@maviay_63
|
Onu tanıyana kadar aşka hiç inanmazdım. Evleneceğimi bilirdim ama aşık olacağımı asla...fakat onu tanıdıkça küllerimden yeniden doğuyordum.
🍁🍁🍁
Yıllarca içimde yeşeren yalnızlık filizini umut filizine çevirdin güzel adam... Bazı geceler ağlarken Allah'a sürekli şikayet ederdim yaşadıklarımdan dolayı. Yastığıma sarılır yatağımda uzanırdım uzun bir süre sonra. Birine sarılır gibi sarılırdım. En çok da rüyamda duyduğum bir sese sarılırdım. Karanlık bir oda da birilerinin sesini duyardım. Önceden çok dikkat etmezdim ama karanlıkta duyduğum ses ile hastane de rüyamda gördüğüm çocuğun sesinin aynı olduğunu fark edince daha çok düşünmeye başladım.
Sekiz yaşlarındayken, karanlıkta bir ses duyuyordum hep, ama ne olduğunu çağrıştıramıyordun. Ama bir şeyi iyi hatırlıyordum. 'Mehir' Bu isim kulağımda çınlıyordu artık. Son yaşadıklarımdan sonra Mehir ismi daha bir yakın gelmeye başlamıştı. Fakat bu yakınlığın sebebini hâla çözebilmiş değildim.
Yine bir gece, rüyamda o çocuğu gördüm. Hızlıca koşup beni dışarı çıkartmaya çalışıyordu. Ama birden bire bir silahın patlama sesi ile olduğu yerde kilitlenmişti. O an içime bir korku girmişti. Kötü bir histi. Çok kötü bir his ve ben bundan nefret etmiştim.
Adam direk gibi dururken, bir anda yere devrildi. Dehşete düşmüş halde onunla beraber yere düşerken, kolumdaki yara izini umursamadan çocuğa döndüm. Çocuk kısık nefeslerle bana bakarken, gözlerindeki dehşet ve korkuyu görebiliyordum.
" Zaza!..kalk, nolur kalk! Zaza...Zaza."
Onu ne kadar sarssamda devrildiği yerden kalkamıyordu. Gözleri hâla açıktı ve nefes alıyordu. Fakat kalkamıyordu.
Beni kendine çekip sımsıkı sarılarak korumaya çalışıyordu. Bunu kim olsa anlardı fakat bu beni çok çaresiz hissettiriyordu. Onu kurtaramıyordum, onu burdan çekip çıkartamıyordum. Bu küçücük bedenimle kendimi bile koruyamayan ben, onu koruyamadıkça daha çok çıldırmıştım.
Ona hâla sarılı haldeyken tükenmiş sesimle zar zor cevap verdim.
"Zaza, gitme."
Hissetmiştim artık, sonsuza kadar gideceğini maalesef hissetmiştim. Çocuk bana sarılarak son kez konuşmaya çalıştı.
" Ben hep senim yanındayım Meleğim. Korkma bir tanem tamam mı. Birbirimizden uzak olsak da ben hep senin anılarında, hayallerinde yaşamaya devam edeceğim. Sen beni unutmadıkça, ben hep kalbinde yaşayacağım. Söz veriyorum."
Ona daha çok sarılarak hıçkırıklar içinde ağlayarak konuşmaya devam ettim.
" Zaza, nolur gitme! Uyuma! Uyuma!"
Ben o çocuğu kaybettiğim hissettikçe daha çok ağlıyordum ve göz yaşlarım acıma yetmezken, ruhuma ağır gelmişti artık yaşadıklarım.
İnsan tanımadığı birini nasıl sevebilir. Üstelik bir anıymış gibi rüyalarında görmesine rağmen. Bu yaşadığım gerçek miydi, yoksa sadece bir rüya mı?
Hayır hayır! Bu bir anıydı. İnsan bir rüyanın devamını göremez bu mümkün değil. Üstelik o çocuğa karşı özlemde hissetmeye başlamıştım.
Yataktan irkilerek zıplerken nefes nefese kalkıp, bacaklarımı karnıma çekerek bedenime sarıldım. Bir süre sonra gördüğüm rüyayı düşünmeye başladım.
Nedensizce gözlerimden yaş dökülüyordu. Sekiz yaşıma kadar olan pek çok şeyi hatırlamıyordum. Anılar net hatırlayamıyordum. Sanki...sanki kafamdan bazı şeyler silinmiş de yeniden düzenlenmiş gibiydi. Kim bilir belki de o rüya, çocukluğumdan kalan bir anıydı. Bana ait bir anı...
Hatırlıyorum da, bir gün okuldan dönmüştüm. O sırada konağın kapısından avluya girerken, bir anda bir çocuğun gülme sesini işitmiştim. "Mehir! Hadi çok az kaldı gel! Gel bir tanem!"
Bu sesi unutmuştum, tâki bu rüyayı görene kadar... Rüyamda gördüğüm çocuğun cansız bedenini hatırladıkça içim paramparça olmaya paşlıyordu. Çaresizlik hiç bu kadar acı vermemişti bana. Yüreğimi dağlayan bir şeyler vardı. Acı bir şeyler, fakat ne olduğunu bilmiyordum. O anı hatırladıkça gözümden yaşlar süzülüyordu.
Uzun bir süre sonra ağlama sesim, Savaş'ı uyandırmıştı. Kendine geldiğinde, birden yerinden fırlayıp omuzlarımı tutarak bana baktı.
" Çilem, güzelim ne oldu? Niye ağlıyorsun sen?"
Endişeyle elini yanaklarıma alıp kendine çevirirken, zar zor konuşabildim.
" Bir...bir kabus gördüm." Rahat bir nefes alıp soluklanırken, beni kendine çekerek sıkıca sarıldı. Sonra omzumu sıvazlamaya başlayarak konuşmaya devam etti.
" Ne gördün Çiçeğim? Söyle bana."
Titreyen dudaklarıma rağmen Savaş'ın gözlerine bakara cevap vermeye çalıştım. "Bir çocuk..." yutkunarak tekrar söylemeye çalıştım. " Bir çocuk gördüm. Beni kucağına almış, birilerinden korumaya çalışıyordu. Sanki birinden kaçıyorduk, fakat kimden kaçtığımızı bilmiyordum."
Savaş'ın suratı donuklaşırken, endişeli gözlerle bana baktı. Ben ise tereddütle ona baktım.
" Savaş biliyor musun? Ben geçmişimi hatırlamıyorum."
Savaş şaşkınca bana bakarken konuşmaya devam ettim. " Yedi yaşıma kadar olan hiç bir şeyi pek hatırlayamıyorum. Silik bir anı gözümde beliriyor sadece. Fakat pek çıkaramıyorum. Koca bir uğultu olarak kalıyor sadece."
Hüzünle bana bakarak elimi tuttu. "Bunun için çok üzgünüm Sevgilim. Keşke sana bu konuda yardımcı olabilseydim."
" Şaşırmadın? Açıkçası daha farklı bir tepki vermeni bekliyordum"
Huzursuzlanarak yana baktığında göz temasından kaçındığını fark ettim. "Biliyor muydun?"
Başını yakalanmış çocuklar gibi sallarken nerden öğrendiğini çoktan anlamıştım. " Reha abi mi dedi? Ne zaman?"
" İlk zamanlarda öğrendim. Bu yüzden sana karşı biraz daha yumuşak olmaya çalışıyordum."
" Benimle hiç bu konuyu konuşmadın."
" Canını sıkmak istemedim." Elimi indirerek derin bir soluk alırken, bir an aklıma bir anı geldi. Savaş'ın, Hazar'ı sorduğu bir günü hatırladım. Hazar'ı tanıyorsa, kim olduğunu da biliyordur herhalde.
" Savaş...Hazar ağa kim?"
Savaş yine donuk ifadesiyle bana bakarken, devam ettim. "Hatırlıyorum da, bir kere Reha abiye, Hazar'ı sormuştun."
Aq nerden hatırladı lan bunu!
" Ne dedin?" Dedim tereddütle. Sesi çok kısık gelmişti çünkü.
"Şey..."
"Ne?" Dedim tereddütle. Yüzünü yana çevirerek yüzüme bakamaz hale gelmişti.
Yüzünü avuçlarımın arasına alarak kendime çevirdim. Sonra derin bir şekilde ona baktım.
" Savaş, lütfen...lütfen söyle. Hazar ağa kim?" Savaş gözlerimin içine bakarak beni izlerlen, hâla endişeliydi. Daha çok benim için endişeli gibiydi.
" Sizin bir komşunuzdu. İşte sen onu çok seviyormuşsun. O gidince de çok ağlamış, üzülmüşsün. Bu yüzden hatırlatıp seni üzmek istemedim."
" Seninle bağı ne peki?" Savaş biraz düşünceli bir hale bürünürken, en sonunda konuşmasını sürdürdü.
" Çocukluk arkadaşı sayılırız. Bu yüzden tanıyorum."
"Siz de mi komşuydunuz?"
" Sayılır. Aile dostuyduk."
" Reha abimle yakınlığınız gibi değil mi?"
Savaş küfür eder gibi bir şey söylerken pot kırmış gibi davranıyordu.
" Evet. Reha gibi."
" Niye bu kadar gerginsin? Normal konuşuyoruz sadece. Değil mi?"
" Öyle Sevgilim. Sadece biraz yorgun olduğum için gerginim. Dinlenmem lazım."
" Tamam. Sen dinlen o zaman."
" Sen? Yatmayacak mısın?" Derin bir soluk alarak ayağa kalktım. "Biraz hava alayım. Kabustan sonra kafamı toplamam lazım."
"Ben de geliyorum. Beraber gideriz."
" Yalnız kalmalıyım. Lütfen."
Bir şey demeden tekrar oturdu. Hâla benim için endişeliydi. Fakat bunu düşünmeyecek kadar halsizdim.
Savaş'ı yine uyararak, hırkamı dolaptan alıp dama çıktım. Güneş hâla doğmamıştı. Etraf hafif aydınlık, hava ise tertemizdi.
Sabahın havası asla güneşin doğuşundan sonra böyle olmuyor. Kesinlikle inanılmaz birşeydi benim için.
Derin bir nefes aldıktan sonra biraz daha kaldım. Dakikalar sonra içeri geçmek için arkamı döndüm. Fakat karşımda Savaş'ı görmemle olduğun yerde kalmıştım. Savaş kapının ucunda beni mi izliyordu?
Ne zamandandır ortasında diye kendime sorgularken gülümseyerek yanına gittim. Sonra kolarımı bağlayarak, imâyla ona baktım. Savaş düşünceli bakışlarıyla beni izlerken cevap verdi..
" Benim yüzünden uykun kaçtı değil mi?" Yaslandığı yerden kollarını çözerek usulca yanıma yaklaştı. Sonra yanağımı avuçlayarak şakağımdan uzunca öptü.
" İstersen her zaman uykumu kaçır. Fakat böyle olma. Seni üzgün görmek istemiyorum Peri kızı."
" Ben iyiyim. Sadece..."
Gözlerimi yumarak devam etmeye çalıştım. " Sadece kabustan biraz fazla etkilendim."
" Biliyorum...Maalesef biliyorum." Ona dönüp, yanaklarımı avuçlayan elini sıkarak konuşmaya devam ettim. " Bazen içimde eksik bir şey var gibi hissediyorum. Tamam, seninle tamamlanmış gibi hissediyorum ama bilmiyorum içimden bir şey koptu sanki. Bir şeyler koparıldı sanki ve bu beni çok huzursuz ediyor."
Söylediklerimden sonra bıkkınca soluklanıp belime sarılarak boynumdan öptü. Yine huzursuzca nefes alırken yine konuşmaya çalıştı.
"O eksikliği zamanla dolduracaksın. Zaman...sadece zaman lazım. İkimiz için de."
Gülümseyerek daha çok boynuna sarılarak rahatlamaya çalıştı ve ne yalan söyliyeyim etkisi bayâğı vardı.. "Biliyor musun? Ben küçükken asla bir kürtle evlenmem derdim."
Sırıtarak beni kendine çekerken devam ettim. "Allah'ım ne zaza ne de kürt istiyorum. Türk ya da yabancı uyruklu olsun. Valla ben bizimkileri çekiyorum. Onlar bana yeter." Derdim.
" Ee sonra?" Dedi alayla. Biliyor ya haspam, sonucu keyifle dinliyordu.
" Ya yanlış anlama ırkçılık değil bu. Ben de zazayım ama kendimden birini bile istemiyordum." omuz silkerek devam ettim. " Ne bileyim. Kürtler sinirli gibi gelirdi bana hep. zazalar da malum bizimkilerden etkilenerek söyledim. Ama olacaksa da Reha abiye benzesin derdim. Onun huyunu çok seviyorum en azından."
"Allah Allah! Demek onun huyunu seviyorsun."
" Valla saklamayacağım. Bana olan sevgisi, şefkati... onun gibi birini istememe sebep oldu."
Ellerimi tutarak, gözleri kısık bana baktığında sırıtarak devam ettim. "Fakat seni tanıdıkça bunun kürtlükle zazalıkla alakası olmadığını anladım."
Yanaklarını avuçlayarak devam ettim. "Bunun içimizdeki iyi veya kötü insanla alakası vardı. Bu yüzden iyi insanı tanımaya çalışıyorum. Yani seni."
Ellerimi avuçlayıl bana doğru yaklaşmaya başlarken, usulca gülümseyerek cevap verdi. " Asla asla deme Peri kızı. Asla asla deme."
Söylediklerinden sonra kıkırdayarak cevap verdim. " ilk defa, iyi ki asla dediğim bir dua oldun kürt bakışlım."
Sırıtarak yanağımdan öperken, omzumu sarılarak kıkırdamaya devam etti. " Kader kürtmüş, zazaymış dinlemiyor Peri kızı. Sen benim misin? Benimsin. Konu kapanmıştır...o kadar!"
Sırıtarak beline sarılarak başımı göğsüne yasladım. " Kader, hıh! İnsanla güzel eğleniyor."
Yine başımdan öperek cevap verdi. "Hem de nasıl!"
"Yani düşünsene, Reha abi ile bunca zaman çocukluk arkadaşısınız, fakat birbirimizi bir kere bile görmedik. Tuhaf, çok tuhaf. Üstelik beni sadece bebekken gördün."
" Evet, kader işte. Sana ne göstereceği hiç belli olmuyor."
Sırıtarak devam ettim. " Bir de abilik taşlayacak mışsın? Al bakalım!" Sırıtarak başımı eğip, yine ona döndüm.
" Kesin kavga ederdik. Kesin!" Sırıtarak yanağımdan öpüp yine sarılarak bir süre durdu. Kıkırtılarımız birbirine karışırken yine devam etti. "Kim bilir? Belki de böyle de birbirimize aşık olabilirdik. Zaten kaderimiz çoktan yazılmış."
" Kim bilir. Belki de çok farklı şeyler yaşardık. Farklı anılar biriktirirdik."
" Kim bilir belki de." Gülümseyerek cevap verdi. " Belki de..."
Bir süre sonra içeri geçerek tekrar odamıza döndük. Savaş çekmeceden bir tütsü çıkarıp rafa koyarken, bu sefer şaskın bakıarımı ona doğrulttum. "Hayırdır? Tütsü niye?"
Çubuğu küçük kaba koyup çakmakla yaktıktan sonra pencereyi açarak yanıma geldi. Yanağımı avuçlayıp başımdan öperek yüzüme doğru eğildi.
" Biraz rahatlarsın diye düşündüm. Hâla stresli görünüyorsun."
Huzurla gülümseyip " Teşekkür ederim." Diyerek yanağından öperek yatağa uzandım.
O da gülümseyerek yanıma geçerken, belimden sarılarak kendine çekip sıkıca sarıldı. Huzurla gözlerimi yumarak tütsünün tesir etmesini bekledim. Yorgunluktan yavaş yavaş bilincimi kaybederken, en son Savaş'ın beni daha çok kendine çektiğini hatırladım sadece. Gülümseyerek başımı göğsüne yaslayıp uykunun huzurlu kollarına teslim olmuştum artık.
.......
" Sobe!" Küçük bir kızın sesiyle gözlerimi açarken, bir bahçede olduğum yeni idrak etmiştim. Küçük kız karşımda kıkırdayarak beklerken tekrar konuştu. " Bu sefer sen gözlerini kapat. Ben saklayayım."
" Tamam." Ayağa kalkarak etrafa bakarken elimden tutarak bir ağacın yanına getirdi.
" Hadi. Gözlerini kapat."
Üstündeki toz pembe elbisesiyle küçük bir prenses gibi duran küçük kız al al yanaklarıyla gülümsemeye devam ediyordu. Yanına eğilerek gözlerine baktım. Yeşilin koyu tonlarında olan gözleri, tertemiz parlarken insanı etkiliyordu resmen.
" Ona kadar sayacağım. Saklanmaya başla tamam mı?"
" Tamam anne." Gözlerim dehşetle açılırken bir an şaşkınlığa uğramıştım.
" Anne mi dedin sen?"
"Hadi anne, sen kapat gözlerini say. Ben sallanıyorum."
Çok üstelemeden ağacın yanına giderek yüzümü kapattım. Sonra da ondan geriye doğru saymaya başladım. " Üç iki bir. Sağım solum sobe. Saklayan ebe!"
Hemen arkamı dönerek etrafa baktığımda bambaşka bir yere gelmiştim. Yine bir bağ bahçesiydi ama farklı bir yerdi.
" Ufaklık? Nerdesin?"
Etrafı biraz gezmeye başlarken artık ondan ses seda yoktu. Beni çocuğu zanneden küçük kızı merak etmeye başlarken bir aynayla karşılaştım. Aynada yansımamı izlerken üstümdeki pembe elbiseyi yeni fark edebilmiştim. Kat kat fikirli olan elbise parlak tüllerle göz kamaştırıcı duruyordu. Kendime bakarken etraf bir an kararmaya başladı. İlk başta içimi bir korku kaplasa da yıldızların parlaklığı beni sakinleştirmişti. Büyülenmiş gibi yıldırım seyrederken eski bir arkadaşımın yanıma geldiğini fark ettim. Gayet normal karşılarken, omzumdan tutarak konuşmaya başladı.
" Ne kadar tuhaf öyle değil mi? Sen buraya nasıl geldiğini anlamaya çalışırken insan oğlu dünyaya nasıl geldiğini sorgulamaz. Nerden indiğini hiç öğrenmeye çalışmaz."
Başımla onay vererek cevap verdim. "Evet. Tuhaf bir durum. İnsan oğlu düşünmeyi bırakmış gibiler. Bir robot gibi, ailesi ne yapıyorsa onu yapıyorlar. Onların düşüncelerini, onların hayat tarzını, onların cevaplarını kabul ediyorlar. Öğrendiklerinde öteye geçemiyorlar."
Gülümseyerek geldiği yerden geri döndü. Ben de huzurla yıldızları izlemeye devam ettim. Fakat kulağımda yankı gini çınlayam ıslık sesiyle nihayet kendime gelmiştim.
Hala yatakta uzanmaya devam ederken sessizce Savaş'ı izledim. Gömleğini ilikleyerek düzeltirken, aynada tek kaşı havada kendine bakarak saçlarını geri atıp ıslık çalmaya devam etti.
Bu tavrına gülümseyerek izlemeye devam ederken, getirdiği gülleri kavanozun içindeyken koklayıp doğrularak bana döndü.
Uyanık olduğumu fark edince de, kaşları havada gülümseyerek bana baktı. " Oo! Ne zamandayız uyanırsınız Çilem hanım?"
" Yeterince uzun bir süre." Diyerek kandırmaya çalıştım. O ise hiç umursamadan şakağımdan öperek ceketini giymeye çalıştı. " Hadi hazırlan dışarı çıkıyoruz."
" Dışarı mı?" Bana dönerek gülümsedi. " Kahvaltı için dışarı çıkalım dedim bugün. Hem bize de bir değişiklik olur."
Şaşkınca ona bakarken yüzü düştü. "Beğenmedin mi?"
"Ya hayır! Beğendim. Sadece biraz şaşırdım. Ani oldu."
Sırıtarak cevap verdi. " Sende haklısın. Daha yataktan kalkmadan bunu söyledim. Gayet normal."
" E yani!" Diyerek ben de sırıttım. Sonra ayağa kalkarak elimi yüzümü yıkıyarak hazırlanmaya başladım. Sonra da beraber aşağı inerek avluya çıktık. Savaş elimden tutarak yürümeye devam ederken yutkunarak eline baktım. Hala yürümeye devam ederken, kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu.
İlk zamanlar bana yabancıyken, şimdi ise bir parçam haline gelmişti. Onunla daha huzurlu bir nefes alıyordum sanki. Varlığı daha çok huzur veriyordu.
Arabaya binerek yola çıkarak bir süre kahvaltı salonuna geçtik.
Kahvaltımızı yapıp sohpet ederek, güzel bir zaman geçirdik. Kahvaltıdan sonra da önemli bir iş görüşmesi için şirkete gittik. Kısa sürecekmiş, ki zaten Reha abinin yanına ne kadar geç gitsek o kadar iyiydi. Ne tepki vereceğini pek bilemiyordum. Belki çok kızardı, bu kadar acele etmeme rağmen birden vazgeçip sonsuza kadar kalmamı kabullenemeyebilirdi.
Arabadan inerek kapıya doğru giderken, korumu ceketini düzeltip baş selamı vererek gülümsedi. " Hoş geldin...niz. hoş geldiniz Savaş bey."
" Hoşbulduk Tolga."
Adam gülümseyerek yine baş selamı verirken Savaş elimi tutarak içeri doğru yürüdü. Ben elimi tutmanın şaşkınlığını yaşarken asansörün önünde durarak elimi bıraktı. Düğmeye basarak elini arkaya atarken gülümseyerek yaklaştım. " Buradan sonra nereye gideriz."
Bana bakarak tekrar asansöre döndü. "Reha ile buluşacağız. Biliyorsun."
" Sonra."
Kafası karışık bana bakarken, ben ise bu haline büyük keyif alarak devam ettim. " Belki Çiftliğe gideriz. Başbaşa kalmak için. Ne dersin?"
Savaş şaşkinca bana bakarken gerçek olup olmadığını algılamaya çalışıyordu.
Biraz aklını almamda bir problem olmaz her halde.
Asansör açıldığında şaşkınlığı hâla devam ediyordu. Kolunu tutarak içeri geçirdiğimde, kapının kapanması ile düğmeyi gösterdim. Düğmeye basmayacak mısın?"
" Hım?" Diyebildi sadece. Ben bu haline eğlenirken başını sirkeleyerek on iki numaraya basarak bana bakmaya devam etti.
O hâla şaşkınlığını görürken koluna sarılarak çenemi omzuna yasladım. " Ee ne düşünüyorsun?"
Savaş hâla şaskınca bakarken anca cevap verebildi. "Sen...sen ciddi misin?"
" Bilmem, ciddi miyim?"
" Numaraya yapma Peri kızı! Zaten mala bağladım."
Kıkırdayarak cevap verdim. Onu görebiliyorum zaten."
" Şimdi sen..."
Asansörün açılmasıyla sözü yarıda kalırken, ondan ayrılarak dışarı çıktım. Savaş arkamda kalakalırken, anca gelebildi ardımdan.
" Bunu konuşacağız Peri kızı."
" Konuşuruz gülüm konuşuruz!"
Savaş'ın şaşkınlığı kat be kat artarken ben ise sırıtarak nereye gideceğimi bilmeden ilerliyordum. Tabii bunu bir süre sonra yeni idrak edebilmiştim. Yürümeye devam ederken, karşıma çıkan bir adam yüzünden olduğum yerde duvar gibi kalakalmıştım.
Savaş belime sarılarak kendine çekerken adam ise donuk ifadesiyle bana bakıyordu. İlk başta yüzümü düşünceli haliyle bakan adam nihayet Savaş'a dönerek konuştu.
" Savaş Bey, sonunda geldiniz. Geç kaldınız."
" Tahir Bey, ise gecikmem size hesap vereceğim anlamına gelmiyor. Ayrıca geçireceğimiz sekreterin ilettim. Yani bir sorun yok."
" Bana böyle bir bilgi verilmedi. Kusura bakmayın."
" Önemli değil."
Adamla Savas'ın arasındaki gerginliği sohpeti dinlerken anlamadığım bir anda konu bana dönmüştü.
" Savaş bey? Peki bu hanım efendi kim oluyor?"
Adam yüzünü bana çevirirken gözlerimin içine bakıyordu resmen. Bu sert ve küstah bazılarına bir yumruk atmak istesem de elimi sıkarak kendimi zar zor tutmaya çalıştım.
Savaş belimi sıkarak kendine çekerek sert bir şekilde cevap verdi.
"Eşim Çilem. Güzelim bu da sana söylediğim müşterimiz Tahir Bey."
" Tanıştığımıza memnun oldum Çilem hanım, ben deniz Tahir."
Elini sıkmak için uzatırken, Savaş yüzünü benden adama çevirerek sinirle baktı.
Adam elini sıkmam için beklerken, ben ise bileğindeki akrep başıyla yutkunarak elimi sıktım. Akrep dövmesini baktığımı fark eden adam ise elini indirerek dövmeyi saklamaya çalıştı gibi geldi bana. Ya da yanılıyordum. Pek emin olamadım.
"Neyse, geçelim mi Savaş Bey?"
Savaş biraz sakinleşirken, adam ise arkasına dönerek toplantı odasına girdi. Savaş ise sakince bana dönerek konuşmaya çalıştı.
"Güzelim sen odama geç, çok sürmez birazdan gelirim yanına. Selin seni odaya götürsün." Gülümseyerek "Peki." Dedim. Savaş gülümsemem ile sırıtırken başımdan öperek yanımdan uzaklaştı. Savaş'ın gitmesi ile yüzüm düşerken aklım hâla o dövmedeydi. O dövme rüyamda gördüğüm dövmeye ne kadar çok benziyordu böyle.
Korkuyla toplantı yerine bakarken bir kadının sesiyle düşüncelerimden anca sıyrılabildim.
" Çilem hanım, buyrun sizi odaya alayım."
Gösterdiği yere doğru dönerek onunla yürümeye başladım. Biz beraber yürürken elini birleştirerek heyecanla konuştu. " Çilem hanım, ne yalan söyliyeyim Savaş beye evlilik yaramış. Eskiden buraya uğradığında bir kere bıle gülmezdi. Evlendikten sonra bayağı yumuşadı. Eskiden sert kuralları olurdu ama şimdi biraz hafifletti. Artık onu nasıl etkilediyseniz, yepyeni birini getirdiniz bize. Eh, sayenizde biraz rahatladık ne yalan söyliyeyim"
Kızın bu açık sözlülüğü ve heyecanlı hali beni şaşırtırken, kız pot kırmış gibi ensesine kaşıyarak mahçupca başını eğdi. " Fazla konuştum sanırım. Kusura bakmayın."
" Yok, sorun değil. Anlıyorum sizi. Anlaşılan Savaş bayağı germiş sizi zamanında."
" Yani, Savaş bey biraz disiplinli biri de o yüzden."
"Anlıyorum." Diyerek önüme baktım. Kız rahatlamış gibi soluklanirken bir kapının önund edurarak kapıyı açtı. Ben de içeri girerek misafir koltuğuna oturarak soluklandim.
" Bir kahve içer misiniz?"
"Yok Serpilcim, teşekkür ederim."
" Peki o halde siz bilirsiniz. Bir şey olsa burdan, şu numaradan ararsınız."
" Peki, teşekkür ederim." Dedikten sonra arkasını dönerek dışarı çıktı. Ben de oturduğum yerde etrafı izlemeye başladım. Fakat adamdaki dövmeyi, kafamdan bir türlü silemiyordum. Rüyamdaki akrebi nasıl bu kadar benzeyebilir ki? Belki de daha önce gördüğüm bir akrep resmini rüyamda görmüşümdür. Adam da onun dövmesini yaptı.
Çilem'cim bakıyorum da sen bunu bayağı düşünüyor gibisin. Kafayı mı yedin! Bir akrebi bu kadar anlama yükleme. Yoksa kafayı sınırının bu kadar düşünmekle.
Oflayarak başımı tutarken iç sesime hak verdim en sonunda. Fakat o adamda içimi huzursuz eden bir şey vardı. Varlığı beni çok rahatsız etmişti.
Niye olmasın Çilem? İnsan insanı sevmek zorunda değil. Bazen sevmeyebilirsin.
İç sesimle soru cevap kavgasına girerken yarım saatimi doldurdum.
Uzun bir sürenin ardından Savaş nihayet gelebilmişti. Kapının açılmasıyla rahat bir nefes alırken yüz ifademi bakarak gülümsedi.
" Çok mi beklettim?"
" Biraz diyelim."
Gülümseyerek özür diledi. Sonra da devam etti.
" Peki hazırsan çıkalım."
" Hazırım, peki sen hazır mısın?"
" Yorucu bir gün olacağını biliyorum. Hazır değilim desem ne değişecek ki, eninde sonunda yüzleşeceğim Rehayla."
Yanına gidip elimle sırtını sıvazlayarak, motivasyon konuşması yapmaya çalıştım.
" Merak etme, çok kızmaz. Çok çok ne haliniz varsa görün diyerek vazgeçer."
" Reha'nın öfkesini sen hala görememişsin belli."
" Öyle deme ama hem bak Melek de gelecek. O Reha abiyi sakinleştirir...bir dakika korkuyor musun yoksa." Beni kendine çekerek hırsla konuştu.
- Allah'tan başka kimse beni korkutmaz. Hem Korktuğum için değil, Reha ile tartışmayı sevmiyorum. Bu yüzden."
" Yapacak bir şey yok." Yanağını sıkarak konuşmamı sürdürdüm.
" Bizim için katlanacaksın." Beni kendine daha çok çekerek, yanağımdan öpüp yine konuştu.
" Senin için her şeye katlanırım Peri kızı."
Yüzümde muzdaripçe bir gülümseme yayılırken, Savaş da hoşuna gitmiş gibi daha çok öpmeye çalışarak konuşmaya devam etti.
" Şu tatlı gülüşünü bırakmazsan, burdan çıkmayız haberin olsun." Kıkırdayarak cevap verdim.
" Tamam yeter yoksa bugün gidemeyeceğiz." Diyerek hemen ondan uzaklaşıp, elini tutarak dışarı çıkarttım. Dışarı çıkar çıkmaz da belimden tutup başımdan öperek benimle yürümeye devam etti.
" Bıraksana herkes bizi izleyecek."
" İzlesin ne olmuş? Karı koca değil miyiz? Bu gayet doğal bir şey."
" Evet ama utanıyorum, kimsenin bizi izlemesini istemiyorum." Beni daha çok kendine çekerek cevap verdi.
" Buna alışsan iyi edersin güzelim. Çünkü sonsuza kadar böyleyiz. Yani şu dışarda utanma duygunu bir kenara bırakacaksın." Bunu söyleyip ilerlemeye devam ederken göz devirerek yüzüne baktım. " Evet ama fazla abartmayalım istersen."
" Bugünlük abartalım, boşver."
Diyerek asansöre girerken, ben de onunla beraber aşağı inmeyi bekledim.
Savaş hâla bana yakınken beni kendine daha çok yaklaşarak yüzüme eğildi. "Bugün çiftliğe gitmemizi istemiştin. Öyle değil mi?"
Yutkunarak yüzüne baktım. Beni faka bastırmış. Hem de çok fena.
" hıhım. Hem soyluyu görürüz. Ne zamandır gitmedik. Seni de özlemiştir."
" Sadece bu mu? Soylu için gidelim istiyorsun."
" Evet. O yüzden, başka ne için olacak?" Derin bir soluk alarak dogrularak benden ayrıldı. " Peki, bakarız o zaman."
Elini arkaya atarak dik bir şekilde dururken bu hali sadece komik gelmişti bana. Asansör açıldığında Savaş elimi tutarak dışarı çıktı. Ben bu hareketini beklemekten kendine yaklaştırarak bizi dışarı çıkartıp arabaya geçti. Ben Savaş'a hayretle bakarken, o ise derin bir soluk alarak arabayı çalıştırdı.
Yarım saatin ardından Savaş'la ilk karşılaştığımız yere gittik. Tahmin ettiğim gibi Melek yengem de oradaydı. Onu Reha abimi sakinleştirmeye için getirmiştik. Her ihtimale karşı. Savaş'ın beni zorla ali koyduğunu, veya tehdit ettiğini falan düşünebilir. Reha abiden beklerim. Hem de buradan gitmeye hevesli iken.
Arabadan inerek karşılarına geçtiğimizde, Reha abi gülümseyerek bize hoşgeldiniz Diyerek ciddiyetle planı konuşmaya başladı.
" Şimdi gençler, bir planımız var. İlk olarak bir evde yangın çıkartırız, sonra Çilem'i orda bir talihsizlikle yanmış gibi gösterebiliriz. Hem ceset problemi de çıkmaz. Nasıl fikir?"
Reha abi umutla ikimize bakarken son kez Savaş'a bakarak cesaretlenmeye çalıştım. Savaş başını sallayarak onay verirken derin bir soluk alarak Reha abiye döndüm. Reha abi bir şeyler döndüğünü hissetmiş gibi büyük bir ciddiyetle bana bakarken konuşmaya başladım.
" Abi, sana bir şey söylemeliyiz." Tek kaşı havada, sorgular bir şekilde Savaş'a sonra bana baktı.
" Ne söylemelisiniz?" Derin bir soluk alıp, Savaş'ın elini tutarak yine Reha abiye döndüm.
Reha abi ise şaşkın bir şekilde beni izlemeye başlıyordu. Elini tutmama bir anlam vermeye çalışırken konuşmaya devam etmeye çalıştım.
" Ben Savaş'a aşık oldum abi. Ben...ben bir yere gitmek istemiyorum."
Reha abim dili tutulmuş halde bize bakarken sinirle soluk alarak etrafında dönmeye başladı. Biz gergince onu izlerken, bir an durarak bana döndü.
" Kızım! Sen demedin mi ben burdan gitmek istiyorum diye! Birda daha fazla kalamıyorum diyen ben miydim!"
" Evet ama..."
" Ne ama! Ne aması! Dedin mi demedin mi?"
Melek yengeme bakarak yardım isterken, Reha abi hala sinirle bana bakıyordu. Daha sonra sinirli bakışları Savaş'ı buldu.
" Reha, hayatım bak gönül ferman dinlemiyor. Sevmişler birbirlerini. Hem sen debiliyorsun ki ateşle barut yan yana duramaz."
Melek yengem kolundan tutarak yapıştırmaya devam ederken, ona ne kadar minnettar olsam azdır.
" Reha, sen de görüyorsun ki gönül bir kere bağlanmış. Artık bu duruma alışmamız lazım."
"Lan bu kız barut oldu diye. Sen ateş olmayacaktın lan! Sen ateş ol diye anlaşmadım seninle!"
" Abi..."
Reha abinin, Savaş'a attığı yumruğuyla dehşete düştüm. Korkuyla onlara yaklaşırken, Reha abinin öfkesiyle olduğum yerde donakalmıştım.
"Sen karışma Çilem!"
" Ama..."
" Reha haklı Çilem, sen karışma." Savaş'ın da ikaziyla çaresizce kalırken tekrar yumruk atarak yakasına yapıştı. Savaş da vurabilirdi ama karşılık vermedi. Rehayı idare etmeye çalışıyordu. Ben müdahele etmeye başladığımda ise Melek yenge kolumdan tutarak beni geri çekmeye çalıştı.
" Yenge bana destek olacaktın, köstek değil!"
" Sana karışma diyorlarsa karışma. Sen kalırsın arada."
Reha abim, Savaş'ın yakasına yapışırken, kürtçe bir şeyler söylemeye başladı.
" Min ji te re got! gelek fêr bûn. divê ew ji vir derkeve! bilez."
( Sana dedim! Çok şey öğrendi. Burdan gitmesi gerek! Hemde hemen.)
O kadar hızlı konuşuyordu ki, hiç bir sözünü takip edemiyordum. Gerçi takip etsem ne fayda, ben kürtçe bilmiyordum ki.
Savaş huzursuzca bana bakarak, tekrar Reha abiye döndü.
" Ez dizanim peymanek me heye. lê... lê ez ketim evîndarê wî Reha. Ez ketim evîndarê Cilemê."
(Bir anlaşmamız olduğunu biliyorum. ama... ama ben ona aşık oldum Reha. Ben Çilem'e aşık oldum.)
" Min ji te re got. Divê ez wî ji vir, ji vê sirgûnê derxim. Min ji we re got, her ku ew li vir be, ew ê bêtir nêzî êşê bibe. Heger birayê xwe bizanibe nikare vê êşê ragire. Heger ji rabirdûya xwe hîn bibe, nikare rabe, meriv jê fêm bike!"
( sana dedim. onu burdan, bu sürgünden kurtarmalıyım. dedim sana o burda oldukça acı çekmeye daha yakın olacak. o abisini öğrenirse, bu acıya dayanamaz. yaşadığı geçmişi öğrenirse dayanamaz bunu anla be adam!)
Reha abim, Savaş'a daha çok yaklaşarak sinirli bir şekilde konuşmaya devam etti. Bense endişeliydim. Reha abiyi hiç bu kadar öfkeli görmemiştim. Aksine daha sakin bir tepki vermesini bekliyordum. Fakat fazlasıyla öfkeliydi.
Kelimelere anlayamayancı, en sonunda dayanamayıp Melek ablama ne söylediklerini sordum.
Biz kürt değildik ama Reha abim ile Melek kürtçe biliyordu. Aslında evde de babamlar ve Reha abimler de biliyordu. Sadece Zara ve ben pek bilmiyorduk.
Sorumu yanıtsız bırakan Melek ablaya göz devirirken tekrar onlara döndüm.
"Ji min re bêje Şavaş axa, tu dikarî wî ji xwe biparêzî?"
(Söylesene savaş ağa, onu kendisinden koruyabilir misin?)
Savaş yine bana bakarken daha dalgındı. Sanki içine bir ok düşmüş gibiydi.
" koruyacağım. Ne olursa olsun. Son nefesime kadar koruyacağım onu."
Savaş'ın söyledikleriyle duraksarken, Reha'ya geri döndü.
Reha abi belinden silahını çıkartırken, iç çekerek durdurmaya çalıştım. "Hayır!"
Savaş umursamazca sırıtarak konuşmaya devam etti. " İstersen vur. Ama kararım değişmeyecek. Ben Çilem'i beş yıl bekledim Reha. Ondan vazgeçmeye hiç niyetim yok."
" Sen...sen ne diyorsun! Beş yıl ne lan! Daha bir yıl bitmedi lan! Bir yıl!"
" Hani sana demiştim ya, rüyamda hep bir kız görüyordum."
" N...Ne yani? O muydu?"
Bana dönerek şaşkınca bakarken rüyadan bir tek benim haberim olmadığı tescillenmişti resmen.
Reha abi, Savaş'ın yakasını bırakırken Savaş ise yanıma gelerek usulca kendine çekerek saçlarımdan öperek konuşmaya devam etti.
" Ez nikarim bê wê Reha bijîm. Ka bêje tu dikarî ji, Melekê dûr bijî?"
(Onsuz yaşayamıyorum Reha. Sen söyle, Melekten ayrı yaşayabilir misin?
Konuşmanın arasında Melek yengenin ismini duyunca Ne konuştuklarını iyice merak ederken, kendini onun yerine koyması için Melek yengemi örnek verdiğini anlamıştım.
"Onsuz yaşayamam ben Reha. Anla beni."
Reha abi gergince bize bakarken, ben de gerilerek Savaş'a yaklaşarak sakin kalmaya çalışıyordum.
" Ger derd nebe, şer nabe Reha. wilo neke, ji min re bêje. tu difikirî ku birayê wî wê yekê bixwaze? Ma ew ê bixwaze ku ew evînê cefayê bikişîne? Ma hûn ê vê êşê jî bidin wî?"
(Çilem yoksa, Savaş da yok Reha. bunu yapma. Hem söylesene, sence abisi bunu ister miydi? onun aşk acısı çekmesini ister miydi? ona bu acıyı da mı vereceksin?)
Reha abi hüzünlü bir şekilde bana bakarken, ben ise neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Reha abim, parmağını kaldırıp Savaş'a doğru sallayarak tehditkar sesiyle cevap verdi.
" Seni uyarıyorum, bu olayda en ufak bir zarar görsün. Seni kendi ellerimle öldürürüm."
Beni yine kendine çekerek cevap verdi.
" Bunun senden önce ben yaparım. Ona bir şey olmayacak, sana yemin ederim."
Reha abi en sonunda vazgeçip sinirle arabaya geçerek Melek yengemle burdan uzaklaşmıştı. Ben ise yutkunarak Savaş'a döndüm. Savaş ise Reha abinin ardından düşünceli haliyle bakakalmıştı sadece
"O kadar ne konuştunuz kürtçe?" Sorumla düşüncelerinden sıyrılarak bana dönüp huzurla gülümsedi.
" Sensiz bir gün bile yaşayamayacağımı söyledim."
" Onu biliyorum. Türkçe söyledin zaten. Kürtçe ne konuştunuz? Onu soruyorum."
" Bize inanması için ikna etmeye çalıştım."
" Peki niye kürtçe konuştunuz ve de bu kadar hararetli."
"Eskiden kalma bir mesele. Özel. O yüzden konuştuk."
Alayla sırıtarak önüme döndüm.
" Bu özel meseleyi Melek yengem de biliyor her halde."
Savaş huzursuzca beni izlerken yine ona döndüm. " Mesele ne ki bana söylenmiyor?"
" Konu tatlıya bağlandı ya, bu bizi ilgilendiriyor. Gerisini sorgulama güzelim."
" Konu her ne ise, umarım beni ilgilendirmiyordur. Çünkü sonraları daha tatsız geçebilir."
Yüzüme doğru eğilip, kaşlarını çatarak cevap verdi. " Emin ol, bilmen gerekse söylerdim. Eskide bir kavgamız sadece." Diyerek arabaya binip, bıkkinca koltuğa yaslandı.
Bu halini gördüğümde biraz huzursuzlasmıştım. Belki de çok üstüne gitmemeliydim. Zaten yeterince gerildi. Şuan sadece yanında olmalıydım.
Derin bir soluk almaya çalışarak yanına gittim. Arabanın kapısını açarak içeri girdiğimde, Savaş bana dönerek ne diyeceğimi merakla bekledi.
Elini sıkıca tutarak başımı omzuna yasladım. Savaş bu halimi bekler gibi elimi sıkarken, yine derin bir soluk alarak cevap verdim. "Senin yanında güvende hissediyorum. Bu hiç şaşmaz bende. Hep de öyle kalacak ki ben kolay güvenebilen bir insan değilim."
" Biliyorum Peri kızı. Fazla narin ve kırılgansın. Belki de ben de senin bu yanını korumaya çalışıyorumdur hep."
Kollarımı boynuna dolayarak huzurla gülümseyip yüzümü boynuna gömdüm.
" Gerçek olamayacak kadar güzelsin Savaş Efeoğlu."
" Sen de özelsin Peri kızı. Kalbinle, ruhunla, bakışlarınla...ve daha çok şeyinle."
Bir zamanlar kadere inanmazdım, fakat Savaş tüm olmazlarımı gerçeğe çevirmişti.
Bundan sonra ne olur bilemem ama Savaş'ın varlığı beni iyileştirecekti.
|
0% |