Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19. Bölüm

@maviay_63

Sabah uyandığımda yine Savaş yoktu. Sabah sabah ne yapıyor bu anlamıyorum ki! İşe gitmiyor. Biliyorum çünkü her zaman birlikte kahvaltı yapıyoruz.

 

Neyse ya! Bana ne, ne yapıyorsa yapsın.

 

Kendi kendime kavga etmem bittikten sonra, her zaman ki gibi üstümü değiştirerek kahvaltıya indim. Ayaklarım her ne kadar geri geri gitse de en sonunda masaya oturmuştum maalesef.

 

Fakat bir şey vardı ki, ortalıkta kimsecikler görünmüyordu. Savaş da dahil hiç kimse ortalıkta görünmüyordu. Evin hemen hemen bütün erkekleri kaybolmuştu resmen. Yılmaz desen o günlerdir yok zaten.

 

Bıkkınca kahvaltıya geçtiğimde, sadece kadınlar masadaydı. Yani bugün, dâha da tuhaf bir hâl alıyordu. Bu erkekler nereye kayboldu böyle? Haberimiz olmadan savaşa mı çıktılar. Anlamadım gitti.

 

Her ne kadar Esma hanımı ve Hejan'ı görmek istemesem de. Bir şekilde onlarla yemek yedim.

 

Esma hanımın bana yaşattıklarını hatırladıkça iyice sinirleniyordu. Delirmemek elde değildi. Bu kadar ileri gitmesine inanamıyordum. Tamam beni pek sevmiyordu ama bu kadarı fazlaydı. Çok fazla!

 

Hele bana bir laf atmaya çalışsın, o zaman her şeyini yüzüne vurmazsam benim adım da Çilem değil. Bakalım o zaman kim kimin gözünü korkutuyor göreceğiz.

 

Kahvaltı bir süre sonra bittiğinde, herkes salona geçmeye başladı. Yavaş yavaş kahvelerimizi yudumlamaya başlarken, benim kahvem boğazıma dizilmeye başlamıştı bile.

 

" Çilem...nasıl bir isim ya! İnsanın ağzı alışamıyor."

 

" Alışmıyorsa söyleme Hejan, zaten ismimi senin ağzından duymaya pek de hevesli değilim."

 

" Her neyse, düğün kutlaması için İdil'i göremedin değil mi?" Umursamaz tavrına göz devirirken cevap verdim.

 

" Düğünde görürüm Hejan, merak etme." Sanki gelin bakmaya meraklıyım ben de.

 

" Teyze, o gün İdil'in ne dediğini hatırlıyor musun?"

 

İmâyla ona bakarken keyifle konuşmaya devam etti. " Çilemcim, İdil benim Savaş'ın karısı olduğumu zannetti biliyor musun? Tabii, sen orda olamadığın için benim olduğumu sanması normal."

 

Koltuğuna yayılarak konuşmasını sürdürdü. "Eh! Gerçi sen orda olsaydın da yine beni Savaş'ın karısı olduğunu zannederdi belki, kim bilir?"

 

Sinirle dişlerimi gıcırdattım. Bu kızın neresinden tutsam elimde kalırdı. Valla bak, neresi ise söylesin biri, belki bana bakmaya bile korkar olur.

 

" Doğru Hejan'cım. Kızcağız şaşırmıştı. Hatta bana Çilem Efeoğlu bumuymuş bile dedi. Hem de küçümser bir ifadeyle. Artık neyini beğenmediyse."

 

Gülümseyerek Hejan'a baktığımda, morali bozulmuş gibiydi. Esma hanım da onunla beraber sinirlenmişti. "Gülsüm, sana ne oluyor. Yeğenime laf mı atarsın."

 

" Yok ana estağfurullah, sadece İdil'in dediklerini söylüyorum. Sanırım Hejan İdil'e biraz kaba davranmış. Bu yüzden bunu demiş olsa gerek." Gülsüm Hejan'a dönerek konuşmaya devam etti. " Hatta ne dedi biliyor musun Hejan. 'Savaşla hiç yakıştaramadım.' Dedi. Senin huyunu da beğenmemiş."

 

" Gülsüm, kendine gel. Yeğenime konuştuğunu unutma!"

 

Esma hanım kızarken ben de keyifle kalkarak Hejan'ın karşısında durdum. "Ne yaparsan yap, ne kadar çırpınırsan çırpın, hatta o çok küçümsediğin ismimi bile kullan, fark etmez. Sen ben değilsin, kırk fırın ekmek yesen de olamazsın. Çünkü bende, sende bulunmayan bir şey var. O da utanma. Ben bari yerimi biliyorum. Senin gibi kendimi bilmez hareket etmiyorum."

 

Hejan burnundan soluyarak ayağa kalkarken Esma hanım da dâha çok sinirlenmişti. " Haddini bil gelin! Yeğenim hakkında nasıl böyle densizce konuşursun sen!"

 

"Yalan mı? Savaş'a yaranmaya çalışmalar. Benim yerime geçmek için kırk takla atıyor resmen!"

 

" Seni!..." Tam tokat atmak için kolunu kaldırmıştı ki kolundan tutarak öfkeyle ona baktım. " Yerinizde olsa aklımdan bile geçirmem."

 

" Seni hatsiz! Savaş seni tepemize çıkardı iyice. Bu terbiyesizliğin bedelini ödeyeceksin elbet. Akşam Savaş'a senin bütün bu densizliğini söylemezsem..."

 

" Bu kadar yüzsüzsün yani."

 

" Bak hâla dili uzuyor. Bana bak haddini bil yoksa..."

 

" Yoksa!.. yoksa ne? Beni bodruma mı kilitlersiniz? Ah! Pardon, tabii. Zaten onu yapmıştınız ya. Tabii tabii."

 

Kadın dehşetle bana bakarken, Hejan ve diğer kızlar da şoke olmuş biçimde bana bakıyordu. Ben ise zafer dolu bakışlarımla konuşmaya devam ettim. "Akşam ne olacağını merak ediyorum doğrusu. Siz bizim konuştuklarımızı söyleyin, bende bodrum maceramız anlatırım. Hı, ne dersin ex kaynana?"

 

Kadın sinirle bana bakarken, nasıl öğrendiğimi sorgular gibi baktı. " Siz, çok kıymetli Sahranızla son durumu konuşurken kulak misafiri oldum diyelim." Esma hanım, tuttuğum bileğini kurtararak son kez burnundan soluyarak odasına gitti. Hejan hanım da ardından giderken koltuğa geçip ayak ayak üstüne atarak kahvemi yudumladım. Kızlar ise şaşkınca bana bakıyordu.

 

Odada sessizliği Esra bozdu. " Yenge, yengem seni bodruma mı kilitledi?"

 

" Bu konuyu konuşmayalım Esra."

 

" Yenge, bunu Savaş abime söylemedin mi yani?"

 

" Söyleseydi bu kadar sakin olur mu burası Esra."

 

Gülsümün cevabı ile dururken hâla şaşkındı. Gülsüm de onun gibi şaşkındı tabii. Esra yine ağzını açacakken öfkeyle konuştum. " Bu konuyu burda kapatıyoruz. Bana hiç bir şey sormayın ve konuşmayın. Anlaşıldı mı?"

 

" Ama Yenge bu...bu çok fazla! Savaş abiye söylemelisin."

 

"Esra, bak hiç kimseye...hiç kimseye bir şey söyleme tamam mı?"

 

" Ama..."

 

" Bu konu burda kapandı dedim o kadar."

 

Esra bu halime bıkkınca soluk alırken koltuğa oturarak olayın durdu. Gülsüm de başını olumsuzca sallayarak beni suçlar gibi bakarken, en sonunda yukarı çıktı.

 

Etraf yine sessizleşirken Esra da yukarı çıkarak tamamen yanlış bırakmıştı beni. Ben ise konakta daha fazla kalmamıştım. Bu yüzden en sonunda Yaman konağına gittim. Yengem ve Sevinci görürdüm. Burdakiler zaten yeterince kızmışlardı.

 

Fakat, Yaman konağına gittiğimde hiç kimse yoktu. Evin çalışanlarından başka hiç kimseden iz yoktu. Neler olduğunu anlamak için mutfağa giderek Hayriye ablayla konuşmaya çalıştım. Hayriye abla o sıra yemeği ocağa yerleştirmiş derecesini yükseltiyordu.

 

"Hayriye abla?"

 

" Sen mi geldin! Hoşgeldin kuzum benim." Sarılarak konuşmaya devam etti. " Oyy, kuzum! Ne kadar özlemişim seni!"

 

" Ben de öyle Hayriye abla." Hemen sandalyeyi çekerek oturtmaya çalıştı. Bende kırmayarak oturdum. Hâlhatır fasıllarından sonra asıl konuya girdim.

 

" Annemler nerde Hayriye abla? Göremedim kimseyi bugün."

 

"Annenler... şey onlar."

 

Birden tedirgin olmuştu. Kötü bir şey mi oldu acaba? "Evet onlar..."

"Bir akrabanın ziyaretine gittiler. Cenazesi varmış." " kimmiş tanıyormuyum onları?" Hemen cevap verdi. " Yok!...yani yok tanımıyorsun sen."

 

" Tamam sakin sadece sordum. Görende babam öldü sanacak."

 

Bir yutkundum. Düşüncesi beni korkutmuştu.

 

" Hayriye abla, benden bir şey saklamıyorsun değil mi?"

 

" Yok kızım ne alakası var!"

 

" İnşallah."

 

Bir süre sonra kızların da çarşıya çıktığını öğrendiğimde onları beklemekten vazgeçip arabaya bindim.

 

Araba çalışırken ben ise iyice durgunlaştım. Bu iki taraf bana haber bile vermeden ortadan kaybolmuştu. Ne olmuştu hiç anlamıştım.

 

Araba ilerlemeye devam ederken, annesi ile torbalarını taşımaya çalışan kadını fark ettim. Üstelik kadıncağız hamileydi. Bu durumuna dâha fazla seyirci kalmadan arabadan inip yardım ettim. Şoför de benimle beraber taşıyarak avlusuna kadar götürdük. Torbayı indirirken Kadın mahçup ifadesiyle konuştu. "Zahmet oldu size de çok sağolun."

 

" Ne demek yardımcı olabildiysem ne mutlu bana."

 

"Bu ses tonuyla biri daha söylüyordu."

 

Pek bir şey demedim. İnsana ses tonları tanıdık gelebilirdi bence.

 

Yardımlarımın karşılığında ısrarla kahve içmemi istedi. Ben de en sonunda kıramadım, kabul ettim.

 

" Hanım ağam ben buradayım."

 

Kadın şoförün cümlelerine şaşkınlıkla cevap verdi.

 

"Siz hanım ağamısınız?"

 

Cevap vermeden, sadece baş salladım.

 

"Pek de gençsiniz... Savaş ağanın karısı misiniz yoksa? Ay pek de güzelsiniz."

 

"Teşekkür ederim."

 

Hemende bildi kim olduğumu. Hayret doğrusu. Bu kadar hızlı tanımasını beklemezdim.

 

Yine içeri buyur ederek evine davet etti. Ben de reddetmedim. İçeri geçtim.

Kadın kahveyi verirken düşünceyle konuştu. "Sizi bir ağaya çok benzetiyorum, o da sizin gibiydi.

 

"Nasıl anlamadım?"

 

" Oturuşu, gülüşü, konuşma tarzı aynı onun gibi."

Ne dediğini anlamamıştım. Sanki kendi kendine konuşuyor gibiydi. " Kimden bahsediyorsunuz?"

 

" Çocukken tanıştığım bir ağaydı. Ergendi o zamanlar. 14-15 yaşlarında biriydi."

 

"Kim bu? İsmi ne?" Beni bu kadar kime benzetiyor merak ettim doğrusu. " Hazar ağa idi. Savaş ağa da tanıyor diye biliyorum.” Ben buz gibi kesilirken, birden Hayriye ablanın Hazar ağa dediğini anı hatırladım, bir de Savaş'ın ağzından çıktığı an. "Hazar ağamı? Savaş nerede tanıyor ki?"

 

"Bilmiyorum, ama sanırım Hazar ağa ona ağabeylik yapıyordu bir nevi.”

 

" Şimdi nerde peki?"

 

"Bilmiyorum, ben beş yaşlarındayken, bir kaç ay sonra buralardan gitmişti. Bir daha da dönmedi."

 

"Onu tanıyor muydunuz kimlerdenmiş?" Birden bire meraklanmam kızı şaşırtmıştı ama cevap vermeye devam etti. " Maalesef, o zaman çocuktum kimseyi pek tanımıyordum. Yeni gelmiştim buralara."

 

" Hım...anladım. " düşünceli bir şekilde yere bakarken, kız birden bire heyencanla yine konuşmaya başladı. "Ah! Bir de küçükken talihsiz bir berdel olmuştu."

 

"Nasıl yani?

 

"Hazar ağanın halası bir adama kaçmış, tabi yakalanmışlar. Kan çıkmasın diye büyükler berdele karar vermişti. Hazar ağam nasıl kahrolurum."

Kadın hikayeyi anlatırken, ben ise merakla onu dinliyordum.

 

" Halasına karşılık, küçük bir kızı istemiş Hazar ağanın dedesi.

 

"Küçük kız mı?" Hüzünle devam etti.

"Maalesef küçük gelin. Kız daha 12 yaşındaymış. Aileden başka bir kızda olmadığı için onu istemişler."

 

Elimle ağzımı kapatarak şaşkın halde onu dinliyordum. Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorlar. Günahsız bir meleği ateşe atarken hiç mi korkmadılar Allah'ın azabından?

 

" Neyse ki Hazar ağam o kızı hep kardeş gözüyle bakmış. Ona sahip çıkmış. O çocukluğunu yaşasın diye onu hep mahallenin kızlarıyla oynasın diye dışarı çıkartırdı. Ona hem abi hem baba gibi oldu." Bana yaklaşarak devam etti. "Dedesi evli barklı kızın dışarda oynadığı nerde görülmüş diye mızmızlanırken Hazar ağa dedesine karşı gelmiş. Kızı hep korumuş. ' O sizin izin vermediğiniz çocukluğu yaşayacak, o benim karımsa benim himayemdedir. Ona hiç bir şekildr kızmaya hakkınız yoktur. Eğer onu rahat bırakmazsanız bende buradan çekip giderim."

 

"Sahip çıkmış ona."

 

" Öyle. Küçük kız dışarda abi diye bir kere seslenmişti Hazar ağaya. Hazar ağa ona eğilip kısık sesle kızardı.

'Bana abi deme bir duyan olursa dedem çok kızar, ismimle seslen arkadaşın gibi.' Der dururdu."

 

Acıyla gülümsedim. Merhamet bir erkeğe ne kadar da çok yakışıyordu.

 

" Hazar ağa sayesinde herkes küçük kıza saygı duyuyordu. Hazar ağamı çok severdi ailesi. En çok dedesi severdi. Her dediğini yapar, söylediklerine ikna olurdu. Tabii Hazar ağam tatlı dilliydi. Herkes onu daha çok severdi bu yüzden.

 

"Peki onlara ne oldu? Şimdi neredeler?"

 

"Dedim ya bilmiyorum, küçüktüm o zamanlar. Zaten gittikten sonra da bir daha da geri dönmemişlerdi."

 

" Ailesini de tanımıyorsun?"

 

"Yok Hanımım, sadece dışarda bu olayları duyardım ve bazılarına tanık olurdum."

 

Dalgınca cevap verdim. "Anladım."

"Ama hanım ağam sizde Hazar ağamı görüyorum resmen. Tıpkı ona benziyorsunuz. Akrabası falan mısınız?

 

"Hayır, yani tanımıyorum onu."

 

"Anladım."

 

"Neyse çok kaldım, ben gideyim her şey için sağol."

 

""Asıl siz sağolun hanım ağam.

 

"Bak eğer herhangi bir şeye ihtiyacın olursa konağı biliyorsun. Çilem hanım ağamı göreceğim de gelirim."

 

"Sağolun hanım ağam."

 

Çocuğun kafasını okşayıp dışarı çıkarken kadın birden arkamdan seslendi.

 

"Erkek olsaydınız bu kadar benzerdiniz ona." Ben sadece bakakalmıştı ona.

Arabaya binerken bile onu izliyordum ve kafamı bir soruyla yorup durdum. Kimdi bu Hazar ağa? Neden karşıma bu kadar sık çıkıyor?

 

Amaan Çilem! Bir süre Hazar adaınca erkek var. Başka biridir bu. Ama bana da benzediğini söyledi. Off! Bu neydi şimdi?

 

Bu düşüncelerle boğuşurken konağa geldiğimizi bile fark etmemiştim. Kendi toparlayarak içeri girdim. Fakat konağa döndüğümde, Savaş hâla yoktu. Bu yüzden, o gelene kadar salonun balkonunda oturmaya karar verdim. Beklerken dinlenmişte olurdum. Ben bugünkü olayları düşünmeye dalarken Serpil'in kahvemi getirmesi ile kendime geldim.

 

Hazar ağayı düşünüp durdum.

Sanki onunla daha önce karşılaşmış gibiydim. İsmi bile bana dâha çok tanıdık gelmeye başlamıştım. Kadın hikayesini anlatırken bile onun sesini duyar gibi oldum. Bu adam niye bu kadar tanıdık oldu bana?

 

Kafam allak bullak olurken, Savaş ve Osman babalar konağa çoktan gelmişlerdi bile. Onları fark eder etmez hemen aşağı inerek Emine hanımlar gibi karşılamaya gittim.

 

Onları karşılarken Savaş'ın moralinin bozuk olduğunu fark ettim. Savaş üzgündü. Sanki bir şey olmuştu.

 

Yemek sırasında yüzümü ona döndüğümde de bana bakıp duruyordu. Dalgındı. Özellikle bana bakarken çok dalıyordu. Yine bana bakarken benim fark etmem ile dâha fazla bakmadan önüne döndü. Bu haline iyice endişelenirken elini tutarak kısık sesle konuştum.

 

"Sen iyimisin?"

 

Acıyla gülümseyerek elimden öperek konuştu.

 

"Merak etme iyiyim."

 

Yemeğine devam etmeye çalışırken hüzünle ona baktım. Sonra bir şey demeden yemeğime döndüm. Bir süre sonra da hiç kimse bir şey demeden odalarına geçti.

 

Odaya geçerken Savaş ceketini çıkartmaya başlamıştı. Bu fırsatı değerlendirerek son cesaretiyle konuşmaya çalıştım.

 

" Bugün nereye gittin?"

 

Bir an durdu. Sırtı bana dönüktü fakat bu haliyle bile gerildiğini anlıyordum. Derin bir soluk alarak ceketini yatağa bırakırken hiç bir cevap vermedi.

 

" Sana söylüyorum! Nerdeydin?" Üzgün ve dalgın bir şekilde bana döndü.

" birinin cenazasine, yakın bir arkadaşımın cenazesine gittim."

Hala moralsizdi ve de dalgın.

 

"Ne tesadüf ki babamlar da bir cenazeye gitmiş bugün. Hayret!"

 

Bir şey demeden, üstündeki kravatı çıkartıp kapıya doğru yönelecekken kolundan tutup durdurdum.

 

"Benden ne saklıyorsunuz? Hepiniz bir günde kayboldunuz ortadan! Uyandım sen yoksun; Emin, Polat abi yok.

Bizim konağa gittim annemler yok. Bu kadar tesadüfün sebebi nedir?"

 

Yüzünü çevirip bana baktı. Benim için üzülüyor gibiydi. Bana böyle baktığını hiç görmemiştim. Her an yıkılmamdan korkar gibi...

"Annenlerin akrabası, benim de arkadaşım. Tamam mı?"

 

" Madem bu kadar yakın, beni niye götürmedin."

 

"Neden istiyorsun?"

 

" Savaş! Ben senin karınım... kağıt üstünde de olsa karınım. Benim de yanına gelmem gerekiyordu anladın mı? Hele de annemlerin de akrabası ise hayli hayli gitmem lazımdı. Öyle değil mi?"

 

" Gelmen gerekseydi gelirdin. Bu arada karımmış gibi davranmayı bırak artık. Bana diyorsun ama sen de kendini bu oyuna fazla kaptırıyorsun."

 

"Haklısın gerçek karın değilim, ama bana saygı duymak zorundasın! Beni yok sayamazsın!"

 

" Seni yok saydığım yok! Sadece senin gelmene gerek duymadım!"

 

" Bıraksaydım da ona ben karar verseydim!"

 

Ben de o da öfkelenmeye başlıyorduk. İkimiz birbirimize öfkeyle bakarken yürüyerek bana doğru gelmeye başladı. Ben ise ondan uzaklaşmak için geri geri giderken sırtımın duvara yapışması ile durdum. Ürkekçe yutkunurken öfkeli gözlerle bana doğru eğildi.

" Seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokma Çilem Yaman."

 

Çilme Yaman! Bir şey var, bunda artık çok emindim. "Çilem Yaman?"

Alayla sırıttı. " Evet, niye hoşlanmadın mı? Benimle gerçek bir şey bile yaşamadın, benim gerçek karım değilsin niye alınıyorsun?"

 

Bunu söylediğine inanamıyordum.

 

" Haklısın, ben asla Efeoğlu olmayacağım, bir yıl sonra Çilem Yaman bile olmayacağım. Ama asıl konumuz bu değil, arkadaşım dediğin kişi kim Savaş? Benden bunu niye saklıyorsun? "

 

Biraz dâha eğilerek konuşmaya devam etti.

 

" Sen niye bu kadar inatçısın, niye her şeyi sorguluyorsun. Merak etmek o kadar iyi değil. Hele de senin için.

" İsmi ne?"

 

" Çilem!"

 

"Niye ismini bile söylemeye tenezzül etmiyorsun?... ben aptal değilim Savaş, bir şey var. Bir şey saklıyorsun benden, ne o!"

 

Savaş öfkeden bağırıp duvara vurmaya başlarken korkuyla gözlerimi yumdum. Ben bu haline dehşetle tanıklık olurken benden ayrılarak kapıyı ardımdan çarpıp gitti.

 

Benden bir şeyler saklamaktan nefret ediyordu. Bu çok belliydi.

 

Kötü bir şey oldu. Bu da çok belli ve benden de itinayla saklanıyordu. Bıkkınca soluk alırken en sonunda ailemin konağına gittim. Efeoğlu konağında olmam benim için iyi değildi. Konağa gitmek için bir şekilde arabayı alırken, korumalar da Savaş'ı takip etmemi zannederek engel olmadılar.

 

Bunun vermiş olduğu rahatlıkla direk konağa gittim. Nihayet konağa geldiğimde Reha abimlerle karşılaşmıştım. Babamlar hâla gelmemişti. Sadece Reha abi ve Ahmet gelmişti.

 

Reha abi beni şaşkınlıkla karşılarken ben ise bir şey söylemeden Reha abiye sarıldım. Süt kardeşim olduğu için bundan rahatsız olmamıştım. Zaten kuzenim değil kardeşimdi. Hem de süt kardeşim.

 

O şaşkınlıkla bana bakarken ben ise onları özlediğimi bu yüzden gelmek istediğimi söyledim. Fakat o da biliyordu ki tek başıma gelmem hayra âlamet değildi.

 

Biraz kamelyaya geçip otururken Yengem, Zara ve diğer kızlar da yanımda oturarak neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Fakat hiç bir cevap vermemiştim. Bu sessizliğim Reha abimi kızdırmaya başlamıştı. Her ne kadar bir şey olmadığını, sadece onları özlediğimi söylesem de pek inandıramamıştım ve zaman geçtikçe pişman olmaya başlamıştım. Sanırım buraya gelmem hiç de doğru değildi.

 

Bir süre dâha oturduktan sonra Savaş'ın bağırış sesleri gelmeye başladı.

 

"Reha! Çilem'i bana ver hemen!"

 

Savaş'ın sesi ile korkudan ayaklanarak aşağı indim fakat maalesef Reha abim benden önce davranmıştı. Eliyle durmamı işaret ederek dışarı çıkmıştı.

 

Bende arkasından insem de, Reha abimin öfkelenmesinden korktuğum için dışarı çıkamadım. Kapının açık olması sayesinde onların seslerini duyabiliyordum sadece.

 

" Çilem'e ne yaptın sen? Ben sana emanet etmedim mi onu! Böyle mi sahip çıkıyorsun ona!"

 

" Reha hiç bir şey bildiğin gibi değil!"

 

" Neyi bileyim artık! Kızcağızın bu saatte buraya gelmesine sebep olmuş ne yaptın!"

 

" Reha! Herşey yanlış anladın diyorum sana! Kavga çıkartmaya gelmedim. Çilem'i alacağım ver karımı hemen!

 

" Ne karısı lan!"

 

Sesini alçaltarak konuşmaya devam edecekken bir şey fark etmiş gibi arkasına dönerek bana baktı. Şaşkın bir şekilde ona bakarken, dilim tutulmuştu resmen. O bana bakmaya devam ederken yutkunarak konuşmaya çalıştım.

"Abi her şeyi çok yanlış anladın sen."

 

Sözlerimi aldırmadan arkasına dönerek, Savaşla konuşmaya devam etti. "Beni takip et!"

 

Arabaya binerek konaktan uzaklaşırken, bir şey demeye fırsat bulamadan Savaş da arkasından gitti.

Bense sap gibi ortada kalmıştım. Bir süre böyle kalırken hemen kendime gelip anahtarı alarak hızla arakalarından gittim. Kızlar beni ne kadar durdurmaya çalışsa da kimseyi dinlemiyordum. Bugün bu konuyu tatlıya başlamalıydım.

 

Onları takip etmeye başlarken fark edilmemeye çalıştım fakat öfkeden beni gördüklerini pek sanmıyordum.

 

Hızla bir yere park edip arabadan indiklerinde ben de durdum ve bir yere park ederek onları takip etmeye başladım.

 

Ağaçların oraya gittiklerinde, Reha abim Savaş'ın yüzüne birden yumruk attı. Ben korkuyla onları durdurmaya çalışırken Reha abinin sözüyle yerimde donup kaldım.

" Sana ne dedim ben! Çilem'e sadece bir yıl sahip çıkacaksın demedim mi!"

 

Dizlerim titremişti. Neye uğradığımı şaşırdım. Şaşkın halde onları dinleyebildim sadece.

 

"Kaçırılma gününde seni aradım lan! Sana güvendim! Çünkü senin ona yan gözle bakmayacığına inandım, senin dürüst ve mert olduğunu sanıyordum. Sözünün eri bir adam sandım lan seni!"

 

"Öyleyim lan! Öyleyim! Ona hiç birşey yapmadım!"

 

Ben hâla dehşetle onları dinlerken, Reha abi birden Savaş'ın yakasına yapışarak konuşmaya devam etti.

 

"Madem öylesin, bu kız gece gece ne diye geldi konağa? Doğruyu söyle, ona zorla sahip olmaya mı çalıştın lan!"

 

Reha abinin gözleri sinirden kıpkırmızı kesilmişti. "Söyle! Ona zorla sahip olmaya mı çalıştın! Söyle!"

 

"Reha!.. Reha!.. Kendine gel! Benden bahsettiğinin farkına var! Ben böyle bir şerefsizlik yapar mıyım lan?"

 

Yine birbirlerinin yakasına yapışırken, silahların çekilmesini beklemeden müdahale etmeye çalıştım. Fakat tam bir kaç adım atıp onları durduracakken, Reha abinin beni tekrar şaşırtması ile yerimde donup kaldım.

 

" Bir tek bana değil, ona da söz verdin. Ona sahip çıkacağına dair bir söz verdin!"

 

Kimden bahsediyordu bunlar? Kime söz verdi Savaş?

 

" En çok onun emaneti Çilem!"

 

" Kime söz verdiniz Abi? Kimin emanetiyim ben?"

 

Savaş ve Reha abim sesimi duyar duymaz dehşete kapılırken ben ise dehşetle bakmaya devam ettim.

" Senin ne işin var burada, sana gelme demedim mi ben!"

 

" Soruma cevap verin? Kime söz verdiniz. Kime?"

 

 

Loading...
0%