Yeni Üyelik
45.
Bölüm

45. Bölüm

@maviay_63

Sevgili okurlarım ikinci bölüm sezon finali olacaktır. Bilginize.

 

 

Hayat öyle bir çıkmazdır ki, bu çıkmazın içinden kaybolmamak için hep bir şeylere tutunup dururuz. Bu dünyayı o kadar çok benimsemişiz ki, acıları bile bir kene gibi yapışıp kalıyor. Halbuki yaratan demiyor muydu, geçecek, her şey geçecek. Yanlız ben kalacağım. Bu dünya gelip geçici, fakat biz sonsuza kadar yaşayacakmışız gibi bir hiçmiş gibi yaşıyoruz.

 

💙💙💙

 

Aradan bir gün geçmişti. Gelinlik ve damatlık seçilmiş son kontroller yapılıyordu artık.

 

Biz ise bulduğumuz boş zamanı dışarı çıkarak Savaş'ın çiçeklerini ziyarete gitmekle değerlendirdik. Yani çocuk yurduna gittik.

 

Savaş ve demirin kurduğu bir çocuk yurduydu. Kimsesiz çocuklara yuva olmuştu açtıkları yurt.

 

"Bak gör seninle tanıştıklarına nasıl da sevinecekler. İkizler biraz rahatsız olabilir, ama zamanla alışırlar merak etme."

 

"İkizler niye sevmesin. Beni hâla tanımıyorlar bile."

 

"Getirdiğim kızları pek sıcak karşılamazlar."

 

Tek kaşım havada bakakaldım. "Getirdiğin kızları derken?"

 

Savaş kısıkça küfür ederken gözlerini bir an kısarak tekrar yola baktı.

 

" Getirdiğin kızlar derken Savaş? Cevap vermedin."

 

" Beş yıl kadar önce, son sevgilim ve kardeşlerim Esra ve Zeliş. Onlara karşı biraz soğuklardı. "

 

" Son sevgilin kimmiş. Şu beni sinir etmeye gelen kız mı? Neydi adı?"

 

" Bade mi?"

 

Dudaklarını ısırarak yine gözlerini kısarken büyük sıçtığını nihayet anlamıştı artık. E bir zahmet anlasın!

 

Alayla sırıtarak cevap verdim. " Bade? Demek Bade. İsmini unutmamışsın bakıyorum. "

 

" Keskin Bade dediği için akılda kalıyor."

 

Kollarımı bağlayarak koltuğa yaslandım. " Hıhım. Öyledir. Benim değil sevgilim, eski bir arkadaşımı bile kıskanıyorsun. Kıyameti koparıyorsun! Sonra sana gelince sakin uslu mu uslu bir kız olmamı bekliyorsun. Oh ne güzel!"

 

" Güzelim ben öyle söylemek istemedim."

 

" Tabiki de demek istememişsindir. Fakat bir arkadaşımı bile boğacak raddede kıskanırken, herşeyi benim burnumdan etmeyi biliyorsun."

 

Bıkkınca soluk alırken, mahçup bir ifadeyle ensesine kaşıdı.

 

Bu iyi oldu. En azından benim neler hissettiğimi daha iyi anlarsın. Geçmişimiz elbette geçmişte kaldı. Kurcalayacak değiliz. Fakat o da beni kıskanırken benim de kıskanabileceğimi anlaması lazım. Polen midir nedir. Bir grup arkadaşıyla kahkahalarla güldüğü günleri unutmadım. Baran asıl o zaman gelseydi benim düğünüme o zaman sakin kalabilir miydi bilmiyorum artık.

 

" Neyse neyse. Şimdiye dönelim. İkizlerin adı Akça ve Asya idi. Değil mi?"

 

Benim artık bir tık sakinleştiğimi anladığında cesaret bularak cevap verdi.

 

"Öyle. Akça ve Asya."

 

Benim biraz daha iyi olduğumdan emin olduğunda, konuşmaya devam etti. "Beren ve Demir ve Asya da geçen gün gitmiş. Çocuklar için hediyeler falan getirmişler. "

 

" Yaa!" Dedim şaşkınca. Bana bundan hiç bahsetmemişlerdi halbuki.

 

" Bana bundan bahsetmemişlerdi." Dedim hayretle dolu bir sesle.

 

" Fırsat bulamamışlardır. "

 

" Aslı'nın son zamanlarda duruşmalara yoğun geçiyordu. Beren de yeni bir okulda öğretmenlik yapıyordu. Ondan olabilir."

 

" Hım. Peki sen?"

 

" Ben?" Dedim hayretle. Ne demek istedi bu?

 

" Öğretmen olmayı hiç düşünmüyor musun?"

 

" Hayır. Düşünmüyorum."

 

" Neden? Hayallerin var diye biliyorum."

 

" Var 'dı.' Artık yok."

 

" İstediğin bir yerde ayarlayabilir..."

 

" Hayır. İstemiyorum. Artık bir hayalim yok."

 

" Hayret, Baran olsun Aslı olsun öyle düşünmüyor ama."

 

" Yine başlama lütfen."

 

" Baran'ın bildiği, ama benim bilmediğim bir hayalin var ve sen bana hayalini söylemekte aciz gibisin."

 

Araba birden dururken kolunu koltuğa yaslayarak bana döndü. " Biz seninle neyiz?"

 

Ani sorusuyla afallarken zar zor " Ne?" Diye sorabildim sadece.

 

" Biz seninle neyiz?" Dedi sert bir dille tekrarlayarak.

 

" Karı koca?"

 

"Madem karı kocayız neden hayallerimizi söylemiyoruz."

 

Tuhaf bakışlarımla ona bakarken konuşmaya devam etti. "Biz bir aileyiz Çilem. Geleceğimiz hayal ederken bunu paylaşırız. Herşeyi birbirimize söyleriz. Ben senin hayallerini, isteklerini arzularını bilmiyorsam neden evliyiz biz? "

 

" Hayallerimden soğuduysam ne yapacağız o zaman?"

 

" Neden soğuduğunu da söyleyeceksin o zaman."

 

Yanaklarımı avuçlayarak konuşmaya devam etti. "Biz bir aileyiz Çilem. Karı kocadan öte, birbirimize eşiz biz. Bir elmanın iki yarısı gibi bir bütünüz. Acılarımızla, mutluluğumuzla ortak olmalıyız. Eş demek budur. Yeri geldiğinde hırpalanacağız. Yeri geldiğinde kavga edeceğiz, ama mutluluğumuzu paylaştığımız gibi acılarımızı da paylaşacağız. Böyle aile olacağız. Benimle acılarını paylaşmadıktan sonra aile olmamızın ne anlamı var? Hayallerini umutlarını paylaşmazsak nasıl bir bütün olacağız."

 

Huzurla gülümsedim. " Sanırım haklısın, fakat bu konuyu şuan konuşmak istemiyorum."

 

Gözlerimden öperek yavaşça bana döndü. " Bu hayatta tek varlığım sensin desem inanır mısın?"

 

Huzurla gülümsedim. " Sende bu hayattaki tek varlığımsın."

 

Gülümseyerek devam ettim. Fakat benden önce bir ailen daha var. Reyyan ana, Yılmaz, Osman baba..."

 

Acıyla gülümsedi. Neden acıyla gülümsedi, bu onu üzmemesi gerekiyordu.

 

" Evet, haklısın. Onlar da benim ailem. Fakat yanımda sonsuza kadar yaşayacak olan sensin. Öyle değil mi?"

 

" Öyle." Dedim gülümseyerek.

 

Bir süre bakışmalarımız dizi sahnesi gibi sesizce devam ederken, sessizliği bozuverdim.

 

" Ee? Ne zaman bitecek bu. Yetimhaneye gidecektik sanki."

 

Sırıtarak başını eğerken benden ayrılarak arabadan indi.

 

Bana doğru gelirken binaya geldiğimizi sonradan fark ettim. Karşımızdaki binanın yetimhane olduğunu dikkat ettiğimde anca fark edebildim.

 

" Karşınızda Küçük Umutlar Yurdu!"

 

Salaklığımın utancıyla dışarı çıkarken mahçubiyetle binaya baktım.

 

" Bayağı renkli bir bina. Anaokulu gibi."

 

"Hıhım." Diye bir cevap verdi. Düştüğüm durumu fark etmemiş gibi davranmaya çalişarak. Ya da belki ben öyle zannediyorum.

 

Binaya girerek içeri girdiğimizde, koridorların her yeri aydınlık ve rengarenkti. İnsanın içi kıpır kıpir oluyordu be baktıkça. Benim bile çocuk olasım geldi.

 

" Senin bu çocuklar nerede?"

 

"Mutfatktadır. Dışarısı biraz soğuk esmeye başladığı için içeride kutlamaya karar verdiler.

 

" Kutluyorlar derken?"

 

Başını vurarak dudağını ısırdı. "Asya ve Akça'nın doğum günü bugün. Özellikle bu yüzden geldik. Gelmezsem bir ömür trip atarlar. Zaten bir tanesi bana yeter." Dedi bana giz süzerek.

 

Ben de burnumdan soluyup omzuna vurarak biraz kızdım.

 

"Ayıp ayıp, ne varmış bende!.. Hem, sen bana nasıl söylemezsin. En azından ben de hediye bakardım. "

 

" Unuttum. Kusura bakma."

 

" Bari sen hediye aldın mı? En azından beni tanımasalar da senden bir şey bekliyorlardır."

 

Cebinden iki kutu çıkartarak gururla gülümsedi. " Tabii ki de aldım. Hiç unuturmuyum! Bütün çocuklarin doğum gününü kutlarım. Birinin bile doğum gününü unutsam fena trip atarlar.

 

Hayretle sırıttım. " Hepsini aklından nasıl tutabiliyorsun sen?"

 

" Sekreterim sağ olsun bana hatırlatıyor. Bir de takvimde günleri yazdım. Bu sayede kimseninkini kaçırmıyorum."

 

" Peki bu bir yıl içinde gittin mi? Ben varken."

 

"Elbette! Sadece seni getirmediğim için bilmiyordun."

 

"Neden beni getirmedin o zaman?"

 

" Bilmiyorum, zamanı değildi diye düşündüm."

 

" Benden bahsettin ama."

 

" Evet. Bahsettim. Getirmediğim için biraz kırıldılar ama bugün getireceğine söz verdim."

 

" Yani beni bekliyorlar. Hadi o zaman ne duruyoruz. Tanışalım bakalım! "

 

"Bu kadar heyecanlanmanı beklemiyordum doğrusu."

 

" Hadi hadi çok konuşma daha fazla bekletmeyelim bizimkileri."

 

" Vaay! Bizimkiler? Bakıyorum da çabuk sahiplendin sen."

 

Elini tutarak çekiştirmeye başladım.

" Hadi tamam oyalanma gidelim artık."

 

" Tamam tamam da yemekhane orası değil."

 

Duraksayarak Savaş'a döndüm. " Peki neresi?"

 

" Şurada." Diye sol tarafı gösterdi. Ben de dönüş yaparak sol taştan yürümeye başladım.

 

Çok geçmeden bir kaç saniye sonra nihayet yemekhaneye ulaşmıştık. Çocuklar beni görünce kendi aralarında konuşmaya başlarken Demir ve Beren'in gelmesi ayrı bir şok etmişti beni.

 

Yanlarına giderek herkesle güler yüzünle selamlaşmaya başladım. Bazı çocuklar benden çekinse de bazıları eğilmeme fırsat kalmadan sarılmaya çalıştı. Ben de zorluk yaşamasınlar diye diz çökerek kollarımı kocaman açıp sarıldım.

 

Herkes 'hoşgeldin Çilem abla' diyerek sevinçle bana sarılırken, ben de az daha düşmeme rağmen dengemi son anda koruyarak kocaman kocaman sarılmaya çalıştım.

 

" Evet çocuklar. O kadar karımı merak ettiniz işte geldi. "

 

" Çok güzelmiş."

 

Çocuğun hayran bakışları biraz da çekimser gülüşü beni sevindirirken, yanağından makas alarak cevap verdim. "Sen de çok yakışıklıymışsın Sedat'cık."

 

" ismimi nerden bildin?"

 

"Biliyorum tabii. Savaş hep sizden bahsederdi. Esmer, yeşil gözlü gamzeli olan bir tek sen degil misin?"

 

Gülümseyerek heyecanla elini birleştirdi. " Evet benim."

 

" İşte. Ondan bildim."

 

" Beni tanıyor musun?"

 

Dedi dört yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir çocuk. Yanaklarımı avuçlarken o kadar tatlıydı ki yanaklarını ısırmamak için kendimi zor tuttum.

 

" Senin adın..."

 

Biraz düşünerek duraksarken Savaş'ın söylediği isimleri hatırlamaya çalıştım.

 

" Ha, Bora! Değil mi?"

 

Dudak büzerek başını iki yana salladı. "Hayır. Değil."

 

Bora benim dedi başka bir çocuk. Tanıştığıma çok memnun oldum Bora.

Elimi sıkarak makas alıp tekrar küçük çocuğa döndüm.

 

" O zaman, Eren."

 

" Hayır."

 

Dedi yine dudak büzerek. Başka biri devam etti. " Eren benim yalnız yenge."

 

Çocuk bir adım öne gelerek elini uzatırken, ağzım açık ona baktım.

 

Çok cesur ve akıllı bir tipi vardı. Bana diğerleri Çilem derken, o bana yenge demişti. Sanki büyük bir yetişkin gibi konuşuyordu. Ya da bana öyle gelmişti belki.

 

Gülümserken elimi uzatarak elini sıktım.

 

" Ben de Çilem. Tanıştığıma çok memnun oldum Eren."

 

" Ben de. Savaş abi senden çok bahsetmişti."

 

Diyerek ensesini kaşıdı. Ben de gülümseyerek elini öptüm. İçimden öyle gelmişti. " Sizden de bahsetti. Ne kadar güzel çocuklar olduğunuzu, onun için ne kadar özel olduğunuzdan bahsetti durdu. "

 

Gülümseyerek dört yaşındaki çocuğa döndüm.

 

" Sen bir söylesen ismini. Ben bilemedim sanırım."

 

Savaş'a bakarak sitem etti. "Görüyorsun değil Savaş abi. Savaş ismi hiç aklına gelmedi."

 

" Ovv! Pardon pardon! Küçük Savaş'sın sen. Bunu nasıl unuturum."

 

Savaş'ın bebekken geldiği çocuklardan biriydi. Sanırım gelirken bir kaç günlüktü. Demir ile ortak karara vararak Savaş ismini koymuşlardı. Demişti de bana. Küçük Savaş özellikle sorar ben kimim diye. Fakat bunu tamamen unutmuştum.

 

" Sen küçük Savaş'tın. Ah bunu nasıl unuttum ben."

 

" Sorun değil. Benim de bazen unuttuğum şeyler oluyor."

 

Öyle tatlı konuşuyordu ki yanaklarını sıkasım vardı. " Bir insan bu kadar anlayışlı olur mu? Olur mu."

 

Olur Çilem amma abarttın sen de😒

 

Göbeğini tutarak biraz gıdıkladıktan sonra diğerlerine döndüm.

 

Herkes de teker teker ismini söyleyerek tanıştıktan sonra, sıra Akça ve Asya'ya gelmişti. Beren de hoşgeldin diyerek bana sarılırken, ben de sarılarak sen de hosgeldin dedim. Uzun zaman olmuştu konuşmayalı.

 

" Demek sen buralardaydın ha?"

 

" Biraz öyle oldu."

 

Demir'e tereddütle bakarken tekrar ona döndüm. " Demir ile mi geldin?"

 

" Hayır. Aslı arabasını bana verdi onunla geldim. "

 

" Hım. Anladım."

 

" Hem buraya gelirken servisle gelmiştim daha önce. Sadece ilk zaman ben Aslıyla beraber geldik. O kadar."

 

" Bir şey demedim canım. Sordum sadece."

 

" Nedense o sadece sordum ifadesinin ardından çok şey var gibi hissediyorum."

 

" Yok yok korkma bir şey demiyorum. Zaten sende o göz yok ben artık eminim."

 

" İyi. Anlamana sevindim."

 

Kızlar Savaş ile ilgilenirken biz de konuşmayı bitirerek kızların yanına geldik. Kızlarla da tanışmaya başlarken hallerinden pek memnun değil gibilerdi.

 

" Merhaba Akça ve Asya. Tanıştığımıza memnun oldum."

 

Diyerek elimi uzattım. Onlar ise bir an birbirlerine bakarak Savaş ile beraber oyuncak bebekleriyle oynamaya devam ettiler.

 

" Tanıştığımıza memnun olduk." Dediler sadece.

 

Elim havada kalırken ensemi kaşıyarak hiç bir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım.

 

Ellerim havada kaldı resmen!

 

Doğularak onları izlerken Beren'in kıkırdamasını duydum sadece. Sonra da halimden eğlenerek söylediklerini.

 

" Boşuna çırpınma canım benim. Bir aydır buradayım, herkesler arkadaş oldum fakat bu ikisi Nuh diyor peygamber demiyor. Demirin dediğine göre çok düşkünlermiş onlara. Bu yüzden bizi pek zevmezler. Bir tehdit olarak algılıyorlar"

 

" Hadi ben eşiyim, sen?" Dedim tek kaşım havada haylazca bakarken.

 

" Demir ile Savaş'ön yanında bir kadın olsun yeter canım. Benimle ilgili değil yani."

 

" Hım. Öyle diyorsun."

 

" Hıhım. Hem Esra ve Zeliş'e de ilk zamanlar öyle yapmışlar. Senin görümcelerine bile bu tavırları takılıyorlar."

 

" Hım anladım." Diyerek kollarımı bağladım. Kızlar ve diğer çocuklar Savaş ve Demir ile oyun oynarken ben ve Beren ise uzaktan izledik.

 

Derken doğum günü pastası çok geçmeden gelmişti. Herkes alkış çalarak kızların doğum günü şarkısını söylerken, Savaş ayağa kalkarak yanıma gelip doğum günü şarkısını söyleyerek el çırpmaya devam etti.

 

Ben de onlara uyarak el çırpıp doğum günü şarkısını söylemeye başladım.

 

Mumun üstünde on bir yazıyordu. Bu küçük afacanlar on bir yaşına girmişti yani.

 

Asya ve Akça, Demir ve Savaş'ın yanlarına gelmesiyle ellerini tutarken, gözlerini yumup dilek tutarak mumlarını üfledi.

 

Savaş'ın elini tutan Akça'yı görünce birden duygulandım. Bizim de bebeğimiz olunca böyle parmaklarından tutacak diyerekten gözümün önüne getirdim bir an. O gün ben kesin ağlarım.

 

Kızlar heyecanla alacakları hediyeyi beklerken ben de yanlarını giderek sevinçlerini ortak olmak istedim. Çocuklar sevindikçe ben daha çok mutlu oluyordum. Bir çocuğun göz yaşına bile dayanamazdım. Canım çok yanıyordu. Onlar ağladıkça ben daha çok acı çekiyordum.

 

Kızlar heyecanla hediyesini alırken bir yandan da bize bakıyorlardı göz süzerek. Tabii bunu fark eden Savaş alttan alttan sırıtmaz mı!

 

Polen ve Bade yetmemişti zaten. Siz de gelin anasını satayım. Hayır yani sizin yaşınız da küçük, bu kıskançlık nereden geliyor. Ben anlamıyorum. Cidden anlamıyorum. Siz de gelin anasını, siz de . Bu sayede beni de böyle böyle el birliğiyle devirirsiniz merak etmeyin.

 

"Teşekkür ederim Savaş'cığım." Derken. bir de üstten üsten bakmazlar mı bize. Beren tabii buna gülüyordu.

 

" Alışırsın boşver. Seni sevecekler. Sadece birazcık zaman alabilir."

 

Dedi yüzünü alayla ekşilterek. Beren de artık zevk alıyordu.

 

Arkadaş bunlar el birliği olup moralimi bozmak için mi getirdiler beni. El insaf, hamileyim be! Hamile!

 

Bir süre sadece Savaş ve kızı küçük akçayı izledim. Baba kız gibiler bayağı.

 

Benim kıskanmam normal değil mi? Ne olur biri bana normal desin!

 

" Güzelim, gelsene. Beraber fotoğraf çektireceğiz. Anı kalsın."

 

" Tabii." Diyerek yanlarına gittim. Ben Savaş ve ikizlere kameraya baktık. Kızlar alttan alttan bana bakmaları dışında hiç bir sorun yoktu.

 

Resmi bize gösterirken bile belliydi beni yiyecek gibi baktıkları. Savaş fotoğrafa bakarken, ben ise onun bu rahatlığına baktım. Bunların öfkeli bakışlarını görmüyordu herhalde.

 

Eh, karga yavrusuna kuzgun gibi görünürmüş. Bunlar her an beni yiyecek gibi bakıyordu ama olsun. Savaş'ımın vardır bir bildiği deyip geçeceğim.

 

" Bizi lunaparka ne zaman götüreceksin?"

 

Akça'nin sesiyle kendime gelirken birden yumuşadı. Kalbim pamuk gibi oldu birden.

 

İnanın, bana ne olduğunu ben de anlamış değilim.

 

" Sözüm söz bu hafta götüreceğim. Yılmaz abinizin düğünü geçsin, gideriz. Merak etmeyin."

 

Fakir ben sadece uzaktan onları izlemekle yetindim. Çünkü ne zaman Savaş'ın yanına gitsem bir huzursuz oluyor bunlar. Beni dövecek gibi bakıyorlar malum.

 

Savaş, ah Savaş! Alttan alttan sırıtmıyorsan bir şey bilmiyorum ben de.

 

Aradan bir saat geçerken, artık yavaştan yavaştan kalkmaya hazırlanmıştık. Beren de kendi arabasıyla giderken, biz de oradan uzaklaşarak eve döndük.

 

Akşam yemeğinden sonra da erken odalarımıza çekildik. Yarın malum yoğun geçeceği için erken dinlenmek daha iyiydi.

 

Odalarımıza çekilirken Savaş'ı göz ucundan bakarak tek kaşım havada süzüyordum alttan alttan.

 

" Çocuklar seni sevdi sanki ya."

 

" Hım. Evet, çok da tatlılar. Akça ve Asya'cığım beni pek sevmese de, iyiydi."

 

Arkasını dönüp başını eğerek sırıtmaya başladı. "Bir de gülüyor ya, bir de gülüyor! İkisi de bana nasıl baktı gördün değil mi?"

 

" Alışırlar sana merak etme. Hâla yenisin."

 

" Beren bir aydır uğruyor, hala sevmemişler ama."

 

" Senin kanın tatlıdır. Çabuk ısınırlar."

 

Kollarım bağlı, tek kaşım havada ona baktım. " Ciddi misin?"

 

" Ne diyeyim bana çok düşkünler."

 

" Onu görebiliyorum."

 

Belime sarılarak bıyık altından sırıtmaya devam etti. " Bana kıskandın deme Peri kızı. Daha çocuk onlar. "

 

Belini cimdiklemeye çalışarak hıncımı almaya çalıştım. " İnadına yapıyorsun. Öyle değil mi? Mesele sen misin?"

 

Gözlerimi belerterek devam ettim.

" Benden nefret ediyorlar. Asıl mesele bu Savaş!"

 

" Korkma güzelim. Öfkeleri sana değil."

 

Mal gibi baktım tabii. Bu adam benimle dalga geçiyordu. Net!

 

" Babaları başka bir kadın için onları terk etmiş."

 

Bir an utancımdan yutkundum. Yerin dibine gömebilir misiniz beni? Hem de şuan şuracıkta.

 

" Nasıl yani?" Diye sordum dolan gözlerimle.

 

" Babaları anneleri ölünce bakmamış. Yurda atıp başka bir kadınla evlenmiş."

 

Omzunu iterek sinirle bağırdım. "Başka karılarla evlenmeyi biliyor ama!"

 

Sinirimin farkına vardığımızda olsa gerek idare etmeye çalışarak rahat bir enfes almaya çalıştı.

 

Ben ne yaptığımı şuan bilmiyorum. Biraz idare et kocacığım.

 

" Bu yüzden onlara kızma. O travmayla benim de onları terk edeceğimi zannediyorlar. Zaten yanlarına çok fazla gidemiyorum. İyice uzaklaştırmandan korkuyorlar. Bu yüzden bana ve Demir'e çok düşkünler. Hatta bize de nefretle bakıyorlardı bir dönem. Bizi de bezdirmişlerdi merak etme. Baktılar onları bırakmıyoruz yavaş yavaş güvenmeye başladılar."

 

İşaret parmağımı ona doğru sallayarak öfkeyle konuştum. " Eğer onları terk edersen, onları yanlız bırakırsan seni buna pişman ederim Savaş!"

 

" Tamam sakinleş Çilem. Şuan iyiler öyle değil mi?"

 

" Bir insan çocuğundan nasıl vazgeçebilir. Nasıl onu bırakabilir!

Madem sahip çıkmayacaktı neden dünyaya bir evlat getiriyorlar!"

 

Savaş öfke nöbeti geçirdiğimi fark ettiğinde, hemen sarılarak sakinleştirmeye çalıştı. "Şşt! Nefes al. Sakin ol. Sakin kal."

 

" Nasıl? Bu kadar basit mi? Bir insanı hiçe saymak bu kadar basit mi?"

 

Gözümden yaşlar süzülürken artık çıkmayan soluğumdan omzuna tutundum.

 

" Onlar da anlayacak. Senin onlara ne kadar değer verdiğini onlar da görecek."

 

Bir süre ağlamalarım devam ederken çocukluğum aklıma geldi. Her gün neden dünyaya geldim diye isyan ettiğim günler aklıma geldi.

 

Var olmak tam bir cezadır sevilmeyen bir çocuk için. Sanki doğuştan üstüne yapışan bir lanet gibidir. Madem sevgiden mahrum bırakılacaktık, neden doğduk ki biz. Madem onlara sahip çıkmayacaktık, neden onları dünyaya getirdiler ki?

 

Bu isyanlar biraz yanlış belki ama bunu acıyan bir kalpte olmadığınız sürece anlayamazsınız. Yanlış olduğunu bilir isyanının, ama kalbin bunu durduramıyor. Acısı büyük olanın dili de acı olurmuş. Ben hep kendime acı olmuşum. Belki de kendime tatlı olmaya çalışsaydım, biraz daha hafiflerdim. Fakat öyle ya, onu da öğretmeyi tercih etmediler.

 

Bir süre sarılı halde kaldıktan sonra birbirimizden yavaşça ayrılarak uyumak içn yatağa geçtik.

 

" Biraz daha iyi misin?" Diye sorduğunda baş sallamakla yetindim.

 

Sanırım bundan fazla etkilenmiştim. Demek travmalar bu kadar etkili olabiliyormuş.

 

" Uyumadan bir şey ister misin?"

 

" Yok. Sadece uyumak istiyorum." Diyerek boynuna sarıldım. O da sırtımı sıvazlayarak kendime çekti. " Tamam sen bilirsin Peri kızı."

 

Gözlerimi huzurla kapatırken tek düşündüğüm çocukların ne hissettikleri. Kim bilir Babaları onları terk edince nasıl da yıkılmışlardır. Kim bilir. Birbirlerinden başka hiç bir şeyleri kalmamış.

 

Savaş ve Demir'e bile temkinli yaklaştıklarını tahmin ediyorum. Ben de olsam ben de yapardım çünkü. Bir insan güvenmek o kadar kolay değil. Onlar gerçek babaları değil. Bir gün onların da terk edeceklerini biliyorlardır. Hiç kimse kimsede sonsuza kadar kalmaz çünkü.

 

💙💙💔💙💙

 

Salonun ortasındaki aynaya bakan damat beyin hazırlığı biterken, Savaş ve Polat abi yanına giderek son rütüşlerini yaptılar.

 

Savaş göğüs cebine beyaz çiçek koyarken, Polat abi de, bir abi tavsiyesi vermeye başladı.

 

" Bak koçum bu yüzük var ya, işte bu yüzük senin bir parçan artık. Eğer ki bir yerde unutur ya da düşürürsen geçmiş olsun. Hanımdan güzel bir fırça yersin. Bir ömür söyler."

 

Bir an bana bakınırken Savaş gülümsedi. Tabii bu kadınlar için de geçerli. Savaş beyimiz demediğini bırakmamıştı bana.

 

" İyi dinle Yılmaz. Burada tecrübe konuşuyor."

 

Gülsüm'ün ayrıca ayar vermesiyle herkes alttan alttan sırıtırken, Emin beyimiz de nihayet konuya dahil olmuştu.

 

" Bak Yılmaz ağabey, senden sonra sıra benim. Bu yüzden seni çok vurmayacağım."

 

" Vurmayacağım derken?"

 

Yılmaz'ın terslemesine denk gelirken, ensesini kaşıyarak cevap verdi. " Ee, gerdek gecesi sırtından vuracağız ya ondan."

 

Etrafta "Şşt!" Sesleri dolmaya başlarken, Savaş ensesinden vurarak hemen azarladı. " Lan oğlum kadınlar burada!"

 

" Afedersiniz." Diyerek boynunu büktü. Gülsüm de biraz mahçup olmuş ifadeyle yan bakarken bir yandan da gülüyordu.

 

" Senin de dilinin ayarı yok be Emin!"

 

Polat abinin sitemiyle de son fırçasını yerken, Savaş konuyu dağıtarak Yılmaz'ın omzundan tutarak dışarı çıkartmaya başladı.

 

" Neyse hadi oyalanmayın."

 

Yılmaz ile beraber dışarı çıkarken, arkadan bizlere de seslenmeyi ihmal etmedi. " Hadi kızlar çıkın artık siz de."

 

" Tamam geliyoruz!" Diyerek gönderirken, Gülsüm, Esra ve diğer kadınlarla dışarı çıktık.

 

Dışarıda halay oynayarak damatı başa alırlarken, davul zurna eşliğinde oynamalarını izledik.

 

Bir süre sonra biri elinde silahla havaya sıkmak üzereyken, korkuyla kulaklarımı kapatıp dizlerimi büktüm. İki el daha sıktıklarında, Savaş'ın bağırmasıyla bu izdiham son buldum.

 

Sonrasında kendimden geçmiştim. Tek bildiğim kulağımı çaresizce kapattığımdı. Gözümün önünde bir şeyler belirdi sanki. Bir izdiham, bir arbede. Hiç korkmadığım kadar çok korktuğumu hatırlıyorum. Sanki herşeyin sonu gelmişti. Herşey bitmişti.

 

Boğuk sesler kulağıma gelirken kendimden geçtiğimi anca fark edebildim.

 

Savaş endişeyle başımda dururken "iyi misin?" Dedi endişeyle.

 

Yutkundum. Bir an tuhaf oldum. " Bu neydi böyle?" Dedim kendi kendime. Fakat bunu iç sesimle söyleyebildim sadece.

 

" İyiyim. Merak etme."

 

Davul zurnayla halay oynamaya devam ederlerken, Savaş ise artık yanımdan ayrılmamıştı. Sanırım biraz streslenmiştim.

 

Bir süre daha yanımda kalırken, Yılmaz'ın ısrarıyla tekrar ortaya geçip halayın başına geçti. Sonra Yılmaz geçerken dışardakilerin tezahürat ıslıkları son ses geliyordu.

 

Bir süre abi kardeş şahane açılışlarını yaptıktan sonra herkes arabalara binerek düğün alayına gitmek için arabalara binmeye başladık.

 

Savaş ve ben de arabaya bindikten bir süre sonra ilk başta Yaman Konağına gittik. Gelini de davullu zurnalayla düğün yerine getirdikten sonra, bir süre gelen misafirleri karşıladık.

 

Sonra da herkes halay başına geçerek şemamme ve delilo oynadı. Kadınlar ve erkekler ayrı taraftalardı. Kadınların ve ailelerin daha rahat etmesi için böyle yapılır. Dışarda nasıl yaparlar bilmiyorum tabii. Bazen aile masaları oluşturulur ama pek derinini bilmiyorum.

 

Her neyse, düğün alayını izlemeye devam ederken, gelin ve damatı da halaya alarak davul ve zurnaları daha şen şakrak çalmaya başladılar. Düğünlerini kır düğünü olarak istedikleri için daha geniş bir ortam oluşmuştu. Arada bir rüzgarın esmesi nefes aldırıyordu.

 

Yoğun ısrara direnirken, halaya girmeden hemen masaya geçtim.

 

Çünkü kendimi rezil ettiğimle kalırdım. Pek oynamayı bilmezdim. Tabii Savaş tüm oyunlarda döktürüyordu maşallah. Fakat maalesef karısının onunla alakası bile yoktu. Yalnız bir deliloyu iyi oynardım belki. O da kolay olduğu için.

 

Masaya geçerken. Kapıdan bana seslenen Beren ve Aslı ile heyecanla ayağa kalktım yine.

 

Kızlara hoşgeldin deyip sarılırken kızlarla beraber tekrar oturup düğünü izledik.

 

" Gelmenizi beklemiyordum doğrusu."

 

Aslıya bakarak gülümseyip bana döndü. "Dedik bir değişiklik olsun bize de."

 

Ben de gülümsedim. "İyi yapmışsınız."

 

Bir süre kızlarla eften püften konuşurken, bir süre sonra Polen denen o kızla arkadaşları gelmişti.

 

Hemen ayağa kalkarken, kızlar şaşkınlıkla birbirine bakıyordu.

 

" Çilem, kızları tanıyor musun?"

 

Bakışlarımdan kimlere baktığımı anlamıştılar.

 

" Sayılır."Dedim sinirle.

 

Kızları izlemeye devam ederken sadece ayakta duruyordum. Neler olacağını bekliyordum resmen. Bir de Savaş'ın tepkilerini merak ediyordum.

 

Kızlar Savaş diyerek el sallarken gözlerimi bir süre yummak durumunda kaldım. Tansiyonum düşmüştü resmen. Bu Polen denen kız neden bana bu kadar gıcık?

 

Polen denen kız ona doğru gelirken, sarılma için kollarını açmıştı. Evet evet açmıştı.

 

"Ona sarılacak yoksa bana mı öyle geliyor?"

 

Berenin cümlesiyle burnumdan solmaya devam ederken, Aslı alayla gülerek cevap verdi. " Yok canım. Modern dünyada yaşıyoruz. Sarılmakta ne var. Tabii bunu sen yapsaydın burnundan getirirdi değil mi Çilem'cim. Hıh, belki öldürürdü."

 

Aslı'nın Savaş'a olan nefretini ilk defa dile getirirken Beren ise benimle beraber ayağa kalkarak kolumdan tuttu.

 

" Ne saçmalıyorsun Aslı! Sen de uçtun ha!"

 

Beren'in temkinli tutuşundan kaçar kaçmaz hemen onların yanına giderek bu sahneye son vermeye gidiyorum.

 

Tabii o sırada Savaş Polen'in kolunu indirerek sert bir ayar vermişti. 'Bir zahmet!'

 

Kızlar da arkamdan firlarken Savaş ve Polen'in karşısına geçerek bir süre bana bakmalarını sağladım.

 

Aslı kulağıma fısıldayarak "Saçını başını yolabilirsin canım. Bir şey olursa avukatlığını ben yaparım."

 

Beren arkadan Aslı'yı cimdiklerken öbür taraftan "Sakın bu pek zeki arkadaşımızı dinleyeyim deme. Tatlım sakin ol bak sarılmadı işte. Valla rezil olursun. Zorunda kalmadıkça bu kadına koz verme. Sakın. "

 

Bir yerimde melek bir yerimde şeytan gibi kulağıma fısıldayan kızları arkamda bırakarak onların yanına gittim.

 

" Polen, hoş geldin."

 

Bir an yüzü düşse de yapmacık gülümsemesiyle cevap verdi.

 

" Çiçek miydi, Çilek miydi adın?"

 

" Çilem!"

 

Dedim biraz yüksek çıkan sesimle. O sırada Savaş'ın koluna sarılarak devam ettim. " Adım Çilem."

 

" Hım. Ee? Ne var ne yok. Nasılsın?"

 

" İyiyim teşekkürler."

 

Bir an Savaş'a bakarak duraksadı. Sonra gülerek tekrar bana döndü. "Bende iyiyim. Teşekkürler."

 

Keyifle gülümsedim. " Sormadım ki?"

 

Kızın yüzü düşerken, benim tayfadan bir 'Ooo!' sesi çıkmıştı bir anlığına.

 

İyice düşen yüzüyle Savaş'a bakarken suratına tokatı atmamak için büyük bir mücadele veriyordum içimde.

 

Ne bakıyorsun be köpek yavrusu gibi! Sanki Savaş bana kızacak da seni mi savunacak. O kadar kafayı mı yedi bu adam!

 

Hele bir denesin burnundan getiririm. Yeminle burda çığlığı basmama ramak kalmış durumda.

 

"Sanırım artık senden dolayı sarılmayı pek tercih etmiyor."

 

Arka kolumdan Savaş'ın kolunu sıkarken mesajımı çok iyi almıştır diye düşünüyorum.

 

" Yoo! Bekarken de böyleydi. Sarılmayı pek sevmez. Sen öyle bir kez zorla sarılmıştın işte. "

 

İçinden gayet saf ve temiz kalpli biri olduğu kararına vardığım kız, Polen'in bir anlık sinirli bakışıyla yutkunurken gülümsedim.

 

" Evet, haklısın Polen. Zaten olması gereken de bu. "

 

Yapmacık bir gülümsemeyle cevap verdi. " Bizim oralarda böyle şeyler problem olmaz ama canım. Arkadaşız ne de olsa."

 

" Bizim buralarda olur. Nasıl ki benim karımın arkadaşı dahi olsa elini tutamazsa, ben de bunu yapmam Polen. Geçin şöyle, misafirimsiniz ne de olsa. Tatlı tatlı oturun."

 

Belimden tutarak devam etti. "Bir sorun olursa buradayım. Şimdi..."

 

Bana bakarak gülümsedi. " İzninizle Karımla dans etmem gerek."

 

Polen'in etrafındaki kızlar aralarında kıkırdarken " İyi eğlenceler." Diyerek kendilerine bir yer bulmaya gittiler.

 

Savaş ise çoktan gelen dans müziğiyle belime sarılarak dans etmeye başladı. Ben de omzuna sarılarak ona ayak uydurdum.

 

" Bugün ölüm fermanını yazıyordun. Farkındasındır."

 

" Evet. Bir soğuk esinti hissettim. "

 

Omzumdaki şalı biraz daha üstüme örterek devam etti.

 

"Bugün fazla dişli çıktın Peri kızı. Beni bile şaşırttın."

 

O alayla sırıtırken, gülümseyerek yakasını düzelttim. "Savaş'cığım, Sen nasıl Baran'ın varlığıyla aslan kesiliyorsan, ben de kaplan kesilirim."

 

Birden beni kendine çekerek başını eğdi. " Peri kızı, hiç sağlıklı bir ilişkimiz yok biliyorsun değil mi?"

 

" Emin ol en sağlıklı olanı bu. Bana ait olanı kimse dokunamaz. Arkadaş niyetiyle de olsa. İzin vermem."

 

" Peri kızı."

 

Birden karşı tarafa bakarken beni durduğu yere çevirip omzumdaki örtüyü başıma örterek sinirle gülümsedi. " Sanırım dans etmem hataydı."

 

" Neden? Normalde de dans ederiz. Hiç rahatsız olmazdın."

 

Bana eğilerek burnumdan öptü. " Şimdi istemiyorum. "

 

" Neden?" Dedim üstümü örtmesini pek sorgulayamadan.

 

" Bakışlar, bazı insanların bakışları beni rahatsız ediyor. "

 

" Onların gözlerinin indirirsin diye düşünüyorum."

 

Yine bana eğilerek cevap verdi. "Gözlerini indirmem, yuvalarından sökerim. Bir daha görmemek üzere."

 

" Yaparsın, inanırım." Dedim donuk bir ifadeyle.

 

Beni daha çok sararak sarılırken başımdaki örtüyü hiç sorun etmedim. Zaten gelinler tam kapanmasa da başlarına ince bir tül örtüyordu. Kimse bana bu konuda pek bir şey söylemiyordu ama söyleseler pek kızmam da. Böyle sert bir dille söylerlerse inada binebilirim tabii o başka.

 

Fakat yine de pişman olabilirdim o kesin. Yani kesin iki arada bir derede kalırdım.

 

" Seni herşeye rağmen, herkesten korumak istiyorum. Sana değen her gözden saklamak istiyorum. Sana ve bebeğimize zarar verebilecek her şeyden korumak istiyorum."

 

Başımı göğsüne yaslayarak derin bir nefes aldım. " Biliyorum."

 

Başımı hafifçe avuçlayarak saçlarımdan usulca öptü. Sonra da biraz geri çekilerek bana döndü. "Kızma ama bir şey söyleyeceğim."

 

" Söyle."

 

"Şu başındaki mavi tül sana çok yakışıyor. Seni böyle görünce bambaşka hissediyorum."

 

" Yaa?" Dedim tüllü şalıma bakarak.

 

"Çok tatlı gözüküyorsun."

 

" Yani alttan alttan bunu hep giymemi istediğini söylemiyorsun."

 

Başını iki yana sallayarak başımdan öperek tekrar konuştu. "Böyle şeylere dert eden bir insan değilim. Fakat..."

 

"Fakat?" Dedim merakla. "Üstüne şalı örterken bir an... bir an rahatladım. Seni daha çok güvende tutabildiğimi hissettim. Sanki seni daha çok koruyabilirim gibi hissettim. Artık sama bakanların gözlerini bile oymama gerek kalmıyor en azından. Yani öyle düşünüyorum bilmiyorum."

 

İmâli bakışlarımla ona bakarken, ensesine kaşıyarak yanağıma makas attı.

 

" Bakma öyle. Bir imâda bulunmuyorum. Böyle şeyleri dert eden bir insan değilim ben. Nasıl istersen öyle giyin. Zaten uygun giyiniyorsun. Benim hiç bir şey söylememe gerek kalmıyor. "

 

Rahat bir nefes alarak gülümsedi. "Neyseki."

 

" Yanii...Bilemiyorum. Ben de şanstan şu yırtmaçlı abiyelerden giymeyi düşünüyordum."

 

Kaşları şaşkınlıkla ve sinirle açılırken, belimi sıkarak kendine çekti. " Ben o yırtmaçlı abiyeyi komple yırtarım, giyilmeyecek hale getiririm."

 

Başını başıma yaslayıp gülümseyerek devam etti. "Bu yüzden zorlama beni güzelim."

 

Başımı iki yana sallayarak cevap verdim. "Bazen şaka yaptığımı anlamıyorsun değil mi?"

 

Bu kızgın tavırları beni sadece göz devirten cinstendi.

 

" Fakat, ev hayatında giyebilirsin. Hiç problem değil. "

 

" Öyle mi?"

 

" Hıhım." Diyerek bana daha çok yaklaştı. "İyi ben de konakta, salona veya avluya çıkarken falan giyerim."

 

Savaş yine belimi sıkarak sinirle sırıttı. " İki cilve yapamıyorsun değil mi? İllaha sinir edeceksin."

 

" Tamam tamam. Şakaydı."

 

Dans etmeyi bırakarak benden ayrılırken göz kapaklarını hafif indirerek bıkkınca konuştu. " Neyse, ben bir gelin ile damada bakayım. Ne durumdalar."

 

Bozulmuştu. Yüzde yüz!

 

Savaş gelin ile damadın yanına giderken, ben de masama doğru döndüm. Fakat tam gitmek için bir adım atacaktım ki, Tuncay'ın sesiyle duraksadım.

 

" Biliyor musun? Bunu yapmayacaktın."

 

Bana mı diyor o?

 

Tereddütle Tuncaya dönerken, ne dediğini anlamaya çalıştım.

 

" Pardon?"

 

" Yılmaz'a bu oyunu oynamayacaktınız."

 

Yuh! Nasıl anladın be!

 

Bir kaç adım ilerlerken konuşmaya devam etti. "Hele Savaş'a bunu hiç yapmamalıydın."

 

"Ne saçmalıyorsun Tuncay?"

 

" Zara Yaman. Eskileri konuşmak için yanına gittim az önce. Olayı anlatırken o çocukluğu yaşamışa benzemiyordu."

 

Zara'ya olayı daha önce ayrıntılarıyla anlatmıştım. Herhangi bir aksilik durumunda tökezlemezdi en azında diye. Fakat çoktan tökezlemiş gibi gözüküyor.

 

"Çocukluk olduğu için pek hatırlayamıyordur. "

 

" O yüzden mi benim iki kez kazandığımı söyledi?"

 

Eyvah, ben bunu söylemedim mi? Söyledim. Söyledim diye hatırlıyorum.

 

" Dediğimi gibi çocukluk işte. Hatırlayamamıştır."

 

" Evet, artık nasıl bir çocukluksa, oyun sırasında ofsayt olduğunu bile hatırlıyor."

 

" İyi de öyle bir şey yok..."

 

Hay ben senin dilini Çilem!

 

" Yani Zara öyle söylemişti."

 

" Boşuna numara yapma Çilem hanım. Zara'nın o Zara olmadığını çok iyi biliyorsun."

 

Korkudan düşecektim. Çok az kaldı.

 

" Amacınız ne? Düğün günü bir kaos mu oluşturmak?"

 

" Hayır. Sadece bir şeyi çok iyi bilmenizi istedim."

 

Yanıma gelerek hafifçe eğilip devam etti. " Bunun bedelini çok ağır ödeyeceksiniz. Sen de kuzenin de. Her ne kadar suçsuz olsan da Zara."

 

Gözlerim dehşetle açılırken korkuyla yutkundum sadece.

 

Şimdi ben ne yapacaktım? Bu her şwyi söylerse biterdim.

 

Tekrar doğrularak biraz uzaklaştı.

" Merak etme. Kimseye hiç birşey söylemem. Bunu bedelini Savaş da sen de ağır ödersiniz. Fakat sana tavsiyem. Dikkatli ol. Ben anlındaki ufak çizikten anlamaya başladım. Neyseki Yılmaz uzaktan izliyordu seni. Sadece bir kere gördü seni. Neyseki."

 

" Bak, bu işin içinde bir kördüğüm olduğunun farkındasın. Bana göre Yılmaz sağlıklı düşünemiyor. Çocuklukta sadece bir kere gördüğü birine aşık olması da mantıklı değil işte."

 

" Haklısın, bu konuda kendini kaptırdığı doğrudur. Fakat elden bir şey gelmez. Olan oldu."

 

Çoktan bir adım attığım yerden arkamı dönerek son kez konuştum. " Evet. Olan oldu ve sussan iyi edersin. İki tarafın da huzuru için. Onlar halinden memnun, biz de. Konu burada bitmiştir."

 

Hemen kızların yanına giderek biraz soluklanmak için otururken, bu sefer kızların soru yağmuruna tutulmuştum.

 

" Savaş'ın arkadaşıyla ne konuştunuz. Sinirli görünüyordun."

 

" Bir şey yok. Öyle konuştuk işte."

 

Aslı elimi tutarken bir an ona çevirdim başımı." Seni rahatsız edecek bir şey söylemedi değil mi?"

 

Elimi hafifçe çekerek yapmacık gülümsemeyle cevap verdim " Yok bir şey. Sorun yok. Savaş ile ilgili bir konu konuştuk, o yüzden."

 

" Anladım. " Dedi sandalyeye yaslanarak.

 

Ben de hemen derin bir nefes alarak konuyu dağıtmaya çalıştım. " Ee? Nasıl geçiyor? Sıkılmıyorsunuz umarım."

 

" Yok canım. Öyle lak laka dalmıştık Aslıyla."

 

" Sevindim. "

 

Rahatla Çilem rahatla. Bunlar senin stresli olduğunu görüyor zaten. Korkma, korkma hiç bir şey olmayacak.

 

Bir süre öylece sakin kalmaya çalışırken, birden yanımıza gelen Savaş ile beraber içimdeki korkum kat kat artmaya başlamıştı.

 

Savaş sandalyemin kenarlarını tutarak bana yavaşça eğilirken yutkundum.

 

" Güzelim, bir gelir misin?"

 

" Tabii." Dedim yavaşça kalkarak.

 

Tuncay söylemiş olmazdı. Değil mi?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%