Yeni Üyelik
37.
Bölüm

37. Bölüm

@maviay_63

Herkes merakla Osman babaya bakıyordu. Çünkü bugün mevzu konuşulmuştu. Dedemlerin evine gidilmiş ve Zara'yı istediklerini söylemişlerdi.

 

Ortam sessizdi ve Osman baba sanki inadına, hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yemeye devam ediyordu. Bizimkiler ise hâla ağzından çıkacak söze bakıyorlardı.

 

Sonuç ne oldu? Nasıl geçti? Herkes merak ediyordu nihayetinde. Fakat her şey bir yana bunların bu hali bir yana. Gülmemek için zor tutuyordum kendimi. Osman babanın yemek yiyişini izliyorlardı resmen.

 

" Ee baba? Durum nedir?"

Savaş'ın nihayet sessizliği bozmasıyla herkes tekrar Osman babaya dönerken, ben ise Osman baba gibi ufak ufak atıştırmaya başlıyordum bile.

 

Osman baba, sırtını sandalyeye yasladığında herkes meraklı gözlerle ona bakmaya devam etti.

 

" Bu Pazar, gelin isteyin dedi. "

 

Herkes rahat bir nefes alarak birbirlerine bakarken, Savaş da kardeşinin omzunu sıvazlayarak tebrik etti.

 

" Hadi yine iyisin! Hayırlı uğurlu olsun!"

 

Sırtına hafifçe vurarak sıkıca sarılırken, bir an derin düşüncelere daldım.

 

Onun adına çok mutlu olsam da, içine düştüğüm durum beni sonsuza kadar huzursuz edecekti.

 

Kardeşine olan bağını gözlerinde görebiliyordum. Fakat kardeşinin gerçek aradığı kadının Zara olmadığını öğrendiğinde ne yapacağını kestiremiyordum.

 

Kardeşine böyle düşkün bir adam, karısından ne kadar nefret edebilirdi? Hem de bunu bile bile saklayan karısını. Üstelik Yılmaz'ı hayatım boyunca hiç görmemiştim bile. Belki ilk zamanlar bunu söyleseydim, bunu anlayışla karşılardı. Ancak, artık istesem de çok geç. Hem de çok...

 

Emin'in araya girmesiyle derin düşüncelerimden sıyrılırken, dikkatler bu sefer ona yöneldi.

 

" Eveet! Nihayet bu da bir sonuca bağlandığına göre, artık yemeğimizi dönebiliriz. Heyecandan kurt gibi acıkmışım."

 

Herkes kıkırtılıyla Emin'e gülerken, Emin ise ortadaki sarmaları kendi tabağına koyarak çoktan yemeğe başlamıştı bile.

 

Bizimkiler de Emin'in bu haline gülerek yemeğe başlamıştı.

 

Fakat boğazımda yumru gibi kalan bir şey yüzünden ben başlayamamıştım. Zaten bir süre sonra da çok fazla kalamamıştım. Yutkunurak izin istemeye çalıştım.

 

" Ben İzninizi isteyeyim. Odama çekilmek istiyorum."

 

" Güzelim, sen iyi misin? Yemeğine de dokunmadın." Savaş'ın sorusu sırasında sandalyeyi geri çekerken, cevap vererek kalkmaya çalıştım.

 

" İştahım yok, yiyemedim."

 

" İyi olduğuna emin misin kızım?"

 

Babaannenin de sorusuyla yapmacık gülümsememle cevap verdim."İştahım yok babaanne. Hem bugün üstümde bir yorgunluk var. Sanırım odama çekilsem daha iyi olacağım."

 

" Tamam. Yukarı çıkalım o zaman."

Savaş'ın ayaklanmaya çalışmasıyla gözlerim fal taşı gibi açılırken, bir an sesimi yükselttim.

 

" Yok!.." herkes bu tepkime şaşırırken sakince konuşmaya devam etmeye çalıştım. "Yani sen yemeğini ye Savaş'cığım. Benim yüzünden aç kalmanı istemiyorum. Hem ben biraz yalnız kalsam daha iyi olacak sanırım."

 

Savaş çok fazla uzatmadan şüpheyle geri otururken, ben ise sandalyeyi tekrar yerine iterek afieyet olsun dilekleriyle yukarı çıktim. Tabii odama gitmeye çalışırken, Savaş'ın şüpheli bakışları hâla üstümdeydi. Bunu hissedebiliyordum.

 

Merdivenlerden çıkarken, kalktığım için çoktan pişman olmuştum bile. Yok yere Savaş'ı endişelendirmiştim çünkü. Fakat olan olmuştu. Geri gelip masaya oturamazdım.

 

" Ah gerizekalı Çilem ah! Yok yere huzursuz ettin çoçuğu."

 

Gerçi söylediklerimin çoğu yalan değildi. Bu konunun stresi yüzünden iştahım kesilmişti ve kendimi her zamankinden daha yorgun hissediyordum. Fakat yine de böyle olmamalıydı.

 

Odaya geçerek yatağa otururken, dolan gözlerimi daha fazla tutamamıştım. Birden bire ağlarken bulmuştum kendimi. Arafta kalmıştım ve artık kendimden daha çok nefret ediyordum. Suçsuzken, gün geçtikçe suçlu birine dönüşüyordum çünkü. Bu beni daha çok korkutuyordu. Savaş'ı kaybetmekten daha çok korkmaya başlıyordum.

 

Ağzımı açsam ne olacaktı hiç biliyordum. Herşeyi söyleseydim belki Savaş bir çözüm bulabilirdi. Belki sandığım kadar kötü bir tepki vermezdi. Fakat artık olan oldu. Bu işin hiç bir dönüşü yoktu.

 

Oflayarak başımı geri atıp ovmaya çalıştım. Stresten başım ağrımaya başlamıştı.

 

İş iyice çıkılmaz hale gelirken ağzımı açmam hiç iyi olmayacaktı. Bundan artık daha çok emindim.

 

"Allahım ben ne yapacağım? Kendimi çok kötü hissediyorum. Bu olaydan nasıl kurtulacağım."

 

Yüzümü kapatarak bir süre öylece durdum. Elim titriyordu ve içimi bir karabulut kaplamıştı sanki. Sırf bu yüzden Yılmaz'dan nefret etmem normal mi?

 

Bu düşünce ve korkuyla boğulmaya devam ederken, dışarıdan gelen ayak sesleriyle bir anda sesim kesildi. Göz yaşlarımı hemen silerek dikkatimi sese vermeye başladım. Gelenin Savaş olduğunu düşünerek hemen ayağa kalkıp banyoya geçtim. Tabii tam o anda kapı çalınmıştı bile.

 

Savaş'ın çok geçmeden geleceğini tahmin etmeliydim!

 

"Güzelim, İyi misin?"

 

Banyonun kapısı da tıklandığında, yutkunarak etrafta dört dönmeye başladım. "Çile.? Güzelim iyi misin sen?"

 

"İyiyim Savaş merak etme, elimi yüzümü yıkıyayım dedim sadece."

 

Hemen suyu açarak yalanımı gerçek gibi göstermeye başladım. Hemen yüzümü köpürtmeye çalışarak kızaran gözlerimi saklamaya çalıştım. Çünkü ağladığımı anlarsa benden bir cevap alana kadar rahat bırakmayacaktır ve benden iyice şüphelenecekti.

 

Yüzümü köpürtmeye başlarken Savaş kapıyı açmıştı bile. Ben heyecandan biraz korkmuş olsam da belli etmemeye çalıştım.

 

İnsan bir haber verir Savaş! Ödümu kopardın!

 

" Güzelim? Sen iyi misin?"

 

Köpüklü yüzümle Savaş'a dönerken, gözlerim kapalı halde ona döndüm. Yanj kapıya doğru döndüm.

 

Eh Çilem. Ağlaman belli olmasın diye soytarıya dödün iyi mi! Afferin zeka küpüm! Sen bu beyinle çok yaşarsın.

 

" Güzelim..."

 

Güldüğüne yemin edebilirim ama ķanıtlayamam. Adam cümlesini bitiremedi resmen.

 

" Destursuz giren kocacığım. Bari içeri gireceğini haber verseydin ya!"

 

" Üzgünüm. Ses gelmeyince bir an korktum."

 

Kıkırtı sesleriyle gelmese de sesinin tonundan belliydi güldüğü.

 

Yüzümü yıkamaya çalışarak hemen ona dönmeye çalıştım. O sırada Savaş bıyık altından gülmeye başlıyordu.

 

" Ne o, çok mu komik?

 

Kollarını bağlayıp çenesini tutarak güldü. " Fotoğrafını çekmeliydim. Ağh! Niye aklıma gelmedi ki!"

 

Elime geçirdiğim sabunu ona fırlatığım gibi kızarak konuşmaya devam ettim.

" Senin o aklına tüküreyim Savaş. Ayıp ayıp! İnsan karısıyla dalga geçer mi?"

 

" Geçmez mi?"

 

" Geçmez!"

 

Bunu dememle kıkırdamaya başlarken, yanıma yaklaşarak belime sarıldı. " Her halinle güzelsin Peri kızı. Merak etme."

 

" Benim zeki kocam. Sence ben güzellik derdinde miyim?"

 

" Güzellik derdi değil de, rezil olmuşluğun derdi desen daha doğru."

 

" O zaman..." suyu açıp avucuma doldurarak suyu hemen üstüne fırlattım. Savaş bir an afallayarak gözlerini kapatırken, elimi hemen köpükleyerek yüzüne sürmeye başladım. " Seni de biraz rezil edelim. Ne dersin?"

 

Savaş sinirle gözlerini yumarken köpüklü ellerimi iyice yüzüne bulaştırdım. Sonra Savaş durmamla bıkkınca soluk verirken, yüzündeki köpüğün bir kısmını eline alarak bir süre öylece baktı. Daha sonra da burnuma sürerek tüm yüzüme bulaştırmayın başladı.

 

" Ya! Gerizekalı zaten bulaşmış buluşacağı kadar bana. Ne diye yüzüme sürüyon!"

 

" Geri zekalı? Hem de kocana ha!"

 

Köpüğü yüzüme daha çok sürerek iyice bulaştırmayın çalıştı. Ben ise daha fazla dayanamadan ondan kaçmaya çalıştım. Fakat çok geçmeden kolumdan tutup belimden kendine çekerek biraz daha bulaştırdı. Sonra boynumda öperek sinirle cevap verdi. " Bir daha kocana gerizekalı demeye kalkma! Kulakları fena değişiriz."

 

Bunu biraz sakince söylemişti fakat böyle bir tepki beklemiyordum yine de. Biraz sinirlenmiş gibiydi.

 

Başımı onaylar gibi sallarken, bıkkınca nefes alarak cevap verdi. " Küfür sana hiç yakışmıyor Peri kızı."

 

" Sana da yakışmıyor ama söylüyorsun."

 

" Sinirden söylüyorum."

 

Gözlerimi kısarak sinirle cevap verdim. " Ben de sinirden söylüyorum Savaş. Keyfimden söylemiyorum."

 

Gülümseyip " Tamam öyle olsun." Diyerek boynumdan öperek sıkıca sarıldı. Ben de ona sarılarak derin bir nefes aldım.

 

" Gerizekalı bir kufür değil ama."

 

" Küfür."

 

" Beyaz küfür. "

 

" Yuh güzelim yuh! Başka bir şey demiyorum sana."

 

Kıkırdayarak başımı omzuna yaslarken, gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım.

 

Bir süre öylece kaldıktan sonra, Savaş'ı dışarı çıkartarak banyodan işlerimi halletmeye devam ettim. İşlerimi de hemen bitirdikten sonra da banyodan çıkarak odaya geçtim.

 

O sıra Savaş, yan dönmüş halde çoktan uykuya dalmıştı bile. Ben ise bu manzarayı daha yakından izlemek için yatağa geçerek yanına uzandım. Savaş hâla o masum uykusuna devam ederken, yanağını avuçlayarak bir süre öylece izledim. O ise herşeyden habersiz uyumaya devam ediyordu.

 

En azından ben öyle zannetmiştim. Çünkü bir anda belime sarılarak beni kendine çekerken uyumadığını anlamıştım. Şokla yüzüne baktığımda, burnumdan öperek tekrar gözlerini yumdu. " Öyle uzaktan sevilmez. Yanıma yaklaşacaksın ki yakınımda olduğunu hissedebileyim."

 

Gülümseyerek göz devirdim. Sonra da alnımı alnına yaslayarak yanağını sevmeye devam ettim. O ise başımdan öperek bedenimi daha çok sardı.

 

" Bu hafta hiç sakin geçmeyecek. Bundan maalesef ki eminim."

 

Gülümseyerek baktım. " Anlaşılan yorucu bir hafta olacak."

 

" Hiç sorma. Asıl mesaim şimdi başlıyor zaten. Haber vermeden önce de beni bezdirmişti zaten. 'Babam gitti mi? Konuştular mı?'Diye sürekli beni darlıyordu. Şimdi ise... "

 

Kıkırdayarak cevap verdim. " Bakalım istemeye kadar nasıl dayanabileceksin."

 

" Sus güzelim sus. Zaten canımı çıkardı. Sen de başlama."

 

"Peki." Diyerek kıkırtıyla boynuna sarıldım. O da başımdan öperek derin bir nefes aldı. Sonra da başımdan öperek daha sıkı sarıldı.

 

Ben de gülümseyerek koynuna uzanırken, çok geçmeden uzun bir süre sonra uykuya dalmıştı.

 

Onun bu haline göz devirircesine sarılarak huzurla uymuya çalıştım. İçimdeki huzursuzluğa inat.

 

..............

 

" Güzelim, hadi hazırlan. Bugün doktor bakımın var. Bebeğinizin cinsiyetini öğreneceğiz."

 

" Tamam. Beş dakika bekle, hazırlanıyorum."

 

Banyoya geçerek saçlarımı tarayıp nemlendirici kremini sürerek dışarı çıkmaya çalıştım. Fakat bir an başım dönmüştü. Kapının kolunu tutarken bir sancı girmişti karnıma ve hepsi birden bire olmuştu.

 

Banyo kapısını zar zor açarak dışarı çıkarken birden bire koridorda bulmuştum kendimi. Acıyla yürümeye çalışırken, karnımın sancısı daha çok artmaya başlamıştı. Artık acılar içinde inlerken, koridordan sürünerek ilerlemeye çalışıyordum. Etrafta kimsenin olmaması beni ayriyetten korkuturken, sancım kat be kat daha çok artmaya başlıyordu.

 

'Savaş!' diye bağırarak yatağımda zıpladım bir an. Bunun bir rüya olduğunu zar zor fark edebilmiştim. Fakat karnımın ağrısı rüyadan ibaret değildi. Bunu karnımda başlayan sancılarla fark ettim.

 

"Savaş! Kal..."

 

Tekrar bir sancı nüksederken, sözüm boğazımda bir düğüm gibi takılmıştı. artık kısık nefesler almaya çalışarak Savaş'ın omzunu dürtmeye çalıştım. "Sa...Savaş..."

 

Tek gözünü zar zor açarak neler olduğunu anlamaya çalışan Savaş bana dönerken yeni yeni gelmeye başlıyordu. " ne oluyor?"

 

" Savaş karnım...karnım çok ağrıyor. Dayanılacak gibi değ..." Birden yine sancı girerken, iki büklüm halde karnıma sarılarak çığlığı bastım.

 

Savaş ise ne olduğunu anlamadan yerinden zıplayarak benimle ilgilenmeye başladı. Ben ise acılar içinde inim inim inliyordum." Savaş. Ben, ben ölüyorum galiba."

 

" Neyin var? Ne oldu birden bire."

 

" Karnıma çok ağrıyor Savaş, dayanılacak gibi..."

 

Tekrar çığlığı basarken Savaş ne yapacağını şaşırmış afallamıştı bir süre etrafında dolanarak ne yapacağını düşünürken masada gördüğüm anahtarı ve telefonu kaptığı gibi beni kucağına alarak dışarı çıkartmaya çalıştı. Son anda ceketini de kaparken, üstüme örterek üşümeye için önlemini de almıştı.

 

"Biraz dayan, hastaneye gidiyoruz şimdi." Dediğini duydum sadece.

 

Karnıma sarılarak ağrıdan deli gibi kasılmaya devam ederken, artık nefes bile alamıyordum. Ne zaman arabaya bindiğimizi, hastaneye ne zaman yetiştiğimizi hiçbirini hatırlamıyordum. Tek hatırladığım şey, koluma yediğim serumdu. Gerisi bulanıktı.

 

Göz kapaklarım uzun bir süre sonra yavaş yavaş açılmaya başladığında, tepemde parıldayan lambanın ışığı yüzünden tekrar gözlerimi kapatarak yan dönmek zorunda kaldım. Bir süre sonra etrafı kolacan etmek için gözlerimi açarken, ellerini birleştirmiş, sabırsızca ve hızlı hızlı ayağını yere vuran Savaş'ı fark ettim.

 

Sonra da yavaştan yavaştan doğrulmaya çalışarak kendime gelmeye çalıştım.

 

" Savaş..."

 

Sesimi duymasıyla birden bana dönerken, hemen ayaklanarak yanımda bitti. Yanıma gelmesiyle rahat bir nefes alırken, yutkunarak konuşmaya çalıştım. "Ne oldu? Neredeyiz biz?"

 

"Çilem! Şükürler olsun!"

 

Savaşın sesiyle anlımda bir sıcaklık hissederken, başımdan uzunca öperek yine bana dönmüştü. "Beni çok korkuttun."

 

Yanaklarımı avuçlayarak korkuyla konuşmaya devam etti. "Sana ne oldu böyle birden bire?"

 

Omuz silkerek mahsunca cevap verdim."Bilmiyorum. Bir ara rüya gördüğümü hatırlıyorum. Sonra da bir sancı nüksetti karnıma. Ne olduğunu anlamadan seni çağırdım zaten."

 

Bedenimi sararak sıkıca sarıldı. Sonra da başımdan öperek bir süre öylece kaldı.

 

"Geçti. Çok şükür bu da geçti."

 

Kısıkça nefes alarak beline sarılırken, kapının tıklanmasıyla kısa süren sarılmamıza son vermek zorunda kaldık.

 

Savaş kendini düzelterek bana döndüğünde, onay beklercesine baktı. Ben de hemen biraz daha doğrularak tekrar Savaş'a baktım. Başımı sallayarak onay verdiğimde, kapıya dönerek " Girin" komutuyla onay verdi.

 

Doktor usulca kapıyı açtıktan sonra içeri girerken, yanıma gelip kolumdaki serumu kontrol ederek bana döndü.

 

" Durumunuz nasıl? Biraz daha iyi misiniz?"

 

" İyiyim. Teşekkürler."

 

Serumu kolumdan çıkartırken kağıda bir şey yazarak Savaş'a döndü.

"İkinci serum için bir hemşir gelecektir. O zamana kadar biraz daha dinlensin.,"

 

" Tahlil sonuçları nasıl peki doktor bey? Karımın nesi var?"

 

Sorusuyla tekrar doktora dönen ben merakla ne diyeceğini bekledim.

 

" Ben de tam o konuya geliyordum. Sonuçlar yeni çıktı. Çilem hanım ikinci serumu da aldıktan sonra bu konuyu konuşacağız. Şimdilik biraz dinlensin. "

 

Bu 'pek iç açıcı' cevabıyla geçmiş olsun dileklerini söyleyerek dışarı çıktı. Tabii Savaş da dayanamamış, hemen ardından gitmişti.

 

Durumu öğrenmek için bekleyemeyeceğeni tahmin etmek zor değildi zaten. Haklı olarak.

Çünku doktor sıradan bir karın ağrısı olduğunu söylemedi. Sonra konuşuruz dedi. Yani demem o ki, ortada ciddi bir şey olduğunu bir çocuk bile anlardı.

 

Bir süre bıkınca soluklanarak, Savaş'ı beklemekten başka yapacak bir şey yapamadım. Eninde sonunda öğreneceğimiz biliyordum zaten.

 

Biraz korkuyor muydum? Evet korkuyordum. Ama savaşın korkusu, benden daha fazlaydı. Ben de olsam aynı tepkiyi verirdim onun için.

 

Bazen sevdiklerinin yüzünde gördüğün acı, tüm çektiğin acılardan daha fazla canını yakabiliyordu.

 

Ben derin düşüncelere daldıktan uzun bir süre sonra, nihayet Savaş gelmişti.

 

Sessizce yanıma gelip sandalyeye otururken, elimi tutarak merakla sordum.

 

" Sorun ne? Söyledi mi doktor?"

 

"Bizimle sonra konuşacakmış."

 

" Ve sen öylece durabildin. Öyle mi?"

 

Gülümseyerek elimi öperken, şefkatle gözlerime baktı." Korkulacak bir şey yok. Durumun gayet iyi."

 

" Ben endişelenmiyor ki zaten. Sen endişeleniyorsun."

 

Ayakkabısını çıkartarak yanıma uzanırken bedenime sarılarak derin bir nefesle cevap verdi. " Biliyorum biliyorum! Fakat elimde değil. Sana zarar gelmesinden çok korkuyorum."

 

Başımı göğsüne yaslayarak beline sıkıca sarıldım. " Korkmana gerek yok. Sen yanımdayken bana hiç bir şey olmaz. Buna izin vermezsin. Bunu biliyorum."

 

Sırıtarak bedenime sıkıca sarıldı. Sonra da saçlarımı öperek cevap verdi. "İzin vermem tabii. Hep iyi olacaksın."

 

Gülümseyerek heyecanla ona döndüm. " Ha şöyle! Rahatla biraz! Her şey gayet iyi gidiyor."

 

Bu sözümle gülümseyen tatli kocama bakarken, yanağına makas atarak konuşmaya devam ettim. " Ee? Ne zaman eve dönüyoruz Romeo!"

 

Göz devirerek benden uzaklaşıp ayağa kalkarken bıyık altından gülmeye devam ediyordu. " İkinci serumunu da yedikten sonra doktorun yanına gideceğiz. Oradan da eve döneceğiz."

 

" Peki." Diyerek doğrulduğum yerden tekrar geri uzandım.

 

Son serum da bittikten sonra, çok geçmeden kendimizi doktorun yanında bulduk.

 

Doktor masasında kağıtlarına bakarken durumu anlatmak için biraz zaman yaratmaya çalışıyordu. Bunu da bazen Savaş'a bakarak yaratıyordu.

 

" Çilem hanım, bir kaç saat önce kocanızla da konuştum..." Savaş'a dönerek, yarıda kalan cümlesine devam etmek için onay bekler gibi duraksadı. Savaş başını onaylar gibi ederken bana dönerek devam etti.

 

" Ve sizin de bilmeniz gerek."

 

" Buyrun doktor bey. Dinliyorum."

 

" Çilem hanım... korkarım sizin bebek sahibi olmanız biraz zor."

 

Doktorun bu sözuyle, bir an şaşkınlıkla Savaş'a baktım. Yüzünde huzursuz ve bir o kadar da naif bir ifade vardı.

 

Doktora dönüp bunu basit bir karın ağrısından nasıl anladıklarını sorarken hala durumu anlamaya çalışıyordum. Bunu sorarken sert ve hakkını savunan bir zanlı edasıyla sormuştum. Böylesine basit bir olayın bu tür bir soruna yol açması nasıl mümkün olabilir di ki?

 

Sorumla derin bir nefes alan doktor, biraz duraksayarak nihayet bir açıklama yaptı.

 

" Siz karın ağrınız için acile gelirken, kan değerlerinizdeki tüm sonucu çıkardık ve hormon bozukluğu tespit ettik."

 

Tereddütle Savaş'a bakarken, sadece onu düşündüm. Bir bebeğimiz olmasını ne kadar da çok istiyordu. Bunu onun o hüzünlü ve bir o kadar da destekçi bakan gözlerinden görebilmek mümkündü.

 

Doktor konuşurken, tekrar ona dönerek dinlemeye devam ettim. " Bu hormon bozukluğu sanırsam ergenlik döneminizden beri var."

 

" Galiba." Diyebildim sadece.

 

" Anlıyorum. Erken yaşta tedaviyle daha sağlıklı olabilirdiniz. Fakat biraz gecikmişsiniz. "

 

Savaş'a döndüğümde koltuğa yaslanmış halde ciddiyetle bizi dinliyordu sadece. Benim daha ne kadar tepki vereceğimi merak ediyor gibiydi.

 

Doktor başka şeyler daha söylemeye çalışırken, huzursuzca soluklanarak ayağa kalkıp hemen müsade istedim.

 

Savas'in bile konuşmasına fırsat vermeden dışarı çıkarak hastanenin koridorlarında hızla yürümeye başladım.

 

Bir süre sonra nihayet kendimi dışarı attığımda, soluklanarak nefes almaya çalıştım. Temiz hava belki kendime gelmeme yardımcı olacaktı.

 

Saçlarımı arkaya alarak gökyüzüne bakarken, sadece Savaş'ı düşündüm. Onun bizimle kurduğu hayalleri, belki de gerçekleşmesi çok uzak olan hayalleri düşündüm.

 

Dolan yaşlarımı zar zor tutarak ağlamamaya çalıştım. Sadece derin nefesler alarak toparlanmaya çalışıyordum. Ama cok zordu.

 

" Sadece ama sadece, senden bir bebeğim olmasını istiyorum Peri kızı "

 

Birden arkama dönerken, ağaca yaslanmış halde beni izleyen Savaş'ı farkederken afallamıştım.

 

Acıyla gülümsedim." On çocuğu bırak, bir çocuk bile veremeyeceğim sana. Bizim hiç bebeğimiz olmayacak."

 

Yaslandığı ağaçtan doğrulup kollarını çözerek bana yürümeye başlarken gözlerimdeki yasları sinirle silmeye çalıştım.

 

Dibime kadar geldiğinde, yanaklarımı avuçlayıp ıslak yanağımdan öperek alınlarımızı birbirine yasladı. Sonra yutkunarak konuştu.

 

" Seni bunun için sevdiğimi mi sanıyorsun aptal."

 

" Hayır ondan değil ama..."

 

" Ama ne? Ben seni koşulla mı seviyorum? Sevgi koşulsuzdur Çilem. Gerçek sevgi, gerçek aşk çıkarsızdır, koşulsuzdur."

 

" Mesele aşk değil ki. Savaş, sen hep bir çocuğun olsun istedin. Fakat ben..."

 

" Fakat ne? Hâla sonuç belli bile değil. Doktor tedavisi var dedi. Hem olmasa ne yazar. Ben sadece seninle bir hayat yaşamak istiyorum."

 

" Sen hep bir çocuğun da olsun istiyordun. Fakat bu benimle mümkün değil."

 

Dudaklarımı parmaklarıyla kenetlerken, beni kendine çekerek başımdan öptü. "Şşt. Kendini suçlamayı bırak. Ben seninle bir çocuğumuz olursa, tamamlanmış bir aile oluruz diye düşünerek istedim. Sadece çocuk istediğim için değil."

 

" Ya olmazsa? Ya hiç bebeğimiz olmazsa?"

 

" Bunun bir önemi yok. Beraber yaşarız. Hem yetim de evlat edinebiliriz. Bunu bebeğimiz doğduktan sonra düşünmüştüm ama daha erkende yapabiliriz."

 

Acıyla gülümseyerek ona baktım. Konuşacak gücüm kalmamıştı. Sadece onu dinleyebiliyordum

 

" Sana ait olmayan hiç bir şeyi istemiyorum Peri kızı. Senin kalbinden başka hiç bir kalp, ruhundan başka hiç bir ruh istemiyorum."

 

Hüzünle boynuna sarılarak iç çektim. O ise sırtımı sıvazlayarak sakinleştirmeye çalıştı.

 

" Şşt! Üzme kendini. İkimiz de yaşamamız gereken her şeyi yaşayacağız. Ne varsa o olacak kaderimizde. Bunun için kendini üzmeye değmez."

 

Saçlarımdan öperek derin bir nefes aldı. O sırada ben de ona daha çok sarılarak toparlanmaya çalıştım. Ki gerçekten de bir nebze olsun toparlanmıştım. Ona sarılmak iyi geliyordu bana.

 

Uzun bir süre öylece kaldıktan sonra içeri geçerek doktorun tedavi yöntemlerini dinledik. Sadece gebelik amaçlı değil. Bazı sağlık problemlerim için de tedavi olacaktım. İleriki zamabda ne olurdu bilmiyorum ama, en azında Savaş için iyi olmaya çalışacaktım.

 

En azından bizim için kötüyü düşünmemeye çalışacaktım.

 

........

 

Pazar gününe kadar düşündüm durdum. Savaş ile çocuğumuz olmazsa ne olabilirdi ki? En fazla onun da dediği gibi erken bir çocuk evlat edinirdik. Bizden hiç bir şey eksik olmazdı... değil mi?

 

Nihayet o büyük güne geldiğimizde, nişan hazırlıkları için konağa gittik.

 

Ben bir nevi kız tarafı olduğum için hazırlıkta orda olmam daha iyidir diye düşündüm. Savaş her ne kadar gitmemi istemese de, gitmem gerektiğini o da sonunda kabullenmişti. Hem beni oraya bağlayan bir kardeşim vardı.

 

Hem kardeşime olan özlemimi de gördükçe kıyamadı bana. Daha çok bunun için gitmeme izin verdi. Ben ise onunla sorun yaşamadan gidebildiğin için memnundum.

 

Bunu düşünerek neşeyle arabaya bindim. Kardeşimi o kadar özlemiştim ki ona sarılmaya hasret kalmıştım. Onunla oyunlar oynamayı, vakit geçirmeye bayılıyordum. O da bundan hoşlanıyordu. Bana her geçen gün daha çok düşkün oluyordu. Beni görünce gözlerinin içi parlıyordu resmen.

 

Bir süre sonra araba dururken, düşüncelerimden sıyrılarak arabadan inip avluya geçtim. O sırada etrafta bizim hariye abla ve diğerleri dolanıp duruyordu. Bayağı yoğun bir hazırlık telaşı vardı.

 

Etraf düzenleniyor ve temizlikler çok yapılmaya başlıyordu. Bu telaş beni gülümsetmişti. kendi nişan hazırlıklarım geldi aklıma. Beni bir an önce evlendirmek için daha da acele ediyorlardı. Sanırım o sırada kararımdan vazgeçmemden korkmuşlardı. Her ne kadar acı bir anı olsa da beni gülümsetiyordu. Çünkü bir kabusum, pembe bir rüyaya dönüşmüştü.

 

Etrafa bakmaya devam ederken, merdivenlerden aşağı doğru inen Sefer dedemi fark ettim.

 

Acıyla gülümsedim. O ise bana doğru yürüyerek ellerini arkasına kenetlemiş halde, yine o küstah bakışlarıyla tepeden bana bakıyordu. Tıpkı çocukluğumda baktığı gibi. Halbuki o zaman boyu ne kadar da uzundu. Koca cüssesi hep korkuturdu beni. Şimdi ise sadece ona acıyordum. Kibri tüm bedenini kaplamış, kirlenmiş kalbini leş gibi kokutuyordu.

 

" Demek sen de geldin."

 

" Evet, ne kadar istemesen de ben de bu ailenin kızıyım. Dedecim!"

 

"Sen o konağa gelin gittiğin gün, artık o ailenin kızı oldun. Buradan kırmızı kuşağınla gönderdik seni."

 

Acıyla gülümsedim. Hayır! Sakın ağlama! Bu adamın yanında asla duygularını gösterme. Bu kötülüğü kendine yapma. İnan bana üzülen sen olursun Çilem! Acı geçicidir, fakat pişmanlık bir ömürdür.

 

"Zara da artık bu ailenin kızı olmayacak o zaman."

 

Alaylı sırıtarak, bıraktığı kollarını tekrar arkasına kenetledi. " Zara benim torunum, benim kanım. O hep bu evin kızı olacak."

 

Elimi dudaklarıma götürerek kıkırtıyla gülmeye başladım. " Evet. Tabii ki de! Senin torunundu o değil mi?"

 

Acıyla kıkırdayarak bir süre duraksadım. Sonra kendimi hemen toparlayarak acı dolu gülümsememle konuşmaya devam ettim. "Halbuki Yılmaz ile onu berdelle evlendirebilirdin. Torununa ne diye bu kadar işkence ettin ki dedecim? Kendisi de bu fedakarlığa hazırdı. Sana söylemişti."

 

Sonradan duymuştum. Zara Sefer dedenin yanına giderek konuşup benim yerime kendisinin olabileceğini söylemiş. Bu fedakarlığa hazır olduğunu, bu evliliği kabul ettiğimi söylemiş. Tabii o sıra sevdiğini söylemekten korkmuştu. Sadece evliliği kabul edebileceğini söylemişti.

 

Dedem her ne kadar torununu sevse de öfkesi insanı korkutuyordu. İnsanın cesaretini toplaması zordu.

 

Sefer ağa, bana delirmiş gibi bakıyordu. Cevap vermeden sadece beni izledi. Ben ise bu bakışlara yenik düşmemek için hemen kendimi toparlamaya çalıştım.

 

" Ama bakın. Siz ne kadar beni ateşe atmak isteseniz de, beni cennetin tam ortasına koydunuz." Keyifle gülümseyerek devam ettim. " Her ne kadar bunu istemeseniz de."

 

Adamın suratı düşerken, benim bu cevaplarım onu kızdırmaya başlmıştı birden.

 

" Hatırlıyor musun dede? Ben on sekizime bastığımda ilk ne demiştin?" Sırıtarak devam ettim.

 

" Toprağınıza ortak olabileceğiniz bir ağayla evlendirmeyi düşünüyordunuz. Malınıza mal katacaktınız hani."

 

Tekrar sırıtarak yine devam ettim. "Neyse ki babam bu konuda sana karşı gelebildi. En azından bu konuda cesurdu. Her ne kadar ona kızgın ve kırgın olsam da..."

 

Dalgınca avluya bakakalırken, yarıda kalan cümlemi tamamlamaya çalıştım. "Bunun için ona minnettarım. Son anda tökezlemiş olsa da, en azından yerinde tökezlemiş."

 

" Neyse ne!" Elleri arkasında bağlı şekilde, kibirle bakmaya devam ederken, arkasına dönerek konuşmaya devam etti. " Geçti gitti. Şimdi kocanla geçinmeye bak. Maziyi çok kazıma."

 

Tam bir adım atmıştı ki bu sefer ben sözümu söyledim. " Haklısın. Geçti gitti. Her şey bitti, her şey değişti. Tıpkı benim gibi."

 

Sefer ağa gururundan eğilmeyen başını hâla dik tutarken, huzursuzca boğazını temizleyip içeriye girerek kendi odasına geçti.

 

O kapıyı arkasından sertçe kapatırken, gözlerimi yumarak gözlerimden süzülen göz yaşlarımı durdurmaya çalıştım.. Fakat gözümden yanağıma doğru süzülen yaşa engel olamamıştım. Acıdan titreyen kalbime söz geçirememiştim. Tıpkı on iki yıl önceki çaresizliğimin yaralarını atlatamamıştım.

 

Bazen öyle bir an olurdu ki, geçmiş beni on iki yıl önce kapatılan bodrumdan çıkartıp yanıma almak gelirdi içimden. Sonra da sonusuza kadar uzak tutmak isterdim.

 

Bir an alayla gülümsedim. " Hâla değişmemişsin Çilem Yaman. Çocukken de yetişkin olup bir an önce buralardan gitmek isterdin. Şimdi de çocukluğunu kurtarmak istiyorsun."

 

Gözümdeki yaşı usulca sildikten sonra omzumu dikleştirip merdivenlerden yukarı çıkarak, Zara'nın odasına dogru yurumeye başladım.. Her ne kadar, son yaşananlardan sonra aramız tatsız olsa da konuşmalıydık. Bu meseleyi bir an önce çözmeliydik.

 

Derin bir nefes alarak Zara'nın kapısını çalarken, herşeyin yolunda gitmesi için dua ettim. Çünkü önemli bir gün hiç kimsenin Tatı bozulsun istemiyordum.

 

Zara gir diye cevap verirken, yutkunarak kapıyı açarak usulca içeri girdim. Bir süre sessizce bakışırken yavaşça yanına giderek konuşmaya başladım.

 

" Zara, Yılmaz'a bunu söylemediğine göre, her şeyin farkına vardın demek oluyor. Öyle değil mi?"

 

Hiç bir cevap vermeden ayağa kalkıp bana doğru yürüdü. Sonra bana bir kaç adımda yaklaştıktan sonra durdu ve acı bir gülümseme ile konuştu. " Yine sen, yine sen. En azından şimdi hayatımı mahfetmezsin değil mi?"

 

Biraz korkmuş gibi bakıyordu. Anlamıyordum, ben bu kıza ne yapmış olmalıydım ki bana karşı böyle oldu?

 

Bir süre bana baktıktan sonra derin bir nefes alarak tekrar konuştu.

" Aşağı inelim mi? Kuaföre gidilecek sanırım."

 

Biraz şaşırsam da, hemen toparlanarak cevap verdim.

" Tabii."

 

Bana Yılmaz ile ilgili bir söz söylemesini bekliyordum. Herhangi bir söz.

 

" Yılmaz'a ne dedin?"

 

Zara kapının kolunu tutarken, bir süre sessizce kalakalmıştı. Ben bana öfkeyle bakmasını beklerken, hâla sakindi. Çünkü bana dönerken gülümseyerek cevap verdi.

 

" Zara olduğumu söyledim. Ne söyleyeceğim?"

 

" Peki siz nasıl anlaştınız? Yani sana soru falan sormadı mı? Ya da çocukluğuna dair bir anı? "

 

" Sen anlatmıştın ya maç anını. Ben de hatırladığımı söyledim."

 

" Yılmaz diye biri yoktu çocukluğumda. Sen nasıl kabul edebildin? Şüphelenmedi mi bu kadar çabuk kabul etmenden? "

 

" Biraz konuştuk tabii ki de! Sonra da kendisini, bana olan duygularını söyledi. Ben de biraz düşündükten sonra kabul ettim."

 

Şüpheyle ona bakarken tek kaşını kaldırarak tersçe cevap verdi. " Sanırım bundan memnun kalmadın."

 

Yüz ifademi değiştirerek göz devirdim

 

" Tabii ki de hayır. Buna çok sevindim. En azından sevdiğin adamla sözleniyorsun."

 

" Buna sevindim" Diyerek gülümsedi. Ben de gülümseyerek karşılık verirken omzunu tutarak konuşmaya devam ettim.

 

"Hatırlıyor musun? Onu ilk gördüğünde nasıl etkilenmiştin ondan..."

 

" Evet. Hatırlıyorum." Dedi yapmacık gülümsemesiyle. Sonra da konuşmasına devam etti.

 

" Biliyor musun? Hep senin ilk önce evleneceğini tahmin edebiliyordum ama..."

 

Bana yaklaşarak devam etti. " Senin bu kırılganlığın, saflığın ve güzelliğin..."

 

Bana acıyla bakarken yutkunarak devam etti. " ilk tercih arasına girmiştin. Üstelik senden üç yaş büyük olmama rağmen."

 

Savaş'a hatırlamadım desem de bir keresinde isteme olmuştu aslında. Yani annesi kardeşleri gelmişti bir adamın. Adamın beni görmediğine bile emindim. O sırada Zara biraz kırılmıştı tabii. Yaşça ondan küçük olmama rağmen, benim için gelinmişti. Kadın aslında annemi tanıyordu. Beni de onun yanında görmüştü. Haliyle oğluna istemişti. Tam bir isteme olmasa da, niyetleri vardı.

 

Fakat neyseki hayırdan anlayan bir ailem vardı. Her ne kadar mükemmel olmasa da. Buna da şükür. Fakat korkarım bu Zara'yı çok daha fazla rahatsız etmişti.

 

" Bu yüzden mi? Bu yüzden mi kızgınsın bana?"

 

"Hah! Kızgın mıyım?"

 

Elini beline yaslayarak konuşmaya devam etti."Bu umrumda değil!"

 

"Zara, senden haberleri bile yoktu. Beni görmüştü kadın. Annemin tek kızıydım. Haliyle bunu uygun bulmuşlardı."

 

" Neyse ne. Şimdi bunu konuşmayacağım seninle."

 

" Senin için geliyorlardı hatırlamıyor musun? Fakat sen hep, sanki başka birini bekliyormuş gibi özel biri olsun istiyordun. Özel birinin bekliyorum deyip durdun."

 

" Geldi de! Şimdi de bunun için hazırlanmaya gidiyorum. bu yüzden tatsızlık çıkmasın bugün. Lütfen."

 

Derin bir nefes alıp, dışarı çıkarak kapıyı ardımdan kapattı ve o an içime bir ateş düştü sanki. Yanardağ gibi bir ateş.

 

Zara da gördüğüm bakışlar, Sefer dedemde gördüğüm bakışlarin aynısıydı. Onun öfkesi ve kini...hepsi ne kadar da çok benziyordu ona. Her ne kadar dedesinden çekinen bir kız olsa da, ona çekmişti. Aynı hırs, aynı öfke. Ona dönüşüyordu yavaş yavaş.

 

Bir an hüzünle başımı salladım. " Bunu kendine yapma Zara. Bu kinin seni yakacak haberin yok."

 

Bir süre odada derin düşüncelerle kaldıktan sonra ben de çaresizce dışarı çıkarak avluya inip bizimkilerle beraber kuaföre gittim.

 

Saçlarımızı yapıp kıyafetleri de halettikten sonra gece buluşmak üzere ayrılarak evlerimize döndük.

 

Ben bir süre toz pembe abiyemle salonda beklerken, nihayet erkeklerin de gelmesiyle, ev halkıyla beraber ufaktan ufaktan avluya inmeye başladık

 

Savaşlar, avluda bizi beklemeye devam ederken, biz de hemen dışarı çıktık.

 

Osman babam ve bir kaç kişi arabalar yerleşerek gitmişti.

 

Gülsüm ve Emin bizimle gelecekti. Gülsüm, o Alev denen kadını kabullenmesine rağmen hâla Polat abiye kızgındı. Gülsüm'ün Polat'a kızgın olmasına rağmen o Alev denen kadını nasıl konağa aldığını hâla aklıma almıyordu Gerçi herkes sorguluyordu.

 

Tabii Esma hanım için gayet normal bir şey gibiydi. " Her kadın kumalığı eninde sonunda kabullenir." Demişti resmen! O an onu üstüne saldırmamak için kendimi zor tutuyordum.

 

Neyse şuana geri dönecek olursak, herkes arabalarına binerek çoktan giderken, ben de sirkelenerek arabaya doğru yürümeye başladım. Fakat Savaş'ın belimden sarılıp beni kendine çekmesiyle afallamıştım tabii.

 

" Ne oldu? Söz gecesi iptal herhalde."

 

Kulağıma eğilerek, saçımı koklarken, uzunca öperek gülümsedi. " Aile arasında bir söz olmasaydı, iptal olacağı kesindi."

 

" Allah Allah! Nedenmiş o?"

 

" Gereğinden fazla güzel görünüyorsun da ondan."

 

Alayla sırıtarak baş salladım. "Kıskançlığın sırası hiç değil bence."

 

" Neyse ki dekolte sevmiyorsun. Yoksa ben kalpten giderdim o kesin."

 

Sırıtarak başımı eğdim. " Giyersem ne yaparsın?"

 

" Seni şu dağa kaçırma işini yine düşünürdüm herhalde."

 

" Ya gelmek istemesem?"

 

" Sıkıntı yok. Ben seni ikna etmesini bilirim."

 

" Allah Allah!"

 

"Öyle." diye bir cevap vererek, yanağımdan öpüp belime daha çok sarılırken, Emin'in korna sesiyle bir an irkilerek ondan uzaklaştım." Hadi! Bizimkiler çoktan gitti!"

 

" Lan Emin!"

 

Emin, pot kırdığını anlamış gibi dilini ısırarak içeri girerken, ben de kıkırdayarak elinden tutup arabaya doğru yürümeye başladım.

 

" Haklı çocuk. Geç kalacağız."

 

Savaş göz devirerek benimle beraber yürümeye başlarken, bana biraz daha yakınlaşarak belimden tutup yürümeye devam etti. Sonra da kapıyı bana açarak kendisi de şoför koltuğuna geçti.

 

Fakat durum şöyle ki, biz kemerlerimizi bağlarken bizim Emin, Savaş ile uğraşmaktan hiç vazgeçmiyordu.

 

" Bu romantik anınızı hiç bozmak istemezdim abicim ama, yetişmemiz gereken bir söz var malum, yoksa biz gitmeden yüzük takılacak." Savaş öfke ile gözlerini yumup sabır çekerken, sinirle arkasına döndü. Emin ise bu dönüşle irkilirken, biraz geri çekildi.

 

" Lan! Okan bir, sen iki bana kastınız mı var anlamadım gitti! Senin belanı..."

 

Gülsüm'ün ve benim olduğumu son anda fark etmiş olan zavallı kocam bir an duraksarken, sinirle tekrar önüne dönerek Gülsüm'e cevap verdi.

 

"Pardon yenge"

 

Gülsüm ise bu haline kıkırdayarak cevap verdi. " önemli değil, seni çok iyi anlıyorum."

 

Bir süre herkes sakinleşirken, Savaş ise anahtarı çekerek, derin bir soluk eşliğinde arabayı sürmeye başladı ve herkes yol boyunca sessiz kaldı.

 

Emin arada bir uğraşmaya yeltense de, Savaş'ın üst aynadan öfkeli bakışları onu koltuğa gömmüştü nihayet. Biraz daha uslu durmaya karar verdi.

 

Öndekilere nihayet yetişirken, bir süre sonra da konağa gelmiştik. Herkes çiçekle çikolatasıyla avluya girerken, hoş beş karşılaşmalarıyla beraber içeri girdi.

 

Herkes birâz soluklanırken, konuyu açmak için kahveleri beklemeye başladı.

 

Bir ara Zara'nın yanına gitmeyi düşünsem de, onun huzurlu kaçırırım korkusuyla vazgeçtim. Zelil ve Sevginin yanında olması yeterdi zaten.

 

Zara, Mavi güzel elbisesiyle içeri girerken Yılmaz ise yakasını düzelterek kendini düzeltti. Heyecanı yüzünde okunuyordu.

 

Huzurla gülümsedim. Umarım bu sevinçleri benim yüzünden hiç yarım kalmaz. Yoksa kendimi asla affedemem. Hem de asla.

 

Hüzünlü Zara'ya baktım. Bunca güzel anılara rağmen, kötü bir anımız için bizi heba edemiyorum be Zara!

 

Kahveler de içildikten sonra konuya nihayet başlamışlardı.

 

" Eveet! Sebebi ziyaretimiz bellidir Sefer ağa. Allah'ın emri, peygamberin kavli ile kızınız Zarayı, oğlum Yılmaz'a isteriz. Tabii sizin de gönlünüz var ise sevenleri kavuşturalım."

 

Sefer dedem uzun süre bir şey demedi. Önce düşünceli bir hale bürünürken, sonra da Zara'ya döndü.

 

" Ee kızım sen ne dersin, Yılmaz ile evlenmek ister misin?"

 

Zara'nın rızasını sorduğunda, kahkahalarla gülmemek için kendimi zor tuttum. Alaylı bir şekilde gülümseyebildim sadece. Benim zorla evlenmem için anlıma silah dayanmıştı halbuki. Üstelik hiç bir kabahatinden olmasına rağmen.

 

İşte! Bu kadardı değerim. Ahmet suçluydu ama öz kardeşi yerine ben kurban edilmiştim. Her ne kadar onun da madur olmasını istemesem de bana yapılan bu kumpasın kasıtlı yapıldığının maalesef ki herkes farkındaydı.

 

Ama olsun, yine de mutluyum. Ne kadar silah zoruyla da olsa, kaderin önüne geçilmiyordu. Benim olan, bana gelmişti. Ne kadar engeller çıkarılsa da. Sevdiğim adamla evlenmemi, dedem bile engel olmamıştı. O bile kaderimi, hayatımı mahfedememişti.

 

Bu sefer keyifle gülümseyerek Zara'ya döndüğümde, mahcup bir şekilde başını yukarı aşağı sallayarak kabul etti. Yılmaz ise bu tepkisi ile huzurla gülümsedi. Ama yine de hâla gergindi. Belli etmemek için kurduğu çabası ise ayrı bir takdire şayan bir şeydi.

 

Sefer dedem ise biraz daha durduktan sonra konuşmaya devam etti. " Gençler birbirini sevmiş, rıza göstermiş ise bize de hayırlı olsun demek düşer. Verdim gitti!"

 

Herkes rahat bir soluk verip gülerken, ben ise alayla gülümsedim.

 

Hayır Çilem. Bu Sefer ağadan hıncını çıkartmayacaksın. O da bunu istiyor belli. Öfkelenmemi, belki de iki ailenin gözünde kötü biri olarak görünmemi istiyor. Zara'ya rızasını sormak, birbirini sevmişmiş cümleleri. Hayır. Dedem böyle biri değil. Bu sevgi cümleleri ona göre değil. Onu, bu cümleleri söylemesine gerek duymadığını düşündüğünü bildiğim kadar iyi tanıyordum.

 

Öfkeden ellerim titrerken, Savaş'ın elini gizliden sıkarak sakinleşmeye çalıştım. Bu öfkeyle dalmışken, Savaş'ın da elimi sıkmasıyla sonradan kendime gelebildim.

 

Yavaşça kulağıma eğilerek fısıldayarak konuştu. " Hiç bir şeye kızma, üzülme Peri kızı. Bir gün...bir gün herkes yaptıklarının bedelini ödeyecek. Bir gün...akan her göz yaşların tek tek hesabı çekilecek. Yaşatılan tüm acılarının karşılığını bulacaklar."

 

Şakağımdan hafifçe öperek devam etti.

 

" Hiç bir şey karşılıksız değildir Güzelim. Verilen acılarda, sevgilerde..."

 

" Biliyorum, sadece sabretmek zor."

 

Savaş, acı gülümsemesiyle bana bakarken, Sefer dedemin sesiyle kendimize gelebilmiştik.

 

" Çilem, kızım nişan tepsisini getir bakalım."

 

Sefer dedenin bu ilgili hali beni şaşırtırken, birden sirkelenerek masadaki tepsiyi almak için ayağa kalkıp yavaş adımlarla yürümeye başladım.

 

Savaş da benimle beraber kalkarken dikkatle beni izledi. Ben ise dudaklarımı hüzünle kenetleyerek Yılmaz ve Zara'nın karşısına geçtim. Söz tepsisini taşımaya devam ederken Reyyan ana da yanıma gelerek elimdeki tepsiden yüzükleri alarak parmaklarına taktı. Sonra da makası eline alarak neşeyle çocuklara döndü.

 

" Hayırlı uğurlu olsun inşallah! Allah tamamını erdirsin!"

 

Makasla kımızı kurdeleyi besmeleyle kestikten sonra salonu alkış sesleri doldurmuştu birden. El öpmeler ile tebrikler alınırken, Savaş kardeşine sıkıca sarılıp sırtını sıvazlayarak içtenlikle tebrik etti.

 

Ben yine bu manzarayla düşüncelere dalarken herkes kendi arasında konuşup gelin ile damata dikkat kesilmişti. Ben ise huzurla gülümserken, uzaktan onları izledim.

Kafamda bir milyon düsünceyle uzun bir süre kalırken, daha fazla dayanamadan en sonunda dışarı çıkarak dama geçmeye karar verdim. Sanırım biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

 

Dama çıkıp manzarayı izlerken bile düşüncelerim kesilmemişti. İçimde bir fırtına vardı. O fırtınanın kopacağını yaşayarak görmekten çok korkuyordu.

 

Birden başımı sallayarak sakinleşmeye çalıştım. Derin bir nefes alarak etraftan gelen cırcır böceklerin dikkat kesilmeye çalıştım. Fakat o sırada, bir an bu ses bana buraya ilk geldiğimiz günü hatırlattı. Zara ile büyük bir hevesle damda yatmak istemiştik. Yazın ortasında ve en güzel bahar dönemiydi. Fakat arkamı dönüp baktığımda, herşey artık eskisi gibi değildi. Herşey değişmişti. Biz değişmiştik.

 

Her ne kadar düğün dernek eğlencesi güzel görünse de, artık bir şeyler değişmişti. Hem de çok değişmişti.

 

" Yine hangi hülyalara daldın."

B

 

elime sarılarak yanağımda öpen Savaş'ı yeni fark ederken, yanağını avuçlayarak konuştum. " İki dakika göremedin diye hemen özledin mi karını."

 

Gülümseyerek belime daha çok sarılırken, ben de kollarımı kollarına sarılarak kendime sardım.

 

" Burada beni ilk defa öptüğün anın aklıma geldi."

 

Sırıtarak beni daha çok sardı. " Vee ilk tokatımı da burda yedim!"

 

Sırıtarak başımı geri attım."Kaşınmıştın ama! Bunu iyi biliyorsun."

 

" Yani oyunumuz açığa çıkmasın diye ne fedakarlıklar yapıyorum. Sen bana ne diyorsun."

 

" Bunu kasıtlı yaptığını biliyorum Savaş. Zorlama!"

 

" Allah Allah! Demek her şeyin farkındaydın."

 

" Asıl benim Allah Allah demem lazım."

Ondan ayrılarak kollarım bağlı şekilde ona döndüm. " Ne demek, her şeyin farkına varmışım?"

 

Tek kaşım havada sorgular biçimde bakarken, dudağını ısırarak kısıkca küfretti. Sonra da başını kaşıyarak cevap verdi. " Çok tatlı gözüküyordun ve dayanamadım. Yanağından bir kere ölmesem.olmazdı. Olabilir yanj! Benim de bir nefsim var."

 

Göz devirerek damın kenarına doğru yürüyerek manzarayı izlemeye başladım. Böylece bir süre sessizlik kaplarken ortamı, Savaş yanıma gelerek benim gibi manzarayı izledi.

 

" Burda senin hakkında ilk ne düşündüm, biliyor musun?"

 

Ona dönerek merakla baktım. " Ne?"

 

Gülümseyerek bana döndü. " Keşke benim olsan. Keşke gerçekten karım olsaydın... Keşkelerle geçti o gecem. Rüyalarıma giren kızın, yani senin yanı başımda kanlı canlı olman, fakat dokunamam tam bir ızdıraptı"

 

Belime sarılıp, başımdan öperek derin bir nefes alarak devam etti. "O gün acıdan kalbim duracak gibi hissetmiştim. Sana o gün ilk kez dokunduğumda, anlaşma için eline dokunduğumda kalbim duracaktır sanki. Senin elini sıkarken anca gerçek olduğunu algılayabilmiştim. Bunun da bir rüya olmadığını o zaman kavrayabilmiştim."

 

"Biliyorum..." dedim gülümseyerek. Sonra da devam ettim. " Bunu, zamanla anlamıştım."

 

Yüzünü bana çevirerek anlını, anlıma yaslarken devam ettim. " Hep bir hasret vardı sende. Bir özlem. Bakışların hep birilerini arıyordu bende. Rüyalarında kızı belki de, bunu o sarhoş olduğun gece anlamaya başlamıştım."

 

"Savaş ağabey!.."

 

Bir ses duyar duymaz Savaş'tan ayrılarak kollarımı bağlarken, manzaraya bakan yerin kenarındaki alçak sütuna yaslandım.

 

" hay senin de Savas abinin de! Bunu bana kasıtlı yapıyorsunuz. Öyle değil mi!"

 

Esra dudağını ısırarak biraz geri basarken mahsunca cevap verdi. "Bizimkiler kalkıyor da, haber edeyim dedim. Fakat biraz zamansız geldim sanıım."

 

Savaş Esra'ya hâla dik dik bakarken, kızcağız ise dudağını ısırarak geri adımlar atmaya başladı. " Neyse ben gideyim. Siz sonra gelirsiniz o zaman."

 

Esra topuklar gibi kaçarken, ben ise sırıtarak Savaş'ın koluna sarıldım. "Hadi yarım prens hadi. Eve gitme zamanı. Orada konuşmamıza devam ederiz."

 

Savaş'ın koluna sarılı halde yürümeye başlarken söylenerek Esra'ların gittiği yeri gösterdi. " Ben boşuna dağa kaçırmadım seni. Bunlar bizi iki saniye yalnız bırakmıyor ki tadını çıkaralım!"

 

Kolunu sıvazlayarak teselli etmeye çalıştım."Boşver! Bu da ilişkimizin tadı tuzu aldırma." Savaş tuhaf tuhaf bana bakarken, ben de sırıtarak ona baktım. " Ne oldu?"

 

" Yani buna ilişkinin tadı tuzu dedin ya, helal olsun sana!

 

" Tadı tuzu, çünkü..." Yüzünü avuçlayarak yanağında öptüm. "Kızarken çok tatlı gözüküyorsun."

 

Sırıtarak bu sefer o göz devirirken, yanaklarımdan öperek belimden tuttu. Sonra elimi tutarak içeri doğru yürüdü.

 

Elimi tutan koluna diğer elimle sarılırken, başımı omzuna yaslayarak onunla beraber yürümeye devam ettim.

 

İçeri girerek, salona geçerken hemen ondan ayrılarak kendimi düzelttim. Sonra da Savaş'ın önden gitmesiyle ben de ardından gittim.

 

Herkes vedalaşarak tekrar iyi dileklerde bulunduktan sonra, avluya inerek dışarı çıktı.

 

Bizim büyükler çoktan gitmiş bir biz, Esra ve Emin kalmıştı. Yaman ailesinden ise yani bizimkilerden sadece Sefer dedem içeri girmişti.

 

Fakat bir süre sonra nihayet biz de arabay geçerek eve doğru sürmeye başladık. Emin bir ara önde oturmak istese de, Savaş'ın Sinirli bakışlarında ürkerek arkaya geçmişti. Ben " Bırak geçsin öne, ben arkaya geçerim." Desem de, bana da sinirle bakarak öne işaret etti. Sonra da söylenerek" Bu çocuğu şımartma, sonra tepemi biniyor." Diyerek kapıyı ardımdan kapatarak şoför koltuğunu geçti.

 

Sonra da derin bir soluk alarak anahtarı çevirerek arabayı sakince sürmeye başladı. Emin ve Esra ise telefonlarıyla ilgilenerek eve dönene kadar oyalandılar.

 

Dakikalar sonra da nihayet eve vardığımızda, İçeriye geçerek biraz soluklandık. Savaş bir süre sonra dama çıkarak biraz hava alacağını söylerken, ben de mutfağa geçerek bir bardak su içtim. Sonra da odama geçerek biraz soluklandım. Biraz koltukta otururken, söylenerek saçlarımın yan örüğünü açmaya başladım bu sefer.

 

" Bugün yorucu geçti Çilem. Güzel bir duşu hak ettin."

 

Ayağa kalkıp dolabımdan kıyafet çıkartarak banyoya girdiğimde, saçlarımı tarıyarak duşa girdim. Sonra suyu açarak duş almaya başladım. Bir süre sonra da, kısa süren duş seansında çıkarak havluya sarılarak mis gibi kokan saçlarımı kurutarak yine tarayıp düzelttim. Sonra da içeri geçerek önceden hazırladığım kıyafetleri giyerek yatağıma uzandım.

 

Bugünden sonra neler olacak bilmiyordum ama korkumun her geçen gün artacağına adım kadar emindim. Yine de Zara'nın ve benim huzurumuzun bozulmaması için hep dua edeceğim.

 

Yan dönerek gözlerimi yumarken bir süre sonra Savaş da odaya yanıma gelerek belimden sarılarak yanıma geçti.

 

" Her şey güzel olacak Peri kızı. Her kötü şeyin bir sonu vardır. İyi şeyler kalıcıdır."

 

Gülümseyerek cevap verdim. " Umarım öyledir. "

 

" Öyle. Çocuğumuz olsa da olmasa da biz hep bir arada olacağız."

 

Yanağımdan öperek daha çok sarıldı. "Ölüm bizi ayırana dek."

 

Sırtımı göğsüne yaslayarak huzurla gözlerimi yumdum. " Bedenler geçici, ruhlar kalıcıdır. Bizim bedenimiz ölse bile aşkımızın ruhu hep ölümsüz kalacak."

 

Gülümseyerek bedenime daha çok sarıldı. Gözlerimi huzurla kapatarak günün verdiği yorgunlukla yavaş yavaş uykuya dalıyordum. Son hatırladığım şey, Savaş'ın beni kendine yaklaştırırken kulağıma " Sonsuza kadar bir bütün olarak kalacağız." Demesiydi

Loading...
0%