95. Bölüm

95. Bölüm

Berna
maviay_63

Dışardaki kuş seslerinin cıvıltısıyla kendime gelirken gözlerimi ovarak bbiraz esnedim. O sırada Savaş pencerede dışarıyı izliyordu. Hayırdır inşallah.

 

"Savaş, erken uyandın. Hayırdır."

 

Savaş düşünceli bir şekilde masanın üstünde ıslak mendil alarak yanıma geldi ve bileğimi hafifçe sıyırarak ıslak mendille sildi. Bileğimdei kesik izlerini görünce yatağın başlığına sinirle vurarak sinirle soluk verdi. "Kaç kere yaptın bunu?"

 

"Bunu bilmiyor muydun?" Dedim hayretle. "Bilmiyordum tabii Çilem! Ben sadece..." yutkunarak gözlerini yumarken hızlı nefes alıp vererek ayağa kalktı.

 

Sonra odanın etrafında turlamaya başlayarak endişeyle saçını karıştırdı. Bir süre daha dolandıktan sonra yanımda diz çökerek bileğimi bir kuşu tutar gibi narince tutarak uzunca öptü. Sonra bana dönerek yanağımdan öpüp usulca sarıldı. "Özür dilerim. Çok özür dilerim." Acıklı çıkan sesi içimdeki hüznü diriltmiş gibiydi adeta. "Bunu bir daha sakın yapma." Yanaklarımı avuçlayarak göz yaşları içinde yüzüme baktı. "Bana bir şey olursa sakın...sakın bunu yapma."

 

Bileğime dokunarak iç çekti. "Canın acıdı mı?" Dedi hüzünle. "Hiç acıdı mı?" Başımı iki yana sallayarak "Hayır, acımadı." Dedim. Fakat o inanmadı. Zaten soruyu da belki de kendini kandırmak için sormuştu.

 

"Sana neler yaşatmışım böyle!" Tekrar koltuğun başlığına vururken bana dönerek konuşmaya devam etti. "Çilem, her ne olursa olsun bir daha sakın, başımıza ne gelirse gelsin. Benim başıma ne gelirse bunu yapmayacaksın. Kendine zarar vermeyeceksin."

 

"Sadece senin için mi zannediyorsun." Dolan gözümü silerek yüzümü eğdim. "Ben bebeğimin cansız bedenini kucağıma almış insanım. Alya zannettiğim o bebeğin bedeni her aklıma geldikçe çıldırdım." Gözlerimi acıyla yumdum. "Anne olmak için illaha senin mi doğurman lazım. Illaha benim mi çocuğum olmalı? Hayır." Diyerek başımı iki yana sallayıp devam ettim. "Doğduğundan beri ona ben baktım. Ben o günlere getirdim. Onunla bir bağ kurduk. O da bizim çocuğumuz. Kanımızdan olmasa da."

 

"Evet." Dedi hüzünle. "Bizim bebeğimizdi. Kanımızdan olmasa da." Dedi dalgınca. Sonra ayağa kalkıp sehpayı önüme çekerek kahvaltı tepsisini önüme indirdi. "Hadi, başla bakalım." Dedi düşünceli bir halde. Benim ona endişeli baktığımı fark edince zar zor gülümsemeye çalıştı. "Şimdi gerçek kızımıza odaklanmamız lazım. Onu bulmalıyız. Ama önce kahvaltını yap. Güçsüz düşmeni isyemiyorum."

 

"Ben ölseydim..." dememe kalmadan sözümü kesti. "Saçma sapan konuşma Çilem. Beni de, kendini de üzme."

 

Bir şey demedim. Tepsiye bakarak ekmekten parça alıp yumurtaya bandırdım. Onun benden daha zayıf olduğu sonucuna vardım. Belki de dayanamayacaktı. Kendine zarar vermese de kahırdan hasta olur gibi bir hali vardı.

 

Kahvaltımızı bitirdikten sonra aşağıya inmek için hazırlanmaya başladık. Savaş bir kaç gün çok çıkmamıza gerek yok dese de her gün nasıl geçiyorsa öyle zamanını geçirmesini istedim. Hem ona kadınlarla başbaşa kalmak istediğimi söyledim. O varken rahat edemezler. Gitse en azından bana olan tavırlarına göre karşılık veririm.

 

Öğleden sonra çıkarak gitti. Ben de pencereden gidişini izledim. Sonra da ben de dışarı çıktım. Kapıyı kapatıp derin bir soluk alırken ilerde duran o kara gözlü kara kaşlı ama güzel gelin Aylin, elinde bir kaç örtüyle koridorda yanından geçen kızı durdurarak "Çocukların odasını toparlar mısın Asiye." dedi nazikçe. Daha çok yalvarır gibiydi. Fazla mı saftı bu kız. Hayır tamam kaba olsun demiyorum da yalvarır gibi istemesi tuhaf geldi. Sonuçta bunun için para alıyor. Sanki evin gelini Asiye gibi bir hava veriyordu. "Tamam yapacağım dedim ya. Bu örtüleri yerine yerleştireyim yapacağım." Diyerek bir odaya girdi. Gelin de biraz huzursuzca soluk alıp koridordan aşağıya indi. O sırada Asiye denen kız da oflayarak odadan çıkarak geline söylenmeye başladı. Az önce yalvarırcasına rica ettiği şeyi gıcıkça taklit ederek "Kendini bir şey zannediyor. Toplayacağız dedikse toplayacağız." Dedi sinirle.

 

Yani ben patronların görgüsüzlüğüne şahit oldum da, çalışanın görgüsüzlüğüne ilk defa şahit oldum.

 

Bana doğru yürürken varlığımdan sonradan haberdar oldu. "Merhaba." Dedim herşeyden habersiz gibi. "Merhaba." Dedi boydan süzerek. Sonra kolunu bağlayıp "Geceniz nasıl geçti?" Dedi alaylıca. O an gözlerim fal taşı gibi açıldı. Ama olur, huyu böyle diyerek kollarımı onun gibi bağlayıp "Bu konuşmayı yapmamıza gerek yok." Dedim boğazımı temizleyerek. O da bana gülümseyerej "Utanma kız, ilk defa yaşamadın netice de." Dedi keyifle gülerek. Bu samimiyet biraz fazla geldi bana. Gerçi samimiyet de denemez. İtici bir samimiyet çabası sadece. Hele de o geline olan tavrından sonra.

 

Yüzümü asarak göz devirir bakışıyla ona dik dik bakarken "Ne dedin sen?"

Kız birden kahkaha atarak hafifçe omzuma vurdu. "Alınma canım. Şakalaşıyoruz burada!"

 

"Çok güldüm. Bir daha olmasın." Dedim dik dik bakmaya devam ederek. O ise ensesini kaşıyarak daha fazla bir şey demeden merdivenden aşağıya indi. Ben de ardından aşağıya inerek içeri girdiğimde herkes koltukta oturmuş kahvelerini yudumluyordu. Ben ise mutfağa gitmek için arkamı dönmüştüm ki "Ne o gelin? yoksa korktun mu bizden." Dedi alayla. O an kadınlar da kendi arasında gülüşürken alayını ciddiye almadan "Bir mutfağa uğrayayım dedim. İşim var da." Diye bir cevap verdim. Sonra arkamı dönüyordum ki Zeynep hanım "Asiye!" diye seslendi. Kapıdan bir kadın çıkarak buyurun hanımım dedi telaşla. Beni görünce bir gülümseme sezdim fakat emin değilim. "Bizde yeni gelin ilk gününde bulaşıkları yıkar. Hazır mutfağa gidiyorsun bulaşıkları da aradan çıkar." Dedi keyifle bir ses tonuyla. Herkes alayla gülmeye başladığında ben de güldüm. komik idi. çünkü fazla erken belli etmişlerdi kendilerini.

 

Bunu diyen öz babaanneydi. kuma da onlarla beraber gülerek el işini yapmaya devam etti. o sırada büyük hala olduğunu bildiğim ama benimle aynı yaşta olan kadın "ah ah! zavallı yeğenimin yüzü yara olmasaydı seninle evlendirir miydik. zavallım artık kadın görmek istemediği için seni zar zor kabul ettik işte. "

 

Gülmemek için dudaklarımı kenetlemeye çalışıyordum adeta. bu kadar yüzsüzünü de görmedim ben. neyse ağlama moduna geç Çilem. biraz durarak onlara bakarken "Asiye, bir kahve yap. Sonra koyulurum artık." Dedim onların gözlerinin içine bakarak. O sırada ne yapacaklarını merakla izledim.

 

Büyük hala Hanife hanım "Önce bulaşıklara koyul sonra kahveni içersin." Dedi tersleyerek. Çocuklarına nazaran son derece sert biriydi. Oğulları Onur ve Kahraman iyi insanlardı. Gerçi kızı Hülya da kendi gibi. Bir alttan üstten süzmesi var. Çocuk halbuki. On yedinde falan. Ama gel gör ki annesi ne diyorsa onun tarafını seçer işte.

 

Asiye kollarını bağlayarak "Evet, gelinlerin adetidir. Bulaşık yıkamadan kahve veremem. Yoksa hanımım kızar." Dedi ve son cümleyi Zeynep hanıma bakarak söylemişti. Yani öz babaanneye. Sonra da Selma hanıma bakarak (yani diğer kumaya) bana döndü. Ben ise kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi. Yani evet bana düşman olacaklarını tahmin ediyordum ama bu kadar da çabuk belli edeceklerini hiç düşünmemiştim.

 

"Peki." Diyerek bu oyunu sürdürdüm. Ne olacağını merak etmeye başlamıştım doğrusu. Mutfağa geçtiğimde herkes çay içip kahvaltı yapıyordu. Olur normal dedim içimden. O sırada kızlar hiç yerinden kımıldamazken Asiye bana bulaşıkları göstererek "Buyur canım. Bulaşıklar burada. Hadi kolay gelsin." Dedi alayla. Sonra masaya oturarak kızlarla beraber kahvaltı yaptı. O sırada ben de kollarımı sıvayarak bulaşıklara koyuldum. Sağolsun biri bile yardıma gelmedi. Kahvaltılarını bitirdikten sonra tezgaha indirerek "Kolay gelsin." Deyip tekrar masaya oturdular. O sırada Serkan'ın eşi Aylin de dayanamamıştı. Mutfağa girerek bana yardım etmeye çalıştı. Fakat çalışanlardan biri araya girerek "Aylin hanım, babaanne duyarsa sizin için hiç iyi olmaz." Dedi sahte mahçup haliyle. Bildiğin tehdit ediyordu kızı.

 

Aylin'e dönerek "Sen bırak Aylin. Ben hallederim." Dedim. O ise kızın tehditinden çekinmiş olacak ki çok ısrar etmedi. Tekrar içeri girdi. Ben de bulaşıkları yıkamaya devam ettim. Sepeti bitireyim dinlenecektim.

 

O sırada bir çalışan kız ayağa kalkıp yanıma gelerek çay bardağını uzatıp "Bana bir çay dolduruver hadi." Dedi küstahça. O an gözlerim sinirle bakakaldı. Bu neyin özgüveniydi böyle.

 

Derin bir soluk alıp gülümseyerek ona baktım. O ise sinsi gülüşüyle çayı doldurmamı bekledi. "Adın neydi senin?" Dedim önce. O "Eylül." Diyerek beni izlemeye devam etti. Ben de elimi yıkarken "Peki Eylül." Diyerek musluğu kapatıp ocağa doğu yürüyüp demlikleri elime aldım. Su kaynamıyordu ama hâla sıcaktı. Yanına giderek önce demi sonra da suyu doldurmaya başladım. O sırada gözlerimin içine bakıyordu. Fakat birden demliği bırakara suyu üstüne döktüm ve kız deli gibi çığlık atarak acılar içinde bağırdı. Tüm kızlar kızın başına toplanarak elini lavaboya tutup soğuk suda beklettiler. O sırada neler oluyor diye koşar adımla gelen kaynanamların gözünün içine bakarak sepette yeni dizdiğim temiz tabakları yere fırlatarak tüm tabakları paramparça ettim.

 

O an kumalar ve büyük halalar ağzı açık bakakalmışlardı. Ben ise kenardan geçerek kapıya doğru yürüyüp "Gerisini artık sizin kızlar yapar." Diyerek "Asiye, bana bir sütlü kahve yap hadi." Dedim Asiyeye dönerek. Kadınlar ağzı açık bana bakarken "Bahçe de içeceğim." Dedim sonra da arkama bakmadan çıktım.

 

Az önce bana posta atan kızlar hayaretle bakakalmıştı. herkese küstahça gülümseyerek arkama bakmadan çıktım. benim gürültümle boşalan salona bakarak sırttım. "Böyle mum ederim sizi." diyerek bahçeye çıktım. eski Çilem olsa muhtemelen ağlardı. bütün bunlar beni mi bulur diye. fakat artık problemlerin ardından gitmek zorunda olduğumu biliyorum. artık bunların ağzına tükürmem gerektiğini biliyorum. zaten artık bu yaşımdan sonra kimseye tahammülüm kalmamış.

 

bahçeye doğru geçtiğimde Elif bahçede bebekleriyle oturmuş diğer kızlarla oyun oynuyordu. Burada üç kız çocuğu yaşıyordu. Elif, Yaren ve Sevgi idi. Elif'in anne babası Arif Soyman ve annesi Gülbahar Soyman. Trafik kazasında hayata gözlerini yummuş. Tıpkı Savaş'ın ikiz kardeşiyle karısı gibi. Biraz şüpheli gelmişti. Bu ailede çok fazla kayıp vardı ve bu ölüm ilginçti. Aldığım duyuma göre aile lanetlendiğini düşünmeye başlıyordu bile. Yani üstlerinde bir karabulut var ve kimse ne olduğunu bilmiyordu.

 

Yaren ve Sevgi de Serkan denen adamın kızıydı. Savaş'ın kuzeni. İlyas beyin de oğlu. "Evcilik mi oynuyorsunuz?" Dedim heyecanla. Çocuklar sevinçle "Evet, sen de oynar mısın bizimle?" Diye hızla cevap verirken tabii olur diyerek bahçeye geçip örtülerinin kenarina oturdum. O an çocuklar tabaklarını hazırlayarak yanlarındaki kekten bir tabak bana ikram ettiler. "Siz mi yaptınız bu keki?" Dedim hayretle. Kızlar gülerek dalaga geçerek "biz daha çocuğuz Yenge. Nasıl yapalım." Dediler alayla. "Hım. Asiye ablan yapti o zaman." Dedim sohpete devam ederek. "Evet. Bize de gosterdi. Büyüyünce siz de kendinize yaparsınız dedi."

 

"Ögrendiniz mi bakalım." Kumral saçlı olan Sevgi "Evet. Bir dahaki sefer bize bırakacak." Dedi heyecanla. Benimle konuşmaktan keyif almış gibi gözüküyorlardı. "Sen Elif." Dedim benden utandığını anlayarak. İlk karşilaşmamıza nazaran daha çekingen olmuştu. "Sen öğrendin mi kek yapmayı?" Başını iki yana sallayarak "hıhım." Dedi. Onun kemoterapisine gittiğimde daha rahat davranıyordu. Daha öz güvenliydi. Şimdi ise çok çekingendi.

 

Onu daha fazla sıkmadan diğer kızlara döndüm. O sırada Yaren " İçerde kavga mı oldu? Bir gürültü geldi sanki." Diye sorduğunda bıyık altından gülerek "Görünmez bir kaza oldu da ondan." Dedim kıkırdayarak. O sırada Asiye kahveyi çoktan hazırlamış yanıma geliyordu. Kadın benden ürkmüş halde tepsiyi uzatırken kahveyu ve suyu alarak ona döndüm. O ise bir yutkundu gibi. O an gülümseyerek "Çekilebilirsin." Dedim o egoyla.

 

Bunları tek tek kaynanalara söyleyeceğini bildiğim için böyle davrandım. Fakat gitmeden tekrar durdurdum. "Asiye." Bana dönerek "Buyurun." Dedi. Sesi daha nazik bir tondaydı. "Bana Çilem Hanım ya da hanımım diyeceksin. Anladın mı?" Başını hızla aşağı yukarı sallayarak "Anladım hanımım." Dedi ürkekçe. Sandığımdan kolay olmuştu.

 

"Anladıysan şimdi gerçekten çekilebilirsin." Diyerek gönderdim. Sonra da kızlara geri döndüm. "Bizim de pembe fincanda kahvelerimiz var bak." Yaren'in oyuncak fincanlarını görünce gülümseyerek "Bak sizinki daha tatlıymış. Çıkarın da beraber içelim."

 

"İçelim." Diyerek fincanları paketinden çıkartıp herkese sunum yaparken, onlarla beraber kahvemi yudumladım. Elif ise benim varlığımdan rahatsızmış gibi bir süre sonra kalkarak gitti. Ne diyeceğimi şaşırmıştım. Bu kızı doldurdukları aşikardı. Ama emin olmadığım için şimdilik suçlayamam.

 

Sonra kızlarla beraber oyun oynadım. O sırada kadınlar muhtemelen içerde korkmuş ve sinirlenmişlerdir. Fakat daha hiçbir şey görmediler.

 

🦋🦋🦋

........

 

Herkes ağzı açık birbirine bakarken kumalar çalışanlara "Ne bakıyorsunuz. Toplayın burayı!" Diye bir emir vererek içeri girdi. Zeynep öfkeyle mutfaktan çıkarak Çilem'i vurmak için gidecekti ki kuması son an da tutarak geri çekti. "Dur orada. Başımızı iş acacaksın sadece."

 

"Bırak beni abla. Göstereceğim o terbiyesize dünyanın kaç bucak olduğunu."

 

Selma hanım kolundq tutarak solonda hızla koktuğa oturtarak kafasına hafifçe vurdu. "Hâlâ anlamadın mı? Bu kız bir şeye güveniyor."

 

"Tabii. Kocasına güveniyor. O yüzden böyle. Hadsiz!" Selma hanım sus işareti yaparak kumasını dizginlemeye çalışırken Hanife hala tekli koltuğa oturarak "Sizin bununla işiniz çok zor." Dedi alayla. O sırada gelinleri Aylin'i sonradan fark ettiler. Selma hanım "Odana git." Emiri vererek tekrar kumasına dönerken Aylin de ikiletmeden ardına bakmadan gitti.

 

Selma da konuşmaya devam etti. "Bu kızı burada istemiyoruz. Bu kesin. Ama onu bu küçük oyunlarla bastıramayacağımızı görmüş olduk."

 

"Kim bilir Acarım bunun elinde neler çekmiştir. Kız çiyan bildiğin, çiyan!" Selma hanım " Ya da öfkeli." Diye ekledi düşünceli bir şekilde.

 

Zeynep hanım biraz korkmuş gibi kumasına bakarak "Ne demek istiyorsun?" Dedi endişeli bir sesle. "Belki de Acar'ın, Ömer olmadığını düşünüyor."

 

"Ya da biliyor." Diye ekledi Diyar. Diyar hanım kısır olduğu için eşiyle boşanıp baba evine dönmüş kırk yaşında bir kadındı. Hanife hâlâ ise ellilerinde evli barklı bir kadındı.

 

Hanife ve Diyar ilk gelin Selma hanımın kızı. Duygu, İlyas ve Faruk yani Savaş ve Ömerin babası kuma gelen Zeynep hanımın çocuklarıydı.

 

Selma hanım başını onay vererek sallayıp "Evet, belki de öyle." Dedi kumasına dönerek. "Deme öyle abla. Burada bu kız yüzünden her şeyi ha hatırladı hatırlayacak diye yüreğimiz ağzımızda dolanıyoruz."

 

"Bu kız ya çok arsız..." alayla gülüp "Yani kocasının kardeşiyle evlenebiliyor neticede." Diye ekleyerek "Ya da çok zeki." Diye şüpheyle devam etti.

 

Zeynep hanım ise dizini döverek "Peki ne yapacağız? Ne olacak şimdi?" Diye hayıflanmaya başlamıştı. Selma hanım biraz yürüyerek çekili perdenin ardından kıza bakarak alini arkadan bağlayarak "Bekleyeceğiz." Dedi derin bir düşünceyle. "Bakalım başka ne hünerleri var bu kızın."

 

Diyar hala ayağa kalkarak "Bu kız fazla güveniyor kendine. Salih babamın da dediği gibi bu kızı buradan bir an önce göndermemiz lazım. Yoksa bu işin sonu hiç iyiye gitmeyecek."

 

Selma hanım gülümseyerek kumasıma dönerek "Aslında bir fikrim var." Dedi muzdaripçe."

 

"Nedir peki?" Diye heyecanlanan kuması ayağa kalkarak merakla ne diyeceğini dinlemeye başladı. "Buna da kuma gelse bakalım ne kadar durabilecek test edelim."

 

Zeynep hanım dehşetle bakarken torunlarıyka vakit geçiren gelinine dönerek yutkundu. Sonra tekrar Selma hanıma baktı. "Delirdin mi sen? Acar bizi mahfeder! Körkütük aşık bu kıza. Hepimizi karşına aldı bu kız için."

 

"Artık zamanında da nasıl etkisi altına aldıysa bu kız, ne kalbinden ne hafızasından ona olan duygularını silmemiş." Bunu Duygu söylemişti. Yeğeni Savaş ile yaşıt olan Duygu. Zeynep hanımın kızı Duygu.

 

"Biz de ondan soğumasını sağlarız." Diye devam etti Selma hanım. "Nasıl peki?" Dedi kuması. Selma hanımın kafasından bir şeyler vardı anlaşılan.

 

Zeynep hanım kafası karışık halde kumasına bakarken kuması Selma hanım ise sevgili gelimi Çilem'e baktı. "Madem savaş istiyorsun. Sana savaş gösterelim güzel kız." Dedi sinsice gülümseyerek.

 

Aile de merakla birbirine baktı. Selma hanımın ne yapacağını çok merak etmişlerdi. En fazla ne yapabilirdi ki? Diye düşünduler ister istemez...

 

 

Bölüm : 22.12.2024 04:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...