@maviay_63
|
Sevgili güzel okurlarım, bir yandan doğu Türkistan'daki zulüm konuşulurken bir yandan da Filistindeki durumlar gün geçtikçe daha çok kötüleşiyor. Çocukları ve sivilleri hiç acımadan katleden bir gurup siyonist var. Bu zulme susmayın, boykota devam edin lütfen. Filistinde çocuklar kardeşlerinin ve ebeveynlerinin bölünmüş parçalarını taşıyorlar. Kadınlara ve kız çocuklarına t*cavüz ediyorlar, hem de bir fetva olarak yayarak. Lütfen susmayın. Doğu Türkistan için de elinizden geldiğince boykot yapmaya çalışın lütfen. Biz birbirimize sahip çıkmazsak kimse bize sahip çıkmaz. Hiçkimse... Doğu Türkistan'daki genç kızları Çinli erkeklerle evlendirmeye zorluyorlar. Oradaki çocuklarımızı da ailelerinden kopararak zorla kamplara yerleştiriyorlar. Aile kavramı denen şeyde ortada kalmadı. Bizim çocuklarımız, bizim insanlarımız orada yetim kaldı. Şehit çocuklarımıza sahip çıktığımız gibi doğu Türkistan'daki çocuklarına da sahip çıkmamız gerekiyor halbuki. Onlar da bizim soydaşlarımız, onlar da bizim insanımız çocuklarımız. Bu vatanın çocukları.
Doğu Türkistan ve Filistin için ses ver. Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter. Malcolm X...
💙💙💙
Test paketini elime alırken yutkunamadan edemedim. Böyle bir ihtimal vardı çünkü.
Son zamanlarda fazla kusuyordum ki ilk başta mide rahatsızlığı yaşadığımı düşündüm. Fakat olabilir. Belki...
Derin bir nefes alarak kapıyı ardımdan kapattım.
Sanırım yavaş yavaş bir umut beslemeye başlamıştım.
......
Test çubuğunda çizgilerin çıkmasını beklemeye başlarken ellerim ayaklarım titriyordu heyecandan. Bu kadar ani olabileceğini beklemiyordum. Gerçi yanılıyor da olabilirim.
Heyecanla lavabo tezgahının kenarında duran test çubuğuna bakmaya devam etti. Derken bir çizgi çıkmıştı bile. Fakat ikincisi de lazımdı bana.
" Hadi, bana bir çizgi daha göster."
Ayağımı sabırsızca sallayarak sonucu beklemeye devam ettim. Fakat çizgi çıkmadı.
Bir süre sonra sonuçsuz çıkmıştı. Hayal kırıklığıyla soluklanarak çubuğu kenara indirdim. Sanırım fazla umutlanmıştım.
Arkamı dönüp yüzümü yıkıyarak derin bir nefes aldım. " Sorun değil Çilem. Sorun değil."
Derken birden istemsizce çubuğu koyduğum yere baktım. Bu sefer ikinci çizgiyi gördüğümde, gözlerimi ovuşturmaya çalıştırarak tekrar çizgiye baktım.
Bu gerçek miydi? Az önce ikinci çizgi çıkmıştı değil mi? Yanlış görmedim ben değil mi?
" Çift çizgi! Çift çizgi çıktı!"
Yerimde zıplayarak sevinç çığlığı atmaya başlamıştım. Bunu fark ederken de hemen ağzımı kapatarak sakin olmaya çalıştım.
" Hamileyim. Hamileyim!"
Etrafımda birden volta atmaya çalışırken olayı hazmetmeye çalıştım.
" Tamam, önce derin bir nefes al Çilem. Tekrar bir bakayım doğru mu bakmışım."
Tekrar çizgiye döndüğümde elimi yumruk yapıp sallayarak içimden sevinç çığlığı atmaya çalıştım.
" Evet, doğru görmüşüm. Bunu hemen Savaş'a söylemem lazım."
Banyonun kapısını açarak hızla salona indiğimde, korkuluklara tutunarak düşmemek için dikkat etmeye çalıştım. O sırada Savaş, vitrinin içinden içki çıkarmaya kalkıyordu. Bunu görünce sevincimi unutup çatık kaşlarımla Savaş'a bakmaya başladım tabii.
Savaş ise geldiğimi fark edince bana bakmaya korkarak yutkunabildi sadece. " Savaş?"
" Efendim?"
" Elindeki ne oluyor acaba canım?"
Bir an Tekrar şişeye bakarak tekrar bana döndü. " Hı? Bu mu?"
" Evet o!"
" Öyle bir bardak içeyim dedim. Uzun zamandır içmemiştim."
Şişeyi doldururken tek kaşım havada sinirle yanına gittim. O ise haylaz gülümsemesiyle bana uzatmaya çalıştı.
" Sen de içmez misin Güzelim? Bugünlük sözümüzü erteleyebiliriz. Ne dersin?"
Bardağı bana uzatmış halde bakarken ben ise kollarımı bağlı bir şekile ona bakmaya devam ettim. Tabii bu sabit tavrım herşeyi açıklıyordu.
Bunun bir çıkar yolu olmayacağını anladığında usulca yanıma gelerek belime sarılıp yakınlaşmaya başladı.
"Hem biliyor musun? Ben senin sarhoş halini çok merak ediyorum. Acaba neler yaparsın?" Kendine daha çok çekerek devam etti. " Neler söylersin? Nasıl görünürsün... Merak etmiyor değilim."
Başımı iki yana sallayarak Tekrar uzatılan bardağı geri itmeye çalıştım.
" Bana zarar veren, bize zarar veren hiç bir şeyi yakınımızda barındırma Savaş. Lütfen. "
Savaş boynunu eğerek derin bir nefes aldı. Sonra da beni kendine yaklaştırıl bu sefer başımdan derin bir nefes alarak öptü.
" Bırakacağıma dair söz verdiğimi biliyorum. Sadece son bir kez içmek istemiştim."
" Vtrini boşaltmamız gerektiğini biliyorsun değil mi?"
" Hıhım." Dedi dudakları hâla şakağımdayken. " Ve bir daha ağzına sürmeyeceğini de biliyorsun öyle değil mi?"
Yine " Hıhım." Diye mırıldanarak cevap verirken fırsat bu fırsat deyip hamileliği ortaya atmaya çalıştım.
" Hem hamile bir kadına içki ikram etmek hiç etik de değil."
Bozuk plak gibi yine " Hıhım." Diye cevap verirken durumu kavraması uzun sürmüştü.
Çok geçmeden dudakları şakağımdan ayrılırken, kapalı gözlerini hayretle açarak yavaşça bana bakmaya çalıştı.
" Sen ne dedin az önce?"
Heyecanla yanaklarını avuçlayarak anlımı anlısına yasladım. " Baba oluyorsun koca adam. Tebrik ederim."
Savaş'ın şaşkın yüzü gülümsemeye dönüşürken, sevinçten havalara uçacak gibi bakıyordu. Ki öyle de oldu.
Birden bire bana sarılarak kucağına alıp "Allah be!" Diyerek sevinç çığlıkları atmaya başladı. Sonra da heyecanla konuşmaya devam etti.
" Baba oluyorum be, Baba! "
Beni etrafında döndürürken bardağın düşmesini hiçbirimiz önemsememiştik. Ya da kırılmasını.
Savaş heyecanla beni etrafında döndürmeye devam ederken, ben ise bir süre sonra dönen başımla ve bulanmak üzere olan midemle kolundan tutarak durdurmaya çalıştım.
" Savaş bıraksan mı artık. Midem bulanıyor çünkü."
Söylediklerimi yeni duymuş gibi duraksayarak yavaşça yere bırakırken hâla benden kopamamıştı.
Ben ise ayaklarım yere değerken bir yandan deli gibi dönen başımı ve bulanmaya ramak kalan midemi tutmaya çalıştım. Bir an dengemi kaybederken, omzuna yaslanarak ayakta durmaya çalıştım.
Baş dönmem yavaş yavaş azalırken, Savaş önce omzumdan tutarak bedenimi, sonra da yanaklarımı avuçlayarak yüzümü süzmeye başladı. şaşkınlığını hâla atamamış gibiydi.
"Doğru mu bu? Gerçek mi yani?"
" Evet ama..."
" Ama?" Diye tekrarladı meraklı bir edayla.
" Ama az önce gösterdiğim çubukla yaptırdım. Kesin olmayabilir."
Bir an teste bakarken tekrar bana döndü. " Hastaneye gidelim. Orada kesinleşir."
Kolumdan tutarak yürümeye çalışırken, hemen kendimi geri çekerek artık durdurmaya çalıştım.
" Savaş bir dur! Şimdi saati değil."
Birden duraksayarak şaşkınca bana baktığında, derin bir nefes alarak cevap verdim. " Bu gece sadece bunun sevincini yaşasak olmaz mı? Eninde sonunda hastaneye gideceğiz zaten."
Tekrar yanıma yaklaşarak huzurla gülümseyerek şakağımdan uzunca öptü. " Nasıl istersen öyle olsun Güzelim."
Başını hafifçe eğip karnıma dokunarak bir an yutkundu. " Düşüncesi bile çok güzel be."
Bu tatlı haline gülumseyerek bir yanağını avuçlayıp diğer yanağını usulca öptüm. "Evet. Hem de çok."
Gülümseyerek usulca belime sarıldığında, ben de boynuna sarılarak derin bir nefes aldım.
Hâla içindeki mutluluğu saklayamayan Savaş, son kez belimden tutarak kaldırıp etrafında döndürken fazla uzatmadan bir süre sonra tekrar yere indirdi.
" Bugün çok daha güzel bir gece olmaya başlıyor. "
Yanağını sıkarak gülümsedim. " Evet. Biliyorum."
Ellerim yine yanaklarını avuçladı. O ise belime sarılarak tekrar başımdan öpüp sarıldı.
" Bu duygunun bir tarifi yok Peri kızı. Sen ve ben anne baba olacağız. Bize ait bir parçamızı büyüteceğiz."
" İnanılmaz bir şey öyle değil mi?"
" Evet!" Dedi çocuksu bir heyecanla. Sonra devam etti. " Bu inanılmaz bir şey."
" Olayın bundan sonrasını düşünmedim. Eee... Peki şimdi ne yapıyoruz?"
" Şimdi ne yapıyoruz biliyor musun? Erkenden odamıza geçiyoruz ve erken uyuyoruz."
Gülümseyerek kırılan bardağa döndüm.
" Tamamdır. O zaman önce senin şu kırdığın bardağı toplayayım öyle gidelim."
Tam eğilmek için dizimi kıracaktım ki, ani bir tepkiyle karşılaştım.
" Hop hop hop! Ne yaptığını sanıyorsun?"
Şaskinca cevap verebildim. " Cam parçalarını toplayayım. Böyle kalmasın."
"Onu bırak sen, acelesi yok. Ben sonra toplarım."
" Tamam." diyerek şaşkınca odaya yönlendirmesiyle yürümeye başladım.
"Bugün güzelce bir dinlen. Yarın aklı selim bakarız duruma."
Belimk daha çok sararak kendine çekti. Merdivenlere doğru yürümeye devam ederken içki olayı çoktan unutulmuşa benziyordu.
" Artık içki içmek yok o zaman. Öyle değil mi?"
" Ne içkisi! Tövbe! Ağzıma sürsem adam değilim."
Bu yasadiği ani değişime şasiridken, bir yandan da seviniyordum. Anlaşılan aklı başına gelmiş gibiydi. " Helal olsun! Böyle devam."
" Senin içme problemin de olmadığına göre olayı kökten çözdük."
"Sence kız mı olur erkek mi?"
" Çilem!" Dedi imi sert bir ses tonuyla. Ben ise dudak ısırarak haylazca gülümsedim.
"Kızma öyle. Tabiki fark etmez. Sadece çok heyecanlıyım."
"Sağlıkla bir kaç ayı atlat, öğreniriz."
Ellerini tutarak gülümsedim. " İlk bebeğimiz. Merak ediyorum haliyle."
Ellerimi öperek usulca kendine çekip sarıldı. " İyi olun da benim için fark etmez."
Gülümseyerek ben de omzunu sarılırken birden beni kucağına alarak merdivenlere doğru yürümeye başladı. Ben tabii neye uğradığımı şaşırmış halde çırpınıyorum.
" Ne yapıyorsun Savaş? İndirsene beni."
"Küçük bebeğimin taşıyorum. Bir problem mi var?"
" Küçük bebeğini ha?"
" Hıhım." Diyerek basamaklara çıkmaya başladı.
Bir süre sonra merdivenin başına geçtikten sonra sola dönerek koridordan odamıza doğru yürümeye başladı. Ben ise durmuyordum.
" Savaş ben kendim yürüyebilirim. Biliyorsun."
" Taşımak isredim. Olaramaz mı?"
" Ayh! Tamam. Ne istersen o olsun."
Diyerek kolumu omzuna yasladım. O ise çok geçmeden odamızın kapısına gelerek kapıyı ayağıyla yavaşça açtı. Sonra da yatağa doğru götürerek usulca bıraktı. Başımı yastığa yasladıktan sonra üstümü örterek başımdan uzunca öptü.
" Şuan o kadar güzel bir gün ki. Hayatımın en güzel ve en değerli iki insanın varlığını kutluyorum."
Dudaklarımı başımdan ayırırken yüzüme bakarak sol yanağımı sevdi. "Aklımın en derin köşelerinde sen varmışsın. Bunu fark etmem uzun zaman aldı sadece."
Örtüyü omuzlarıma serdikten sonra yan tarafa geçerek yanıma uzandı. Sonra da belime tutarak kendine çekti. Yüz yüze birbirimize bakarken bir an kıkırtıya karışık güldüm.
" Hayırdır? Niye gülüyorsun?
" Hastanedeki halimizi hatırladım."
"Ne olmuş hastanedeki halimize?"
" O sıralar senden biraz gıcık almıştım. O zamanlar aklıma geldi."
" Bakışların hiç öyle demiyordu ama."
Bana daha çok yaklaşırken burnumdan öperek tek kaşı havada baktı. " Bana terslendiğin zamanlarda biraz gıcık oluyordum. Ondan canım. Hele vurulduğum an buradan ayrılmadan tahtalı köyü boylayacağımı zannettim. Ama kurban olduğum Allah'ın işi işte. ben burdan ayrılmayı düşünürken şimdi ise bir bebek bekliyorum."
" Bekliyoruz."
Gülümseyerek düzelttim. " Bekliyoruz. "
O da gülımseyerek başını yaslarken, ben ise günün yorgunluğuyla sırt üstü uzanarak yavaş yavaş gözlerimi kapatmaya başladım. Göz kapaklarım ağırkaştıkça uyanık kalmakta zorlanıyordum.
" Kız olursa ben koyayım ismini, erkek olursa da ben koyayım."
" Allah Allah!" Dedi sırıtarak. Fakat gözlerim açılıp kapanırken pek ciddiye alınamıyordum.
" Ne yapalım biliyor musun? Doğduğunda ortak bir karar verelim. İkimizin de beğeneceği bir isim seçeriz. Ne dersin? Sence de daha mantıklı değil mi?"
Yanına yaklaşıp başımı omzuna yaslayarak mahmur bir uykuyla cevap verdim. " Hıhım. Olur. En azından bir anlaşmazlık çıkmaz aramızda."
" Aynen öyle." Diyerek belime sarılıp daha çok kendine çekti. Sonra da başımdan uzunca öperek bir şeyler mırıldanarak başladı. Fakat ben neredeyse bilincimi kaybettiğim için son cümlelerini duyamadan uykuya dalmıştım.
.....
Güneşin gözlerimi kamaştırmasıyla bilincim yerine gelirken, çoktan sabah olduğunu sonradan fark ettim.
Kenara dönerek Savaş'ı yoklamaya koyulurken biraz düşünmeye başladım. "Acaba rüya mı görmüştüm? Dün gece yaşananlar gerçek miydi?" Diye.
Savaş'ın olmadığını anladığımda yerimden doğrularak gözlerimi avuşturup derin bir nefes aldı..
Somra ayağa kalkarak telefonuma bakarken, yanında duran test çubuğuyla birden duraksadım. Sonra da test çubuğuna yöneldim. " Bunun gerçek olduğuna hâla inanamıyorum. Ben hamileyim?"
Çubuğu banyodaki çöpe atarak tekrar odaya gelirken, boy aynasına geçerek bir süre kendime baktım. Sonra da karnımı avuçlayarak yandan bakmaya başladım.
Bir gün karnım şiş halde etrafta dolanacaktım. Göbeğim yavaş yavaş çıkacaktı. Huzular gülümsedim.
"Bu bir mucize değil de ne."
Aynadan karnıma bakmaya devam ederken, rüyamda gördüğüm bir kız aklıma geldi. Siyah saçları ve yeşil gözleriyle son derece güzel görünen bu kız bana bakarken son derece şaşkındı. Benim kim olduğuma dair bir fikri yok gibiydi. Benim de öyle tabii.
Korkak adımlarla bana doğru yürürken bir an duraksayarak gülümsemişti. Sonra da el sallayarak arkasını dönerek cekip gitmişti. O da benim gibi nerde olduğunu bilmiyor gibiydi.
Sonra başka bir kız belirdi. Sanki masada bir şeyler yazıyordu. Heyecanlı ve umutlu görünüyordu. Yanına giderek telefonunda yazdıklarına göz atmaya çalıştım. Sonra bir baktım ki benim hikayemi yazıyordu. Tam da dün geceki hamilelik haberimi yazıyordu. Gözlerim dehşetle açılmıştı bir anda.
Korkuyla gözlerimi kıza çevirirken kız ise sanki bir ürperti hissetmiş gibi benim olduğum tarafa baktı. Sanki bir ruh gibi görünmezdim. Beni fark etmedi.
Kız, beyaz tenli hafif balık etli ve kumral saçlı bir kızdı. Gözleri de koyu kahve tonlarında güzel bir kızdı. Fakat özgüvensiz görünüyordu. Tıpkı...tıpkı benim gibi.
Gözlerim yine aynayı bulurken sirkelendim. Sonra da saçlarımı açarak elime tarağı alıp taramaya başladım. Tararken de düşünmeye devam ettim.
Acaba benim hikayemi yazan birileri olabilir miydi? Biz de bir hikayeden ibaret olabilir miydik?
Gerçi yaşadığım bu hayat gerçek görünüyor kabul. Fakat okuduğumuz romanlardaki karakterler bile yazıldığını fark etmezken bizim fark etmemiz nasıl mümkün olabilir ki?
Alayla güldüm. " Biri benim hikayemi yazacak ha! Daha neler!" Diye söylenerek dışarı çıktım. Topuzla başladığım saçımın kenarlarına son kez toparlayarak dışarı çıkıp koridora geçtim. Hâla rüyanın etkisindeyken aklımdan çıkarıp devam etmeye çalıştim. Merdivenlerin önüne gelirken kolluklara tutunarak aşağı indim. O sırada aşağıdan gelen mis gibi kokular beni mest etmişti yavaş yavaş.
" Ooo! Mutfaktan güzel kokular çıkmaya başlamış."
Son basamağı da indikten sonra salona geçerken Savaş'ın yanına geçerek ne pişirdiğine baktım.
" Menemen mi o?" Dedim heyecanla. Omzuna dokunarak biraz daha ocağa yaklaşırken belime sarılarak yanağımdan öpüp işine devam etti.
" Evet menemen." Diyerek gülümseyip devam etti. "Kahvaltıyı çok sevdiğinin farkında olduğum için.c
Gülümseyerek arkamı dönüp tekrar ona baktım. " Krep? O da varmı?"
Bu çocuksu heyecanımla sırıtarak göz devirdi. İlk sözümüm krep olması onu biraz bozmuştu sanırım.
"Yaptım yaptım merak etme. Masaya geç ben de geliyorum."
Yanağından sevinçle öpüp masaya geçerek oturdum. Elimi hevesle avuştururken menemeni de ortaya alarak yanıma geçti.
Benim gözlerim yemeklerde gezerken bir yandan da hepsini yediğim gibi kusmamın gerçeği de var.
" Başla bakalım."
Yandaki çatalı alarak menemeni biraz keserek kendi tabağıma koydum. Sonra da yanına bir kaç tane krep koyarak yavaş yavaş yemeye başladım.
Savaş ise elindeki telefonla uğraşıp bir işlerle meşgul oluyordu
" Ee ne yapacağız? Babamlara söyleyecek miyiz?"
Burda bahsettiğim Osman babamdı. Herhalde o da onu dediğimi anlamıştır.
" Biraz zaman geçsin sonra söyleriz. Şimdilik hemen kahvaltımızı yapıp hastaneye gitmekle yetinelim. "
Karnımı severek devam etti. "Bebeğimizin durumu ne halde bir öğrenelim. Herşey rayına girer."
"Haklısın. İyi fikir."
Gülümseyerek yanağımdan makas alıp göğsünü tekrar masaya çevirirken kahvaltımıza devam ettik.
Sonra da öğlene doğru hastaneye muayeneye gittik. Muayeneleri ve kan almalar bittikten sonra sonuçları beklemeye başladık. Çok geçmeden de sonuçlar çıkmıştı.
Yani evet, hamileydim. Fakat ultrasona giremedim. Doktorun dediğine göre beş ya da altıncı haftaya kadar bir şey görünmezmiş. Olsun, sonuçlardan emin olduk ya, bize bu da yeter.
Güzel sonuçlar nihayet aldıktan sonra dışarı çıktık. Sonra da asansör kapısının önüne gelerek gelmesini bekledik.
Tam o sırada düşünceli halde asansörün düğmesine basarken, omzuna dokunarak kendine getirmeye çalıştım.
" Sevgilim, iyi misin?"
" İyiyim." Elimi tutup öperek tekrar etti. " İyiyim."
Gülümseyerek elini sıkarken asansörün otomatik kapısı açıldı. Biz de içeri girerek birden duvara yaslanıp bıkkınca bir soluk verdik. Tabii bunu aynı anda yapmamızla bir an dumur kalmıştık.
Çok geçmeden etrafı kıkırtılar kaplamıştı. Resmen ikiz gibi hareket etmiştik. Bu halimizi bir süre güldükten sonra ikimiz de sessizleştik. Sadece durumu hazmetme aşamasından çıkmaya çalışıyorduk.
" Bugün inanılmaz bir gün. Baba olacağıma hâla inanamıyorum ben. "
Sessizliği bozan kocamin elini tutarak gülümsedim. " Bambaşka bir hayata adım atmaya başlıyoruz. Herşey güzel olacak. "
Gülümseyerek elimi öperken asansör durdu. Sanırım birileri çağırmıştı.
Asansörün kapısı açılırken, karşımızdaki adamla bir anda korkuyla Savaş'a baktım. Çünkü hâla Savaş'ın sevemediği bir adam olan Baran'ın ta kendisiydi. Kaşlarını çatan Savaş ise her an saldırmaya hazır horoz gibi kabarmaya başlamıştı.
Bak hele bak. Nasıl bakıyor. Sanki karısını öldürmüşler. Bir insan daha dün gördüğü insandan nefret eder mi ya!
"Lavuk?" Dedi dişlerinin arasında sinirle ve sert gerginlikle bana bakarken.
Baran beni görünce şaşkınca gülümsemişti birden. O da bizi beklemiyordu sanırım.
" Merhaba."
Savaş büyüyen göz bebekleriyle bana bakarken koluna sarılarak cevap verdim. "Merhaba."
" Hangi rüzgar attı sizi buraya?"
Savaş'a bakarak devam etti. " Bir sıkıntı yoktur inşallah."
" Özel. Yani seni ilgilendirmiyor."
Savaş'ın sert tepkisiyle, tek kaşı havada sert bir bakış atarken Baran, ne olacağına dair artık korkularım oluşmaya başlamıştı. Çünkü Baran da artık bu duruma sıkılmış gibi bakıyordu.
"Bu kadar sert tepki vermene gerek yok. İnsan gibi bir şey sorduk."
Savaş tam bir adım atıp hareketlenecek ki ışıklar birden bire açılıp kapanmaya başladı. Ben neler olduğunu şaşırırken, Savaş ise hemen bana sarılarak etrafına temkinli ve korkuyla bakmaya başladı.
Sonra asansör birden dururken, ışıklar da artık kapanmıştı. Gözgözü görmüyordu. Nefesler tutulmuş korkuyla ne olacağını bekliyorduk.
Allah'ım, hadi ışıkların gitmesini anlarım, asansörün de durmasını da anlarım. Fakat Baran'ın da burada olması şart mıydı? Ben şimdi bu küçücük alanda bu adamı nasıl sakin tutacağım. Resmen ateşle barut ortasında kalakaldım ben ya. Baran da pek sakin bir tip değil zaten. Damarına basıldı mı tutabilene aşk olsun.
" Çilem sen iyi misin?"
" Hay ben senin Çilemine..."
Baran'ın sorusuyla söylendiğinde, kolunu cimcikleyerek susturmaya çalıştım. Zaten karanlık, göz gözü görmüyor. Saldırırsa göremeyeceğim. Bu yüzden kolunu sarıldım ben de.
Neyseki bunu kısık ses söylemişti.
" İyiyim ben Baran, merak etme. Sen iyi misin?"
Bu sefer Savaş kolumu sardığı omzunu sıkarak cimdiklemeye çalıştı. Çok acıtmasa da sinirli olduğu belliydi.
Neyse biz Savaşla iç savaşımız verirken, nihayet birileri telefonun ışığını açmayı akıl edebilmişti. Baran ışığı tepeye yansıtarak bize bakarken ben ise yutkunarak etrafıma baktım.
" Sanırım bir süre burada kalacak gibi görünüyoruz."
" Tövbe de la..." Yine kolunu cimdikleyerek susturmaya çalışırken, Savaş bu sefer kolumu tutarak yavaşça aşağı çekti. Artık yapma der gibi sinirli bakışlarını da doğrulturken, yutkunarak geri çekilmekten başka bir şey yapamadım.
" Umarım bir an önce hallederler."
" Senin bir ara kapalı alan fobin vardı. Yine nüksetmez umarım."
" Hayır. Onu atlatalı çok oldu. "
" Umarım öyledir."
" Sen ne diye geldin buraya?"
Bunu ben sormadım. Bizzat kocamın kendisi sormuştu. Tabii haliyle ağzım açık bakakalmakla yetindim. Durmuyordu. Kesinlikle durmuyordu.
" Önemli bir şey değil. Kardeşimin kan tahlilleri için gelmiştim."
" Çok önemli bir şey yoktur. Değil mi?"
" Kötü bir şey yok Çilek kız. Merak etme. Sadece biraz soğuk almış.
Asansörün ışıkları açılır açılmaz Savaş'ın, Baran'ın yakasına yapışması olayı daha da çıkılmaz bir hâle soktu.
Şaşkınlığımı bir kenara bırakarak, hemen Savaş'ın omzunu tutarak geri çekmeye çalıştım.
Birden bire ne oldu da bu böyle parladı yine!
" Sana bir daha Karıma o isimle seslenmeyeceksin demedim mi?"
Çilek kıza kizdığını yeni hatırlamış gibi kafama vurarak çekiştirmeye devam ettim. Baran ise artık sinirlenmişti. Savaş'ın karnına birden yumruk atarak etkisiz hâle getirmeye çalıştı. Savaş biraz yalpalamış gibi karnına dokunurken Baran da hemen yakasına yapıştı.
Tabii ben anlık cığlıkla ağzımı kapatmakla yetinmiştim sadece.
" Sen çok oldun artık! Salak saçma kıskançlığınla gına geldin!"
" Savaş Allah aşkına dur. Bak korkutuyorsunuz beni."
Omzunu tutarak ayırmaya çalışırken gözlerim dolmaya başlamıştı.
" Seni sevmedim lan! Sevmedim! Var mı diyeceğin!"
Bu böyle olmayacak belliydi. Başka bir şey bulmalıydım, derken haylazca bir fikir geldi aklıma. Doğru değil ama, yapmak zorundayım.
"Savaş! Savaş!"
Yalandan birden karnımı tutarak duvara yaslandım. Sonra da dizlerimi bükerek çığlık atmaya devam ettim. O sıra ikisi de kavgalarını unutup başıma üşüşmüştü bile. Fakat tartışmalarının son bulduğu söylenemezdi.
" Ambulansı ara çabuk."
" Ambulans. Oğlum zaten hastanedeyiz ya!"
" Bana cevap verme lan! Ne bileyim ben!"
" Lan oğlum bu durumda bile..."
" Lafınızı balla bölüyorum ama, burda ölmek üzereyim ben!"
Evet bu aşırı tepkim artık onları da ikna etmiştir herhalde. Bu halimde bile tartışıyorlarsa daha inandırıcı olmaktan başka çarem mi kaldı.
" Neyin var ki senin. Adet sancısı falan mı?"
" Ne adeti lan! Hamile kız hamile! Çocuk gidiyor!"
Savaş karnıma dokunurken ben hayretle bakakalmıştım. Bu tepkisine gülmemek için zar zor tutuyordum kendimi resmen.
"Hamile? Sen hamile misin?"
Hayretle bunu sorarken, cevap vermeme fırsat kalmadan Savaş cevap verdi.
" Ne oldu? Pek bir şaşırdın bakıyorum."
Benim sesim kesilirken de Savaş bunu fark etmişti. Bu sefer bana döndü. " Sanırım sancın geçmiş gibi görünüyor."
Hayır Çilem şimdi numara yapamazsın. Bu kocan denen adam uyanır salak değil. Durumu kurtar yoksa oklar sana döner.
" Hım. Sanırım geçti. Daha iyi hissediyorum galiba."
Tek kaşı havada bana bakarken, Baran ise göz devirerek ayağa kalktı. " Bebek büyütmekte kolay gelsin. Bu adamla zor büyütürsün."
Savaş yine sinirle ayağa kalkıp yakasına yapışırken hemen yine yalancı sancılarla karnıma tutunarak sancım varmış gibi acıyla bağırdım. Savaş bir süre yanıma gelmekte tereddüte kapılırken, nihayet yine yanımda bitti. Ben de hemen oyunculuğumu sergileyerek onu sıkı sıkıya sarıp ağlamaya başladım.
"Savaş ben ölüyorum galiba. Hoşçakal Sevgilim."
Abarttım mı biraz? Neyse yok yok, bir şey olmaz.
Savaş ayağa kalkıp öfkeyle bu sefer kapıyı vurarak yardım istemeye başladı.
"Sesimi duyan var mı! Çıkarın bizi burdan! Karım can çekişiyor burda lan! Açın kapıyı!"
Onun ardından Baran da kapıya vurarak Savaş gibi bağırmaya başladı.
" Sesimizi duyan yok mu! Çıkarın bizi burdan!"
Bir süre bağırışlar sonuç almazken, nihayet dışardan sesler geldi. Sonra asansör çalışmaya başladı. Sıfırıncı kata yarım kalan kattan inerken rahat bir soluk alarak ayağa kalktım. Sonra da üstümü sirkeleyerek kendimi toparlamaya çalıştım. O sırada Savaş ve Baran tek kaşı havada şaşkınlıkla bana bakıyordu.
Bir an "ups!" Dedim içimden. Şimdi ben ne diyecektim bunlara. Az önce acılar içinde kıvranırken, şimdi ise gayet sapasağlam bir şekilde ayağa kalktın.
Evet Çilemcim, ne gibi bir yalanla sıyrılmaya düşünüyorsun? Çünkü bunlar hiç bir şeye inanmayacak gibi bakıyorlar.
" Sanırım çok fazla stres altında olurken sancılarım oluyor. Fakat şimdi iyiyim. Kurtulduk ya, herhalde stres ortadan kalktığı için iyi hissediyorum."
Savas'ın koluna sarılarak durumu heme. Kapatmaya çalıştım. " Neyse, kardeşine geçmiş olsun dileklerimi iletirsin Baran. Görüşürüz, hoşça kal."
Savaş'ı hemen oradan uzaklaştırırken, durumu nihayet kapatabilmiştim. Ya da ben öyle zannettim.
Arabaya binerken, sert bakışlarını bu sefer bana yöneltmeye başlamıştı. Sanırım duruma çoktan aymıştı.
" Sancılarını gerçekten yoktu. Değil mi?"
" Aa! Üstüme iyilik sağlık. Yalan mı söyleyeceğim sana..." dememe fırsat kalmadan yanıma yaklaşarak kollarıyla etrafımı kapana kısmıştı.
" Güzelim, beni kandırmak gibi bir hatayı bir daha sakın yapma. Tamam mı? Yoksa kalbini kırarım."
İki tutam saçını arkama alarak devam etti."Ciddiyim."
Sert tavrına bu sefer ben kaşlarımı çatarak büzüldüğüm yerden ben doğruldum.
" Sen de karının yanında hiç kimseyle kavga etmemen gerektiğini kavramaya başla o zaman. Ben orada ha dövdü dövecek korkusuyla strese girerken gerçekten de sancı çekebilirdim. Sen de bu konuda hassas ol bir zahmet! Savaş'cığım!"
Bu tavrımla dumur kalan pek sevgili kocam çenemi tutarak yine yaklaştı. "Güzel, o zaman seni çok uzak bir köşeye koyarım. Görmek zorunda da olmazsın, bu sayede ben de rahat rahat dayak yediririm o kıl kuyruğa!"
Göz devirerek sertçe koluna vurdum. "Sen hiç akıllanmayacaksın, değil mi!"
Dediğimi duymamış gibi anahtarı çevirerek arabayı çalıştırmaya başladı. Ben ise bu haline göz devirerek koltuğa yaslandım.
"Anlaşıldı, akıllanmayacaksın."
Savaş yavaşça parktan çıkmaya çalışırken yumuşatma eylemini tekrar denemeye çalıştım.
Yani sabahtan beri onu yumuşatmaya çalışıyordun öyle mi?
Sus iç ses sus. Bana Savaş'ın kinayeleri yeter sus.
"Savaş, sana bir şey soracağım?"
" Baran hakkındaysa sorma."
" Neden? Yani niye bu kadar öfke kusuyorsun ona karşı? Üstelik lise zamanında benden hoşlanan erkeklerden bile değildi."
Birden frene basarak stop etmişti araba. Maalesef ağzımdan çıkanı kulağım sonradan duymuştu. Maalesef!
" Hoşlanan 'Erkeklerden!' Derken?"
Yutkunarak ecel terleri döktüm bir anda.
Hah! Afferim sana! Çok güzel yumuşatın kocanı. Ah be! Hiç konuşmasaydın daha iyiydi ya!
Salak iç sesimin de azarını yedikten sonra tekrar Savaş'a dönmeye çalıştım.
" Bak hani lise zamanı. Bazı insanlar karşı cinsten hoşlanır. Yani olabilir."
Hâla tek kaşı havada sinirle bakarken daha yatıştırıcı cevaplar vermeye çalıştım.
" Sevgilim bak, lise zamanında benden hoşlanan bir iki kişi vardı. Fakat benim haberim sonradan oldu. Kızlar falan söyledi arada bir sana bakıyor diye. Ben de ordan anladım."
Bir an onun da sevgilileri olduğunu hatırladım. Ben sevgili olmalarına bile kızmazken o niye bu kadar parlıyordu.
" Bir dakika bir dakika, yanlış hatırlamıyorsam senin beş tane sevgilin oldu."
Savaş bir an kendi durumunu sonradan fark etmiş gibi durulurken, geri çekilerek sustu. Kenara bakarak sus pus olmuştu. Fakat bir yandan kaşları hala çatıktı.
" Benim sevgilim hiç olmadı Savaş. Önceden de dediğim gibi böyle boş şeylerle uğraşmaya, başkasının da beni üzmesine gerek yok. Eski bir sevgilim olsaydı belki de sana şuan baktığım kadar aşkla bakamazdım. Herşeyden soğumuş, belki de başkalarıyla arasına daha çok mesafe koyan bir kız olurdum. Evet eskiden sevgililerin olabilir. Buna bir şey diyemem, o zamanlar ben yoktum."
Derin bir nefes alarak soluklanmaya çalıştım. Sanırım stres yapmıştım. Savaş'ın bu çocuksu tavrı benim canıma tak etmişti artık.
Nefesimi düzene sokarak konuşmaya devam ettim.
" Bak Savaş, bir zamanlar sen de benim hayatımda yoktun. Ben de bekardım, haliyle birileri benimle evlenmek isteyebilir ya da hoşlanabilir bu çok doğal bir şey. Kim bilir sen lise zamanındayken kimler kimler senden hoşlanıyordu senin belki de haberin yoktur. Benim de öyle."
Arabayı çalıştırarak tekrar sürmeye başladı. Sanırım beni bu sefer anlamıştı. Belki de abarttığını anlayabilmişti.
Fakat bu sessizlik beni bir yandan da korkutmuştu.
Acaba bana kızdı mı? Yok ya kızmamıştır.
Bir süre sonra nihayet konağa vardığımızda, arabayı kenara park ederek dışarı çıktı. Sonra da benim kapımı açarak çıkmamı bekledi. Ben de bunun verdiği şaşkınlığı üstümden atmaya çalışarak arabadan çıktım. Kenara çekilir çekilmez kapıyı kapattıktan sonra yavaşça bana dönerek duraksadı. Ben ise ne yapacağını bekledim.
" Haklısın, hepimizin bir geçmişi vardır. Hatalarımızla, yanlışlarımızla. Fakat şuan birlikteyiz, sen ve ben evli bir çiftiz. Bu yüzden onun senin etrafında olmasını istemiyorum."
" Zaten onunla buluştuğum bile yok. Görüyorsun, burada ve pazar yerinde karşılaştık."
" Biliyorum. Ama o adamı sevmedim ben. Anlıyor musun?"
"Anlamıyorum..." cevabımla arabaya vururken bu sefer sinirle devam ettim."Sevmemiş olabilirsin, ama bu yüzden beni üzmeye hakkın yok. Eski bir sınıf arkadaşı Savaş. Onu kıskanırken beni de hırpaladığının farkına varmalısın. "
Arkamı dönerek konağa doğru yürüdüm. Bu hali beni yormuştu çünkü. Ne kadar konuşsak o kadar tartışacaktık.
Kapıyı açarak içeri geçerken, ardımdan bakakalmakla yetinmiş gibi gözüküyordu. Umarım beni bu sefer anlamıştı. Çünkü kendimi ifade etmekten yorulmuştum.
Çok geçmeden avludan içeri girerken, dayım ve teyzemlerle karşılaşmamla bir anda şoke olmuştum.
Ben şaşkınca onlara doğru yürürken, geldiğimi gören Selma teyzem ise heyecanla ayağa kalkmıştı.
" Çilem! Hoşgeldin Balım!"
Sarılmasını şaşkınlıkla karşılık verirken diğer teyzem de yanıma gelerek yanaklarımdan öperek daha sıkı sarıldı.
Ben ise şaşkınlığımdan ötürü bir süre tepki veremememiştim.
Gülümseyerek herkese hoşgeldin dedikten sonra, dayımların elini öpüp sarılarak hoş geldin dedim.
Savaş da çok geçmeden gelirken benim gibi şaşırıp kalmıştı. Sanırım o da bu sürprizi beklemiyordu.
" Sanırım sen de kızımızın kocası Savaş'sın."
Savaş bir an cevap bulmak için bana bakarken tekrar gülümseyerek cevap verdim.
" Savaş, bunlar benim teyzelerim ve dayım."
"Hoşgeldiniz." Diyerek tek tek ellerini öperken isimlerini söyleyerek tanıştırmak çalıştım.
Selma Teyzem ve Ayşe teyzem bağrına basarcasına sarılıp omzuna vururken gülmemek için zor tuttum kendimi.
Teyzelerim ve dayım ellinin üstünde vardı. Bu yüzden el öpmesi gayet doğal. Bir tek Sevda teyzem bir tık gençti. Yani otuz beşinde falandı.
O da Savaş'a hoş geldin demekle yetinmişti zaten.
Savaş neler oluyor der gibi yine bana bakarken, ben de bilmediğimi dudak büzerek gösterdim.
Köyden yeni gelen anne tarafı, (Yani teyzelerim) bize bir nazar duası okuyarak biraz üflerken dayım araya girerek oturmaya çalıştı. Yaşlılıktan olsa gerek fazla ayakta duramadı.
" Tamam yeter. Oturarak okursunuz duanızı. Çocuklar da yeni gelmiş, yazıktır biraz dinlensinler."
Teyzemler kolumdan tutarak beni yanlarına oturturken, Zara'nın düğünü için geldiğini sonradan anladım. Benim düğünüme gelememişlerdi. Sadece bir Selma teyzem ve Hamdi Dayım gelebilmişti. Köyde ailevi bir durumdan dolayı hepsi yoktu. Savaş da onları pek fark etmemişti zaten. Malum, başımız kalabalıktı.
" Daha kundaktaki halini hatırlarım. Ne ara büyüdünüz de evleniyorsun."
Ayşe teyzenin iç çekmesine kolunu sıvazlarken dayım çayını yudumlayarak güldü. " Koskaca kızlar olmuşlar. İki gözümün çiçekleri. "
Bunu dedikten sonra Zara'nın sırtına hafifçe vurarak sarıldı. "Dünya gözüyle kuzularımın bebeklerini görsem. "
"Sahi. Annen gebe olduğunu söylemişti en son."
Teyzemler heyecanla bana yönelirken ben ise durumun şaşkınlığı ile cevap veremedim.
Zara, Reyyan ana ve diğerlerin yüzü düşmüş halde bakarken, ben ise bu durum karşısında nasıl bir tepki vereceğimi düşünmeye başladım.
Şimdi hamileyim desem olmaz. Dayım burada utanırım. Demesem hiç olmaz.
Yalandan hamileyim derken utanmıyordun Çilemcim? Ne değişti?
Can derdine düşmüyordum. Olan buydu. Zaten o zamanki cesareti de ben nasıl buldum hâla çözemedim. Bu adam hayatıma girdiğinden beri artık kendimi çözebilmiş değilim.
"Eee...şey."
Zara boğazını temizleyerek durumu açıklamaya çalışırken Savaş gayet profesyonel bir şekilde cevap verdi.
" Duyduğunuz doğrudur. Fakat aylar önce bir düşük yaşadı maalesef. "
Teyzemler iç çekerek saçımı sevmeye çalışırken teselli eder gibi elimi tuttu.
" Özür dilerim Balım. Ben bilmiyordum."
" Üzülmeyin. Atlattım."
Yapmacık gülümsemeyle onları sakinleştirmeye çalışırken daha fazla bir şey demedim. Neden bilmiyorum ama bunu ben söylemeye çekiniyordum. Acaba biraz zaman geçse de öyle mi desem. Daha mantıklı olur bence.
Hem Savaş da bunu sonradan söylememize karar vermişti, dememe kalmadan birden kendisi müjdeli haber vermeye karar verdi.
"Hâla kesin değil ama, yine müjdeli bir haber bekliyor olabiliriz."
Savaş'ın cevabıyla gözlerim kocaman açılırken, teyzelerimiz heyecanını izlemekle yetindim sadece.
Eh Savaş! Eh Savaş! Biz seninle bu konularda hiç anlaşamayacak mıyız!
|
0% |