Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@maviay_63

Ben şaşkın gözlerle ona bakarken o da beni sonradan fark etmiş olacak ki hemen sakinleşmeye çalıştı. Sonra yavaş adımlarla yanıma yaklaştı. Ben ise istemsizce geri geri gidiyordum. Bu Savaş benim bildiğim Savaş değildi. Karşımda bambaşka biri vardı sanki.

 

Fakat bir süre sonra kendimin farkına vararak saçmalamaya başladığımı yeni idrak ettim.

 

Saçmalama Çilem! Az önce ne yaşamak üzere olduğunun farkında mısın? Az daha...az daha sana saldıracaklardı. Sen hâla ne düşünüyorsun!

 

Hıçkırarak elimi yumruk yaparken, Savaş bana daha çok yaklaştı ve sakince karşımda durdu. Ben dolmuş gözlerimle ona bakarken, o ise bana sarılarak hemem sakinleştirmeye başladı. Şokta olduğumu o zaman anlamıştım.

 

Bana sarıldığı an, hıçkırarak deli gibi ağlamaya başlayıp derin nefesler almaya çalıştım. Kendime gelemiyordum. Hâla ürkekce hareket ediyordum.

 

Savaş bedenimi tamamen sarılırken, ben ise olayın şokunu atlatmak için karşılık vererek ona sıkıca sarılmaya çalıştım. Yutkunarak Savaş'ın omzuna sarılırken, Savaş ise dizlerimden kaldırarak kucağına aldı. Ben hâla ağlayarak hıçkırırken, Savaş da sırtımı sıvazlayıp sakinleştirmeye çalışarak yürümeye başladı.

 

Ben kan ter içinde kalırken, Savaş ise boynuma bir buse kondurarak daha çok sarılmaya çalıştı. Bana neler olduğunu bende anlamamıştım. Bilmiyorum, sanki bu korkunç duyguyu daha önce de yaşamış gibiydim. Birilerinin beni zorla almaya çalışması duygusuna hiç yabancı değildim.

 

Savaş şoku atlattığımı anlayınca biraz daha bekleyerek arabanın ön koltuğuna bindirdi. Sonra da kendisi şoför koltuğuna geçerek yerini aldı.

 

Onun sarhoş olduğunu anca idrak ederken, şoku üstümden atarak durdurmaya çalıştım. " Savaş bu halde olmaz, bırak ben süreyim."

 

Komiksin Çilem. Sanki sen çok sağlamsın ya! Az daha bayılacaktın kendini zor tuttun.

 

Yüzüme bile bakmadan kontağı çevirirken, arabayı çoktan çalıştırmıştı bile. Ben ise en sonunda göz devirerek sırtımı koltuğa yasladım ve kollarımla bedenime sarılarak sakinleşmeye çalıştım.

 

Tam o sırada arabayı öyle bir gazladı ki neye uğradığımı şaşırmıştım. Arabayı deli gibi sürmeye başladığında korkum kat be kat artmıştı. Adam sağ ve sol dönüşlerinde bile öyle hızlı dönüyordu ki kafam nerdeyse kenarlara çarpacaktı. Neyseki arabanın üst kolluklarını tutunarak zar zor durduruyordum kendimi, fakat kolum da bir kırılmadı değil. Sadece kırılma sesleri gelmedi o kadar.

 

Savaş yavaşlamamı söylememe rağmen devam ederken, dakikalar sonra ani bir frenle içimizi dışımıza çıkardı sağolsun. Araba nihayet dururken, rahat bir nefes alarak saçlarımı arkaya alıp düzelttim. Savaş ise önce koltuğa yaslanıp, sonra da derin bir soluk alarak aşağı indi. Ben de ardından inerek arabanın yanında onu izlemeye başladım.

 

Yine o dere kenarına gelmiştik. Yarım kalan yere. Belki de ikimiz için hâla yarım kalan yere.

 

Ya da belki sen bu olayı fazla içselleştiriyorsun Çilem'cim. Ne dersin?

 

" Burası! Herşey burada başladı. İşte burada!" Hâla sarhoş kafayla konuşurken, iyice kendinden geçtiğini anlamıştım.

 

Az önce adamlarla dövüşen bu adam mıydı? Üflesen düşecek bu adam!

Sanırım kontrollü deliriyor.

 

" Herşey burada başladı işte!" Diyerek gökyüzüne bakarken biriyle konuşuyor gibiydi ve acı çekiyordu sanki, bunu anlamıştım çünkü sesi hiç duymadığım kadar hüzünlü çıkıyordu. Biraz da ağlamaklı.

 

"Gerçekleşen düşler, burda mı son bulacak?" Kendi kendine sorgularken benim burda olduğumu yeni fark etmiş gibi duraksayarak bana döndü. Sonra usulca yanıma gelerek biraz durdu.

 

Ben merakla ne diyeceğini beklerken elini belime dolayarak kendine yaklaştırıp sorusunu yineledi.

" Herşey burda mı son bulacak Peri kızı?"

 

Sesi acıklı gelirken, içimde bir şeyler parçalanmıştı sanki. Çaresizliği dudaklarının arasında işitirken kulaklarım bile sağır olmak istedi bu acıya.

 

Ah Çilem, sen bu adama ne yaptın?

 

Savaş'a çaresizce bakmaya başlarken, o ise kalbimin üstüne (yani gerdanıma) dokunmaya çalışarak, usulca kulağıma fısıldamaya başladı.

 

"Bu kalp taştan mı be kadın!" Kısık sesine rağmen sesli çıkan sözlerine yutkunurken, eliyle belime daha çok sarılarak konuşmaya devam etti. ben ise refleksle omzuna dokundum.

 

" Bu kadar mağlubiyete bir tepki bile vermiyor." Acıyla gözlerimi yumarken, afallamıştım. Ne diyeceğimi bilememiştim.

 

" Sen bu kadar saf mısın ki sana aşık olduğumu bile anlayamadın Peri kızı?" Son cümlelerinden sonra saçlarımı koklayarak sarılırken bir süre öylece durdu. Benim kalbim ise deli gibi atarken, donup kalmıştım.

Savaş benden biraz uzaklaşırken yüzü yere düşmüştü. Dalgınca ve umutsuzca...

 

Biraz yaklaşarak çenesini tutup gözlerine ciddiyetle baktım. O ise şaşkınlıkla ve merakla beni izlemeye başladı. " Belki de bu mağlubiyeti ayıkken duymak istiyorumdur. Üstü kapalı cümleler olmadan, benimsin, bana aitsin demeden. Sadece aşığım diyerek." Yutkunarak son cümlelerimi sarf ettim. "Belki de ayıkken aşık olduğunu duymak istiyorumdur."

 

Belimdeki elini gevşetirken konuşmaya devam ettim. " Belki ayıkken doğru düzgün bir cevap verebilirim."

 

Evet, yelkenleri suya indirmiştim artık. Sanırım ebe kadın biraz olsun içimi rahatlatmıştı. Artık korkularımın üzerine gitmeliydim. Hem kim bilir? Belki herşey kafamdaki kadar büyük ve kötü değildir. Belki de korkularım sandığım kadar büyük bir şey değildir.

 

Savaş hâla şaşkınlıkla beni izlerken, düşüncelerimden sıyrılıp çenesini kendime çekerek yanağından usulca öptüm. Gözlerimi acıyla yumarken, bu yaptığıma hâla inanamamıştım.

 

Çenesini bırakıp uzaklaşırken, anlısını anlıma yaslayarak sırıttım. "Şimdi sen bu anıyıda hatırlamayacaksın. Öyle değil mi?"

 

Savaş bu söylediklerim ile şaşkınca bana bakarken konuşmaya devam ettim. " Seni değil bir kadının yanında, ortamında bile görmeye tahamül edemiyorum. Hâla da öyle."

 

Savaş hâla şaşkınlığını korurken gülümseyerek devam ettim. " Beni ben olmaktan bambaşka bir hale çevirdin."

 

Yanaklarını omzuna tutunurken konuşmaya devam ettim. " Eskiden aşktan, sevgiden korkan biriyken, Deli cesaretine sahip olan, aşka ve sevgiye aç birine çevirdin beni."

 

Yanaklarını avuçlayarak yanına yaklaşırken, ben bile ne yaptığımı anlamıyordum. Kendimi durduramıyordum. O da bambaşka bir olaydı işte. Sanırım bu sarhoşluğu beni cesaretlendiriyordu.

 

Yarın her şeyi unutmuş olacak...Öyle değil mi?

 

Amaan boşver! Bu anı da yaşamak lazım.

 

" Sanırım sen bir adım atmaya başladığında, ben de o adımı atmaya başlayabileceğim Çöl prensim."

 

" Çöl prensi?" Diye tereddütle sorarken, belime sarılarak kendine daha çok yaklaştırmaya başladı. Ben ise kıkırdayarak konuşmaya devam ettim. " Biraz uyumsuz olabilir ama rüyamda ıssız çölde dans ettiğim adam sendin Savaş Efeoğlu. Bu yüzden Çöl prensim oldun ve onun sen olduğunu bakışlarından anladım." Yanaklarını sevmeye başlarken şakağına anlımı yaslayarak konuşmaya devam ettim. "Ben sana aşık oldum Savaş Efeoğlu. Hem de deli gibi."

 

Eli gevşediğinde, bunu dememi beklemediği belliydi. Şaşkınlıkla bana baktı sadece. Ben ise konuşmaya devam ettim. " Ve acı olan ne biliyor musun? Bunu yarın hatırlamıyor olacaksın." Diyerek dudağından hafifçe öperek biraz uzaklaştım. Savaş hâla şaşkınlıkla bana bakarken ben ise sadece tepkisini izliyordum.

 

" Sen... sen bana aşık mısın?" Sarhoşluğunu üstünden çabuk mu attı bu? Şaşkınlığıyla bir an da ayıldı sanki.

 

Acaba bu sarhoş değil miydi ya? Valla bak rezil olurum. Bunu nasıl açıklayacağımı bilemem ben. Önce o söylemeli. Hem de ayıkken. Bütün bunlar ayıkken yaşanmalı, ben kabul edemem böyle!

 

" Ne anlamak istiyorsan." Diyerek omuz silkerken, Savaş ise şaşkınlığını hâla koruyordu.

 

Belimi bir andan bırakırken donukça bana bakıyordu sadece. Ben ne diyeceğini beklerken, o ise hâla olayı kavramaya çalışıyordu.

 

" Sen...ben..."

 

" Evet sen ve ben?"

 

"Ben rüyada mıyım acaba?" Haylazca sırıtırken biraz dalga geçmeye

karar verdim. " Evet. Bu rüya. Yine sarhoş olduğun için beni istediğin şekilde görmeye başladın. Yoksa hiç bekler miydin sana aşık olacağımı?"

 

Biraz dalga geçmekten zarar gelmez. Ne de olsa hatırlamayacak. " Evet olabilir. Geçen gün de sana aşık olduğumu ben söylemiştim. Hatta seninle birlikte de olmuştuk. Hah bir de çocuğumuz olmuştu. Bunların hepsi rüyaydı elbet."

 

" Bir dakika, sen rüyanda benimle..." Yüzüm bir anda kızarırken onu dövsemiydim, yoksa öldürsemiydim bilememiştim. Sinirlerim bozulmuştu.

 

Rüya Çilem'cim Rüya. Sen dua et rüya, adam bunca zaman zor dayanmış yanında! Ne bekliyorsun! Adam elbet seni isteyecek. Madonna mı olsun istersin?

 

Yok yok tamam bir şey demiyorum. İç ses haklı, burası hayal dünyası değil. Bir kadınla bir erkek öyle kuzu kuzu aynı yatakta yatamaz zaten. Rüyalarla yetindiğine şükretmem lazım.

 

" Sen şimdi beni rüyanda gördün öyle mi?" Çocuk gibi başını sallarken sırıtarak devam ettim. "Peki başka? Başka ne gördün?"

 

Dere kenarına bakarak derinlere daldı bir anda. " Annemi..."

 

" Anneni mi?"

 

" Annem de bazen rüyalarıma giriyor. Biz seninle başbaşa vakit geçirirken çocuklarımızı ona emanet ediyorduk. O da torunlarıyla doya doya vakit geçiriyordu."

 

Hüzünle onu izlemeye başlarken üzüldüm. Yine annesini hatırlamıştı. Gerçi aklından hiç çıktı mı o da meçhul.

 

"Acı olan ne biliyor musun? Onun bir rüya olduğunu her defasında biliyor olmamdı. Yine de yaşıyordum. Yaşamak istiyordum." Acıyla yüzünü eğerken gözünden süzülen bir kaç damla yaşı silerek ağacın oraya yürümeye başladı. Sonra da oturup, ağaca sırtını yaslayarak gökyüzünü izledi. Bir anlık göz yaşları kaybolurken, şimdi ise koca bir boşluğa bakıyordu.

 

Yanına gidip onu izlerken, gözlerini usulca yumarak başını yukarda tutmaya devam etti. Ben ise hüzünle izlemeye devam ettim. Çaresizliğini ve hayattan beklentisini kaybetmiş ruhunu...

 

Bir süre sonra ben de yanına oturarak ağaca yaslandığımda gözlerini açarak gökyüzünü izlemeye devam etti. Etrafta derenin şırıltısı ve cır cır böceklerinin sesi geliyordu sadece. Bir de bizim duymadığımız ama hissettiğimiz kalp atışlarımızın sesi vardı.

 

" Rüyam da hep seni ve çocuklarımızı görüyorum. Bir de her geçen gün güzelleşen kalbini." Gülümseyerek başımı omzuna yasladım. " Sen yanımda olduğun içindir."

 

" Peri kızı. Bugün beni övmekten hiç vazgeçmiyorsun bakıyorum."

 

"Yarın hiç bir şey hatırlamayacağın içindir."

 

Başına bana çevirerek hüzünle konuşmaya başladı. " Ne yani hatırlamamı istemiyor musun?"

 

" Aşk itirafını önce senin yapman lazım. Senden duymak istiyorum. Çünkü o zaman kalbim tatmin olur sevgine."

 

" Ya yarın her şeyi hatırlarsam."

 

"Sen de hatırlamıyormuş gibi yapar ve itirafların için hazırlıklara başlarsın. Fena mı?" Sırıtarak başını olumsuzca sallarken konuşmaya devam ettim. "Kendimi ilk on sekiz yaşındayken kadın gibi hissettiğimi zannetmiştim. Ama öyle değilmiş."

 

" Peki ne zaman hissettin?" Diye sorduğunda gülümseyerek cevap verdim. " Sana aşık olduğumda. Aşık olduğumda kadın olduğumu o zaman daha iyi idrak edebilmiştim. Çünkü sen bir kadına davranılması gereken hasassiyeti ve nezaketi hep gösteriyordun. Ben küçükken hep erkek olmak isterken, şimdi ise kadın olduğum için binlerce kez şükrediyorum. Çünkü seninle olamazdım. Senin yanında kadın olmak, kadının olmak bambaşka bir şey." Huzurla gülümseyerek yanağımı sevmeye başlarken, bir an yanağımdan usulca öperek konuştu. "Buna şaşıracaksın ama ben de seninle beraber bambaşka bir erkek oldum."

 

Gülümseyerek boynuna sarıldığımda o da kollarıyla bedenime sarılarak kokumu içine çekti. Sonra kendi kendine konuşurarak söylenmeye başladı. " Bu anı unutursam yuh olsun bana! Valla kendimi affetmem."

 

Bu haline gülerken, saçımı açarak, saçımı daha çok koklamaya başladı. Ben ise bu anın tadını çıkararak sarılmaya devam ettim. Belki de hiç hatırlamayacak olan bu anı...

 

🦋🦋🦋🦋

 

Savaş her şeyden habersiz uyurken, dün geceyi hatırlar mı diye sorgulamaya başladım. Yastığına sarılarak uyurken dün gece ne yaptığının bile farkında değildi.

 

Ağacın kenarında uzun bir süre otururken Savaş'ın uykusu yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Uyuklayarak omzumda yatmaya çalışırken ben ise zor bela arabayı götürerek konağa getirdim. Korumalar da durumun şaşkınlığıyla bize baktıktan sonra en sonunda yardım ederek kolunu omzundan alarak odamıza getirdiler sağolsunlar.

 

Şimdi ise Savaş hâla huzurla uyurken ben ise gülümseyerek onu izliyordum. İstemsizce gülümsememi kesemiyordum da.

 

Karnımda kelebekler uçuşuyordu sanki. Dün gece gercekten yaşandı mı diye sorgular oluyorum ara ara.

 

Hâla heyecanım devam ederken hemen ayağa kalkarak balkona çıktım. " Çilem, sende deli cesareti var valla. Sen dün gece nasıl konuştun öyle? Ben bile tanıyamadım seni." Yine gülümseyip derin bir nefes alırken içimde anlamlandırmadığım bir heyecan sarmıştı. Neyi anlamlandıramadın Çilem! Basbayağı dün gece yüzünden böylesin.

 

İceri geçip oda da deli gibi dolanırken, gözüme makyaj aynası çarpmıştı. Bir an kendime baktığımda ne kadar çöktüğümü fark ettim. Göz altlarım biraz kararmış. Yüzümdeki lekeler de göze batıyordu.

 

Derin bir soluk alıp, hemen sandalyeye geçerek makyaj yapmaya çalıştım. Fakat abartmamalıyım. olabildiğince hafif olmalı. Zaten makyajdan anladığım yok. İyice batırırım.

 

Yüzüme fondöten sürdükten sonra göz kalemi ve maskarasını sürerek biraz kırptım. Sonra zaten yavru ağzı pembesi olan dudaklarımı biraz parlak renklerle canlandırmaya çalışarak işimi bitirdim. Aynadan biraz uzaklaştıktan sonra da son kontrollerini yaptım. " Evet, harika oldun Çilem." Diyerek heyecanla el çırptım.

 

El mi çırptın? Aferin Çilem bir makyaj için bu kadar havalara gir sen. Görmemişler gibi hey Allah'ım ya! Bir de şeker versinler mi sana? Yemin ederim bazen çocuk gibi davranıyorsun...

 

Bir an duraksadım.

 

Aslında o kadın bedeninin içinde 10 yaşında bir çocuk var hâla. Büyüyememiş çocuk. Büyümeyi öğrenememiş bir çocuk.

 

" Çocuk? Hıh!" Sesli cevap verirken alayla sırıttım. O çocuk hiç büyüyememişti ki şimdi yetişkin olsun.

 

Bir an yüzüm düşerken yine gülümsemeye çalışarak dışarı çıktım ve sonra mutfağa geçerek yine o sabahki gibi kahve yapmaya başladım. Bu sefer kaçmadan, korkmadan. Her şeye hazırlıklı bir Çilem olarak kahve yapıyordum.

 

" Hanımın, bugün ne kadar güzel oldunuz." Serpile sadece gülümsememle cevap verirken, diğer arkadaşı da konuşmaya devam etti. "Anlaşılan geceniz güzel geçmiş hanımım. Saç baş makyaj da yapılmış." Diyerek kıkırdarken Serpil omzundan vurarak susturmaya çalıştı." Sana ne Rojda. Sus sen." Kahveyi fincana dökerek tepsiye indirirken, kızlara kolay gelsin diyerek odaya çıktım. Kızların arasına girmek doğru olmaz diye düşündüm.

 

 

Odaya girdiğimde, Savaş bey yine baş ağrılarıyla sızlanıyordu. Her zaman olduğu gibi. Bu sefer kahvenin yanında su ve ağrı kesici de getirdim. Biraz daha tedarikli geldim yani.

 

Fakat bu sürekli alkol tüketeceği anlamına gelmez. Bunu kesinlikle izin veremem. Hem kendine zarar, hem de bana. Onu böyle görmek istemiyorum. Yarın bir gün bir şey olursa ne yaparım sonra.

 

" Sanırım yine sarhoş oldun." Diyerek konuştuğumda, acıyla inleyerek başını tuttu. " En son seni bir kadının elinden koparmaya çalışıyordum sanki. Rüya mıydı yoksa?"

 

Kendi kendine konuşmaya başlarken, ben ise kıkırdayarak yanına oturdum. Sonra ağrı kesiciyi ambalajından çıkartarak avucuna bırakıp suyu uzattım. Hiç tereddüt etmeden ilacı içerken suyu bir yudumda bitirdi.

 

" Arada nefes alsaydın fena olmazdı sanki." Yüzünü ekşilterek kahveyi de yudumlarken biraz daha yavaştı. Tabii, dilini yakmaya niyeti yoktu ne de olsa.

 

" Dün gece neler oldu? Ben ağhh!"

Birden başını tutarak yine acıyla inlerken, göz devirip gülmemeye çalıştım.

 

" Ne kadarını hatırlıyorsun?"

 

" Dediğim gibi seni bir kadından koparmaya çalıştığımı hatırlıyor..."

 

Savaş tek kaşı havada bana bakarken ben ise dinlemeye devam ettim. " Sahi? Sen kadına neden saldırıyordun?"

 

" Yazık, hatırlamıyor musun? Kız seni taciz ediyordu ya, ben de eşlik görevimi yapıp seni korumaya çalıştım işte. Ben olmasaydım maazallah neler olurdu."

 

Sırıtarak başını tutarken, alayla cevap verdi. " O tam tersi oluyordu ama ney..." Savaş bir an gözlerini kocaman açarken yine ne olduğunu anlamamıştım. Sanki yine bir şey fark etmiş gibi bana baktı.

 

" O p** adamlar, nerde?" Korkuyla yutkunurken, olanları hatırladığını anlamıştım. Hatırlamasına mi yanayım, öfkelenmesine mi bilmiyordum. " Hangi adamlar?"

 

Kolumu tutarak kendine yaklaştırırken sinirle konuşmaya devam etti. " O p** sapıklardan bahsediyorum."

 

" O...onlar mı? Onlar bilmiyorum ki nerdeler."

 

" Nasıl bilmiyorsun? Sen de oradaydın."

Dişlerinin arasında sinirle konuşurken ben yanıt veremem ki. Gerim gerim gerildim şuan da.

 

Acaba yanağından öpsem sakinleşir mi? Yok yok rezillik kotanı dün doldurdun Çilem. Sana bu kadarı yeter.

 

Kolumu sinirle savurarak cevap verdim. " Ee yeter! Ne bileyim ben! Adamlarına ' Depoya götürün' dedikten sonra gittiler. Ben ne bileyim nereye götürdüğünü."

 

Savaş tek kaşı havada bakmaya başlarken, şüpheyle bakmaya başladı bu sefer. Sonra etrafına bakınarak küfür ederek bir şeyler aramaya başladı.

 

" Telefonum nerde?"

 

" Telefonun, bilmem. En son cebindeydi. "

 

Üstünü aramaya başlarken ben ise onu izliyordum. Bu sefer ceketinin ceplerini yoklamaya başlarken biraz gecikmedi değil. Çünkü sinirlenmeye başlıyordu. Telefonu etrafında göremeyince yine küfür atarak sinirle konuştu. "Nerde lan bu telefonum!"

 

" Ne bileyim ben! Kimin yanında unuttuysan ordadır." Gözlerini kısarak bana yaklaşmaya başladığınde ben gerilerek ondan uzaklaşmaya çalıştım. O daha çok yaklaşırken, ben de en sonunda sandalyeye çarparak duraksadım. Savaş tamamen yaklaştıktan sonra iki elini beline yaslarken, gözlerini kısara konuştu."Sen ne imâ ediyorsun? Senin elinden zor kurtardım kızı ben."

 

Trip atayım derken eline yüzüne bulaştırdın Çilem! Ne diyeyim sana ben! Ne diyeyim!

 

" Ne kızı? Ben öyle mi dedim?"

Sırıtarak yüzünü eğerken tekrar bana baktı. " yanında dediğin ne o zaman? Kim mesela?"

 

Eveeet Çilem. Burdan sonrasını kurtaramazsın gibi görünüyorsun. En iyisi sen kaç.

 

"Eeh! Ne bileyim! Birden çıktı ağzımdan. Nerde bıraktıysan ordadır işte!" Diyerek yanından sıvışarak banyoya geçip elimi yüzümü yıkamaya çalışırken, saçmalığımın utancını üstümden atmaya çalıştım. Sonra kapının kapanma sesini duydum. O zaman dışarı çıktığını anlamıştım.

 

Rahat bir nefes alarak lavabo tezgahına tutunurken, artık şu dilimin ayarını tutmam gerektiğini fark ettim. Hem de bu kadar saçmalarken.

 

Gerçekten dün geceki olayı hemen unutarak tripe giriyorsun Çilem. Adam dâha geceyi hatırlamıyor, sen kendi kendine havalara giriyorsun.

 

Yüzümü aynaya çevirirken içime hüzün kapladı bir anda. Yüzümdeki makyajımdan tut saçıma kadar hiç bir şeyi fark etmedi ya! Gerçi hâla ayılmış değil ki seni fark etsin Çilem! Off... iyice saçmaladın.

 

"Yok yok aşık olmak sana yaramadı Çilem. Saçma sapan tiplere giriyorsun hamileler gibi."

 

Başımı sirkeleyerek odadan çıkarken, kendi telefonumu alarak dışarı çıktım. Kahvaltıya indiğimde de Savaş ortalıkta görünmüyordu tabii. Çoktan gitmişti.

 

Omzunu dikleştirerek derin bir nefes alırken kimsenin soru sormaması için dua ettim. Çünkü nereye gittiğini ben de bilmiyorum. Sayılır...

 

" Gelin, Savaş oğlum nerededir? Kahvaltıya da inmedi."

 

Esma Hanımın sorusuyla yutkunurken ne diyeceğimi bilemedim. Gerçi bilmiyorum desem kurtulurum da, yine de gerildim.

 

" Bilmiyorum Esma hanım. Aceleyle çıktı. İşi çıktı herhalde."

 

Arkasına yaslanarak beni süzerken sinirle göz devirdim. Bu kadını bakışlarından bile boğabilirim. Allah'ım sabır ver. Ne olur.

 

" Bu adamın nereye gittiğini de hep bilmezsin. Aynı odadasınız ama birbirinizden bir habersiniz."

 

Susarak cevap vermemeye çalıştım. Buna cevap vermek bana hakarettir.

 

" Ben kalkayım, dışarıda işim vardı zaten."

 

" Hım! Kalk kalk, Gebe kaldım da hâla bitmedi tartışmanız."

 

Sinirle göz devirirken Reyyan ana masaya vurarak sinirle konuştu. " Eeh! Yeter gelin! Sanane çocuklardan! Kendi gelininle bile bu kadar uğraşmazsın."

 

Esma hanım biraz bozulurken, bir an gülümseyerek cevap verdi. " Benim gelinim, bunun gibi burnu havada dolaşmadığı için karışmıyorumdur."

 

Diyerek siritirken oklar Gülsüm'e yönelmişti. Sinirle burnumdan soluyarak cevap verdim. " Hım. Kumaya razı geldiği için razısıniz elbet."

 

Acıyla Gülsüm'e bakarken konuşmaya devam ettim. " Kim bilir neden bu Alev denen kadın razı gelmiştir."

 

Reyyan ana cevap vermeden beni izlerken ona bakarak konuştum. " Sen Reyyan ana, neden izin veriyorsun bunlara? Sen bir küçük gelin olarak mağduriyeti en iyi anlayansın. Sen neden böyle suskunsun?"

 

Reyyan ana Gülsüm'e dönerken bıkkınca cevap verdi. " Bu kız inadına burda olmasını istiyorsa ben ne yapabilirim kızım?"

 

Gülsüm suskundu. Başı eğik duruyordu sadece. Sanki bütün bunların suçlusu o gibiymiş gibi davranıyordu. Kendini suçluyordu sanki. Bu kızı en sonunda dövücem o kesin. İkimizin meçhul sonu saç baş girmek. Ah Gülsüm Ah! Ne düşündüğünü bir bilebilsem. Herşey çözülecek ama konuşmuyorsun. Ne oldu da birden değiştirdin fikrini? Bunu anlamıyorum. Ama bulacağım, merak etme. Seni bu beladan bir şekilde çıkaracağım.

 

" Gülsüm, sen de bir şey söylesene."

 

Polat abiye sinirle bakarken hüzünle konuştum. " Gerçekten senden bunu hiç beklemezdim Polat abi. Biraz utansaydın keşke."

 

Esma Hanımın çok değerli oğlunu korumaya çalışırken ben ise sinirle yine göz devirdim. " Gelin, sen kendi aile meselen ile ilgilen. Oğluma laf yetiştirmeyi bırak."

 

" Doğru Esma hanım. Oğlunuzun zina gibi büyük bir günahını müsemma gösterelim. Hadi! Hepimiz tebrik edelim! Hadi lütfen!"

 

" Kızım sakinleş istersen."

 

" Neye sakinleştirmeye Osman baba! Namus namus diye beni bedelle zorla evlendirdiniz. Hadi! Oğlunuzun öldürün. Namusunuz temizlenmeli öyle değil mi?"

 

Herkes delirmiş gibi davranarak susarken konuşmaya devam ettim. "Aynı şeyi Gülsüm yapsaydı ona ne yapardınız kim bilir."

 

" Gelin kendine gel artık."

 

" Neden Esma yenge? Oğlun zina yapmadı mı? Yaptı. Etrafta kızınız bir erkekle görünunce kıyameti koparırsınız. Fakat oğlunuzu bir kızla görünce gıkınız çıkmıyor. Neden? Oğlunuzun çıktığı kızın da bir onuru yok mu? O da kız değil mi?"

 

" Kızım tamam da yeter. Bu kadar sinirlenme gebesin zaten."

 

" Dinimizde erkeğe de haram kılınmıştır zina. Sadece kadına değil."

 

Herkes sus pus olurken son kez konuştum. " Her koyun kendi bacağından asılır. Kızınızı korumanın asıl anlamını unutmuşsunuz. Halbuki Allah bizi bir inci gibi kıymetli görürken bizim toplum namus olarak görüyor. Bizim de insan olduğumuzu, acı çektiğimizi unutuyor."

 

Esma hanıma eğilerek konuşmaya devam ettim. " Kendinize saygınız yitirmesine çalışın Esma hanım. Çünkü ne kadar büyük olursanız olun. İnsanların gönlünde saygınız kalmadıysa bir hiç kalırsınız."

 

Esma Hanımın yüzü sinirden ve acıdan kızarırken, daha fazla kalmadan dışarı çıktım. Avluya inerek tam ortada dururken, derin bir soluk alarak sakinlesmeye çalıştı. " Tamam Çilem. Gününü mahfetmesine izin verme. İzin verme. Kimse artık seni üzemez. Hiç kimse."

 

Kalbimi tutarak gökyüzüne bakarken derin bir soluk daha aldım. " Allah'ım ne olur beni yalnız bırakma. Ne olur. Bu zamana kadar hep sen yanımda oldun. Beni sen yarattın, beni en iyi tanıyan sensin. Ne olur hiç yalnız bırakma."

 

Rahatlayarak gülümserken saçlarımı arkaya alarak arabaya geçtim ve gideceğim yeri yani Aslıların evini tarif ettim

 

Aslı ve Beren'in evine hiç gidememiştim. Bu yüzden bugün aldığım adresle yola koyuldum. Beren'in tayini buraya gelince Aslı da burada ofis kurmaya karar vermişti. Beren benimle aynı yaşta olsa da Aslı bizden biraz dâha büyüktü. Dört yaş kadar büyüktü. Yani yirmi altı yaşındaydı Aslı.

 

Nihayet evin önünde dururken, rahatlamaya çalışarak arabanın kapısını açtım. Sonra zili çalarak beklemeye başladım. Bir süre sonra kimo diye bir soruyla kapıyı açtığında beni görür görmez heyecanla sarıldı.

 

"Sonunda geldin! Hoş geldin canım."

 

Diyerek geri çekilirken, bu sefer omzumu tutarak kolumu inceledi. "İyisin değil mi? Kolun da toparlanmış sanki."

 

" Merak etme, son geldiğinden beri gayet iyiyim."

 

Hastanedeyken ziyaretime birnkaç kez gelmişti. Sonrasında yoğun işinden dolayı ugrayamamıştı. Sadece telefonda konuşabiliyorduk.

 

"Beren nasıl Aslı? Annesini buldu mu?"

 

" Ah! Neler oldu neler! Bir bilsen."

 

" Ne oldu? Aslı kötü bir şey mi var? Konuşsana." Aslı önce arkasına bakarak hemen yan odaya göz atıp, sonra tekrar bana döndü.

 

" Çilem, Beren intihar etmeye kalktı."

 

" Ne!"

 

"Bağırma, duyacak şimdi." Kısık sesle konuşurken hala şoke içindeydim.

 

" Neden intihar etmeye kalktı? Bana niye haber vermeden hem? Benim niye olaylardan haberim yok Aslı! Bu kadar kötü olacağını bilseydim yaninda olur, başından ayrılmazdım Aslı!"

 

" Sessiz ol duyacak şimdi."Diyerek tekrar arkasına bakarken, tekrar bana dönüp konuşmaya devam etti. "Hamile halinle İstanbul'a gitmene izin mi verseydim. Bu halinle nasıl durduracaktın? Ben bile durduramadım."

 

Rahat bir nefes verirken konuşmaya devam etti. " Neyseki Demir son anda yetişti, yoksa cenazesini kaldırıyorduk."

Korkarak söylemişti son sözünü.

 

Aslı benim anlaşmamı bilmiyordu, eğer bilseydi Beren'den daha çok tepki vereceği kesin. Avukatlık damarı tutardı. Hatta bu işin peşini bırakmaz dava açardı herkese. Tabii avukat olduğu için durmasını bekleyemezsiniz ondan. Ortalık yangın yerine dönerdi kesin.

 

"Demir ne alaka Aslı?"

 

C Hani sen Demir'in Beren'den hoşlandığını söyledin ya."

 

"Söylemedim. Hissettim sadece."

 

" Neyse işte. Bende bir araştırdım. "

 

Sırıtarak şaşkın gözlerle ona baktım.

" Araştırdın?"

 

" Evet araştırdım. Gayet normal bir şey yaptım. Hırlımıdır hırsız mıdır öğrenmem lazımdı. Beren'i bile bile ateşe atamam her halde."

 

" Peki bütün bu olanları Beren biliyor mu?" Kafasını yakalanmış çocuklar gibi iki yana sallayarak cevap verdi.

 

" Beren bunu duysa seni öldürür biliyorsun değil mi? "

 

" Bunu duysa bile tepki vereceğini zannetmiyorum, çünku daha büyük dertlerimiz var."

 

Göz devirerek bıkkınca konuştum. "Aslı ne oldu söyle artık şunu."

 

" Yemin ettim söyleyemem."

 

" Of Aslı, Beren nerde? Çekik gireyim bari!"

 

"Odasın da, geldiğimizden beri hiç çıkmadı. Çok üstüne gitme olur mu?"

 

" Boğacak değilim kızı. Sadece konuşacağım."

 

Tamam diyerek salona geçirerek odayı gösterdi. Kapıyı çalıp içeri girerken, Beren'i yatakta uzanmış boş bir yere bakarken buldum. Bu beni korkutmuştu.

 

" Beren güzelim nasılsın?"

 

Endişeyle ona yaklaşırken birden irkilip hareketlendi. Kendini toparlarken, yanına yaklaşarak konuşmaya çalıştım.

 

"Beren ne oldu güzelim niye böylesin? Hadi söyle kardeşine ne oldu?"

 

Beren kollarını bedenine sararak daha çok kuruldu yatağına.

 

" Beren, ne oldu söyle kardeşine hadi."

 

" Beni yalnız bırak."

Bir an donup kalsam da tereddütle konuşmaya çalıştım. " Ama..."

 

" Çilem! Gördüğün gibi iyi değilim. Beni yalnız bırak. Lütfen."

 

" Tamam. Ama sonra konuşacağız değil mi?" Diyerek omzuna dokunmaya çalıştım. Fakat kendini geri çekerek daha çok yatağa kuruldu.

Saçına dağınık bir topuz yaparken hırkasını daha çok kurulmuştu. Önündeki bir kaç tutam koyu kahverengi saçlarını arkaya atarken pencere kenarına bakarak huzursuzca soluk aldım. Bu hali beni daha da kötü ederken daha fazla kalmadan dışarı çıktım. Fakat Aslı'ya konuyu sormam lazımdı. Yoksa kafayı yerim.

 

"Aslı söyle çabuk ne oldu! Beren niye böyle. Ben onu sana verirken mutlu ve heyecanlıydı. Şimdi...şimdi yaşayan bir ölü gibi. Ne oldu?"

 

"Çilem... anla beni, Büyük yemin ettim. Söyleyemem. Kendini toparladığında anlatacak.

 

Huzursuca soluklanırken son kez Beren'in odasına bakarak tekrar Aslı'ya döndüm.

 

"Ona iyi bak Aslı. Bir şey oldu mu her an haber ver. Oldu mu?"

 

" Merak etme, gözüm onun üstünde."

 

İstemeden de olsa dışarı çıktım. Burda kalmamın anlamı yoktu. Kalmam işleri daha da kötü edebilirdi.

 

Şoförün kapıyı açması ile arabaya geçerken aklım hala içerdeydi. Araba çalışırken Beren'in olduğu pencere kenarına takılı kalmıştım. Tâki gözden uzaklaşana kadar...

 

Sıkıntıyla Beren'i düşünürken, sokaktan kopan bir gürültüyle kendime gelmiştim.

 

Bir adam ile bir kadının kavga ettiğini duyduğumda endişeyle onları izledim. Şoför ilerlemeye devam ederken, adamın kadına el kaldırmaya çalışması ile şoförün hemem durmasını istedim. Adam kızı hırpalamaya devam ederken, nuna daha fazla seyirci kalamamıştım. Hemem arabayı durdurup dışarı çıkmaya çalıştım.

 

Şoförde ardımdan gelirken arabaya geri dönmeme için yalvar yakar konuşuyordu. Adama haklıydı netice de. Savaş'tan fena fırça yerdi. Her ne kadar ben olayı öğrenir bakarım dese de duramamıştım. Ben adama bağırmaya başlarken şoför ise bıkkinca soluk alarak belinden çıkradığı silahı adama doğrultu. İtiraf etmeliyim Şoförümdeki hava on basar yani. Benim bile gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Karşımızdaki adam korkuyla ellerini kaldırırken Nejted, yani şoförüm tehditler savunmaya başladı.

 

"Sana üç saniye veriyorum oğlum. Yoksa bu dünyadan iki saniyede silinirsin."

 

Necmettin bir demesine kalmadan adama tüylerden ben ise gülmemek için kendimi zor tuttum. Necmettin bu hali bana Savaş'ı hatırlatmıştı.

 

" Çok sağolun hanim efendi, hayatımı kurtardınız. Size ne kadar teşekkür etsem az."

 

Hemen kendime gelerek kadınla ilgilenmeye çalıştım.

" Sorun değil hanım efendi, siz iyi misiniz?"

 

" İyiyim... Tekrar teşkkür ederim. Hayatımı kurtardınız."

 

Diyerek boynuma sarıldığında sırtını sıvazlayarak sakinleşmesini bekledim.

 

Kadının böyle gitmesine gönlüm el vermez. En iyisi bir süre konağa götürüp misafir edeyim. Toparlanana kadar.

 

"Hanım efendi, benimle gelin. O adam sizi takip edebilir. Bir süre güvende olursunuz. Daha sonra polisi ararsınız ne dersiniz?"

Ondan ayrılırken saşkınca bana baktı.

" Bilmem ki. Olur mu öyle?"

 

"Olur olur çok güzel olur, hadi."

Sırtında tutarak destek olmaya çalışarak arabaya kadar götürdüm.

Şoför arabayı açınca da kızın içeri geçirdikten sonra bende yanına geçtim.

 

"Bu arada sormayı unuttum, isminiz nedir?

 

" İsmim...Vera.

 

"Vera."

 

" Ne oldu? "

 

" Hiiç, ilk defa böyle bir isim duydum. Tuhaf geldi. Ama güzelmiş sevdim.

Kadın gülümserken ben de gülümsedim.

 

Bir süre sonra nihayet konağa gelmiştik.

 

İçeri geçtikten sonra da Serpilden su isteyip kızın kendine getirmeye çalıştım. Hâla korkuyor gibiydi çünkü.

 

Biraz oturup kendine geldiğinde, üstümü değiştireceğimi söyleyerek bir süre yanından ayrıldım.

 

Üstümü değiştirip elimi yüzümü yıkadıktan sonra bir an aynaya bakakaldım. Yüzümdeki makyaja bakarken içim sıkıldı. "Makyajını bile fark etmedi Çilem. Neyin tribüne giriyorsun. Ki özel günler olmadığı sürece makyaj yapmayan bir kızsın."

 

Oflayarak saçlarımı geri attım." Tamam Çilem saçmaladın. Boşa evhamlanıyorsun. Kendi kendine gelin güvey olma şimdiden."

 

Saçlarımı toplayarak banyodan çıkıp salona geçtim. Fakat salona geçtiğimde Vera yoktu. Etrafta göremeyince meraklanmaya başladım. " Acaba evine geri mi döndü?"

 

En sonunda avluya indiğimde telefonla konuştuğunu fark ettim. Tam yanına gidecekken kahkaha atması ile duraksadım. Şimdi rahatsız etmeyeyim diye arkamı dönüp gidecekken konuşması ile olduğum yerde kilitlendim.

 

" O aptal kız benim oyunuma saza gibi atlı. Sanırsın iyilik meleği!" Ben şaşkınlıkla olanları dinlerken konuşmaya devam etti.

 

" Ee ben Keskin Bade'yim! Kimse beni alt edemez! O kızı burdan göndereceğim emin ol. Çilem Efeoğlu sadece Çilem olarak kalacak. Savaş benim, bu en başından beri böyleydi."

 

Heyecanla arkasını dönerken, beni fark etmesiyle elindeki telefonu yere düşürmüştü. Hâla şaskınlığını korurken yüzümdeki şaşkınlık öfkeye dönmüştü.

Hemen yanına giderek tokat atmak için elimi kaldıriyordum ki bileğimden tutması ile şoke olmuştum.

 

" Buna hakkın yok."

Bu kadın nasıl bu kadar yüzsüz olabiliyordu? Bunu anlamıyorum. Kesinlikle anlamıyorum.

Kolumu yere sirkelyip konuşmaya devam ederken, hâla yüzsüzlüğünü şaşırarak izliyordum.

 

"Bana asla dokunmaya kalkma, Asla."

 

" Sen nasıl yüzsüzsün böyle. Hiç mi utanmıyorsun?"

 

" Utanacak ne yaptım ki. Sevmek ayıp mı?"

 

Sinirden gülerek kolundan tutup dışarı çıkartmaya çalıştım. " Çık evimden! Bir de utanacak ne yaptım diyor."

 

Kapının önüne geldiğimizde kolunu sirkeleyerek tekrar konağın ortasına geçerek hırsla konuşmaya başladı.

 

" Yeter! Savaş'ın aşık bile olmadığı bir kadın iken beni ne sıfatla kovuyorsun?

 

Sinirden gözüm dönmüştü. Fakat konakta olduğum için kendimi zar zor tutmaya çalıştım. Elimi iyice sıkarken sakinleşmeye çalıştım. Sonra da sakince cevap vermeye çalıştım.

 

"Bana aşık olmadığını nerden biliyorsun sen? Sen nerden biliyorsun? Savaş'ın içini mi okudun? Ne saçmalıyorsun!"

 

" Berdelle zorla evlendiği aptal bir kızsın sadece!"

 

Öfkeyle boğazını tutarak duvara yapıştırdım. O ise kısık nefeslerle konuşmaya çalıştı. " Bırak...bırak!"

" Sen kime aptal dedin? Bir daha söyle. Hadi!"

 

Kadının artık gözlerinin feri dönerken, hemen bırakarak acıyla öksürmesini izledim ve hâla izlerken sinsice konuşmaya devam etti.

 

" on sekizli yaşlardaydık. Savaş ile lise de karşılaştık. İki yıl kadar flörtleştikten sonra..."

 

Karnına dokunarak konuşmaya devam etti.

 

" Bir bebeğimizin olacağını öğrendik."

Ben dehşetle ona bakarken, zafer gülümsemesiyle doğrularak beni izledi. Sonra da keyifle konuşmaya devam etti.

" Fakat maalesef bir talihsizlikle yirmi yaşımda bebeğimizi kaybettik. Savaş çok etkilendi tabii. Bir süre toparlanamadı."

 

Acıyla yutkunduğumda içimde birşeyler ölmüştü sanki. Canım acımıştı. Hem de çok acımıştı. " Yalan söylüyorsun. İnanmıyorum sana."

 

" Neden? Bu gayet normal değil mi? Beni seviyordu. Ben de onu seviyordum ve birbirimize sonsuza kadar bağlandık nihayetinde. Yaani! Kendini bu kadar özel zannetme. Sen giderken biz dönmüştü."

 

Kalbime milyonlarca ok saplanmıştı. Nefes alamıyordum. O an yıkılmıstım. Bu gerçek mi diye kendi kendimi sorgulamaya başladım artık.

 

"Çık! Defol burdan! Defol" Kolundan tutarak yine dışarı savunmaya çalıştım.

 

"Bu eve adımını atmayacaksın, anladın mı beni! Defol şimdi!"

 

Dışarıya savurup, kapıyı suratına çarparken kalbim duracak gibiydi. Yere çöküp kapıya yaşlanmaya çalışacaktım ki hemen vazgeçtim. Kendimi zar zor odaya atmaya çalıştım. Nefes nefese merdivenlerden çıkarken bile düşecek gibiydim. Merdivenler ayaklarımın altından kayacak gibiydi.

 

Nihayet odama odama girip kapıyı kilitlediğimde bir an donup kaldım. Sanki içimde bir yerde bir seyler kopmuştu. Sanki kalbimi bir kördüğüm çözer gibi çözüyorlardı. Soluksuzdum. Canım çok ama çok acıyordu. Yalan olmasını istedim. O kadın yalan söylemesini istedim. Bu gerçek olmasın.

 

Bir an etrafıma bakarken öfkeyle kalkıp etrafı darmadağan etmeye başladım. Deli gibi çığlık atmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Sadece bir hıçkırık sesi çıkmıştı. Başka hiç bir ses yoktu. Hiç bir gürültü yoktu. Dağılan eşyaların dışında.

 

Nihayet pes ederek dururken yerdeki yastığı alarak diz çöktüm ve elimdeki yastığı yüzüme bastırarak avazım çıktığı kadar bağırdım. Olabildiğince sessiz ve acıyla. Çünkü kimsenin duymasını istemiyordum. Ne sorularına verecek cevabım vardı ne de kendimi toparlayacak halim.

 

Çığlıklarım son bulurken yere çökerek sırtımı yatağın kenarına yasladım ve yastığı avuçlarımın arasından bırakarak uzaklara daldım.

 

" Geçmişin olsa da, canımı çok yaktın Savaş. Çok..."

 

Gözlerimi acıyla yumarken, başımı yavaşça geriye yasladım ve tavanı izledim. Sonra uzun uzun düşünmeye başladım.

 

Benden başka bir kadından bebeği vardı. bir zamanlar ona ait olmuştu. Bir zamanlar ona aitti. Bu...Bu çok acıtıyordu. Hem de çok.

 

Sesli düşündüğümün farkına varmadan konuşmaya devam ettim.

 

" Bir zamanlar başkası sana ait olmuşken... bana, senin olduğumu söyleyemezsin. Söyleyemezsin!"

 

Uzun süre sessizleşirken devam ettim.

 

"Sana ait olduğumu söyleyemezsin Savaş. "

 

Boş gözlerle balkona bakıyor ve yerde, yatağa yaslanmış oturuyordum. Boğazımda bir yumru oluşmuştu. Yutkunamıyordum, nefes hiç alamıyordum artık.

 

"Allah'ım ne olur yalan söylemiş olsun, ne olur."

 

 

Loading...
0%