Yeni Üyelik
31.
Bölüm

31. Bölüm

@maviay_63

Hayatı anlayamayız bazen. Öyle bir darbe vurur ki bize, doğrularımızı yanlışa dönüştürdüğümüzü bile fark etmeyiz. Yanlışı yanlışla düzeltiriz ve bu hayatımızı daha çok sarpasardırır.

Tıpkı bir örümcek ağı gibi hayatımıza yayılır en sonunda.

 

İnsan oğlu işte, iyiyle kötünün savaşını verir durur.

 

Gülsüm elimdeki test çubuğunu almaya çalışırken, ben ise elimi geri çekerek tekrar çubuğa baktım.

 

" Sen gerçekten hamilesin!"

 

" Bağırma, duyacaklar." Diyerek ardına bakarken ben ise hayretle Gülsüme baktım.

 

" Bunu bugün mü öğrendin?"

 

Gülsüm cevap veremeyince, omzunu tutarak bu sefer sakince tekrar sordum.

 

" Gülsüm, bir şey söyle."

 

Gülsüm başını eğerek suskunca kalırken, usulca yanına giderek bekledim.

 

Bir şey demesini bekledim, fakat cevap vermedi. Hâla suskunluğunu koruyordu.

 

Em sonunda göz yaşları yavaş yavaş süzüldüğünde, artık sorgulamayı bırakarak ona sakince yaklaşarak sarıldım. Şuan tek ihtiyacı olan teselli edilmekti.

 

" Başına gelenler nedir böyle be kuzum!" Bıkkınca soluk alarak omzunu sıvazlayarak sakinleştirmeye çalıştım.

 

" Geçecek, her şey geçecek."

 

Sözlerimden sonra Gülsüm dayanamayarak daha çok ağladağında ona daha çok sarıldım. Sarılmama karşılık verdiğinde, buna ne kadar ihtiyacı olduğunu daha çok anlamıştım.

 

" Çok özür dilerim Çilem. Ben bunlar olsun istememiştim"

 

Bir an kaşlarım çatık şekilde ona dönerken, kafam karışık şekilde ona baktım. İyi de benden neden özür diledi?

 

Sakince ondan ayrılarak, usulca göz yaşlarını sildim. Biraz sakinleşince de aklımdaki soruyu sormaya çalıştım. "Benden neden özür diliyorsun Gülsüm? Ben ne alaka? Hem asıl özür dilemesi gereken sen değilsin. O Polat ve Alev denen kadın."

 

Başını olumsuzca sallayarak yine yüzünü yere eğdi. " Kimin suçlu olduğunun bir önemi yok artık. Olan oldu."

 

" Boşanmaktan bu yüzden mi vazgeçtin? Hamile olduğunu mu öğrendin?"

 

Başını hüzünle sallarken cevap verdi."Alev'i öğrendikten günler sonra anladım hamile olduğumu. Son kez emin olmak için de bugün bir kez daha test yaptım!"

 

" Hastaneye gittin mi peki?"

 

" Gitmedim. Gitmeyi de düşünmüyorum."

 

" Olmaz öyle, gidip bir baktırmamız lazım."

 

Diyerek kolunu tutup dışarı çıkartmaya çalışırken, duraksayarak kendini geri çekti. " Olmaz dedim sana!" Gülsüm'ün bu tepkisini şaşkınlıkla izlerken, dilim tutulmuş halde onu izledim.

 

" Özür dilerim. Sana bağırmak istememiştim ama istemiyorum. Hastaneye falan gitmeyeceğim."

 

Kolunu bırakıp bıkkınca soluk alırken, ellerimi belime yaslayarak ona döndüm.

 

" Peki? Ne yapmayı düşünüyorsun? Ne olacak?"

 

" Bir kaç ay böyle geçsin. Zaten hamileysem er geç anlaşılır."

 

Ona sorgular şekilde bakarken, bir adım yaklaştım. " Gülsüm, sen ne dediginin farkında mısın? Çocuk oyuncağı mı sanıyorsun sen!"

 

" Ben öyle istiyorum Çilem! Lütfen üsteleme."

 

Yüz ifadesi sinirle ciddileştiğinde şaşırmış kalmıştım. Karşımda duran Gülsüm müydü gerçekten? Sessiz, kendi halinde olan Gülsüm.

 

Yine son çırpınışlarımla devam ederek ikna etmeye çalıştım.

 

"Gülsüm, sen iyi misin gerçekten? Beni endişelendiriyorsun."

 

Bu cevabından sonra kendi halinin farkına varmıştı. Bunu fark eder etmez de bıkkınca soluklanarak yatağın kenarına oturdu ve başını eğerek sessizleşmeye başladı.

 

Bu halini şaşkınlıkla izlerken, kendimi toparlamaya çalışarak diz çöktüm ve ellerimi dizlerinin üstüne yasladım.

 

Gülsüm beni fark ederek yüzünü çevirirken, göz yaşları içinde bana baktı.

 

O yaşlı gözleriyle bana bakarken, bıkkınca soluklanarak konuşmaya devam ettim

 

" Neden? Neden bunu kendine yapıyorsun Gülsüm? Bunlara hiç bir anlam veremiyorum."

 

" Öyle gerekiyor Çilem."

 

" Hadi öyle gerekiyor diyelim. Alev'i neden bu eve geri getirdin? Bunu neden yaptın?"

 

Gülsüm gerilerek yana bakarken omzunu tutup, derin bir nefes alarak devam ettim. "Gülsüm, bütün bunları neden yapıyorsun? Neden kendine bu kadar çektiriyorsun bir tanem?"

 

Yüzünü eğerken parmaklarını birbirine dolarcasına oyalanarak cevap verdi.

 

" Bir şeyler değişti. Bir şeyler oldu."

 

" Ne oldu Gülsüm? Bana her şeyi anlatabilirsin."

 

Yüzünü bana çevirerek acıyla gülümsedi. Ben bu yaptıklarına bir türlü anlam veremezken, boynuma sarılarak cevap verdi. " Belki sonra. Bir gün..."

 

" Beni korkutuyorsun Gülsüm, neden böyle konuşuyorsun? Anlamıyorum seni."

 

Benden uzaklaşarak tekrar gülümsedi. " Merak etme, kendime zarar vermem. Sadece yalnız kalmaya ihtiyacım var."

 

Bir kaç dakika hiçbir şey demeden ona bakarken, en sonunda inatlaşmaktan vazgeçtim. Pes edip dışarı çıkarken, odama doğru dalgın düşüncelerle yürümeye başladım.

 

Bir şeyler yolunda gitmiyordu o kesin. Fakat bunun ne olduğunu çözmek de pek kolay olmayacak gibiydi.

 

Bu kuma olayı daha da bir garip hale gelmişti. Gülsüm' ün ilk başlarda kendini öldürecek kadar istememesi, şimdi de kendi elleriyle buraya, konağa getirmesi... hepsi çok karışıktı. Bir kördüğümün içinde gibiydim.

 

Onun için daha çok endişeleniyordum artık. Hamile olduğunu bile saklıyordu bu kız! Bir şeyler yapmalıydım. Ama ne?

 

Dalgınca bunu düşünmeye devam ederken, Serpilin ardımdan seslenmesi ile duraksamıştım. Serpil duyduğumu fark ederken, rahat bir soluk alarak yanıma geldi. "hanımım, bir adam geldi sizi soruyor, bir baksanız."

 

"Bir adam mı? Kim oldugunu söyledi mi?"

 

"Bilmiyorum hanımım. Elinde bir demet kırmızı güllerle sizi bekliyordu. Sizin adınıza gelmiş."

 

" Kurye mi?

 

" Galiba."

 

Biraz duraksadıktan sonra, tekrar Serpil'e döndüm. " Peki tamam, şimdi bakarım Serpil."

 

Serpil, peki hanımım diyerek aşağı indiğinde ben de aşağı inerek avluya çıktım.

 

Avluda güllerle bekleyen adamı gördüğümde, gülümseyerek çiçeklere baktım. Tabi ki Savaş'ın aldığını anlamıştım.

 

İlerlemeye başlayarak adama sorgular gibi baktı. Adam konağa bakmayı kestiğinde, kendini toparlayarak elindeki not defterine baktı.

 

"Çilem EFEOĞLU burda mı yaşıyor acaba?

 

"Evet, buyurun benim? Siz kimsiniz?"

 

"Bu çiçekler sizin adınıza gönderilmiş. Buyurun." Diyerek gülleri verdikten sonra elindeki not defterinden bir şeyler yazdı. Ben de gülümseyerek gülleri kokladım.

 

" Şuraya bir imza atar mısınız?"

Tabii Diyerek kalemi aldığımda heyecanla köşeyi imzaladım. İlk defa bir çiçek almıştı. Bu yüzden biraz heyecanlıydım.

 

Adam iyi günler dileyerek dışarı çıktığında, sevinçle çiçeklere bakmaya devam ettim. Biraz yaklaşıp kokusunu içime çekerken kendimi kuş gibi hafif hissetmiştim. Gülümseyerek çiçeklerini severken, belimden sarılmam ile gözlerimi huzurla yumarak sırtımı göğsüne yasladım. Narin dokunuşlarından ve o hep kullandığı parfümlerinin kokusundan Savaş olduğunu anlamıştım.

 

" Çiçeklerini beğendin mi Peri kızı?"

 

Sevdiğim adamın yanaklarıni avuçlayarak gülümsedim. " Adam kelimesini ilk duyduğumda kafam karışmıştı. Hem de elinde çiçekle, büyük cesaret!"

 

Kıkırdayarak daha çok sarılırken devam ettim. " Bana çiçek getirmeyi bıraktım. Üstüne üstlük konağa getiriyor. Kocamla yaşadığım konağa."

 

Beni daha çok sararken, hırsla cevap verdi. " Öyle biri anasından doğmadı hâla Güzelim. Sen hiç merak etme."

 

Güllere dönerek koklamaya devam ederken, çenesini omzuma yaslayarak yanağımdan usulca öptü.

 

" Onu bunu bırak da söyle bakalım. Çiçeklerini beğendin mi bakalım?"

 

Gülümseyerek gözlerimi yumup sırtımı göğsüne yasladım. " Sana ait olan her şeyi beğenirim ben. Aksi mümkün bile değil."

 

Boynumdan öperek daha çok sarılırken ben de yüzümü ve bedenimi ona doğru çevirerek daha çok sarıldım. Bedenim ona sarılı haldeyken, kendi kendime konuşmaya başladım " Ne tuhaf, bazen sanki yıllardır seni tanıyormuş gibi hissediyorum. Bazen de ilk defa görmüş gibi heyecanlanıyorum."

 

Başımdan öperek bedenimi sararken, konuşmaya devam ettim. "Sanki, yarım kalmış parçamın geç kalmış bütünüsün."

 

" Bir bütünüz, bu doğru... serçe ile gül gibi vazgeçilmez bir bütünüz."

 

Kaşlarımı çatarak hüzünle konuştum.

" Ona örnek verme. Hikayesi mutsuz sonla bitiyor."

 

Huzurla gülümseyerek çenemi kendine çekti. " Serçe, aşk uğruna vermedi mi canını. Aşk yakar Güzelim. Aşk çok yakar."

 

" Bizim ki yapmayacak. Öyle değil mi? Ben sensiz bir hayat istemiyorum. Yaşayamam!"

 

Başımdan öperek sıkıca sarıldığında hüzünle beline sarıldım. " Buna izin vermeyeceğim Güzelim. Seni asla yalnız bırakmayacağım Peri kızı. Söz veriyorum."

 

Beline daha sıkı sarılırken gözümden süzülen yaşlara engel olamamıştım. Onun zarar görmesine asla tahammül edemezdim. Hem de asla.

 

" Seni seviyorum Peri kızı ve üzülmeni istemiyorum." Gülümseyerek cevap verdim. " Ben de seni seviyorum Sevgilim. Hem de çok."

 

" Biliyorum." Diyerek kıkırdamaya başlayarak yanağımdan öptü. Sonra gıdıklamaya çalışarak gergin ortamı düzeltmeye çalıştı.

 

" Sırası mı, avlunun ortasında."

 

" Ne var. Üzgün görmek istemiyorum seni."

 

Tekrar gıdıklamaya çalışırken elinden tutarak zar zor durdurmaya çalıştım. "Korumalar dışarda."

 

Göz devirerek eline cebine attığında, olumsuzca baş sallayarak sırıttım. "Çocuk gibisin." Diyerek bir elimle boynuna sarılırken, hâla yüz yüzeydik.

 

Ben gülümseyerek yanağını avuçlarken konuşmaya devam ettim. "Senin yanında fazla yumuşak olmam gerekiyor gibi hissediyorum Peri kızı. Çünkü senin bana böyle bakarken kolay kolay kızgın kalamıyorum." Belime sarılarak devam etti. "Emin'e kızdığım zamanlarda bile senin endişeli sesin beni ister istemez durduruyor. Üzülmene dayanamıyorum."

 

Gülümseyerek yanağını sevdiğimde, dizlerimden tutarak birden havaya kaldırmıştı. Ben mal gibi ona bakakalirken, içeri doğru yürümeye bile başlıyordu. Şoku üstümden atlatırken yere bakarak tekrar ona döndüm. " Ne yapıyorsun Savaş? İndir beni! Bir gören olacak şimdi."

 

" Herkes uyuyor, kimse duymaz."

 

" Olsun indir sen. Biri miri çıkarsa açıklama yapamayız valla."

 

" Açıklama niye yapalım. Karım mısın? Evet karımsın. O halde bir problem yok gibi görünüyor."

 

" Savaş, beni rezil etmeye ant mi içtin sen? Tavlada da aynı şeyi yaptın. İndir beni Allah aşkına!"

 

" Eğer sen biraz da bağırırsan, tüm konağı başımıza toplarsın merak etme."

 

Bir an susarak ürkekçe etrafa bakarken, daha fazla çırpınmaktan vazgeçmiştim nihayet.

 

Kimseyi uyandırmadan odaya geçtiğimizde, kapıyı ardından kapatarak beni yatağa oturtup dizlerimin önüne eğildi. Ellerimi tutarak bileğimi usulca öperken, kendimi bir çiçek gibi narin ve güzel hissettin.

 

Adam da nasıl bir büyü varsa artık, mal gibi bırakıyordu insanı.

 

" Bu güller gibi güzel ve narin olduğun gibi, dikenleri kadar keskin ve hırçın bir kadınsın."

 

" Fakat senin yanında tüm silahlarını düşüren bir savaşçıya dönüşüyorum."

 

Gülümseyerek biraz daha yaklaşıp çenemi usulca tuttu. " Benim çılgın savaşçım. Yavru kediye dönüşüyor desen daha doğru."

 

Gülümseyerek başımı eğdiğimde gülleri eline alarak konuşmasına devam etti.

 

" Güllerin bir anlamı vardır bilir misin?"

 

" Bilirim ağam." Sırıtıp yanına eğilerek konuşmaya devam ettim. " Saf aşkın ve tutkunun anlamıdır gül."

 

Gülümseyerek güllerden birinin alarak yine konuşmaya başladı. " Dokuz gülün anlamı nedir?"

 

Güllere bakarak merakla kaç gül olduğuna baktım. Dokuz gül olduğunu anladığımda ise tekrar Savaş'a döndüm.

 

" Anlamı ne peki?" Meraklı bakışlarımı fark etmesiyle sırıtırken, yine elimi tutup, gülü koklayarak cevap verdi. "Gülleri veren kişi, karşısındaki kişiye, sonsuza kadar birbirimizi seveceğiz mesajını veriyormuş."

 

Gülümseyerek gözlerine baktım. " Öyle miymiş?" Dediğimde de elimden usulca öperek cevap verdi. " Yoksa beni sevmeyecek misin?"

 

Omzuna vurarak boynuna sarıldım "Saçmalama. Bu dünyada bitmeyecek olan şey, sana olan sevgimdir. Bunu asla unutma." Huzurla gülümseyerek devam ettim. " Anlamlı bir hediye almışsın. Tebrik ederim ağam." Yüzüne dönerek elindeki gülü alarak devam ettim. " Benden on puanı kaptın."

 

Bu küstahça tavrıma alayla sırıtırken, onaylar gibi baş sallayarak cevap verdi. " Eyvallah! Sağol."

 

Kıkırdayarak yüz ifadesini izlerken gül demetini elime alarak ayağa kalkıp masada duran kavanoza yerleştirdim. Gülleri koklayarak dokunurken elimin üstünde hissettiğim Savaş'ın eliyle gülümsedim. Elimden tutup kollarımla bedenime sararken yanağımdan öperek sıkıca sarıldı.

 

" Sonsuza kadar. Ölüm bizi ayırana dek bir bütün olacağız. Bir aile olacağız... aslında olmaya başladık da sadece eyleme geçemedik." Diyerek alayla sırıttı.

 

Ne demek istediğini anlasam da anlamazsan gelerek konuyu değiştirdim. "Bana böyle sıkıca sarılıyorsun ya, sanki dünyalar benim oluyor. Ne kadar yakınımda olsan, o kadar mutlu oluyorum."

 

Bedenime daha çok sarılırken, huzurla gülümsedi. Sanırım bu söylediklerim sandığımdan da çok hoşuna gidiyordu. " Hazır olduğun günü de bir görebilsem hiç fena olmaz Peri kızı."

 

" Anlamadım ama neyse" Diyerek geçiştirmeye çalışsam da, Savaş konuyu açmakta kararlıydı. " Karı koca olmamız konusu Peri kızı. Her ne kadar seni zorlamak istemesem de, seninle bir şeyler yaşamak istiyorum Peri kızı."

 

Yanağımda öperek yine sıkıca sarılırken yutkunarak bir süre duraksadım. Savaş sessizliğimi hayır olarak algıladığında, kollarını gevşetmişti istemsizce.

 

" Bu hafta." Savaş ne olduğunu anlamaz şekilde bana bakarken ona dönerek konuşmaya devam ettim. " Bu hafta içinde hazır olucağım. Söz veriyorum Sevgilim."

 

Huzurlu gülümseyerek yanağımı avuçlarken başımdan usulca öptü. "Güven konusunda hâla problemlerin var." Savaş'ın bunu demesi ile gözlerim fal taşı gibi açılırken yutkunmadan edememiştim. " Hayır, ondan değil. Sadece..." duraksarken Savaş'ın gözlerinde takılı kalmıştım. Her ne kadar inkar edersem edeyim gerçeklerim ardımda görebiliyordu.

 

Nefesimi tekrar düzene alarak cümleme etmeye çalıştım. " Sadece bu benim için ilk, yani senin içinde öyle tabii ama biraz ürküyorum. Tüm bu olanlar, bizim berdelimiz sırf namus davası yüzünden var oldu ve ben bunu düşündükçe kötü hissediyorum." Diyerek acıyla başımı eğdim. Savaş huzursuca nefes alırken yanıma yaklaşarak belimden tutarak kendine çekti. Sonra anlıma uzunca bir öpücük konudurarak sarıldı.

 

" Seni böyle hissettirecek herkesin Allah belasını versin!" Yanaklarımı avuçlayarak öfke dolu konuşmasına devam etti. " Zarar görmene asla izin vermem Peri kızı. Kimsenin sana zarar vermesine izin vermem."

 

Yutkunarak acıyla gülümsedim. Zaten bir sen beni düşünebilirsin Sevgilim.

 

"Biliyorum. Öyle ki varlığın bile güvende hissettiriyor Sevgilim."

 

Huzurla gülümseyerek dudağımdan öpüp yine sarıldı. Ben de omuzlarına sarılarak kokusunu içime çektim. O ise bu sefer boynumdan öperek kucağına alıp yatağa doğru yürüdü. Beni usulca yatağa bırakırken kendisi de yanıma geçerek uzandı. Birbirimize huzurla bakarken daha fazla dayanamayıp beline sarılarak yüzümü göğsüne yasladım. O da bedenimi sarılarak saçlarımı sevmeye başladı. Sonra şarkı mırıldanarak daha çok yaklaştı.

 

" Bir ince pusudayım

Yolumun üstü engerek

Bir garip akşamdayım

Sırtımı gözler tüfek

Ben senin sokağına

Ulaşamam, dardayım

O mazlum gözlerine

Bakamam, firardayım

Oysa ben bu gece yüreğim elimde

Sana bir sırrımı söyleyecek idim

Şu mermi içimi delmeseydi eğer

Seni alıp götürecektim...

Beni vur, beni onlara verme

Külümü al, uzak yollara savur"

 

Gülümseyerek beline sarılıp sözünü kestim. " Seni kimselere vermem kurt bakışlım. Merhaba etme."

 

Sözüme gülümseyerek kıkırdamaya başlarken, beni kendine yaklaştırarak başımdan öptü. Sonra mırıldanarak şarkısına devam etti.

 

"Dağılsın dağlara, dağılsın bu sevdamız

Ama sen ağlama, dur

Beni vur, beni onlara verme

Külümü al, uzak yollara savur

Dağılsın dağlara, dağılsın bu öykümüz

Ama sen ağlama dur

Bir ince pusudayım

Bu gece zehir zemberek

Bir yolun sonundayım

Sessizce tükenerek

Ah, senin ellerine

Uzanamam, yerdeyim

O masum hayallere

Varamam, ölmekteyim..."

 

Şarkısını sonlara doğru bitirdiğinde yüzüne dönerek gülümsedim. " Seni seviyorum Kurt bakışli sevgilim."

 

Burnumdan öperek huzurla gülümsedi yine. " Ben de seni seviyorum Peri kızı. Hem de çok."

 

Huzurla gülümseyip boynuna sarılarak kokusunu içime çekip yorgun bedenime yavaş yavaş uykuya daldım.

 

🦋🦋🦋🦋🦋

 

Gönüllerin bağı ilk; bakışlardan, sonra da sohbetlerde mühürlenirmiş. Gerçekten de öyleydi. Savaş'ı ilk gördüğümde ondan etkilenmiştim yalan yok. Fakat bundan daha çok hiç kimsede hissetmediğim bir şey hissetmiştim. O duyguyu hâla açıklayamıyorum ama bu hissin sadece ona ait olduğunu biliyorum. Her ne kadar tatsız bir olayla evlensek de, eninde sonunda sevmiştik birbirimizi. Maalesef bazı insanlar bu kadar şanslı değil. Berdelin bedelini bir ömür çekenler var ne yazık ki...

 

Yıllar sonra bu adetin bittiğini zannederken ben karşılaşmıştım bu sefer. Ama mutsuz muydum? Hayır, aksine artık dünyanın en mutlu kadını gibi hissediyordum kendimi.

 

 

Sabahın ilk ışıklarıyla uyandığımda, huzurla uyuyan kocamı izlemeye başladım. Kumral saçlarını geri atarken dağınık saçlarını toplayarak biraz yanına yaklaştım. Derin bir uykusu vardı. Gerektiğinde erken kalkabiliyordu halbuki.

 

Yanağını severek başından öperken sıkıca sarılmamak için kendimi zor tutuyordum.

 

Daha fazla tatlılığına tutulmadan kolunu tutarak belimden ayırmaya çalıştım. Ağır kolunu kaldırmaya çalışırken birden belimden sarılmam ile yerimden geri sıçradım. Basım yastığın başlığına kavuşurken Savaş'ı tepemde görmemle şok geçirdim.

 

" Hayırdır, nereye böyle Çilem Hanım?"

 

" Sen en son uyuyordun sanki. Yanlış mı hatırlıyorum?"

 

Şüpheyle sorgularken yakalanmış gibi yutkunurarak sırıttı. " Artık nasıl bir tesir varsa sende, bir dokunuşunla uyanıveriyorum işte."

 

" Allah Allah! Demin yüzüne dokunduğumda uyanamadın ama. Şansa bak ki ben kalktığında tesir etmiş dokunmam."

 

Savaş sırıtıp, başını kaşırken bana yaklaşarak yanağımdan öptü. Sonra tekrar yatağa uzanıp bedenimi kendine çekerek iyice sarıldı.

 

" Bu gün ikimiz de izinliyiz. Aşağı inmiyoruz. Bugün seni bırakmam, benimsin bugün."

 

" Öyle şey mi olur saçmalama!"

 

" Olur olur, çok güzel olur."

 

Savaş yine sıkıca sarılırken birden kapı çalındı. Kapının çalınmasıyla Savaş birden beni bırakıp doğrulurken kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.

 

" Hani bırakmayacaktın Savaş bey? Sözünü çabuk bozdun."

 

" Bir rahat bırakmadılar gitti lan!"

 

Kıkırdayarak kendimi toplarken kapıya doğru yönelerek saçıma son kez çeki düzen vererek kimo dedim. Sesinden Serpil olduğunu anladığımda biraz rahatladım. Babaanne yada Esma hanımı bekliyordum.

 

Rahat bir nefes alıp, kapıyı açarak kapının ardına baktım. Serpil yüzü eğik beklerken boğazımı temizleyerek konuştum. " Buyur Serpil. Ne istedin?"

 

" Hanımın, Kahvaltı nerdeyse hazırdır. Aşağıya inecek misiniz diye soracaktım."

 

" Tamam Serpil, şimdi geliriz biz."

 

" Peki hanımım." Diyerek koridora doğru yürümeye başladı.

 

Ben arkasında bir süre baktıktan sonra kapıyı kapatarak Savaş'ın sinirlerini haline baktım. Savaş burnundan soluyarak gardroba geçerken, kendi kendine söylenmeye başladı. " Yemin ederim bir rahat bırakamadılar bizi. Yeni evli miyiz belli değil!"

 

Söylene söylene kıyafetlerini çıkartarak banyoya girdi. Kapıyı arkasında çarparken ben ise bu haline biraz üzüldüm doğrusu. Gerçekten canı sıkkın gibiydi artık.

 

Derin bir nefes alarak ben de kıyafetlerimi değiştirerek makyaj masasına geçtim. Sadece saçlarıma biraz şekil verip, pudra ve allık sürerek kendime çeki düzen verdim. Uzun süredir Beren'i görmeye de gidememiştim. Ona da uğrarırım.

 

Savaş'a aşağı ineceğimi söyleyerek dışarı çıkarken, tamam olur dediğini duydum sadece. Sonra koridordan merdivenlere doğru yürüyerek aşağı indim. Ardımdan Savaş da geldikten sonra kahvaltıya başladık. Bir süre eften püften konuşurken, iki ailenin toprak kavgası konuşulmaya başlandı. Aileler ne kadar barışmak istese de iki çınarın inadı barıştıramıyordu aileyi.

 

Olayın ciddi olduğu, dinlerken bile belliydi. İki tarafın düğünü de sırf bu yüzden iptal olmuş. Adam kızını artık vermek istemediğini söylüyormuş.

 

" Reyyan ana, problem sadece toprak kavgası olamaz bence. Öyle değil mi?"

 

Babaanne başını huzursuzca sallayarak cevap verdi. " Değil zaten. Geçmişte kalan bir problem. Bu maalesef aileyi de huzursuz ediyor."

 

" Peki nedir sorun?"

 

" Derine inmemiz özele girer kızım. Boşver, anlaşamıyorlar işte."

 

Önem baktığımda Reyyan bıkkinca soluk alarak konuşmaya devam etti. "Hiç değilse çocuklara karışmasalardı. Nasıl da seviyorlardı birbirlerini. Günleri sayıyorlardı zavall kuzularım."

 

" Buna böyle izin veremeyiz öyle değil mi? Ağalar arasında konuşulur, orta yolu bulunur herhalde."

 

Savaş elimi tutarak yumuşak sesiyle cevap verdi. " Merak etme canım, barışırlar. Düğün öyle kolay değil. Hepimizi konuşup orta yolu bulmasını sağlayacağız zaten merak etme."

 

'Umarım' diyebildim sadece. Savaş ile kendimi yerine koyunca gerçekten de zor bir durumda olduğunu anlayabiliyordum. Savaş ile ayrı kalamazdım. Buna dayanabileceğimi hiç zannetmiyorum.

 

Bir süre sonra konu dağılırken, erkekler de işe gitmek için yavaş kalkmıştı. Savaş ve Emin de kalktıklarında ben de odama geçip çantamı hazırlayarak aşağıya, balkona indim. Tabii Esma hanım üstten üstten bana bakarken burun kıvırarak tam gideceğim anında ciyak sesiyle durdu.

 

" Nereye böyle gelin?"

 

Gözlerimi yumarak kısık bir küfür atarken sakince arkamı döndüm.

 

Esma hanım kılık kıyafetime bakarken bol bol sabır dilemeyi ihmal etmedim.

 

" Arkadaşımıza uğrayacağım da. Rahatsız olmuş, geçmiş olsuna gideceğim."

 

" Telefon arar konuşursun, ne gerek var gitmene. Daha bismillah dün yeni eve geldin. İki dakika duamiyormusum evinde. Hep dışarda hep dışarda."

 

Dişlerimi sıkarak bağırmamak için tüm çabamı sarf ederken öfkeyle yanına gidip yanına eğilerek ben de baştan aşağı süzerek gülümsedim. " Esma hanım. Görmeyeli kocam mı oldunuz? Haberim mi yok?"

 

" Ne saçmalıyorsun sen gelin!"

 

" Diyorum ki, kocamın annesi bile değilsiniz. Ne yapacaksınız burda otursam. Bana laf atmanızı mı dinleyeceğim. Ben burada Savaş için kalıyorum. Savaş'ın karısıyım ve Savaş ile benim problemim oluyor. O yüzden siz o kıymetli canınızı sıkmayın." Gülsüm'ün olduğu balkona bakarak hüzünle soluklandım. Sonra yine Esma hanıma döndüm. " Siz bana çemkireceğinize! Oğlunuzun üzerine kuma getirttiği gelininizin yanında olmaya çalışın! Burda bu kadınla çemkirecek insan değilsiniz. Hem..." Alev denen kadına sinirle bakarak konuşmaya devam ettim. "Namus davasını, evlenmeden hamile kalan bu yüzsüze ve bunu hamile bırakan oğlunuza yaparsınız. Benim size verecek hesabım yok!"

 

Esma hanım biraz utançtan, biraz sinirden kızarırken başka bir şey diyemedi. Diyemez tabii, demeye yüzü mü var.

 

" O kadar!" Diyerek son sözümü damgalayıp çıktım oradan. Konağın kapısı, Esma kadının suratına çarparken Benim ise içimin yağları erimişti resmen. Bu kadına hâla patlamamış olsam da ayağını denk almasını bilir artık diye umuyorum. Artık susmak yok. Gülsüm'un hali ortada zaten. Sustukça daha çok gömülüyor bu bataklığa. Bu kadını da artık burdan gönderme vakti geldi ama bunu sonra düşüneceğim. Şimdi sakin kalıp çok düşünmeden yola çıkmam iyi olacaktı.

 

Arabaya binip yola çıktığımızda Aslı'yı arayarak birazdan geleceğimi haber verdim. Uzun bir süre sonra araba dururken çantamı alarak dışarı çıktım.

 

Aslı'nın Beren'in toparlandığını söylemesi içimi rahatlatmıştı. Onu iyi görmek beni mutlu edecekti.

 

Kapının zilini basarak geri çıktıktan saniyeler sonra kapı açılmıştı. Kapıyı açan Beren olduğunda rahat bir nefes alarak boynuna sarıldım. Sevinçten kızı bozduğunu fark ettiğimde uzaklaşarak özür diledim. Sonra omzunu sıvazlayarak huzurla gülümsedim. İyi olmana çok sevindim. Sana bir şey olduğunu sandım.

 

" Merak etme, gayet iyiyim. Sadece biraz şok yaşadım. Bu yüzden kötü oldum. " Diyerek derin düşüncelere dalarken hemen konuyu dağıtarak içeri geçmeye çalıştım.

 

" Ee? bizimkisi kek yapacakmış. Nasıl olmuş, haberler sende söyle bakalım."

 

Kapıyı ardından kapatırken omzumdan tutarak içeri aldı. "En sevdiğinden yaptı. Frambuazlı."

 

" Ooo! Bugün çıtayı yükseltmişsiniz." Diyerek alayla güldüm. Aslı frambuazlı Sevmediğinden biraz şaşırmıştım. Sevmediği şeyi de hayatta yapmazdı. Yaptıramazsınız da. Bizimki biraz zor bir kızdır maalesef.

 

" En sevdiğinden yaptım. Frambuazlı." Diyerek tabakları indirirken, Aslı'yı hâla hayretle izliyordum. " En son bunun için inatlaştığımı hatırlarım Aslı'cığım. Hangi rüzgar esti de frambuazlı yaptın?" Aslında sevmez desem de doğru olurdu sanırım. Frambuazdan nefret eder demek daha mantıklıydı. Ya da mantıksız... Allah aşkına! Kim frambuaz sevmez ki? Tatlıyı harika bir lezzete çeviriyor.

 

" Valla bugün keyfim yerinde. Bu yüzden en sevdiğin tatlıyı yapayım dedim. Hak ettin." Sırıtarak düşüncelerimden sıyrılırken Beren'e bakarak, tekrar Aslı'ya döndüm. "Hayırdır? Neyi kutuluyoruz? Bilmeden bir şey mi kaçırdım?" Diyerek tekrar Beren'e dönerken, Beren göz devirerek omzumdan tutup koltuğa geçirdi. "Öylesine yapmış işte. Ne olduysa artık, bütün gün yerinde duramadı."

 

" Tabii ki de yanında sigara böreği de yaptım."

 

Sırıtarak Aslı'ya baktım. " Maşallah avukat hanım! Pek hamaratlıyız."

 

O da kıkırdayarak hemen cevap verdi."Ne sandın güzelim. Aslı Eryılmazdan her iş gelir!"

 

Aslı mutfağa geçerek diğer malzemeleri getirmeye çalışırken, biz de ardından giderek yardım etmeye koyulduk.

 

Börek ve pastayı masaya indirdikten sonra uzunca bir sohpete daldık. Konuyu Beren'in ailesine çevirmek istesem de, kötü olmasından korktuğum için bir şey diyemedim. Bir süre sonra tabakları doldurarak tadım testine geçtik. Aslı kendine başka bir aroma yapmıştı. Dediğim gibi frambuazdan hiç hoşlanmaz.

 

Ben tabii kendimden geçerek tadına verirken biraz abarttım olayı. Frambuaz düşkünlüğm yüzünden Bir tabak daha almama ramak kalmıştı.

 

Bir süre oturmaya devam ederken, Beren'in mutfağa gitmesini fırsat bilerek Aslı'ya döndüm. " Aslı? Beren'in durumu nasıl? Son geldiğimden beri toparlamış gibi."

 

" Eh işte. Zar zor toparlandı." Ardına bakarak konuşmaya devam etti. "Annesinin ona tiksintiyle bakması, onu hiç bir zaman istememesi, derinden yaralamıştı. Ailesinin onu terk ettiğini biliyordu fakat bu kadar nefret edeceklerini tahmin edememişti maalesef. Ya kadında utanma mutanma yok! Arsız bir şey çıktı ya!"

 

Ayak sesleri gelirken hemen toparlanarak tabakdakilerimizi yemeye devam ettik. Pastamızdan sonra uzun uzun sohpete dalarak konuşmaya devam ettik. Günümüz öyle ya da böyle geçerken, zamanın nasıl bittiğini anlamamıştık bile. Saat beşi bulmuştu.

 

Yavaştan yavaştan müsade isteyerek ayaklanmaya başladım. Bir süre sonra da arabaya binerek yola çıktım.

 

Yol boyunca mardin sokaklarıni izlerken geçmişe dalmıştım. Ne kadar güzel günlerdi böyle. Yolu izlemeye devam ederken, birilerini fark etmem ile arabayı birden durdurdum. Alev'i fark etmiştim. Bir kadınla beraber parkta oturuyordu.

 

Gözlerimi kısıp biraz daha baktığımda kim olduğunu en sonunda hatırlamıştım. Savaş'ı etkilemeye çalışan o bardaki kızdı. Alev ile ne alakası var bunun diye sorgulamaya başlarken, birden telefon konuşması aklıma geldi. Kırmızı elbise, çantada keklik...bütün bu kadına söylemişti?

 

Evet maalesef buna söylemişti. Demek ki kuma olması için bir plandı.

 

Dişlerimi sıkarak öfkeyle izlemeye devam ettim onları. Etraf kalabalık olduğu için, öfkemi şimdilik dizginlemek zorunda kaldım. Burda bir olay çıkartamazdım. Başk çare yoktu. Şimdilik durmalıydım.

 

Her ne kadar, ikisinin boğazına yapışmak istesem de durmalıydım. Şoföre, arabayı tekrar çalıştırmasını isteyip hemen eve geçtim. Daha sonra da odamda Alev'i belemeye başladım. Odaya geçene kadar öfkemi belli etmemek için kırk takla attım resmen.

 

Odamda dört dönerken, salonda ayak sesleri duyunca birden duraksadım. Kapının açılıp kapanma sesini duyduktan sonra dışarı çıkarak hızla odasına gittim.

 

Kapısını bir hışımla açtığımda ilk başta şaşırmıştı. Ama onu umursamadım bile. Hemen boğazına yapışıp duvara yasladım.

 

"Şu malum arkadaşının yanından geliyorsun her halde."

 

" Ne, ne saçmalıyorsun sen? Kimden bahsediyorsun?"

 

" Bilmem, geçen gece Savaş'a yılışmaya çalışan arkadaşında bahsediyorum belki!"

 

" Ne! Neler diyorsun sen. Benimle bir alakası yok. Ben kimden bahsettiğini bilmiyorum bile."

 

" Boşuna çırpınma Alev! Seni o kadının yanında gördüm. Yani yalanlarına karnım tok."

 

Hala boğazından tutarken, sıkmamaya çalıştım artık. Bu kadını sevmesem de Bebeğine zarar görmesini istememiştim. Bu yüzden bozmaktan vazgeçtim. Fakat hâla öfkeliydim.

 

Sinirle eğilerek konuşmayı sürdürdü.

 

" Sen çok oldun artık. Gülsüm'ü nasıl etkilediğini bilmiyorum ama seni bu evden göndereceğim. Hem de en kısa zamanda."

 

Kadın yutkunarak bana bakarken, boğazını bırakarak odadan bir hışımla çıktım. Neden bilmiyorum ama bu kadının arkasından çok başka şeylerde çıkacak gibiydi. Fakat o zamana kadar ne olacağı hiç belli değildi.

 

Telefonu elime alarak Aslı'yı aradım. Aslı haliyle şaşırırken, bir şey mi unuttum diye sordu. Tabii bir saat önce orda olduğum için saşırması gayet normaldi.

 

" Alev hakkında bir şey ögrenebildin mi? Bugün sormaya fırsatım olmamıştı."

 

" Evet öğrendim de ne oldu? Kötü bir şey mi oldu?"

 

" Kim miş? Kimlerden miş?" Soruyu cevaplamayışımı umursamadan konuşmaya devam etti. Şimdi kafamın onda olmayacağını biliyordu çünkü.

 

" İstanbul da bir zaman bir barda çalıştığını öğrendim. Sonra da fırsatını bulup buraya yerleşmiş işte malum."

 

" Polat abiyle nasıl karşılaşmış? Ben burdayken buralardaydı."

 

" Senden önce İstanbul'a gitmiş olabilir ya hani! Çilemcim."

 

" Neyse, başka ne öğrendin?"

 

"Hâla araştırıyorum."

 

" Önemli bir şey öğrenirsen haber ver olur mu?"

 

" Arkadaş dedektif miyim, avukat mı belli değil!"

 

" Sen dedektif olmalıydın. Avukat olucam diye inat ettin işte."

 

Göz devirdiğini tahmin ederken, bıkkinca soluk alarak cevap verdi. "Bir şey bulursam sana haber veririm görüşürüz."

 

Görüşürüz diyerek telefonu kapattıktan sonra odama geçerek biraz uzandım. Bir süre de odada dört döndükten sonra da aşağıya inerek yemeğe geçtim.

 

Neyseki Alev denen o kadın etrafta görünmüyordu. Nerde olduğunu sorma zahmetinde bile bulunmadan yemeğe oturarak aileyle beraber bir şeyler yemeye çalıştım.

 

Yemekten sonra odamıza geçerken Savaş'ın yorgunluğunu bile sonradan fark etmiştim.

 

Savaş ceketini bıkkınca çıkartarak koltuğa otururken, ben de yanına giderek onun yanında oturdum.

 

"Sevgilim? İyi misin?"

 

" İyiyim... Yani idare eder."

 

İmalı bakışlarımla devam etmesini beklerken bıkkın bir soluk alarak konuşmaya devam etti.

 

" Bu aralar çok yoğun günler geçiriyoruz. Resmen mahvolduk. Batmaktan korkuyorum, bu ihale için tüm gün titizlikle çalışıyoruz ama biraz endişeliyim. Babamı mahçup etmekten korkuyorum."

 

Omzunu ovarak usulca yanına yaklaştım. " Sorun nedir? Bir aksilik mi var?"

 

" Aksilik yok. Sadece...Bilmiyorum sanki birileri işimizi sabote etmeye çalışıyor gibime geliyor. Eskisinden daha çok aksilikler çıkmaya başlıyor. İlk başta dert etmemeye çalıştım ama idare etmekte zorlaşmaya başlıyoruz.

 

Omzundan sarılarak yanağında usulca öperek başımı yasladım. " Her şey düzelir merak etme. İş hayatı bu, zorluklar elbet olacak."

 

" Toparlarız değil mi?" Benden moral beklediği belliydi. Bu yüzden daha çok moral vermeliydim."

 

" Hem biliyor musun? Bir dönem bizimkiler batmanın eşiğine gelmişti. Sonradan toparladılar. Yani merak etme Sevgilim, her şey düzelecek."

 

Belime sarılarak ciddi yüz ifadesiyle gözlerime baktı. Ben de ona bakarken düşünceli haliyle konuştu. " Ben batsaydım, ya da batarsam..."

 

" Hiç bir şey olmayacak. Herşey yoluna girecek merak etme." Yanaklarını avuçlayarak konuşmaya devam ettim.

 

"Ben güveniyorum kocama, o her şeyin üstesinden gelir."

 

"Eğer beş parasız bir adam olsaydım, yine beni sever miydin?"

 

Sırıtarak yüzüne baktım. "Birden ne oldu da böyle duygusallaştın sen."

 

" Sadece ne cevap vereceğini merak ediyorum."

 

Kaşlarımı şaşkınlıkla açarken birden ciddiyete bürünerek daha çok yaklaşıp anlıni anlıma yaslayarak cevap verdim.

 

" Benim paraya değil, sevgine, şefkatine ihtiyacım var. Bana olan bu bakışlarına ihtiyacım var."

 

Yüzünün her bir tenine dokunarak konuşmaya devam ettim. " Beni görünce yüzündeki gülümsemene ihtiyacım var."

 

Savaş'a daha çok yaklaşarak burun buruna geldiğimde, gülümseyerek durdum. " Savaş, benim senin varlığına ihtiyacım var. Sen yanımda olduğun sürece, senin sevginin, sadakatini, bana olan saygının hakiki olduğunu bildiğim sürece... kaybettiğin paranın hiç bir önemi yok. Para yine bulunur, yine kazanılır. Fakat sevgi kolay bulunan, sürdürülebilir birşey değildir."

 

Etkilenen gözleriyle bana bakarken, kaşlarımı çatıp, gülümseyerek devam ettim.

 

" Savaş, eğer senin sevginin sahte olduğunu hissetseydim eğer, değil ağayken, dünyanın padişahı olsan yine de yanında kalmazdım. Çeker giderdim, beni asla burda tutamazdın. Fakat senin sevginin de, sadakatini de gerçek olduğunu anladığım an...işte o an ne olursa olsun bırakmayacağım anladım. Bırakamazdım da. Benim senden başka sığınacak hiç bir limanım yok artık. Olmasın da istemiyorum. Seninle her zaman mutlu olurum ben."

 

Gülümseyerek yanaklarını sevmeye devam ederken elimi tutarak usulca öptü. " Her seferinde beni etkilemeyi nasıl başarıyorsun?"

 

Gülümseyerek başımı eğdim. Sonra tekrar Savaş'a döndüm. " Beni güzel seven bir adam bulduğum içindir."

 

" Güzel sevilince daha güzel oluyorsun Peri kızı." Dedi ve sonra bedenime sarılarak boynumdan usulca öptü.

 

Ben de karşılık vererek sarılırken son kez konuştu. " İyi ki varsın Peri kızı. Her ne kadar çekingen bir yapın olsa da."

 

Gülümseyerek başımı boynuna gömerken kıkırtı sesleri kulaklarımı doldurmuştu bile.

 

🌺🌺🌺🌺🌺

 

" Hanım ağam..."

Kadın sert bir tokat atarak kızı yere devirirken, korumalar şaşırmıştı. Hanımlarının bu tepkisini beklemiyorlardı.

 

"Bir daha kendi çıkarlarına göre hareket edersen, seni öldürürüm. Anladın mı? Ondan nefret etmen umrumda değil! Bana sadece bebeği öldürt. Zamanı geldiğinde de bana getir o kızı."

 

" Hanım ağam ben bir şey..."

 

- Sakın ben bir şey yapmadım demeye kalkma! Herşeyden haberim var benim! Seni oraya, Çilem'i bana getir diye koydum. Sonra ne yaparsan yap! İster oranın hanım ağası ol, ister kuma umrumda değil! Benim işime çomak sokamayacaksın!"

 

Alev, çaresizce başını eğerek " Peki hanımım." Diyebildi sadece. Kadın ise kararmış gözleriyle eğilerek, kızın çenesinden tutup konuşması a devam etti.

 

" Nerden peydahaldığın belli olmayan bu bebeğini sağ istiyorsan, dediğimi yapacaksın. O kızın bebeğini doğmadan öldüreceksin. Tıpkı benim gibi o kızda evlat acısı çeksin, beter olsun istiyorum anladın mı?"

 

Dişlerini sıkarak çenesini kenara atarken kendi kendine konuşmaya devam etti.

 

" Abisinin yaptıklarının bedelini, kendi öz kardeşi ödeyecek. Hemde mistiyle. Hazar ağanın kemikleri sızlayacak mezarında." Kadına tekrar dönerek konuşmaya devam etti.

 

"Bana Çilem Yaman'ı getireceksin, hemde hemen. O kadını acıların en büyüğünü yaşatacağım. Yaman konağına ateş düşecek ve o ateş ile cayır cayır yanmalarını istiyorum."

 

Uçurumun ucuna gelerek derin bir soluk aldı. Öfkeli ve acı dolu kalbi onbeş yıl önceki gibi hâla sert ve derindi.

 

" Çok yakında Hazar ağayı, o çok sevdiği kardeşine kavuşturacağım. Çilem Yaman, bir gün seni öldürmem için yalvaracaksın. Abin yalvarmadı ama sen ayaklarıma kapanacaksın."

 

Bastonu sert bir şekilde vurarak gökyüzüne baktı. Yine oğlunun orda bir yerlerde olduğunu düşünerek izlemeye başladı. Tıpkı onunda izlediğini bilerek...

 

 

Loading...
0%