Yeni Üyelik
36.
Bölüm

36. Bölüm

@maviay_63

Korkular insana her şeyi yaptırır. Hem de herşeyi.

Bu yüzdendir ki insanı çok iyi yöneten korkunç bir güçtür. Ne olduğunu anlamadan, asla dediğin şeyleri yaparken bulursun kendini. Korkularımızla yönettiğimiz bir hayatımız var. Her ne kadar bunun farkında olamasak da...

 

Rüyamda ben beş yaşındaydım. Beş yaşında olduğumu, kağıda beş yazdığımda anlamıştım. Okuma yazmam yoktu. Fakat birileri ısrarla bana sayıları ögretmeye çalışıyordu bir şekilde. Fakat kim olduğunu hatırlamıyordum. Tek bildiğim kağıda sürekli beş yazdığım. Sonra Urfadaki konağımızda olduğumuzu fark ettim.

 

Bir çocuk çizdiğim resimleri özenle bakıp saçımı severek sevinçle aferim dedi. Bir süre sonra etrafa bakınarak ayağa kalkıp cebindeki bir kağıdı düz yassı bir taşa iple bağlayarak duvarların etrafına bakındı. Sonra en köşedeki yerin taşını çıkartarak taşa sarılı kağıdı içine koydu. Sonra taşı tekrar olduğu yere koyup, ikinci taşı da koyarak iyice sakladı.

 

Sonra genç çocuk yanıma gelip gülümseyerek konuştu. " bu ikimizin arasında bir sır tamam mı? Yeri geldiğinde sen bunu oradan çıkaracaksın. Anlaştık mı?"

 

Başımı anlamış gibi sallayarak 'tamam' dedim. O da. " Afferim kızıma." Diyerek sevinçle kucağına aldı beni. " Benim kızım çok akıllı! Öyle değil mi?"

 

" Eveeet!" Dedim çocuksu sevincimle. Sonra da boynuna sıkıca sarılarak, güvenli kollarına sığındım.

 

" Benim Gonca gülüm çok güzel, çok tatlı bir kız olacak. Sevgi dolu, şefkat dolu bir kız olacak."

 

" Hıhım." Diyerek uykulu gözlerle başımı omzuna yasladım. Onun ninisiyle iyice uykum gelirken bilincim tamamen kayboluyordu.

 

Fakat birden uykudan uyanınca derin bir nefes aldım. Gözlerini şaşkınlıkla açmaya çalışırken, yatağımda olduğumu yeni fark ettim. Gerçekçi duran rüyayı hazmetmeye çalışırken, kafam karışık halde sorgular oldum.

" Eski konak ne alaka şimdi?" Diye.

 

Bu rüyamıydı yoksa hayal mi bilemiyordum. Fakat oldukça ürkütücü bir rüyaydı. O çocuk yine rüyama girmişti. Farklı bir şekilde, farklı bir zamanda. Bu gerçekten ürkütücü olmaya başlamıştı. Birileri benden bir şey mi istiyordu acaba?

 

Tekrar yatağa uzanarak bıkkınca soluklandım.

 

Sekiz yaşıma kadar hiç bir şey hatırlamıyordum ve hafızam silik anılardan ibaretti. Doktorun dediğine göre beynimde aldığım hasar yüzünden hafıza kaybı yaşamışım. Hoş, yedi yaşında ne kadar çok anım olabilirse artık.

 

Fakat yine de bazen sorguluyorum. Acaba gerçekte başka bir şey mi oldu? Hafıza kaybımın bir olaydan dolayı etkisi var mıydı?

 

Acıyla gülümsedim. " Acaba yedi yaşından önce beni seviyorlar mıydı? Acaba... bir sebepten dolayı mı bana kızgınlar?"

 

Hemen kafamı sirkeleyerek kendime gelmeye çalıştım. " Neyse ne Çilem! Bu hiç kimseyi haklı çıkarmaz. Ne olursa olsun aklamaya çalışma artık!"

 

Örtüyü üstümden kaldırıp banyoya geçerek, sinirle elimi yüzümü yıkamaya çalıştım. Sonra da kıyafetlerimi değiştirip bakım kremlerini yüzüme sürerek odadan çıktım.

 

Koridorda yürürken aklım hâla rüyada olsa da çok takmamaya çalıştım. Hayali bir rüya ne de olsa. Koridorun sonunda merdivenlerden inerken bir şeyi yeni fark etmiştim. Müzik yoktu. " Tuhaf." Dedim kendi kendime. Çünkü sabahları hep yeşilcam şarkılara açmaya başlamıştı kendisi. Fakat bugün bir sessizdi.

 

" Normalda sabah müziklerin hep açıktır Savaş bey."

 

Sesli düşuncemle sırıtarak aşağı indim. O sıra aklıma mırıldandiği bir şarkı gelmişti. Müziği sevmeyen adam, iki gündür şu fikrimin ince gülü şarkısını mırıldanıp duruyordu. Özellikle bana sarılarak daha içten söylüyordu.

 

Onun bu halini gözümde canlanırken, gülümsedim. Çünkü o anda çok daha güzel bir adama dönüşüyordu. Kalbindeki tüm duygularını dile döktüğünü söylüyordu bana. Bu beni mest etmişti resmen. Bu adamın romantik hali kalbimi eritecek bir gün o kesin.

 

Huzurla gülümseyerek salona geçtim. Fakat o sıra salonun ortasında duran siyah kutuyla olduğum yerde kalakalmıştım.

 

Bir süre duraksarken, tereddütle yürümeye devam ederek masanın karşısına geçtim. Masanin üstündeki siyah kutuyla bir sürr bakışırken gülümseyerek heyecanla fiyonku çözmeye başladım. Ne aldığını çok merak etmiştim. Fiyonku aceleyle nihayet çözdükten sonra kapağı kaldırarak merakla içine baktım. İçinde bir not ve köpükle kaplı bir şey vardı.

 

Bunu beğeneceğini biliyorum Peri kızı. Seni seviyorum...

 

Birden huzurlu gülümsememle, elime aldığım not kağıdıyla da uzun bir süre bakıştık. Sonra nihayet onu da kenara indirirerek siyah kutuya döndüm.

 

Heyecanla derin bir nefes alarak kutunun içindeki köpüklerden de kurtularak elimi uzatarak içindeki kar küresini elime alarak heyecanla gülümsedim. " unutmamış." Dedim sesli düşünerek. Heyecanla kar küresini incelerken, bedenime usulca sarılan kollarla biraz irkildim. Fakat çok geçmeden bunun Savaş olduğunu anlamıştım.

 

"Ee? Beğendin mi?"

 

Gülmseyerek cevap verdim. " Sen bana hediye alacaksın, bir de ben beğenmeyeceğim."

 

Gülümseyerek yanağımdan öptüğünde yanağıni severek tekrar kar küresine baktım. İçindeki biblo heykelleri incelerken çatık kaşlarımla bakmaya başladım. Sonea endi kendime söylenmeye başladım.

 

" İçindeki heykelleri tam çözemedim, biraz kalabalık bir aile biblosu gibi."

 

Gözlerimi kısıp incelerken, kıkırdayarak elimden alıp benimde görebileceğim pozisyana aldı ve heykelleri göstererek hepsinin kim olduğunu söylemeye başladı.

 

" Bak bu biziz ben ve sen, şu küçük afacanlar var ya. İşte o çocuklar da bizim ufaklıklar. Yani gelecekteki çocuklarımız."

 

Göz devirerek Savaş'a döndüm. Tek kaşım havada ters ters baktığımda gülümseyerek konuşmaya devam etti.

 

" Efendim güzelim. Bir şey mi söyleyecektin?"

 

Dalga geçer gibi makas alarak yanağımdan öptüğünde bıkkınca soluk alarak kar küresini incelemeye devam ettim.

 

" Neden bu kadar fazla çocuk var burada Savaş?"

 

İmalı bir şekilde ve hafif kızmış gibi sordum.

 

"Hani sana demiştim ya güzelim! On çocuğumuz olacak. İşte onlar."

 

" Yaa!" Dedim hayret eder gibi. O ise hiç istifini bozmadan devam etti. " Yaa! Öyle."

 

"Ama bildiğim kadarıyla önce anne adayını ikna etmen gerekiyor. Yanlış mı biliyorum?"

 

Bu imâlı sorumdan sonra sırf beni kızdırmak için başka bir şey demeye başladı.

 

" Doğru söylüyorsun, ama önce bir gelin adayı bulmak lazım. Evet evet önce buna bakmalıyım. Esma yenge bir arayayım ben. Belki birini bulur bana."

 

Omzundan vurarak kolundan sertçe çimdikledim. O acıyla iç çekerek kolunu sıvazlarken, öfkeyle bağırdım bu sefer.

 

" O gelin adayını da seni de, o konağın altına gömerim Savaş!"

 

Savaş kulağını kapatarak çığlık gibi çıkan sesimden korunmaya çalışırken, şimdiden pişman olduğunu anlamıştı.

 

Burnumdan soluyarak susarken, o ise sakinleştirici fark eder etmez arkamdan sarılarak sakinleştirmeye çalıştı.

 

Ben kollarından kurtulmak için bir sure çırpinırken, o ise ısrarla beni tutmaya devam etti. Sonra yanağımdan öperek uslu uslu konuşmaya başladı.

 

" Lan kızım. Alt tarafı şaka yapalım dedik. Ne celalandın böyle."

 

" Bana gayet ciddi gibi geldin ama!"

 

" Haydaa! Alt tarafı bir şakaydı be Güzelim! Ne abarttın."

 

" Öyle mi? Abartıyorum yani? O zaman ben de sana böyle şakalar yapayım. Ne dersin?"

 

" Tamam tamam! Bir daha söylemem. Allah kahretmesin!"

 

" Benden başkasına bakarsan gözün çıksın Savaş! Vallahi suratına bir tükürürüm! Birden çeker giderim. Suratımı göremezsin!.."

 

" Salak salak konuşma Peri kızı! Sen başka kadına niye bakayım. Mal mıyım ben? Kafayı seninle yemişken bunun ihtimali bile olmaz. Kendine gel alt tarafı şakaydı!"

 

Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Sanırım aşırı tepki vermiştim. Kıskançlıktan nasıl gözüm döndüyse artık, aklıma bir an Hejan gelmişti. Onun o gıcık tavırları. Sonra onunla Savaş'ın yamana gelmesi gözümde canlanırken ben de ipler kopmuştu.

 

" Bir daha böyle şakalar istemiyorum Savaş. Anlaşıldı mı?"

 

" Tamam! Bir daha söylersem dilim kopsun! Oldu mu?"

 

Direnmeyi bırakarak sakince cevap verdim. " Oldu. Hem de çok da güzel oldu"

 

İyice sakinleştiğimde huzurla gülümseyip, başımdan öperek konuşmaya çalıştı. " Esma yenge kimleri kimleri getirdi. Ama hiç birine göz ucuyla bile bakamadım. Aklım hep sendeydi be Peri kızı."

 

Ben mahur bakışlarla onu dinlerken, başımdan yine derince öperek devam etti. "Rüyalarıma girdiğin günden beri seni unutamadım. Unutmaya çalıştıkça da hep rüyalarıma geldin." Gülümsedi. Sonra yine devam etti.

 

" Yani korkma. Rüyalarımda bile rahat bırakmadın beni. Sayende bir kıza bile bakamaz oldum. Artık nasıl bir dua ettiysen o sene, artık kimseyi göremez oldum." Kıkırdayarak beni daha çok kendine çekti ve başımdan yine öperek duraksadı. Ben ise usulca boynuna sarılarak saçını karıştırırdım.

 

Bir süre etrafımızı sessizliğimiz kaplarken, Savaş'ın yine konuşmaya başlamasıyla bozuldu.

 

"Bazen delirmekten korkuyordum. Seni bulmaya o kadar takmıştım ki, bir mecnuna dönmüştüm. Bazen de gerçek olamayacağının kabullenişiyle kalbim acıyordu artık... sanirim gerçek olmayan birine aşık olduğumu kabullenmeye başlıyordum."

 

Yanağını bana daha çok yaslayarak devam etti.

 

" Hatta bu yüzden arkadaşlarımın, sayısını bile hatırlamadığım kadar kadınla tanıştırıp evlendirmeye çalıştığını biliyorum. Yani anlayacağın, Tuncayların beni kendime getirmek için yapmadığı şey kalmamıştı. Düşün artık ne kadar etkilediysen beni bir türlü kendime gelemiyordum."

 

Dalgınca onu dinlerken, o ise sessizliğimi ardından yumuşadığımı anlayarak kolunu gevşetti. Sonra da masada duran kar küresini eline alarak bir süre küreyi izledi.

 

Ben de onun gibi izlemeye başlarken, suskunluğuma devam ettim.

O sırada da kar küresinin içindeki bir kadın ve adamın birbirine tatlı bakışlarını fark etmiştim. Sevgiyle ve umutla bakıyorlardı.

 

Bu düşüncelerle aile biblosunu izlerken, Savaş'ın sesiyle kendime geldim.

 

"Hayatım boyunca hep bir ailem olsun istedim Peri kızı."

 

Beni kendine daha çok yaslayarak cümlelerine devam etti.

 

"Çocuklarımın afacanlıklarını çekmek istiyorum." Gülümsedi. Aklına güzel bir fikir gelmişti sanırım.

 

" Kızlarımız saçlarını bağlayan babalar olur ya. Onlara çok özenmeye başladim ben."

 

Yanağından öperek başımı usulca omzuna yasladım ve beline sarılarak onu dinlemeye devam ettim.

 

" Senden bir sürü olsun buralarda. Etrafta dolaşıp oyunlar oynasın, yaramazlık yapsın. Senin gibi tatli ruhlu ve güzel kızlarımız olsun."

 

" Peki erkek çocukların? Onlarla ilgili hayallerin yok mu?"

 

Savaş şaşkın yüz ifadesiyle bana dönerken gülümseyerek şaşkınlığını izledim. " Güzelim. Bakıyorum çabuk ısındım bu fikre."

 

Kıkırdayarak cevap vermeye çalıştım. "Çocuklarımız olmasın demiyorum. On tane olamaz diyorum sadece. "

 

" Bak orasını zamanla göreceğiz işte."

 

Göz devirerek ayağa kalktım. Fakat kolumdan tutulmamla tekrar geri çekilmem bir oldu.

 

Ben neye uğradığımı şaşırmış halde Savaş'a bakarken, burnumdan öperek haylazca gülümsedi. "Büyük bir ailemiz olacak. Güzel bir aile."

Gülumseyerek cevap verdim. " Biz zaten bir aile olduk Savaş."

 

Cevabıma sadece gülümserken, ben ise ayağa kalkarak mutfağa geçtim. Elimdeki kar küresini de masanın ortasına özenle yerleştirerek Savaş arkamdan söylenmeye devam ediyordu.

 

" Sen de biliyorsun ki Peri kızı biz kürtlerde yaş sınırı yoktur. Bizim elli yaşında bile doğranlarımız vardır."

 

Sırıtarak cevap vermeye çalıştım. Tabii o sırada dolaptan kahvaltı gereçlerini çıkartıyordum ufaktan ufaktan.

 

" Bilmez olur muyum! Bunu bir de, halasının parka götüren kürt komşumuza söyle." Dedim tekrar sırıtarak.

 

Savaş belini tezgahın ucuna yaslayarak imâlı bakışlarıyla kollarını bağladı. Ben de ona hiç bakmadan kahvaltı için masayı hazırlamaya devam ettim.

 

" Eh, bir kürt karısı olarak sen de bunu yaşarsın belki merak etme."

 

Göz devirerek tavayı çekmeceden çıkardım. Savaş ise artık susmayı tercih ederek bana yardım etmeye çalıştı.

 

Demliğe su doldurarak ocağa koyarken, ben de menemen için domatesleri doğrayarak şarkı mırıldandım.

 

" Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü. Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü. O günkü gördüm seni. Yaktın ah yaktın beni..."

 

" Bakıyorum da benim gibi pek sık mırıldanır oldun bu şarkıyı."

 

Gülumseyerek cevap verdim. " E Tabi sürekli bu şarkıyı açarsan, eninde sonunda dilime dolanır."

 

Sırıtarak başını sallarken, yanıma gelerek belime sarılıp usulca başımdan öptü.

 

" Seni seviyorum Peri kızı."

 

Ben de beline sarılarak derin bir nefes aldım. "Ben de seni seviyorum. Hem de çok."

 

Gülümseyerek ondan ayrılmaya çalıştığımda kolları hâla sarılı halde duruyordu. Hâla çırpındığım halde sarılı kalmaya devam etmişti.

 

" Savaş... artık bir ayrılsak mi? Bir kahvaltı falan yapsak hani. Açım ben!"

 

Sırıtarak benden ayrılarak kahvaltı hazırığına benimle beraber devam etti. Ben de derin bir nefes alarak domatesleri doğramaya devam ettim. Kısık ateşte kızaran yağın üstüne domatesleri ekledikten bir süre sonra yumurtayı da kırarak iyice pişirdim. Daha sonra son hazırlıkları da tamamlayarak masaya geçtik.

 

Bugün son kahvaltımız olduğu için acele etmedik. Uzun sohbetlerimizle kahvaltımızı yaparak baş başa kaldığımız son saatlerimizi geçiriyorduk. Hiç unutmayacağımız son saatlerimizi...

 

Konuşmalar kıkırtılarla devam ederken, gözüm bir an kar küresine kaymıştı. Kar küresinin içinde bir kız ve erkek vardı. Ellerinde avuçladıkları kuşla birbirine bakıyorlardı. Çocuklar ise gökyüzüne bakarak uçmasını bekliyordu. Fakat küçük bir kız babasının bacağına sarılmış kuşun uçmasını bekliyordu.

 

Gülümseyerek Savaş'a döndüm. O telefonuyla bir şeylerle uğraşırken ben ise tekrar kar küresine dönerek bir an düşündüm.

 

Sanırım karşımdaki bu manzara dünyadaki en güzel manzaraydı.

 

.......

 

Arabadan inerek konağın kapısının önüne geldiğimizde Savaş'ın elini sıkarak biraz yanına yaklaştım. Savaş gülümseyerek bana bakarken ben ise bu kadar rahat olmasından fenalık geçirmiştim.

 

" Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Daha bu sabah sen dedin bebek düştü yalanını söylememiz gerekiyor diye. Şimdi bundan süphelenmezler mi? Sen söyle."

 

Savaş göz devirerek omzuma sarılırken usulca kolumu sıvazladı. Ben ise burnumdan soğuyacak ona baktım.

 

Ben bu kadar gerginken, bunun bu rahatlığı beni cidden çıldırtıyordu.

 

" Aslında bakarsan, ben onlara uzun zaman önce bu yalanı söylemiştim zaten"

 

Tek kaşımı kaldırarak şüpheyle sordum. "Nasıl yani? Ne kadar uzun zaman önce?"

 

Gergince nefes vererek ensesine kaşıdı. " Tatili gitmemizden saatler önce."

 

Kaşlarım havada şaşkınlıkla onu izledim. " Sen! Yani sen! Bunu onlara söyledin?.."

 

" Hıhım."

 

"Onlar da gayet normal karşılayarak, tabii evladım! Evladınızı kaybettiniz. Tatil yapıp keyif sürmek hakkınız dediler. Öyle mi!"

 

Savaş tek gözü kapalı halde mahçupça beni dinlerken kızgın olduğumu farkındaydı.

 

" Güzelim buna çok takılma sen. Onlara iki haftadır kaybettiğimizi söyledim. Senin de iyi görünmediğini söyleyerek buradan biraz uzaklaştırmam gerektiğini söyledim o kadar.

 

" Onlar da bunu gayet normal karşıladı? Öyle mi?"

 

" Biraz üzüldüler tabii ama babaannem ve babam da bunun senin için daha iyi olacağını düşündü. Bu yüzden çok üstüne gitmeden kendi kendilerine yaslarını tuttular."

 

Omzuna vurarak sinirle bağırdım. "Yatacak yerin yok Savaş! Yani onlara da yazık değil mi? Kim bilir nasıl üzülmuşlerdir ya!"

 

Savaş göz devirerek başını eğip sinirle bana döndü. " Hamilelik yalanını söylerken sonucu nasıl bekliyordun peki karıcım? Bu kadar kısa zamanda hamile kalıp beş aylık olamayacağına göre, başka türlü sıyrılamazdık. Değil mi!"

 

Yutkunarak sessiz kaldım. Bunda da haklıydı adam! Bu nasıl bir sınavdır! Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık!

 

Burnundan soluyarak devam etti.

" Güzelim, verecek cevabın yoksa, içeri girelim mi artık?"

 

Başıi sallayarak yürürken bir an duraksadım. Savaş ise yine ne oldu bakışıyla bana dönerken, ensemi kaşıyarak tekrar konuştum.

 

" Peki yani benim haberim varmış gibi mi davranmalıyım? Ona göre hareket edeyim."

 

Savaş hâla taze olan öfkesiyle bana bakarken, göz devirerek cevap verdim. " Yani şimdiye karnım çıkmalıydı. Çıkmadığına göre onlara, bana anlatacağını söyledin o zaman."

 

" Merak etme, herşeyi atlattığını söyledim zaten."

 

Omzuna vurarak sinirle konuştum. "tabii sen onlara hüzünlü hüzünlü anlatırken, benimle keyif sürüyordun o sıra. Değil mi!"

 

" Öyle deme be Güzelim! Zaten vicdan azabı duyuyorum. 'Tabii sayende!' Bir şekilde toparlayabildim!"

 

" Tamam tamam! Artık daha fazla tartışmayalım. Şimdi sesimiz giderse bizimkilere, göreceğiz anyayı konyayı. Ne olduysa oldu. Daha fazla elimize yüzümüze bulaştırmadan içeri geçelim."

 

Derin bir nefes alarak kapıyı tıklattı. Ben de derin bir nefes alarak gerginliğimi üstümden atmaya çalıştım

O sırada üstüme çeki düzen veriyordum refleks olarak.

 

Saniyeler sonra, kapıyı yabancı bir kadın açmıştı. Ben o sıra sorgular biçimde Savaş'a bakarken, kadın " buyurunuz Ağam." Diyerek kenara çekildi. "

 

Savaş ise yarım cümlesiyle " Siz?.." diyebildi sadece.

 

" Ben konağın yeni yardımcısıyım Ağam. Reyyan hanım işe aldı beni. "

 

" Anladım. Peki adınız?"

 

" Safiye Ağam. "

 

" Tanıştığımıza memnun olduk Safiye hanım. Hoş geldiniz."

 

" Sağolun Ağam."

 

" Hoş geldiniz Safiye hanım."

Benim de araya atılmamış ile kadın gülümserken " Sağolun hanımım." Diyerek tekrar kenara çekildi.

 

Kadının kenara çekilmesiyle avluya geçerek içeri girdim. Fakat içeri geçerken herkes nefeslerini tutmuş, beni izliyordu. Ben ise tepkisiz kalmıştım. Onlara nasıl oyun yapacağımı düşündüm kara kara.

 

Salona geçip hoşgeldin fasıllarıyla koltuklara yerleşirken, derin bir sessizlik kaplamıştı. Bu beni yutkundururken heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibiydi.

 

Ben bunlara yalan söyleyemem! Bunu yapamam!

Hamilelik yalanını uydurulan bu kadar suçlu hissetmiyorsun ama!

 

O başka bu başka!

 

Aynı. Sonuç yine bu olacaktı!

 

İç sesimle kavganın kazananı belli olurken Reyyan ananın sesiyle anca kendi gelebildim.

 

" Biraz daha iyi misin kızım?"

 

Şaşkın bakışlarımla Reyyan anaya bakarken, Reyyan ana ise bir süre duraksayarak derin bir nefes alıp yanıma geldi. Sonra da elini dizime yaslayarak sakince konuşmaya çalıştı.

 

" Başın sağolsun kızım. Bir anne olarak çok zor bir şey. Bunu çok iyi biliyorum. Sen çok güçlü birisin kızım, bunu asla unutma. Bunlar da geçecek."

 

Reyyan ananın elini sıkarak mahsunca cevap vermeye çalıştım. " İyiyim babaanne. Merak etme. Toparlayacağımı biliyorum."

 

Hüzünle gülümseyerek başımı eğdim. Onlara yalan söylediğime mi yanayım yoksa onları boş yere üzdüğüme mi!

 

Reyyan ana bana sarılarak sırtımı sıvazlarken, ben de yutkunarak sarılmasına karşılık verdim.

Savaş ise kolları bağlanmış şekilde ayakta dururken ben...ben utancımdan yerin dibine giriyordum resmen!

 

Savaş bir süre sonra bunda zorlandığımı anlamış olacak ki araya girerek beni almaya çalıştı.

" İzninizle babaanne. Karımi odasına götüreyen. Malum, yol yorgunu."

 

" Tamam evladım. Siz dinlenin. Akşam yemeğini cağırırız sizi"

 

" Çok güzel olur. Karıcım hadi. Odaya geçelim. Hem biraz dinlenirsin. "

 

Baş sallayarak ayaklanıp Savaş'ın yanına gittim. Savaş belime sarılarak sanki ayakta tutmaya çalışır gibi tutarken, karnına varmamak için kendimi çok zor tuttum. Utancımdan yerin dibine girmiştim resmen.

 

Merdivenlerden çıktığımız sırada, dişlerimi sıkarak önüme baktım. Çünkü bu yalanı hiç sevmemiştim. Hem de hiç!

 

Yalan söylememin öfkesiyle nihayet odamıza geçtiğimizde, yüzümü yastığa gömerek söylenmeye başladı.

" Yani bu yalanı söyleyen aklıma tüküreyim! Babaanne kahrolmuş resmen. Allah'ım ben ne yaptım!"

 

Savaş kolları bağlı şekilde bir süre sonra beni izlemekten vazgeçerek yanıma gelip elimi avuçlayarak diz çöktü.

 

" Güzelim. Artık olan oldu. Daha fazla üzme kendini. Bunu başka türlü düzeltemezdik. Alev denen kadın bunun yalan olduğunu söylemeseydi buna mecbur kalmazdın. Bunu ikimiz de biliyoruz."

 

" O zaten ayrı bir muamma hâla!"

 

Yavaşça ona eğilerek sinirle konuşmaya devam ettim. " Bu kadın bizim evliliğimizin sahte olduğunu nerden biliyor?"

 

Bunu bir hafta önce Emin'den öğrenmiştik. O da çalışanlar konuşurken duymuş. Sanırım biri Reyyan anaya söylerken tanık olmuştu.

 

" İnan bana onu ben de merak ediyorum."

 

" Anlaşılan buraya sadece Gülsüm'ü huzursuz etmek için gelmemiş."

 

Sinirle elini sıkarak yatağa vurdu. " O Polat nasıl böyle bir şerefsizlik yapar bir türlü anlamıyorum. Lan ben hep özenirdim ona. Karısına ne kadar düşkün diye."

 

" Savaş, bu kadın bir kaza sonucu gelmiş biri olamaz. Bu kadar kısa zamanda hayatımıza karışır oldu artık. Amacı huzursuzluk yaratmak. Başka bir şey değil."

 

Bıkkınca soluklanarak cevap verdi. "Ben de öyle düşünüyorum. Gülsüm'ün bile onun burda kalmasını istemesi yeterince süphelendiriyor zaten. Bir şey var. Fakat ne bilemiyorum"

 

" Bu kadın hepimizin sonu olmazsa iyi."

Öfkeli gözlerle bana bakarak, dişlerinin arasında sinirle cevap verdi. "O biraz zor. O kadının ne halt olduğunu öğreneceğim. Fakat zamana ihtiyacım var. "

 

Elini sıkarak gözlerine baktım. "Bu konuda yanındayım. Her zaman."

 

Hüzünle başını eğdi. "Kuma olayı çok hassas bir konu. Çoğu insan keyfi olarak ikinci evlilik yapıyor. Halbu ki dinimiz de bile tek evliliğin bizim için daha hayırlısı olduğu söylenir. Bazı şartlardan dolayı helal kılınmış durumda. Sebepleri var..."

 

Elini sıkarak cevap verdim.

" İnsalar öyledir. Bazı seyler umurlarinda değildir. Sadece kendilerini düşünürler. Halbuki insanlar düşünmeyi öğrendiğinde, çok başka birine dönüşebilir aslında. İyi birilerine dönüşebilirler. Daha anlayışlı, dikkatli davranan birine döneşebilirlerdi. Fakat bunu çabalamaya bile niyetleri yok."

 

" Öyle. " Dedi gülümseyerek. O gülümserken tek kaşım havada sırıtarak ona baktım. "Neden güldün?"

 

" Yaşına göre çok olgun bir kadınsın."

 

Acıyla gülümseyerek dalga geçercesine cevap verdim. " Tabii benim yaşadığım gibi bir hayat yaşarsan, olgun bir kız olmak zorunda kalıyorsun." Dedim yutkunarak.

 

Yanağımı avuçlayarak başımdan öpüp kollarıyla bedenimi sardı. Acıyla gülümseyerek ben de boynuna sarıldım.

 

" Ah Peri kızı! Bunları bilseydim..."

 

Daha sıkı sarılarak uzun süre sessizleşti. Ben ise boynuna daha çok sarılarak huzurla gülümsedim. " Şimdi daha iyiyim. Merak etme Sevgilim."

 

Uzun sure sarılmamız devam ederken, kapının çalınması ile birbirimizden ayrılmak zorunda kaldık.

 

Savaş doğrulup boğazını temizleyerek cevap verirken, ben de kendime çeki düzen vermeye çalıştım.

 

"Girin." Dediğinde kapı açılırken, ben de kalkarak kapıya doğru yürüdüm. Kapının önünde yeni gelen kadını görünce, gülümseyerek cevap verdim.

 

" Buyrun Safiye hanım."

 

" Hanımım, Yılmaz Ağam gelmiş de. Savaş ağamı çağırıyor."

 

Savaş'a dönerek bir şey demesini bekledim. Benim cevaplamam yakışı kalmazdı belki.

 

" Söyle ona beş dakikaya geliyorum."

 

" Peki Ağam."

 

Kadın aşağı indiğinde, Savaş'a bakarak bir şey demesini bekledim. Fakat gayet rahat bir sekilde yanıma gelerek belime sarılıp dışarı çıkarttı. Gözlerim şaşkınlıkla büyürken, ona bakakaldım. "Ben de mi geleceğim?"

 

" Biraz hava alırsın. Tek başına kalma sen. Yoksa babaannem beni fena eder. Malum acılı anne zannediyorlar seni."

 

Göz devirerek bıkkınca cevap verdim. "Pekii! Tamam."

 

Gülümseyerek yürümeye devam ettiğinde, bıkkınca soluklandım ve onunla beraber yürümeye devam ettim.

 

Avluya indiğimizde de, Yılmaz düşünceli haliyle kamelya da oturuyordu. Tuncay hüzünle bize bakarak tekrar ona dönerken, Savaş ise benden ayrılarak yanına gidip oturarak omzuna hafifçe vurdu. "Söyle bakalım Yılmaz ağa! Nedir seni bu kadar düşündüren derdin? Anlat abine bakalım."

 

" Ben gideyim en iyisi. Erkek erkeğe konuşulacak bir problem sanırım." Dedim özel olabilir ihtimaliyle. Fakat gitmeme fırsat kalmadan Yılmaz durdurdu beni.

 

" Yok yenge, zaten senin de duymanı istiyordum. Otursan iyi olur."

 

Bir an şaşkınlıkla Savaş'a bakarken, Savaş ise omuz silkerek yanıma gelip Yılmaz'ın karşısındaki banka oturttu bizi. Sonra da kollarını arkaya yaslayarak derin bir nefes alıp kısa süren sessizliğini bozdu.

 

" Ee! Konuş artık. Meraktan patlatmak mı niyetin?"

 

Yılmaz, Savaş'ın bu çok motive edici kızmasıyla konuşmaya başlarken, ben ise göz devirerek baş salladım.

 

" Zara'yı buldum." Sessizliğin ardından bir an fırtına gibi cevap gelirken, olumsuzca salladığım başım kal gelmiş gibi Yılmaz'a bakakalmıştı. Yutkunarak Yılmaz'ı dinlemeye başlarken, Savaş ise merakla doğruldu. " Kim peki'

 

Bu sefer aynı korkuyla dolu bakışlarım Savaş'a dönerken, ağlamama ramak kalmıştı resmen. Yılmaz benim ismimi söylerse, Savaş'a nasıl bir açıklama yapabilirdim ki? Hiç bir şey diyemezdim. Kilitlenirdim ben!

 

" Çilem de iyi tanıyor aslında. Kuzeni ne de olsa."

 

Ben bu sefer mal gibi kala kalırken, artık bünyem bu u dönüşünü kaldıramıyordu. Kalpten gitmeme çok az kalmıştı. O kesin.

 

"Güzelim"

 

Savaş'ın omzuma dokunarak seslenmesiyle kendime gelirken, korkuyla Yılmaz'a baktım ve

" Nasıl yani?" Diye sorabildim sadece.

 

Gülümseyerek cevap verdi ve

" Sizin Zara. Aradığım kadınmış. Bunca zaman burnumun dibine gelmiş de haberim yok." Dedi huzurla.

 

Ben ise hâla dehşetle Yılmaz'a bakarken artık ne olacağını kestiremiyordum. Ne yapacağımı, bundan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum.

 

" Zara sana hiç anlatmadı mı bunu? Yani maç oynadığı bir anıyı?" Ben bu soruya sadece yutkunmakla yetinirken, Tuncay da araya girerek işleri iyice karıştırdı.

 

"Evet Çilem, sana da söylemiştim. Hiç mi bir şey çağrıştırmadı?"

 

"Yok!.. Yanii...Zara bana hiç maç ile ilgili anısını anlatmadı. Anlatıysa da nerden hatılayayım. Çocuktum ben."

 

Yılmaz diye biri de yok ki hatırlayayim. Sürpriz yumurta gibi çıktı karşıma.

 

" Bugün onunla konuştum..." Yılmaz'ın bunu söylemesiyle kalbim küt küt atmaya başlarken, nefesimi tutarak dinlemeye çalışıyordum artık.

 

" Gerçekten o ve biz bir haftadır onunla konuşuyoruz" Yılmaz'ın bu cevabıyla ağzım açık kalırken, Savaş kolunu omzuma atarak sırıttı.

 

"Kadere bak sen. Yaman ailesinin kızları, Efeoğlu erkelerinin gelini oldu resmen."

 

Konuşmasından sonra başımdan öperek konuşmaya devam etti. "Gerçekten kader bizimle iyi eğleniyor."

 

Konuşmasıyla yapmacık bir gülümseme bırakarak gerim gerim gerilmeye başlamıştım Adamın suratına bakamıyordum utancımdan. Kafamı nerelere vurayım. Nerde kafamı kırayım. Valla bak. Ölsem haktır ha! Ona bunu söylesem ne tepki verir acaba?

 

Salak mısın Çilem? Tabi ki bunu söyleyemezsin! Bir zahmet merak etme!

 

Ama ya korktuğum kadar öfkelenmezse?

Belki de yavaş yavaş sakinleşir. Beni herşeyden çok seviyor zaten.

 

Oflayarak iç çektim. Aslında Zara ile aralarında bir şeyler olması güzel bir şey. Belki de aralarındaki ilişki güçlenir ve bir bağ oluşabilir. Fakat yine de kendimi kötü hissediyorum. Bu yanlıştı. Böyle olmamalıydı.

 

Uzun süren sessizliğin ardından, Yılmaz konuşmasına heyecanla devam etmeye çalıştı. "Buraya gelmeden önce Zara'yı tanımak istedim. Onun da bana gönlü olduğunu öğrenince daha çok umutlandım ve aramızda bir bağ oluştu." Rahat bir nefes verirken gerginliğim azalmıştı. Fakat vicdan azabım hâla devam ediyordu. Kahretsin!

 

" Fakat asıl konuya geliyorum..."

 

De artık neticeye gel be adam! Burda Yusuf Yusuf oldum!

 

" Yakın zamanda evlenmeye karar verdik. Daha fazla beklemenin anlamı yok. Sizce de öyle değil mi?" Savaş bu cevabı duyunca birden araya girdi. "Yuh lan! Aşıksın anladık da, bu kadarı da fazla değil mi oğlum?" Yılmaz yüzünü ciddileştirirken, yarım kalan konuşmasına devam etti.

 

"Bak ağabey, geçen gün birinden duydum. Yakın zaman da birileri onu isteyecekmiş. Urfadan bir ağa isteyecekmiş. O adam Zara'yı isterse, ben dayanamam öldürürüm onu ağabey! zaten yıllarca bekledim, şimdi birden kaybedemem."

 

Savaş sakin kalmaya çalışarak konuşmasını sürdürdü. " lan oğlum zorla verecek değiller ya, sakin ol!'

 

" Ağabey birinin istemesi bile beni çileden çıkartmaya yetiyor zaten. Yüzüklerimiz takılsın, rahat bir nefes alayım Allah aşkına!"

 

Savaş'ın gergin hali gitmiş, artık kahkaha atarak gülüyordu. "Lan oğlum o kadar mı aşık oldun?"

 

"Ağebey gülme! Gülme senin de sevdiğin var aha karşında. Ne kadar berdel ile de olsa onu seviyorsun. Bu bariz. Onu da istemeye gelselerdi böyle güler miydin?"

 

Savaş'ın gülen yüzü bir an öfkeye dönerken, ne olduğunu anlamadan beni hemen kollarının arasına aldı.

 

"Höst lan! Kim karımı istemeye cesaret edecek! Anasından doğduğuna pişman ederim!"

 

Ben şaşkın balık gibi ona bakarken, korkuyla yutkundum. Fakat bu korkuyu üstümden atmaya çalışıp gülümseyerek cevap verdim.

 

"Savaş bilmem farkında mısın ama berdel olmasaydı beni tanımıyordun bile..." sözümü birden keserek cevap verdi. "Güzelim bana doğruyu söyle. Seni istemeye gelen var mıydı?"

 

" Bu nerden çıktı şimdi?" Aceleyle cevap verdi. "sen söyle güzelim! Dostumu düşmanımı iyi bileyim."Ben Savaş'ın bu haline gülerken, bir yandan da ofluyordum. Elimi anlıma koyup bıkkınca başımı sallamaya başladım.

 

Aferim Yılmaz! Eşeğin aklını karpuz çekirdeği soktun nihayet! Afferin!

 

" Bilmiyorum."

 

" Nasıl bilmiyorsun!"

 

" Savaş! Farkındaysan seninle evliyim. Gerisi önemli değil. Beni kim istedi, istemedi bilmiyorum. Belki de hiç istemediler. Okuduğum için pek yanaşmıyorlardı. Yani varsa da haberim yoktur. "

 

" Hıh! Afferin benim karıma! Oku tabii oku. Akıllı karım benim. İstersen bir üniversite daha bitir. Ben arkandayım."

 

Gülerek göz devirdim. " Bu desteğin için çok sağol kocacığım. Fakat sen önce kardeşinin problemini çözsen daha iyi olur sanki."

 

Bunu dememle Yılmaz'ı ve Tuncay'ın burda olduğunu yeni yeni idrak etmeye başlayan Savaş, beni bırakarak kardeşini dinlemeye devam etti. "Dinliyorum, devam et sen."

 

" Neyse ağabey, ne diyorsun? Babamı sen ikna edersin değil mi? Hem biz dünürüz ne de olsa, daha kolay olur öyle değil mi?"

 

Savaş başını onaylarcasına aşağı yukarı sallayarak cevap verdi. "Haklısın, seni çok çok iyi anlıyorum. Yarın ilk işim konuşmak olacak."

 

Yılmaz rahat bir nefes alırken, tekrar huzursuzca iç çekti. "Keşke berdel olayında beni Zara ile evlendirselerdi. En azında bu kadar stres yaşamazdık." Savaş Yılmaz'ın bu sözüyle öfkeyle bağırırken, ben ise dilimi damağıma bastırarak kendime gelmeye çalıştım. "Tövbe de lan! Ya ben nasıl evlenecektim? Zaten benimkisi çok inatçı!"

 

Bunları söylerken tekrar kolunu omzuma atarken, beni daha çok kendine çekti. Bu haline göz devirerek, düşünceli halimle iç çektim.

 

Zara maç olayını biliyordu neyseki, fakat ya bilmediği bir şey olursa. O zaman ne yapacaktım ben?

 

Savaş dalgınlığımı fark etmiş olacak ki bana döndü.

 

" Güzelim, hayrola neye daldın?"

Sorusuna cevap veremeden, uzun bir süre bakakaldım.

 

Eğer, mesela şimdi o kişi bendim dersem ne yapardı? Çok kızar mıydı?

 

Hayır, bu riski göze alamam. Onu kaybedemem.

 

Ben dalginca düşünurken, Savaş lardeşiyle konuyu nasıl halledileceğine dair konuşmaya başlamıştı. Fakat ben çok fazla duramadan müsade isteyerek odama geçtim.

 

Saatler sonra da nihayet Savaş da gelebilmişti yanıma. Bir süre sona ben aynalı masada oturmuş, saçımı taramaya başladım. Savaş ise gömleğinin kollarını çözerek benimle konuşmaya başladı.

 

" Vay be! Demek Yaman ailesinin tüm kızlarını biz aldık. Öyle mi?"

 

Sırıtarak başını eğdi. Ben ise göz devirerek ona döndüm. " Hayır. Kız kardeşim var hâla. Bütün kızları almış sayılmazsınız."

 

" O da olur belki. Belli olmaz."

Göz devirerek tekrar masaya dönüp aynadan Savaş' baktım.

 

" Sadece şakaydı."

 

" başka türlüsü olamaz zaten."

 

" Yani bilmiyorum. Okan dokuz yaşında. Belki bir gün..."

 

Arkama dönerek bir şeyler fırlatmak çalıştım. O ise kendini savunarak keyifle gülüyordu.

 

" Sadece tahmin yürüttüm. Ne var bunda? Bize gelin gitmek kötü mü?"

 

" Esma yenge gibi bir kaynana olmasını tercih etmiyorum."

 

" Oo! Aslında haklısın. Kendi köyünden birini bulur ona."

 

Bıkkinca nefes aldım. " Artık konuyu kapatabilir miyiz? Saçmalamaya başladın çünkü."

 

Gülumseyerek dudaklarına fermuar çekti.

 

" Peki patron. Nasıl istersen."

 

" Patron değilim ben. Sadece uyarıyorum. Sus artık."

 

Aynadaki yansımasını sinirle bakmaya devame derken, sırıtarak yanıma geldi.

 

Usulca eğilerek, başımdan öpüp saçımı kokladı. "özledim seni" gözleri kapalı bir şekilde konuşmuştu. Bu haline gülmeden edememiştim. Çok tatlı gözüküyordu.

 

Parfüm kapağını şişeye takarken, ayaklanıp arkamı dönerek boynuna sarıldım. Öyle mi? Ne kadar çok?" Belimden kavrayıp kendine çekerek cevap verdi.

 

" Tahmin ettiğinden bile daha çok"

 

Ben gülümserken, yanağımdan usulca öperek beni kendine daha çok çekti. Bu adamın kollarında huzur buluyordum. Gerçekten kaybetmeyi göze alamazdım. Onu bu kadar geç bulmuşken, hiç birseye göz yumamazdım.

 

🦋🦋🦋🦋🦋

 

1 hafta sonra

 

Sabah kahvaltısına nihayet herkes otururken, Savaş gayet rahat haliyle kendini konuşmaya hazırlamaya başladı. Bir hafta Osman babanın moralinin yerinde olmasını bekledik. Bu aralar iş gerginliği ortam stresi derken pek uygun zaman yakalayamamışlardı.

 

Fakat bugün Osman babanın keyfi yerindeydi neyseki. Bundan iyi bir zaman yoktu.

 

"Öhüm!" Herkes bir anda dikkatle Savaş'a bakarken, konuya girmeye başladı. "Baba, sence Yılmaz'ın da evlenme vakti gelmedi mi?"

 

Ben ve Yılmaz şaşkınlıkla onu izlerken, Osman baba daha çok dikkat kesilmişti.

 

E yani Savaş! İnsan alıştıra alıştıra söyler!

 

Reyyan ana normal olarak nedenini sordu "Nerden çıktı oğlum bu?"

 

"Yani ne zamana kadar böyle olacak babaanne, gelmiş yirmi dörde! E artık bir baş göz etmek lazım! öyle değil mi?" Ben Savaş'ın bu ani girişini şaşkınca izlerken, Osman baba Yılmaz'a bakmadan cevap verdi. " Söyle bakalım! Kimmiş bu kız?"

 

E tabii bir babadan kaçar mı? Anladı hemen.

 

" Oğlum bir soru sordum." Yılmaz tereddütle Savaş'a bakarken, o ise göz yumarak konuş işareti verdi.

 

"Doğru baba, biri var."

 

"Ne güzel bir haber! Söyle bakalım oğul kimmiş, kimlerdenmiş?"

 

"Aslinda tanıdığiniz bir aileden... Yaman ailesinin kızı Zara."

 

Osman baba önce bir durdu. Şaşırmıştı bu cevaba ama konuşmaya devam etti.

 

"Madem seviyordunuz, berdel olayında ne diye söylemediniz?'

 

Yılmaz başını kaşıyarak, mahcupça cevap verdi. " O sırada tanımıyordum ki baba, hem beni zorla Çilem yenge ile evlendirecektiniz hatırlarsan."

 

Osman baba Yılmaz'ın konuşmasıyla boğazını temizleyip önüne dönerken, Savaş ise iki kolu masada sabit bir şekilde duruyordu. Bu konuşmadan rahatsız olduğu belliydi. Fakat hissettirmemeye çalışıyordu.

 

"Neyse, olan olmuş. Rabbim kime kimi kısmet edeceğini daha iyi bilir. Hayır olsun,"

Reyyan ana konuyu dağıtırken, konuşmasına devam etti. " Haber salın bugün, yarın akşama Zara Yabancı istemeye gidiyoruz."

 

Konu nihayet sonuca bağlanırken, erkekler işe gitmek için kalkmaya başladı. Erkekler dışarı çıkarken, Savaş hemen başımdan öpere salondan çıkarak uzaklaştı.

 

Savaş'ın bu haline beni çok rahatsız etmişti. Bu yüzden öylece duramadım. Hemen ayaklanarak ardından gittim.

 

Savaş ve Eminler tam dışarı çıkmaya hazırlanıyordu ki, Savaş'a seslenerek çocukları durdurmuş oldum.

 

" Savaş! Biraz konuşabilir miyiz?"

 

Yılmaz ve Emin Savaş'a bakarken, onun gidin demesiyle çok uzatmadan dışarı çıktılar. Çocuklar dışarı çıkarken, Savaş ise bana döndü.

 

" Ne oldu güzelim? Bir sorun mu var?" Bir an dururken, söyleyeceklerim boğazımda takılmıştım. Fakat cesaretimi toplayarak konuşmaya calıştım. Yemekte neden gerildin?" Endişeyle bakıyordum ona. Bu durum gerçekten de rahatsız ediciydi.

 

Bir an gözlerini benden çekince, yanına yaklaşıp benim ellerimden büyük olan ellerini tutarak yüzünü kendime çevirdim. " Benimle konuşabilirsin, biliyorsun."

 

Bunu söyleyince yanaklarımı usulca avuçlayarak yutkundu. "Bir an düşündüm de, Yılmaz'ın aradığı kız sen olsaydın..." deyince benim gözlerim dehşetle açılmıştı. Vücudum ise korkudan zangır zangır titremeye başlıyordu.

 

"Bunu düşünmek nefesimin kesilmesine sebep oldu."

 

O acı dolu sesiyle bu cümleleri söyledikçe ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

 

O an işte, ondan bunu saklamamın ne kadar büyük bir hata olduğunu daha iyi anladım. Fakat artık çok geçti. Düşünmesi bile bu kadar daraltıyorsa...

 

" O benim kardeşim." Başını iki yana sallayıp devam etti. "Bir an gerçekten sen onunla evlenseydin dayanabilir miydim sanmıyorum. Kardeşimin eşinden hoşlanmak... zaten seni 5 yıldır bekliyordum... kendimden çok nefret ederdim. Eğer bu olsaydı zaten burdan yine uzaklara gidecektim. Fakat belki de sana bu kadar bağlanmayacaktım."

 

Bedinimi sıkıca sararaka konuşmaya devam etti. "İyiki benimsin, iyiki yanımdasın. Bu huzuru bir daha bulabilir miydim sanmıyorum"

 

Paramparça olan kalbime rağmen kendime toparlamaya çalışarak sıkıca sarılmasına karşılık verdim.

 

" Evlenmeseydik, ben asla bu evliliği kabul etmezdim. Biliyorsun ki bir anlaşma ile anca ikna olmuştum. Ben yine Yılmaz ile evlenmezdim. belki de çoktan ölmüş..."

 

Yanaklarımı avuçlayarak öfkeyle konuştu.

 

" Sakın! Bir daha sakın bunu deme. Önemli olan şimdi yaşıyor olman ve burda olman. Yanımda olman. Ben huzurumu buldum ve artık mutluyum. ikimizin de geçmişi düşünüp kendimizi üzmemizin anlamı yok."

 

"Kesinlikle! Önemli olan şimdi bir arada olmamız. Başka bir şey önemli değil. Ama bunu iyi bil. Ben yine kabul etmez seni kabul ederdim. Çünkü...çünkü sende, hiç kimsede hissetmediğim bir güven duygusu vardı. Sana karşı hissettiğim her şey sadece sana aitti. Sadece senin."

 

Gülümseyerek hüzünle bakan gözlere rağmen konuşmaya devam ettim. "Zara Yılmaz'ı ilk gördüğü günden beri aşıktı. Bana gösterirken bile göz devirdim sadece. Bakmaya bile tenezzül etmedim sonrasında. Kalbimde aradığım kişi sendin Savaş. Sanki yıllardır seni bekliyordum. Sadece seni."

 

Başımdan usulca öperek kollarıyla bedenimi sardı. Ben de ona sarılarak korkuyla yutkunurken, bu sefer o konuştu. " Biliyor musun? Tekrar dünyaya gelsem yine seninle evlenirdim. Senden başkasını istemezdim."

 

" Bende öyle, Rabbimden dileğim, ölümden sonra da birlikte olmamız. Sadece sen ol, başkası bana haram."

 

" Bana da Peri kızı. Bana da..."

 

Loading...
0%