Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm

@maviay_63

Bir kördüğümün içine girmiştim. Hissediyorum. Bir şeye her geçen gün daha çok yaklaşıyordum. Fakat bununla karşılaşmaya hazır mıyım onu bilmiyordum.

 

"Güzelim? Çilem!"

 

" Efendim!" Dedim gergince."Güzelim sen iyi misin? Ne zamandır sana sesleniyorum." Elimi sıkarak Savaş'a döndüm.

 

" Şey duymamışım." Savaş, önümde dizlerini bükmüş halde beni izlerken hâla endişeli duruyordu.

 

" Ya iyiyim ben dalmışım sadece."

 

" Kötü bir şey olmadı. Öyle değil mi?"

 

Yanağını avuçlayarak huzurla gülümsedim. " Kötü hiç bir şey yok Savaş, merak etme. Sadece biraz dalmışım o kadar."

 

" Öyle olsun bakalım."

 

" Öyle." Dedim gülerek. O da bu halime rahatlamışcasına gülümseyerek başımdan öpüp ayağa kalktı. Sonra elimi tutarak ayağa kaldırıp belime sarıldı.

 

Ben de ona ayak uydurarak yürümeye başladım. Okan'ı Emin'e emanet ederek şirketten çıktık. Savaş arabayı çalıştırdiktan sonra uzun bir süre sessizleştik. İkimiz de hiç bir şey demeden yola devam ettik.

 

En sonunda konağa geldiğimizde, odamıza geçerek biraz soluklandık. Faat yatağa geçip biraz uzanmaya yeltenecektim ki, Savaş'ın sesiyle ayakta durdu.

" Valizin hazırla gidiyoruz."

 

" Nereye?"

 

" Sürpriz."

 

" Tam olarak konum versen, çok mesut olacağım kocacığım."

 

" Adı üstüne sürpriz Onu da giderken öğrenirsin.

 

Biraz şaşkın, biraz yorgun halde yatağa geçip uzanarak mızmızlanmaya başladım.

 

" Ama ben uyuyacaktım ya!"

 

" Arabada uyursun güzel. Hadi şimdi kalk, sabaha anca varırız."

 

Dolaba doğru yürüyüp valizi çıkartarak kıyafetleri yerleştirmeye başladı. Biraz uzanmış halde kalırken, koala gibi sarıldığım yastıktan koparak Savaş'ın yanına gittim. Savaş kıyafetleri seçerken, kışlık kıyafetleri görmem ile gözlerim dehşetle açıldı.

 

" Bunlar ne? Savaş bunlar kışlık kıyafetler farkında mısın?"

 

" Evet Güzelim. Gayet farkındayım."

 

Savaş cevap verdikten sonra yerleştirmeye devam ederken, Savaş'ın koluna sokularak sevimli sesimle nereye gittiğimizi tekrar öğrenmeye çalıştım.

 

" Savaş!.."

 

Savaş tatlı sesimle gülümseyerek omzunu doğrulttuğunda oltaya gelmiş gibiydi. Ben de bu fırsatı değerlendirerek konuşmaya devam ettim.

 

" Nereye gidiyoruz Kocacığım? Bir söylesen bana. "

 

Yine gülümseyerek bana dönerken, çenemi tutarak cevap verdi. " İyi denemeydi Peri kızı. Fakat adı üstüne sürpriz, giderken görürsün."

 

Diyerek son kıyafetleri de valizin içine koydu ve yanağımdan öpüp kapıya doğru yürüdü. Kapıya dogru yürürken bile son ikazını yapmaktan geri durmadı."Diğer araç gereçlerini de koy bir saate yola çıkarız "

 

Oflayarak çekmeceyi açtığımda kapının kapanma sesiyle göz devirerek diğer gerekli kıyafetleri de çıkartıp valize ekledim.

 

Sonucu ögrenememenin can sıkıntısıyla valizi bir kenara koyduğumda, acaba karacadağa mı diye geçirdim aklımdan. Sonuçta tatil yeri. Sonra kendim hazırlanarak butün eşyalarımız aşağı indirdim. Korumalara valizi alırken ben de avluda bir kamelyada oturarak Savaş'ı bekledim.

 

Bir süre sonra nihayet yanıma gelirken gülümseyerek heyecanlı sesiyle konuşmaya başladı. " Evet Peri kızı! Heyecanlı mısın bakalım?"

 

Kolumu bağlayarak sırtımı kamelya yasladım. " Nereye gittiğimi bilmediğim için pek değil."

 

Savaş bu halime göz devirerek kollarını bağlarken imayla bana baktı. " Sürpriz kelimesi seni meraklandırırken, umursamazmış gibi davranmaya çalışman komik."

 

Göz devirerek yana bakarken cevap verdim. " Merak etmem, heyecanlanacağım anlamına gelmiyor Savaş bey."

 

" hıhım. Hadi kalk gidelim. Akşama anca varırız."

 

Omuz silkerek, durumu ildeler tavrımla ayağa kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Savaş bu halime sırıtırken arkamdan gelerek kolunu omzuma yaslayarak yürümeye devam etti. Kapıyı açarken kolunu omzumdan indirirken -hem de birden- bir an sırıttım. Sonra gülmemeye çalışarak arabaya doğru yürüdüm. Arabanın jep olma şaşkınlığını daha idrak edememişken arabaya bindim.

 

O sırada Savaş, korumalara bir şeyler söyleyerek arabaya doğru yürüyüp gülümseyerek şoför koltuğuna geçti. Sonra derin bir soluk alarak anahtarı çevirdi. Ben ise sabırsızlıkla Savaş'a bakarken yine dayanamadan soru sordum.

 

" Savaş nereye gidiyoruz bir söylesen. Üstelik jeep de almışsın. Hayırdır?"

 

Göz devirerek geri vites yaparak yukarıdaki yola çıktı.

 

"Az sabır be güzelim! Öğreneceksin."

 

" İyi tamam." Diyerek koltuğa yaslandım. Araba düz yolda ilerlemeye başlarken ben de arabanın içini yoklamaya başladım. Savaş bu halime sadece sırıtarak sessiz kaldı. En azından arabadaki erak gitmiş öldür. Savaş da başka şekilde durmayacağımı anladığından sadece ilerlemeye devam etti.

 

Uzuun! Geçen yolculuğun ortalarında sıkılmıştım artık. Yarım saat geçmişti, fakat hâla yoldayız. Nereye gittiğini de söylemiyor. Yani ben bu kadar sabırlı değilim, onu anladım.

 

"Sıkıldın mı?" Bir yandan arabayı sürerken bir yandan da benimle konuşuyordu.

 

" Hâla gelmedik mi?"

 

Bıkkın bir şekilde söylemiştim. Halim komik gelmiş olacak ki sırıtarak radyoyu açtı.

 

" İstedeğin bir şarkı varsa seç." Yüzümde kocaman gülümsemeyle radyoyu kurcalamak başladım. Bir kaç şarkı değiştirirken en sonunda bir şarkı bulmuştum.

 

Bir sebebi var 'ikilem'

Şarkısını son ses açarak arkama yasladım. O sırada Mardin sınırını geçtiğimizi fark ettim.

 

" Az önce sınırı mı geçtik?"

 

" Evvet!"

 

" Cidden nereye gidiyoruz biz?"

 

"Aşırı sabırsızsın Ela gözlüm, beklemyi öğrenmen gerek.

 

Göz devirip tekrar arkama yaslanırken, başka bir şarkının çalınmasıyla hemen boşvererek sesi biraz daha açtım.

 

"Bu şarkı çok güzel."

Manuş babanın Haberin varmı şarkısı çalıyordu. Müzik hoşuma gittiği için, manuş babayla beraber söylemeye başladım.

 

Haberin varmı taş duvar.

Demir kapı kör pencere.

Yastığım, ranzam, zincirim.

Uğrunda ölümlere gidip geldiğim.

Zulamdaki mahzun resim.

Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş.

 

Karanfil kokuyor cigaram cigaram.

Dağlarıma bahar gelmiş memleketimin.

Karanfil kokuyor cigaram cigaram.

Dağlarıma bahar gelmiş memleketim.

 

Şarkının ortasında Savaş'ın da söylemesini istedim. Fakat şarkı söylemeyi pek sevmediğini söyledi. Bu tabii moralimi biraz bozmuştu.

 

"Ya ama niye, beraber söyleyelim işte!"

 

"Güzelim ben şarkı söylemem, sen keyfini çıkar."

 

En sonunda ısrar etmekten vazgeçip şarkıya ayak uydurmaya devam ettim.

 

"Savaş bey?"

 

" Efendim Çilem Hani?"Gülümseyerek devam ettim.

 

" Hatırladım da, istediğim herşeyi yapacağına dair bir söz verdiğini hatırlıyorum."

 

" Bunun o konuyla hiç bir alakası yok."

 

" Sen bu kadar haylaz bir kız değildin. Ne oldu birden bire."

 

Gülümseyerek cevap verdim.

" Senin yanında yaramaz ölüyor bu kız."

 

" Allah Allah! Öyle mi?"

 

Acıyla gülümseyerek koltuğa yaslandım. Birden sessizleşmiştim. "Güzelim? Ne oldu? Birden yüzünü astın."

 

" Fark ettim de, sandığımdan daha sakin bir tavrım varmış."

 

Pencere kenarına bakarak kendi kendime konuşmaya devam ettim. "Sanırım bunu yapmaya pek fırsatım olmadı."

 

Sesimi duydumu bilmiyorum ama benim moralim düşmüştü. Onu biliyordum.

 

Yolu izleyerek müziği dinlemeye devam ederken birden Savaş'ın sesiyle şoke oldum.

 

Karanfil kokuyor cigaram cigaram

Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.

Karanfil kokuyor cigaram cigaram.

Dağlarına bahar gelmiş memleketimin.

 

Savaş'a şaşkın ve küstah bakışlarımla bakarken Savaş ise elimi tutup öperek tekrar direksiyonu tuttu ve şarkıya devam etti.

 

Haberin varmı taş duvar.

Demir kapı kör pencere.

Yastığım, ranzam, zincirim.

Uğrunda ölümlere gidip geldiğim.

Zulamdaki mahzun resim.

Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş.

 

Geri kalan cümleleri koltuğa yaslanarak söylerken artık birlikte nakarat tutmuştuk ve bu çok zevkliydi. Özellikle Savaş ile şarkı söylemek müthiş bir şeydi.

 

Sırtım hâla koltukta yaslanmış haldeyken, yola bakarak şarkının bitimiyle konuştum.

 

"Hani şarkı söylemiyordun.

 

" Sanırım senin için bir seferlik söyleyebilirim." Bunu derken sesinde bir zorlama vardı. Sanırım şarkı söylemeyi gerçekten de pek sevmiyordu.

 

Gülümseyerek başımı ona çevirdim. "Teşekkür ederim."

 

Savaş gülümseyerek yola bakmaya devam ederken ben de yüzümü tekrar yola çevirerek devam ettim. " Şarkıyı boğazlanır gibi söylesen de."

 

Savaş bu sözüyle yine sırıtırken cevap verdi. " O kadar kötü müydü?

 

" Yaani! Şarkıyı neden söylemek istemediğini anlayamıyorum artık. Fakat buna değerdi."

 

" Neyse, artık bir daha duymazsın. Sana daişkence olmaz."

 

Başımı iki yana sallayarak cevap verdim. "Değil bir kere, on kere söyleyeceğiz şarkı! Seninle şarkı söylemeyi seviyorum. Artık favorilerim arasına girmiş bulunuyor."

 

Göz devirerek arabayı bir yerde durduğunda cümleme devam edemeden Savaş araya girdi.

 

" Güzelim Sen içerde bir masa bul bize ben geliyorum."

 

Kafamı çevirdiğimde, çay bahçesine benzer bir yere gelmiştik. Evet, dinlenme molası iyi gelecekti bize.

 

Arabadan çıkarak içeri girerken etrafı biraz kolaçan ettim. Kuğuların sesiyle beraber bir göl kenarına varmıştım.

Göl kenarında bir masa bakarak, gözden uzak bir yer seçtim. Savaş gelene kadar masaya oturarak kuğuları seyrettim sadece. Uzun süre düşünceleri daldım. Hâla şaşkındım. Savaş'la beraberdir, bu da yetmezmiş gibi tatile gidiyorduk onunla. Gerçekten herşey çok hızlı ilerliyordu.

 

Ben güzel günleri görmeyi bile umut etmeyi kesmişken hayatım birden bire aydınlandı ve ben büyüdükçe daha güçlü, daha özgür hissediyordum. Her ne kadar silah zoruyla özgürlüğüm alınmaya çalışsa da yine de farklarını varmadan beni güzel bir hayatın içine koydular.

 

" Güzel bir yer seçmişsin."

 

Derin düşüncelerden sıyrılarak kocama döndüm.

" Değil mi? Hem burda kuğular da var. Çok güzeller!" Son cümleleri içli içli söylerken Savaş sırıtarak yanıma oturup başımdan hafifçe öptü.

 

" Beğenmene sevindim."

 

" Ay düşünsene! Bir gün çocuklarımız olursa onları da buraya getiririz. Baksana diğer çocuklar nasıl da eğleniyor." Ben bunu söylerken, Savaş çoktan yanıma sandalye çekip oturmuştu bile.

 

" Ne zaman istersen geliriz Güzelim. Ama sen on çocukla burada nasıl başa çıkacaksın merak ediyorum."

 

" on derken?"

 

" Evet on, on çocuğumuz olacak ya ondan diyorum.

 

"Aşiret mi kuracağız Savaş! On çocuk ne!"

 

Sırıtarak beni kollarının arasına alıp başımdan öptü.

 

" Seninle büyük bir ailemiz olsun istiyorum Ela gözlüm. Hadi yedi olsun o zaman."

 

" Bak ya!" Diyerek omzuna vurdum. Sonra tekrar sarılarak huzurla gözlerimi yumdum. Bir süre sonra da garsonun gelmesiyle kendimizi toplayıp bir şeyler sipariş ederek tekrar sarıldık. Huzurla nehir kenarını sessizce izlemeye devam ederken sessizliğimi bozdum.

 

" Savaş? Ne kadar yolumuz var?"

 

" Az kaldı Çiceğim. Yarım saate varış noktasına varırız."

 

Göz devirerek başımı birden kaldırıp Savaş'a döndüm. "Yani Savaş! Bir çiçegim diyorsun, bir bebeğim diyorsun, bir Ela gözlüm, sonra bir bakıyorum Güzelim...aslında Güzelim demenden sakınca yok. Hoşuma gidiyor. Fakat artık kendimi çok değişik hissediyorum."

 

Sırıtarak beni kendine daha çok yaklaştırarak konuşmaya başladı.

 

"Sen benim hem Güzelimsin, hem Ela gözlümsüm, hem Çiçeğimsin, hem de bebeğim. Yani sen benim her şeyimsin bu yüzden her ismi kullanmak istiyorum."

 

Biraz düşünmüş gibi durup omuz silkerek cevap verdim. "Dediğim gibi Güzelim demen daha çok hoşuma gidiyor."

 

Sırıtarak belime daha çok sarılarak cevap verdi. "Sen benim herşeyimsin Güzelim. Seninle o kadar güzel zamanlar geçirdim ki, İstesem de ayrılamam senden. Bunu kaldırabileceğimi zannetmiyorum. Hiç bir şekilde."

 

Sonra yine gözlerimden usulca tekrar tekrar öpüp konuşmaya devam etti.

 

" Bu gözlerinde beni sana bağlayan bir şey var sanki, bu gözlerinde Savaş'ı Savaş yapan bir şey var."

 

Beni daha çok sararak anlını anlıma yasladı ve gözleri kapalı bir şekilde durdu. Saniyeler sonra sol yanağımı avuçlayarak konuşmasına yine devam etti.

 

"Sen bana nasıl bu kadar iyi gelebiliyorsun? Nasıl bu kadar içimi ısıtabiliyorsun? Nasıl bu kadar etkilileyebiliyorsun?..."

 

" Peki asıl sen nasıl bu kadar iyi geliyorsun bana? Neden sana her yaklaştığımda bu kadar kalbim çarpıyor? Neden seni her gördüğümde bu kadar mutlu hissediyorum? Neden sen bana ne zaman yakınlaştığında bu kadar heyecanlanıyorum, ki umarım bu bir an önce son bulur çünkü kalbimin bu kadar hızlı atması beni çok geriyor."

 

Son cümlemi söylediğimde sırıtıp elini saçlarımın arasına tarak gibi yayarak arkaya attı ve tekrar yanağımı avuçlayak sevmeye başladı.

 

" Gerilmeni değil, sadece huzur bulmanı istiyorum Ela gözlüm."

 

" Zamanla alışırım umarım. Yoksa işim zor." Tekrar sırıtıp anlını anlımdan ayırarak şakaklağımdan öperek derin bir nefes aldı.

 

"Sen benim nefes alma sebebimsin Ela gözlüm. Karanlıkta kalmış ruhumun aydınlık parçası oldun sanki."

 

"Sende öyle." Dedim titreyen sesimle. Ses tonuma sırıtarak tekrar şakağımdan öperken garsonlar gelmesiyle kendimizi toplayarak kendimiz doğrulttuk. Garsonlar tüm yemekleri indirdikten sonra teşekkür ederek yemeğe başladık. Heyecanla lokmalar yutarken artık gideceğimiz yeri pek merak etmiyordum. Sadece anın tadını çıkarmaya çalışıyordum.

 

Yemekleri iştahla bitirdikten uzun bir süre sonra, ayaklanıp hesabı ödeyerek yola devam ettik.

 

Arabayı geçip kemerimi takarken Savaş ise ciddiyetle kemerime bakarak son kez kontrol edip, daha sonra da kendi kemerini taktı. Bu haline göz devirip koltuğa yaslanarak söylendim. "Savaş, kemerimi sağlam taktım. Merak etme."

 

Anahtarı çevirirken ciddiyetle cevap verdi. " biz yine de önleminizi alalım da." Sırıtarak göz devirip yanağından sıktım. " Oy sen benim için endişelendin mi? Sen çok mu korkuyorsun? Merak etme kemerimi taktım ben." Dediğimde, göz devirerek anahtarı çevirip arabayı çalıştırmaya başladı. Ben de son kez yanağını sıkarak koltuğa yaslandım ve yol boyunca yolu izledim sadece. Savaş ise ıslık çalarak müzik melodisi mırıldanıyordu. Bu müzik melodisinini bir yerden tanıyacağım ama nerden diye kafamda kurgularken, arabayı bir tepenin yoluna doğru sürerek sola kırdı.

 

Şaşkınlıkla bu sefer karlı yolu izlerken, heyecanla Savaş'a döndüm. " Savaş! Burası harika görünüyor."

 

" Biliyorum Güzelim. Ama sakin ol istersen."

 

Heyecanla yine etrafa bakarken, gülümsemem daha çok artmıştı. Kulaklarım ağzımda beyazlara bürünen yolu izledim sadece. Uzun bir süre sonra tepenin ortasında, bir kulubenin önünde durduk.

 

Savaş anahtarını da çıkardığında, hemen dışarı çıkarak, karın üstüne uzanıp bir melek yaptım. Savaş ise dışarı çıkara çıkmaz yanıma gelip kolları bağlı bir şekilde sırıtarak beni izledi. Ben ise karın üstünde, soğuk ve tertemiz havayı soluyarak gözlerimi kapattım.

 

"Ee? Beğendin mi sürprizi mi?"

 

" Çok güzel! Mis gibi temiz havası da cabası!"

 

Ağaçlar ve etrafın karla kaplı olması bana Alacakaranlığı hatırlattı. Tenimin beyazlığı ve siyah saçlarımla bellaya benzemiş gbiydim. Tek farkımız, gözlerimin ela renkli olmasıydı herhalde.

 

" Sen kar küresi istedin, ben karı ayağına getirdim."

 

Kıkırdayarak doğrulup, ona döndüm. "Yani kar karesini seviyorum demeden mi yola çıktın?"

 

" Aslında bir an aklıma geldi. Ama karı bir kız olarak uydu gibi."

 

Gülümseyerek tekrar cevap verdim. "Uydu uydu! Hiç merak etme Paşam!"

 

Başını tutarak tekrar sırıttı. " Sanırım bu isim konusunda hiç iyi değiliz. Paşam...güzel."

 

" Sanırım ortak bir noktamız oldu kürt bakışlı sevgilim."

 

" Bunu kesecek misin?"

 

" Tabiki soğuk prensim!"

 

" Anlaşıldı bu konuyu bitirmeyeceksin."

 

Kıkırdayarak keyifle cevap verdim. "Takılmayı seviyorum, seninle takılmayayım da kiminle takılayım kurt bakışlım."

 

" Tamam anlaşıldı, bugün Savaş'ı delirtme günü!" Diyerek yanıma gelerek, karnımdan gıdıklamaya başladı. Ben ise hemen kalkmaya çalışarak kaçmaya çalıştım. Fakat yine beni geri çekerek gıdıklamaya devam etti. Ben ise durması için zar zor konuşmaya başlamıştım artık.

 

" Tamam..." kıkırdayarak devam etmeye çalıştım. " Dur, gülmekten karnım ağrıdı." Bileğinden tutarak durdurmaya çalışırken, elini gevşeterek belime sarıldı ve geri çekerek kara düşmesine sebep oldu. Sırtım onun göğsüne düşerken, Savaş derin bir iç çekerek belimi hafifçe sıktı. Ben ise hemen doğrulmaya çalışarak ona bakmaya çalıştım. Fakat bunu izin vermemiştim. Bana sarılarak karda uzanmaya devam etti. Ben ise bana sarılmasıyla iyi olduğunu düşünerek çok kurcalamadan sarılmasını karşılık verdim.

 

Hava hafif bir kararmaya başlarken, yavaş yavaş beliren yıldızları izliyorduk sadece.

 

Uzun bir süre sessizleşirken, en sonunda sessizliği bozan Savaş oldu.

 

"İçeriyi merak ediyor musun?"

 

" Ne yalan söyliyeyim merak ediyorum. Hem de çok. Fakat uzun süre böyle kaldığımız için anı bozmak istemedim."

 

Sırıtarak kıkırdamaya başlarken, kendisiyle beraber beni de doğrultarak ayağa kaldırdı. Sonra da belime sarılarak birden kucağına aldı. Ben şaşkınlıkla ona bakarken, o ise bakışlarıma sırıtarak yürümeye devam etti.

 

İçeriye geçerken etrafında beyaz aydınlatmasından ve açık renklerinden kendimi hâla dışarda gibi hissettim. Bir de mavinin açık tonlarındaki L koltuklarda ve dolapları etrafa serin bir hava katarken ben ise nefesim kesilmiş gibi bakakaldım sadece.

 

" Burası...şimdi senin evin mi yoksa Efeoğulların tatil evi mi?"

 

Merdivenlerden çıkmaya başlarken cevap vermeye başladı. Ben ise boynuna sarılı halde ona bakıyordum.

 

" Sence?"

 

" Senin olamaz."

 

" Neden? Eski bir eve mi benziyor?"

 

" Gerçekten senin mi şimdi?" Dedim heyecanla. O ise gülümseyerek yürümeye devam etti.

 

" Hayır, bizim. Sadece bizim. İkimizin."

 

Bunu demesiyle gülümserken sadece onu izledim huzurla. Ona bakmaya devam ederken, nihayet koridora çıkarak bir kapıya doğru yürümeye başladı.

 

Kapıya doğru yürürken karnımda bir kasılma hissetmiştim. Sanırım biraz korkmuştum. Çünkü bu işin nereye gittiğini biliyordum.

 

Derin bir soluk aldığımda kapının önünde durmuştuk bile. Savaş sen aç derken yine derin bir soluk alarak kapının kolunu çevirerek ittim. O ise beni izleyerek yürümeye devam etti. Sonra yere indirerek beni izledi. Hiç bir şey demedi, veya adım atmadı. Sadece beni bekledi sabırla. Bu kadar sabırlı olması alkışlanacak bir hareket doğrusu.

 

" Oda çok güzelmiş." Diyerek etrafa bakındım. Makyaj masasının çekmecelerine dokunurken (Neden dokunduğumu ben de bilmiyorum. Sormayın.) Belime sarılarak usulca şakağımı öptü. Sonra o sihirli ve bir o kadar ürkütücü cümlelerini söyledi.

 

" Benim olmanı istiyorum Çilem Efeoğlu. Artık bir bağ kurmak istiyorum."

 

Kulağıma yaklaşıp fısıldar gibi konuştu.

 

" İlkim ve sonsuzum ol Peri kız."

 

Karnıma yine sancı girmişti. Biraz daha korkmuştum. Fakat cesaretimi toplamalıydım. Pekala Çilem. Bu gayet doğal bir şey. Her evli çiftin yaptığı bir durum. Bu onun da senin de hakkın. Hem de sonuna kadar.

 

Bileklerine dolanarak daha çok bedenime sardım ve sırtımı göğsüne yaslayarak gülümsedim.

 

" Garip...evli olmamıza rağmen bana hâla yasaklı bir şeymiş gibi geliyor."

 

" Yasaklı değil, hak Peri kızı. Karı koca olarak kimsenin bize karışamayacağı bir durum."

 

" Biliyorum." Diyerek arkamı dönüp boynuna sarılarak dudağından hafifçe öperek yüzünü avuçladım. O ise burnumda hafifçe öperek yanağımdan öperek derince nefes aldı. Sonra beni kendine çekerek daha çok sarıldı.

 

" Sonsuza kadar seninim Peri kızı. Bunu asla unutma. Senin de benim olduğun gibi."

 

Bu cümlelerine sadece gülümsedim.

 

🦋🦋🦋🦋🦋

 

Uyandığımda pencereden sabah olduğunu anlamıştım. Bir süre sonra iyice kendime gelip gözlerimi açtığımda Savaş hâla uyuyordu. Ben ise o uyanana kadar onu izlemeye karar verdim. Onu izlemeyi seviyorum, ne yapayım!

 

Hafifçe doğrularak yanına yaklaştım. O huzurla uyumaya devam ederken, yanaklarını elimin tersiyle okşayarak izlemeye devam ettim. Yanağından öperek yine ona bakarken elini belime doluyarak daha çok yanına sokuldum. O ise hâla ayılmamış, her şeyden habersiz uyuyordu. Tâki elini belimden ayırarak kalkmaya çalıştığımda, birden kendine çekene kadar.

 

Ben şaşkınca ona bakakalırken, bir gözü açık bana bakıyordu.

 

" Demek uyandın."

 

"Demek uyumuyordun." Dedim kinayeyle.

 

" Aslında uyuyordum ama..." Burnumdan öperek, keyifle konuşmasına devam etti.

 

" Ama yanağımdaki sıcak, tatli dudaklarını hissedince birden irkilerek uyanıverdim. Ne yaparsın!"

 

"Hım!" Diye cevap vererek gülümsedim. Sonra tekrar yanağına dokundum. O da uzun süre beni süzdükten sonra, belimden koparak elimi avuçlayıp öperek yine konuştu.

 

" Acıktın mı?"

 

" Yaani!" Dedim tereddütle. O ise bu cevabıma karşılık sırıtarak cevap verdi.

 

" O zaman kalkalım. Bir kahvaltıyı hak ettik." Diyerek başımdan öpüp banyoya girip yüzünü yıkadı. Sonra aşağı inmek için dışarı çıktı. Ben de biraz gerinerek yataktan kalkıp onun gibi banyoya girdim. Önce aynaya baktım sonra da saçlarımı toplayarak yüzümü yıkadım.

Sonra tekrar odaya geçerek biraz allık ve farla göz kalemi sürerek dışarı çıktım.

 

Koridorda yürürken, etrafın gündüz gözüyle daha güzel göründüğünü fark ettim. Karşıdaki pencereden güneşin ışıkları güzel aydınlatıyor burayı. Etrafıma baka baka yürürken nihayet merdivenlere gelebildim. Aşağıdan doğrama sesleri ve kızartma sesleri gelirken, mis gibi yemeğin kokusu da cabasıydı. Aşağı inerek Savaş'ın yanına gittiğimde patatesleri doğruyordu. Ben de Zavallı kocam daha fazla yalnız kalmasın diye yanına giderek yardım etmeye çalıştım.

 

" Oo uyuyan güzel! Uyanabildiniz mi?" Ben de diyorum benim karım nerede kaldı böyle."

 

Yanındaki domatesleri alarak ellerimi yıkayarak doğramak başladım. Bir yandan da sorusuna cevap verdim.

 

" Çok mu özlediniz kocanız. Hayırdır Savaş Bey?"

 

" Biraz daha gelmeseydin, yoklamaya gelecektim. Düşün artık ne kadar özlediğimi."

 

Gülümseyerek doğramaya devam ederken, patatesleri kızgın yağa koyarak diğer ocaktaki krepleri tabağa koydu. Ben domatesleri doğramaya devam ederken, belime sarılarak çenesini omzuma yasladı. Ben de bu ani tavrına gülümseyerek domatesleri kesmeye devam ettim.

 

Savaş ise birbsüre benden ayrılarak tekrar yanıma geldi. Müzik sesi etrafı doldururken gülümseyerek Savaş'a baktım. " Müzik dinlemeyi sevmeyen adam, müziksiz bir dakika bile duramıyor."

 

" Müziği kendim için değil, senin için açtım. Sen değilmiydin Ahmet kaya hayranı olan."

 

" Yani benim için açtım."

 

Gülümseyerek acağın başına geçti. Sonra patatesleri çıkartarak yenilerini koymaya başladı. Ben de bu haline gülümseyerek göz devirip domatesleri kesmeye devam ettim. Savaş sehpadaki krepleri masaya götürürken şarkıyı mırıldanarak söylemeye başladı. Ben ise bu haline şaşkınlıkla izledim tabii.

 

Elimi belime yaslayarak, uzun bir süre imâyla Savaş'a baktım. En sonunda da sözünü keserek konuştum. " Savaş? Hani sen şarkı söylemeyi de sevmiyordun?"

 

Savaş ilk başta ne dediğimi anlamamış şekilde kaşlarını çatarken tereddütle bana baktı. " Şarkı mı söylüyordum?"

 

" Yani dakikalardır mırıldanıyorsun. Fark etmiyor musun?"

 

Savaş düşünceli şekilde yere bakarken sırıtarak bana baktı. Sonra yavaş adımlarla yanıma yaklaşarak yanıma geldi ve yanaklarımı usulca avuçlayarak yine konuşmaya başladı.

 

" Artık nasıl bir antidepresan olmuşsan karıcığım, iyice kendimden geçmişim."

 

Yanağımda öperek bir makas alıp patatesleri ilgilendi. " Patatesler de hazır Güzelim. Domatesleri tavaya koy, sosunu da hazırlayalım.

 

" Tamam." Diyerek sersemin bir şekilde yutkundu. Tavaya ilk uğraşlarda bulamazsam da, Savaş'ın yardımıyla en sonunda bulabildim.

 

Yağı kızartarak domatesleri attığımda, Savaş belimden tutarak hemen masaya geçirdi. Sonra sandalyeyi çekip oturmamı isteyerek tezgaha geri döndü. Ben ise sırıtarak sandalyeye oturup masaya çektim. İlk başta şaşırsam da pek üstelemedim.

 

Başımı alayla sallayarak masaya baktığımda, masadaki kahvaltı iştahımı açmıştı. Patates kızartmalarından bir tanesini ağzıma atarak Savaş'a bakmaya devam ettim. Savaş ise domates sosunu iyice kızarttıktan sonra ocağı kapatarak masaya doğru geçerek patates kızartmaların kenarına koydu. Sonra tavayı tekrar yerine koyarak kendine bir sandalye çekerek heyecanla ellerini avuşturdu.

 

" Savaş şefim? Bugün ki sipesiyalimiz nedir. Bir sizden duyalım rica etsem."

 

" Gördüğünüz gibi nefis bir krep, patates kızartması ve yöresel şoluğumuz."

 

" Hım, şoluğumuz da var."

 

" Tabii! Olmaz olur mu? Kuşlar kahvaltıda yemeği söyledi. "

 

Gülümseyerek cevap verdim. " Sen o kuşlara söyle, kocama daha fazla bilgi uçursun. Ben bunu sevdim çünkü."

 

Diyerek şoluktan bir tanesine alarak yemeğe başladım.

 

Sırıtarak devam etti. " Söylerim bir ara."

 

Kahvaltıya başlarken çatalıma batırdığım salatayı çiğneyerek konuşmayı tekrar devam ettim.

 

" Ee Savaş bey? Senin haberini verecek kuşların var mı hiç? Böyle olmuyor. Hep altta kalıyorum."

 

Bir an sırıtarak krepi tabağına koyarken, tek kaşı havada bana baktı. "Kuşlara sormana gerek yok Güzelim. Bana sorarsan cevaplarım."

 

Burun kıvırarak arkama yaslandım. "Nıç. Öyle zevki kalmıyor. Sürpriz olmalı."

 

Bu havalara girmiş halimi sırıtarak izlerken o da arkasına yaslanarak bir koku benim gibi sandalyenin üstünde cevap verdi. "Bol şans o zaman Peri kızı. Şaşırt beni!"

 

Fazla mı uçtum acaba? Bu adam hiç bir şey beğenmiyor ki! Nasıl bir sürpriz yapacağım buna. (Aaa! Öyle deme Çilemcim. Seni beğeniyor ya, bu sana yeter.)

 

Cevap veren iç sesime göz devirerek konuşmaya devam ettim.

 

" Bakalım. Buluruz elbet."

 

Sırıtarak yemeğine devam etti. Ben ise dumur kaldım. Şimdi meydan m okudum buna? Rahatlık battı sana Çilem. Şimdi düşün de bul bakalım şaşırtıcı sürprizi. Ama olsun, kocam için değer. Kocam hanımcıysa ben de hanımcı olurum bir zahmet. Oyy! Canım kocam benim.

 

Ne oluyor la! Kendine gel Çilem!

 

" Ee beğendin mi?"

 

" Hım?" Diye cevap verirken yine sırıtarak bana döndü. " Fazla aşık olmuşsunuz hanım efendi. Nedir sizi bu kadar leylaya çeviren?"

 

Dudaklarımı kenetleyip, gözlerimi kırpıştırarak öne doğruldum. Ellerimi de birleştirerek masaya dayayıp küstahça Savaş'a baktım.

 

" Bir Mecnun var biliyor musunuz? Öyle aşık öyle aşık ki bana, diyorum acaba nerdedir şuan? Zavallım, zamanında çok aşıktı be bana?"

 

Savaş'ın bir an yüzü durulurken ondan bahsettiğimi yeni anlamış gibi gülümseyerek sandalyemi kendine doğru çekti. " O mecnunun başkası da kara sevdaya düşemez de zaten. Hele bir düşsün! Onu kara sevdasın boğarım!"

 

Göz devirerek sırıttım. " Savaş, yok yere kıskançlığın tuttu senin de."

 

" Neyse, konuyu kapatalım."

 

Diyerek masaya dönerek kahvaltıya devam etti. Ben de halı hazırda yanındayken tabağımı yanıma alarak yemeye devam ettim.

 

Bir süre sonra sanki bir şeyleri yeni çakmıştım. " Savaş?"

 

" Efendim Güzelim?"

 

" Az önce sandalyeyi çekmenin sebebi daha çok yanında olmam için miydi?"

 

Omzundan bana bakarak konuştu. "Olabilir? Yakınımda istiyorum seni."

 

Göz devirerek Savaş'a baktım. " Benden isteseydin gelirdim zaten şapşal!"

 

" Biliyorum, ama böyle daha zevkli."

 

Diyerek yemeğine devam etti. Bende omzuna vurarak sırıttım. " Şapşal, bazen çocuk gibi davranıyorsun." Diyerek ben de kahvaltıma devam ettim.

 

Bir süre sonra kahvaltımız bittiğinde, bulaşıkları toplayarak tezgaha koydum sonra makineye yerleştirerek tekrar odaya geçtim.

 

O sıra duyduğum bir müzikle bir an duraksadım. Savaş sesi son ses açarken, ben ise ne yaptığını izlemeye karar verdim.

 

Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü.

Fikrimin ince gülü kalbimin şen bülbülü.

O günki gördüm senii.

Yaktın ah yaktın beni.

O günki gördüm seni yaktın ah yaktın beni.

 

Savaş yanıma gelip belimden sarılarak hafifçe mırıldanmaya başladı. Ben ise huzurla gülümseyerek boynuna sarıldım. O da bu sefer çenesini omzuma yaslayarak uyumlu bir şekilde dans etmeye başladı bu sefer. Ben ise keyifle buna uyum sağlayarak onunla dans etmeye başladım.

 

Elerin ellerimde.

Gözlerim gözlerinde

Ellerin ellerimde

Gözlerin gözlerinde

O günki gördüm seni

yaktın ah yaktın beni.

 

İkimiz de sessizdik, İkimizde mutluyduk. Anlını anlıma dayayıp dans etmeye devam ederken, sırıtarak gülümsedim. İkimizin de gözleri kapalıydı. Sadece müziği dinliyorduk. Sadece bu anın tadını çıkarıyorduk.

 

"Müzik zevkinin böyle olacağını hiç tahmin etmezdim.

 

" Neden?"

 

" 90'lar dinleyen, Ahmet kaya hayranı bir kız olman...ben daha çok pop tarzı, genç kız şarkıları sevdiğini düşünüyordum."

 

" Sen hiç müzik dinlemiyorsun oysa ki."

 

" Sadece spor yaparken dinliyorum. Zamanın geçmesini sağlıyor."

" O da rep tarzı herhalde." Sırıtarak yüzünü yere indirip tekrar bana döndü.

 

" Artık senin şarkıların ilgimi çekmeye başladı. Çok anlamlı şarkılar dinliyorsun."

 

Gülümseyip boynuna sarılarak dans etmeye devam ettik. Birbirimize sarılı halde sakince dans etmeye devam ettik.

 

O kadar huzurluydum ki, sanki yeniden doğmuş gibiydim. Bu başka bir hayattı, başka bir çiftti. Dışlanmış duygusunu yaşarken, hayatının merkezine girebileceğim bir ilişkimiz vardı. Tıpkı onun da hayatımın merkezinde olduğu gibi...

 

Savaş Efeoğlu, sen benim iyikimsin. Hep de öyle kalacaksın...

 

 

Loading...
0%