Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30. Bölüm

@maviay_63

Şöminenin önünde oturmuş huzurla otururken az önceki yaşananları hâla idrak etmeye çalışıyorduk. Bunlar gerçek mi diye arada bir Savaş'a bakıyordum resmen.

 

" Az önce ne oldu?"

 

Savaş yanağımdan öperken, sırıtarak cevap verdi. " Olması gereken oldu Ela gözlüm."

 

"Biz şimdi gerçekten..." Biraz kıpırdayıp yüzümü Savaş'a çevirerek cümleme devam ettim. " Sevgili mi olduk?"

 

Sırıtarak başını koltuğa yaslarken, beni kendine daha çok çekerek başımdan öptü. Ayak ayak üstüne atarken bile hâla kıkırdıyordu.

 

"Sevgili değil, Karı koca. Biz evliyiz."

 

Yüzümü indirerek biraz utanırken, o ise bana sarılarak boynumdan öptü. "Benden utanmana gerek yok ufaklık. Biz zaten hep karı kocaydık. Bunu anlamak için zamana ihtiyacımız vardı sadece." Biraz kıkırdayarak devam etti. "Yedi ay kadar bir zamana."

 

Ben de gülümseyerek ona bakarken, tekrar yanağımdan öperek konuşmasını sürdürdü. " İnadını kırmak zor oldu ama başarı başarıdır. Öyle değil mi?"

 

Sorusuna gülümseyip, boynuna sarılırken kokusunu içime çektim. Sonra da huzurla gözlerimi yumdum. "Sanırım biraz sinir bozucuyum ha?"

 

" Çok değil. Sadece kafan karışık o kadar."

 

" Biliyorum." Diyerek dudak büzdüğümde, yanağıma dokunarak cevap verdi.

 

" Bakıyorum da uysallaştın sen. Bu başka bir Çilem."

 

" Olabilir. İnsan değişen bir varlıktır."

 

" Öyle mi?" Diyerek alayla sırıtırken, ben ise başımı sallayarak "Öyle." diye cevap verdim. Bu halime sırıtarak belimden tutarken, yanağımda öperek gıdıklamaya başladı. Kıkırdayarak onu durdurmaya çalıştığımda ise hiç umursamadan gıdıklamaya devam etti. Ben ise artık vazgeçmiş, gülmekten karnıma ağrı girene kadar kıkırdıyordum.

 

Kıkırdamalarımız zamanla birbirine karışırken, ketılın sesiyle anca durabilmiştik. Ben rahat bir soluk alırken, ayağa kalkarak kahveleri hazırlamaya başladım. Savaş ise kollarını ve sırtını koltuğa yaslayarak, yine ayak ayak üstüne atıp uzandı.

 

Kupaları elime alarak tekrar koltuğa geçtiğimde, elimdekileri sehpaya indirerek kollarımla beline sarıldım. Başım onun göğsünde iken, o da sıcacık kollarıyla beni sardı.

 

Ona sıkıca sarılmama kıkırdayarak izleyen sevgili kocam, başımdan öperken huzurlu ses tonuyla bir şeyler mırıldandı.

 

"Bir ömür böyle kalabilirim. Yeter ki sen yanımda ol." Ben gülümserken, başımdan bir kez daha öperek kokumu içine çekmeye başladı.

 

" Seni kaybetmeme ramak kalmıştı. Gitmek istediğini söylediğinde bütün umudumu kaybetmiştim neredeyse."

 

Bunu söylerken daha sıkı sarılıp konuşmasını sürdürdü.

 

" Sensiz bir hayatı düşünmek bile istemiyorum." Gülümseyerek başımı göğsüne yasladım. " Bende...bende istemiyorum." Dedim.

 

Bir süre sonra tatlı anımıza son vererek kendimizi toparlayıp kahvelerimizi yudumlamaya başlarken, daha çok sokuluyorduk birbirimize. Bu ise birbirimize olan bağı daha da güçlendiriyordu. Çünkü ona sarıldıkça daha çok güvende hissediyordum kendimi. Ona sarıldıkça kendimi daha çok evimde gibi hissediyordum.

 

Fakat aklıma gelen bir soruyla bu büyülü anı istemeden de olsa bozmuştum.

 

" Savaş?" Önümdeki bir tutam saçımı arkaya atarken " Hım?" Diyebildi sadece.

 

" Kaç sevgilin oldu?" diye bir soru sorar sormaz bir anda yüz ifadesi değişmişti. Sormaz olaydım.

 

Bıkkın bir nefes vererek doğrulduğunda, sinir bozucu olduğumu anlamıştım.

 

Anın içine ettin Çilem. Sen böyle devam et emi!

 

"Ciddi misin?"

 

" iki." Demin kendini azarlayan ben mi idim? Hey Allah'ım! Bari sus be kadın sus! Kaşlarını yukarı kaldırarak hayır diye cevap verirken, ben ise devam ettim.

 

" Üç mü?" Kaşlarını yine havaya kaldırırken, bende şaşkınca devam ettim.

 

"Dört?" Bu sefer başını olumsuzca sallarken, iyice merak etmiştim.

 

"Kaç?" Korkuyla sormuştum son soruyu.

 

"Beş." Gözlerim fal taşı gibi açılırken, şaşkınlıkla konuştum. " Beş sevgilin oldu ve hiç birinin elini bile tutmadın mı?

 

"Hayır, çünkü dediğim gibi kendime de karşımdakine de saygısızlık etmek istemedim ve iyi ki de etmemişim. Sanırım bütün bunları senin için sakladığımdan haberim yoktu."

 

Bunu söyleyip yanaklarımı severken.

Bana yaklaşıp, yavaştan yavaştan öpmeye çalıştı. Fakat kapının çalınması ile olduğu yere mıhlanmıştı.

 

"Yine kim bu münasebetsiz!" Diye söylenirken, ben ise dudaklarımı içe doğru çekerek gülmemek için çaba sarf ediyordum. Fakat bir işe yaramamıştı.

" Böyle yapınca gamzen ortaya çıkıyor ve beni nasıl etkilediğini anlayamazsın" Diyerek yine bana yaklaşmaya çalışırken, kapının tekrar çalınması ile bu büyülü an yine bozuldu. Bir hışımla ayağa kalktı. Ben ise arkasından giderek sakinleştirmek için yanında durdum.

 

Savaş öfkeyle kapıyı açarken ben ise Emin'in olmasına şaşırmıştım. Savaş burnundan soluyarak sinirle sırıtırken, Emin ise Savaş'ın kolunu vurarak içeri buyur etti kendini.

 

"Benim yakışıklı abim! Naber!"

Ben gülmemek için içimde büyük bir savaş verirken, Savaş ise Emin'i boğmamak için büyük bir savaş veriyordu.

 

"Emin?"

 

" Efendim abim benim!"

 

"Bu saatte ne işin var senin burada?"

 

Sakin kalmaya çalıştığı o kadar belliydi ki.

 

" Bu saatte derken? Saat hala dokuz."

Diyerek kol saatine bakarken, ben ise bunların bu halini kıkırdayarak izliyordum. Savaş, hâla ölümcül bakışlarını Emin'e doğrulturken Emin hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti.

 

" Abicim bu gece misafir kabul edersiniz her halde?"

 

" Niye buradasın? Konuş!"

 

" Yoksa... abi siz salonu mu değiştirdiniz? Çok değişmiş."

 

" Lafı kıvırma. Hiç bir şey değişmedi. Şimdi, öt bakalım ne oldu?"

 

"Eee... bir içeri gireyim her şeyi anlatacağım."

 

Kapıdan içeri sıvışması ile durumdan bir süreliğine kurulurken, Savaş'ın sinirleri iyice bozulmuştu.

 

Emin koltuğa oturarak yayılırken, Savaş ise kafasına vurup kendini düzeltmesini söyleyerek benimle beraber koltuğa geçti. Artık kızmaktan vazgeçmiş gibiydi.

 

Emin yaramaz çocuklar gibi efendi efendi oturmaya calışırken, Savaş ise elini omzuma yaslayarak koltuğa yaslandı. Bu hali beni deli gibi heyecanlandırırken Emin'e renk vermemeye çalışıyordum. Her ne kadar Emin için normal olsa da -karı koca olduğumuz için- benim için bambaşka bir şeydi. Heyecandan elim terlerken Savaş'a bakarak, Emin'e sinirli bir şekilde bakışını izledim.

 

" Kendime bir kahve koyayım öyle konuşuruz." Diyerek sıvışmak için ayağa kalkan Emin'e döndüğümde, Savaş keskin komutuyla Emin'i oturttuğunda, Savaş'ın bu haline kıkirdayarak izledim.

 

"Ne için geldin. Daha doğrusu ne halt ettin!"

 

"Şeyy..." Elini ensesine alarak karıştırdı. Sonra nasıl anlatacağını kafasında hesap ederek cevap verdi.

 

"Abi, sanırım ben bittim."

 

" Lan oğlum, uzatma söyle! Sinir etmeye başlıyorsun beni."

 

" Annemin, annesinden kalma porselen tabaklarını kırdım."

 

"Hepsini mi?"

 

" Yaani...en son bir kaç tanesi sağlam kalmıştı sadece."

 

"Ooo! Hakikaten bitmişsin sen, e yarın cenazene geliriz artık merak etme."

 

"Annem şimdilik bilmiyor."

 

" Haa! Fırtına öncesi sessizlik bu yani."

 

" Öyle sayılır."

 

Kıkırdayarak ben de konuşmaya katıldım." Gerçekten nasıl becerdin bunu merak ediyorum."

 

" Valla yenge ne sen sor, ne ben söyliyeyim!"

 

" Çocukken de sakardı bu. Lan annen onları göz önünde bile bulundurmazdı. Sen nasıl bulup da becerdin kırmayı?"

 

" Bir şeyler ararken denk geldim. Ben nerden bileyim annemin porselen takımlarını oraya saklayacağını!"

 

" Buraya ne için geldin peki?"

 

" Bir kaç gün burada kalsam. Annem hayatta burada aramaz beni. Aklına bile gelmez."

 

" Lan yürü! Başka kapıya!"

 

" Savaş saçmalama. Dışarı mı atacaksın çocukcağızı?"

 

" Olmaz bir hafta bununla kalamam. Lan oğlum buraya niye geldim! Karımla başbaşa vakit geçirebilmek için geldim buraya. Ne diye buraya geliyorsun. Git başka yere!"

 

" Başka yerim olsa giderdim. Sana da muhtaç kalmazdım."

 

"Git lan o zaman!"

 

" Savaş yeter. Sakin ol! Emin sen de merak etme. Bir kaç gün kalırsın, sonra da annen sakinleşir belki. Bu kattaki odaya geçersin tamam mı?"

 

" Hay yaşa yenge! Zaten uykumda vardı. Ben bütün gün uyurum merak etmeyin siz."

 

" Lan uzatma, bari git zıbar!"

 

" Savaaş!"

 

"Hiç Savaş mavaş deme, anın içine... tövbe tövbe!" Son anda susarken, kafasını sinirle kenara kaydırıp sakinleşmeye çalıştı.

 

"Tamam boşver. Daha çok zamanımız var. Bu haftalık böyle olsun." Bana derin bir şekilde bakıp, kollarıyla kendine çektiğinde sakinleşmeye çalıştı.

 

Koltuğa yaslanarak anın tadını tekrar çıkarmaya çalışırken, Emin'in sesi ile yine doğrulmak zorunda kaldık.

 

" Şey, kendime bir kahve koyup hemen odama çekilcem, hiç merak etmeyin. Siz rahatınızı bozmayın."

 

Emin aradan sıyrılıp mutfağa geçerken Savaş ise kendi kendine konuşuyordu.

 

" Lan oğlum bunun acısını çıkartmaz mıyım?"

 

Emin elinde kahvesi ile tekrar odasına dönerken, Savaş gittiğine emin olup, hemen kolumdan tutarak ayağa kaldırmaya çalıştı.

 

" Kalk kalk! En iyisi odaya geçelim, yoksa bu daha çok gelip gider. Bilirim bunun huyunu sabaha kadar dört döner. Hem acıkırda şimdi bu. Elimden kaza çıkacak burda kalırsak. Hadi!"

 

Beni belimden tutup kaldırmaya çalışırken, ben ise ona ayak uydurarak onunla beraber yukarı çıkmaya çalıştım.

 

Koridora geldiğimizde, benim odama geçtik. Valizim hâla eskisi gibi duruyordu. Hâla elbiselerimi yerleştirmemiştim tabii.

 

Savaş valizi fark ettiğinde, benden uzaklaşarak valizi kendi odasına götürdü. Ben de onun ardından giderken, konuşmaya başladı.

 

" Valizin burda kalacak, benim odamda. Zaten yeterince ayrı kaldık." Gülümseyerek kollarımı boynuna sardığımda, aklıma haylaz bir fikir geldi. Sanırım biraz takılmaktan zarar çıkmazdı.

 

" Ne düşünüyorum biliyor musun? Bugün ben diğer oda da kalayım. Bu duruma biraz alışana kadar. Sonra beraber yatarız, ne dersin?"

 

Kafasını yana kaydırarak, imalı bir şekilde bakarak konuştu.

 

" Allah Allah!"

 

" Evet, bence çok iyi fikir. Ben bu fikri sevdim." Diyerek odadan çıkmaya çalıştım. Fakat Savaşın beni kendine çekmeye çalışması ile hiçbir şey yapamadım tabii.

 

" Çileem!.. Zorlama Peri kızı. Zorlama." Diyerek belime sarıldığında yutkunmadan edememiştim. Gerçekten bunları yaşıyor muyduk? Bildiğin flört etmeye başlıyorduk.

 

Heyecandan deli gibi atan kalbimin normale dönmesini bekleyerek yanağından öptüm.

 

" Benim de senden ayrılmaya niyetim yok tatlı prensim. Sanırım buralardan gitseydim de bu acıya kalbim dayanmazdı. O kesin."

 

"Seni senden de korumak zorundayım desene!"

 

Acıyla gülümsedim. haklıydı maalesef. Artık kendime hiç bir şekilde merhametim yoktu. İnsanlara bu kadar merhametli olurken, kendimi es geçiyordum.

 

" Hâla rüya mı diye kendi kendime sorguluyorum. Gerçekten bunu yaşadık mı? Sonunda kavuştuk mu yani?" Bunu söylemesi ile sırıtırken, biraz uzaklaşıp yüzüne baktım.

 

" Rüya değil, gerçeğim sevgilim. Kanlı canlı!"

 

Sırıtarak tekrar kendine çekerken konuşmaya devam etti. " Sevgilim demeleye başlamışsın." Diyerek bana doğru eğilip yanağımdan öptü. Sonra tekrar doğruldu. Ben ise bu haline kıkırdaya kıkırdaya dinledim.

 

" Yavaş git. Zaten sana dokununca anca kavrayabiliyorum gerçekliğini. Bir de böyle güzel cümleler söylersen aklımı kaçırabilirim." Diyerek boynumu öperek sarıldı. Ben ise bu haline kıkırdaya kıkırdaya izledim. Bu adam aşık olunca çok mu tatlı oluyordu yoksa bana mı öyle geliyor? Ben bunu yerim ama! Aşırı tatlı olmuş benim kocam.

 

Gülümseyerek elimle boynunu sararken aklıma bir an rüya meselesi geldi.

 

" Savaş?"

 

" Efendim güzelim?"

 

" Beni ilk gördüğünde ne hissettin. Yani sen beni rüyanda gördüğünü söyledin ya önceden."

 

Bir süre düşünmüş gibi bana bakarken en sonunda belime sarılarak cevap verdi. "Gerçek olduğuna inanamamıştım ilk başta. Peri kızı gibiydin. Rüyamda seni ne zaman görsem bir türlü yaklaşamıyordum. Hep uzaklaşıyordun benden. Ama..."

 

" Ama?"

 

" Ama bu sefer uzaklaşmadın. Kaçmadan öylece durdun ve ben sana yaklaştıkça daha çok şaşırmıştım. Çünkü kaçmıyordun, gerçekten yaklaşabiliyordum sana."

 

" Aslında kaçmayı düşünmedim değil. O an ben de hilmiyorum nasıl bir cesaret girdi içime. Başıma bir şey gelseydi o kadardı."

 

Başımdan öperek belime sarıldı. "Neyseki bendim." Gülerek cevap vermeye çalıştım. "Evet, ama seni tanımadığım için sen de tehlike radarlarımdan biriydin." Sırıtarak daha çok sarıldı. " Neyse, geçti artık."

 

Eğilip dizlerimden kaldırarak yatağa yatırdı. Sonra kendisi de yanımda uzanarak daha çok sarıldı. Birbirimize sokularak sarılırken konuşmamıza devam ettik.

 

" O değil de, seni gördüğüm gün varya. O gün seni gelinlikler içinde görmüştüm. Gelinlikler içinde güzel bir bahçenin içinde dolaşıyordun ve ben yine sana ulaşmaya çalışıyordum."

 

Birden yataktan kalkarak şaşkınca Savaş'a baktım.

 

"Ne!.. şaka yapıyor olmalısın!" Başıyla onaylayarak gülümseyerek devam etti.

" o gün çok tuhaf ve bir o kadar inanılmaz bir gündü benim için. Seninle evlendiğimde bile hâla şaskınlığımı üstümden alamamıştım

 

"Bir dakika bir dakika, aradım derken."

 

Bana yaklaşıp konuşmasını sürdürdü.

 

" Ne kadar rüyalarım da gördüğüm hayali bir kız olsan da senin hep gerçekten yaşadığına inandım. Bir gün seni gerçekten bulma hayali ile yaşadım. Berdelde de başka biri ile evleneceğimi sandın ama seni karşımda görünce... Kaderin oyunu, ben seninle ilk karşılaşmadan sonra umudumu kesmişken..." Bana daha çok yaklaşıp gülümseyerek konuşmaya devam etti.

 

" Berdelle evlendiğim sen çıktın."

 

" Benden vazgeçmiştin yani."

 

Huzurlu bir gülümseme bırakıp konuşmasını sürdürdü.

 

" Seninle kavga ettikten sonra umudumu hepten kestim. Üstelik fedakarlık yapmak zorundaydım. Kardeşimin aşk acısı çekmesini göze alamazdım. Reha da bir anlaşmaya gidince bu evliliği kabul ettim.

 

Yılmazdan bahsedince birden suratım düştü ama çok belli etmemeye çalışıyordum. Savaş yanıma iyice yaklaşıp konuşmaya devam etti.

 

" Artık evli olacağım için senden ümidimi kesmiştim. Bir daha seni göremeyeceğimi sanmıştım, tâki uçurumda haykırışlarını duyana kadar."

 

Ona şaşkınca bakarken konuşmaya devam etti.

" Seni son kez görmek istemiştim. Son kez gözlerine bakmak istemiştim. Bu yüzden arabayla peşinden gittim. Fakat bazı adamların seni zorla kaçırdığını fark ettiğimde işler iyice karışmıştı. Hemen neler olduğunu anlamak için, tekrar peşinden gitmeye devam ederken, bir süre sonra bizim konağın önünde durdular. O zaman anladım berdele verilen kadın sen olduğunu."

 

Ben şaşkın gözlerle ona bakarken o ise sırıtarak burnumdan öpüp koluyla sarmaladı.

 

" Kader nereye gidersen git seni bulur derler ya, ona şuan hiç inanmadığım kadar çok inanmaya başladım."

 

Gülümseyerek ona bakarken konuşmaya devam etti

"Yirmi beş yaşımdan beri seni düşünürken, gerçek olduğundan bile emin değildim."

 

Kollarımla onu daha çok sararken, o ise saçımdan öpüp kokumu iyice içine çekerken konuşmaya devam etti.

 

" Bir kızımız olsa sana benzesin."

 

"Yok yok! Aman bana benzemesin! Ben bile kendi huyumdan çekiyorum çektiğim kadar. Bir de o çekmesin. Sana çeksin hem biraz daha cesur, kendinden emin olur."

 

Gülme sesi geldikten sonra cevap verdi.

 

" Kendimden emin olduğumu nerden biliyorsun?"

 

" Bilmem, öyle görünüyorsun." Dedim omuz silkerek

 

Saçıma eğilerek konuşmaya devam etti

 

" Sen de cesur ve akıllı bir kadınsın Ela gözlüm. Kendine haksızlık etme."

 

" Ben öyle sanmıyorum ama neyse."

 

" Eğer cesur olmasaydın, bugün benim önüme atlayabilir miydin sence? Hiç sanmıyorum."

 

Göğsüne sarılarak hemen cevap verdim. " Sana bir şey olsaydı...kendimi asla affetmezdim."

 

" Lütfen öyle düşünme güzelim. Bak sonunda hiçbir şey olmadı."

 

Bir süre mahsunca ona bakarken, sırıtarak konuşmaya devam etti.

 

" Artık konakta iki yabancı gibi yaşamayacağız. Bir karı koca olarak yaşayacağız ve biliyor musun?..." Yüzüme doğru eğilip, burnumdan öperek cümlelesini tamamladı.

 

" Artık benim Peri kızımsın. Yalnız benim kadınım."

 

" Sen de benim adamımsın. Sevdiğim, sevdalımsın."

 

Tekrar burnumdan öperek son kez konuştu. " Bir gün çocuklarımızla da çok mutlu bir aile olacağız." Dedi uyku mahmurluğuyla. Görevini kapatmış, sersemlemişçesine konuşuyordu.

 

" Oo! Sen çocukları da kurmuşsun kafanda. Bu ne hız şampiyon, daha karpuz keseceğiz." Diyerek saçmalamaya başladım. Fakat Savaş pek şaşırmamış gibiydi. Aksine "Hıhım." Diye bir cevapla tamamen uykuya dalıyorum. Ben de daha fazla konuşmadan gülümseyerek üstünü örttüm. Savaş belime daha çok sarılırken, yakınıma gelerek saçlarımdan öperek uykuya dalmıştı.

 

Bu haline yine gülerken gözlerimi yumarak ona sarıldım. Bir hafta boyunca uyuyamamıştı. Çocukcağızın gözüne uyku girmemişti benim yüzümden. Gitmeye karar verdiğimi söylediğim günden beri doğru düzgün uyumamıştı. Konakta sabah ne zaman uyansam koltukta bur köşede kıvrılmış uyuyordu. Sonra bütün gün o yarım uykuyla işe gidiyordu.

 

Uzun süre sonra bende kendimden geçerken beline yine sarılarak kendi kendime söylenerek gözlerimi yumdum. " Özür dilerim sevgilim. Seni bu kadar üzmemeliydim."

 

Çok geçmeden bende kendimden geçmiştim ve en son hatırladığım şey Savaş ve gelecekteki çocuklarımızla bir aile kurduğumuz hayal ettiğimdi.

 

🦋🦋🦋🦋🦋

 

Savaş ile bir bahçede oturuyorduk. Savaş eline aldığı küçük demet çiçekleri kulağımın arkasına takarken bir kaç demet saçımı öne aldı.

 

" Saçların böyleyken daha güzel."

 

" Biliyorum, demiştin."

 

" Ne zaman dedim ben? Hatırlayamadım."

 

Gülümseyerek cevap verdim. " Şapşal, bir düğün dönüşü dedin ya! Hatta saçlarımı sen açmıştın, buklelerimi öne almıştın. Hatırlamıyor musun?"

 

Gülümseyerek başımdan öptü. " Sen öyle diyorsan öyledir."

 

" Şapşal. Bu aralar çok unutmazsın."

 

" Biliyorum, senden dolayı olabilir."

Gülümseyerek yanağından öperken bir gürültüyle yerimden zıpladım.

 

Gözlerimi açtığım an Savaş'ın odasında olduğumu yeni yeni idrak edebilmiştim. "Sabah sabah ne bu gürültü lan!" Savaş böyle söylene söylene ayağa kalkarken aşağı inmeye çalıştı.

 

Aşağıdan gelen çanak çömlek sesleriyle bende ayaklanırken, Savaş ile beraber aşağı indik.

 

Aşağı indigimizde Emin'in ardından bıraktığı enkazı yeni fark etmiştik. Tavalar tencereler yerlere sarılırken Emin ise süt dökmüş kedi gibi mahsunca bize bakmıştı.

 

" Kusura bakmayın. Tavayı ararken biraz dağıttım." Savaş biraz etrafa baktıktan sonra şakaklarını tutup bıkkınca konuştu.

 

"Dışarı, hadi oğlum dışarı! Kahvaltıyı biz hazırlarız. Dışarda bekle... bekle yoksa elimde kalacaksın.

 

" Ben o zaman çıkayım."

 

" Çık!" Savaşın bağırması ile yerinden zıplayan Emin yandan yandan dışarı kaçarken, ben ise bıkkın bir soluk alarak etrafı toplamaya koyuldum.

 

" Bırak güzelim bırak, zaten sabahımızın bir güzelce içine etti."

 

" Boşveer! Hem çok komik, sayesinde ilk sabahımız eğlenceli geçti." Diyerek kıkırdadım. Savaş ise kaşları hava da şaşkınca bana baktı.

 

" Bak seeen! Öylemi?"

 

" Öyle" Diye cevap verdiğimde sırıtarak devam etti. " Desene Eminin buraya gelmesi sana yaramış.

 

" Valla ne yalan söyliyeyim, bir heyecan lazımdı bize. Mutlu ol." Dedim yanağını sıkarak. Savaş da göz devirerek elimi üzerinden çekerek elindeki tencereleri dolaba koydu. Hepsini yerleştirdikten sonra mutfağa geçerek kahvaltı hazırlamaya başladık. Peynir zeytinleri çıkarırken Savaş tekrar dolabı açarak bu sefer yumurta çıkardı.

 

" Ben bir yumurta kırayım en iyisi. "

 

Elindeki yumurtaları alarak haylazca gülümsedim. " Ee, sen şu geçen günkü krepleri yapsan olmaz mı? Ne yalan söyliyeyim tadı damağımda kaldı."

 

Belimden tutup gülümseyerek konuştu.

 

" Çok mu sevdin sen krepleri?"

 

"Hemde nasıl! O yüzden sen şimdi krep için malzemeni hazırla, yumurtayı ben hallederim. Tamam mı?"

 

Başını iki yana sallayarak sırıttı. Sonra beni yine kendine çekerek, şakağımdan öpüp diğer dolapları karıştırmaya başladı.

 

Ben de tavayı çıkartarak onunla beraber hazırlamaya başladık. Bir süre sonra da hazırladıklarımızı dışarı çıkardık. O sırada sandalyeye yayılan Emin'e sinirle bakan Savaş ise ayağını tekmeleyerek ayağa kaldırdı.

 

" Kalk lan! Yengene yardım et! Diğer kahvaltılıkları getir sende."

 

Emin korkuyla içeri girerken, Savaş ise göz devirerek tabakları masaya indirdi. Nihayet masaya geçtiğimizde bu sefer Emin elindeki telefonla bir türlü yemeğe başlayamadı. Ara sıra bir şeyler atıştırma da doğru düzgün yemiyordu.

 

Bir süre sonra da son mesajla ayaklandi.

 

" Hayırdır? Nasıl bir mesaj aldın da böyle ayaklandın?"

 

" Hiiç."

 

"Hıhı hiç belli."

 

Emin bizden uzaklaşınca kolundan dürtüp kızdım.

 

" Sanane kimse kim, belki kız arkadaşı utandırma çocuğu."

 

"Belli zaten, yoksa şu kahvaltıya top patlasa yarıda bırakmazdı."

 

Yemeğimizi yemeye devam ederken Emin içeri geçip hazırlanarak çıktı.

Biz ise tekrar kahvaltımıza dönerek yemeğe devam ettik.

 

Kahvaltı telaşı biter bitmez de Soylu'yu dışarı çıkartıp biraz gezdik. Bu sefer yaylada ve etrafında gezdik. Bir süre sonra da Savaş ile içeri geçip biraz oturduk. Savaş yine kollarıyla beni sararken kulağıma yaklaşıp fısıldayarak konuştu.

 

" Hazır Emin yokken. Odamazı çıkalım mı? Ne dersin?"

 

" Savaş..."

 

" Efendim güzelim?"

 

" Hazır değilim. Biraz zaman versen."

Başımdan usulca öpüp daha çok kendine sararak cevap verdi.

 

" Bakalım bunda ne kadar bekleyeceğiz."

 

" Üzgünüm." Derin bir soluk alarak başımdan öptü. " Sorun değil. Daha yeni anlıyorum."

 

Gülümseyerek boynuna sarıldığımda saçlarımı severek daha çok sarıldı.

 

Televizyondan film izleyerek zaman geçirirken bir süre sonra uykuya dalmıştık. Bizi uyandıran ise Savaş'ın kolunu dürtükleyen Emin beyimiz olmuştu.

 

"Savaş abi, Savaş abi..."

 

" Ne lan ne!!" Emin önce bir irkilse de cesaretini toplayarak devam etti.

 

"Odanıza mı geçseniz. Malum yenge hamile. Burda rahatsız olur şimdi."

Savaş bıkkın bir nefes verip ayaklanırken vuracağını zannetmiştim. Fakat gayet sakin hareket ediyordu.

 

"Oğlum sen burada kal, biz bu gece eve dönüyoruz. Tamam mı?"

 

"Abi nereye? Ne güzel kaliyorduk beraber."

 

"Yok yok sen burda rahatına bak, biz en iyisi gidelim yoksa bize rahat yok."

 

"Savaş..." diye cümleme baslayacaktım ki sözümü keserek bana döndü.

 

" Hadi güzelim, topla pılını pırtını eve gidiyoruz. Sen de bir süre burda kalırsın Emin, annenin siniri yatışınca dönersin. Oldu mu?"

 

Savaş'a daha fazla itiraz etmeden yukarı çıkarak valizimı alıp aşağı indim. Emin ardımızdan bizi yolculamak için dışarı çıkarken Savaş ise valizimi arabaya koyarak Emin'e baş selamı verip arabaya girdi.

 

Emin gitme der gibi Savaş'a bakarken ben ise bu haline gülmemeye çalıştım.

 

" Savaş abi, daha yeni gelmiştiniz, bu ne acele böyle. Hem belki poker oynardık. Ua da dama değil mi yenge?"

 

Emin köpek yavrusu gibi bana bakarken burda yalnız kalmak istemediği belliydi zavallımın.

 

" Çilem, arabaya bin gidelim artık."

 

Emin umutla bana bakarken ben ise kıkırdayarak arabaya girdim. Sonra ise Emin'e döndüm. " Üzgünüm Emin, inan bana seni güvenliğin için yapıyorum."

 

Diyerek gülmemeye çalıştım. Savaş arabayı çalıştırırken Emin ise ardımızdan bakakalmıştı.

 

Savaş'a dönerek bakmaya başladığımda " Ne var?" Diye söylendi.

 

" Biraz fazla olmadı mı? Çocukcağızın hiç bir zararı yoktu bence."

 

" Zararı yok?" Sırıtarak devam etti. " Sana olmasa da bana var. Seninle doğru düzgün uyanamıyoruz bile Çilem. Emin sağolsun çok güzel uyandırıyor."

 

" Tamam bir şey demedin. Ne yapıyorsan yap!"

 

" Yapıyorum zaten. Konakta daha çok başbaşa kalıyoruz!"

 

Sırtımı koltuğa yaslayarak Savaş'a bakarken o ise sinirden sırıtarak yola bakmaya devam etti.

 

Yayla yollarında nihauet düz yola ulaştıktan dakikalar sonra konağa dönmüştük.

 

Reyyan ana içeri girdiğimiz gibi bizi el ele görünce keyfi yerine gelmişti. Nihayet sorunun çözülmesine sevinen diğer aile de rahat bir nefes alırken masaya geçerek akşam yemeğine geçti. Biz de elimizi yüzümüzü yıkayarak sofraya geçtik.

 

Herkes yemeğe başlarken Esma hanım ise telefonla birilerini dakika bir arayıp duruyordu. Tabii, kim olduğunu tahmin etmek zor değildi.

 

Esma hanım iyice sinirlenirken, Savaş ve ben ise kaçacak bakışlarla birbirimize bakıyorduk. O sırada Esra sofraları sessizliği bozarak Esma hanıma döndü.

 

" Merak etme yenge, yakında gelir. Çok uzak kalamaz o."

 

" Gelecek tabii. Sonra da kırdığını tabaklarin hesabını verecek o şebek!"

 

Esma hanım tekrar ararken, daha çok sinirlendi. " Emiin, Emin! Sen elime düşersin elbet."

 

" Yenge, bir süre gelmez o sende tanıyorsun oğlunu."

 

" Hele gelmesin daha neler neler yaparım ona! Sen söyle nasıl o takımlarım. Üstelik benim canım anamdan kalmıştı. Ben onlar kırılmasın diye en köşelere sakladım."

 

Esma hanım telefonu sinirle masaya indirirken yerimden zıplayarak yutkundum. Bu kadın Emin'i sakladığımız öğrense kim bilir ne kadar sinirlenir. Zaten iyice gerilmiş, biz ona tuz biber oluruz öğrenirse.

 

Savaş önündeki eti bıçakla kesip çatalla alırken rahatlıkla cevap verdi. " Merak etme yenge, hangi deliğe girdiyse muhakkak çıkar. Daha fazla dayanamaz o."

 

" Umarım öyle olur." diyerek yeneğine başladı. Ben ise hayretler içinde, Savaş'ıncaz önceki yalan performansına hayretler için bakakaldım.

 

Savaş bu halime umursamadan yemeğe devam ederken, ben ise Reyyan ananın sesi ile anca kendime gelebilmiştim. " Kızım, yemek yemeyecek misin?"

 

" Hım?"

 

" Kızın dalgın görünüyorsun, bir şey yoktur umarım."

 

Savaş, dudaklarını içe doğru çekerek keyifle bana bakarken ben ise Reyyan anaya dönerek anca cevap verebildim.

 

" Ha yok! Yani hiç bir sorun yok merak etmeyin. Gözüm bir yere daldı sadece. Olur ya."

 

" Başka bir şey olmasın da"

 

Savaş dönerek cümlesine devam etti. "Bir an hâla küssünüz zannettim."

 

" Yok babaanne merak etme. Biz gayet iyiyiz." Diye cevap verirken, Savaş'a dönerek gülümsedim. Savaş da gülümserken Reyyan ana rahatlamış gibi soluk verirken yemeğine devam etti. Ben de konuyu daha fazla uzatmadan yemeğine devam ettim.

 

Yemektem sonra da biraz salonda oturduk ve günü çay ve kahvelerde bitirerek odalarımız çekildik.

 

Savaş rahatça soluklanarak ceketini çıkartırken ben ise haline gülerek çantamdan şarj aletimi aradım. " Nerde bu?"

 

Kendi kendime sorduğum soruya " Ne nerde?" Diye cevap alırken bir an şaşırarak Savaş'a döndüm. Sonra sırıtarak cevap verdim. " Şarj aletimi sanırım çiftlikte unuttum. Bir türlü bulamadım."

 

" İyice baktın mı?"

 

" Baktım, valize bile baktım bulamadım. Sanırım odadaki komedinin üstünde unuttum. Onu geri aldığımı hatırlamıyorum çünkü. Tabii malum bizi apar topar çıkarttığım için..."

 

" Neyse neyse takma sen, bizimkilere söylerim alırlar bir yerden."

 

" Bu saatte?"

 

" Evet, ne olmuş?"

 

" Gerek yok hayatım, Gülsüm de vardı. Ondan alırım."

 

" Sen bilirsin." Diyerek yatağa uzanırken, sırıtarak göz devirip Gülsüm'ün odasına gitmek için dışarı çıktım. Savaş'ın bu haline sırıtırken, bir an şaşırdım. " Hayret." Diyerek kendi kendime sorgulamaya başladım. Normalde bana sarılmasını falan beklerdim. Fakat aksine gayet rahat ve umursamaz davranıyordu. " Gerçekten çok ilginç bir adamsın Savaş Efeoğlu."

 

Başımı olumsuzca sallayarak sırıtırken Gülsüm'ün kapısının önüne gelmiştim bile.

 

Kapıyı çalarak gel demesini beklemeye başladım, fakat cevap gelmemişti. Yine kapıyı çaldığımda, hâla ses gelmiyordu.

 

" Gülsüm, orda mısın? İçerken kurutma makinesini sesi geldiğinde durumu anlaşılmıştı. Makinenin gürültüsünden dolayi beni duymamıştı.

 

" Giriyorum bak!" Diyerek içeri geçtiğimde içerde kimse yoktu. Etrafı kolacan ederken, acaba dursam mı diye sorguladım kendi kendime.

 

" Gülsüm, şarj aletini ödünç alacaktım da, benimkini çiftlikte unuttum!"

 

Ses gelmeyince 'eh be!' dedim içimden. Bu kız bayıldı mı ne oldu?

 

Masadaki şarj aletini fark ettiğimde bir an durdum. " Haber vermeden almak istemiyorum ama."

 

En sonunda banyoya doğru yürüyerek kapıyı tıklattım. " Gülsüm, canım müsait misin?"

 

Makinenin sesinin kesilmesiyle nihayet beni duydu diye şükrederken, kapı birden açıldı.

 

" Masanın üstünde olacaktı canım. Benim biraz işim var çıkarım şimdi. Sen otur."

 

Tamam diyerek makyaj masasına doğru yürürken, durdurmanın bir sebebi olduğunu tahmin edebiliyordum.

 

Pofuduk sandalyeye otururken derin bir soluk alarak kollarımı bağladım.

 

Şarj aletini elime alırken, kapanmaya ramak kalmış telefonumu cebimden çıkartarak prize taktım. Fakat gözüme ilişen birşeyle duraksadım.

 

Elim havada kalırken bir an sirkelenerek telefonu masaya indirdim. Sonra hayretle masada duran hamilelik testi çubuğunu elime aldım.

 

" Bu...Bu pozitif."

 

" Geldim. Şarjı bulabildin mi?"

 

Elimdeki çubukla yüzü düşen Gülsüme bakarken, Gülsüm ise yutkunarak bana döndü.

 

" Gülsüm? Sen...sen hamile misin?"

 

Gülsüm dehşetle bana bakarken, şaskınlığımı hâla üstümden atabilmiş değildim.

 

İşler iyice sarpa sararken, artık ne olacağını kestiremiyordum...

 

 

Loading...
0%