Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. Bölüm

@maviay_63

Gözlerini kapat ve hayal et. Çünkü hayat, hayal ettikçe güzelleşir.

 

🦋🦋🦋

 

Yemekten sonra odamıza çekilirken, bu konuyu uzun bir süre açmadık. Reha abinin biraz sinirli olsa da kabullenmesi beni rahatlatmıştı. Ki Savaş'ı da rahatlatmışa benziyordu.

 

Aradan geçen iki saatin ardından banyodan çıkıp derin bir nefes alarak, Savaş'ın yanına gittim. Savaş da tek kaşı çatık bana bakarken ellerimi oluşturarak cevap verdim.

 

"Savaş..."

 

"Efendim Güzelim?" Güzelim deme ya! Bunu diyince dikkatim dağılıyor. Ne diyeceğimi unutuyorum heyecandan.

 

Elimle yakasından tutup düzeltirken, yüzüne bakarak konuşmaya devam ettim.

 

"Hazırım ben."

 

" Ne?" Diyebildi sadece.

 

" Of Savaş! Seninle birlikte olmaya diyorum hazırım.

 

" Sen ciddi misin?" Diye şaskınlıkla sorarken, başımı aşağı yukarı sallayarak cevap verdim.

" Evet ciddiyim."

 

Şaskınca bakmaya devam etti. " Emin misin peki?" Başımı tekrar sallayarak onay verdiğimde, usulca yanağımdan tutup, diğer eli ile de belimden tutarak kendine çekti. Yutkunarak gözlerime baktığında, emin olmak için tekrar sordu.

 

"Son kez soruyorum. Emin misin?"

 

" Hıhı, eminim." Diyerek cevap verdiğimde, gülümseyerek yüzüme yaklaşmaya başladı ve tam öpmek içi biraz daha yaklaşırken kapımın çalınmasıyla olduğu yerde kalakaldım.

Burnundan soluyarak kapıya baktı.

"Yemin ederim ant içmişler. Çilem ile Savaş kavuşmasın diye!"

 

Bu haline huzursuzca izlerken, kapı bu sefer aniden açıldı. Biz neye uğradığımızı şaşırırken, hemen ayrılarak küçük Okan'a baktık. Biz Okan'ın odaya dalışıyla şok üstüne şok yaşarken, Okan ise yanımıza gelerek yavru köpek bakışlarıyla konuşmaya başladı.

 

" Amca sizinle kalabilir miyim?"

 

" Oğlum sen nerden çıktın. Tam da..."

Sinirle dilini ısırırken kendini zor tutmuştu. Ben ise biraz şaşkın halde gülmemek için arkamı döndüm.

 

"Bugün burda yatayım işte. Hani sen kabus gördüğünde korkarsan yanımda yat demiştin!"

 

Kolunu bağlayarak ağlama raddesine gelirken, yanına giderek sakinleştirmeye çalıştım.

 

"Amcan sana kötü bir şey demedi canım benim. Sadece biraz şaşırdım. Değil mi Savaş?"

 

Göz belerterek Savaş'a baktığımda kızdığına pişman olmuş gibi ensesine kaşıyarak yanımıza geldi. " Tamam ağlama be oğlum. Sadece biraz gerginim. O yüzden kızdım. Tabii kalabilirsin."

 

Küçük Okan sevinçle yanımızdan uzaklaşarak yatağa geçerek rahatça uzandı. Biz onun bu ani iki yüzlü değişimine şaşkınlıkla bakarken, Savaş iki elimi beline yaslayıp Okan'a bakarak şaşkınca konuştu.

 

" Çilem?" İsmimi söylerken hala küçük Okan'a bakıyordu.

 

" Efendim aşkım?"

 

"Bu konaktaki herkesin bana karşı gizli bir kini var. Bundan eminim artık. Hem de en önemli anlarımda." Omzuna hafifçe vurup kıkırdarken teselli etmeye çalıştım.

 

" Büyüyünce unutursun. Boşver."Dalga geçdiğimi anlar anlamaz göz devirerek bana baktı.

 

" Güzelim, dalga geçmenin sırası mı! Soruyorum yani sırası mı?"

 

" Yapacak bir şey yok, bugünlük böyle geçecek."

 

"Aq her gün öyle lan."

 

Biraz kısıkça konuştu ama yinede ikaz etmekte geri durmadım.

 

" Şşt! Çocuk duyacak." Dediklerimden sonra tekrar bizim küçük Okan'a bakarak yine bana döndü.

 

" O zaman şu küçük afacana bir ceza verme vakti geldi öyle değil mi." Bana göz kırpıp işaret ederken ilk başta anlamadım. Fakat ona doğru yürüdüğünde olayı sonradan çaktım.

 

Savaş'ın ardından yürüyerek, hemen Okan'ın yanına gidip karnından gıdıklamaya başladık. Okan odayı kahkahalara boğarken, biz ise biraz ara vererek soluklandık. Savaş Okan'ın yanağından makas alarak keyifle konuşmaya başladı.

 

"Yarın şirkete gelecek misin? Kulağımızı götürüyordun kaç gündür."

 

" Evet! Gelicem. Ben de orada çalışmak istiyorum. Emin amcam çok eğlenceli olduğunu söyledi."

 

" Ah Emin ah! Herşey senin başının altından çıkıyor zaten."

 

Bu haline sırıtarak Başımı eğerken Savaş Okan' adönerek konuşmaya devam etti. " Çok eğlenceli çok! Tahmin edemezsin."

 

" Tamam o zaman hemen uyuyalım. Erkek kalkalım."

 

Savaş göz devirerek Okan'ın saçını karıştırıp, başını yastığa yaslayarak derin bir soluk aldı.

 

" Bugün hiç bitmeyecek korkarım."

 

Okan'a dönerek 'o zama uyu' diye insanda bulundu. Okan ise hâla Savaş'a bakarken Savaş bıkkinca soluna döndü. " Hadi oğlum. Kapat gözlerini."

 

" Amca?"

 

" Yine ne oldu?"

 

Okan ve Savaş'ın bu haline kıkırdayarak gülerken, küçük Okan konusmaya devam etti. "Bana masal anlatsana."

 

" Ben mi?" Başını melül melül sallayarak onayladığında Savaş gözlerini kapatarak, anlının ortasını parmaklarıyla ovmaya başladı.

 

" Evladım, ben ne anlarım hikaye anlatmaktan. Yengen anlatsın."

 

Okan bu sefer heyecanla bana bakarken, ne diyeceğimi şaşırmıştım. Savaş yorgun haliyle tavana bakarken ben de tavan bakarak bizim çocuklara anlattığım hikayeyi anlatmaya karar verdim.

 

"Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde. Zamanında birinde kendi halinde bir krallık varmış. Bir de bu krallığın güzel mi güzel bir prensesi varmış."

 

" Prenses hikayeleri çok sıkıca ya! Başka bir hikaye anlat."

 

" O zaman uyumaya çalış ufaklık. Başka hikaye bilmiyorum ben. Benim hikayelerini hepsi prenses hikayesi küçük bey."

 

Bıkkınca göz devirerek kollarıyla yatağa vurdu. " Tamam anlat. Ne yapalım, bugün de prenses dinlerim."

 

" Tamam o zaman devam edelim. Neyse, bu prenses maalesef ki bir cadı tarafından lanetlenmiş. Prenses ne zaman mutlu ailesinin başına kötü şeyler geliyormuş. Bu yüzden..."

 

Savaş'ın kendini doğrultarak bana baktığını fark etsem de, yutkunarak devam ettim. " Bu yüzden prensesi bir mahsene tıkamış. Bu mahşer de yapayalnız bir hayat sürüyormuş nerdeyse. Annesi ve babası sevgisini bile doğru düzgün göstermiyormuş. Daha doğrusu gösteremiyormuş. Onun mutluluğu onlar için bir yıkım gibiydi. Bu yüzden, onlar için onu yalnız bırakmak onlar için daha iyiymiş."

 

" E laneti kaldırmak için bir şey bulamamışlar mı?"

 

Okan'ın dedikleriyle susup kalırken ne diyeceğimi bilememiştim. Daha önce bizim çocuklar da bunu sorgulamamıştı. Bu yüzden ne cevap vereceğimi bilemedim. Dalgınca Savaş'a bakarken beni sessizce izlediğini fark ettim. Bir süre ona bakakalsam da Okan'a geri döndüm.

" Sanırım onu bir mahsene tıkamak, laneti kaldırmaktan daha kolaydı."

 

Okan bir şey demeden bakarken, anlatmaya devam etti. " Bir gün doğum gününe özel ormandan dolaşmaya göndermişler. Bunu her sene hediye olarak yapıyorlardı. Yine bir gün dadılar ve korumalar eşliğinde ormana dolaşmaya gitmiş. Prenses, kendi atıyla dolaşmaya devam ederken birden eyeri çekerek atın hızlanmasını sağlamış. Askerler ilk başta neye uğradığını şasirirken peşinden giderek atı durdurmaya çalışmış."

 

Savaş'ın hâla beni izlediğini fark ettiğimde biraz gerilerek duraksadım. Bana farklı bakıyordu. Tabii, hikayeyi kendimle bağdaştırdığımı anlamıştı.

 

" Askerler gözden kaybolurken, prenses ise her geçen saniye daha çok ümitleniyordu. Nihayet kurtulduğunu düşünmeye başlarken, atın bir yere çarparcasına durmasıyla kendini yerde bulmuştu. Neye uğradığını şaşıran Prenses neler olduğunu anlamaya çalışırken ona uzatılan bir el farkt etti. Elin sahibini görmek için başını kaldırırken yabancı bir adamla karşılaşmış."

 

Savaş tek kaşı havada gülümseyerek bana bakarken, anlatmaya devam ettim. " Aslında o bir prensmiş. Başka bir krallığın prensiymiş ve oraya bizim prensesler evlenmek için gelmişti."

 

" Yani kendi prensiyle mi çarpışmış?"

 

" Evet, aynen öyle olmuş."

 

" Ee? Sonra ne olmuş?" Savaş merakla sorarken sırıttı. Sanırım hikayenin gidişatını tahmin ediyordu.

 

Ben de gülümseyerek devam ettim. "Sonra prenses ona kızmış tabii. Nasıl olurda bana çarparsın! Kim olduğunu zannediyorsun diyerek bir güzel paylamış bizim prensi."

 

Savaş, kafasını geri yaslayarak sırıtırken anlatmaya devam ettim. "Prens ise göz devirerek atına doğru geri dönmüş. Prensesise durumu yeni kavrayarak bir kurtuluş bulduğunu yeni fark etmiş."

 

"Hemen kendini toparlayarak adamın yanına giderek konuşmaya çalışmış. Biraz sinirli olduğunu, bu yüzden ona patladığını söyleyerek kendince özür dilemiş. Adam sonucu merak ederek beklerken..."

 

" Cık cık cık, yani hatasını anladığı için değil, çıkar için özür dilemiş. Hiç etik değil."

 

Yastığa kafasına fırlatmamak için kendini zor tutarken sinirle konuşmaya devam ettim. " Neyse, adam sonucu merake Derek beklerken prenses burdan uzaklaşmak için yardım istemiş. Tabii ona güvenmediği için yalan söylemiş. Ona bir yere gitmesi gerektiğini, bu yüzden yardıma ihtiyacı olduğunu anlatmış. Oradan kaçmak için herşeyi göze alabilecek durumdaydı prenses. Prenses ise Üstündeki sıradan elbiselerle pek süphelenmemişti. Önce biraz düşünmeye başladı. Sonra ise tamam Diyerek yardım etmeye kabul etmiş."

 

Savaş yine bana imayla bakarken, göz devirerek devam ettim. " Fakat Prensesin kaçmasına ramak kala korumaların yetişmesinde planı suya düşmüştü."

 

Okan iç çekerek bana bakarken merak sordu. " Onu yakalamışlar mı?"

 

" Hani prenses hikayeleri sıkıcıydı Okan bey?"

 

" Heyecanlıymış. Ben sıkıcı olduğunu zannetmiştim."

 

Sırıtarak saçını karıştırırken, anlatmaya devam ettim. "Korumalar sinirle prensese bakarken prenses ise durumun farklı olduğunu sevmişti. Fakat yine de beklemeye devam etti. Korumalar prensesi almaya çalışırken prens onları durdurarak neler olduğunu sordu. Korumalar ilk başta şaşkınlıkla birbirine bakarken neler olduğunu anlamaya çalıştı. Sonra prense dönerek, yanındaki kadının bir prenses olduğunu, onların da bir prenses olduğunu söyleyerek durumu açıklığa getirmiş."

 

" Senin prenses zokayı yemiş desen."

 

Okan'ın uyuduğunu fark ettiğimde yanımdaki yastığı alarak Savaş'ın kafasına atarak sinirle konuştum. " Hikaye boyunca bir susmadın gitti!"

Sesimi olabildiğince kısmaya çalıştım. Savaş ise sırıtarak yatağa uzanarak kıkırdamaya devam etti. " Vay be Peri kızı! Demek kadınların aklı aynı çalışırmış. Ben de diyorum benim karım saftrik bir şey, bunları düşünmez, akıl etmez..."

 

" Akıl eder, akıl eder de gerekmedikçe kullanmaz kaçacağım."

 

Savaş tek kaşı havada keyifli şaşkınlıkla bana baktı. " Yani bu taktiği sen de kullanabilirsin? Öyle mi?"

 

" Bilemiyorum artık. Yaşayıp göreceğiz."

 

Okan'a bakarak tekrar bana döndü. "Bu çocuğu ninni gibi hikayenle uyutabildiğine göre, artık odasına götürebilirim. " Diyerek kucağına almaya çalıştı. Fakat mızmızlanıp yastığa sarılarak gitmek istemediğini beden diliyle çok güzel gösteriyordu.

Ben ise, bunların bu tatlılığını keyifle izlerken, kıkırdayarak gülmeye başladım.

 

" Gülme Peri kız, zaten sinirim bozuk."

 

" Tamam, gülmiyorum."

 

Tekrar Okan'a dönerek bıkkınca söylenmeye başladı. " Düşmanım mı? Yeğenim mi belli değil."

 

Ben yine sırıtırken, Savaş tekrar bana baktı. Fakat bu sefer sakindi. Normalinden daha sakin.

 

" Hikayen..." " Biraz saçma bir hikaye değil mi? Bende biliyorum maalesef. Çocuklar için anca bu kadar yaratıcı olabilirim."

 

Gülümseyerek Okan'ın üstüne bir örtü örterek yanına uzandı. Bir cevap vermeyince ben de uzanarak onları izledim. "Hikayen biraz tanıdık geldi bana."

 

" Öyle mi? Nasıl peki?" Bilerek sorduğum soruya alayla sırıtarak cevap verdi. " Bunun cevabını biliyorsun Peri kızı."

 

Gülümseyerek Okan'in örtüsünü biraz yukarı çektim. " Belki."

 

Elimi tutarak cevap verdi. "Hikayenin devamını merak ediyorum. Sonra ne olmuş?"

 

Gülümseyerek cevap verdim. " Bundan sonrası için hikaye gecelerini beklemen lazım. "

 

" Ne yapalım. Bekleriz biz de."

 

" Yapacak bir şey yok." diyerek yavaş yavaş gözlerimi kapatmaya başladığımda Savaş sırıtarak örtüyü üstüme çekerek başımdan usulca öptü. Bilincim biraz daha kaybolurken, sadece fısıltısını duyabildim. " İyi geceler Peri kızı. Tatlı rüyalar."

 

.....

 

Yavaş yavaş gözlerimi açarken sabah olduğunu yavaş yavaş anladım. Başımı yana çevirirken, sırıtarak tekrar tavana baktım. Okan Savaş'ın boynuna sarılmış halde uyurken, bu anı ölumsüzleştirmeliydim.

 

İkisinide öpüp hemen kalktım. Elime telefonu aldığım gibi d3 ikisinin fotoğrafını çektim. O kadar güzel görünüyorlardı ki fotoğraflarını çekmezsem olmazdı. Bir kaç fotoğraf çektikten sonra da kıyafetlerimi gardroptan çıkartarak banyoda giyindim. Sonra tekrar odaya geçerek makyaj masasına geçtim. Sonra saçlarımı tarayarak biraz nemlendirici sürdüm.

 

Gözlerime de rimel sürmeye başlarken, aynada yansıması görünen pek sevgili kocam, omzumdan tutarak başımdan usulca öperek benim gibi aynaya baktı.

 

" Çilem hanım? Kimin için hazırlanıyorsunuz bu kadar?"

 

Gülümseyerek rimeli sürmeye devam ettim. " Benim bir tane kocam var. Bilmem biliyor musunuz. Pek uçarı kaçar. Onun için hazırlandım. Dedim karısına hasret kalmış. Bari biraz daha güzel görsün"

 

Omzumdan sarılarak sinirle sırıttı. "Zaten giden aklına daha çok başından almaya niyetlendin öyle mi?"

 

" orasını bilmem ama rimel seviyorum ne yalan söyliyeyim."

 

Başımdan öperek daha çok sarılırken Okan'ın tatlı sesiyle refleks olarak ayrıldık birbirimizden.

 

" Günaydın herkese!" Savaş önce sinirli bir gülüş yaparken, sonradan sakinleşip dalga geçerek konuşmaya başladı.

 

 

" Günaydın başımın belası! günaydın!"

Yatağa kenarına geçip, yanağından öperek banyoya gitti. Ben ise gülümseyerek Okan'ı izledim. Okan yarı baygın haliyle örtüyü üstünden çekerken yalpalayan adamlarıyla yürümeye başladı. Onu kıkırkıdaya kıkırdaya izlerken Savaş'ın yanına banyoya girerek yüzünü yıkadı.

 

Savaş da ikinci lavaboda yüzünü yıkarken tıraş losyonu, fırçayla yüzüne sürerek tıraş olmaya başladı. Yanlarına gidip onları izlerken Okan da tezgahtaki fırçayı yüzüne sürerek Savaş'ı taklit etmeye başladı. Bu haliyle gözlerimi kısıp sırıtırken, Savaş da sırıtarak Okan'a baktı.

 

Okan losyonu ağzına yüzüne bulaştırırken Savaş ise daha fazla dayanamadan losyonu elinden alarak düzgün sürmeye başladı. Okan kendinden etkilenmişçesine aynaya bakarak saçlarını geriye attı.

 

" Artık yetişkin oldum. Bakın tıraş bile oluyorum."

 

Savaş ile birbirimize bakarken sırıtarak Okan'a baktık. Okan kendine hayran hayran bakmaya devam ederken Savaş gülmeyi keserek tıraş olmaya devam etti. Nihayet yüzü temizlenecek Okan'ın da yüzünü temizleyerek banyodan çıktılar.

 

Hepimiz tamamen hazır olduktan sonra kahvaltı için dışarı çıkarak aşağı indik.

 

Kahvaltıda bile yerinde durmayan Okan bir an önce gitmek için bayağı sabırsızlanıyordu. Yemeğini bile hızlı hızmı yemeye çalıştı.

 

"Amca beni senin yerine al beni. Evet evet! Bugün senin işini ben yapayım."

 

Herkes kıkırdayarak gülerken, Savaş da keyifle cevap verdi.

 

" birincisi, önce ağzındaki yemeği bitir. İkincisi, şirkete gidelim bakarız."

 

Tamam diyerek hızlı hızlı yemeğini bitirirken, biz de bir süre sonra kalkarak şirkete gittik.

 

Okan heyecanla Savaş'ın elini tutarken, Savaş ise ona bir baba şefkatiyle yaklaşıyordu. Yani, benim aklıma böyle geliyordu daha doğrusu. Bilmiyorum, onunla bu evlilik yoluna gerçekten adım attığımızdan beri acaba baba olsa nasıl olur diye düşünerek hep yakıştırma yapıyordum.

 

"Bizim Necip'e söyliyelim, belki sana göre bir iş bulur."

 

Savaş'ın sesiyle düşünvelerimden sıyrılırken, Savaş Okan'ın yanağında makas alarak bana döndü.

 

"Güzelim sen istersen benim odamda bekle birazdan gelirim."

 

Sesini kısarak devam etti.

 

" En azından biraz oyalanıp hevesini alır bizimkisi."

 

Gülümseyerek Okan'ın saçını severken cevap verdim.

 

"Iyi olur. Fakat ben burda duracağım

Burası daha güzel gibi. Hem balkona çıkıp hava da almış olurum.

 

"Sen nasıl istersen güzelim. Birazdan gelirim zaten.

 

Tamam diyerek, gülümseyip gözlerimi kırptım. sonra ayrı yönlere giderek uzaklaştık. Şiketin geniş balkonuna geçtikten sonra, koltuğa geçerek biraz soluklandım. Kollarımı gererek başımı geri yaslarken, kimsenin burda olmaması beni daha çok rahat ettiriyordu.

 

Bir süre sonra balkonun cam kapısı açılırken bir an doğrularak heyecanla arkamı döndüm. Fakat, karşımda Tahir denen adamı görmemle biraz hüsrana uğradım desem yalan olmaz.

 

Umursamaz davranmayan çalışarak heme önüne döndüğümde, ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Adım sesleri beni gererken benden biraz uzakta önümde durarak benim gibi gökyüzüne baktı. Bu adamın varlığıyla içime karabasanlar girmiş gibi hissetsem de sakin olmaya çalıştım.

 

Nedenini bilmiyordum ama bu adamda beni rahatsız eden bir şey vardı. Fakat ne olduğunu bilmiyordum.

 

" Hava ne kadar güzel. Öyle değil mi madam?"

 

" Öyle." Diyebildim sadece.

 

Adam, bana gülümseyip gökyüzüne bakmaya devam etti. Nedensizce huzursuzlaştırmıştı beni. Sanki...sanki içimde uyayan bir korkuyu tetiklemişti. Kapana kısılmış hissi vermişti.

 

"Sabah olmasına rağmen ay hala kaybolmamış." Yutkunarak adamın baktığı tarafa baktığımda, bende yeni fark etmiştim. Sabaha rağmen ayın siması görünüyordu. Tıpkı bir kar gibi beyazdı gökyüzünü mavilikleri arasında.

 

"Bu bana eski karımı hatırlattı."Bunu söylerken yüzü bana dönmüştü.

 

Ciddiyetle onu dinlemeye devam ederken, cebinden bir kolye çıkartarak güneşe tuttu. Sonra kolyeyi öfkeyle bakarak bir süre sessizleşti. Derin bir sessizlik kaplamıştı hemde.

 

Yarım ay şeklindeki kolyeye bakmayı kestiğinde yüzünü bu tarafa dönerek bana doğru yürümeye başladı. Ben omuzlarımi geri yaslayarak kollarımı bağlarken sanki kendimi koruma iç güdüsüyle doluyordum.

 

Elindeki kolyeyi bakarak cümlelerine devam etti. " Karımın adı Mehirdi. Mehir Sönmezoğlu."

 

Benim gözlerim dehşetle açılırken, adam bundan hoşlanmış gibi konuşmaya devam etti.

 

" Anlamı ay parçası. Bu yüzden tam da karıma yakışacak bir hediye diye düşündüm. Fakat bunu ona vermeye hiç fırsatım olmadı maalesef."

 

Ben bir an yutkunurken, adam ise sinsi gülümsemesi ile bana bakıyordu. Kolyeyi avucunun arasında sıkarak başını eğdi. "Neyse sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim, iyi günler." Diyerek yanımdan geçip, içeri girdi. Ben ise az önce yaşadığım şoku zar zor hazmetmeye çalıştım.

 

Gözünden nedensizce yaş süzülürken, kafamın karışıklığı daha çok canımı sıkıyordu.

 

Tahir denen adam sanki bir bomba bırakmıştı kucağıma. Nedensizce huzursuz olmuştum. İçime bir taş düşmüş gibiydi. Kıpırdayamıyordum...

 

 

Loading...
0%