Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@maviay_63

Sevgili okurlarım. İnsta hesabım maviayber adından bir hesaptır. Takip etmek isteyen oradan da takip edebilir. Bu arada dikkat spoiler içeren videolar bulunmaktadır.

 

Uzun bir süre yerde oturduktan sonra ayağa kalkarak balkona çıktım.

Kızaran gözlerime rağmen, derin bir nefes alarak rahatlamaya çalıştım.

Buraya ait hissetmiyordum artık kendimi. Yabancılaşmıştım birden bire. Savaş dul olsaydı belki bu kadar yakmazdı canımı. Çünkü buna hazırlıklı olarak onunla birlikte olurdum. Onu severdim. Alışık olduğumu için evli kalırdım. Fakat bu... Bu alışık olduğum bir şey değildi. Bu kabullendiğim bir şey değildi. Birden bire çıkmıştı bu kadın karşıma ve bütün hayallerimi çalmıştı. Tertemiz düşlerimi kirletmişti.

 

Geçmiş... insanı geçmişiyle yargılayan biri değildim. Fakat bu canımı çok yakıyordu. Bunu kaldıramıyorum.

 

Artık ona itirafta bulunsam da bir şey hatırlamaz diye düşünüyorum artık. Ki hatırlamaması belki de ikimiz için iyi bir şeydir. Belki de... Bilemiyorum. Ne tepki vereceğimi artık bilmiyordum. Yorgundum sadece, bir o kadar da güçsüz.

 

Elimi yüzümü yıkıyarak toparlanmaya çalıştım. Bir süre sonra da avluya inerek korumadan arabanın anahtarını istedim. Yine nereye diye bakan tereddütlü bakışlarıyla karşımda dururken, göz devirerek anahtarı alıp arabaya bindim. Arabaya binerken ilk başta nereye gideceğimi bilmiyordum, fakat en sonunda dere kenarına gitmeye karar verdim.

 

Yarım saatin ardında oraya vardığımda arabadan çıkmamıştım. Çıkamamıştım desem daha doğru olur. Karşımda duran ağaç bile benim halime üzülür gibi bakıyordu. Artık ben de acıyordum bu halime. Çünkü canım çok ama çok acıyordu.

 

Savaş ile oturduğumuz ağacın kenarını izlerken derin bir iç çektim. Halbuki ne kadar masum ve tatlı görünüyorduk. Kafamda düşündükçe delirdim, delirdikçe düşündüm. Savaş'ın ona dokunduğunu hayal ettikçe canımdan can koptu. Benimle yaşamadığı şeyleri onunla yaşaması ruhumu daraltırken, başka bir kadından, bir çocuğunun olması beni daha çok yaralamıştı.

 

En sonunda arabadan inerek, dün geceki ağacın yanına geçip oturdum. Sırtımı ağaca yasladığımda uzun bir soluk almaya çalıştım. İçim acıyordu, yüreğim çok fazla sızlıyordu. Halbuki ne kadar güzel bir geceydi. Büyülü bir geceydi. Belki de bir daha hiç yaşayamayacağım bir geceydi. Belki de...Onu sevdiğimi söylediğimi son geceydi.

 

Keşke gerçek aşkımızı bulmaya çalışırken sadece ona aşık olsak, başka hiç kimseden hoşlanmasak. Kalbimize gizli bir mühür olsa ve o mührü gerçekten aşık olanlar açsa. Belki bu kadar aşk acısı çekilmezdi. İki insan birbirini bulana kadar o kalp kapalı kalsa. Ama bu pek mümkün değildi mâlesef.

 

Saatlerce ağacın altında oturmuş, Savaşla bizi düşünmeye başladım. Aramızdaki kördüğümü düşündüm, bir türlü sonu olmayan ilişkimizi düşündüm. Yani kısacası hiç olamayan bizi düşündüm sadece. Fakat bu düşüncelerime telefonun sesiyle son verebilmiştim. Telefonun ekranına baktığımda Savaş'ın ismini gördüğümde, öfkeyle bakmaya başladım. O ise çalmaya devam ediyordu.

 

Neden öfkeleniyorsun ki Çilem, bu onun geçmişi! Onu sevmişti bir zamanlar. Aşıktı...

 

" Yeter! Tamam!" İç sesime öfkeyle karşılık verirken kafamı ağaca yaslayarak vurup durdum. " Kafayı yiyeceksin Çilem. Kafayı!"

 

Savaş'ın bir zamanlar başka bir kadına aşık olması bile kalbimi sızlatırken, ondan bir çocuğu olması beni bin parçaya bölmüştü.

 

Telefon sesi kesildiğinde bir süre öylece durdum. Sonra telefon tekrar çalmaya başladı. Ben de en sonunda bıkkınca telefonu elime alarak cevap verdim. Tabii açılmasıyla Savaş'ın öfkeli sesi kulaklarımda yankılanmıştı bile.

 

"Nerdesin sen! " Sesim çıkmayınca sesi yumuşamaya başladı birden.

 

" Çilem, orada mısın?"

 

" Birazdan geliyorum." Diyerek telefonu suratına kapattığımda, şaşırdığını tahmin edebiliyordum.

 

Ruhsuzca dereye izleyerek biraz daha kaldım. Daha sonra ayağa kalkarak kaçınılmaz sonumuza hazırlandım. Başlamadan biten sonumuza...

 

🦋🦋🦋🦋🦋

 

Nihayet eve geri döndüğümde, konağı ruhsuzca izlemeye başlamıştım. Hâla toparlanmaya çalışıyordum. Bugün benim için zor geçecekti. Bunu biliyordum. Çünkü hâla alışamamıştım. Hâla kabullenememiştim... ki kabullenmem de zor gibi görünüyordu.

 

Son kez aynaya bakarak ağladığım belli oluyor mu diye kontrol ettikten sonra dışarı çıkarak konağın önünde durdum. Ben tereddütle beklerken korumalar kapıyı açarak kenara çekildi. Ben ise karşımda duran Savaş ile biraz huzursuzlaşmıştım. Savaş avlunun ortasında volta atarken, beni fark etmesiyle duraksayarak bana baktı. Sonra hemen yanıma gelerek sinirle kolumdan tutup kendine çekti.

 

"Nerdeydin?"

 

Ben sorusuna karşılık sadece onu izlerken, bu sefer öfkeyle bağırarak sordu. " Nerdeydin!"

 

" Ne yapacaksın? Beni dövecek misin?"

 

Korumalar kapıyı kapatarak aradan çıkarken Savaş yine bana döndü. Sonra yanıma yaklaşarak kolumu daha çok kendine çekti. " Seni dövseydim. Bunu en başından beri yapardım. Anladın mı? Bir kere! Bir kere bile sana fiske attığım oldu mu?"

 

" Sağol ya! Allah razı olsun. Ne kadar minnettarım anlatamam."

 

Savaş bir an afallayarak gözlerime bakarken, biraz uzaklaşıp şüpheyle baktı. " Ne oluyor sana böyle?"

 

" Hiç, hiç bir şey olduğu yok." Savaş, kafası karışmış bir şekilde beni izlerken, ben ise ruhsuzca bakmaya devam ettim. O ise kafası karisık halde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

" İyi olduğuma ikna olduysan odama çekilmek istiyorum. Tabii müsâde edersen!" Dedim kinayeyle. Bu tavrım onu daha çok şaşırtırken, Savaş'ı ardımda bırakarak odama doğru yürüdüm.

 

Buğulanan gözlerimi zar zor siliyordum. Karşısında duracak gücüm bile kalmamıştı. Ona bağırmak istiyordum, ona deli gibi bağırmak ve bütün öfkemi kusmak istiyordum. Fakat yapamıyordum. Hem ona kızacak konumda olmadığım için, hem de geçmişte yaşanmış bir şey olduğu için.

 

Odama geçtiğimde bile zar zor tutuyordum kendimi. Ağlamamak için, haykırmamak için. Fakat hiç bir şey yapmadım. Sadece yatağa uzanarak örtüyü üstüme çektim. Olayın şokunu atlatmaya çalıştım ve bütün bunların bitmesini diledim.

 

Bir süre sonra gözlerim yavaş yavaş ağırlaşırken artık bilincini kaybederek derin uykuya dalmıştım.

 

🦋🦋🦋🦋🦋

 

Gözlerimi açtığımda hâla yatakta olduğumu yeni idrak etmiştim. Etrafa göz gezdirmeye başladığımda, yanımda uyuyan Savaş'ı da yeni fark etmeye başlamıştım. Etraf hâla biraz karanlık olsa da, balkondan gelen sabah aydınlığı biraz olsun belli ediyordu.

 

Savaş'ın bana dönük uyuduğunu fark ederken, bütün gün beni izlediğini tahmin edebiliyordum. Ben de olsam izlerdim.

 

Bıkkınca telefona göz attığımda, saatin hâla dört olduğunu yeni fark etmiştim. Örtüyü üstümden çekerek ayaklanırken, balkona çıkıp sabahın temiz havasını almaya çalıştım. Tam o sırada sabaha ezanı yeni yeni okunmaya başlamıştı. Bu içimi huzurla doldururken ölüm aklıma geldi birden bire. Sonra sancılarla geçen hayatım. Acıyla gülümsedim.

 

" Bu dünyaya getiren, hayat veren, aşkı sevgiyi hissetmenizi sağlayan Rabimizi bile inkar ediyor kimileri. Hayat bu kadar anlamsız olamaz halbuki. Bir hiç uğruna ölmeyi kabullenmek, intihar etmekten bile daha beter bir şey aslında. Kendini yok saymak, varlığını yok saymak. Bir hiç uğruna geldiğini düşünmek, sonra da bir hiç gibi gideceğini düşünmek ne kadar da acıklı bir şey böyle."

 

İmam son kez ezanı okuduktan sonra derin bir nefes alarak içeri geçerek banyoya, abdest almaya gittim. Şuan tek ihtiyacım olan derdimi dinleyecek, yaralarımı sarıp beni anlayabilecek birine sığınmaktı.

 

Havluyla yüzümü silerek örtünüp, sabah namazını kılmaya başladım. Secdeye eğilirken bile ağlamamak için kendimi zar zor tutuyordum.

 

En sonunda namazı bitirirken, içimdeki huzursuzluğumla ve çaresizliğimle elimi açarak acı dolu sancılarla dua edebildim.

 

" Allah'ım bu hayatı sen bana verdin. Sen son verdireceksin. Yaşadıklarımı en iyi sen biliyorsun." Dudaklarım titrerken devam etmeye çalıştım. " Bu hayata öylesine gelmediğimi biliyorum, bir hiç olarak da gitmeyeceğimi biliyorum. Hiç bir insan bir hiç uğruna gitmeyecek. Fakat benim canım çok acıyor Allah'ım. Bir hiç uğruna yaşadığımı hissetmeye başlıyorum artık. Ne olur beni hiç yalnız bırakma, çünkü sığıncak bir limanım yok bu koca dünyada, bu küçük Mardin'de. Sen tövbe eden her günahkar kulunu affedersin, fakat ben affedemiyorum. Ben kabullenemiyorum. Ben...ben bir zamanlar başkasına ait olduğunu düşünmeyi bile kaldıramıyor. Sen de çok iyi biliyorsun ki duygusal ve kırılgan bir kadınım. Ya da hâla büyümeyi öğrenememiş çocuk. Ne olur bir çıkar yolu göster bana. Ne olur.."

 

Yorgun bir soluk alırken devam ettim. "Ne olur bana da ona da sonsuz bir mutluluk ver. Onu da beni de sonsuza kadar bir arada tutan bir mucize ver. Çünkü ben dağılmış durumdayım, toparlanmak için bana güç ver."

 

Göz yaşlarım usulca süzülürken elimle yüzümü kapatarak bir süre öylece durdum. Sonra ellerimi usulca indirerek namazlığı katlayarak kenara indirdim. Sonra arkamı dönüp Savaş'a bakmaya çalıştım. Fakat onun uyanık olduğunu görünce korkuyla yutkundum.

 

Dediklerimi duymamıştır değil mi? Ne olur duymamış olsun. Bunu cevaplamaya gücüm yok.

 

" İyi misin? Ağlıyor musun sen?"

 

" Gayet iyiyim, sadece dua ederken biraz duygulandım. O kadar."

 

" Hım." Diyerek örtüyü üstünden çekip ayağa kalktı. Sonra yanıma gelerek karşımda durdu. " O gece... kalbini kıracak bir şey mi söyledim? Ya da kötü bir şey mi yaptım?"

 

" Hayır, hiç bir şey yapmadın."

 

" O zaman bana niye bu kadar soğuksun?"

 

Bunu derken dibimde bitmişti.

Yutkunarak cevap vermeye çalıştım. "Soğuk falan değilim, sadece keyfim yok...o kadar."

 

"Belli...çok belli. Kötü bir şey yaptığım çok belli. Ama ne?"Derin bakışlarıyla Savaş'ın gözlerini izlerken düşüncelere daldım.

 

Şimdi sana Bade'yi anlatsam ne diyeceksin ki? Geçmişte kalmış diyeceksin sadece, ya da belki de seni neden bu kadar etkiledi diye imalarda bulunacaksın. Yani değişen pek bir şey olmayacaktı.

 

" Çok uykum var. Müsade edersen uyuyacağım." Diyerek yatağa geçip uzandım. Savaş ise tepki vermedi. Sadece ardımdan izlemekle yetindi.

 

Gözlerimi yumurkan bir an omce bilincimi kaybedip uyumak istedim. Bu sayede bu andan çabuk kurtulurdum.

 

Ben uyumak için tüm çabamı sarf ederken, Savaş ise en sonunda dışarı çıkmıştı. Kapıyı öfkeyle kapatırken bile, kafasını kırmamak için zor tuttum kendimi.

 

Tabi bu benim uykumu kaçırmıştı. Bu yüzden saatlerce uyuyamamıştım. Yatağımda fırıldak gibi dönüp durdum. İçimdeki sıkıntım yine de son bulmadı.

 

Artık iyice sabah olurken, kahvaltı saati yaklaşıyordu artık. Saatin sekiz olmasına yarım saat vardı. Zaten gözüme uyku girmediği için ayağa kalkarak üstümü değiştirip balkona çıktım.

 

Balkona çıktığımda ise Savaş'ı fark etmiştim. Avluda dolanarak bir telefon konuşması yapıyordu. Oldukça ciddi bakışlarından ve beden dilinden iş konuşması yaptığını anlamıştım. Aslında bakarsanız, onun bazı hareketlerinden ve bakışlarından ne düşündüğünü, ne yaptığını ara sıra anlıyorum. Sanırım yanında kala kala tanımıştım onu.

 

Savaş, derin bir soluk alarak yukarı baktığında göz göze gelmiştik. Bu benim yutkunmama sebep olurken, onun da yutkunduğunu fark ettim. Hemen yüzümü çevirerek içeri girip, sıkıntılı bir nefesle koltuğa oturdum.

 

Acıyla gözlerimi yumarken toparlanmaya çalıştım.

 

Bu bir hafta zor geçecekti, o kesin. Fakat bir şekilde atlatacaktım işte.

 

Bir hafta sonra

 

Kahvaltı masasında yemeğimizi yerken aramızdaki gerginlik hâla devam ediyordu. Aramızda dağlar kadar mesafe vardı. Ona o kadar soğuktum ki, ona karşı hiç bir duygu belirtisi bile göstermiyordum artık. Ne gülüyordum, ne de heyecanlanıyordum. Artık hiç bir durumuna tepki vermiyordum. Sadece ruhsuzca bakıyordum. Sanırım birini affedebilme konusunda çok kötüydüm. Ne kadar geçmişte ben olmadan yapılan bir hata olsa da kalbimi buna ikna edemiyordum.

 

Önümdeki yemekle oynarken, ev ahalisi bizi izliyormuş gibi hissettim. Yüzümü kaldırıp yanımdakilere baktığımda ise tahminimde doğru çıkmıştım.

 

Tabii Çilem, bir haftadır onların yanında bile soğuk olursanız elbette anlarlar! Anlamazlarsa şaşır zaten!

 

Hiçbir şey demeden yemeğine devam ettim. Yarım saat sonra da Savaş ile Reha abilerle buluşmak için dışarı çıktık. Reha abiyle bu konuyu artık konuşacaktım. Aradan neredeyse yedi ay geçmişti ve bir yıl olmasına çok az kalmıştı. Bir beş ay daha beklemenin anlamı neydi ki? Bir an önce planı devreye sokmak en iyisiydi. İkimiz içinde.

 

Aa tabii tabii! İkiniz için çok iyi fikir kesin.

Demiyor ki ben kaçıyorum, her zaman yaptığım gibi. Korkak!

 

Hayır bu korkaklık değil! Bu sadece...benim kabullenebileceğin bir şey değil. Kabullenemiyorum. Bir hafta boyunca Savaş ile onun arasındaki ilişkiyi düşünüp durdum. Üstelik bebekleri olduğunu öğrenirken Savaş'ın tepkisini bile düşündüm. Belki de çok sevinmiştir. Savaş sahiplenicidir, hemen evlenelim demiştir belki de. Ona nasıl aşkla bakmıştır kim bilir. Bunu düşündükçe o kızı yok etmek istedim. Ondan hoşlanması, onu da bir zamanlar sevmesi hem beni çileden çıkartmıştı, hem de kendime olan inancımı yitirmişti. Normal olmadığının bende farkındayım ne yazık ki.

 

" Reha ile ne konuşacaksın? Neden toplanıyoruz?" Savaş'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrılırken, kendimi toparlamaya çalışarak cevap verdim. "Gittiğimizde öğreneceksin."

 

Bu halimi ciddiyetle izlerken tekrar yola döndü. Ben ise bunu nasıl söyleyeceğim diye efkarlanıp duruyordum.

 

Niye endişeleniyorum ki? Bunu istemiyor musun? Al işte istediğin oluyor!

 

" Fakat onun tepkisinden korkuyorum."

 

Hayır, sana olan bakışlarından korkuyorsun. Hayal kırıklığına uğramasına, senden vazgeçmesinden korkuyorsun...korkuyorsun ama yine de yapıyorsun. Sanırım insanların bile bile, sevdiği halde, sevdiklerini terk etmelerini bu kadar yargılamamalıydım. İnsan kınadığını yaşamadan ölmüyormuş gerçekten.

 

Başımı koltuğa yaslayarak efkarlıca soluk aldım. Bu an bir an önce bitse kurban keserim o kesin!

 

Araba yavaşlamaya başladığında buluşma yerine geldiğimizi anlamıştım. Yine uçurumun kenarına geldik. Tıpkı berdel hükmünün verildiği gün gibi.

 

Reha abim ve yengem arabanın yanında bizi beklediğinde bir an yutkundum. Yengem de mi biliyordu?

 

Hemen arabadan çıkarak tereddütle yanlarına gittim. "Yenge senin ne işin var burada?"

 

" Herşeyi biliyor Çilem merak etme. Burdan gittiğinde o da seninle gelecek. Bir süre yanında olacak."

 

Savaş'a döndüğümde, canı sıkılmış gibiydi. Bu onu tedirgin etmişti. Tam da tahmin ettiğim gibi.

 

Yutkunarak tekrar Reha abiye döndüm. "Reha abi, ben şimdi gitmek istiyorum. Hazırlıklara şuan, hemen başlayın artık."

 

Reha abim şaşkınlıkla bana bakarken, Savaş ise hiç şaşırmamış gibiydi. Aksine bunu dememi bekler gibiydi. Tabii, bir hafta boyunca aramız buz gibi olduğu için tahmin edebilmişti.

 

Yutkunarak Reha abiye döndüğümde devam ettim. "Reha abi, planı şimdi devreye koyun. Burdan gitmek istiyorum artık." Savaş sessizce beni izlemeye devam ederken, o bakışları her şeyi anlatıyordu. O da vazgeçmişti. Benden, bizden vazgeçmişti

 

" Birden bire ne oldu da hemen gitmek istiyorsun? Yoksa bir sorun mu var?" Diye sorduğunda Savaş'a şüpheyle bakmaya başlamıştı. Ben ise bıkkınca cevap verdim. " Artık daha fazla kalmak istemiyorum burada. Bana ağır geliyor her şey. Artık yeter."

 

Reha abi, Savaş'a son kez şüpheyle bakarken, bana dönerek bıkkınca nefes verdi. "Peki abicim, sen nasıl istersen. Ne yapacağımızı Savaş ile konuşuruz o zaman. Madem artık kalmak istemiyorsun."

 

Savaş hâla hiç bir şey dememişti. Sadece beni izledi. Bense artık yorulmuştum.

 

Onun bir zamanlar bir bebeği vardı! Hemde başkasından! Bunu duydukça aklımı kaçırıyordum. Ona o kadar bağlanmışım ki başkasını kabullenemiyordum. Geçmişte kalsa bile. Canım acıyordu artık ve buradan uzaklaşıp, bu acıyı unutmak istiyordum.

 

Ona olan duygularımı artık sonsuza kadar saklayacaktım. Uzaklara gidevektim. Bir daha da gelmemek üzere...

 

Düşüncelerimden sıyrılarak arabaya binip canım acıya acıya gitmeyi bekledim. Savaş ise hâla dışardaydı. Reha abim bir tuhaflık olduğunu anlamıştı. Savaş'a bakarken, Savaş ise hâla orada heykel gibi kıpırdamadan duruyordu. Tam karşımda.

 

Fakat uzun süre gözlerime baktıktan sonra, en sonunda arabaya binmişti. Rahat bir nefes alırken bile gerginliğin devam edeceğini biliyordum. O gerginliği bekliyordum.

 

Yol boyunca da sessizdik. Ne ben ne o konuştu. Cam kenarına yaslanmış sadece yolu izliyordum. Savaş'a bir an bile bakmadım, bakarsam fikrimin değişeceğine korkuyordum.

 

" Neden?" Savaş'ın sorusu ile anca toparlanırken cevap verdim.

 

"Artık yoruldum. Uzun bir süre yalnız kalmak ve herkesten uzaklaşmak istiyorum" Biraz sessizleştikten sonra sormaya devam etti.

 

" Seni kızdıracak bir şey mi yaptım?"

 

Çaresizlikten çıkan sesini duydukça daha çok üzüldüm. Hemen araya girerek olayı düzeltmeye çalıştım. "Hayır, sen hiç bir şey yapmadın. Sadece artık buralardan uzaklaşıp, Reha abinin vereceği bir evde yaşayarak tek başıma yaşamakistiyorum. Kafamı dinlemek istiyorum."

 

Bir şey demedi. Arabayı sürmeye devam etti sadece.

 

Yarım saatin ardın eve döndüğümüzde, yüzümüzden düşen bin parçaydı hâla. Artık eski moralimizden eser kalmamıştı. Reha abiyle buluşmamızda sonra iyice kopmuştuk birbirimizden. İki ayrı yabancıya dönüşmüştük artık.

 

Tabii bunu ev ahalisinin de anlaması kaçınılmazdı. Bu yüzden Reyyan ana artık öfkelenmişti bile.

 

" Ee yeter artık! Nedir sizin bu haliniz?"

Reyyan ananın bağırması ile herkes ona dönerken, konuşmaya devam etti

 

" Sizin bir derdiniz var belli. Anlatın hele." İkimiz de itiraz ederek bir şey olmadığını söylemeye çalıştığımızda daha çok sinirlenmişti.

 

"Anlaşıldı bu böyle olmayacak. Toplayın pılınızı pırtınızı gidin evimden! Barışına kadar da bu konağa gelmeyin." İkimizde şaşkınca birbirimize bakarken ev ahalisi de bir o kadar şaşkındı.

 

" Çiftliğe gidin, gözüm görmesin sizi! Şu suratınızı düzeltikten sonra geri dönersiniz!"

 

" Ama babaanne..." demiştim ki, sözümü keserek son kez konuştu.

" Aması maması yok! Barıştığınızda geri dönebilirsiniz. O kadar!"

Bıkkın bir soluk verirken Savaş ise sessizce bana baktı. Ben ise burnumdan soluyordum. Ben bir an önce bitsin, gideyim derken, Reyyan ananın yaptığına bak!

 

Sakin kalmaya çalışarak izin isteyip, sinirle odama gittim. Öfkeden küplere binsem de bir yanım da iyi oldu diyordu. Belki de son kez yanlız kalırdık.

 

Kıyafetlerimi toplayıp valize koyarken Savaş ise sadece ceketini almıştı. Sanırım çiftlikteki kıyafetleri yetiyordu.

 

İhtiyacım olan kıyafetler valize tamamen yerleştirdikten sonra avluya inerek dışarı çıktım. Savaş, arabanın kenarında yaslanmış halde beklerken, beni fark eder etmez doğrularak valizimi elimden aldı. Yüzü öfkeden kızarırken, ölüm sessizliği ortama şimdiden yayılmıştı.

 

Yola çıktığımızda da sessizdik. Fakat ben dayanamayıp, konuşmaya hazırlanıyordum ki kalabalığın olduğu tarafın gürültüsüyle durdum.

 

Gürültü ve kavga sesleri artarken Savaş daha fazla dayanamamış dışarı çıkmıştı. Yüzünü pencereye eğerken stresli olduğu belliydi. " Arabadan çıkma, birazdan gelirim. Diyerek öne doğru ilerlemeye başladı. Tabii ben arabanın içinde duramamıştım. Hemen Savaş'ın ardından bende çıktım.

 

Biraz ilerlediğimizde iki adamın tartıştığını gördük. Tartışma iyice artarken, birinin silah çıkartması ile gözlerim birden büyüdü.

 

Silahı dengesizce bize doğru sallayan adamı fark edince birden Savaş'ın önüne geçip ona sarıldım. Elimi boynuna sararak onu sımsıkı sarılırken, birşey olmaması için dua etmeye başlamıştım.

 

Silahın patlama sesi gelince yutkunarak daha çok sarıldım. Savaş ise önce bir şaşırmış gibi olurken, patlayan silahı yeni fark ederek beni arkasına doğru çevirip barikat yaptı kendini. Ben ne olduğunu şaşırırken korkuyla yutkundum. Kafamı kaldırıp Savaş'a baktığımda ise o da endişeyle gözlerimin içine bakıyordu.

 

Polisin sren sesi geldiğinde anca kendimize gelebilmiştik. Sonrasında Savaş hemen yanaklarımı avuçlayarak endişeyle yüzüme baktı.

 

" Bir şey olmadı değil mi sana?"

 

"Yok olmadı, ya sen?" Diye sorduğumda tekrar sarılıp rahat nefes alarak cevap verdi." Çok şükür..."

 

Polis kalabalığı dağıtmaya çalışırken Savaş benden ayrılıp belimden tutarak arabaya doğru götürmeye başlamıştı. Ben de ayak uydurmaya çalışarak ilerlerken yine bir silah sesi patladı. Korkuyla arkama dönerken Savaş ise yine önüme barikat kurup sarılarak korumaya çalıştı. Ben de korkuyla Savaş'a sarılırken, hemen arabaya geçirerek şoför koltuğuna geçti. Polisler saldırganların silahlarına el koyarken, yaralanan olmamış gibi gözüküyordu. Neyseki...

 

Savaş hızla arabayı çalıştırarak ordan uzaklaşırken, en sonunda rahat bir nefes almıştı. Fakat tekrar yola çıkarken, yine sessizleşmiştik. Sadece, bir an önce çiftliğe gitmek için bekliyorduk ikimizde.

 

Bir süre sonra çiftliğe vardığımızda, arabadan çıkarak valizimle beraber odama çıktım. Sendeleye sendeleye getirdiğim valizi yatağa bırakırken ben de yatağa uzanarak soluklanmaya çalıştım. Odalarımız ayrıydı neyseki, zaten Savaş'dan ne kadar uzak dursam o kadar iyiydi benim için. Yoksa kalbime daha fazla söz geçiremeyecekmişim gibi görünüyordu.

 

Uzun süre odadan çıkmadım. Onunla baş başa kalmaya hazır değildim. Zaten bir arada olsak ne olacaktı ki sanki. Yine konakta olduğu gibi iki yabancı misali etrafta dolaşmaya devam edecektik. Birbirimize doğru düzgün konuşamayacaktık bile. Her şey bitmişti zaten. Daha ne konuşulur ki? Belki bir hafta, belki de bir ay sonra birbirimizden uzakta yaşamaya başlayacaktık. Bir daha bir araya gelmeyecektik. Şimdiden uzaklaşmamız iyi olur.

 

Fakat bunu her ne kadar desem de bir saat geçmeden aşağı inmiştim. Oda da oturmak da bir yere kadardı.

 

Salona geçip Savaş var mı diye kolaçan ettikten sonra Koltuğa oturarak yanan şömineyi izledim. Gök gürültüsü şimdiden geliyordu. Sanırım yağmur yağacaktı.

 

Ayak üstüne atıp kollarımı bağlarken derin bir soluk alarak gözlerimi yumdum. Bu evliliği ayrılmak için kabul ederken, şimdi ise acı dolu yüreğimle kabulleniyordum bazı şeyleri. Onu seviyordum, bunu biliyorum. Fakat olmuyordu işte.

 

Geçmişinde çok hata olmuş olabilir Çilem. Herkes hata yapar. Herkes yanlışa düşer. Şimdi pişman bile olmuştur. Değil mi...

 

Bu düşüncelerle allak bullak olmaya devam ederken, kapının açılmasıyla kendime geldim. Savaş elinde odunlarla bana bakakalırken bir an şaşırdı. Sanırım aşağı ineceğimi tahmin etmemişti.

 

Odunları kenara indirerek bana bakmaya devam ederken, hemen ayaklanarak yukarı çıkmak için merdivenlere doğru yürümeye başladım. Savaş ise hemen önümde belirerek gitmeme engel olmuştu.

 

Kenardan geçerek gitmeye çalışsam da, Savaş yine önümde belirerek kollarını bağladı. Burnumdan soluyarak diğer taraftan geçmeye çalıştım fakat yine önüme geçti. Sağa sola derken en sonunda öfkeyle ona döndüm.

 

" İzin verirsen odama geçeceğim." Yüzünü daha ciddi bir hal almıştı.

 

" Madem benden ayrılmak istiyorsun, niye önüme geçtin."

 

" Ne?" Sanki kendi kendine konuşuyordu.

 

"Bugün silah çıkınca niye önüme geçtin?"

 

"Sanane!" Çocuk gibiydim. Bu halimle bile inat etmeye devam ediyordum. Maşallah bana! Gururumdan burnum düşse almam.

 

"Neden beni korumaya çalıştın?"

 

" Canimiyim ben! Vurulmana izin mi verseydim? Kim olsa aynı seyi yapardı. İnsanlık hali, korumaya çalıştım sadece."

 

" Canını hiçe sayarak mı?" Diyerek yaklaşmaya başlamıştı. Ben ise yutkunarak kaçmaya çalıştım.

 

" Bunu yeni mi kavrıyorsun? Ben canımi hiçe sayan bir kadınım."

 

Gözlerime derince bakarak konuşmasına devam etti. "Beni önemsiyorsun ama bunu inadına saklıyorsun. İnadına susuyorsun."

 

"Canım öyle istedi. Şimdi anladın mı?"

Sırıtarak yana baktı, sonra tekrar bana döndü.

 

" O geceki kıza ne yaptın? Bana aşık olduğunu söyleyen. Beni şefkatle öpen kadına ne oldu böyle?"

 

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bu adam o geceden mi bahsediyordu? Ne yani! Herşeyi hatırlıyor muydu?

 

" Sen...sen her şeyi hatırlıyor musun?"

 

Kocaman açılmış gözlerimle ona bakarken cebinden bir şey çıkartarak bana gösterdi. Elindekiyle gözlerim daha bir kocaman oldu. " Sarhoşken saçını açtığım anı hatırlıyor musun?"

 

Şaşkınlıkla yüzüne bakarken konuşmaya devam etti. " bütün bunların rüya olup olmadığını sorgularken, bileğimde fark ettiğim bu tokayla her şeyin gerçek olduğunu anladım."

 

Yutkunarak hala tokaya bakarken utancımdan suratına bakamamıştım. Bana yaklaşarak anlını başıma yaslarken konuşmaya devam etti. "Bütün bunların gerçek olduğuna hâla inanamıyorum."

 

" Sen...sen her şeyi hatırlıyor musun?"

 

Elini belime dolayarak kulağama fısıldarken, iyice gerilmiştim. "Seni rüyamda gördüğümü itiraf ettiğim gece dahil her şeyi hatırlıyorum Peri kızı."

 

Yutkunarak kocaman olmuş gözlerle ona baktığımda yanağımdan öperek devam etti. " Ne demiştin. Her şeyi ayıkken duymak istiyorum. Bunu demiştin değil mi?"

 

Şaşkın bakışlarıyla gülümserken göğsünden iterek uzaklaştım. Sonra öfkeyle ona baktım. Böyle olmamalıydı. Ben bu kadar darma dağan olurken olamazdı. " Sen git eski sevgiline aşkını itiraf et!"

 

Gözlerini şüpheyle kısarak tek kaşı havada bana baktı. " Ne saçmalıyorsun sen?"

 

" Bade. Hatırlarsın belki."

 

" Sen onu nerden tanıyorsun?"

 

" Asıl mevzu bu değil."

 

" Evet bu. Mevzu bu anlaşılan. Bade ne alaka ve nerden tanıyorsun onu?"

 

" Bunun önemi var mı?"

 

"Var! Beni senden uzaklaştıran bu konunun bir önemi var!" Diye öfkeyle bağırarak dibime kadar gelmişti. Ben yutkunurken konusnaya devam etti. "Beni senden koparan bu konunun çok büyük önemi var."

 

" Bir zamanlar ona ait iken, sen onun bir parçası olmuşken...benim buna dayanabileceğimi mi sanıyorsun?"

 

" Sadece sevgiliydik. Çok gençtim, cahildim! Bir süre sevgiliydik sadece. Sonra ayrıldık o kadar."

 

Sinirle sırıtarak konuştum. " Benim sevgilim olduğunu bilsen böyle rahat konuşurmuydun acaba?"

 

Savaş sinirden kaşlarını çatarken gerilmeye başladığı hisediliyordu. "Bak, bunu duymak bile moralini bozdu."

 

Ondan uzaklaşarak söylenmeye başladım. " Kadın birini sevse bile suçlu çıkarken, erkek her haltı yer! Bizim de onu öyle kabul etmemizi ister. Onlar bizi kabul etmediği halde!..Bir bize namus ayakları yapın. Oldu!"

 

Savaş gözlerini yumup nefes almaya çalışarak kendini toparlamaya çalıştı. "Hayır. Bunu yapan erkek de olsa kadın da olsa aynıdır. Bu gelecekti ki eşine ihanet gibidir. Bunu malasef şimdi kavrayabildim."

 

Bir an yumuşamış gibi ona bakarken arkamı dönerek dolan gözlerimi silmeye çalıştım. Sonra derin bir nefes alarak tekrar ona döndüm. " Ya hadi sevgili oldun diyelim. Onu hamile bırakmak ne demek! Senin kendi onurun da mı yok? O kadına saygın da mı yok böyle çirkin bir işe kalkıştın!"

 

Savaş kocaman olmuş gözlerle, şaşkınca bana bakarken ne diyeceğini bilememişti. " Ne!..Ne hamilesi? Ne saçmalıyorsun sen?"

 

" Bade. Bir bebek kaybettiğinizi söyledi. Ondan sonra bile evlenmedin! Kadını zor durumda bırakmışsın bari sahip çıksaydın! Bu kadar mı sorumsuzsun! Beni en çok üzen bu oldu. Yaptın bir halt bari arkasından duraydın da sahip çıksaydın!"

 

Savaş'ın şaşkınlığı yine düşüncelere karışırsın sadece beni izliyordu. Artık söylediklerimi duyuyor muydu emin değildim. " O da bir kadın değil mi! Siz kendi kadınlarınızın; annenizin, kız kardeşlerinizin onurunu düşünürken 'namus!' Diye bağırırken siz erkekler yaptıklarınızı hesapsız görebiliyorsunuz! "

 

Savaş işaret parmağıyla iki dudağımın ortasını bir an bastırarak susturdu. "Şşşt... iyice saçmaladın sen. Cahildim ama o kadar da değil. O kadına değil dokunmak, elini bile tutmadım ben. Sırf şeytana uymamak için bile yalnız kalmazdım onunla."

 

Şaşkınca onu izlerken konuşmaya devam etti. " Sevgililiğin bile yanlış olduğunu bile bile yaparken daha fazla ileri gitmeyi aklımdan geçirmedim. Geçiremedim."

 

Biraz daha yaklaşırken, eğilerek devam etti. " Onunla her buluştuğumuzda Esra ile Zeliş'i aklıma getirirdim. Eğer onların elini bile tutarsa bir erkek, o adamın elini yerinden koparırım ben!"

 

Yutkunarak ona bakarken konuşmasına devam etti. "Hal bu iken. Ben bu kadar şerefsiz olamazdım. Onunla evlenmeden dokunamazdım. Dokunmadım da!"

 

Gözlerime bakarak huzurla konuştu. "İyi ki de dokunmamışım. İyi ki de elini bile tutmamışım. Yoksa senin gözlerin bakmaya bile kıyamazdım."

 

Elini dudaklarımdan çekerken konuşmaya devam etti. "Meğer ne kadar aptalmışım sevgili peşine koşarken. Kaderimde zaten sen varken, zaten ezelden beri sen benim olurken, ben senin olurken ne kadar boşa çırpınmışım."

 

Acıyla sırıttı. Gözleri, gözlerimde kilitli kalırken cevap beklemeye başlamıştı. Belki onu suçlamamı, belki de duymak istediği şeyleri iğneleyici bir dille söylememi bekledi.

 

" Yani sen...Onunla birlikte olmadın mı? Bir bebeğin yok muydu?"

 

" Yoktu Çilem. Benim hiç çocuğum olmadı." Kulağıma yaklaşarak devam etti. " Benim sadece senden bir çocuğum olsun istiyorum Çilem Efeoğlu. Sadece bize ait olan bir parça isterim." Son cümleleriyle vücudum kaskatı kesilirken, dehşetle ona baktım.

 

O ise gülümseyerek yine gözlerime baktı. Sonra yine bana yaklaşıp belimden tutarak kulağıma fısıldadı. "Bu yüzden sevgilin olsa da kızamam sana. Buna hakkım yok. Üstelik sen hâla çocuk gibiyken."

 

Yutkunarak onu iterken, evden çıkarak uzaklaşmak istedim. Hemen kapıyı açarken, şimşeğin sesi eşliğinde yağmur yağmaya başlamıştı. Fakat bu umrumda değildi. Islansam bile uzaklaşmalıydım. Çünkü ne yapacağımı bilmiyordum. Kalbim deli gibi atarken daha fazla duramazdın içerde. Sakinleşmem gerekiyordu. Kendime gelmem gerekiyordu.

 

Bu yüzden hemen dışarı çıkıp uzaklaşmaya çalıştım. Fakat kolumdan tutulmam ile geri çekilmem bir oldu.

 

Ben şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken Savaş ile göz göze geldim, sonra Savaş belimden tutup, bir nefes kadar yaklaşarak acıyla konuştu.

 

" Neden yapıyorsun bunu? Neden kaçıyorsun benden?"

 

Gözlerini kısarak konuşmaya devam etti. " Neden bizden kaçıyorsun Çilem."

 

Yağmurun yoğunluğu ve gök gürültüsü ortamı iyice gergin hale getirirken sırılsıklam olmaya başlamıştık.

 

" Kadere eskiden inanmazdım biliyor musun?" Gözlerimi indirerek bakmamaya çalıştığımda eliyle çenemi alarak kendine çevirdi. " fakat bana rağmen, sana rağmen biz olduk. Bunu inkar edemezsin."

 

Artık onu dinlemeye başladığımda, o büyülü cümlelerini sarf etmeye başlamıştı.

 

" Ben sana aşık oldum Peri kızı. Hemde hiç olmadığım kadar."

 

Kalbim heyecandan deli gibi atmaya başlarken dilim tutulmuştu birden. Cevap veremiyordum. Ne diyeceğimi bilemez halde ona baktım sadece.

 

Gözleri yüzümün her çehresine bakarken yine gözlerimle buluştu. Sonra çenemi bırakırken elimi tutarak kalbine doğru yasladı.

 

" Sana her yaklaştığımda, şu kalbimin sesini kesemiyorum ben." Titreyen sesiyle beni izlerken zar zor konuşmaya çalıştı. "Seni şu aptal kalbimden söküp atamıyorum be Güzelim."

 

Kalbim atışlarını daha çok hızlandırırken bedenim zangır zangır titriyordu. Tüm bedenim ve ruhum direnmekten vazgeçmişti. Bu mağlubiyete daha fazla direnemiyordu.

 

"Senin kokunu almadan gözüme uyku bile girmiyor geceleri." Beni daha çok kendine çekerek konuşmaya devam etti. Ben ise derin bir soluk alarak onun gibi bakmaya devam etti.

 

" Seni seviyorum Çilem Efeoğlu. Hem de çok seviyorum."

 

Alnımdan ayrılıp kulağıma eğildiğinde daha çok kırılıyordum sanki. Bütün direncim, duvarları yıkılıyordu.

 

" Kalbine ördüğün şu kalın duvarları yık artık Ela gözlüm. Ben seninle bir yabancı olmaya dayanamıyorum."

 

Son sözüyle direncim iyice kırılırken vazgeçmiştim nihayet. En sonunda kolumu boynuna sararak ona yaklaşırken Savaş ise merakla beni izliyordu.

 

"Bende seni seviyorum Savaş Efeoğlu. Hemde çok seviyorum." Sırıtarak devam ettim sonra. " Sanırım bende sana aşık oldum Çöl prensi."

 

Kollarımı boynuna daha çok sararak kokusunu içime çekmeye başladım. Yağmurun yağması bile artık bizi etkilemiyordu.

 

Şimdi fark ettim de gök gürültüsüne rağmen bir kere bile korkmadım. Sanırım birşeyler değişiyordu artık. Hem de hiç olmadığı kadar.

 

 

Loading...
0%