Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@maviay_63

Sevgili okurlarım instagram editlerimin bulunduğu maviayber hesabımla sizlerleyim. (Dikkat: spoiler içeren videolar da bulunmaktadır bilginize. Bunu bilerek instaya girin lütfen.)

 

İki haftanın sonunda konağa yerleşmiştik. Yerleşmiştim desem dâha doğru.

 

Sabahın ilk ışıkları ile uyandıktan sonra kahvaltı için hazırlanarak aşağı indik. İnmez olsaydık!

 

"Oo gelin hanım! Teşrif edebilmişsin sofraya!"

 

Dâha bismillah yeni geldim. Hemen kaynanalığa geçtiniz. Ne bu öfke! Beğendiğiniz takıları kabul etmediğim için mi bu tavırlar anlamadım ki!

 

" Karışma Emine, kız yeni geldi. Burnundan etme."

 

" İlk günden böyle alışırsa çekeceğiniz var ama."

 

Savaş, tok ve sert sesiyle araya girdi.

 

" Merak etmeyin Emine Hanım, zamanla erken uyanır. Çilem aklı başında bir kız, ne zaman uyanması gerektiğini bilecek yaşta."

 

Kadın cevabından sonra geri çekilirken, beni savunmalarından memnun olmamıştı. Surat asmış şekilde çayını yudumlarken Savaş da sandalyemi çekerek oturmamı söyledi.

 

Ben artık konuşmadan oturduğumda o da Yanımdaki sandalyeye geçti.

 

Biz kahvaltıya nihayet başlarken, kayınvalidem beni çekiştirmeye durduğu yerden devam ediyordu.

 

"Kendi evindeki rahat hallerin artık burada olmaz, evli bir kadınsın sen, ona göre hareket et"

 

" Merak etmeyin Emine hanım, ben nasıl davranmam gerektiğini çok iyi biliyorum. "

 

Ben bunları derken, Osman babam çoktan kalkmıştı bile. Belli ki o da konuşmadan sıkılmıştı.

 

Tabii sevgili kaynanamın sözlerinden dolayı konağın diğer erkekleri de ufaktan ufaktan kalkmaya başlıyordu.

 

" Neyse, bizde artık işe gidelim geç oldu."

 

Yılmaz, Polat abiyle ufaktan ufaktan kalkarak kayınlarımın gazabından nihayet kaçalabildiler.

 

Ne olur beni de alın! Burda duramam ben. Tek suçum kadın olmak mı anlamıyorum ki! Ben bunları duymak zorundamıyım!

 

Ben içimden söylenirken, erkeklerden bir Savaş kalmıştı. Sanırım onun kalkmaya niyeti yoktu. Çünkü erkekler kaçarken o hiç bir şey olmamış gibi yemeğe devam etti.

 

Emine hanımın iğnelemeleri devam etti tabii.

 

" Kızım fazla yeme kilo alırsın sonra, bir geline kilo yakışmaz."

 

Savaş burnundan soluyordu artık. En sonunda sinirle tabağıma bakarak söylenmeye başladı.

 

- Sen niye bu kadar az koydun tabağına, kuş kadar yemek.

 

Ben, şaşkınla Savaş ve üvey annesinin çekişmelerini izlerken, Savaş önümdeki tabağı doldurmuştu bile. Sonra tekrar kendi yemeğine dönerek konuştu.

 

- Bunlar bitecek.

 

Emine hanım da benim gibi şaşırırken en sonunda vazgeçmişti. Sanırım Savaş ile araları kötü olsun istemiyordu. Ondan çekindiği belliydi.

 

Kahvaltı böyle gerilimle devam ederken en sonunda Savaş peçeteyle ağzını silerek ayaklanıp şakağımdan öpmeye çalıştı.

 

Ben şok içinde bakakalırken, o ise bana doğru eğilerek biraz dâha yaklaşarak keyifle konuştu.

 

"Akşam görüşürüz karıcığım."

 

Evin yengesi Esma hanım ayıplar gibi Savaş'a baksa da, Savaş beyimiz pek takmıyor gibiydi.

 

Savaş umursamaz tavrıyla giderken Esma hanım da sinirle kalktı. Ben ise mal ortada kaldım.

 

Gerilim dolu kahvaltı mevzusu bittiğinde nihayet kendi köşelerimize çekildik.

 

Ben kızlarla avluda oturarak onları yeni yenı tanımaya çalışıyordum. Kızlar neyseki yumuşak huyluydu. Bana karşı anneleri kadar sert değildi. Şaşnlıydım...

 

Kaynanamlar da yoktu neyseki. İşleri olduğu için çarşıya çıkmışlardı. Bu sayede kızlarla başbaşa kalmıştık. Yani ekstra şanşlıydık.

 

Biz sohpetlerle kahvelerimizi yudumlarken, Okan'ın annesine maç için mızmızlanması ile sohbetimiz yarıda kaldı.

 

Gülsüm en sonunda fincanını indirerek oğlunu dinlemeye çalıştı.

 

Bu arada, Gülsüm Polat abinin karısı. Polat abi de Savaş'ın kuzeniydi. Biraz karışık oldu sanırım. Ama zamanla öğrenirsiniz.

 

Gülsüm bıkkınca cevap verdi.

"Tamam oğlum sen nasıl istersen."

 

Yaslanarak kahvesini yudumlamaya çalışırken, Sena'nın sesi ile yine yarıda kaldı.

 

" Anne bende oynamak istiyorum."

 

"Olmaz kızım sen git bebeklerinle oyna, başka kız oynuyor mu hiç. Sen de kız arkadaşlarınla evcilik oyna işte."

 

Bunu duyunca, eskiden oynadığım ilk maçı hatırladım. Küçük bir çocuğun bana söyledikleri aklıma geldi birden.

"Sen git bebeklerinle oyna."

 

Kulağımda bu ses yankılanırken hüzünlendim bir an. Bir kız çocuğuna ve erkek çocuğuna verdikleri sınıflandırma ne kadar da trajikti.

 

O gün ayrıntılarıyla aklıma gelmeye başladığında dâha çok hüzünlendim, sırf maç oynadığım için yediğim dayaklar ve o karanlık oda...

 

Sirkelenerek Gülsüm'e döndüm.

 

" Bırak yenge, oynamak istiyorsa oynasın. Bir şey olmaz. "

 

" Olmaz Çilem, annem bir duyarsa çok kızar."

 

" Peki onun içinde bıraktığın heves ne olacak,? Bir daha bu yaşa geri dönemeyecek."

 

"Babaannesi çok sert biri Çilem, gördün. sen yenisin hâla, belki şimdi anlamazsın. Ama emin oynamaması dâha iyi. Hem kızların maç oynadığı nerde görülmüş? Alışmasın böyle şeylere."

 

" Gülsüm, sen eskiden Türk kadınlarının at üstünde ok attığını biliyor muydun?"

 

" Evet de konumuzla ne alakası var?"

 

" Halbuki bize kalsa o da erkek işi ama kadınlar bu konuda yadırganmazdı. Aksine yiğit, aslan yürekli kadın denirdi."

 

" Haklısın ama sen bunu anlayamıyorsun Çilem, bizimkiler kızabilir. Seninkiler el bebek gül bebek yetiştirmiştir. Bu yüzden bu kadar rahat olabilirsin ama bizde böyle şeyler pek olmaz."

 

" Anlarım, emin ol çok iyi anlarım... Neyse, Sena hadi biz gidelim."

 

" Ama Çilem..."

 

" Merak etme, kızarlarsa benim suçum olduğunu, Sena'yı zorladığımı söylerim."

 

Dâha fazla bir şey söyleyemese de yine de hâla endişeliydi. Ben ise omuz silkerek, umursamazca dışarı çıktım.

 

" Ama Çilem yenge beni kovuyorlar, sen git kız oyunu değil diyorlar."

 

Ona eğilerek rahatça konuştum.

 

"Merak etme, ben varken hayır diyemezler."

 

" Bende geliyorum yenge bekle!"

 

Bunu söyleyen Esra'dan başkası değildi. Gülümseyerek onu da yanıma aldım. Kız tarafı kalabalıklaşmıştı.

 

Heyecanla kapının önüne geldiğimizde, korumalar bir an durup birbirine baktı. Sonra da kapıyı açtılar. Biz de dışarı adımımızi atarak maç oynayan çocukların yanına gittik.

 

Çocuklarla grup seçerek oyunu başlattığımız şaşkındılar. Bizi beklemedikleri aşikardı. Onların bu haline gülerken ayrılmak için grup olmaya başladık.

 

Taraflar seçilir seçilmez, ilk oyunu başlatanı belli etmek için yazı tura oynadık ve yazıyla biz kazandık.

 

"Ama Çilem abla! Biz bu kızla kaybederiz."

 

" Kim demiş, bende kızım. Benimle de oynuyorsunuz."

 

" Ama sen yetişkinsin yenersin, bu Sena bizi yavaşlatır."

 

" Allah Allah! Emin bey, ben çocukken benim tarafım kazanmıştı ama. Naber!"

 

Bu durumdan hoşlanmamış gibi oflamıştı.

 

Sırıtarak payladım.

" Ablaya oflanmaz. Mızmızlanma artık."

 

Kollarını bağlayıp surat asmaya devam etti ama. Oyunu biraz fazla ciddiye alıyordu belli ki.

 

Bana Tuncay denen bir çocuğu hatırlattı. O da Emin gibi oyunu bayağı ciddiye alıyordu.

 

O anı düşününce güldüm. Sanırım Tuncay'ın cinyor oğlunu buldum. O hâla surat asarken, bu tavrına göz devirerek oyunu başlattım.

 

Eski günler gözümün önünde canlanmıştı birden. Eğlenceli ve heyecan dolu anlardı.

 

Keşke hep çocuk kalsaydık diyecektim ama bana çocuklukta da rahatlık yoktu. Fakat yine de mutluyum, çünkü dâha güçlü hissediyorum kendimi.

 

Kıyasıya rekabetin sonunda bizim taraf kazanmıştı. Herkes sevinç çığlıkları atarken, bende gülerek mızmızlanan çocuğa döndüm.

 

"Ee Emin bey? Şimdi ne diyeceksin?"

 

"Sena sen hep gel, biz bunları kesin yeneriz."

 

Hepimiz gülmeye başladık. Sonunda küçük Emin'i de ikna edebilmiştik ya bizden mutlusu yoktu.

 

Oyun sırasında korumalar da bizi izliyordu. Çocukların topunu takip edip duruyor, bazen de onlara taktik veriyorlardı. Ben ve Esra da bu hallerine kıkırdayarak gülüyorduk. Bir süre sonra Esrayla kenara çekilip onlara koçluk yapıyorduk. Orda olmamın tek sebebi Sena'nın alışmasıydı. Çekinmeden oynamaya başladığında Esra ile geri çekilerek talimat verip koçluk yapmıştık artık.

 

Maç biterken, havanın karardığını bile anlamamıştık.

 

Konağa geçtiğimizde akşam yemeği için hazırlıklar bile yapılmıştı. Hemen lavaboya gidip elimi yüzümü yıkıyarak yemeğe geçtim. Tabii ailenin diğer üyeleri de yavaş yavaş geçiyordu.

 

Yemek için herkes çatal kaşıklara yönelirken, Esma hanımın benimle konuşması ile birden durduk.

 

" Çilem hanım, bugün sokak ortasında maç oynamışsın."

 

Bunu duyan Polat abi ve Yılmaz gülmemek için kendini zor tuttu.

 

" Evet doğrudur ama sokak ortasında değil kapının önündeydi."

 

"Üstelik torunumu da kendine alet etmişsin. Sen bir kadınsın, dışarda maç oynamak nedir."

 

Bu duyduklarımıza rağmen Savaş hiç bir şey olmamış gibi yemeğine devam etti.

 

Savaş, böyle rahat takılırken Osman amca konuştu bu sefer.

 

" Kızım doğru bu?"

 

" Evet baba. Çocuklar da bizimle eğlendi ama."

 

Cevabımı babacan bir gülümsemeyle karşılarken Esma hanım yine konuştu.

 

"Çilem hanım hadi sen oynadın, torunumu niye alet edersin kendinle, kızcağızın huyunu bozacaksın!"

 

Sena iyice huzursuzlaşmıştı. Resmen kızcağızın hevesi kaçırmıştı. Yemek bile yiyemiyordu zavallım.

 

" Esma hanım, maç oynamakta ayıp bir şey mi var ki bunu diyorsunuz."

 

" Savaş oğlum sen de bir şey söylesene, karının maç oynamasına kızmayacakmısın?"

 

" Evet kızmam gerekiyor... Beni oyuna çağırmadığı için."

 

Ben şaşkınlıkla Savaş'a baktığımda Polat abi araya girdi.

 

" Evet ya ne kadar ayıp. Anamda çok iyi bilir ki maç diyince akan sular durur bizim için."

 

Sırıtarak cevap verdim.

 

" Kusura bakmayın, akıl edemedik. Bir daha ki sefere söyleriz."

 

"Koskoca Ağasınız, bir de maç mı oynayacaksınız!"

 

" Yenge sen demiyormuydun az önce maç erkek oyunu diye, şimdi ne değişti. Biz erkek değilmiyiz?"

 

" Yok öyle değil de."

 

"Eee sorun ne? Onlar kız diye bizde ağayız diye oynamazmıyız. Alt tarafı bir oyun yenge abartılacak bir şey yok."

 

Yenge hanım susmaktan başka bir şey yapamadı. Yüzü mosmor kesilirken ben ise ona gülümseyerek yemeğimi yemeye başladım. Kadın ise en sonunda öfke ile ayağı kalkıp odasına çekildi.

 

Erkekler de hiç bir şey olmamış gibi yemeğe devam etti. Sonra yine Emin konuştu.

 

" Yenge vallahi helal olsun, annemin huyunu sabah görmene rağmen dışarı çıkıp oynadın."

 

" Sorma Emin sorma, ona ne desem boştu. Gitmekte inat edip durdu ."

 

Gülsüm'ün sesiyle kıkırdarken Yılmaz konuşmaya devam etti.

 

"Esma sultana kimsenin gıkı çıkmıyordu. Ama sen çetin ceviz çıktın Çilem."

 

Gülümseyerek yemeğe devam ettim. Dedeme kıyasla bunlar benim için süt dökmüş kedi gibiydi. Zaten her kötü olaya karşı bağışıklığım olduğu için pek korkum yoktu. Bu yüzden Esma hanım beni hiç korkutamazdı.

 

Bunları konuşurken Osman babanında yanımızda olduğunu bir an unutmuştuk ama o da bizimle gülüyordu. Halinden memnun gibiydi.

 

Emine hanımın da Esma hanımın da huylarından bıkmış gibiydiler.

 

Burada söz kadınların sanırım. En azından saygı duyuluyordu. Fakat şaşırdığım şey, bana da saygı duyuluyordu. Hemde dedem yaşındaki Osman amca tarafından bile.

 

Bunu düşünürken gülümsedim. Ne kadar da güzeldi saygı görmek. Bu duygular çok yabancıydı bana. Belki de cehennemi yaşayacağım bir yer değildi burası.

 

Akşam yemeği biterken herkes koltuklara kurularak sohpet etmeye başladı.

 

O sırada biz ve Gülsümler çift halinde otururuyorduk. Ama bu bekar gençlerin hoşuna gitmemiş gibiydi. Çünkü tek olmaktan hayıflanıp duruyorlardı.

 

" Bir biz sap diye kaldık orta da, ah azizim! Bizim de eşimiz olsa, şöyle yamacımızda otursa."

 

Eminin bu söylemlerine gülerken. Savaş Emin'le takılmaya başladı.

 

" Annene söyle, bir kız bulsun sana Emin."

 

" Aman aman kalsın! Kendi köyünden bir kız getirir sonra, hele de kendi huyundan biri olursa vay ki halime! Valla bu eve bir tane Esma sultan yeter."

 

Hepimiz bu sözlerine gülmeye başlarken, Emin de koltuğa yaslanarak bizimle beraber güldü. Sanırım herkes Esma hanımdan çekiyordu.

 

Konuşmalar iyice koyulaşırken, Savaş ise konudan tamamen dağılmış beni izliyordu. Saçlarımla oynayıp duruyor, sürekli bana bakıyordu. Çok bir tepki vermedim.

 

" Savaş, lan Savaş!"

 

" Hıı? ne oldu?"

 

" Ohoo! bu burda değil anlaşıldı."

 

Polat abi elini sallayarak hayıflanırken konuşmaya devam etti.

 

" Sana diyorum yarın ki toplantıda hangi projeyi sunacaktık?"

 

" Nergis projesi."

 

" O nasıl bir şey?"

 

Soruma gülümseyerek cevap verdi.

 

" Bir kadın ortağımızın koymak istediği bir proje."

 

" Nasıl bir proje böyle?"

 

" Yeni bir bina projesi, istanbul'da yapılacak bir çalışma yani."

 

" Hıım, anladım."

 

" İç mimar yok yalnız, çizimler yarıda kaldı."

 

" İş kabul olsun, hallederiz onu."

 

" Aslında Reha abiden rica etseniz yapabilir. O da iç mimar mezunuydu."

 

"Olur mu gerçekten?"

 

" Olur canım. Niye olmasın?"

 

" Harika! O zaman sen konuşursun. Öyle değil mi?"

 

" Ben mi?"

 

" Evet. Bir sorun mu var? Reha kuzenin, seni kırmaz diye düşündüm."

 

" olur...olur o zaman. Ben konuşurum."

 

" Harika! Yeni birini bulana kadar idare edebiliriz en azından." Diyerek koltuğa yaslanırken, Savaş'ın beni izlediğini yeni fark etmiştim. Fakat pek tepki vermedim. Sadece konuşulanları dinlemeye devam ettim.

 

Bir süre böyle devam ederken, en sonunda dağılarak odalarımıza çekildik.

 

Sonra da odalarımıza çekilerek yatmaya hazırlandık. O sırada Savaş'ın birden belini tutması ile duraksadım. Bir kaç kez daha böyle görmüştüm ama şimdi daha çok dikkatimi çekti. Sanırım koltukta uyumaktan beli tutulmuştu.

 

Fakat hiç belli etmemeye çalışıyordu. Sadece hafifçe belini tutup tekrar normale dönüyordu.

 

Bir an ona haksızlık yaptığımı düşünmeye başladım. Benim yüzünden yatağından oldu adam.

 

Derin bir soluk alarak konuşmaya çalıştım.

 

" Savaş."

 

"Efendim."

 

" Artık yatakta yat."

 

"Koltukta yatmana izin vermiyorum."

 

" Tamam bende yatacağım, zaten bir yıl geçmez böyle."

 

Bu inattan vazgeçmiştim. Adam haklıydı, beni yiyecek değil ya idare edebilirim.

 

Bu sözümden sonra yanıma gelen şaşkın adam anlımı tutarak ateşimi kontrol etmeye çalıştı.

 

" Ne yapıyorsun sen?"

 

Kolundan tuttuğum gibi geri savurdum.

 

" Ateşin falan mı var senin, iyi misin?"

 

"Niye bu kadar şaşırdın, o kadar kötümüyüm."

 

" Hiç senlik değil."

 

Gözlerimi kısarak sinirle konuştum.

"Fikrimi değiştirmeden tadını çıkar derim."

 

Bunu der demez yatağa geçerek uzandım. Savaş beyimiz de şaşkınlığını üstünden atmaya çalışarak yan tarafa geçmeye çalıştı.

 

Kendimi tuhaf hissettim. İlk defa onunla aynı yatakta yatacaktık. Biraz ürktüm de ama hemen geçti bu duygu.

 

Bir süre ikimizde tavana baktık. Bir an hâla tavana bakıyor mu diye döndüğümde, o kolunu ensesine yaslamış çoktan uyumuştu bile. Fakat emin olmak için seslenmek geldi içimden.

 

" Savaş, uyudun mu?"

 

Cevap gelmeyince son kez seslendim.

 

"Savaş?"

 

Son seslenişimden sonra uyuduğunda tamamen emin olurken, onun tarafına dönerek bir süre uyumasını izledim. Ne kadar da huzurlu uyuyordu. Ben ise hiç bir zaman böyle huzurlu uyuyamazdım.

 

Bu düşüncelerle izle.eye devam ederken akşamki hali aklıma geldi.

 

Saçımla sürekli oynayıp duruyordu.

Bazen de çok dalgındı. Sanki bir derdi var gibi.

 

Ama yok, derdi olan bu kadar çabuk uyumaz. Hem de huzurla.

 

Derin bir soluk alarak son kez konuştum.

 

" Sanırım gerçekten iyi birisin Savaş Efeoğlu."

 

 

Loading...
0%