz zaman gelirim diyerek uzaklaştığını ben de kucağımda kızım omzumda bebek çantasıyla kapının önüne geldim. Çocukken kadınların bebek çantasını gördüğümde o kadar farklı görürdüm ki, diğer kadınlar bir yana, yeni doğum yapan anneler bir yanaydı. Onların enerjisi, görünüşü bambaşka görünürdü. Şimdi ise ben o görüntüye bürünmüştüm.
Kapıyı çaldıktan sonra geri çekilerek huysuzlanan kızımı salladım. O sırada Aslı kapıyı açarak ilgi odağı olan Alya'ya baktı. Biraz onu severken gel hadi diyerek kucağımdan almaya çalıştı. Ben de rahat bir nefes alarak ona verirken belimi tutarak içeri geçtim. Bu aralar Alya'nın gece vardiyaları sağ olsun sırtım ve belim kopmak üzere. Aslında yeni kucağıma alsam da ağrısı bu aralar oluşmaya başladığı için hassaslaştı.
Aslı ile salona geçtiğimizde biraz soluklanarak oturdum. O sırada Aslı Alya'yı yanıma, koltuğun üstüne indirerek mutfağa gidip bir bardak su getirdi. Sonra da o da karşıma geçtim. Ben de biraz su içip soluklandıktan sonra odaya bakarak Beren'i sormaya başladım. "Durumlar nasıl?"
"Az önce dışarı çıktı hava almaya. Birazdan gelir."
"Durunu nasıl peki?" Dedim merakla. "Dün çok ağladı."
"Ne! Neden? Yoksa aldattı mi Demir?"
"Bilmiyorum, inan hiçbir şey bilmiyorum." Derken kapı açıldı. Yüzümüz kapıya çevrilince Beren benim olduğumu fark edince dumur kaldı bir an. Hemen ayağa kalkarak yanına gittiğimde huzursuzca başını eğdi. "Ne oldu Beren? Yüzüğü neden attın?"
Yarı şaşkın yarı hüzünlü bana bakarken bir süre düşünceli bir şekilde kapıda durmuştu sadece. Sonra içeri geçerek koltuğa oturdu. Aslı bir bardak su getireyim diyerek teyzeye çalışırken ben ise tamamen Beren'e odaklandım.
"Beren neler oluyor? Neden nişanı attın?"
"Demir..." Dedi bir an yutkunarak. O sırada Aslı bardak suyla içeri geçerek Beren'e uzattı. Beren de eline alırken bir yere odaklanmış halde konuşmaya devam etti. "Hâlâ aşık olduğu Özge'yi unutabilmek için benimle evlenmek istemiş. Sırf eski sevgilisini unutmak için bana evlenme teklifi etmiş."
O an ağzım açık ona baktım. Bu doğru olabilir miydi? Demir sırf Özge'yi unutmak için evlenmek istemiş olabilir miydi? Bu olabilir miydi?
Belki de Savaş'ın onunla konuşmamasında haklılık payı vardı. Savaş bu yüzden Beren ile evlenmesine sıcak bakmıyordu. Bunu bir kere dile getirdi ama uzatmamıştı. Demir ile barıştı ama ona hâlâ güvenmediği beden dilinde belliydi. Önce Yılmaz göründüğü gibi değildi, şimdi de korkarım Demir...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |