Eget sevgili okurlarım. Sexon finaline iki bölüm kaldı. Umarım beğeneceğiniz bir sezon daha olur.
🦋🦋🦋
Saatler sonra
Saat 20.50
Her kışın bir ilkbaharı olur, her somun bir başlangıcı olur. Fakat artık benim ilkbaharım yok. Dökülen yapraklarım yeniden yeşermeyecek.
Herkes beni kaldırmak için dil dökmeden kalkmadım. Kalkamadım. Sadece mezara baktım öylece. Sessiz sedasız. Benim kalmayacağını anlayınca bir kaç kişi gitti. Yanımda sadece Beren, Mavi, Arda Reha agabey kalmıştı. Bir de korumalar. Ne işe yarayacaksa. Kızımı onların elinden alamayanlar beni mi koruyacaktı. Onun yerine ölmek istiyordum. Kızımın yanında beni gömsünler. Başka bir şey istemiyordum.
Saat dokuza geliyordu. Bıraksalardı daha fazla kalırdım ama izin vermediler. Artık kalkmamış gerektiğini söyleyerek yavaş yavaş kaldırmaya çalıştılar.
Onun korktuğunu dair bir korku vardı içimde. Annemin elinden tutarak hüzünle baktım. "Anne, o burada üşür. O çok üşür. O daha çok küçük anne. O daha çok küçük." Dolan gözlerimle mezara bakarken annem bedenime sarılarak derin bir nefes aldı. "Üşümez o. Melekler onu pamuklara sarıyordur şimdi. O cennette üşümez ki. Korkma."
"Korkmaz mı hiç? O Savaş olmayınca, ben olmayınca çok korkar. Huzurusuzlaşır. Gitmeyelim. Onu yanlız bırakmayalım anne ne olur." Hüzünle yanaklarımı avuclayarak "Yarın yine Geleceğiz. Yine geleceğiz söz veriyorum. Ama artık gidelim kızım. Hem kızın da üzülüyordur. Yapma böyle. Annem üşümesin, annem karanlıkta kalmasın diyordur. O üzülüyor sadece. Olan da sana oluyor güzelim."
Bir an gerçekten söylediğini hisseder gibi mezara bakarak diz çöktüm. "Ben üşümem güzel kızım. Korkmam da. Sen üzülme. Yeter ki sen üzülme." Dolan gözlerime hakim olamadan yeniden ağlarken gözlerimi sıkıca yumarak karnıma sarıldım. "Geri geleceğim. Geleceğim söz veriyorum bebeğim."
Toprağını son kez öperken Reha ağabey yanıma gelerek kolumdan tutarak kaldırmaya çalıştı. "Hadi abicim. Gidelim. Biraz dinlenmen lazım."
Hiç itiraz edemeden ayağa kalkarak araba doğru yürüdük. Annem belime sarılarak beni ayakta tutmaya çalışırken ben ise son kez mezara bakarak arabaya bindim. Sonra Reha ağabey direksiyona geçip yola çıkarken sadece yolu izledim. Geçip giden hayatım izler gibi izledim. Karanlıktı ama şehrin içine girdiğimizde ışıklar daha belirgindi. Herkes hayatına devam ediyordu. Mutlu ve huzurlulardı. Sıradan bir hayatları vardı. Ama en azında huzurlulardı. İmrenerek bakıyordum artık o insanlara. Eskiden berbat hayatımla karşılaştırıp bu kadar imrenerek bakmazdım bu insanlara. Ama artık bakıyordum. Onlar benden daha şanslıydı. İki gram huzur bulamayan bana rağmen onlar daha uzun süreli bir mutluluğa sahiplerdi.
"Reha ağabey, babamın evine gidelim."
"Bizim konağa mi gelmek istiyorsun?" Dedi şaskınca. "Hayır, Hazar babamın evine. Yani kulübeye gitmek istiyorum."
"Yarın cenaze için baş sağlığına gelecekler. Seni de görmek isteyecekler."
"İnan bana gücüm yok ağabey. Kimseye karşılamaya gücüm yok. Ayakta zor duruyorum."
"Tamam abicim. Sen nasıl istersen." Bir süre sonra yolu değiştirerek babamın evine doğru sürdü. Bir süre sonra da kulübenin önünde durdu. Arabadan yavaşça çıkarken Beren ve Mavi de indi.
Kulübenin bahçe lambasını kenardan açarken kapının önüne gelerek cebindeki anahtarlardan birini seçerek çıkartıp kapıyı açtı. Yanliz kalmak istediğimi söyleyemezdim. İstesem de yanliz bırakmazlardı. Kendime bir şey yapacağım diye ödleri kopuyordu. Bu yüzden dünden beri yanlız bırakmamışlardı.
İçeri girerken Reha ağabey kapıyı ardından kapatarak bir süre durdu. Ben ise hiçkimseye bakmadan merdivenlerden yukarı çıktım. O sırada Beren de peşimden geldi. Odama girip banyoya girmeye çalıştığımda Beren hâla peşimden geliyordu. "Benimle banyo mu yapacaksın?" Dedim bıkkınca. Fazla üstüme düşüyorlardı. Bırakın da rahat rahat öleyim işte.
"Önce banyoyu kontrol etmem lazım."
Kaşlarım havada ciddi misin der gibi şaşkınca baktım. O ise hemen içeri girerken etrafı kolaçan etti. Jiletleri, makamları ve sivri olan ne varsa onu çıkartarak "Buyur geç." Dedi rahatlamış gibi.
Başımı iki yana sallayarak banyoya girip kapıyı sertçe kapattım. Sonra da kilitleyerek kapıya yaslanıp bir süre durdum.
Buraya gelince Savaş ile küs olduğumuz anlar aklıma geldi. Hüzünle karnıma dokundum. O zamanlar bebeğim de benimleydi. Hâlâ doğmamıştı zamanlar ve Savaş... Savaş hâlâ yaşıyordu ve ben o zamanlar daha mutluydu. Evet ona kızgındım ve ayrıydık ama biz yine bir aradaydık işte. Onun bir yerlerde hayatta olduğunu biliyordum.
İstemsizce gözlerim doldu ve boğazıma bir yumru kaldı adeta. Hıçkıriklar içinde ağlamaya başladım. Fakat aşağıdakileri sesimi duymasını istemedim. Bu yüzden ağzımı kapatarak hıçkıriklar içinde ağladım. Canım acıyordu. İçimde kopan bir parça vardı. Bir yara vardı kalbimde ve canımı çok acıtıyordu. Alya artık yok. Savaş yok. Onlar artık yoktu. Benim ailem bir gecede yok olmuştu. Onu özlüyordum. Savaş'ı çok özlüyordum. Hep bir yerden çıkmasını bekliyorum. Cesedini gösterene kadar öldügüne inanmayı reddediyordum. Sanki bir yerden çıkacak gibiydi.
Göz yaşlarımı silerek ayağa kalkıp duş başlığını altına geçerek suyu açıp tekrar diz çöktüm ve ağlamaya devam ettim. Ağzımı kapatarak gözlerimi acıyla yumdum. Su bedenime her değdiğinde içim soğuyordu. Sanki kendime geliyordum. Ama bir yandan da ürperiyordum. Sanki bir kapusun içine girdim de çıkış bulamıyordum. Nefes alamıyordum. Bu kabustan biri beni uyandırsın diye yalvarıyorum adeta. Kızımı tekrar kucağıma almak için neler vermezdim.
İçimdeki sızı daha da büyüyordu sanki ve bu katlanılmayacak haldeydi.
Bir süre öylece suyun altında kalırken kapı çalındı. Cevap vermedim. Dilim tutulmuş gibiydi. "Çilem, yarım saat oldu. Çık hadi yemek söyledik bir şeyler ye ne olur."
Yine cevap vermedim. Kulağımda suyun şıkırtısı ve Savaş'ın sesi yankılanıyordu. Beren endişelenmeye başlamış gibi kapiya daha sert ve hızlı vuruyordu. "Çilem cevap ver. Çilem!"
Yine cevap vermeyince kapıda bir ses geldi. Sonra Reha ağabeyin sesi geldi. Neler oluyor diye sorduktan sonra cevap beklemeden birnsurr sonra kapıyı kırmaya çalıştı. Ben ise sadece durdum. Kolum bir betona bulanmış gibi ağırlaşmıştı.
Reha ağabey kapıyı kırarken benim perişan halimi görmüştü sadece. Hızla yanıma gelip kollarımı hafifçe dokunarak bir şey olup olmadığına baktı. "Çilem, ödümüzü patlattın. Neden cevap vermiyorsun!"
"Hım." Dedim hüzünle. "Cevap mı?" Diye ekledim dalgınlıkla. Reha ağabey bir an Beren'e bakarken Beren ise Reha ağabeyin göndermeye çalıştı. "Reha ağabey sen git. Ben ilgilenirim."
"Yemek yemesi lazım. Yoksa bir yerde düşüp bayılacak."
"Tamam ben ilgilenirim." Diyerek ardından gönderdi. Sonra benimle beraber yere oturarak başını duvara yasladı. "Burada mı kalmak istiyorsun. Peki kal. İstediğin kadar. Beraber kalalım."
"Beren." Dedim yutkunarak. Beren ise bana dönerek "Söyle kardeşim." Dedi hüzünle. "Benim canım çok acıyor Beren. Nasıl geçecek bu yara. Ben yaşayamıyorum."
Acıyla gülümseyip omzumu sıvazlayarak boynuma sarıldı. "Bu acı geçecek ama izi kalacak. Bu geçene kadar yanındayım. Söz veriyorum."
"Ben yaşamak istemiyorum Beren. Ben artık yaşamak istemiyorum. Beni hayata bağlayan her şeyimi kaybettim."
Birden yanaklarımı avuçlayarak "şşt öyle deme, biz varız. Biz yanındayız. Bak annemiz aşağıda bizi bekliyor. Ben varım. İkiz kardeşin."
Yine boynuma sarılırken göz yaşlarını silerek bana döndü. "Hatırlıyor musun biz hep maç oynardık. Kızlar bizi garipserdi. Bir kadına göre fazla tutkunduk buna. Aslı da el mecbur kız arkadaşlarıyla bizimle ayak uydururdu."
"Hatırlıyorum." Dedim geçmişe düşünerek. "O zamanlar seni birine çok benzetirdim ben. Sıcak samimi bir halin vardı. Evet ilk başlardı biraz kavga etmiş olabiliriz ama."
Hüzünle gülümserken yine suratım düştü. "Şimdilerde daha iyi anlıyorum neden bu kadar samimi geldiğini. Babamıza benziyordun. O zamanlar senin kardeşim olduğunu bilmesem bile sanki daha önce görmüş gibi hissettiriyordun. Aslı bile bu kadar yakın gelmiyordu bana. Farklıydı. Çok farklıydı. Onun yeri ayrı ama sen çok başkaydın." Hüzünle gülerken tekrar göz yaşını silerek devam etti. "Senin erkek halini görmüş gibi izlenim vardı. Babamla oynadığımız oyunlar gözümün önüne gelmeye başladı. Rüya ve gerçekliğe karışık bir şeydi. Acaba benim babam miydi yoksa rüya mıydı der dururdum kendi kendime. Ama seni gördükten sonra bu yüzü daha önce gördüm dedim içimden. Bu gözler hiç yabancı gelmiyordu."
"Geçmişten ne çok şey birikmiş hatıralarımıza."
Başını hüzünle onaylar gibi sallarken Mavi kapının eşiğine geldi. "Güzel kızım hadi. Bir şeyler yemen lazım. Aç acına olmaz."
Başımı iki yana sallayarak ayağa kalktım. Kıyafetlerimi çıkartarak çıkmaları içine beklerken Beren annemi göndererek kapının önünde beklerim. Beraber ineceğiz dedi. Ben ise kapıyı kapatmaların ardından üstümü değiştirerek bir süre pencere kenarını izledim. Tam karşıda park ederdi arabasını. Sırf kendini affettirmek için geceler boyunca kapımın önünde dururdu. Benden hiç vazgeçmedi. Ama şimdi ortalıkta yok. Polisler ümitlerini kesse de ben vazgeçemiyorum. Bunu reddediyorum.
Dolan gözlerimle gözlerimi sıkıca yumarken elimi ağzıma alarak sesli ağlamamaya çalıştım. Olmuyordu. Ben artık nefes alamıyordum. Kendi işsiz bir çölde gibi hissediyordum. Kaybolmuştum. Ne kızım yanındaydım hayatımın aşkı.
Beren ağlamamı duymuş olacak ki kapıyı tıklayarak iyi olup olmadığımı sordu. Daha fazla endişelenmemesi için derin bir nefes alarak toparlanmaya çalıştım. "İyiyim. Olmaya çalışıyorum." Dedim hüzünle. Sonra "İşin bittiyse giriyorum." Diyerek kapıyı açtı. Ben ise göz yaşlarımı silerek ona döndüm. Beren bir şey demeden çıkmaya çalışırken bekle diyerek banyoya girerek elinde bir havluyla geri çıktı. "Islak saçlarla hasta olacaksın yoksa."
"Bunun bir önemi yok." Dedim ruhsuzca. O ise bir şey demeden kurulamaya çalıştı. Bir süre sonra nihayet bırakmıştı beni. Fakat çıkmadan önce kendine de bir üst baş istedi. Benimle otururken arkası hep ıslanmıştı. Ben de çekmeceden üst baş çıkartarak aşağıya ineceğimi söyledim.
Aşağıya indiğimde Reha ağabey gitmişti. Etrafta da korumalar kol geziyordu. Ne işe yarayacaksa. Benim kızımı koruyamadılar şimdi mi koruyacaklar.
Arda ve yeni gelen Yaren de masaya geçerken annem benim tabağıma bol koyarak yanıma geçti. Beren de gelip otururken ben ise sadece kalkacağım zamanı bekledim. Tek lokma yiyecek halim yoktu. Fakat annem pür dikkat beni izliyordu. "Önce sen başla Mehir. Senin yediğini görelim. Biz de yiyeceğiz."
"Aç değilim anne." Dedim yorgun sesle. "Aç olmadığını biliyorum ama ayakta durman için yemek zorundasın. Yaşamak için, kızın için." Bir an ona bakarken o ise acıyla yutkundu. "Benim boğazımdan da tek lokma geçmedi. Ben de hem torunumu gömdüm, hem de kızımın günden güne eridiğini görüyorum. Dört gündür doğru düzgün bir şey yememişsin. Serumlarla ayakta duruyorsun. Yapma. Bana bunu yapma güzel kızım. Ben de bir anneyim. Seni de kaybetmek istemiyorum ne olur güzel kızım. Hatrım için iki lokma ye ne olur."
Herkes endişeyle bizi izliyordu. Benim ne cevap vereceğimi endişeyle bekliyorlardı. Ben ise bir süre durdum. Sonra masanın üstündeki kaşığı alarak çorbayı içmeye çalıştım. Herkes yemeye başladığımı gördüğümde rahat bir nefes alarak onlar da bir şeyler atıştırmak başladı. O sırada annem getirilemez pireden birini sararak bana uzattı. Her yediğim lokma boğazımda zehir gibiydi. Sadece yarım pide ve yarısı bile bitmemiş çorba içtim sadece. Az yediğimi düşünmemeleri için yavaş yavaş yedim.
Annem bunun farkındaydı ama bir şey demedi. Çok üstüme gelmek istemiyordu. O ise neredeyse zar zor yiyordu.
Sofra kaldırıldıktan sonra salona geçip pencere kenarındaki tekli koltuğa oturdum. Sanki Savaş hâlâ oradaydı. Bebeğim de karnımdaydı. O günler sanki hâlâ yaşıyordum. Sanki o kötü günler hiç yaşanmamış gibi.
Omzumda hissettiğim bir el ile bir an heyecanla döndüm. Annemi görünce gerçekliğe geri dönmüş gibi hüzünlendim. O kadar çok derin dalmıştım ki Savaş'ın omzuma dokunduğunu hissettim.
"Efendim anne." Dedim yorgun sesimle. "Uyumak ister misin? Hiç uyumadın."
"Uykum yok anne." Dedim tekrar pencereye bakarak. "Tamam sen bilirsin güzel kızım." Diyerek saçımı sevip yavaşça ayağa kalkıp yukarı çıktı. Beni bilerek yanlız bırakıyorlardı belki. Yanlız kalmak istediğimi biliyorlardı. Hele de dün kızımın kefenle sarılı haldeyken beni yanlız bırakmaları istemiştim o an tatsız geçmişti aramız. En sonunda beni bayıltarak odama götürmüşlerdi.
Yine Beren bıçak olsun çakmak olsun her şeyi çıkartarak bir kutuya koydu ve tam gidecekti ki duraksadı. Kutuyu kenara bırakarak yanıma geldi.
"Bırak bugün seninle oturayım. Kardeşin olarak yanında olayım."
"Beren, lütfen. Şuan hiç iyi değilim. Kimseyi yanımda istemiyorum. Lütfen."
"Peki, çok üstelemeyeceğim."
Hüzünle başını egerken ona hüzünle sarılarak Dolan gözlerimi silmeye çalıştım. "Seni çok seviyorum. Ne zaman istersen yanındayım. Tamam mı?"
Başımı yorgunca sallayarak ondan ayrıldım. "Biliyorum. Teşekkür ederim.
Omzumu sıvazlarken "Bir şey istersen çağır." Dedi son kez. "Peki." Diyerek ben de kolunu sıvazladım. Kutuyu alarak son kez etrafına bakarken el sallayarak kenardaki odaya girdi. Ben ise bir süre bekledim. Işığı kapatmasını bekledim. Dakikalarca oda da gezdikten sonra nihayet ışığı kapattı. O an bir süre daha bekledim. Son kez emin olmak için. Etraf iyice sessizleştiğinde çekyat yukarı kaldırarak yorganın içinde sakladığım silahı çıkarttım. Son kez gelmediklerine emin olduktan sonra silahın kabzasını sessizce çektikten sonda bir süre durdum. Beren sanki bir ses duymuş gibi ışığı açtığında silahı yastığın altına koyarak temkinli durdum. Kapıyı açarak bana bakarken şüphelenmek gibi bakıyordu. Ben ise masadaki vazoyu düzelterek bilerek ses çıkardım. Şuphelense artık oda da kalmazdı.
Yanıma gelerek masadaki vazoyu bakarken onu da eline alarak içine bir göz atmaya çalıştı. Kendimi öldürmeye çalışmadığım için hiç şüphelenmemişlerdi. Beni de çok sıkmiyorlardı bu yüzden.
Beren tam gidecekti ki bana dönerek elimi tutup sıktı. "Seni çok seviyorum. Bunu asla unutma. Beraber atlatacağız."
"Hıhım." Diyerek ayağa kalkarken kapıyı açtım. O an nefesim daralmıştı. "Tamam ben odaya geçiyorum. Ne zaman istersen yanıma gelebilirsin."
Başımı onaylar gibi sallarken odaya girerek kapıyı ardımdan yavaşça kapattı. O an derin bir vicdan azabı çektim. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Kapının önünde derin bir nefes alarak bir süre durdum. Sonra yavaşça içeri geçerek yastığın altındaki silahı aldım ve kapının önüne geçerek pencerenin olduğu tarafa geçtim. Kimse beni burada göremezdi. Sonra yavaşça yere çökerek oturup sırtımı duvara yasladım. Son kez gökyüzüne baktım. Silahı kalbime yaslarken artık gideceğimi biliyordum. Gitmek istiyordum. Onların yanına. Evet. Saatlerdir içimdeki Savaş'ın yaşadığına dair umudum sönmüştü. Kendimi kandırıyordum. Kızıma acımadılar ona hiç acımazlar.
"Özür dilerim anne. Özür dilerim Beren. Gözümden süzülen son yaşın yanağımdan süzülmesini hissederken gözlerimi yumarak derin bir nefes aldım. "Özür dilerim Savaş. Ben yaşayamıyorum. Bu dünya bana artık çok fazla."
Tam kalbime sıkacaktım ki bir el hissettim elimin üstünde. Hissettiğim el ile iç çektim. Titreyen bedenimle hayretle bakakaldım. "Savaş. Bu...Bu sen misin?"
"Yapma Peri kızı. Kendine de bize de bunu yapma."
"Savaş, neredesin?" Hayal olduğunu biliyordum. Bir gece ansızın gelemezdi. Gelse de bunu bir an da söylemezdi.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
114.88k Okunma |
5.67k Oy |
3k Takip |
107 Bölümlü Kitap |