Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@maviay_63

Kıyafetlerimizi özenle katlayarak dolaba koyarken, Savaş'ın banyodan bana seslenmesiyle elimdeki tişörtü rafa koyup banyo kapısının önüne geçtim.

 

" Güzelim, tıraş losyonunu verir misin oradan."

 

Ne istediğini duyar duymaz, makyaj masasının yanına gidip çekmeceden losyonu çıkarttım. Sonra yine banyoya doğru yürürek kapıyı tıklattım.

 

Kapı tıklatmamla kapı açılırken losyonu gösterdim.

"İstediğin bu losyon muydu?"

 

"Evet, sağol bebeğim."

 

Gülümseyerek " Rica ederim." Diye cevap verip tekrar yatağa geçtim ve kıyafetleri katlamaya devam ettim.

 

Aradan geçen bir kaç dakikanın ardında nihayet banyodan çıkmıştı. Saçını kurutarak makyaj aynasına geçtiğinde havluyu masaya indirerek saçlarına çeki düzen vermeye çalıştı.

 

" Tamam, yakışıklısın merak etme. Aynaya bu kadar bakmana gerek yok."

 

Saçlarını eliyle arkaya atarken, masadaki parfümü boynuna ve bileğine sıkarak bir fıs da göğsüne sıkıp tekrar yerine indirdi. Ben ise göz devirip boynuna sarılarak, ensesine elimle hafifçe sıktım.

 

" Savaş'cığım, bu hazırlığı neye borçluyuz acaba?"

 

Önce anlamamış bir ifadeyle kaşlarını çatarken, sonradan anlamış gibi gülümsedi. " Şöyle, çok güzel bir kızla tanıştım dün. Ama bir görsen nasıl güzel nasıl güzel. Bugün de bir iş görüşmesi için buluşmaya gideceğim işte. O yüzden güzel kokmaya özen göstermem..."

 

Karnına tekmeyi atmamla acıyla inlerken neye uğradığını şaşırmıştı. Ama hak etti. O da biliyor!

 

" Ağh! Çok acıdı lan!"

 

" Dua et başka yerlerine vurmadım Savaş! Demek güzel bir kız ha?"

 

Omzundan vurarak sinirle söylenmeye devam ettim. O ise darbelerime rağmen kollarımdan tutarak beni zapt etmeye çalıştı. " Bu şakaya sert çıkışıyorsan, gerçek toplantıya gitsem ne yaparsın kim bilir." Derken, bir yandan kısıkça küfrederek karnını tuttu.

 

" Seni parçalarım Savaş! Değil aldatmak, bir kadını iki saniyeden uzun süre bile bakarsan, buna bin pişman ederim seni!"

 

Karnısının acısı biraz durduğunda, fırsatını bulur bulmaz belime sarılıp beni kendine çekerek kıkırtılarla yanağımdan öpmeye çalıştı. "Sinirli olunca çok güzel oluyorsun."

 

" Sen gülüyorsun ama ben gülmüyorum yalnız. Komik değil bu."

 

" Biliyorum. Ama..."

İyice yüzüme yaklaşıp burnumdan öperek konuşmasına devam etti. "Senin bu kıskançlık hallerine bayılıyorum." Omuz silkerek beni daha çok kendine çekti. " Hoşuma gidiyor."

 

Göz devirerek omzundan vururken, çenemden tutarak iyice kendine çekti. "Beni kıskandığını gördükçe, bana daha çok ait olduğunu görebiliyorum. "

 

Söyledikleriyle yumuşamaya başlarken, belime daha çok sarılarak kendine çekip boynumdan usulca öptü.

 

" İyi ki varsın Peri kızı."

Gülümseyerek boynuna sarılıp karşılık verdim. " Sen de iyiki varsın Savaş."

 

Daha çok sarılarak yüzümü omzuna gömerken, parfüm kokusuyla duraksadım. Çok serin ve güzel bir kokuydu.

 

"Bu parfüm kokusunu çok sevdiğimi biliyor muydun?"

 

Kaşlarını çatarak hayır dediğinde, parfümü elime alarak kapağını kokladım. Sanki bir erkek arkadaşım olduğunu zannetmişti ama neyse.

 

"Erkek parfümlerini çok severdim. Bu yüzden kendime muhakkak bir tane alırdım."

 

Gergin kaşları gevşerken, gülümseyerek yanıma yaklaşıp parfümü usulca yerine indirdi. "O zaman, parfümü sıkmana gerek yok." Bana sarılman yeter Peri kızı."

 

Gülümseyerek cevap verdim. "Biliyorum."

 

Gözleri huzurla yüzümü süzerken, elini yanağıma yaslayarak, baş parmağıyla sevmeye başladı. Koca elleri bana dokunurken, içime bir güven duygusu kaplamıştı yine.

 

Dokunuşun bu kadar güzel ve şefkat dolu olmamalı be adam!

 

Elini avuçlayarak tutarken, parmağındaki nişan yüzüğünü hissederek duraksadım. Sonra da kendi yüzüğüme bakarak düşünceli halimle duraksadım birden. Bu yüzüğün bana ait olduğunu hâla inanamıyordum. Birbirimize ait olduğumuzu hâla alışamıyordum.

 

Eskiden tek tabanca takılan bir kızdım. Sevgililik, aşk meşk olayları bana çok uzak gelirdi. Herkese olur, bana olmaz diye düşünüyordum. Bir eş olabileceğim, bir adamın sevdiği kadın olabileceğim hiç aklıma gelmezdi. Karı koca ilişkisini öylece yaşayacağımı düşünürdüm. Fakat aşık olabileceğime hiç inanmazdım.

 

"Eskiden bu bağ olaylarını çok saçma bulurdum. "

 

Birden çıkan cümlelerimle sessizliğimizi bozduğumda, çatık kaşlarıyla bana baktı. Ben ise konuşmaya devam ettim. " Her gencin bir evlilik hayali vardır öyle değil mi?" Gülümseyerek devam ettim. "Fakat benim tek hayalim vardı. Buradan kurtulmak."

 

Hüzünle yüzümü eğerek konuşmaya devam ettim. "Ölmek benim için bir kurtuluştu. " cümlelerime devam ederken, yanağımı avuçlayıp, başımdan öperek usulca sarıldı. Ben ise içli ses tonumla konuşmama devam ettim. " Bir genç kızın yaşayacabileceği tüm güzellikleri hayal etmeme de izin vermediler. Onu da benden çaldılar."

 

Sırtımı usulca sıvazlayarak bedenimi sarmaya devam etti. " Senin bedenin kadın, ruhun çocuk kalmış Güzelim... ama artık bunları düşünerek kendini üzmeyi kes. Şu an mutlu ve huzurlusun değil mi?"

 

Başımı onaylar gibi salladığımda bana dönerek tekrar yanaklarımı avuçladı. "Harika, o zaman artık üzülmene gerek yok. Arada bir hüzünlenirsin ama geçer, geçecek."

 

Benden ayrılarak yüzüme bakarken, dolan gözlerimden süzülen bir kaç damla yaşı silerek şakağımdan uzunca öptü. Sonra da telefonunu alarak birilerine mesaj attı. O sırada benim telefonum çaldığından, Savaş'a bakmayı keserek telefona cevap vermeye çalıştım.

 

" Aç aç, yine kuman arıyordur şimdi."

 

"Kuma mı?" Diye sordum birden bire sırıtarak, sonra da göz devirerek telefondan gelen sesle Aslı'ya döndüm. "Alo."

 

" Nasılsın canım?"

 

" İyiyim Aslı, nasıl olsun. Sen nasılsın?"

 

" İyi işte. Bu aralar yoğunluktan arayamadım seni. Konuşamadık."

 

" Ben de arayamadım bu aralar. Arkadaşlar arasında olur öyle şeyler."

 

" Bak ne diyorum, bugün bize gelsene bir kahve içelim. Akşam yemeğini de birlikte yeriz. Ne dersin?"

 

" Bilemedim ki."

 

Omzumda hissettiğim el ile arkama dönerken, Savaş düşünceli haliyle bana baktı.

 

" Güzelim, sanırım hastane randevusunu biraz daha ileriye almamız gerekiyor."

 

" Niye? Ne oldu?"

 

" Biraz işlerim çıktı."

 

" Bir sorun yok, öyle değil mi?"

 

" Yok canım. Bir problem yok. Sadece iş yerinde bazı işler karışmış. toparlamam lazım."

 

"Hım. Anladım. " Dedim düşünceli halimle.

 

Onun dedikleriyle birazcık moralim bozulurken, Aslı diğer hattan gayet yüksek sesiyle, Savaş'a cevap vermeye çalışarak durumu kurtarmaya çalıştı. "Merak etmeyin Savaş bey! Kuması onu hastaneye götürür. Tabii o da isterse."

 

Savaş göz devirerek sırıtırken, telefonuma doğru konuşarak cevap verdi. "Gerek yok. Sonra gidebiliriz."

 

Biraz duraksarken iyi fikir olabilir diye düşündüm. " Aslında güzel fikir. Ordan da Aslılara geçerim. Ne dersin?"

 

" Emin misin?"

 

"İyi olur bence. Oradan da onlara geçer biraz oturur sohpet ederiz."

 

Dudak büzerek cevap verdi. " Peki, nasıl istersen Güzelim."

 

Gülümseyerek " Harika." Deyip, Aslı'ya cevap verdim. "Tamam Aslı, ben alırım seni."

 

" Yok yok ben gelirim. Geldiğimde sen hazır ol yeter."

 

" Tamam" diyerek vedalaşıp telefonlarımızı kapattık. Savaş " Bu sorun da halolunduğuna göre, ben şirkete gideyim." Diyerek başımda öpüp telefonunu ve ceketini alarak dışarı çıktı.

 

Ben de ardından giderek kapıda karşılayıp uğurladım. Sonra tekrar içeri girerek kahvaltıya geçtim. Herkes yavaş yavaş kahvaltıya geçerken, Savaş'ın yokluğu çok geçmeden fark edilmişti. Gittiğini görmemişler sanırım.

 

Otomatikman oklar bana dönmüştü. Nerde olduğuna dair bir fikrim vardır diye. Ben de acil bir işi çıktığını söyledim sadece. Çok fazla uzatmadım.

 

Herkes durumu anladıktan sonra kahvaltıya başlayarak konuyu kapattı. Ben de onlarla beraber kahvaltı yaparak çok geçmeden yukarı çıktım. Aslı'nın araması ile çantamı ve ceketimi alarak aşağıya inerek kapısının önüne çıktım.

 

O sırada arabada beni bekleyen Aslı hanım, koltuğuna yaslanmış, gözünde güneş gözlüğü ile bana baktı. " İki saattir seni bekliyorum kapının önünde. Farkında mısın?"

 

" Abartma be! Alt tarafı on dakika bekledin."

 

" Neyse neyse, atla gidelim artık."

 

Bu tripli haline göz devirip sırıtırken, ikiletmeden arabaya bindim.

 

" Hayırdır? Benden çok sen heyecanlı gibisin sonuçlarım için."

 

" Yok canım! Ondan değil."

 

" Peki, neden heyecanlısın bakalım?"

 

" Sonra söylerim. Önce senin şu sonuçlarına bir bakalım, ne durumda."

 

"Bir şey var. Değil mi?"

 

" Yok canım! Sana öyle geliyor."

 

" Aha! Sinirlendin birden bire, kesin var."

 

Oflayarak başını geri yasladı.

 

" Tamam bir şey var! Ama bunu şimdi konuşmayacağım. Sonra."

 

" Söyle bakalım Aslı hanım. Kim bu çocuk?"

 

" Yuh! Ne çabuk anladın be!"

 

" Ben anlarım. Çünkü en son Burak ile görüşürken böyle oldu..."

 

Aslı yandan yandan bana bakarak arabaya sürmeye çalışırken, kollarımı bağlayarak tek kaşım havada ona bakmaya başladım.

 

" Aslı? Burak ile mi görüştün sen?"

 

" Yoo! Ne alakası var."

 

" Aslı! Bak o seni az üzmedi. Yine kendini bir ateşe atma. Yapma bunu kendine."

 

" Yok ya, ben onun yüzüne bakar mıyım artık?"

 

" İnşallah öyledir Aslı." Diye söylenirken, koltuğa yaslanarak kollarımı bağladım.

 

Maalesef Burak denen adamla yaşadığı tatsız bir olaydan dolayı, evlenme raddesindeyken ayrılmışlardı. Sebebini hiçbir zaman söylememişti. Fakat onu bayağı üzdüğü belliydi.

 

Aslı o sıralar depresyona girmişti resmen. On dokuz yaşında, çok toy ve acemi bir kızdı. Çok sever, çabuk bağlanırdı. Şimdi ise maymun gözünü açtı. 25 yaşında, ayakları sağlam basan bir avukat olmuştu artık. Fakat aşk öyle güçlü bir şey ki, dünyanın en güçlü insanını bile yere serebiliyordu.

 

Araba dururken düşüncelerimden sıyrılarak, son kez Aslı'ya dönüp imalı bakışlarımla onu izledim.

 

Aslı ise hiçbir şey olmamış gibi çantasını alarak hemen arabadan indi. Ben de arkasından inerek ona döndüğümde, kaçamak adımlarla yanıma gelerek koluma sarılıp benimle beraber içeri girdi. " Hadi, bakalım ne zaman teyze olacağız, öğrenelim."

 

Göz devirerek sırıttım." Hiçbir şey belli değil. Doktor sonuç da alamayabiliriz dedi."

 

" Doktor ihtimalleri söylüyor. Ama hissediyorum, bak gör. Dünyalar güzeli bir yeğenim olacak."

 

" Hadi bakalım. İnşallah."

 

" Hadi hadi durduğumuz kabahat. Gidelim de sonuçlara bakalım. Bakalım ne durumdasın."

 

Yine göz devirerek, onunla beraber yürümeye devam ettim. Bir süre sonra da içeri geçerek asansöre bindim. Ellerimi avuşturarak stresle biraz yutkunduğumda, Aslı elimden tutarak teselli etmeye çalıştı.

 

" Sakın ol. Her şey güzel olacak. Bu bir süreç. Biraz zorlu bir süreç ama geçecek. Anne olacağın günleri de göreceksin. İnan bana."

 

Gülümsedim sadece. En azından onu da strese sokmamaya çalıstım.

 

Aslı elimi sıkarak destek olurken, asansörün açılmasıyla doktorun odasına doğru yürüdük.

 

Bir kaç dakika içinde kapının önünde dururken, yutkunarak kapıyı bir kaç kere tıklattım. İçeriden "Girin!" Komutu gelirken, derin bir nefes alarak kapının kolunu aşağı indirdim ve sonra da iterek içeri geçtim.

 

Doktor ayağa kalkıp "hoşgeldiniz" Diyerek yan koltukları gösterirken, biz de karşılık vererek heyecanla oturmaya çalıştık. Doktor da oturarak sonuçları incelerken, gözlüğünü düzelterek bize döndü. " Sonuçlar gayet iyi gidiyor. Sanırım sizin vücudunuz ilaçlara olumlu bakıyor."

 

Rahat bir nefes alarak Aslı'ya bakarken, o ise yan tarafa ayak ayak üstüne atmış, kolları yan koltuğa yaslanmış bir şekilde gülümsedi.

 

" Kısa sürede olumlu sonuçlar alacak gibisiniz."

 

" Buna sevindim." Dedim sadece.

 

Sonra doktor bey yine gözlüğünü düzeltirken, sıkıntılı bir nefesle konuşmaya devam etti. " Fakat bir sorun var."

 

Tek kaşım havada pür dikkat tekrar doktora baktım. Aslı da ayağını indirerek, yavaşça doğrularak benim gibi doktoru dinlemeye devam etti.

 

" Kanınızda bir takım ilaçlar tespit ettik."

 

" Ne gibi ilaçlar doktor bey?"

 

Bıkkınca soluk alarak devam etti. "Şöyle ki, bu ilaç hamile kadınların düşük yapması için kulanılan bir ilaç türü. Bu biraz tuhaf gelse de sonuçlar böyle.

 

"Nasıl? Ben hamile değilim ki? Bu çok mantıksız. Hamile olmayan birine neden veril..."

 

Bir an duraksayarak Aslı'ya baktım. Hamile yalanımız aklıma geldi birden. Olabilir miydi? Bunu biri bana kasten yapmış olabilir mi?

 

" Bilmiyorum ama bu ilaçtan bol miktarda maruz kalmışsınız. Ayrıca bu ilacı, bu kadar kolay elde etmeleri de ayriyetten şaşırtıcı. Çünkü türkiyede yasaklı bir ilaç. Üstelik çok etkili bir ilaç da. Eğer hamile olsaydınız, bebeğinizi düşürmeniz kaçınılmaz olurdu ve bir daha da asla çocuk sahibi olamazdınız."

 

Korkuyla doktoru dinlerken, yutkunurak konuşmaya devam etti. "Bunu ilk tahlillerinizde gördük aslında, fakat bir teknik karışılık yüzünden bunu fark edemedik. Bunun için ayriyetten çok özür dilerim."

 

" Yani, ilk geldiğim günün sonuçları mıydı?"

 

Adam mahçup halinden sirkelenerek sorularıma cevap vermeye başladı.

 

" Evet ve şöyle ki, artık bu ilaca maruz kalmamış gibisiniz. Bir süre sonra ilacın kanınızda azaldığı görülüyor. Ucuz atlattınız diyebilirim."

 

Aslı öfkeyle masaya vururken, doktora dönerek bağırmaya başladı. " Bunu şimdi mi söylüyorsunuz? Tahlillerin sonuçları oldu üç seferdir çıkmış! Şimdi mi fark edildi!"

 

" Aslı sakin ol. Öfkelenmenin sırası değil."

 

" Nasıl değil Çilem. Böyle bir hastanede, böyle bir teknik arıza nasıl fark edilmez? Tüm hastaların hayatı riske atılıyor şuan. Ya ölümcül bir hastalığı olan bir hastanın sonucu fark edilmezse, o zaman ne olacak?"

 

" Aslı, sakin mi olsan canım."

 

" Son derece haklısınız Aslı hanım, bu teknik arıza ilk defa başımıza geliyor. Dava açarsanız da bir şey diyemem. Dediğim gibi bu benim elimde olan bir durum değildi."

 

" Tamam doktor bey, biz ne demek istediğinizi gayet iyi anladık."

 

"Bu konu burada bitmedi. Bu teknik arızanın aslını elbet öğreneceğim. Bu kadar kolay değil!"

 

" Aslı hanım, burda sizin gibi tehtidde bulunan çok kişi var. Gözümü korkutamazsınız. Az önce dediğim gibi, benim elimde olan bir durum değil. Ben tahlil sonuçlarına göre cevap veriyorum size."

 

Aslı'nın kolundan tutarak dışarı çıkmaya çalıştım. Adalet duygusu kabarmıştı yine. Her ne kadar da haklı olsa, bunun sırası değildi. O da bunu çok geç olmadan fark etmeliydi.

 

Kolundan sürüye sürüye koridora çıkartırken, doktora bir şey demeden asansöre basarak biraz bekledim. Bir süre sonra asansörün açılmasıyla onu içeri alarak, hemen düğmeye bastım.

 

Aslı hâla burnunda solurken, biraz sakinleşmeye çalışarak en sonunda benimle ilgilenmeye çalıştı. " Sen nasılsın? Nasıl hissediyorsun?"

 

Acıyla sırıtarak cevap verdim."Kötüyüm. Korkuyorum ve ne yapacağımı bilmiyorum. Tabii seni sakinleştirmeye çalışmaktan, kendi derdimi düşünmeye fırsat bulamadım."

 

Dudak ısırarak omzuma dokunurken, duvara yaslanarak bıkkınca soluk aldım. "Özür dilerim canım. Ben de biraz korktum sanırım." Bana sarılarak konuşmaya devam etti. " Sana zarar gelmesini istemiyorum sadece. Bunu biliyorsun."

 

Omzunu sıvazlayarak bıkkınca solukbverdim. "Biliyorum. Sorun değil."

 

Tekrar bana dönerek düşünceli haliyle konuşmaya devam etti. " O değil de, asıl sen şimdi ne yapacaksın. Ayrıca, seni kim zehirlemeye çalışmış olabilir?" Dudaklarımı büzerek bilmediğimi belirtirken, asansörün açılmasıyla cümlesi yarım kaldı.

 

Dışarı çıkarak arabaya geçtiğimizde, hâla düşünceli ve biraz gergin halimizle yola baktık. Bunun nasıl mümkün olduğunu düşündük durduk sadece.

 

" Bana bak, Senin bu kaynananlar zehirlemiş olmasın seni?"

 

" Sanmıyorum ya! Bu kadar ileri gidemezler herhalde!"

 

Bu cevabıma ben bile şaşırırken, Aslı tek kaşı havada imâyla bana dönerek tekrar hızlıca önüne döndü. Yine bana bakıp önüne dönerken göz devirerek, sitemle koltuğa yaslandım. " Tamam! Olabilir belki ama..."

 

" Ama ?" Dedi devam etmemi bekleyerek. " Ama bu kadar ahmak olamazlar. Efeoğulların torununu öldürecek kadar kendilerini riske atamazlar. Üstelik onu bırak, bu kadar vicdansızlık olmaz be!..değil mi?"

 

Aslı'ya olanları sonradan berdelle, yani zorla olduğunu söylediğimden dolayı, bebek yalanını da biliyordu. "Herhalde süs vitrini niyetine avukatlık yapıyorum." Diye hayıflanmıştı bize artık. Fakat onun, Efeoğullarının gücünden haberi yoktu maalesef. Bir avukat, on avukatla biraz zor başa çıkardı. Hem bir süre sonra benim rızam sonucu evlilik gerçekleşmişti. Olayların daha fazla karışmasına gerek yoktu.

 

"Tatlım, sen bu adamla hâla birlikte olmak istediğine Emin misin? Çünkü bana hiç güvenli bir aile gibi gelmiyor. Seni diri diri toprağa gömecekler bunlar!"

 

" Abartma!"

 

Yine imalı bakışıyla bana bakarak önüne dönerken, bıkkınca soluk aldım. onu rahatlatacak açıklamalar yapmalıydım. " Savaş'ı seviyorum ben Aslı. Ondan ayrılamam. Orada duruyorsam, bunu Savaş var diye yapıyorum. Başka bir sebebim veya mecburiyetim yok inan bana. Ben ona çok aşığım."

 

Uzun bir süre sessizce arabayı sürerken, başka bir şey söyleyememişti artık. O da aşık olduğu için neler hissettiğimi anlayabiliyordu.

 

" Umarım bu aşkın, bu ilişkinize değer Çilem. Çünkü aşk, bir gül bahçesi gibidir. Ruhuna çiçek açtırsa da, dikenine katlanmak zorundasın."

 

Acıyla gülümsedim. " Varsın dikenine katlanayım. Bunca zaman gül bahçesi bile görmemişim ki ben."

 

Derin bir nefes alarak daha fazla uzatmadan sadece "Haklısın." Diyebildi. Başka ne diyebilirdi ki? Benim ona olan bakışlarımla bile anlaşılıyor aşık olduğum. Aslı da bunu inkar edemezdi.

 

Aslı başka bir şey demekten vazgeçerek sürmeye devam etti. Çok geçmeden bir süre sonra eve de gelmiştik. Arabadan inerek kapıya doğru düşünceli halimizle ilerliyorduk. Fakat tam kapının önüne varırken, arkamızdan hızla gelen arabayla neye uğradığımızı şaşırmıştık. Araba frene basarak bir süre durduktan sonra içindeki adam dışarı çıkarak bana doğru yürümeye başladı.

 

 

Ben bir an yutkunarak Aslı'ya dönerken, o da benim gibi şoke olmuştu. İkimiz de neler olduğunu anlamaya çalışıyorduk.

 

" Oo! Yengecim. Nasılsın? Seni görmeyeli uzun zaman oldu."

 

.

 

Adamın, düğüne davetsiz misafir olarak gelen o kişi olduğunu sonradan anlamıştım. Kendi ve çetesiyle davetsiz gelmişti. Şimdi ise tek başına gelmişti. Neyseki

 

" Savaş sana, benden uzak duracaksın demedi mi? Burda ne işin var senin?"

 

" Ayıp oluyor yalnız. Misafirini böyle mi karşılıyorsun?"

 

" Ne istiyorsun?"

 

" Sadece merhaba demek istedim."

 

" Tamam dedin işte. Şimdi git! Savaş seni burada görürse iyi olmaz. Bunu sende gayet iyi biliyorsun."

 

" Bu numarayı yapmaktan bıkmadın mı? O adamdan sence hayır gelir mi sana?"

 

" Bizim hayatımız bizi ilgilendirir."

 

" bak inadı bırak. Gel sana yardım edeyim. Sen benim istediklerimi yap, ben de seni bu aileden kurtarayım. "

 

Gözlerimi kısarak sinirle cevap verdim. " Ne saçmalıyorsun sen? Ben halimden gayet memnunum."

 

Sırıtarak elini cebine atarak yüzünü eğdi. Sonra tekrar yüzünü bana döndü. " İkimiz de o adamla zorla evlendiğinin farkındayız. Ondan kurtulmak istemez misin?"

 

Sinirle bir adım atarak öfkeyle bağırdım. "Savaş'ın kılına zarar verirsen, inan bana acımam vururum seni!"

 

Yine sırıttı." O gün olursa, inan bana zevkle izleyeceğim seni."

 

Adam kendinden emin bakışlarıyla bana bakmaya devam ederken, içimde buz gibi bir rüzgar esmişti.

 

" Fazla güveniyorsun sen bu adama, güvenme. O göründüğü gibi biri değil Çilem."

 

Bir adım daha atarak konuşmaya devam etti. " Güvendiğin dağlara kar yağar."

 

Korkum bedenimi sararken, ayakta durmaya çalıştım. Cesur görünmeliydim. Çünkü bu adam korkunun kokusunu alıyor gibi sırıtıyordu.

 

Bir süre hareketsizce cesur görünme çabalarım devam ederken, karşıdan hızla gelen arabayla birden kenara çekilmek zorunda kaldık.

 

Hızla gelen araba, frene basarak adamın ayağının dibinde dururken, adam ise bir milim dahi kıpırdamadan arabaya baktı. Korkusu yoktu bu adamın. Bu kesindi.

 

Arabadan Savaş'ın çıktığını görünce rahat bir nefes alarak gülümsedim. Sanırım artık başka birini kaldıramazdım.

 

Savaş ne olduğunu anlamadan, öfkeyle adama doğru hızlı ilerleyip yumruk atarken, istemsizce bağırdım. Ağzımı kapatarak sakin kalmaya çalışırken, ne olduğunu anlamadan bir yumruk daha attı.

 

Fakat bu sefer, arkadan Şahin ağa ile Reha abinin gelmesiyle işler iyice karışmıştı.

 

Ben durumun şokunu hâla atlatmaya çalışırken, Savaş birden belinden silahı çıkartarak adamın kolundan vurdu. Bunu görmemle beraber Aslı ile beraber korkuyla çığlık atarken, dehşetle Savaş'a baktım. Adamın kolu kanamaya başlarken, ben ise üstümdeki şoku atlatmaya çalışarak Savaş'ı durdurmaya çalıştım.

 

" Savaş! Dur artık! Bir sakin ol! Adamı mı ökdureceksin?"

 

Göğsünden tutup geri itmeye çalışırken, yine silahlar patlamıştı.

Silah sesleriyle beraber, Savaş bu sefer bana sarılarak arkasına alırken, ben ise korkudan gözlerimi kapatmıştım sadece. Her şey bir anda olmuştu ve Savaş'a sıkıca sarılmaktan başka bir şey yapamamıştım.

 

Fakat çok geçmeden silahın bizimkilerden geldiğini anlamıştık. Savaş bunu anlar anlamaz usulca benden uzaklaşarak, sinirle Reha abimlere baktı. 'Ne diye sıkıyorsunuz' der gibi.

 

Reha abim ve Diğerleri havaya ateş ettiği silahları tekrar adama doğru doğrultarak uyarmaya çalışırken, Savaş ise bu sefer beni arkasına alarak sinirle adama1 baktı.

 

" Kara, sana bu aileden uzak duracaksın dedim. Sen ise hâla inatla buralardasın!"

 

Adının Kara olduğunu öğrendiğim adam sırıtarak yaralı koluna rağmen cevap vermeye çalıştı.

 

" Hıh! Aile demek! Ne kadar dokunaklı bir şeysiniz böyle. Sanırsın ki öyle mükemmel, öyle iyi bir aile!"

 

Sitem ve öfke dolu sözleri ona bir an acımama sebep olsa da, daha çok kafamı karıştırmıştı. Benimle, bizimle alıp veremediği neydi bu adamın?

 

Savaş, kararmış gözleri ile adama silahı doğrulturken, hemen düşüncelerimden sıyrılarak onu tekrar engellemeye çalıştım.

 

" Savaş tamam! sakin ol artık lütfen ama!"

 

" Kara! Seni bir daha etrafımda görmeyeceğim demedim mi? Özellikle de karımın etrafında!"

 

Adam alaylı bir şekilde, patlayan dudağıyla cevap verdi.

 

" Bak bu tavrını hiç yakıştıramadım eski dostum. Son derece medeni bir insansın sen. Silah doğrultmak yakışıyor mu sana? Sen bu değilsin. Öyle değil mi sevgili Çilem?"

 

Alaylı gülen adam son derece ürkütücü görünürken, bana bakmaktan hiç vazgeçmemişti.

 

Savaş sinirle yine beni yine arkasına alırken, silahı kafasına dayayarak öfke kusmaya devam etti.

 

"O bakışlarının altında boğarım lan seni! Karımın adını bile o pis ağzına alma! Anladın mı!"

 

" Sadece bir soru sordum karına. Bu kadar sinirlenmen aptalca değil mi? Sen de bir şey söylesene Çilem'cim? Kocan fazla abartmıyor..."

 

Adam lafını bitiremeden yumruğu yemişti. Yumrukla beraber arabaya çarparken, Savaş onu doğrultarak yakasına yapıştı. Kara da onun bir anda yakasına yapışarak Savaş gibi öfkeyle bakmaya başladı. Ben ise yine Savaş'ı bu manyak heriften uzaklaştırmaya çalıştım. Tüm bu çabalarım sonuçsuz çıksa da.

 

" Karımın adını ağzına alma lan dedim sana! Laftan anlamıyormusun sen? Uzak dur, karımın etrafımda uzak dur dedim sana!"

 

Savaş'ın kolundan tutarak ondan uzaklaştırmaya çalışsam da boşuna uğraşıyordum artık. Kaskatı kesilmişti çünkü.

 

Savaş, bir süre sonra benima ayırmama fırsat vermeden birden yakasını savurarak bırakırken, parmağını sallayarak son kez ikaz etti.

 

" Kara, sana son bir şans veriyorum. Yaşamak için tek bir şans! Eğer bir daha karımın etrafında görürsem seni, işte o zaman, o son şansı da kaybedersin! Anladın mı beni?"

 

Kara üstündeki tozu alarak, kan tükürürken, öfkeyle Savaş'a bakıp, sonra da arabaya binerek ordan uzaklaştı. Savaş ise derin bir soluk alıp hemen yanıma gelerek korkuyla yanaklarımı avuçladı.

 

" Sen iyisin, değil mi?"

 

" İyiyim. Fakat anlamıyorum, neler oldu böyle?"

 

" İntikam, intikam ateşi düştü içine. Ne olacak!"

 

" Neyin intikamı?"

 

" Kendisinin suçlu olduğu bir problem. Problemli bir adamdır Kara. Ama sana zarar vermeye cesaret edemez. Merak etme güzelim."

 

Cevabından sonra, uzun bir süre sorgulamadan durdum sadece. Başka bir şey demesini bekledim belki de. Fakat o arabanın yanına gidip kapısını açarak benim gelmemi bekledi.

 

Bakışları hâla gergin olurken, bıkkın soluk alıp, Aslı ile vedalaşarak arabaya bindim. Sonra o da şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırarak oradan uzaklaştı.

 

Yol boyunca da hiç bir şey konuşmadık. İkimiz de sessiz ve durgunduk. Sadece ara sıra birbirimize bakıyorduk o kadar.

 

Neler olduğunu ve bu Kara denen adamın neden bana bu kadar öfke kustuğunu anlamasam da, geçmişte son derece büyük bir şey yaşandığı belliydi.

 

Durgunca yaşananları düşünmeye devam ederken, uzun bir süre sonra Savaş'ın " Hadi, içeri geçelim." Demesiyle konağa geldiğimizi sonradan idrak edebildim. Sanırım o da benim daldığımı fark etmişti.

 

Arabadan çıkıp avluya girerken Savaş'ı durdurarak bana dönmesini sağladım.

 

" Biraz konuşabilir miyiz?"

 

Polat abi arkadan kapıdan girerken, bir süre durup ikimize bakakalmıştı. Fakat sonra Savaş'a dönerek tekrar yürüdü. " Ben içeri geçiyorum. Siz gelirsiniz."

 

Polat abinin gitmesiyle Savaş'a dönerken o da bana bakarak kollarını bağladı. " Savaş, o adamın geldiğini nasıl öğrendin sen?"

 

" Benim de kendime göre bağlantılarım var diyelim." Dedi omuz silkerek. Göz devirerek devam ettim.

 

" Peki siz niye cümbür cemaat geldiniz böyle onu anlamadım."

 

" O sırada hepimiz handa oturmuştuk. Onlar da bu haberi benimle duyduğundan dolayı peşimden geldiler."

 

" Senin önemli bir işin vardı yalnış hatırlamıyorsam. "

 

" Doğru, zaten işleri hallettikten sonra hana gittim. Rehalar beni çağırdı."

 

" Beni niye aramadın? Beni merak etmedin herhalde?"

 

Sırıtarak yanıma yaklaştı. "Güzelim. Zaten hana gelir gelmez seni arayacaktım." Birden gözlerini çatarak devam etti. " Fakat buna fırsat kalmadan, o Kara denen adamın haberi kulağıma geldi." Dişlerinin arasında konuşurken sinirine hakim olmaya çalıştığı her halinden belliydi.

 

" Peki bu adam bu kadar mı tehlikeli? Yâni hepinizi ayağı kaldıracak kadar."

 

" Eğer ağaların kadınlarından birine zarar gelirse, bu herkesi ilgilendirir. Çünkü bir ağanın karısına zarar vermeye çalışan, başka ağanın karısına da aynı şekilde zarar verir. Ve bu onlar için yol olur. Üstelik Kara ahlaksızın tekidir, sınırlarını bilmez. Allah bilir yetişmeseydim neler olurdu."

 

" Ne yapabilir ki ulu orta?"

 

Dişlerini sıkarak öfkeyle konuşmaya devam etti.

 

" Her şeyi!.. Güzelim inan bana bu Kara'nın sınırı yoktur. Daha kötü şeyler yapabilecek kapasitede bir adam o."

 

" Bunun hakkında bu kadar bilgiyi nerden biliyorsun peki?"

 

" Bilirim, eski dostum çünkü. Onun arsızlığı beni de arkadaşları da bezdirir. Zaten onunla ortak olduğum günden beridir bin pişmanım."

 

" Bir zamanlar iş ortağındı yani?" Huzursuzca soluklanarak cevap verdi. "Onun gibi bir şey. "

 

Ellerini beline yaslayarak bir süre yere bakarken mahsunca bana döndü. Sanki bir kabahat işlemiş gibi bakıyordu.

 

" Hadi içeri geçelim."Belimden tutup kendine çekerken pek ikiletmeden onunla beraber yürüdüm.

 

Fakat aklımda takılı kalan tek şey vardı. Kara'nın dedikleri. Savaş'ın göründüğü gibi biri olmadığını söylemesi. Ne demek istemişti ki bu adam? Bunu neden söyledi?

 

Savaş, adamı gözünü kırpmadan vurmuştu. Eğer onu durdurmasaydım, bir el daha sıkıp öldürecekti resmen. Bu beni korkutmuştu. Savaş'ın Kara ile nasıl bir geçmişleri olabilir ki?

 

Kafamdaki soru işaretleriyle beraber içeri girip, merdivenlerden çıkarak salona girdik. Salona girdiğimizde ev ahalisinden sadece Gülsüm ve Esra vardı.

 

Salona geçip koltuğa oturarak bir süre oturduk. Fakat çok geçmeden Savaş ve Polat abi izin isteyerek çalışma odalarına geçti. Her ne kadar sinirli olsalar da, sakin kalmaya çalışıp işlerini yapmaya çalışacaklardı.

 

Gülsüm'ü görünce aklıma zehir gelmişti. Endişelenmiştim.

Acaba onun bebeğine zarar gelmişmiydi? Sonra bur seyi. Fark ettim. Gülsüm'ü de muayeneye götürmem gerekiyordu. Ama bunu hissettirmem gerekiyordu.

 

Gülsüm ve Esra her şeyden habersiz koltuklarında oturmaya devam ederken, Sahra elindeki tepsiyle kahveleri getirdi. Fakat o an bir şüphe girmeye başlamıştı içime.

 

Olabilir miydi? Bunu o yapmış olabilir miydi? Kim bilir belki de Esma hanım ona bunu da yaptırmıştır. Ama gelinine bunu yapmaz, bundan da eminim. Kendi torununa kıyacak bir kadın değil o. Gülsüm'ü zehirlemesi imkansız. Zaten hâla onun zahirlenip zehirlenmediğini bile bilmiyorum. Ama ya beni? Evet maalesef böyle bir ihtimal vardı. Ne kadar inkar etmek istesem de bu raddeye gelebilir.

 

Ya da Alev yapmıştır belki de, fakat o da odasından hiç çıkmıyor ki! Çıksa da sadece avluya hava almaya çıkıyor. Alevin ortalıkta göründüğü yoktu.

 

Korkarım düşündüğümden zor olacak bunu bulmak.

 

Sahra kahvelerimizi getirirken, istemeyip geri götürmesini istedim. Artık iyice paranoya olmuştum çünkü. Gülsüm ve Esra şaşkınca bana bakakalırken, bende hemen bundan sıyrılmanın bir yolunu bulmaya çalıştım. Çünkü son derece garip davranıyordum.

 

" Ne diyorum biliyor musunuz? Kahveyi dışarda içelim, hem değişiklik olur."

 

Esra Söylediklerimle ellerini çarparken bir an duraksayarak bana baktı.

 

" Ama yenge abimler burdayken gitmemiz doğru mu?"

 

" hım." Diyerek biraz düşünmüş gibi yaptım. Sonra da Esra'ya dönerek gülümsedim. "Haklısın olmaz, ne yapalım biliyor musun? Sen burda kal, ben ve Gülsüm gidelim."

 

Bıkkın bir nefes vererek itiraz eder gibi olduğunda, gülümseyerek konuşmaya devam ettim.

 

" Ee ama! sen okul çıkışında her yere gidebiliyorsun. Biz ise doğru düzgün dışarı bile çıkamıyoruz. Bu seferlik böyle olsun."

 

Esra birazcık düşündükten sonra söylediklerimi haklı buldu. Israr etmekten vazgeçmişti. Odasına gidip film izleyeceğini söyledi.

 

Ben de Savaş'a haber verip dışarı çıkacağımızı söyledim. Biraz işimiz olduğunu, onu halletmemiz gerektiğini söyledim. İşimiz bittikten sonra da bir kahve içmeye gideriz dedim. İlk başta itiraz eder gibi olsa da, " Tamam olur." Diyerek geç gelmememizi tembihledi.

 

" Harika! Sonra görüşürüz." Diyerek dışarı çıktım. Sonra da Gülsüm'ü de yanıma alarak avluya indip dışarı çıktık. O sıra şoför arabanın kapısını açarak bizi bekledi. Bir an duraksadım. Şoförün gelmemesi daha iyiydi sanki.

Savaş'ın şimdilik bir şey öğrenmesi pek uygun değildi çünkü. Kara olayından dolayı öfkesi çok taze olduğu için, uygun bir zaman değildi.

 

" Ben sürerim arabayı. Teşekkür ederim."

 

" Fakat..."

 

" Savaş'a yalnız gitmek istediğimi söylersiniz. Hoşcakalın." Diyerek itiraz etmesine fırsat veremeden arabaya binerek, arkamdan Gülsüm'ün gelmesiyle hemen çalıştırdım.

 

Belki de bundan iyi bir fırsat bulamazdım diye düşünerek Aslı'yı da aradım, eğer müsaitse gelebilirdi.

 

Gülsüm'e de önce bir hastaneye, muayene olmaya gideceğimizi söyledim. Hem bebeğin sağlık durumunun nasıl olduğunu öğrenmiş oluruz, hem de ordan bir kafeye uğrar bir şeyler yeriz dedim.

 

Nihayet hastaneye gelirken, otaparkta bir yere park ederek içeri geçtik. Çok geçmeden Aslı da gelmişti zaten.

 

Gülsüme pek bir şey anlatamadım. Endişelenmesinden korktum. Bu yüzden bunu ondan sakladım.

 

Doktorun kapısına gelirken, derin bir soluk alarak kapıyı tıklattım. Sonra içeri girerek biraz bekledik.

 

Sonra da muayene ederek kan tahlili için enjektörle kan aldı. Bir süre tahlil sonuçlarını bekledik. Ben biraz heyecanlı, biraz da korkuyordum. Umarım sadece bana bulaşmışlardır.

 

Nihayet tahlil sonuçları çıkarken, büyük bir tedirginlikle doktorun yanına gittik. Doktor kağıtları iyice bir inceleyerek son kontrollerini de yaptıktan sonra Gülsüm'e dönerek konuşmaya başladı. " Tahlilleriniz gayet iyi. Hiç bir sorun yok. Hamilelik sürecinin gayet normal ilerliyor."

 

Gülsüm rahat bir nefes alarak bana bakarken ben de gülümseyerek elini sıktım. Sonra da doktora teşekkür ederek ordan ayrıldık. Gittiğimiz hastane başka bir yerdi. Yine o hastaneye gitmemiz akıl karı bir şey değildi zaten. Hele Aslı'nın da bizimle beraber olduğunu düşünecek olursam ordan başka bir hastaneye gitmek en doğru karardı.

 

Gel gelelim şimdi ki konumuza. Gülsüm'ün sonucları temiz çıktığına göre konu sadece benimle ilgiliydi. Fakat bir an düşündüm de, kimse onun hamile olduğunu bilmiyor. Belki de bu yüzden ona hiç bir şey olmadı. Değil mi?

 

Korkarm bu kişiyi acilen bulmam lazımdı. Yoksa Gülsüm'ün de, çocuğunun da hayatı riske altındaydı.

 

Hastaneden saatler sonra en sonunda eve varmış olsak da, bu rahatlığımız çok uzun sürmedi. Çünkü Esma hanımın söylenmesini çekmeye başlamıştık.

 

" Nerde görülmüş kocası evdeyken sokağa çıkıldığı! Nerdesiniz siz!?"

 

Göz devirerek konuşmak için ağzımı açacaktım ki, ben cevap veremeden Gülsüm konuşmuştu.

 

" Ana, sen önce kendi oğluna sahip çık, benim üstüme gül koklayabiliyorsa ne sen ne de oğlun bana hesap soramaz."

 

" Arsız kadın! Sen benimle nasıl konuşursun!"

 

" Bunu benim yerime kumanın yanında olan sen mi söylersin?"

 

" Kimin sana bu cesareti verdiğimi biliyorum ben. Bu yeni gelinle kala kala iyice bozdun kendini!"

 

Ben alayla sırıtarak Esma hanıma bakarken, Gülsüm konuşmasına tüm cesaretiyle devam etti. " Bunu, kendini zina yaparak iyice bozan oğlunuza söyleyin Esma Hanım."

 

Esma ilk başta şoke olmuş şekilde gelinine bakarken,birden öfkelenmişti. " Bana bak gelin! Sen çok..."

 

" Eeh! Yeter! Konuyu kapatın, Esma sende sus artık! Niyetin kavga çıkartmaksa buyur kapı orda! Kafamızı ağrıtmaktan başka bir şey bilmiyorsun."

 

Reyyan ananın konuya dahil olmasıyla şaskınlığım daha çok artarken, bir yandan da Gülsüm'e bakıyordum.

 

Reyyan ana da öfkeyle gelinine bakarken, bende ağzım açık Gülsüm'e bakıyordum. O ürkek ve çekingen halinden eser kalmamıştı. Esma hanımdam artık çekinmiyordu.

 

Gülsüm öfkeyle odasına çıkarken, bende arkasından gittim tabii. Hâla şaşkınlığımı üstümden atamamış halde.

 

Gülsüm kapıyı öfkeyle çarparken, bir an gözlerimi kısarak yutkundum. Yanına gitmekle gitmemek arasında gidip gelmiştim. Fakat onu yalnız bırakmaman gerektiğine karar verdim.

 

Derim bir soluk alarak kapıyı tıklattım. Gülsüm burnundan soluyarak yatağında oturuyordu. Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordu.

 

Bu haline daha fazla tanık olmak istemeyerek yanına oturarak konuşmaya başladım.

 

" Yeter Gülsüm, yazık ediyorsun kendine. Hem bak hamilesin sen, üzülmemen gerekiyor toparla kendini lütfen."

 

" Elimden değil ki Çilem, Esma annenin bunu yaptığını gördükçe kahroluyorum. Neden bunu yapıyor ki? neden bana bunu yapıyor ki?"

 

Omzunu sıvazlayarak huzursuzca nefes aldım. " Geçecek, bunlar da geçecek."

 

" Umarım." Diyerek hüzünle boynunu büktü. Ben de ona sarılarak rahatlatmaya çalıştım. Bir yandan da omzunu sıvazlayarak teselli etmeye çalıştım. Çok bir etkisi olmasa da...

 

Gelecekte ne olacağını bilmiyordum ama her zamankinden daha temkinli bir hayata geçmem gerektiğini biliyordum. Bu yüzden iki hafta boyunca kızlarla dışarda yemek yedik. Her ne kadar Gülsüm'e bir şey olmamış olsa da bunu riske almak istemiyordum artık.

 

Savaş'ı bulduğum her fırsatta dışarı çıkartmaya çalışıyor, dışarda yemeğe ikna ediyordum.

 

Başbaşa yiyemediğmiz için Savaş'ın bazen canı sıkılsa da yapabileğim bir şey yoktu. Gülsüm'ü de riske atamazdım.

 

Fakat bu bir kaç gün sonra zorlamaya başlamıştı. Çünkü kimse artık dışarda yemek istemiyordu. Dışarda yeme sebebimizi de söyleyememiştim kimseye. En sonunda yine evde yemeğe başladık. Bunun sonuçsuz çıkması bana başka bir çare arattı. O da mutfağa bir dinleyici veya kamera takmaktı. Bu yüzden sabah ilk işim, fırsatını bulduğum an Aslı'yı aramaktı.

 

Bu yüzden o gece erken yatmıştım. Savaş'ın da bu aralar çok sık çalışma odasına gitmesinden dolayı çabuk sıkılıyorum. Bu yüzden erken yatmayı alışkanlık haline getirmiştim.

 

Sabah olur olmaz, kahvaltıdan sonra ilk işim onu aramak oldu. Telefonu açtığı gibi planı söylemeye başladım. Bir kaç odaya dinleyici takmayı önerdiğimde biraz kafası karışmıştı.

 

"Ne?" Diyebildi sadece. Hem de onca söylediğim şeyin arasında.

 

" Dinleme cihazı diyorum. Kimin ne konuştuğunu anlar bir ip ucu buluruz."

 

Bir an kahkaha patlattığında, telefonu kulağımdan uzaklaştırarak biraz bekledim. Sonra da tekrar kulağıma yaklaştırdım.

 

" Sanırsın FBI. Bunlar nerdrn geldi aklına."

 

" Dalga geçmen bittiyse, bana bir kaç tane dinleme cihazı al çabuk."

 

" Pardon, oradan bakınca ajana mı benziyorum?"

 

" Aslı! Konuşturma beni avukatsın sen , muhakkak vardır sende bir şeyler."

 

" Tatlım sen kendinde misin acaba? Kocan Aşiretin en zengin adamı. Benden daha çabuk bulabilirsin. Sen alsana!"

 

" Tatlım ben buralarda bir dinleme cihazı alsam fark edilmezmi sanıyorsun? Ben daha elime almadan Savaş'ın haberi olur."

 

" O kadar mı uzun bu kocanın eli?"

 

" Evet aslı! Şimdi beni çok konuşturma artık dediğimi yap."

 

" Neyse neyse tamam."

 

" Ha bu arada, Beren nasıl? Durumunda bir gelişme var mı?

 

" Valla ne yalan söyliyeyim eskisinden daha iyi görünüyor. Demir ile vakit geçirmek iyi geliyor bu aralar. Tam tahmin ettiğim gibi."

 

" Umarım daha iyi olur."

 

" Eh! Seneye düğünlerine yaparız artık."

 

" Aslı! Beren bu planını öğrense çok kızacak biliyorsun değil mi?"

 

" Kızmaz boşver. Bir de zaten onunla başbaşa kaldığı yok. Sadece ailesi onu arada bir davet ediyor. O da orda olurken sohpet falan edibiliyor o kadar."

 

" Yani ailesi de Beren'i tanıyor artık."

 

" Yani. İdil sık sık davet ediyor onu. Bu yüzden."

 

" Bu işin sonu gerçekten belli gibiymiş."

 

" Aynen öyle. Bence Demir ile iyi bir çift olurlar ya. İkisi de inatçı, ikisi de kafası karışık... "

 

" Neyse, hayırlısı olsun. Şimdi kendi konumuza dönecek olursak. Sen bana bir kaç dinleme cihazı buluyorsun, sonra da buluşuyoruz. Tamam mı?"

 

" Tamam. Ben ararım seni." Diyerek birden kapattı.

 

Saatler sonra da aradı. Tahmin ettiğim gibi bulmuştu. Onun için zor olmadığını biliyordum.

 

Hemen hazırlanarak dışarı çıkıp bir kafede buluştuk.

 

Cihazları masaya indirerek, arkasına yaslanıp kahvesini yudumlarken incelemeye başladım. Sonra da Aslı'ya döndüm.

 

" Aslı şimdi biz bunu nasıl koyacağız asıl soru o. Salona ve mutfağa koymak kolay ama odalar, orası biraz zor olabilir. Alev çok çıkmaz, çıkacağı zamanı bulmalıyım. Bir de Esma hanım var tabii."

 

" Bence şöyle yapalım, Alevin odasına ve mutfağa koyalım. Esma hanım'ın odasına koymayalım. Zaten Alev ve hizmetçilerden bir şey çıkmazsa son çare Esma hanımı takibe alırız. Hem daha fazla kafamz karışmaz. Tabii bir yandan Esma hanıma dikkat ederiz."

 

" Haklısın, en iyisi böyle yapmak. Ama bir de salona koyalım. Esma hanım çoğunlukla oradadır. Bir şey konuşsa duyarız."

 

Aslı sırıtarak sandalyeye yaslandı.

 

" Halimize bak FBI ajanına döndük resmen!"

 

" Aslı, sen avukatsın farkındasın değil mi? Senin bunları az da olsa yaşamışlığın vardır muhakkak!"

 

" Kızım sen kendinde misin? Ben avukatım avukat! Ajan veya polis değil."

 

" Ne bileyim, kanıt toplamak için bunu yaptığını düşünmüşüyordum."

 

Göz devirerek kahvesini yudumlamaya devam etti. Sonra da uzun süre sohpete dalarken, içeri Kara'nın gelmesi ile tedirgin olmuştum. Bir an beni rahatsız edeceğini sansam da, bir kız arkadaşı ile masaya geçtiğini gördüm. Belli ki burada olduğumun farkında değildi.

 

Bende daha fazla onunla aynı ortamda bulunmadan hesabı isteyip çıktım. Aslı da oradan bir müvekkili ile buluşmaya gitti.

 

Ben ise arabayı kenara çekerek bir bankta oturmaya karar verdim. Bunca yaşanılandan çok bunalmıştım ve korkuyordum. Süreçten biraz korkuyordum.

 

Yaşanan olaydan sonra Savaş'ın beni tek başına bırakması zor olmuştu ama onu bir şekilde ikna ettim tek başıma gitmeye. En sonunda yalnız başıma çıkabilmiştim.

 

Benim için endişliydi biliyorum, ama ben de sürekli bir şoförün olmasını sevmiyordum. Bazen yalnız kalmak istiyordum çünkü.

 

Parkın bankasında otururken derin düşüncelere dalmıştım. Durgundum.

 

Sonra düşüncelerden sıyrılmamı sağlayan küçük bir çocuk oldu.

 

" Peçete alırmısınız abla?"

 

Kendime geldiğimde, şaşkınca çocuğa bakarak hemen toparlandım. Çocuk ise hâla bana bakarak peçeteyi uzattı. Huzurlu bir gülümseme ile karşılık verdim.

 

" Kaç tane peçete var sende?"

 

Çocuk paketleri saymaya başlayıp tekrar bana döndü.

 

"40 tane var abla."

 

" Tamam o zaman, bana hepsini ver." Çocuk şaşkınca bakakalmıştı.

 

" Gerçekten... mi?"

 

" Evet gerçekten, ver bakalım." Çocuğun gözleri parlıyordu mutluluktan. Bu kadar sevineceğini tahmin etmemiştim.

 

" Adın ne bu arada senin?"

 

" Uraz abla."

 

" Uraz, al bakalım şunu."

 

" Ama bu çok fazla!"

 

Çocuk şaşkınca tepki verirken, cevap verdi.

 

" Al sen, diğerleri ile bir şeyler alırsın kendine." Çocuk mutluluktan uçacaksın sanki. Ne yapacağını saşırmıştı.

 

" Uraz, nerde yaşıyorsun sen?"

 

" şu ileride ki köşede." Köşeye bakarak biraz incelerken tekrar ona döndüm.

 

" Canım, sen niye çalışıyorsun? Baban çalışmıyor mu?"

 

Bunu sorduğumu pişman olmuştum o an. Boynu bükük kalmıştı çocuğun.

 

" Babam ben küçükken ölmüş. Ben bakıyorum anama."

 

Ben şaşkınlıkla bakakalmıştım. Bu küçücük yaşıyla neler sırtlanmıştı böyle.

 

" Hadi, beni sizin eve götür. Misafir kabul edersiniz, öyle değil mi?"

 

" Tabii!" Diye heyecanla cevap vererek önden yürüdüm. Ben de ona eşlik ederek peşinden gittim.

 

Çocuk 10 yaşlarında gibi duruyordu. Bu yaşta çocuğun yeri okul olmalıydı sokaklar değil. Gerçi kim bilir, belki okula gidiyordur. Yaani...umarım.

 

Sokak arasına giderken, topraktan ve kilden yapılan bir ev bizi karşıladı.

Ev harabe ve çok eski gibi görünüyordu.

 

" Siz burada mı yaşıyorsunuz?"

 

" Evet abla"

 

" Bana Çilem de istersen, adım Çilem."

 

" Tamam Çilem abla."

 

Ben bu konuşmasına gülerken, o da önden kapıyı açarak kenara geçti.

Evin hali dışardan da beterdi ve biraz kokuyordu. Bir insan nasıl yaşayabilir böyle bir yerde. Gerçekten insanlığımız içler acısıymış. Bir Allah'ın kulu hiç yardım etmeye çalışmadı bu insanlara?

 

Huzursuzca içeri geçerken, Uraz bir bardak su getirip bana verdi. Kadın ise uzandığı yataktan kendini zar zor toparlayarak kalkmaya çalıştı.

 

" Lütfen! Kalkmayın zaten iyi görünmüyorsunuz, Dinlenin siz."

 

Kadının bu haline çok üzülmüştüm. Kimse bu duruma düşmeye hak etmiyor. Hiç kimse.

 

Komşuları her ne kadar yemek getirip yardım etmiş gibi gözükse de, bu yeterli olmuyora benziyor. Dulluk maaşı alabilirdi ama annesinin okuma yazması olmadığı için ve hiç bir şey bilmediğinden destek alamıyordu. Zaten kadın kendisi de çalışamıyordu.

Fakat bu durum böyle devam edemezdi.

 

" Uraz kalk bakalım, seninle bir yere gideceğiz." Annesi endişeyle nereye gideceğimizi sorarken bende merak etmemesini söylemeye çalıştım. Sadece biraz yardımda ihtiyacım olduğunu söylemeye çalıştım.

 

Kadın el mecbur kabul ederek tekrar uzanırken bir yandan da tedirgin olmuştu. " Merak etmeyin. Çocuğunuzu yormayacağım."

 

Acıyla gülümsemişti sadece. Ona zarar vereceğimi düşünmüş olabilir. Bu yüzden de benden korkmuş olabilir. Fakat istese de fazla ileri gidemiyordu ki. Çocuğun gözü önünde çocukları kaçırılma elinden bir şey gelmeyecek haldeydi.

 

Oğlunun akıllı ve temkinli biri olduğunu düşünmüş olacak ki çok itiraz etmedi. Zaten öyle biri gibi görünüyordu. Fırıldak, zeki bir tipi vardı.

 

Elimden tutarak dışarı doğru yürürken heyecanlı ve mutlu gibiydi. Bir çocuğa göre de fazla cesurdu. Her ne kadar daha az önce tanıştığı bir kadın olsam da güveniyordu.

 

Arabanın önüne gelirken, arka kapıyı açarak içeri girmesini bekledim. Önce bir an fikir değiştirmiş gibi olsa da, derin bir soluk alarak arkaya geçti. Ben de şoför koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdım. Çocuk yol boyunca pencere kenarından dışarı izlerken ben ise arada konuşarak onu rahatlatmaya çalıştım. Yavaş yavaş açılırken, bir süre sonra artık kıkırdıyarak konuşmaya başlamıştı. Onu mutlu görmek beni daha çok heyecanlandırmıştı. İçim içime sığmıyor sanki. Onun mutluluğu her şeye değerdi sanki.

 

Arabayı sola kırarak düzgün bir yer bularak park ederek dışarı çıktım. Uraz da ardımda çıkarak etrafına bakmaya başlamıştı. Şaşkın ve heyecanlıydı.

 

" Eveeet, biraz alışveriş yapalım!"

 

" Gerçekten mi?"

 

" Evet."

 

"Eşyaları taşımam için mi getirdin beni?"

 

Belki de bu şekilde onu çalıştırıp yevmiye vereceğimi düşündü.

 

" İçeri geçelim mi?"

 

" Olur." Diyerek heyecanla yürüdü. Sanırım güzel şeyler görmek bile yetiyordu ona.

 

Alışveriş mağazasına girip dolaşmaya başlarken, Uraz gözlerine hâla inanamıyordu. Heyecanla ve merakla eşyalara bakıyordu.

 

Ben yağdı, Şekerdi, makarnaydı... yani kısacası bütün temel ihtiyaçları aldım. Onları taşımak için ısrar etse de çok izin vermedim. Sadece hafif şeyleri eline verdim.

 

Oradan çıkarak arabaya geçip, bu sefer de mağazaya gittik.

 

Eşyalar arabada kalmaya devam ederken, Uraz'la beraber girişe doğru yürüyerek içeri geçtik.

 

" Merhaba, çocuklara uygun kıyafetler bakıyordum da..."

 

" Tabi buyrun."

 

Biz mağazayı gezmeye başlarken, Uraz'a göre kıyafetler bakmaya başladım. Kazaktan tut, mantoya kadar pek çok şey aldım. Uraz her ne kadar itiraz edip, bunları kabul etmek istemese de ben aldığım bedenlere bakıp diğer kıyafetlere bakarak bir kaç parça eşya aldı. Annesine ve küçük kardeşlerine göre de bir şeyler buldum.

 

Ellerimiz bir sürü paketlerle dolmuştu. Çocuk sevinçli ve heyecanlıydı. Ben daha da mutluydum. Elimden bir şey geldikçe daha çok huzur dolu oluyordum.

 

Bunca alışverişi yaptıktan sonra, oyuncakçıya gitmesek olmazdı tabii. Nihayetin de oyuncakçıya da gittik. Çekinerek baktığı oyuncakları zar zor aldırdım. Kız kardeşlerine de oyuncak bebek, peluş oyuncak bakındım. O sırada Uraz çekingen sesiyle benimle konuştu.

 

" Bunu da alırmıyız? Kardeşim bez bebek çok sever de."

 

Huzurla gülümsedim. Bunu istemesine ne kadar çok sevindiğim kelimelerle anlatamam. Kalbimde zafer dansı yapıyordum resmen. Onun güvenini kazanmıştır artık.

 

" Olur, alırız canım"

 

Bebeği alıp gülümseyerek bakarken, hüzünlü oyuncağa sarıldı. Sonra yani.a yaklaşarak bana sarıldı. Bir an şaşkınlıkla bakakalmıştım. Bunu beklemiyordum.

 

Diz çekerek yanaklarından öperek sıkıca sarıldım. İçimde bir şeyler yeşermişti sanki. Kalbim küt küt atıyordu. Küçük bir canı sevindirmek ne kadar güzel bir duyguydu böyle. Bu başka bir seviye. Başka bir şey...

 

Bir süre sonra sarılmamıza son verip yanağından sıkarak ayağa kalktım. "Hadi bakalım. Artık gitme vakti."

 

Ellerimiz tamamen dolarken, eşyaları arabaya zar zor sığdırabilmiştik.

 

Biz eve dönerken, çocuklar ve kadın çok şasırmıştı. Çocuklar bizim mi diye sorguluyordu tereddütle. Ben tabii ki sizin dediğimde sevinçle birbirine baktılar. Kadın isesevinç gözyaşları dökmeye başlamıştı. Yanına oturup elini sikarak gülümsedim. " Her sey iyi olacak abla. Merak etme. Allah'ın hiç bir yerde bitmez."

 

" Allah senden razı olsun kuzum. Beni nasıl bir şey verdin hayal bile edemezsin."

 

" Öyle demeyin. Bu her insanın, normal ihtiyacı. Olması gereken bu."

 

Kadın yine sevinçten ağlamaya başladı. O kadar çok yokluk yaşamış ki, bu onun bir mucize gibiydi. Çocuklarına da öyle mahur bakıyordu ki. Kendi insanlığımdan utandım.

 

Biraz daha oturmaya devam ederken, çocuklar yeni oyuncaklarıyla oynamaya başlıyordu. Onların nesesi eve huzur veriyordu.

 

Ben çocukların sevincini izlemeye huzurla devam ederken, birden kadın ağır bir şekilde öksürmeye başladı. Ben endişeyle yanına yaklaştığında, kan kusuyordu resmen. İç çekerek bir an şok olurken, hemen toparlanıp onu ayağa kaldırmaya çalışarak arabaya bindirdim. Sonra hemen çocukları da arabaya bindirerek hastaneye doğru sürdüm.

 

Nihayet hastaneye gelip içeri geçtikten bir süre sonra doktor bey kadını muayene ederek yanımıza geldi.

 

" Doktor bey nesi var?"

 

" Zatüre olmuş"

 

Ben endişeyle elimi ağzıma alırken, çocukların kantin de olmasına şükrettim. Hemşireler yardımcı olabilmiş sağolsun.

 

" Peki iyileşecek mi?"

 

Elindeki reçeteyi uzatıp cevap verdi.

 

" Bu ilaçları düzenli olarak kullansın sonra tekrar bir bakarız durumuna."

 

" Tamam, teşekkürler doktor bey."

 

Doktir gittiğinde, kadınin odasına doğru yürüyerek içeri geçtim. İçeri geçtiğimde kadın uyuyordu. Sanırım gücü artık kalmamıştı.

 

Ağh! Bunca zaman nasıl dayanmıştı böyle.

 

Endişeyle kadına bakarken, birden çocuklar hemşire ile içeri geçti.ben de hemen kendimi toparlamaya çalıştım.

 

" Sessiz olun, anneniz biraz dinlensin."

 

Üç küçük çocuk yatağın kenarında oturmuş, endişeyle annelerini izliyordu.

 

" Merak etmeyin iyi olacak. İlaç da yazdı doktor amca, bir kaç hafta ya iyileşir."

 

Sarı saçları ile tam bir prensesi andıran küçük kız, yanıma yaklaşıp bana sarılmaya çalışmıştı çekince. Sığınmaya güvenli bir kol arıyordu sanki. Hüzünle yanıma yaklaştırarak kucağıma aldım sıkıca sarıldım.

 

Diğer kız kardeşi ise yatağın kenarında oturmuş, annesinin ellerini tutuyordu sıkıca.

 

Belki bir yabancıydım ama şimdiden bir bağımızın oluştuğunu görebiliyordum.

 

Hüzünle nefes alarak, küçük kızı kucağımdan yavaşça indirip dışarı çıktım. Sonra muhasebe bölümüne gidip, masrafları ödemeye çalıştım. Kadına nakiti uzatırken, arkama baktığını fark ettim. Arkama baktığını fark ettiğimde merakla ben de arkama baktım.

 

" Naber güzelim?"

 

Merakım, şaşkınlığa dönüşürken. Gülümseyerek Savaş'a baktım.

 

" Savaş, senin ne işin var burda?"

 

" Asıl senin ne işin var. Ne yapıyorsun burada?" Gayet sakince ve profesyonelce soruyordu.

 

" Bir kadını getirdim, rahatsızlanmıştı."

 

" Hım. Peki kim bu kadın?"

 

Hüzünle Savaş'a bakarak konuyu baştan anlattım. Mendil satmasından tut, hastaneye gelişimize kadar her şeyi anlattım. Sonra da asıl benim merak ettiğim soruyu sordum.

 

" Şimdi, benim burada olduğumu nerden biliyorsun?"

 

" Denk geldi diyelim."

 

Kollarımı bağlayarak, tek kaşım havada cevap verdim.

 

" Beni takip ettirdin, değil mi?"

 

Savaş, sessiz kalınca bıkkınlıkla cevap verdim.

 

" Ne gerek var buna!"

 

" Güzelim, o adamın senin etrafında dolanmasını istemiyorum."

 

Pek bir şey demedim. Sadece olumsuzca baş salladım.

 

" Ee çocuklar nerde."

 

"İçerde, annelerinin yanında Savaş"

 

" Hım?"

 

" Evlerini bir görsen harabe olmuş resmen.. sen yardım edersin değil mi? Güzel bir yere yerleşirler, hem çocuklar da okula gider. Kadın kendini toparladığında iş de verirsin. Hı ne dersin? Olur mu?"

 

Ben sözünu bitirdiğimde, Savaş'ın bana düşünceli bir şekilde baktığını sonradan fark ettim. Sanırım biraz fazla heyecanlanmıştım.

 

Ciddiyetini hiç bozmadan, bana yaklaşıp başımdan hafifçe öptü.

 

" Sen ne güzel bir kadınsın böyle."

 

Huzurla gülümseyebilmiştim sadece. Bunu ondan duymak çok daha güzeldi.

Tekrar bana dönerek kadının odasını tarif etmemi istedi. Ben de önden yürüyerek odaya doğru ilerledim. Biz yavaş yavaş yürürken, belime sarılarak konuşmaya devam etti.

 

" Dediklerine göre bayağa alışveriş yapmışsın. Ki senin kendine bile bu kadar alışveriş yaptığına pek şahit olmadım açıkçası."

 

" Bilmem, kendime alışveriş yapmaya pek fırsatım olmuyordur herhalde. Ondandır"

 

Kıkırdayarak başımdan öpüp yürüemeye devam etti. Kadını,bir kaç gün kalacağı bir otele yerleştirip evin tamiratını yaptırmayı düşünüyormuş.

Çünkü ikimiz de biliyoruz ki, konağa gelse, Esma hanım onları rahatsız edecekti. Bu yüzden buna karar vermişti.

 

İlaçlarını da gittiği otele gönderdikten sonra eve geçtik.

 

Savaş bir süre sonra biraz soluklanıp banyoya geçerken, ben de hemen çantamdaki çipleri çıkartarak önce salonun alt masasına yapıştırdım. Hâla kimse inmemişti neyse ki.

 

Mutfağa da bulduğum ilk fırsatta koyduktan sonra, bir Alevin ki kalmıştı sadece. Neyse ki bir süre önce çıkmıştı da, içeri geçip yerleştirecek yer aramaya başladım.

 

Çekmecelerden birini açıp tabanına koymayı düşündüm. Asla fark etmezdi.

 

Çekmecenin içinde, uzak bir köşede nihayet bir yer buldum. Fakat çipi taktıktan sonra tam çekmeceyi kapatacaktım ki, bir akrep desenini fark etmemle birden durdum.

 

Şaşkınlıkla ve tereddütle elime alıp kendime yaklaştırırken, kafamda bir ton soruyla bakakaldım. Dehşete düşmüştüm resmen. Bu kadın...neden...

 

Kafam karışmıştı. Bu akrep arması... bir tesadüf olamazdı.

 

 

Loading...
0%