@maviay_63
|
Sabaha doğru uyanırken nerde olduğumu ilk başta anlamamıştım. Biraz etrafa bakındığımda bir yatak odasında olduğumu sonradan idrak ettim. Savaş'ın beni getirdiğini anlamıştım. Esneyip biraz gerildikten sonra ayağa kalkarak etrafı kolacan ettim. Masada duran erkek parfümleri ve diğer gereçlerden Savaş'ın odasında olduğunu anlamıştım.
Bir süre gerildikten sonra kendime gelerek elimi yüzümü yıkadım. Sonra da dışarı çıkıp, aşağıya salona indim. 'Sabah ne kadar da farklı görünüyor böyle' diye şaşkınlıkla içimden geçirirken etrafı bakınmaya devam ettim. O sırada mutfakta güzel bir şey kokuyordu. Biraz dikkat edince kokusunun sucuk olduğunu fark ettim.
Salona açık mutfak tezgahında kirli bulaşıkları lavaboda fark edince şaşırmadan edememiştim. Savaş kahvaltı mı yapmıştı?
Dışarı çıkarak nerde olduğunu anlamaya çalışırken, kahvaltı tabaklarını masaya indirmesini şaşkınlıkla izledim. O ise beni fark ettiğinde sırıtarak tekrar işine döndü. " Ne o, neye daldın öyle?" Sorusuyla anca kendime gelmiştim.
"Sen kahvaltı mı hazırladın?" Diye başka soru yoneltirken sırıtarak bana döndü.
" Bunda şaşılacak ne var? İstanbul da her gün hazırlıyordum, malum yalnız yaşıyordum."
" Ne bileyim! O zaman hizmetçilerin vardır diye düşündüm."
Gerçi bunu hiç düşündüğüm de yoktu ya neyse. Pot kırmaya gerek yok Çilem'cim.
" Kendim hazırlamayı severim, kafamı dağıtıyor."
Tek kaşım havada onu izlemeye başladım, o ise bardaklara çayı dolduruyordu. "Otur hadi, acıkmışsındır."
Hâla şaşkınlığımı korurken masaya geçip oturarak, mis gibi kokan krep ve sucuklu yumurtayı çatallamaya başladım.
Açık havada ilk defa başbaşa yemek yiyorduk ve bu...bu çok güzel bir andı. Onun yanında huzurlu olmak kadar güzel bir şey yoktu benim için.
" Beğendin mi?" Savaş'ın sorusuyla lokmamı hızlıca çiğneyerek cevapladım" Nefis olmuş. Beş yıldız on numara!"
" Beğenmene sevindim." Gülümseyerek yemeye devam ettim. Aradan yarım saat sonra da masayı toplayarak bulaşıkları koyulduk. Aslında daha çok ben konulmuştur bulaşıkları, Savaş ise ahıra, atlarla ilgilenmeye gitti.
Bir süre sonra bende yanlarına giderek onları izlemeye başladım. Fakat Soylu'ya çok fazla yaklaşamadım. Fakat Savaş'ın sesiyle çok kalmamıştım. " Ne zamandandır oradasın?"
" Yeni geldim sayılır." Diyerek biraz daha yaklaşırken hala mesafeliydim. Savaş ise yaklaşmakta çekindiğimi fark ettiğinde, sırıtarak Soylu'yu sevmeye başladı.
" Hâla korkuyor musun Soylu'dan?"
" Yok canıım! Niye korkayım? Alt tarafı bir at." Diyerek omuz silktim. O da bu halime yine sırıtarak Soylu'ya döndü.
"Soylu, anlaşılan karımı çok korkutmuşsun. Yanına bile yaklaşamayır kızcağız."
O pek kıymetli atıyla konuşurken sinirle gözümü kıstım. " Yok öyle bir şey! Sadece benden rahatsız olmasını istemiyorum o kadar."
Cümlemi bitirirken Savaş, Soylu'nun eyerini tutarak yanıma yaklaştı. Ben ise korkuyla gerilerken Savaş yanıma yaklaşarak belimden tuttuğu gini Soylu'nun sırtını bindirdi. Sonra da Soylu'yu biraz dâha severek sakinleştirmeye çalıştı. Ben neler olduğunu anlamadan Soylu'nun sırtımda bulurken, o da hemen Soylu'ya binerek eyeri sirkeleyerek"Deh!" Dedi ve ilerlemeye başladı.
Eğere sıkı tutunarak verdiği talimatları dinlemeye başlarken, önceleri beni biraz gezdirmeye çalıştı. Sanırım alışmam içindi. Daha sonra da yavaş yavaş hızlandırmaya başladı. Öyle böyle bir süre sonra yaylaya kadar da ilerlemiştik.
Dere kenarındaki yaylaya geldiğimizi fark ettiğimde gülmeden edemedim. Kim bilebilirdi ki Savaş'ın eşim olacağını?
" Burayı hatırladın mı?" Savaş'ın sorusuyla düşüncelerimden çok kısa sürede sıyrılırken etrafa bakınmaya başladım. " Buraya sık gelir misin?"
Savaş aşağı inerken beni de indirdi ve sonra Soylu'yu ağacın yanına bırakıp eyerini bağlayarak hemen cevap verdi. "gelir miydim? Hâla geliyorum."
" Neden?"
Savaş tek kaşı havada bana bakarken bir süre sessizleşmiştik. Sonra yine konuşmaya devam etti. " Çünkü annem ve babam ile geldiğimiz özel bir yerdi. "Eliyle, Soylu'nun olduğu tarafı göstererek devam etti. " Annem hep burda otururdu. Yeri hiç değişmezdi. Genellikle piknik yapmak için geliriz buraya. Canım annem... burda oturup kitap okurdu. Bazen de bir şeyler örer ya da başka şeylerle uğraşırdı." Acıyla gülümseyerek devam etti. " Annem bir şeylerle uğraşmayı severdi. Boş duramazdı."
Gözlerinde derin bir hüzün dolarken onun adına çok üzülmüştüm. İçimde bir şeyler parçalanmıştı sanki. Onu bu halde görmektense ölmeyi tercih ederdim herhalde.
Bir süre derinlere dalarken, Savaş'a bakarak huzurla gülümsedim. Annesini tanımayı çok isterdim. Fakat birbirinizi görmek nasip değilmiş.
"Annen, iyi bir kadına benziyor."
" Öyledir." Diyerek bana döndü. Sonra tekrar Soylu'nun olduğu tarafa baktı ve yutkunarak devam etti. " Burda olması için her şeyimi verirdim."
Acıyla yutkunup, omzuna hafifçe dokunarak konuşmaya çalıştım. "Bunun için çok üzgünüm."
Bunu demem ile boynunu çevirerek süzülen göz yaşlarını saklarken acıyla yine yutkundum.. Annesini ne kadar özlediği çok belliydi.
Kendini toparladıktan bir süre sonra Soylu'yu severek konuşmasına devam etti. "Bu hayatın kalabalığında herkes yapayalnız. Herkes...fakat acı olan kimsenin bunu farkında olmaması. Ya da fark etmek istemiyor olmasıydı.
" Kendini burada yalnız mı hissediyorsun?"
Acıyla gülümsedi. " Ben hep yalnızdım." Cevabından sonra Soylu'yu dönerek sevmeye devam etti. "Annemin ölümünden sonra bu duygu içimden hiç çıkmadı."
Soylu'nun yelesini usulca sevmeye devam ederken, yanına yaklaşarak karşısına geçtim. Bir kaç adım dâha yaklaşırken, Savaş ise ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.
Hadi Çilem, yapabilirsin. Sadece sarılacaksın. Bunun ona iyi geleceğini iyi biliyorsun. Çünkü senin de hep ihtiyacın oldu.
Savaş merakla bana bakarken, usulca boynuna sarılarak teselli etmeye çalıştım. " Herşey geçecek. Hem de herşey. İnan bana bir gün o yalnızlığın bitecek. Bunu iyi biliyorum. Acılar kalıcı değildir Savaş, yalnızlık hiç değildir."
Savaş'ın ne diyeceğimi merakla beklerken dâha sıkı sarıldım. Evet, bu sefer ben sarıldım. Ben sevdiğimi hissettirdim. Üstelik bu birden olmuştu. Plansız, programsız... Bunu yapmam gerektiğini biliyordum sadece.
Savaş bir süre tepkisiz kalırken derin bir soluk alıp, belime sarılarak karşılık verdi.
" Annemin seni görmesini isterdim."
Huzurla gülümsedim. " Ben de görmek isterdim."
🦋🦋🦋🦋🦋🦋
Arabaya binip evin yolunu tutarken Savaş radyodan kürt şarkılarını açarak eliyle ritim tutuyordu.
Yayladan ayrılıp çiftliğe geçtikten saatler sonra eve dönmek için yola koyulmuştuk.
" Keyfin yerine geldi bakıyorum?"
Savaş bu sorumla bana dönerek sırıtırken tekrar yola baktı. " Arada olur öyle."
Ben de sırıtarak koltuğa yaslanırken şarkının akışına bıraktım kendimi.
hêvîdar hêvîdarim ez ji bona te brîdar brîndarim ez ji bona te sozdar sozdarim ez ji bona te ax ez aşiqi çavê teme
pismamo lo pismamo pismamo pismamo kuro zû were vir yemano pismamo lo pismamo pismamo pismamo kuro em birevin ehmedo
umutlu umutluyum senin için yaralı yaralıyım senin için sözlü sözlüyüm senin için
pismamo lo pismamo pismamo çabuk gel burası yaman pismamo lo pismamo pismamo gel kaçalım biz ahmedo
Gözlerimi kapatarak dinlemeye devam ederken yaşadığım bunca ömrü düşündüm. Hayatı sorgular oldum birden. Neden yaşıyorduk biz? Neden geldik ki bu dünyaya? Bunca acı, bunca üzüntü niye vardı ki? Peki biz insanlar? Bizler neden birbirimize acı çektirip duruyoruz? Bir kadın ile erkek arasında ayrımcılık yapacak kadar zavallı duruma düştük? Bir erkeği, erkek olduğu için taçlandırırken , kadını kadın olduğu için dışladık, kısıtladık. Amaç korumak olması gerekirken, menfaate dönüştürdük.
Peki erkeğini soy ismi var diye mi önde oluyor? Soy ismin devam ederse ne olacak peki? Toplum tarafında anılırsın, övülürsün ve oğluna kolay kolay laf gelmez. Aslında bir şey fark ettim de insanlar toplumun değer yargılarına göre değer biçiyordu. Halbuki toplumun da senin benim gibi bir bireyden oluştuğunu unutuyorlardı.
Peki toplum tarafından anılman sana ne fayda sağlayacak ki?Gururlanacaksın, keyfin yerine gelecek, peki sonra? Sonra ne olacak? Hiç bir şey. Eskisi gibi yaşamaya devam edeceksin.
O da insan halbuki. Onun da hakkı var. Kadının da sevgiye ve saygıya ihtiyacı var ve bu onun da hakkı. Fakat insanlığın her devrinde her yerinde kadın namus olarak anıldı. Batılıların filmlerini izlerken bile görür insan. Şu modern toplum denilen yerde bile erkek her hakka sahiptir fakat kadının hakları kısıtlıdır. Erkek her hatayı her günahı işler, fakat kadına gelince kötü anılır. Tabii asıl niyetim burda bile bile yanlışlar yapmamız gerektiği değil. Elbette insan oğlu doğruyu yapsa onun için dâha iyi ama, kadın denilince, sadece nefes alıp doğum yapan, ev işleriyle uğraşan biri olarak görünmesi acı bir şeydi. Halbuki dinde bile rabbim bize de namazı emretmiş. Kendinden uzaklaştırmamışken. Bu insanlara ne oluyor da kadını bir obje gibi, değersiz varlık gibi görüp, dışlıyoar. Ne kadar da aptalca problemlerinizi var böyle. Gerçekten biz insanoğlu hep ziyandayız.
Kadın ve erkek eşit değil. Kadın ve erkek özeldir. Kadın ve erkek hak ve adalet karşısında eşit muamele görmeli. Kadın olsun erkek olsun, önce insan olarak bakmalıydık. Duyguları olan, acı duyan, üzülebilen bir insan olduğunu algılayabilmemiz gerekirdi. Önemsememiz gerekirdi...
Kadın erkek sadece değil. Hiç bir insan eşit değildir. Burda demek istediğim, karakter bakımından olsun, hayata bakış açısından olsun ve de diğer konularda olsun. Hepimiz farklıyız. Eşit olan haktır, muameledir. O muamele de nezaket ve anlayıştır aslında.
Kadın ve erkek birbirini tamamlayan iki farklı dünyadır. Birbirini tamamlayan iki bütün.
" Çilem, geldik."
Dalgın düşüncelerimden sıyrılırken Savaş'ın arabanın dışında beni beklediğini yeni fark ettim. Fark eder etmez de hemen arabanın kapısını açıp, Savaş'ın yanında yürüyerek içeri geçtim. Bir süre sonra odalarımıza geçerken, kıyafetlerimi değiştirerek dolaptan başka kıyafetler çıkardım. Savaş da bir telefon konuşması için bir süre dışarı çıktı.
Ben ise üzerimi değiştirdikten sonra dışarı çıkarak salona indim. Salonda bir süre kimsecikler yoktu. Ben ve Esra vardı sadece, dâha sonra ailenin geri kalanı da gelmeye başlamıştı. Akşam yemeği için hazırlıklar başlarken havadan sudan hoş beş ediyorduk.
"Bak kızım, bu zıbını bebeğine aldım. Biraz erken belki ama bir tane bulunsun istedim."
Babaannenin aldığı zıbını elime alırken kapıdan gelen bir ses ile duraksadım. "Babanne, diğer torununa da bir şeyler almadın mı?"
Herkes nefesini tutmuş gelen sesin sahibine bakarken ben de dönüp kalmıştım. O keskin ve kurnaz bakışlarıyla karşımızda duran kadın karşımızda dururken, bir gram utanması yoktu. Herkes şaşkın halde bu utanmaz kadına bakarken babaanne sessizliği bozmuştu.
" Senin ne işin vardır burada? Buraya gelmeyeceğini söylemedim mi sana!"
Alev yarı kurnazca yarı şaşkınca sırıtırken ben ise ağzım açık Alev'e bakıyordum. İnsan daha ne kadar yüzsüzleşebilir böyle?
" Babaanne, ben senin beni çağırdığını zannetmiştim. Korumalar getirdi beni buraya."
" Kimin emriyle! Hangi cürretle benden izinsiz getirirler!"
İki koruma kapının önünde belirirken Reyyan ana hiddetle konuşmaya devam etti.
" Ben babaanne...ben dedim."
Merdivenlerden aşağı inen Gülsüm'e baktığımızda şaşkınlığımız daha da artmıştı. Gülsüm usulca aşağı inerken ben ise gözlerimi ondan ayıramıyordum. Bunları Gülsüm mü söylüyordu?
Reyyan ana da benim gibi dili tutulmuşcasına gelinine bakarken ne diyeceğini bilmiyordu.
" Ben onu getirttim. Doğuma kadar burada kalacak."
Reyyan ana bizim gibi hayretler içinde onu izlerken, kimse ne diyeceğini bilememişti.
Nihayet Reyyan ana konuşurken, biz ise Gülsüm'e şaşkınca bakmaya devam ediyorduk. " Gülsüm, kızım sen iyi misin? Sen ne dersin!"
" Gayet kendimdeyin babaanne. Alev burda, bu konakta kalacak ve bebeğini burda doğuracak."
" Birden bire bu fikrini değiştiren nedir gelin? Daha düne kadar kendini öldurecektin az kalsın!"
Hepimiz merakla Gülsüm'ün cevabını beklerken, o ise bıkkınca bir soluk vererek konuşmaya devam etti.
" Karnındaki bebek, benim çocuklarımın kardeşi. Her ne kadar bu durumdan memnun olmazsam da çocuklarımı kardeşlerinden ayrı koyamam. Buna hakkım yok "
" Kızım! Çocuklarını kardeşinden ayıran yok! Elbet birbirlerini görecekler fakat bu...bu..."
Reyyan ana geri kalanından ne söyleyeceğini bilmezken Gülsüm konuşmaya devam etti.
" Biliyorum babaanne, benim için çok şey yaptın. Benim iyiliğimi için söylediğini de biliyorum. Fakat son kararım budur. O burda kalacak ve Polat da eve geri dönecek."
Ben istemeden sesli bir şekilde "Yuh!" Dediğimde herkes şaşkınlıkla bana baktı. Babaanne de bana dönerken tekrar Gülsüm'e döndüm. " Kızım, sen iyi değilsin. Gel odana götürelim seni. Kafanı topla sonra konuşuruz."
Reyyan ana Gülsüm'ü odaya götürmek için hareketlenmeye başlarken ben de şoku üstümden atarak Gülsüm'ün yanına gittim.
" Kafayı mı yedin! Kendinde misin sen?"
" Ben son kararımı verdim Çilem. Alev burada kalacak."
Gülsüm'ü yine hayretle bakarken kafam iyice karışmıştı. Bu kız az daha kendini öldürecekti. Şaka mı bu!
"Gülsüm, kendine gel. Bu kadını yanında, yamacında olmasına izin mi vereceksin?"
" Evet, gerekirse vereceğim Çilem."
Başımı iki yana sallayarak cevap verdim. " Sen gerçekten kafayı yemişsin. Sen iyi değilsin Gülsüm."
Reyyan ana adamlarına dönerek Alev'i geldiği yere geri götürmesini emretti. O sırada Gülsüm sinirlenerek korumaların önüne geçerek gitmesin izin vermedi. " daye, Alev burada kalacak. En azından doğuma kadar. Bu benim kararımdır."
Herkes hayretlerle onu izlerken, ben de bir o kadar hayretle onu izliyordum. Gülsüm, Alev'in omzunu sararak onunla yürürken merdivenlere yavaş yavaş çıkıyordu. Biz ise bildiğin mal gibi kalmıştık.
" Gerçekten mi? Gerçekten sadece izleyecek miyiz?"
Reyyan ana ve diğerleri bana dönerken ben ise cevap bekliyordum.
" Bir süre böyle kalsın. Bakalım ne olacak. Sonra etraflıca konuşuruz bu konuyu."
" Babaanne, Gülsüm'ün kendinde olmadığının farkındasın değil mi? Böyle mi bırakacağız?"
" Evet, dediğim gibi bir süre böyle kalsın. Hiç birimizi dinleyeceğini zannetmiyorum."
Gülsüm'ün gözden kaybolduğu koridora izlerken, hâla ne diyeceğimi bilememiştim. Durumu mu kabullendi bu? Fakat babaanne bile onun yanında. Niye bunu yapıyor ki?
" Evet hıhı, hazırladığımız projeyi yarın sunacağız. Bunun için çok dikkatli olun, son derece önemli bir proje. Başka bir sorun var mı?...tamamdır o zaman yarın görüşürüz hoşçakalın."
Herkes Savaş'a bakarken ben ise bu durum rağmen ister istemez sırıttım. Tabii biraz da sinirlerim bozulmuştu.
Savaş ise onu izlediğimizi fark ettiğinde, korkuyla onu izleyenlere baktı. Sonra şüpheyle konuştu. " Bir sorun mu var?"
Kollarımı bağlayarak sinirle güldüm tekrar. Evet bir sorun vardı. Hem de büyük bir sorun...
|
0% |